Etiket: ayrılık

  • Genç ve boşanmış

    Genç ve boşanmış

    Kimse boşanmak için evlenmez. Özellikle de 30’lu yaşlardan önce boşanmak pek çok çiftin kabusudur. Ancak 20’li yaşlarındaki bu kadınlar hayatta verdikleri en doğru kararın boşanmak olduğunu söylüyor.

    REYHAN GÜNEŞ

    FOTOĞRAFLAR: CHRIS CLINTON

    Hikayeyi biliyorsunuz. Kadınla erkek tanışır, eğlenceli flört döneminden sonra ilişki yavaş yavaş ciddiye biner. Aileler tanıştırılır, yüzükler takılır, birkaç yıl içinde mutlu çiftimiz evlenir. Ancak TÜİK’in (Türkiye İstatiktik Kurumu) verilerine göre, günümüzde çiftler masallardaki gibi sonsuza dek mutlu yaşamıyor. Öyle ki, son 10 yılda boşanan çiftlerin sayısı 1 milyondan fazla. Genç nüfusun boşanma pastasındaki payıysa azımsanmayacak seviyede. 30. doğum gününden önce boşanma evraklarını imzalayan kadınlar eski eşleriyle ilişkilerini, boşanmalarını ve gelecek ilişkilerden beklentilerini anlatıyor.

    Bugün 30 yaşında olan Ecem, sekiz yıllık erkek arkadaşıyla evlendiğinde 25 yaşındaymış. “O dönemde yapılabilecek en mantıklı şey evlenmek gibi görünüyordu” diyor. Ancak Ecem, ‘Evet’ dedikten kısa süre sonra evliliğin hayal ettiği gibi olmadığını görmüş. “Balayından sonra bir şeylerin değiştiğini hissettim. Büyüyüp gelişiyorduk ama bu değişim birbirimizden tamamen farklı yöndeydi.” Ecem ilk evlilik yıldönümlerinde ne kadar mutsuz olduğunu fark etmiş ve hayatta tekrar mutluluğu yakalamak istiyorsa boşanması gerektiğini anlamış. “Ayrılma kararı tamamen benim fikrimdi. Çünkü eski eşim ona söyleyene dek ne kadar mutsuz olduğumu ve boşanmak istediğimi anlayamadı. Neler hissettiğimi ona ilk anlattığımda şoke oldu. Diğer taraftaysa ben, karışık duygular içindeydim. Düşüncelerimi ve duygularımı öncelik haline getirip bu cesur kararı alabildiğim için kendimle gurur duyuyordum. Ama aynı zamanda onu üzdüğüm için suçluluk hissediyordum.” Ecem’in ailesi haberi ilk duyduğunda perişan olmuş: “Annem ve babam eski eşimi kendi oğulları gibi seviyordu. Bu süreçte ikimiz için endişelendiler. Ailem 30 yıldan uzun süredir mutlu-mesut yaşıyordu. Neden boşanmak istediğimi bir türlü anlayamadılar. Kötü bir süreçten geçtiğimizi ancak günün sonunda bunu atlatacağımızı düşünüyorlardı. Onları karşıma alıp evliliğimde neden mutsuz olduğumu tek tek anlatmak durumunda kaldım ve boşanmanın hem ruhsal hem de fiziksel sağlığım için en iyi seçenek olduğunu söyledim. Beni anladılar ve çıktığım bu zorlu süreçte her anımda yanımda oldular” diyor.

    Ecem’in ailesi eski eşini de boşanma sürecinde düzenli olarak arayıp sormuş. “Onu halen seviyor ve önemsiyor olmaları beni rahatlatıyordu. Çünkü ondan hiçbir zaman nefret etmedim. Halen etmiyorum. Sadece evliliğimiz yürümedi.” Boşanmak Ecem’in sonunda huzura kavuşmasını sağlasa da eşinin bekarlığa adapte olması biraz daha uzun sürmüş. Şimdi geriye dönüp baktığında o günleri hafif bir buruklukla hatırlayan Ecem, “Artık karı-kocadan ziyade arkadaş olarak daha iyi bir ikili olduğumuzun ikimiz de farkındayız” diyor.

