Unutmak koskoca bir devrim demiş şair. Birini unutabilmek çok kolay olmasa da imkansız değildir. Onu unutamıyorum ne yapmalıyım diye düşünenler ona ait eşyaları bir kutuya koyup sonsuzluğa bırakmalı.
Mutsuz ve umutsuz aşk şarkıları dinlemekten uzaklaşın.
Komedi filmleri, hareketli şarkılar size iyi gelecektir.
Unutmanın en iyi yollarından biri de onu hatırlayabileceğiniz anılardan uzak durmaktır.
Ayrılıktan sonraki süreç biraz sancılı geçebilir. Bu durumda çoğu kişi platonik olarak ilişkisini tek başına sürdürmeye devam eder. Platonik aşığım ne yapmalıyım diyenler gerçek biri ile daha mutlu olacağı fikrini kendine empoze etmelidir. Platonik aşkında olumlu yönleri vardır elbette. Mesela tek başınıza kavga edemezsiniz. Ya da platonik aşkınızdan ayrılmak ve ayrılık acısı çekmek söz konusu olmaz. Ancak bu hayal dünyasıdır. Bir anca gerçek ile yüzleşmenizde fayda var. çok hoşlanıyorum ama söyleyemiyorum kalıbından sıyrılarak duygularınızı açık bir şekilde ifade etmelisiniz. Hiç olmayacak bir hayaldense olması mümkün bir ilişki daha iyidir.
Sevgilimle ayrıldık tekrar barıştık diyenlerin çoğu aynı hataları tekrarlar. İkinci bahar aynı kişi ile kışa dönüşebilir. Çünkü kimse değişmez. Sadece belirli bir süre değişmiş gibi davranır. Tabi ki ayrılıp barışan ve mutlu bir beraberlik yaşayan çiftlerde vardır. Fakat bunların sayısı bir elin iki parmağını geçmez.
İlişkiniz bittiğine göre artık tamamen kendinize odaklanmanın vakti geldi. Ayrıldıktan sonra yapılması gerekenler nelerdir? Ayrılığı kolay atlatma yolları arasından istediğinizi seçin.
Ayrıldıktan Sonra Yapılması Gerekenler
İlişkilerin bitişleri genellikle üzücü bir şekilde olur. İlişkinizi kurtarabilmek adına elinizden geleni yaptınız ama istediğiniz gibi sonuçlanmayıp ilişkiniz bittiyse artık odaklanmanız ve toparlanmanız gereken kişi kendinizden başkası değil. Ayrılığı ilk günleri herkes için zor geçer. Tekrar aramak yada telefon başında beklemek bir süre vaktinizi alabilir. Sizin için sıraladığımız yöntemler ile ayrılık sürecini kolaylıkla atlatabilirsiniz.
Enerjinizi Düşürmeyin
İlişkiniz bittikten sonra kendinizi ” Drama Kraliçesi” durumuna getirmeyin. Özellikle biten ilk ilişkiniz değilse sonrasında da çok mutlu olmayı başarmıştınız bunu hatırlayın. Kendinizi iyi hissedeceğiniz noktalara odaklanın. Moralinizi yükseltecek müzikler dinleyin. Yemek yapmayı seviyorsanız yemek yapın. Arkadaşlarınızın dışarı çıkma davetlerini geri çevirmeyin. Sosyalleşin.
Mesajları Silin
Ayrıldıktan sonra ilk yapılacaklar listesinde tüm konuşmaları silmek yer alır. Sosyal medyadaki yada telefondaki tüm mesajları tekrar tekrar okuyup kendinizi üzmenize gerek yoktur. Hepsini okumadan tek tuşla silin.
Özgüveninizi Diri Tutun
Ayrılığınız hangi sebeble gerçekleşmiş olursa olsun kendinizi suçlamayın. Sonuca odaklanın. Bir daha onun gibisini bulamayacağım yada kimse beni o şekilde sevmeyecek gibi cümleler kurmayın. Tekrar sevmeyi ve sevilmeyi hakettiğinizi unutmayın.
Hakkında Çok Fazla Konuşmayın
Hayatınıza girmiş insanı elbette tamamen hafızanızdan silemezsiniz özellikle ilk zamanlarda bu çok zordur. Etrafınızdaki kişiler biten ilişkiniz hakkında konuşmak istediğinde kibarca konuyu kapatın. Tekrar üzülmenize izin vermeyin.
Mantıklı Yenilikler Yapın
Hayatınızda mantıklı yenilikler yapın. Ayrıldınız diye uzun saçlarınızı aniden kısacık kestirmeyin yada hemen yeni biriyle birlikte olmaya başlamayın. Bunun bir süreç olduğunu ve zamanla alışacağınızı kendinize hatırlatın. Zorlu bir dönemden geçerken verilen ani kararların pişmalık ile sonuçlanma ihtimalinin fazla olduğunu bilmelisiniz. Kendinizde uzun zamandır düşündüğünüz değişiklikler yapın.
Hayatımızdaki kişinin bize uygun olmadığını düşünüp ayrılmak istiyorum ama diye düşüyor olabilirsiniz. Karşımızdaki kişiyi kırmadan ayrılmak nasıl olur? sevgiliyi üzmeden nasıl ayrılınır diyorsanız okumaya devam edin.
