Etiket: bakteri

  • Evimizde en çok bakteri nelerde var?

    Evimizde en çok bakteri nelerde var?

    Evde her gün kullandığımız ürünlerin de son kullanma tarihi var. Hatta mutfakta kullandığınız sünger ya da bezleri her hafta değiştirmeniz gerekiyor ki bu evde bakteri yuvası olan yardımcılardan sadece birkaçı…

    En Çok Bakteri Olan 10 Eşya

    İşte günlük yaşantınızda kullanıp da asla atmayı düşünmediğiniz O 10 eşya ve kullanma süreleri:

    BULAŞIK SÜNGERİ (HER HAFTA)

    Bulaşıkları yıkarken hala eski süngerinizi kullanıyorsanız her seferinde etrafınıza ne kadar mikrop saçtığını bilmiyorsunuz demektir. Aktif olarak kullanılan bir sünger, 10 milyondan fazla mikrop barındırmaktadır.

    YASTIK (HER 18 AYDA 1)

    Her ne kadar çoğumuz rahat yastıklarından vazgeçmek istemese de yastıklar ter, nem ve maytlar yüzünden tam bir bakteri mıknatısı gibidir.

    Daha da kötüsü, bir yastık ortalama 350 bine kadar canlı bakteri içeriyor. Yastığın ömrünü her üç ayda bir 60 derecede yıkayarak uzatabilirsiniz.

    DİŞ FIRÇASI (HER 3 AYDA 1)

    Eskimiş diş fırçaların işlevini kaybettiği gerçeğini bir kenara bırakın, yapılan son bir araştırmaya göre eskimiş diş fırçası barındırdığı nem nedeniyle gastrit hastalıklara neden olan milyonda bir bakteri içeriyor.

    MUTFAK BEZİ (HER HAFTA)

    Mutfak masasına nemli bir şekilde bıraktığınız bez aslında tam bir mikrop yuvası.
    Yapılan bir araştırmada, mutfak bezlerinin %89’unun E. Coli denilen bakteri barındırdığı ve bunun da mide hastalıklarına neden olabileceği belirtildi. Siz siz olun mutfak bezinizi haftada bir kez 60 derecede yıkayın.

    KESME TAHTASI (HER YIL)

    Ahşap doğrama tahtaları daha hijyenik olsa da, çalışmalar; doğrama tahtalarının tuvaletteki klozetten % 200 daha fazla bakteri barındırdığını gösteriyor.

    Zaten tahtanın üzerindeki derin kesikler ve rengin solması artık yeni bir tahta alma vaktinin geldiğini göstermiyor mu?

    KONTAKT LENS (HER 3 AYDA 1)

    Gözleriniz vücudunuzun en hassas organlarından biri olduğunu göre kirli kontakt lens kullanmaktan kaçınmak akıllıca olacaktır, değil mi?

    Araştırmalar, lens kutularının, bakteri oluşumunu ve yayılmasını sağlayan lens çözeltisi tarafından oluşturulan nem nedeniyle bakteri mıknatısları olduğunu gösteriyor.

    SAKLAMA KAPLARI (HER 3 AYDA 1)

    Organik ve daha sağlıklı bir yaşamı kendi hayatına adapte etmeye çalışıyorsanız ilk iş olarak plastik saklama kaplarından kurtulmanız gerekiyor. Öyle hemen dolabınızda ne kadar kap varsa atmaya kalkmayın. Özellikle de yenilerse. Tek yapmanız gereken her 3 ayda bir tüm plastik kap ve şişelerinizi çöpe atmak.

    TUVALET FIRÇASI (HER 6 AYDA 1)

    Banyonuzun en sevdiğiniz parçası olmayabilir ama bu çöpe atmayı hiç düşünmediğiniz tuvalet fırçası aslında tam bir bakteri yuvası.

    Kullanım ömrünü hijyenik bir şekilde uzatmak istiyorsanız bir kaba kaynar su dökün ve tuvalet fırçasını çamaşır suyu ile temizleyin. Bunu her kullanımdan sonra yapmanızda fayda var.

    BAHARATLAR (HER YIL)

    Mutfağınızda bulunan baharatları ne kadar iyi bir yerde saklıyor olursanız olun her yıl değiştirmeniz gerekiyor. Her ne kadar baharatların son kullanma tarihi diye bir şey olmasa da bir süre sonra zaten tatlarını kaybediyor ve faydalı olduğu tüm özellikleri kaybediyor. Buna rağmen hala saklamaya gerek var mı?

    TIRAŞ BIÇAĞI (HER 2 HAFTADA 1)

    Tıraş bıçağınızı duşta bırakmadan önce bir daha düşünün. Nem, kıl kalıntısı, bakterilerin yayılmasını artırıyor ve kızarıklığa neden oluyor.

    Tıraş bıçağınızı temiz tutmak istiyorsanız kapalı bir kaba koyun ve her kullanımdan sonra alkolle yıkayın.

  • Donmuş Et 5 Dakikada Nasıl Çözülür?

    Donmuş Et 5 Dakikada Nasıl Çözülür?