    Defne (33), eski eşiyle 27 yaşında evlenmiş. “Yedi yıldır birlikteydik ve ben evlenmek için sabırsızlanıyordum” diyor. Evliliklerinin dördüncü ayında Defne’nin hayalleri yıkılmaya başlamış. Başarısız bir hamilelik geçirmiş ve bebeğini kaybettikten sonra eşinin kendisini aldattığını öğrenmiş. Tüm bunlara rağmen boşanmak onun için seçenekler arasında bile değilmiş. Defne de, eski eşi de muhafazakar ailelerden geldiği için boşanmak onlar için tabuymuş. “Hem ailelerimiz hem de çevremizdeki insanlar bizi en gözde çift olarak görüyordu. Evliliğimizi kurtarmak adına çift terapisine gitmeye başladık. Eşimin gözü halen dışarıdaydı ve bu durum bana kendimi yetersiz hissettiriyordu. Bir süre sonra onun değişmeyeceğini fark ettim. 28. doğum günüm yaklaşırken kendime verebileceğim en güzel hediyenin boşanmak olduğunu biliyordum.” 30 yaşını geçmiş olmasına rağmen Defne halen zaman zaman boşanmış olmaktan rahatsız oluyor. “Yedi yıldır birlikte olduğum erkekle evlendim. Ama evliliğimizin birinci yılını bile kutlayamadan ayrıldık. Açıkçası bu benim de, ailemin de boşanmanın her zaman kötü bir şey olmadığını anlamamıza yardımcı oldu. Bu süreçte ortak arkadaşlarımızın bir kısmı benimle görüşmeyi bıraktı. Başlarda üzülüyordum. Artık hayatta kimlere güvenebileceğimi daha iyi biliyorum.”

    Evlilik 31 yaşındaki Esra için, aile ve çevre baskısı dolayısıyla kaçınılmaz bir sonmuş. “Kapalı bir çevrede büyüdüm. Eski eşimle yaklaşık iki yıldır görüşüyorduk. Ailem bu durumun bir an önce sona ermesi için sık sık ne zaman evleneceğimizi soruyordu. 24 yaşında evlendim. Düğünden kısa süre sonra eşimle birbirimize göre olmadığımızı fark ettim. Farklı ekonomik seviyelere sahip ailelerden geliyorduk. Evlilikle birlikte omuzlarımıza binen ekonomik sorumluluk bizi karşı karşıya getiriyordu. Faturalarıödemekten gocunmuyordum ama tüm para işlerinin bana bırakılması ve onun bütçemize çok az katkıda bulunması beni her anlamda geriyordu.” Esra’nın eşiyle birbirlerine göre olmadıklarını anladığı bir diğer an ise birlikte vakit geçirme anlayışları olmuş. “Ben hafta sonları dışarı çıkıp eğlenmek isterken eşim ailesinin evine gidip onlarla vakit geçirmemizi istiyordu. Bir sabah uyandım ve aynada bana bakan kişiyi artık tanıyamadığımı fark ettim. Dönüştüğüm kadından nefret ediyordum. Eşime aşık değildim ve bu mutsuzluğun tek çıkış yolunun boşanmak olduğunu biliyordum.” Ancak Esra kısa süre sonra hamile olduğunu öğrenmiş. “Bebeğim için bu evliliğe bir şans daha vermem gerektiğini hissediyordum. Ama hamileliğim sürecinde de kızımız doğduğunda da ilişkimiz düzelmedi. Bu şekilde yaşamaktan bıkmıştım ve kızımın hatırına da olsa bu mutsuz evliliği sürdüremeyeceğimi anladım. Her şeyden önce böyle bir ailede onu güçlü, bağımsız ve kendi ayaklarının üzerinde durabilen bir birey olarak yetiştiremezdim. Hele ki karşısında benim gibi kötü bir örnek varken…” Esra sonunda ailesinin evine geri dönme cesaretini gösterebilmiş. “Neyse ki ailem bu konuda bana saygı duydu ve kapılarının bana her zaman açık olduğunu söyledi. Yaşadıklarım onlara bir şekilde toplumdaki evlilik baskısının ne kadar saçma olduğunu gösterdi. Boşanma sürecinde bana hep destek oldular. Hem kendim hem de kızım için ipleri elime almamdan gurur duydular.”