Karşımızdaki Kişiyi Kırmadan Ayrılmak
Hayatımıza birini aldığımızda bize uygun olduğunu düşünürüz. Bazen kalbimize bazende mantığımıza uyduğu için onunla birlikte oluruz. Peki işler değiştiyse artık ne siz ne de o aynı değilse, hislerinizin değiştiğini hissediyorsanız yada hayata bakış açınıza artık uymadığını düşünüyorsunuz.
Ayrılma nedeninizi ona yüzyüze buluşup söylemeniz en ideali olacaktır.
Onu buluşmaya davet edin ve sakin ve akıcı bir ses tonu kullanarak kararınızı söyleyin.
İlk olarak ayrılık kararı alırken empati kurun. Hayatınıza değer katmış belkide sizin siz olmanıza yardımcı olmuş insana kırıcı olmayan bir üslüp kullanın.
Dürüst olun. Kararı verdiyseniz kendinizden soğutma çabasına girmenize gerek yok yetişkin bir insan olduğunuzu unutmayın.
Ayrılma kararınızda onu da göz önünde bulundurduğunuzu ve kararı ona göre aldığınızı söyleyin.
Ayrılma kararınızın net olduğunu söyleyin. Ama asla onu suçlar imajına bürünmeyin anlaşamadığınızı ve bu sürecin kaçınılmaz olduğunu kibarca belirtin.
İlişkinizde geçirdiğiniz güzel günler için teşekkür edin.
Ayrılık nedenlerini sıralayın. Kendinizin hataları olduğunu düşünüyorsanız onunla paylaşın.
Sizin için her zaman insani değeri olduğunu söyleyin ama onda umut duygusunun oluşmasına izin vermeyin.
Sosyal medya hesaplarında fotoğraflarınız varsa onunla bu konuyu konuştuktan sonra kaldırın. İsterseniz sosyal medya hesaplarından takipten çıkarabilirsiniz ancak engelleme yapmayın.
İlişkiler bittikten sonra kendimize sürekli şunu sorarız acaba ayrılmak gerçekten iyi mi oldu. Ayrılmakla doğru kararı verdiğinizin 18 işareti bunlardan hangilerine evet kesinle diye yanıt vereceksiniz. Ayrılmakla doğru kararımı verdiniz ?
Ayrılıklar çoğu zaman zorlu süreçlerdir. Bazen kendimizi bazen karşımızdakini suçlarız. Bu maddeleri aklınızda kalan soru işaretlerini kaldırmak için inceleyebilirsiniz. Unutmayın ki her zaman sizle olacak tek kişi sizsiniz eskide kalanlar için kendinizi suçlamayın.
Ayrılmakla doğru kararı verdiğinizin 18 işareti
Sizi bir gün terk edecek diye bir korkunuz olduysa,
Sizin ilişkinizi hep başkalıyla kıyasladıysa,
İlişkinizi hatırladığınızda kötü anılar çoğunluktaysa,
Kıskançlık her iki tarafıda zorladıysa,
Yaptığınız işe ve hobilere saygı duymadıysa,
Kariyer hedeflerinizi desteklemediyse hatta engel olmaya çalıştıysa,
Arkadaşlarınızı kaybetmenize neden olduysa,
İlişkinizde sürekli üstünlük mücadelesi olduysa,
Sizi eski sevgilisi ile kıyasladıysa,
Aileler konusunda sürekli tartışma çıktıysa,
Onun ailesinin yanında başka briymiş gibi davranmak zorunda kaldıysanız,
İlişkilerin belki de en sancılı dönemi olan ayrılık süreçleri iyi yönetilebilirse, partnerler bundan daha az zarar görüyor. Ancak türlü kafa karışıklıkları ve sosyal baskıları üzerinde hisseden taraflar ikileme düşebiliyor. Bu da hem ayrılmak isteyen hem de terk edilen taraf omuzlarında ağır bir yük oluyor.
Kimse, günün birinde biteceğini düşünerek bir ilişkiye başlamıyor. Fakat iki kişi arasındaki en güzel ve özel duyguların, anıların yaşandığı birliktelikler günün birinde içinden çıkılması zor durumlarla karşı karşıya kalabiliyor. Yeterince çaba gösterilse de sorunlar çözülemiyor. O zaman da ayrılık kaçınılmaz oluyor. Ama bu kararı almak her zaman çok kolay olmuyor. Alıştığı düzeni bozmak istemeyenler olduğu gibi, partneriyle aynı çatı altında bir dakika daha kalmaya tahammülü olmayanlar da çıkabiliyor karşımıza. Bu durumda “Gitmek mi zor, yoksa kalmak mı?” diye bir soru gündeme geliyor. Konuyla ilgili merak ettiklerimizi İlişki ve Aile Terapisti Ebru Üzümcü’den öğrendik…
PARTNERLERDEN BİRİ İLİŞKİYİ BİTİRMEK İSTEDİĞİNDE EN TİPİK DAVRANIŞLAR NELER OLUYOR?