    Besinleri uzun süre taze şekilde saklamanın en güvenilir yöntemlerinden biri de onları buzluğa atıp dondurmaktır. Et, tavuk, balık buzluklarımızın daimi misafirlerindendir. Donmuş eti çözme sorunu ise kadınlar için tam bir kabustur. Donmuş kıyma nasıl çözülür? makalemizde buzlukta donmuş tavuğu, eti, kıymayı çözmenize yardımcı olacak pratik ve çok kolay bir formül verdik.
    Buzluktan çıkardığımız, sebzeyi, mantıyı, sigara böreğini, hamur işlerini çözdürmemize gerek kalmadan hemen pişirebiliriz.
    Et ve et ürünleri ise bakteri ürememesi açısından, çözdürülüp öyle pişirilmelidir.
    Eti sıcak suda bekleterek çözdürmek, kaloriferin üzerine koymak oldukça sağlıksız yöntemlerdendir, etin yapısı bozulur, vitamini gider ve bu eti yiyenlerde çeşitli hastalıklara, besin zehirlenmelerine yol açabilir. Et doğru kullanıldığında harika bir gıdadır, protein, demir, çinko, B6, B12, manganez ve daha pek çok vitaminle minerali içerir . İhtiyacımız olan günlük et miktarı kadınlarda 45, erkeklerde ise 55 gramdır. Gelişme çağındaki çocuklar, nekahat döneminde olanlar, sık egzersiz yapan kişiler muhakkak hergün et tüketmelidir. Et, kan yapımına yardımcı olan demir içerir, bedene güç verir, zihinsel fonksiyonların düzgün çalışmasını sağlar, hücreleri tamir eder, onarır.
    Peki dondurulmuş et nasıl çözülür? dondurulmuş eti, kıymayı buzluktan çıkarıp bir kaba yerleştirin, ardından buzdolabının en üst rafına koyun, etiniz bir kaç saatte çözülecektir, buzdolabında çözülen ette ani sıcaklık değişimi gerçekleşmediğinden besin değerlerinde pek değişme olmayacaktır.

    [youtube id=”DYKN1tjEhK8″ width=”600″ height=”350″]

    Gıdaların Derin Dondurucuda Saklama Koşulları Tıklayınız

    Mikrodalgaların dondurulmuş yiyecekleri çözme ayarı da kıymayı hızlı çözmeniz için kolay ve pratik bir yoldur.

    Acil yemek yapmanız gerek ve kıymanız, etiniz dolapta eyvah ne yapacağım diye asla üzülmeyin! İşte donmuş et 5 dakikada nasıl çözülür? sorusunun cevabı;
    Yapmanız gerekenler şunlardır;
    Tencereye ılık suyu doldurun.
    Şayet açıktaysa eti buzdolabı poşetine ekleyin, ardından bir tencereyi ters çevirin ve poşetteki eti bunun üzerine koyun, üstünede için su dolu tencereyi yerleştirin.
    Tencerenin ete baskı yapması ve metalin ısıyı çok daha iyi iletmesi ile etiniz kısa sürede çözülecektir.

    donmus_kiyma_nasil_cozulur_1 donmus_kiyma_nasil_cozulur_2 donmus_kiyma_nasil_cozulur_3 donmus_kiyma_nasil_cozulur_4donmus_kiyma_nasil_cozulur_5

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

  • Lejyoner hastalığı

    Lejyoner hastalığı

    Sıcak havalarda oda ısısını düşürerek konforlu bir ortam yaratmak için kullanılan klimalar aynı zamanda hava yolu ile bulaşan mikroorganizmaların da kaynağı olabilmekte ve sağlığımız açısından ciddi sorunlara neden olabilmektedir.

    Klima yoluyla bulaşan en önemli hastalık “klima hastalığı” olarak da adlandırılan “lejyoner hastalığı” dır. Lejyoner hastalığı, Legionelle pneumophilia adlı bir bakterinin sebep olduğu bir zatürredir. Lejyoner hastalığı adını bu enfeksiyonun ilk olarak 1976 yılında Amerikan Lejyonu adındaki kongreye katılan Amerikan ordusu emekli askerlerinde görülmesi nedeniyle almıştır.

    Bu bakteri, klimaların filtre sistemlerinde, uygun nem ve ısıda çoğalıp buralardan ortam havasına dağılmaktadır. Bakteri klima sistemlerinin yanı sıra otel, hastane vb büyük yapıların su sistemlerinde de (soğutma kuleleri, su depoları, su dağıtım kanalları) bulunabilmektedir. Havaya dağılan bu bakterinin solunum yolu ile kişilerin vücuduna girmesi ile hastalık (zatüre) oluşmaktadır. Hastalığın en önemli belirtileri kuru öksürük, bulantı kusma, ishal, yaygın kas ve eklem ağrıları, baş ağrısı, halsizlik, huzursuzluk ve ateş dir. Diğer zatürlerden farklı olarak bu hastalıkta ishal daha yüksek oranda görülür. Hastalık otel, büyük ölçekli gemiler ve hastanelerde salgına neden olabilmektedir. Hastalığın önemli bir özelliği insandan insana bulaşmamasıdır. Bu nedenle bu hastalığı bulunan insanlardan kaçınmak doğru değildir. Legionella pneumophilia bakterisi zatüre dışında sadece ateş ile seyreden ve hafif bir hastalık tablosu olan Pontiak ateşine de neden olabilir.

    Klimalı sistemlerin bulunduğu otel, işyeri ve evlerde yaşayanlar veya çalışan kişiler bu hastalık açısından risk altındadır. Bu bakterinin bulaştığı herkeste hastalık oluşmaz. Özellikle şeker ve kanser hastaları, kronik böbrek ve akciğer hastalığı olan kişiler, alkolikler, siroz hastaları ve sigara içen kişilerde hastalık oluşma riski daha fazladır. de oluşumu daha yüksek oranlardadır. En yaygın kolaylaştırıcı faktör sigara içilmesidir.

    Lejyonella Hastalığın tedavisi belirli antibiyotikler ile yapılabilmektedir. Antibiyotiklerin hastalığın erken döneminde başlatılması tedavinin etkinliğini artırmaktadır. Bu nedenle klimalı ortamda bulunan kişilerde yukarda bahsedilen şikayetlerin meydana gelmesi halinde, bunu basit bir gribal enfeksiyon olarak değerlendirmeyip, bunun klimaya bağı bir zatürre olabileceğini akılda bulundurup tetkikler için uzman bir doktora başvurulmalıdır.