    Boşanmak hayatta bir daha aşkı bulamayacağınız anlamına gelmiyor. Öyle ki Ecem, boşandıktan yalnızca birkaç gün sonra hayatının aşkıyla tanıştanışmış. “Yakın zamanda evlenmeyi düşünmüyoruz. Evliliğe karşı değilim ama evlenmek için can attığımı da söyleyemeyeceğim. İki insan birbirine aşık olduğu sürece hayatları boyunca mutlu yaşayabilir.” Defne boşandıktan bir yıl sonra tekrar evlenmiş. “Asla evlenmem diye düşünüyordum. Erkeklere güvenemeyeceğimi düşünüyordum. Sonra Muratla tanıştım. Eski eşime hiç benzemiyordu. Benim gibi o da ilişkide iletişimin öneminin farkındaydı. Bana her gün ne kadar güvenilir biri olduğunu yeniden gösteriyor.” Defne ve Murat’ın şimdi 10 aylık bebekleri var ve evliliklerinin ikinci yılını kutlayacaklar. Esra ise flörtün eğlenceli sularına kendini yeniden atmış durumda. “Boşanmadan sonra ailemin ilişkilere bakış açısı değişti. Artık daha açık fikirliler. Bir an önce evlenmem için baskı yapmıyorlar. Şimdi hayattaki tek önceliğim kızım. İki güçlü ve bağımsız kadın olarak kendi mükemmel hayatımızı yarattık ve onu yaşıyoruz. Elbette anlaşabileceğim birini bulursam evlenip yeniden çocuk sahibi olmak istiyorum. Ama hayatımı o kişiyi arayarak geçirmiyorum. Açıkçası böyle biri hiç karşıma çıkmasa da üzülmem.”

    Genç ve boşanmış | 1

    20’Lİ YAŞLARDA BOŞANMAYLA BAŞ ETMEK
    Boşanma Avukatı Nadia Thonnard’ın ayrılık sürecindeki önerilerine kulak verin.

    HİSSETTİKLERİNİZDEN KORKMAYIN. “Yasal süreci bir kenara bırakırsak boşanmak duygusal anlamda da zor bir dönem. Duygularınızı anlamak ve onlarla baş etmek, yapmanız gereken ilk ve en önemli şey. Boşanma danışmanı veya bir psikolog bu dönemi daha rahat atlatmanıza yardımcı olabilir.”

    KENDİNİZİ TANIYIN. “Gerçekte kim olduğunuzu, sizi nelerin mutlu ettiğini, tutkularınızı ve hayatta ne istediğinizi bilmek geleceğe dönük seçimlerinizde daha doğru kararlar vermenizi sağlar ve aynı hataları tekrar tekrar yapmanızı engeller.”

    KARARLARINIZDA ÖZGÜR OLDUĞUNUZU UNUTMAYIN. “Fikrinizi değiştirme veya zamanla farklı kararlar verme hakkınız olduğunu bilmeniz oldukça önemli. Yaptığınız seçimlerin ve aldığınız kararların hayat kalitenizi belirlediğini göz önünde bulundurun ve isteklerinizi gerçekleştirmekten korkmayın.”

    SEÇİMLERİNİZDEN UTANMAYIN. “Boşanmak utanılacak bir şey değil. Birlikte olduğunuz erkekten ayrılmak başarısız olduğunuz anlamına gelmiyor. Boşanmak yalnızca hayatta başka yöne gittğinizi gösteriyor.”