Bu kişiler temelde iki duygu yaşıyor. Biri rahatlama, diğeri de kızgınlık. Bunların birbiriyle zıt durumlar olması ise kişinin davranışlarında tutarsızlığa yol açabiliyor. Bir an anlayışlıyken, birden tepkisel davranabiliyor. Karar almış olmaktan, ne yapacak olduğunu bilmekten dolayı rahatlama yaşasa da aslında bunu nasıl yapacağını bilmemek kişide gerilim yaratabiliyor. Bunun sorumluluğunu almakla ilgili yaşanan sıkıntı ise kızgınlık olarak açığa çıkıyor. İlişkiyi bitiren taraf olmak kişide biraz suçluluk, biraz da haksızlığa uğramışlık hissi yaratabiliyor. Örneğin bu kararı açıkladığında partnerinin nasıl davranacağı konusunda kaygılanabiliyor. Davranışlara gelince… İlişkiyi bitirmek isteyen kişi, bu kararın doğru olduğunu ispatlamak istercesine birlikteliği sabote edebiliyor. Bile bile partnerini rahatsız edecek davranışlar sergiliyor. İlişkiye dair yaşanacak olumlu paylaşımlara karşı direnç geliştirmeye başlıyor. Beraber zaman geçirmek istemiyor. Vazgeçiş davranışı gösteriyor yani yaşanan bir problemin ardından ilişkiyi tamir etmeye çalışmıyor.
Her şey çocuğum için (!)
Evliliklerin bitmesinde bazen yalnızca iki tarafın ayrılığı yeterli olmuyor. Eğer çiftin ortak çocukları varsa ayrılma kararı daha zor alınıyor. Çünkü bunun etki alanı daha geniş, kayıpları daha fazla oluyor. Bu tür durumlarda sorumluluk duygusunun daha fazla hissedildiğini belirten İlişki Terapisti Ebru Üzümcü, “Yönetilmesi gereken konular ve duygular sayıca daha çoğalıyor, nitelik olarak karmaşıklaşıyor. Mal paylaşımından tutun da çocuklara aile ortamı sağlayamamanın suçluluk duygusuna, boşanmış olma etiketiyle yaşamaktan ortak arkadaşlarla ilişkilerin düzenlenmesine kadar baş edilmesi gereken birçok konu ortaya çıkıyor” diyor.
Bazı çiftler tam da bu nedenlerden ötürü aslında hiç iyi gitmeyen ilişkisini sürdürmeye çalışıyor. Peki çocuğunun iyiliği için ayrılmaktan vazgeçen çift, düşündüğünün aksine ona daha çok zarar veriyor olabilir mi? Üzümcü, bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Eğer çift ilişkisini iyileştirmek için hiçbir şey yapmıyor, sadece çocuk için bir arada kalıyorsa, bu ona büyük bir yük oluyor. Çocuk ilişkinin hamallığını yapıyor. İlişki modellerken de anlamlı ve coşkulu bir ilişkiyi öğrenmiyor. Birbirimizle konuşurken ‘canım, cicim’ desek bile iletişimin çok büyük bir kısmı sözsüz gerçekleşiyor. Çocuk ortamda sevgi, dayanışma, empati olup olmadığını hissediyor ve bu havayı soluyor. Böylesi durumlarda anne ve babanın sahiplenmediği hayatları ile kararları yani boşvermişlikleri çocukta da baş gösteriyor.”
Bu tür aile ortamlarında büyüyen çocuklar yetişkinliklerinde depresyona daha meyilli oluyor. Tepkisel, kaygı düzeyleri yüksek olmanın yanı sıra kolaylıkla suçluluk duygusuna kapılıyorlar. Dolayısıyla kendileri de anlamlı ilişkiler geliştirmekte zorlanıyor. Bu durum hem kendileri hem partnerleriyle ilişkilerinde de ortaya çıkıyor.
ayrılık süreçleri
Bir şans daha!
Beraberliğinde sorun yaşayan çiftler günümüzde sıklıkla ilişkiye bir şans daha tanımak, sıkıntılarını çözmek için ilişki terapistlerinin kapısını çalıyor. Çift terapisi olarak adlandırılan bu yöntem, ilişkiyi sağlıklı bir alan haline getirebilmek için yapılan bilinçli bir müdahaleyi ifade ediyor. Kimsenin bir hareketi durup dururken ya da tesadüfen yapmadığını belirten İlişki Terapisti Üzümcü, “İnsan davranışının bir sebep-sonuç ilişkisi, ilişkilerin de tıpkı makineler gibi bir sistematiği var. Terapistler de bu alanda uzmanlaşmış kişiler olduğu için davranış kalıplarını, iletişim ve paylaşım tarzlarının altında yatabilecek nedenleri daha iyi tahlil edebiliyor. İki kişi birbiriyle ilişkiye devam etmek istiyorsa yani birbirinden bir tiksinme, küçümseme, ilgiyi tamamen kaybetmiş olma, umursamama, nefret etme durumu yoksa ilişkiler hızla tamir olabiliyor” diyor.
PEKİ BU KARARI PARTNERİNE NE ŞEKİLDE SÖYLEMESİ GEREKİYOR?