    Hastalığın önlenmesi için gerek evler gerekse de otel ve hastane gibi büyük yapılardaki klima sistemlerinin uygun bir şekilde bakımlarının yapılması gerekmektedir. Bunun için en uygun yol bu cihazların periyodik olarak bu konuda uzmanlaşmış firmalar tarafından yapılmasıdır. Bu yolla klimalar güvenli bir şekilde kullanılabilir ve yaşam konforumuzu sağlamaya devam edebilir.

  • Göz kuruluğu deyip geçmeyin

    Göz kuruluğu deyip geçmeyin

    Dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen göz kuruluğu, yaklaşık yüzde 35 oranında gözleniyor. 40 yaşın üstündeki kadınlarda daha sık rastlanan göz kuruluğu, hava kirliliğinin yüksek olduğu büyük şehirlerde daha yüksek oranlarda görülüyor. Uzun süre bilgisayar veya televizyon başında ekrana bakmak, yaşın ilerlemesi, çevresel faktörler, menopoz, klimalı ortamlar, kontakt lens kullanımı, göz ameliyatları, sigara kullanılan ortamlarda bulunmak da göz kuruluğunun artmasına neden olabiliyor.

    Göz kuruluğu, özellikle akşam geç saatlerde bulanıklık veya gözlerde yorgunluk ya da sabah uyanınca gözü açmada zorlanma, gözlerde yanma batma şeklinde kendini gösteriyor.

    Gözyaşı salgısı, erkek ve kadınlarda ilerleyen yaşla birlikte azalıyor. Oysa insan ömrünün uzamasıyla ileri yaşlarda da net görmeye ihtiyaç duyuyoruz. Teknolojinin gelişmesiyle insanların günlük faaliyetleri değişiyor. Eskiden görme ihtiyacı uzağı veya ince ayrıntıları fazla gerektirmezken, günümüz yaşantısında bilgisayar, televizyon, HD yayın, 3D yayın gibi giderek artan sayıda ortamda net görmeye ihtiyacımız var.

    kurugozEstetikle gençleştirilemeyen tek şey
    Estetik boyutuna şöyle vurgu yapıyor: “Estetikle her şeyi gençleştirebilirsiniz, bir tek göz hariç. Çünkü iki göz kapağı arası sürekli havayla temas ettiği için seneler içinde giderek sararıyor. ‘Gözlerimin parlaklığı azaldı’ sık kullanılan bir deyimdir. Gözyaşı yapısı sağlıklı olanlarda bu parlaklık azalması daha geç oluşuyor. Vücudumuzda havayla temas eden iki önemli yer var. Ağzımız ve göz kapağı aralığımız. Sağlıklı ve yeterli gözyaşınız yoksa enfeksiyonlara da daha açık hale geliyorsunuz. Konjonktivit, alerji, kirpik dibi iltihabı gibi birçok hastalığa daha yatkın oluyorsunuz.”

    Kuru göz belirtileri nelerdir?
    Gözlerinizde aşağıdaki belirtiler varsa göz doktorunuza başvurmalısınız.
    • Kuruluk
    • Kaşıntı
    • Yanma, batma
    • Yabancı cisim hissi
    • Işığa duyarlılık
    • Aşırı gözyaşı
    • Bulanık görme veya geceleri görmede zorluk
    • Yorgunluk

    Kimlerde kuru göz oranı daha yüksektir?
    • Yaşlanma: Gözyaşı salgısı, erkek ve kadınlarda, ilerleyen yaşla birlikte azalır. Kuru göz semptomları hormonal değişimlere bağlı olarak özellikle kadınlarda daha sık görülmektedir.

    • Çevresel faktörler: Nemi düşük, sıcak veya rüzgarlı ortamlar, radyasyon veya kimyasal maddelere maruz kalma, yüksek yerlerde bulunma kuru göze neden olabilir.

    • Menopoz: Kuru göz her yaş grubunu etkileyen bir hastalık olmakla beraber, menopoza bağlı hormonal değişimler sebebiyle genelde kadınlarda daha sık gözlenmektedir.

    • Klimalı ortamlar: Klima kullanımı ortamın kurumasına neden olarak gözyaşının buharlaşmasını hızlandırmakta ve Kuru göze yol açmaktadır.

    • Kontakt lens kullanımı: Kontakt lens kullanımı gözyaşının daha hızlı buharlaşmasına neden olacağından Kuru göze yol açmaktadır.

    • Göz ameliyatları: Operasyonlara bağlı olarak göz yüzeyi ve gözyaşı bezleri etkilenmekte ve Kuru göz belirtileri ortaya çıkabilmektedir.

    • Yoğun bilgisayar kullanımı: Gözyaşının göz yüzeyine yayılmasını sağlayan “göz kırpma” hareketinin sıklığı, yoğun bilgisayar kullanımında azalmaktadır. Daha az göz kırpma da buharlaşmayı artıracağı için kuru göze neden olmaktadır. Sadece bilgisayar değil, TV ekranı karşısında uzun saatler geçirme ya da uzun süreli okumalarda da göz kırpma sayısının azalmasına bağlı olarak kuru göz oluşabilmektedir.

    • Sigara kullanımı: Sigara dumanındaki maddeler göz yüzeyini olumsuz yönde etkilemektedir.

    • Romatizma: Bağışıklık sistemi ile ilişkili romatizmal hastalıklarda gözyaşı salgılayan bezler de etkilenmekte ve kuru göz tetiklenmektedir.

    • Hastalıklar ve tedavide kullanılan ilaçlar: Hipertansiyon, kalp hastalıkları, diyabet, tiroid (guatr), alerji ve depresyon gibi çeşitli hastalıklar ve bu hastalıklarda kullanılan ilaçlar kuru göz hastalığını tetikleyebilmektedir.