    BOŞANMANIN SİZİ TANIMLAMASINA İZİN VERMEYİN. “Boşanma süreci yalnızca içinde bulunduğunuz dönemi ifade eder. Bu sizin kimliğiniz değildir.”

     

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • İlişkide yapılan 5 hata

    İlişkide yapılan 5 hata

    İlişki sürdürmek bazen çok yıpratıcı bir hal alabilir. Biz kadınlar ilgisizliğe veya göz ardı edilmeye dayanamadığımız için aşırı tepkiler verebiliyoruz. Ancak aşırıya kaçtığımız durumlarda yok değil! İşte kadınların ilişkilerde en çok yaptıkları hatalar…

    Güvensiz hissetmek

    Çoğu kadın, ilişkilerinde kendilerini güvensiz hissederler. Karşılarındakini kaybetme korkusu ile hareket edip, huzursuzluk çıkartırlar. Bu tarz güvensizlikler, ilişkinizi kötü etkilediği gibi size de iyi gelmeyecektir. İlişkide en önemli iki şeyin güven ve saygı olduğunu unutmayın. Eğer karşınızdakine güvenemiyorsanız, ilişkinizin gidişatı iyi yönde değildir.

    Sürekli şikayet etmek

    Küçük sorunlar hakkında saatlerce konuşabilirsiniz. Kötü ve negatif bir şekilde konuşmanız karşınızdaki insanı olumsuz etkiler ve sizden uzaklaştırır. Erkekler, sürekli şikayet eden kadınlardan hoşlanmazlar. Hiçbir şeyden mutlu olmayan kadın, erkeklerin hoşlanmadığı tipte kadınlardır.

    Beklentilerin büyük olması

    İlişkiniz hakkında aşırı beklentilerinizin olması sorunlara neden olabilir. Çoğu kadın, partnerlerinden çok büyük beklentiler bekler. Beklentiler gerçekleşmeyince, ilişki hakkında şüphelere düşerler ve bu da karşı tarafı olumsuz etkiler. Beklentilerinizi normal boyutlarda tutun böylelikle düş kırıklığına uğramazsınız ve ilişkinizi kötü etkilememiş olursunuz.

    Fedakarlık yapmak

    Her ilişkide iki tarafında fedakarlık yapması gerekir. Ancak bu dengeli bir şekilde olmalı eğer bir taraf daha fazla yapıyorsa ve kendinden ödün vermeye başlamışsa bu ilişkinizi kötü etkileyecektir. Kadınlar ilişkileri için fazlası ile ödün verirler ancak bir yerden sonra kendilerine zarar vermeye başlarlar ve ilişkilerini kopacak noktaya getirirler. Fedakarlık yapın ancak kendinizi değiştirmeye ulaşmak büyük bir hata olacaktır.

    Görünüşe aşırı önem vermek

    Kadınlar, erkeklerin fiziksel görüntüden başka bir şeye önem vermediklerini düşünebilirler. Ancak bu tamamen doğru değil. Erkekler, güzel kadınlardan etkilenebilirler ancak karakterleri de onlar için önemlidir. Sürekli dış görünüşü ile ortaya çıkan kadınlar bir yerden sonra sıkıcı gelmeye başlar, zeki olmasını isterler.

  • Boşanma kararını çocuğunuza nasıl söyleyeceğinizi biliyor musunuz?

    Boşanma kararını çocuğunuza nasıl söyleyeceğinizi biliyor musunuz?

    Boşanma kararı çocuğa nasıl söylenmeli ? Boşanma kararı özellikle çocuklu aileler için uzun ve zor bir süreç. Çiftler, bu kararı çocuklarına açıklamalı ama nasıl? Çocuğun ruh sağlığı için boşanma sürecinin iyi yönetilmesi ve çocuğa doğru anlatılması gerekiyor. Aile çocuğun temel çevresidir, çocuğun kendisini anne-babanın olduğu bir aile kavramı içinde güvende hisseder.