Ayrılmak isteyen tarafın kararı paylaşma sorumluluğunu üstlenmesi, kendisiyle olan ilişkisini dürüstçe yaşayabilmesi için önem taşıyor. Eğer ilişkiyi çekilmez hale getirmeye çalışıp, sonra da “Bak işte olmuyor!” derse bu kez kendine ihanet ediyor. “Ben mutlu değilim, ayrılmak istiyorum” gibi basit ve kesin bir ifade kullanması, her iki tarafa acı verse de aslında bir yandan da rahatlatıcı olabiliyor. Ayrıca böylesi sade bir ifade bu kararın bir cezalandırma değil, seçim olduğu mesajını da taşıyor. Bu da her iki tarafın hayatlarına devam etmede güç toplamasına yardımcı oluyor.
VARSAYALIM, KİŞİ BİR SEBEPTEN AYRILMAKTAN VAZGEÇİYOR. BU DURUMDA İLİŞKİDE NELER DEĞİŞİYOR?
Büyük bir tedirginlik ve alınganlık baş gösteriyor. Tedirginlik, ilişkiye olan güveni kaybetmekten geliyor. Düşünün ki evinizden taşındınız, sonra vazgeçip geri yerleştiniz. Ev aynı ev fakat duvarları yok. Hava gayet sıcak, perdeler duruyor ama cam ve duvarlar yok. Nasıl hissedersiniz? İşte ilk başta buna benzer bir durum yaşanıyor. Yeniden o sınırları belirlemek, ilişkinin etrafına o camı, duvarı örmek gerekiyor. Bu süreç içinde birbirinden şüphe duymak, kendini rahat hissedememek, tartışmalar yaşayınca ayrılık zamanını çağrıştıran korkuyu hatırlamak ve yeniden korkuyu yaşamak gibi duyguları süreçlemek gerekiyor.
SAĞLIKLI OLARAK DEVAM ETMEYECEĞİNİ BİLE BİLE İLİŞKİYİ SÜRDÜRMEK NELERE YOL AÇIYOR?
Kişinin doğru bildiğini yapmaması, üstelik yanlış olduğunu düşündüğü şeyi yaşaması, özsaygısını zedeliyor hatta yok ediyor. Doğru bildiğini yapamaması, ilişki içindeki özgüvenini ortadan kaldırıyor. Kendisi için iyi olanı seçememek, benlik imajını zedeliyor, depresyonu tetikliyor. Bu durum mide, cilt, bağırsak rahatsızlıkları gibi çeşitli psikosomatik hastalıklara da yol açıyor. Kişi kendini değersizleştirmeye başlıyor. Sonuçta ya kendini ya da ilişkiyi öldürüyor. İlişkisi devam edercesine yaşamını sürdürüp, kendine başka bir hayat kuruyor. Bu bazen bir başka ilişki, bazen de tüm varlığıyla işine odaklanmak oluyor. Örneğin böylesi durumlarda bazı ev kadınları kendilerini ev işlerine veriyor, çocuğu olanlar bütün ilgisini onlara yöneltiyor. Bu şekilde ilişkiyi yürütmeye çalışıyorlar.
ÖRNEĞİN AYRILMAK İSTEYEN TARAF, PARTNERİNİ SEVİYOR AMA YİNE DE AYRILMAKTA KARARLI. BUNUN TEMELİNDE NE OLABİLİR?
Bu bir imdat çağrısı olabilir. Yani “Beni kaybediyorsun, bir şeyler yap” demenin bir yoludur belki de. Umutsuzluk duygusu hakimse, kişi başka çaresi kalmadığına inanmışsa, sevdiği halde ayrılmak isteyebiliyor. Yani partnerini sevse de ilişkiye inancını kaybediyor. Kişi, kendine acıyan yani kendini zavallı olarak duyumsayan ve üzüntüden beslenen bir yapıdaysa, sevdiği halde ayrılmak isteyebiliyor. Bir sebep de bilgi eksikliği olabiliyor. Nasıl yoluna koyacağını bilememek de bazen oradan uzaklaşmak istemeye yol açabiliyor. Bazen de kişi partnerini seviyor fakat bu sevginin yıkıcı bir tarafı oluyor. O ilişki içinde olmanın kendisini bedenen ya da ruhen tehlikeye soktuğunu fark ederek, ayrılıyor. Kültürel ve sosyal baskılar da ayrılıklara neden olabiliyor.
Mutsuz bir birliktelik mi insana daha iyi gelir, yoksa mutlu bir yalnızlık mı?
İkisi de iyi gelmiyor. Biz birbirini var eden bir türüz. İnsan yavrusu bir başka insan olmadan insanlaşamıyor. Bu nedenle ilişki içinde olmaya ihtiyacımız var. Tabii bu mutlaka romantik bir ilişki olmak zorunda değil. Yakın dostlar, aile, diğer insanlarla yakın ilişkiler içinde de mutlu olunabiliyor. Bu şekilde bakarsak mutsuz partner ilişkisi içinde olmaktansa, mutlu dostane ilişkiler içinde olmak daha iyi sonuçlar doğuruyor.