    • Göz tansiyonu: Bu rahatsızlığın tedavisinde kullanılan göz damlaları göz kuruluğuna yol açabilmektedir.

    Günlük yaşamda rahat etmek için yapılacaklar:

    • Otomobil, uçak gibi yerlerde havalandırma doğrudan gözünüze gelmesin.
    • Uyuduğunuz oda nemli olsun.
    • Güneşli ve rüzgarlı havalarda mutlaka koruyucu güneş gözlüğü takın.
    • Bilgisayara belli bir seviyede karşıdan ışık ve klima rüzgarı gelmesin.
    • Kuru göz bulgularınız varsa bol su için.
    • Özellikle bilgisayar kullanırken daha az göz kırpma buharlaşmayı artıracağı için kuru göze neden olur. Bilgisayar başındayken gözlerinizi sık sık kırpıştırmayı unutmayın ve zaman zaman uzağa bakarak gözlerinizi dinlendirin.

  • Vajinal Denge Nasıl Sağlanır?

    Vajinal Denge Nasıl Sağlanır?

    Vajinanın belli bir PH (asidik veya alkalin) seviyesi vardır.

    Normal vajinal PH 3.8 ile 4.2 arasındadır. Vajinal dokudan salgılanan laktik asit vajinayı asidik bir ortam haline getirir. Yaşla birlikte azalan östrojen vajinal PH’ı yükseltir.

    Ayrıca spreyler, vücut jelleri, pudralar, kokulu sabunlar gibi kadın hijyenik ürünler vajina PH dengesini bozabilir. Bu durumda bakteri ve mantarlar enfeksiyonlarında artış görülebilir.

    Vajinal dokular çok hassas olduğundan PH dengesinin bozulması doku hasarı ve kaşıntıya neden olabilir. Bu nedenle vajina PH dengenizi bozmayacak ürünleri -hekiminizin de önerisiyle- seçmeye özen gösterin.

  • Kahverengi ve sarı vajinal akıntı neden olur

    Kahverengi ve sarı vajinal akıntı neden olur

    Kadınlarda vajinal akıntı renksiz, kokusuz ve beyaz olduğu sürece bir enfeksiyonun varlığından söz edilemez ancak akıntının kötü kokulu ve renkli olması durumunda bir enfeksiyonun olduğunu düşünmemiz gerekir.

    Vajinal akıntının sarı, yeşil, kanlı ve kokulu olması anormal bir değişiklik olduğunun habercisidir. Bu gibi anormal akıntılarda doktora gidip tedaviye başlamak gerekir. Sarı akıntı ciddi sağlık sorunlarına bağlı olarak ortaya çıkabilir.

    Kadınlarda sarı vajinal akıntı stres, yanlış yaşam tarzı, vücuttaki toksik maddeler nedenli olabilir bu durumlar ortadan kaldırıldıktan sonra akıntı normale dönecektir. Ancak bazı durumlarda sarı vajinal akıntı ciddi sağlık sorunlarının habercisi olabilir en kısa zamanda tedavi gerektirir.

    Kadınlarda sarı vajinal akıntı genellikle cinsel yolla bulaşan hastalıklardan dolayıdır. Klamidya, bel soğukluğu, vulvovajinit ve servisit bu hastalıklardan bazılarıdır. Bu hastalıklar sarı renkli vajinal akıntıya sebep olabilirler. Klamidya ; Bakteriyel bir hastalık olup cinsel yolla bulaşır sarı akıntının yanı sıra anal akıntı ve göz beyazında sarılık belirtileri de verebilir.

    Bel soğukluğu da cinsel yolla bulaşır. Belirtileri arasında sarı akıntıya ek olarak hastalarda ağız lezyonları, yanma hissi ve pelvik bölge ağrısına da neden olur. Vulvovajinit; cinsel yolla bulaşan enfeksiyon hastalığıdır vulva ve vajina’yı etkiler. Bunda da sarı akıntı vardır buna ek olarak kahverengi akıntı, idrar yaparken yanma hissi, cinsel ilişki esnasında ağrı görülebilir.

    Servisit de cinsel yolla bulaşan bir hastalık olup sarı akıntının yanı sıra anormal kanamalar ve ağrıda görülür. Tüm bu cinsel yolla bulaşan hastalıkların temeli bakterilerdir. En önemli ve geçerli tedavi yöntemi antibiyotik kullanımıdır.

    Bu hastalıklara yakalanmamak için sağlıklı ve hijyenik bir cinsel yaşam tarzı seçmek gerekir. Ancak bu koşullarda vajinal enfeksiyonlardan korunmuş olunur.

  • Kadınlarda akıntının nedeni ne?

    Kadınlarda akıntının nedeni ne?

    Bazen kadınlarda akıntı sorunu ciddi boyutlarda olabiliyor..
    Kadınlarda vajinal akıntı olması anormal bir durum değildir ve bir hastalık olarak tedavi edilmeye çalışılmamalıdır. Bununla birlikte bu akıntının renksiz veya beyaz olduğu ve belirgin bir koku içermediği durumlar için geçerlidir. Bunun dışında farklı görünen akıntı büyük ihtimalle tıbbi bir sağlık durumunun belirtisidir. Bazen akıntı sorunu ciddi boyutlarda olmayabilir; bununla birlikte bazı kadınlarda renkli ve kokulu akıntılar ciddi sağlık sorunlarının habercisidir. Anormal bir akıntı ile karşılaştığınızda yapmanız gereken bir doktora görünerek tedaviye ihtiyacınız olup olmadığını öğrenmektedir.