    Eşlerin evliliği bitirme kararı alması kolay değildir. Özellikle çocuklu aileler için karar süreci uzun ve zordur. Eşlerin en çok zorlandığı konu ise çocuklarına boşanma kararını nasıl anlatacaklarıdır. Çocuğun bunu nasıl karşılayacağı, en önemlisi de boşanmanın çocuğu gelecekte nasıl etkileyeceği konusu çok kaygı duyulan bir durumdur.

    Özellikle 8 yaşına kadar olan çocukları olan aileler için bu durum daha da zorlayıcıdır. Daha büyük yaşlarda, gelişmiş olan soyut düşünebilme ve farkındalık nedeni ile çocukların ileride yaşayacaklarını anlayabilmeleri veya süreci yorumlayarak paylaşabilmeleri daha kolaydır. Boşanma sürecinde çocuk psikolojisi açısından kararının açıklanması ve boşanma sonrası ebeveynliği devam ettirebilmesi çok önemlidir. Her iki süreçte de dikkat edilmesi gereken en önemli konu çocuk açısından güvenli aile kavramını devam ettirmektir.

    Yine annen ve baban olacağız ama

    Boşanma kararı alırken bitirilen görevler karı-koca olmak ve evliliktir. Çocuğa kendisiyle ilgili annelik ve babalık ilişkisinin devam edeceğinin anlatılması gerekir.

    Eşlerin boşanma kararı alırken bitirdiği ilişki evliliktir. Anne ve baba olmak devam edecektir. Çocuk açısından bakıldığında anne ve babanın olduğu bir aile kavramı yeterlidir. Çünkü çocuklar için önemli olan özellikle küçük yaşlarda, yeni yeni öğrenmeye başladıkları “kocaman” dünyada güvende olduklarını bilmektir. Boşanma kararının açıklanması sırasında anne ve babanın birlikte yapacağı açıklamada ailelerin bu konuya vurgu yapmaları gerekir. Çiftler boşanma kararını çocuğa söylerken anlaşamadıkları için artık bir arada yaşamayacaklarını ancak anne ve baba olmaya ve hep birlikte bir aile olmaya devam edeceklerini söylemeliler.

    Boşanma kararını çocuğunuza nasıl söyleyeceğinizi biliyor musunuz? | 2

    Karar evde açıklanmalı, doğal davranılmalı

    Boşanma kararı mümkünse ortak yaşanılan evde çocuğa açıklanmalıdır, açıklamada doğal olunmalı ve anlaşılır bir dil kullanılmalısdır.

    Kısa cümleler kurulmalı, doğal olunmalı. Doğal olmayan bir tutum, çocuk da çok önemli bir şey oluyor hissi uyandırabilir. Çocuğa ‘Anne-baba artık bir arada yaşamayacak. Ayrı evlerde yaşamaya karar verdik. Birlikte aynı evde yaşayınca anlaşamıyoruz. Hani bazen arkadaşlar anlaşamaz, tartışır birlikte oynamak istemez ya.. Biz de aynı evde yaşamayacağız, birbirimizin karısı ve kocası olmayacağız. Ama senin annen ve baban olmaya devam edeceğiz’ denilebilir. Çocuğun aklına sorular gelebilir. Bu soruların cevapları mutlaka verilmeli. Çünkü soruları cevapsız kalan çocuklar, cevaplarını farklı şekillerde bulmaya başlayacaktır.