DİĞER TARAFTAN BAKMAK GEREKİRSE, AYRILMAK İSTEYEN PARTNERİNDEN BİR ŞANS DAHA YAKALAYAN KİŞİLERIN RUH HALİ NASIL OLUYOR?
İlk başta minnettar, sonradan isyankar oluyorlar. Çünkü ilişki bir kişinin çektiği, diğerinin oturduğu bir araç değil. “Şansı yakalayan” kişi bir süre sonra doğal olarak “ilişkinin tüm sorumluluğu benim değil ki!” duygusunu yaşamaya başlıyor.
KARŞI TARAFIN KENDİNİ ISTEMEMESINE RAĞMEN AYRILMAMAK İÇİN AYAK DİREMEK YERİNE, AYRILIĞI KABULLENMEK DAHA DOĞRU BİR DAVRANIŞ MI?
Bu bağlama göre değişiyor. Yani istememe durumu bir cezalandırma ya da bir tepki olarak gelişmişse, buna karşı direnmek gerekebiliyor. Ancak bu bir ayrılık kararıysa ve karşı taraf aslında duygusal olarak ilişkiden zaten çıkmışsa, o zaman ayrılığı kabullenmek sağlıklı oluyor.
GİDEN TARAF KENDİNİ İYİ HİSSEDERKEN, KALAN BÜYÜK BİR ÜZÜNTÜ YAŞIYOR. BUNUN ÜSTESİNDEN GELMEK İÇİN NE YAPILABİLİR?
Bu durumu mutlaka yaşamak gerekiyor. Önce üzüntüyü ve kaybı kabullenme safhası var. Belki çok acı veriyor ancak bunu yaşamadan hayata devam edilemiyor. Süreç, bir kayıp sonrası hissedilen duyguları kapsıyor. Umutsuzluk, çaresizlik, kayıp, yas, yaşamaya isteksizlik, mutsuzluk, karamsarlık gibi… Bu duyguları yaşarken iki konu büyük önem taşıyor. İlki, mutlaka sevdiğimiz insanlarla paylaşım halinde olmak ve ailemizin, dostlarımızın şefkatine sığınmak. Diğeri de resim, dans, şiir, spor gibi hobilerle duygularımızı ifade edebileceğimiz yollar bulmak. Bu yıkıcı duyguları yapıcı bir ürüne dönüştürebilmek kişi için iyileştirici etki sağlıyor. Ayrıca böyle bir dönemde açık havada olmak, fiziksel açıdan aktif kalmaya çalışmak da süreci atlatmaya yardımcı oluyor.
Teknolojik gelişmeler, değişen toplumsal ihtiyaçlar ve hayat tarzları evliliklerin kısa ömürlü olmasına neden oluyor. Yeni nesil evliliklerde çiftlerin neden 40 yıl bir yastıkta kocamak yerine hakim karşısına koştuklarının yanıtı bu yazıda…
İstatistiki veriler son yıllarda boşanmaların evlenme oranlarını aştığını gösteriyor. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar, ‘iyi günde kötü günde’ diyerek başladıkları evliliklerini çok daha kolay bitirebiliyor. “Günümüz evlilikleri en çok hangi sebeple sona eriyor?” sorusunu yönelttiğimiz Nisan Danışma Merkezi’nden Psikolog Feyza Bayraktar, ilk sebebin eşler arasındaki iletişimsizlik olduğunu belirtiyor. Evlilikleri bitiren nedenlerle, evlilik öncesi ilişkileri bitiren nedenler arasında öncelik sıralaması açısından bir farklılık olsa da şu bir gerçek ki; iş hayatında eskisinden daha fazla sayıda ve daha etkin rol alan kadınlar, mutsuz oldukları evliliklerden ve ilişkilerden çok daha kolay uzaklaşıyor. Erkekler ise sevgililerinin ya da eşlerinin kariyer başarısından gurur duymakta her zaman başarılı olamıyor ve acısını kadından çıkarmayı tercih ediyor. Uzman Psikolog Feyza Bayraktar, günümüz evliliklerini bitiren öncelikli sebepleri ve çözüm yollarını anlattı.
İLETİŞİMSİZLİK
Yeni nesil evliliklerde kadın da erkek de çalıştığı için, iki taraf da akşam eve yorgun geliyor. Çiftler ayrı koltuklara uzanıp televizyon karşısında uyuyakalıyor ya da farklı odalarda farklı programlar izliyorlar. Sadece erkeğin çalışması halinde, günümüz koşullarında evin geçimini sağlayabilmek için çok yoğun çalışmak zorunda kalan erkek eve geldiğinde eşini dinlemek, eve ve çocuklara dair sorunları duymak istemiyor. Çalışma saatlerinin hafta sonuna sarkması tatil programları yapmaya da engel olabiliyor. Tüm bunların sonucu olarak eşler arasındaki paylaşım ve iletişim azalıyor, taraflar birbirlerinin iş ve sosyal hayatları hakkında hiçbir şey bilmez hale geliyor. Zaman içinde birbirlerinin sadece birer ev arkadaşı haline gelen eşler, hem yalnız hem stresli oluyor.
Ne yapmalı?