    AKINTI RENGİ TAKİP EDİLMELİ

    Vajinal akıntının renk değiştirerek sarı, yeşil veya kanlı olması vücudunuzda bu değişikliği tetikleyen bir şeyler olduğunu göstermektedir. Bu her zaman iyi ve nötr bir değişiklik olmayabilir; bu nedenle bu renkli akıntılara neden olan etmenlerin araştırılması sizin için faydalı olacaktır. Sarı akıntı ciddi tıbbi durumlara bağlı olarak ortaya çıkabilir. Akıntının nedenine bağlı olarak tedavi seçenekleri de değişiklik gösterebilir. Bazı zamanlarda vajinal akıntı stres, vücuttaki toksinler ve sağlıksız yaşam şekline bağlı olarak anormal olabilir. Bu gibi durumlarda kendinizi şanslı olarak görebilirsiniz; çünkü stresi yaşamınızdan çıkardığınızda ve sağlıklı bir yaşam tarzını yakaladığınızda vajinal akıntı problemi kendiliğinden çözüme kavuşacaktır. Bununla birlikte çoğu vakada sarı vajinal akıntı belirli ölçüde tedavi gerektirir. Doktorunuz gözlemlendiğiniz belirtilere bağlı olarak akıntının nedenini saptayacaktır ve sizin için en iyi tedavi yöntemini belirleyecektir.

    Vajinal Akıntı İçin Soğan Suyu tarifi için tıklayın !

    CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLARA DİKKAT

    Sarı vajinal akıntının en yaygın nedenlerinden birisi de cinsel yolla bulaşan hastalıklardır. Cinsel yolla bulaşan rahatsızlıklar güvenli seks yaşamı olmayan kadınları etkileyebilir. Klamidya, bel soğukluğu, vulvovajinit ve servisit güvenli seks yaşamı olmayan kişilerde görülen cinsel yolla bulaşan hastalıklardan bazılarıdır. Cinsel yolla bulaşan bu sağlık sorunları kadınlarda sarı vajinal akıntılara neden olabilir. Oldukça nadir durumlarda vajinal kanser de sarı vajinal akıntının nedenleri arasında olabilir. Cervisit rahim ağzının iltihaplanmasına verilen addır. Servisit problemi bulunan kadınlarda sarı vajinal akıntının yanı sıra anormal kanamalar, doğurganlık problemleri ve ağrı da gözlemlenebilir. Vulvovajinit de iltihaplı cinsel yolla bulaşan bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlık kadınlar da vulva ve vajina bölgesini etkiler. Vulvovajinit sarı akıntıya veya kahverengi akıntıya neden olabilir. Diğer belirtileri arasında vajinada kuruluk, idrar ve cinsel ilişki esnasında ağrı yer alır.

    Klamidya bakteriyal bir enfeksiyondur ve cinsel ilişki yolu ile bulaşır. Klamidya sarı vajinal akıntının yanı sıra anal akıntı ve göz beyazında sarılaşma gibi nedenlere de yol açar. Bel soğukluğu da cinsel yolla bulaşan bir rahatsızlıktır. Bel soğukluğu sarı akıntının yanı sıra hastalarda ağız lezyonlarına, yanma hissine ve pelvik bölgesi ağrısına da neden olur. Bununla birlikte bu gibi belirtiler ile karşı karşıya kalındığında bir doktora gidilerek doğru teşhisin konuşması en etkili ve doğru yöntemdir. Birçok durumda kadınlar da bu rahatsızlıkların iyileştirilmesi için antibiyotik tedavisi gerekir. Diğer bazı durumlar için ise doğal tedavi yöntemleri işe yarayabilir.

  • Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar Hızla Yayılıyor

    Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar Hızla Yayılıyor

    CİSED: “CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR KORKMAYIN, UTANMAYIN, KENDİNİZİ VE SEVDİKLERİNİZİ KORUMAK İÇİN ÖNLEM ALIN!”

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR HIZLA YAYILIYOR!”

    Bilinen en büyük gerçeklerden biri, pek çok insanın cinsel olarak aktif olmsına rağmen, seks hakkında çok az biliyor olmasıdır. Bu durum oldukça şaşırtıcıdır. Özellikle Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar (CYBH) hakkında çok yanlış olan ama doğru bilinen cinsel mitler (hurafeler, yalanlar) var. Genellikle cinsel ilişki yoluyla insandan insana bulaşan mikroorganizmaların (mikrop) neden olduğu genital yol (üreme organları) enfeksiyonları CYBH olarak adlandırılır. CYBH’lar virüs, bakteri ve parazitlerden kaynaklanıyor veHPV, Siğil, Uçuk, HIV (AİDS), Hepatit B, C, Bel Soğukluğu, Frengi gibi hastalıklar sadece cinsel yolla bulaşmıyor. Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) dünyada ölüm nedenleri arasında ikinci sırada geldiğine işaret ettiği CYBH’lar hakkında bilgiler verdi ve bu hastalıklar hakkında bilinen en çarpıcı cinsel mitlere açıklık getirdi. İşte en çok doğru bilinen yanlışlar:

    CYBH’LAR HAKKINDA EN ÇARPICI CİNSEL MİTLER…

    • CİNSEL MİT 1- CYBH’LAR VAJİNAL VE ANAL SEKSLE BULAŞIR, ORAL SEKSLE BULAŞMAZ!
    • CİNSEL MİT 2- CYBH’LAR CİNSEL ORGANLARA DIŞARIDAN BAKILDIĞINDA ANLAŞILIR!
    • CİNSEL MİT 3- CYBH’LAR TEDAVİ EDİLDİKTEN SONRA TEKRAR AYNI HASTALIĞA YAKALANILMAZ!
    • CİNSEL MİT 4- PREZERVATİF CYBH’LARA KARŞI %100 KORUMA SAĞLAR!
    • CİNSEL MİT 5- CYBH’LAR SADECE UMUMİ TUVALETLERDE BULAŞIR!
    • CİNSEL MİT 6- CYBH’LAR SADECE HAYAT KADINLARINDAN BULAŞIR!
    • CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR HIZLA YAYILIYOR!