    Bu durum çocuğun boşanma sürecine yönelik kaygılar geliştirmesine neden olur. Çocuğun yaşı küçüldükçe sorulara verilen cevaplar gerçekten uzaklaşır; çocuk bir gün önce yaptığı bir yaramazlıktan dolayı kendini, ya da bir gün önce evde öfkeli gördüğü ebeveyni suçlayabilir. Boşanma sonrası süreç de önemlidir elbette. Çocuklar için güvenli ve düzenli yaşamın devam etmesi gerekir. Çocuklar için bir yaşam değişimi kolay değildir. Elbette sıkıntılar yaşanacaktır. Bu sıkıntılar yetişkinler için de mevcuttur. Süreç içinde çocuğun diğer ortamlarını ve yaşamsal düzenini değiştirmemek gerekir. Çocuğun okulu, öğretmeni, arkadaşları, günlük rutini mümkün olduğunca aynı kalmalıdır. Anne ve baba ile görüşmelerin düzenli olması, boşanma sonrası çocuk odaklı karar ve tutumların ortak olması önemlidir.

    Uzm. Psk. Hande SİNİRLİOĞLU ERTAŞ

  • Boşanma sürecinin psikolojik etkileri nelerdir?

    Boşanma sürecinin psikolojik etkileri nelerdir?

    Evlilik, genelde bireylerin duygusal ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılayabilmek amacıyla yapılır, anlayış ve mutluluk esas alınarak temellendirilir. Ancak bazen çiftler arasında anlaşmazlıklar yaşanmaya başlanır, beklentilerin karşılanmadığı fark edilir. Bireylerin ilişkide birbirlerini mutlu etmekten çok birbirlerine zarar verdiği görülmeye başlandıkça boşanma kararı gündeme gelir. Maddi sorunlar, kültürel farklılıklar, iletişim sorunları, aldatma, şiddet, kıskançlık gibi pek çok neden boşanmaya neden olabilir. Boşanma, evlilik gibi doğal bir süreçtir. Tüm çabalara rağmen ilişki yürütülemiyorsa, kişilerin mutsuz bir hayatı sürdürmeleri yerine boşanmayı seçmeleri daha sağlıklı olacaktır. Fakat eğer ailede çocuk varsa, bu boşanma sürecini daha karmaşık hale getirmektedir. Çiftler çocuklarının üzülmemesi için bazen evliliği devam ettirmeye çalışmaktadır. Aslında çocuğun sürekli kavga eden, birbirine hoşgörü göstermeyen bir ailede büyümesindense sağlıklı bir boşanma süreci geçirmiş ve yeni sisteme adapte olabilmiş anne babayla büyümesi çocuk için daha sağlıklı olacaktır.

    Boşanma, tüm aile bireylerini etkileyen bir karardır. Boşanma süreciyle kişilerin hayatında pek çok değişim meydana gelir. Hayattaki herhangi bir yaşamsal değişiklik ayrılık ve kayıp olarak değerlendirilir, bu nedenle boşanma da bir kayıptır. Kayıp sonrası bir yas süreci başlar. Yas süreci, yeni hayata uyum sürecidir. Uyum sürecinde, kişi baş etme becerilerini geliştirir ve olgunlaşabilir. Yas sürecinin sağlıklı bir şekilde yaşanması, kaybın etkilerini yavaş yavaş azaltacaktır. Yas sürecinde 5 evreden bahsetmek mümkündür:

    1) Şok ve inkar: Kişinin içinde bulunduğu durumu inkar etmesidir, kişi yaşadığı zorluğu kabullenemez.

    2) Kızgınlık, öfke: Kişinin isyan edip özellikle “niye ben” sorusunu sorduğu dönemdir.

    3) Pazarlık: Kişinin kaybettiği deneyimlerini tekrar yaşama isteği söz konusudur. Bu gerçekleşmeyince öfke artar.

    4) Depresyon: Üzüntü, keder ve acı halidir.

    5) Kabullenme ve uyum: Durumla baş edebilmenin başladığı dönemdir.

    Yas sürecinin yaşanması her kişide değişiklik gösterir. Bazı kişiler bunu daha şiddetli şekilde yaşayabilir. Eğer bu evreler atlatılamıyorsa bir uzmandan destek almak faydalı olacaktır.

    BOŞANMA KARARI ÇOCUKLARA NASIL AÇIKLANMALI?