İletişimsizlik oluruna bırakıldığında iyice çözümsüz hale geliyor. Eşlerin ilişkilerindeki heyecanı ve iletişimlerini sürdürmek için çaba sarf etmeleri gerekiyor. Uzman Psikolog Feyza Bayraktar, iletişim eksikliği yaşayan eşlerin birbirlerine zaman ayırmak için özel programlar yapmalarını öneriyor ve “Haftada bir akşam beraber film izleyebilir, hafta sonları varsa çocuklarınızı ailenize emanet edip şehir dışına kısa seyahatler yapabilirsiniz. Ayrıca ev yaşantısında kendinize daha fazla özen göstererek bitmesini istemediğiniz heyecanınızın sürmesini sağlayabilirsiniz” diyor.
ÇOCUK MERKEZLİ EŞLER
Evliliklerde özellikle kadınların çok sık yaptığı hatalardan biri de kendilerini çocuklara adamak… Kadın, doğum yaptıktan sonra ilgi ve sevgi odağını değiştirip tamamen çocuğa yönelmeye başlayabiliyor. Çocuğunu uyuturken onun yanında yatıyor ya da çocuğu yataklarına alıyor. Bu durum eşlerin hem duygusal hem de cinsel paylaşımını azaltıyor. Erkek kendini itilmiş hissediyor. Daha az görülmekle birlikte bazı erkekler de aynı şekilde çocuklarına aşırı ilgi gösterip eşlerini ihmal edebiliyor.
Ne yapmalı?
Ailenin çocuk merkezli olmamasını sağlamak, ailede herkesin farklı bir rolü olduğunu fark etmek gerekiyor. Ayrıca çocuğun sadece anneye ya da babaya ait olmadığı, her ikisinin ortak çocuğu olduğunu unutmamak şart. Uzman Psikolog Feyza Bayraktar, bebeklerin mümkün olan en küçük yaşta ayrı odada uyumaya alıştırılmasını, kendi odasında yatmayı reddeden çocuklar için psikolojik destek alınmasını öneriyor.
ANNE-BABADAN KOPAMAMAK
Bazı kadınlar ve erkekler evlendikten sonra dahi kendilerini hala ailelerine ait hissediyorlar ve önceliği anne-babalarına veriyorlar. Kadınların çalışıyor olması erkeğin ya da kadının annesinin bazen de hem anne hem babasının aynı evde yaşamasını gerektiriyor. Evde büyüklerin de yaşıyor olması çiftlerin cinsel hayatlarını sadece yatak odası ile sınırlı hale getiriyor. Ses duyulacak, fark edilecek korkuları cinsel hayattaki heyecanları azaltıyor. Anne ya da kayınvalidenin bazen de babanın, eşler arasındaki sorunlara doğrudan müdahale etmesi de sorun yaratıyor. Tartışan çift akşam yatak odasında baş başa kaldığında barışsa bile olaya şahit olan büyükler konuyu tekrar tekrar hatırlatabiliyor. Anneleri tarafından yönetilen kadın veya erkek bu durumda etki altında kalabiliyor.
Ne yapmalı?
Evlenen kişilerin artık yeni bir ailelerinin olduğunu, anne-babalarının ikinci sırada kaldığını kabul etmeleri gerekiyor.
CİNSEL SORUNLAR
Çocukluktan itibaren cinsellik hakkında korkutularak yetiştirilen kız çocukları yetişkinlik döneminde çeşitli sorunlarla karşılaşabiliyor. Cinsel ilişkiye girememe (vajinismus) ya da orgazm olamama gibi sorunlar kadınların cinselliğe bir zorunluluk gibi yaklaşmasına neden oluyor. Evliliğini sürdürebilmek için zorla cinsel ilişkiye giren kadınlar zamanla eşlerinden kaçmaya, uzaklaşmaya başlayabiliyor. Erkekler ise erken boşalma ya da ereksiyon olamama gibi sorunlar yaşayabiliyor ancak bunların tedavisinden çekiniyor, doktora gitmeyi reddedebiliyor. Cinsel paylaşımdaki sorunlar evliliklerin çatırdamasına neden oluyor.
Ne yapmalı?
Cinsel sorunlar için bir uzmandan yardım alma fikri özellikle erkekler için zor olsa da böyle durumlarda çift terapisi ve cinsel terapi almak sorunların çözümünde büyük fayda sağlıyor.
ALDATMA
Aldatma her iki taraf için de kabul edilemez olarak nitelendirilse de Türk toplumunda kadınlar çoğunlukla eşlerini affetmeyi seçiyor. İlk başta öfkelenen, sert tepki veren kadınlar zaman içinde olayı sineye çekmeyi tercih ediyor. Ekonomik özgürlüğü olan ya da çocuğu olmayan kadınlar aldatıldığında ayrılma kararını daha kolay alabiliyor. Ancak aldatan taraf kadın olduğunda erkeklerin yüzde 90’ı hemen ayrılmak istiyor.
Ne yapmalı?