    CYBH’ların hızla yayıldığına dikkat çeken CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe; “Oral seksin CYBH’ları önlediğine, vajinal ve anal seksin ise önlemediğine dair olan yanlış inanç çiftlerin kafasını karıştırıyor. Halkımız bu mite asla inanmamalıdır. Kasık ve genital bölgenin temizliğine önem verilmezse CYBH’ların pek çoğu oral seksle bulaşabiliyor. Örneğin; pek çok insan klamidya ve gonore (bel soğuklu) enfeksiyonları kapabiliyor. Aynı şekilde, pek çok insan görünüşte herhangi bir şeye benzetemediği ya da nedenini bilmediği uçuk veya kabartılı hastalıklara yakalanabiliyor. Bu tür enfeksiyonlara yakalanan bir kişi oral seksle genital herpes kapmış olabilir. Bu nedenle kasık bölgesinin temizliğine dikkat etmek oldukça önemli. CYBH’ları önlemek için önce temiz olmak ve hijyen koşullarına uymak, daha sonra vajinal ve anal seks yaparken mutlaka kondom yani prezervatif kullanmak gerekiyor. Birden fazla partnerle gerçekleştirilmeyen, genital organların ve kasık bölgesinin temizliğine dikkat edilerek yapılan oral seks, vajinal ve anal sekse göre CYBH’ların bulaşması açısından daha güvenlidir, ancak düşükte olsa oral seksle hastalık bulaşma riski vardır. Bu nedenle gerektiğinde oral seks yaparken de prezervatif takılmasında fayda var.” dedi.

    CYBH’LARI DIŞARIDAN BAKILARAK ANLAŞILMAZ…

    CYBH’ların cinsel organlara dışarıdan bakılarak anlaşılamayacağına dikkat çeken CİSED Genel Başkanı Dr. Cebrail Kısa; “Aslında, CYBH hakkında vajina ya da erkek cinsel organına dışarıdan bakılarak kesin bir hastalık taraması yapılamaz, ancak bazı hastalıkların belirtileri bir hekim tarafından fark edilebilir. CYBH’larda (HPV, AİDS, klamidya, vb.) genellikle başlangıçta herhangi bir belirtiye rastlanmaz ama son derece bulaşıcı da olabilirler. CYBH’lardan korunmak için, tek eşli ya da partnerli bir yaşam tercih edilmeli, yeni birlikteliklerde karşı tarafın bu konuda sorgulanmalı ve yeni bir cinsel ilişkide ise prezervatif kullanılmalıdır. Ayrıca hastalık bulaşan kişilerin cinsel ilişkide bulundukları kişileri uyarmaları hem kendilerinin hem de karşı tarafın tedavisini sağlamaları gerekiyor. Evlerde ise diğer bireylerin aşılanarak korunması, hastalık taşıyan kişilerin hijyenik ürünlerini (Makas, jilet, diş temizliği aletleri) atması veya her kullanımdan sonra dezenfekte etmesi de çok önemli.” dedi.

    KORKMAYIN, UTANMAYIN, ÖNLEM ALIN…

    CYBH’lardan herhangi birine yakalanmış birinin bir daha aynı enfeksiyona yakalanabileceğine dikkat çeken CİSED Genel Başkan Yardımcısı Dr. Yasemin Yıldız; “Bugün için 40’dan fazla cinsel yolla bulaşan hastalık olduğu biliniyor. CYBH’lar tedavi edildikten sonra, korunmasız cinsel ilişkilerden veya kontrolsüz kan nakillerinden sonra hastalık tekrar aynı kişiye bulaşabiliyor. Diğer bir değişle, vücut CYBH’lara karşı bağışıklık kazanmaz. Tedavi edilmeyen partnerden tekrar bulaşma riski vardır. Bu nedenle,partnerinde test ve tedavi sürecine girmesi şart. Ayrıca cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korkmayın, utanmayın, kendinizi ve sevdiklerinizi korumak için önlem alın.” dedi.

    PREZERVATİF TAM KORUMA SAĞLAMAZ…

    Prezervatifin kişiyi CYBH’lardan koruduğunu ama %100 korumadığına dikkat çeken CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör; “Prezervatif koruma sağlıyor fakat güvenliği garanti edilemez. Çünkü bazı mikroplar prezervatiften geçmese de deri parçaları veya genital kıllı bölgelerde bulunabiliyor. Örneğin; Herpes virüsü prezervatif varken bile geçebiliyor. Bu bilgiyle amacımız prezervatif kullanımını baltalamak değil. Prezervatifin yine de kullanılması şart. Ancak pek çok kişi prezervatif kullanımında da hatalar yapıyor. Örneğin; cinsel ilişkiye başladıktan sonra prezervatif takanların oranı %51, sekse başlarken prezervatif takıp, ilerleyen dakikalarda çıkaranların sayısı %45’dir. Bunlar CYBH’ları artıracak hatalardır. Buna ek olarak paketleme ya da son kullanma tarihini geçmiş prezervatif kullanılması da diğer hatalardır.” dedi.