    Ebeveynler genelde çocuklarına boşanma kararını açıklamaktan çekinirler. Ancak bu karar verildikten ve aile bireylerinin hayatlarında değişiklikler olmaya başladıktan sonra boşanma kararı çocuklara bir an önce açıklanmalıdır. Eğer çocuklara gerekli açıklama yapılmazsa, evdeki değişimleri fark eden çocuklar durumu anlamlandırmak için kendileri senaryo yazmaya başlayacaklardır.

    Boşanma kararı anne ve baba birlikteyken açıklamalı, çocuğun yaşına uygun bir dille anlatılmalıdır. Bu süreçte hayatlarında nelerin değişeceği aktarılmalıdır. Verilen kararın çocuklarla bir ilgisi olmadığının, onların her zaman anne babası olarak kalacaklarının ve onları sevmeye devam edeceklerinin, sadece anne babanın kendi ilişkilerini yürütemediğinin özellikle altı çizilmelidir. Bu noktada çocukların sorularına net bir şekilde cevap vermek de önemlidir. Ayrıca, boşanma gerçekleştikten sonra anne ve babanın çocuklarıyla birlikte bir araya gelmeleri ve birlikte vakit geçirmeleri de çocukların psikolojik durumu açısından faydalı olacaktır.

    Uzm. Psk. Cangül TOKMAKTEPE

  • Mutlu boşanmanın yolları

    Mutlu boşanmanın yolları

    Mutlu boşanma olur mu demeyin işte yolları sizlerle… Günümüzde evlilikler hayatın getirileri ve ufak tefek anlaşmazlıklarla sarsıntıya uğrayabiliyor. Pek çok çift evliliklerini yoluna koymak, düzenlerinibozmamak ya da yaşam döngülerinin içinde var olan olumsuzlukları bertaraf etmek için uzmanlardan yardım almaktadırlar. Derin yaralar almamış kimi evlilikler devam ederken, bazı çiftler için durum aynı seyirde devam etmiyor. Bu durumda var olan evlilik terapisi, yerini boşanma terapisine bırakıyor ve mutlu boşanmanın temeli nasıl atılır ona odaklanılıyor.

    Mutlu boşanmanın yolları

    Uzun yıllar aynı yastığa baş koyduğunuz eşiniz, size bir süre sonra yabancı birisi kadar uzak olabilir. Gidiş yolu her ne kadar birçok çift için birbirinden farklı olsa da; sonuç olarak boşanma kararına varmışlarsa yaşanmışlıkların bir önemi kalmamaktadır. Kişinin bu andan sonra kendi hayatı için odaklanması gerekmektedir. Saygı sınırları içinde ve mutlu bir boşanma hali ancak eşlerin sağduyulu yaklaşımları ile mümkündür. Ne olursa olsun eşleri ömür boyu birbirine bağlayan en değerli varlıklarımız olan çocuklarımız için de durumu zorlaştırmamak gerekmektedir.

    Mutlu boşanmanın yolları | 3

    Eşlerin birlikte aldıkları karar doğrultusunda, geçmişte yapılan hataları konuşmamak, yıpratıcı söz ve tavır içinde bulunmamak, çocukların karşısında olumsuz bir davranış sergilememek oldukça önemlidir. Duygularımız bizlere çoğu zaman mantığımızı devre dışı bırakacak şekilde hükmetse de sağlıklı düşünmek ve tarafsız birinden görüş almak için bir uzmandan yardım istemek faydalı olacaktır.

    Çocuklarımızın yaşam standartlarını göz önünde bulundurarak, onlara sağladığımız koşulları değişikliğe uğratmayacak şekilde kararlar almak gerekmektedir. Eşler arasındaki kişiselleşmiş sorunların çocuklara yansıtılmaması, anne-babanın birbirleri hakkında olumsuz konuşmalara yer vermemesi oldukça önemlidir. Bu durum çocuğun ileriki yaşamında, okul hayatında, en önemlisi yapacağı evlilikte negatif yönlendirici hal almasını sağlar ki hiçbir anne-baba canının parçası çocuklarının geleceği için olumsuzluk inşa etmeyi istemez.