Bir eylemin aldatma olup olmadığı kişilerin bakış açısına göre değişiklik gösteriyor. Bir kadın eşinin internet üzerinden bir başka kadınla sohbet etmesini aldatma olarak kabul etmeyebiliyor ya da bir başkası eşinin kendisini aldatmasında haklı sebepler bulmaya çalışabiliyor. Bazıları içinse küçük bir davranış bile çok önemli olabiliyor. Bu yorumlamalar kişinin ve ilişkinin yapısına göre değişiyor. Aldatma ile ilgili sorunlarda öneride bulunmak da bu nedenle çok doğru bir yaklaşım olmuyor.
KARİYER KISKANÇLIĞI
Son yıllarda kadınların iş hayatında hızla yükselmeye başlaması, eşlerinden daha üst pozisyonlarda görev almaları sonucunu da doğuruyor. Bazı erkekler bu durumdan mutluluk duyabilirken bazıları ise bunu sorun haline getirebiliyor. Karısının iş hayatındaki ilerlemesini engellemek isteyen eş, olmadık konulardan sorun çıkarıyor, eşinin iş seyahatine gitmesini engelliyor, sonunda da eşini aldatarak bir anlamda intikam almaya çalışabiliyor.
Ne yapmalı?
Eşinin kariyerini kıskanan erkeğin bunun eşi ile değil, kendisi ile ilgili bir problem olduğunu kabul etmesi gerekiyor. Kadının bu durumda yapacağı tek şey ise eşinin hassas olduğu konularda özellikle onun üzerine gitmemeye çalışmak, gerektiğinde onun gururunu okşayacak davranışlarda bulunmak oluyor.
MADDİ SIKINTILAR
Türk toplumunda kadının çalışıp çalışmaması halen büyük bir sorun olmazken erkeğin işsiz kalması, sürekli iş değiştirmesi, çalışmaması, iflas etmesi ya da işindeki sorunları eve yansıtması evliliklerde ayrılık nedeni olabiliyor. Evlilikler ‘iyi günde kötü günde’ sözü ile başlasa da kadınlar böyle durumlarda terk edici olabiliyor. Kadının ailesinin bu konuda destek verdiği durumda kadın daha kolay karar verebiliyor.
Ne yapmalı?
Uzman Psikolog Feyza Bayraktar, işsiz kalan ya da sık iş değiştiren kişiyi doğrudan yargılamak yerine herkesin kendine uygun bir işte çalışmıyor olabileceğini düşünmeyi öneriyor. Bu noktada kariyer danışmanlığının çok yardımcı olabileceğini belirten Bayraktar, “Danışmanlık almak için mutlaka üst düzey yönetici olmak gerekmiyor. Çalışan her insan kariyer danışmanlığı hizmetinden fayda görüyor. Sık iş değiştiren kişi, sosyal fobisi veya performans kaygısı olduğu için bunları yaşıyor olabilir. ‘Sen tembelsin’ deyip evliliği bitirmektense eşlerin birbirine destek olması çok daha yerinde olacaktır” diyor.
Çocuğunuzun boşanma kararınızından en az şekilde etkilenmesini istiyorsanız, bunlara dikkat edin…
Günümüzde birçok anne ve baba boşanmaya karar verdikten sonra bu durumu çocuğuna nasıl açıklayacağını bilemediğinden yanlış sonuçlara yol açabiliyor. İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Özden Sevil, boşanmaya karar veren ebeveynlerin bu süreçte çocuklarıyla ilgili nelere dikkat etmeleri gerektiği konusunda öneriler verdi.
Boşanmaya karar veren çiftler, bu kararlarını çocuklarına nasıl açıklamalı? Bu süreçte nasıl hareket etmeli, hangi davranışlarına dikkat etmeliler? İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Özden Sevil, anne ve babalara bu konuda tavsiyelerde bulundu.
Ortak bir dil ve dürüstlük
Çiftlerin boşanmaya karar verdikten sonra bunu çocuğa birlikte anlatmaları gerektiğini söyleyen İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Özden Sevil; “Eğer ayrı ayrı konuşarak açıklamaları gerekiyorsa da ortak bir dil kullanmalı ve en önemlisi dürüst olmalılar. Dürüst olmak için boşanmanın bütün detaylarını çocuğa anlatmak gerekmez. Özellikle küçük yaşlardaki çocuklara boşanmayı anlatırken, onların anlamlandırabileceğinden daha detaylı bilgiler vermek kafalarının karışmasına sebep olur. Anne ve baba birlikte “Artık eskisi kadar iyi anlaşamıyoruz” şeklinde bir açıklama yapabilir.” dedi.
“Anne ve babalar boşanma kararlarını açıkladıklarında, çocuk bu durumun onun hayatında nasıl bir değişikliğe yol açacağını bilmek ister.” diyen Sevil; “Belirsizlik, çocuklarda kaygı, korku ve endişe uyandırır. Anne babalar, onun hayatında nelerin aynı kalacağını, nelerde nasıl bir değişiklik olacağını somut örneklerle çocuğa açıklamalıdır.” diye konuştu.
Çocuğu mesaj iletmek için kullanmayın!