    CYBH’LAR SADECE SEKS YOLUYLA BULAŞMIYOR…

    Umumi tuvalette seks yapıldığında CYBH kapılacağı, başka mekânlarda kapılmayacağına dair yanlış inancın gençleri kötü etkilediğine dikkat çeken CİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Kemal Özcan; “CYBH’lara neden olan mikroplar insan vücudu dışında uzun süre yaşayamazlar. Bu mikropların bulaşması için kan teması veya cinsel temas gerekiyor. Eğer kalça ya da genital bölgede herhangi bir kesik ya da açık yara yoksa ve tuvalete korunmasız herhangi bir cinsel temas yapılmıyorsa CYBH’lar kişiye bulaşmaz. Ayrıca CYBH’lar sadece seks yoluyla bulaşmaz. CYBH’lar kan ve ten temasından, başkasının kullandığı tuvaletten, iç çamaşırından, ıslak yüzeylerden kişiden kişiye geçebiliyor. Hepatit (Sarılık) ve Siğil (HPV) virüslerinin çok hızlı bir şekilde bulaşıyor. Bazen cinsel temas olmasa bile, mikroplar deri çatlaklarından, hasta birinin kullandığı tırnak makası, diş fırçası, jilet gibi hijyenik kullanım ürünlerinden, hamam, sauna gibi ıslak yüzeylerden ve tam steril edilememiş cerrahi, diş ve dövme aletlerinden, manikür pedikür işleminden rahatlıkla bulaşabiliyor. Hatta HIV enfeksiyonu, hepatit B, sifiliz (frengi), gonore (bel soğukluğu), herpes (uçuk) ve klamidya adı verilen hastalıklar gebelik süresince veya doğum sırasında anneden bebeğine de bulaşabiliyor.” dedi.

    CYBH’LAR SADECE HAYAT KADINLARINDAN BULAŞMIYOR…

    Cinsel hayatı olan herkesin, hastalıklardan korunma yöntemlerini bilmesi gerektiğinin altını çizen CİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Gülüm Bacanak; “Eskiden CYBH’ların sadece hayat kadınlarından bulaştığına inanılırdı. Ancak CYBH’lar sadece hayat kadınlarında bulunmaz, korunmasız seks yapan herkes bu hastalıkları taşıyabilir veya bulaştırabilir. Sonuç olarak basın bültenimizin amacı vatandaşlarımızı seksten vazgeçirmek ya da korkutmak değil. Eğer kişiler cinsel aktivite sırasında prezervatif ya da başka önleyicileri doğru ve tutarlı bir şekilde kullanıyorsa, olması gereken önlemleri alıyor demektir. Böylece tüm risklerin farkında olunur. Sağlıklı ve mutlu cinsel yaşamın anahtarı doğru karar alma, tek eşli olma, kişinin kendisini ve partnerini korumasıdır.” dedi.

  • Kombu çayı neden iyi hissettiriyor ?

    Kombu çayı neden iyi hissettiriyor ?

    Nasıl hissettirmesin ki?

    Kombu çay yararlı bakteri, maya ve enzimler açısından dünyadaki en zengin gıdaların başında gelmektedir.

    NEDEN BAĞIRSAKLARI HEMEN VE ANINDA, TIKIR TIKIR ÇALIŞIR HALE GETİRİYOR? Probiyotik kelimesinin literatürdeki anlamı ‘’hayat için’’ demektir.Vücuttaki bütün bakterileri öldüren (hatta yararlı olanlarını bile) antibyotiklerin aksine probiyotikler bağırsak florasının doğal ekolojisini yeniden kurar.Probiyotikler ise:
    – bağışıklığı artırır,
    – sistemin modunu değiştir,
    – alerjilerle savaşır,
    – vücudu detoks eder ve vücudu toksinlerden temizler.BİR İLAÇ MIDIR?Tek kelimeyle hayır.
    Vücudun dengesini tekrar kazanmasını sağlar ve vücudun kendi kendini iyleştirmesini teşvik eder.Comboutea’nin bu kadar fazla şeyi başarmasının altında yatan neden, vücudun doğal bağışıklık sistemi ile birlikte mükemmel bir uyumla çalışmasıdır.

    BAKTERİLERE NEDEN İHTİYACIMIZ VAR? ONLARDAN KURTULMAYA ÇALIŞIP DURMUYOR MUYUZ?

    O reklamlarda bize dayatılan bir bilgi. Ama ya faydalı bakteriler?

    Bağırsaklarınızda 160 çeşit ve çoğu bakteri olan 100 trilyon mikroorganizma yaşadığını biliyor muydunuz? Evet, tam yüz trilyon.

    Faydalı bakterilere ihtiyacımız var. Ancak bütün antibiyotikler, el dezenfektanları vb. derken, kurunun yanında yaş da yandı. Kombu çay yararlı bakteri, maya ve enzimler açısından dünyadaki en zengin gıdaların başında gelmektedir.

    Vücudunuzdaki yararlı bakteri popülasyonunu artırarak, vücudunuzdaki zararlı bakterilerle, yararlı bakterileri yer değiştirebilirsiniz.

    Böylece, vücut pH’ınız daha fazla alkali hale gelecektir.Vücut kendini bu zararlı bakterilerden uzaklaştıracak ve açlık duygunuz normale inecektir.
    Yani, EVET, kombu çayı içerken, kilo da verebilirsiniz, eğer doğru kullanırsanız.

    Vücudunuz, ne yemeniz konusunda size daha sağlıklı sonuçlar verecektir.

    Bakterilere doğal çevremizde bize yardımcı olmaları için ihtiyacımız vardır.Vücudumuzun gıdaları absorbe etmesi ve sağlığımız için temel enzimlere ihtiyacı vardır.

    Kombu çayı işte bunları içeriyor. Ve bizi iyi hissettiriyor. Daha da iyi.

    Not: Ancak mayalı yiyecek ve içeceklere karşı intoleransı olanların tüketmemeleri önerilir.

  • Ameliyatsız Kıl Dönmesi Tedavisi

    Ameliyatsız Kıl Dönmesi Tedavisi

    Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Şefi Prof. Dr. Osman Doğru, kıl dönmesi hastalığının tedavisi için kendi geliştirmiş olduğu Kristalize Fenol ile tedavi yöntemi hakkında ayrıntılı açıklamalarda bulundu…

    Prof. Dr. Osman Doğru kıl dönmesi hastalığının kronik, günlük aktiviteyi zaman zaman engelleyen bir hastalık olduğunu vücutta en çok bu hastalığa rastlanılan yerin ise kuyruk sokumu bölgesi olduğunu belirtti. Ayrıca bu hastalığa daha nadir olmak üzere göbekte, parmak aralarında, parmak uçlarında, koltuk altında ve hatta iki meme arasında da görülebileceğini ifade etti. Doğru, bu hastalığın vücutta gelişim mekanizması, tedavisi ve korunma yolları hakkında da aşağıdaki bilgileri verdi.

    Kıl dönmesi yanlış biliniyor

    İnsanlarda kıl dönmesi hastalığının gelişebilmesi için kıla ve bu kılın batacağı cilde ihtiyaç vardır. Halk arasındaki yanlış inancın aksine, kıllar cilt altıda ters dönerek büyüyüp orada bu hastalığı oluşturmazlar. Vücuttan dökülen kıllar özellikle kuyruk sokumu bölgesinde toplanır ve buradan orta hatta batarak cilt altında birikmeye başlar. Bazen de ilk deliği kuyruk sokumu bölgesinde bir kıl kökünün gevşeyerek batması oluşturur ve bu oluşan yoldan diğer kıllar girerek hastalığı başlatır. Cilt altına giren kıllarla beraber mikroplar da girer ve gerek kılın kendisi gerekse de mikroplar burada iltihap oluşmasına sebep olur.

    Çok oturanlarda görülüyor

    Çoğu kere hastalar burada iltihap sonucu gelişen apse ile hastalığın farkına varırlar. Hastalığın aktif döneminde hastalar oturmakta güçlük çeker. Şiddetli ağrıya ateşte eklenir ve eğer apse açılmış ise irinli kanlı bir akıntıda başlar. Hastalar ped kullanmak zorunda kalabilirler. Akıntılardan sonra hastalık yatışır gibi görünse de tedavi yapılmadığı sürece bu ataklar belli dönemlerde tekrar eder ve insanları canından bezdirir. Bu hastalık mesleği gereği çok oturan kişilerde görülür.

    Yaygın tedavi şekli ameliyat

    Hastalığın tedavisinde günümüzde en çok uygulanan tedavi şekli ameliyattır. Özellikle doku kaydırma yöntemleri ile yapılan ameliyatlar ile tedavi başarısı daha yüksektir. Ancak en iyi şartlarda bile yapılan ameliyatlarda başarı oranları %85–95 arasındadır. Yani ameliyata rağmen bu hastalık nüksedebilir.

    Ameliyattan sonra gelişen her nüks ondan sonra gelişecek nüks şansını artırır. Yani ameliyattan sonra bu hastalığın tekrar etmesi insanların bu hastalık sebebiyle defalarca ameliyat olmasını gerektirebilir. Çevrenizde bu hastalık sebebiyle 3, 4 hatta 5 defa ameliyat olmuş ama hala tedavi olamamış hastalarla karşılaşabilirsiniz.

    Ameliyatsız tedavide yüzde 95 başarı

    Benim kendi geliştirdiğim ve 15 yıldan beri yaklaşık 300 hastada uyguladığım kristalize fenol tedavisi ise ameliyatsız bir tedavi yöntemidir. Uygulanış biçimi ve tedavi şekli ile dünyada ki ilklerdendir.

    Tedavinin esasını hastalıklı alandaki kılların temizlenmesi ve bu alana kristalize fenolün uygulaması oluşturur. Hastalar hastalıklarının durumuna göre 2 veya 3 haftada bir gelerek bu tedaviyi olurlar. Bu tedavi ayaktan yapılan bir tedavidir ve hastaların iş ve gücüne mani olmaz. Yaklaşık işlem 10–15 dakika sürer ve hastalar bundan sonra günlük işlerine hemen geri dönebilirler.

    Tedavi olurken işine devam et

    Yani tedaviden sonra hastaların yatıp dinlenmesine ihtiyaç yoktur. Ortalama iyileşme süresi 42 gündür. Ancak yukarda da söylediğim gibi hastalar iş ve güçlerine devam ederek ayakta iyileşirler. Bu tedavi için vakit ayırmalarına işlerini bırakmalarına gerek yoktur. Tedavinin başarı oranı % 95’tir ki bu en iyi şartlarda yapılan ameliyatların başarı oranına denktir. Kristalize fenol uygulaması şeklinde yaptığım bu tedavi özellikle birkaç defa ameliyat olmuş ve hala hastalığı devam eden hastalar içinde başarılı bir tedavi metodudur. Defalarca ameliyat olmuş ve iyi olma ümidini kaybetmiş hastalar içinde bir çıkış kapısı, hastalıktan kurtulma şansı olduğunu söyleyebiliriz.

    Kıl temizliği şart

    Bu hastalıktan ve nükslerinden korunmak için kıl temizliği yapmak gerekir. Bunun için hastalar bellerinin ortasından makata kadar olan bölgedeki kılları kıl dökücü merhemler, ağda ya da lazer epilasyon şeklinde temizlemelidirler. Bu hastalığın gelişiminde yukarda da ifade ettiğim gibi kıl en önemli faktördür. Kıl varsa bu hastalık var kıl yoksa bu hastalık yoktur. Bu sebeple kıl temizliği tedavinin olmazsa olmaz, ayrılmaz bir parçasıdır. Hastalar buna oldukça özen göstermelidir. Ayrıca banyo esnasında kuyruk sokumu bölgesinin bir lif kullanarak mekanik olarak da dökülmüş ve burada toplanmış kıllardan temizlenmesi önemlidir.