Özden Sevil, anne ve babaların çocuklarına yapacakları açıklamayla ilgili olarak şu önerileri ekledi: “Birbirlerini suçlamadan açıklama yapmalı ve çocuğu taraf tutmak durumunda bırakmamalıdırlar. Anne ya da baba karşı tarafı suçladığında ya da “annen/baban beni artık sevmiyor”, “annen/baban ayrılmak istedi” gibi açıklamalar yaptıklarında çocuklar ister istemez bir tarafı tutmak zorunda kalırlar ve her çocuk için bu ağır bir yüktür. Ayrılık sonrası görüşmelerde anne ve baba çocuğu arada laf taşıyan bir konuma düşürmemeli, çocuk aracılığı ile diğer ebeveyne mesaj iletmemelidirler.”
Çocuğun her detaydan haberi olmamalı
Boşanmanın çocuk açısından en önemli sonuçlarından biri de kuşkusuz velayet konusu. Velayetle ilgili karar sürecinde çocuğa, kimde kalmak istediği gibi bir soru sorulmaması gerektiğini söyleyen İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Özden Sevil; “Bu kararın sorumluluğu anne ve baba olarak yetişkinlere aittir. Hiçbir çocuk anne ya da babası arasında bir tercih yapmaya zorlanmamalıdır. Okul öncesi ya da ilkokul dönemindeki çocuklara onların anlamlandırabileceği şekilde açıklama yapılmalıdır. Örneğin; “Okula gittiğin günlerde annenin/babanın yanında kalacaksın. Okulun tatil olduğu günlerde benim yanımda kalacaksın” gibi. Ergenlik dönemindeki çocuklar, velayetin ne demek olduğunu merak edebilir ve sorular sorabilirler. Anne-babalar bunun yasal öncelikle ilgili olduğunu, anne ve babalık olarak bir değişiklik anlamına gelmediğini ve yetişkin olarak, bu konuyla ilgilendiklerini söyleyebilirler.” dedi.
Özden Sevil velayet konusu ile ilgili olarak şu bilgileri verdi: “Velayetin anne ya da babada olması halinde, diğer ebeveynle çocuğun görüşmesi düzenli aralıklarla ilerlemelidir. Eğer belirlenen günde çocuğu görmeye gelemeyecekse anne/baba bunu önceden haber vermelidir. Anne ya da baba şehir dışındaysa ya da uzakta yaşıyorsa internetten görüntülü konuşma, telefon gibi araçlarla iletişim devam ettirilmelidir. Eğer anne ya da babanın yeni bir ilişkisi söz konusuysa, çocuğa anne/babanın birlikte olduğu partneri ile ilgili sorular sorulmamalı, çocuk arada bırakılmamalıdır.”
Anneyi ve babayı sıklıkla görmeli
Çocuğun sağlıklı gelişimi için hem annesi hem de babası ile olan ilişkisini sürdürmesinin önemli olduğunu söyleyen Sevil; “Çocuğun, ebeveynlerden biri tarafından ihmali, istismarı gibi bir durum yoksa, ikisi ile düzenli görüşmeye devam etmelidir. Çocuğun her iki evde de rutin bir düzeni olmalıdır. Eğer çocuk babası ile sadece hafta sonları görüşüyorsa, iki gün sadece eğlenceli aktivitelere ayrılmamalı, hafta içi uygulanan düzenin devamı şeklinde olmalıdır. Aksi durumlarda, anne çocuğun ödevlerine yardımcı olmak, okulla işbirliği kurmak, fiziksel bakımını sağlamak gibi sorumlulukları üstlenirken, baba sadece hafta sonu eğlencelerini, tatilleri üstlenmiş olabiliyor. Anne-babalar, çocukla ilgili konularda bir araya gelip ortak kararlar alabildiklerinde, çocuk boşanma sonrası sürece daha kolay uyum sağlayabilir.” dedi.
Olumsuz iletişimden uzak tutun
“Çiftler ayrılmaya karar verdikten sonraki süreç anne, baba ve çocuklardan daha fazlasını kapsayabiliyor. Özellikle bizim kültürümüzde çiftlerin kendi aileleri de sürece dahil olabiliyorlar. Çocuklar anne babalarından olmasa da diğer akrabalardan anne ya da babayı suçlayıcı açıklamalar duyabiliyorlar.” diyen Özden Sevil; bu nedenle çiftlerin diğer aile üyelerinin çocukla iletişimini yakından gözlemlemesi ve gerektiğinde müdahale etmesi gerektiğini söyledi. Ya da süreci yönetebilecek, “onlar senin annen ve baban ve hep öyle olacaklar ve seni hep çok sevecekler” dilini koruyabilecek akrabalardan da destek isteyebileceklerini belirtti.
Olumlu iletişim kuran kişilerle konuşmalı
Boşanma sürecinin çiftler için de zorlayıcı bir süreç olduğunu ve anne ve/veya baba için bu süreci yönetmenin kolay olmayabileceğini söyleyen İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Özden Sevil; “Bu durumda kendileri bir uzmandan destek alabilirler. Okulla işbirliği yapmak, çocuğun arkadaşlarıyla vakit geçirmesini sağlamak, çocukla olumlu iletişimi olan aile üyelerini devreye sokmak da önemli koruyucu faktörlerdir.” dedi.