    Mutlu boşanma başarılabilir, uygulanabilir ve insani değerlerin varlığını gösterir şekilde saygıyı ayakta tutabilir. Evlilik, çok güzel duygularla başlayan ve devam etmesi temenni edilen bir birlikteliktir. Boşanmak da evlenmek kadar doğal olmakla beraber aynı saygı ve değer kavramlarını barındırmalıdır. Mutlu bir boşanma; çocukların davranış sapması yaşamadan, sağlıklı ruh haliyle büyümeye devam etmesini de sağlar.

    Doğru yollar izlenerek sağlıklı bir boşanma sağlandığı takdirde boşanma sonrası dönemde dengenin yeniden kurulması kolaylaşır. Bu dönemde kişilerin daha iyimser, kararlı, coşkulu, meraklı oldukları gözlenebilir. Bazen pişmanlıklar ortaya çıkabilir. Ancak sonra durumun kabullenilmesiyle birlikte, kendine güven artar, benlik değeri yeniden yükselir, bütünlük hissine ulaşılır ve bağımsızlık duygusu tekrar yaşanır.

    Boşanmanın sona erdiği bu dönemde; yeni arkadaşlarla görüşülmeye başlanabilir, yeni bir yaşam biçiminin ve çocuklar için günlük bir rutinin oturtulması ile kimliğin yeniden sentezlenmesi söz konusu olur. Boşanmanın psikolojik açıdan da tamamlanmasıyla birlikte, yeni bir sevgi nesnesine yönelim olur ve yeni yaşam biçiminde ve yeni arkadaşlarla rahat olmaya doğru geçilir.

    İnsanın var olduğu her anın içinde mutluluk olmalıdır; hastalıkta ve sağlıkta, evliyken ya da boşanmışken.

    Psk. Gamze ESER

  • Yuva yıkan kadın efsanesi

    Yuva yıkan kadın efsanesi

    Brad ve Angelina ilişkisi ortaya çıktığında tüm gözler “Yuva yıkan kadın” olmakla suçlanan Angelina’nın üzerine çevrilmişti. Ancak şimdi, Brangelina efsanesi tarihin tozlu raflarında yerini alırken ‘öteki kadın’ı suçlamayı bırakma ve erkeklerin ilişkilerini neden bu şekilde sonlandırdığını düşünme zamanı.

    Brangelina’nın 12 yıllık birlikteliği sona erdi. Ayrılıkları ve sonrasında yaşananlarsa herkesin takip ettiği bir magazin olayına dönüştü. Bu süreçte pek çok insan, Angelina’nın Brad’i Jennifer Aniston’ın elinden aldığı iddiasını tekrar gündeme getirdi. Brangelina cephesindeki ayrılık haberi gündeme düştüğü anda dedikodu kazanı kaynamaya başladı. İddialar Brad’in Allied filmindeki rol arkadaşı Marion Cotillard’la arasında ilişki olduğu yönündeydi. Ancak bu spekülasyon kısa sürede taraflarca net dille yalanlandı ve asıl sorunun Brad’in eğlence anlayışı ve ailesine karşı sorumsuz davranışları olduğu ortaya çıktı. Birden zengin ve mutlu erkeğin başka bir kadın tarafından baştan çıkarılma hikayesi yerini bambaşka bir gerçekliğe bıraktı.

    KADININ OMUZLARINDAKİ YÜK
    Toplum genelinde kadınlar ayrılıkların sorumlusu olarak görülüyor. Pek çok kadın, ya ilişki içindeki mutlu erkeği çalmakla ya da ‘erkeğini elinde tutamamakla’ suçlanıyor. İlişki Terapisti Esther Perel, “Kadınları bu şekilde suçlamak yanlış bir erkek algısının oluşmasına neden oluyor. Erkekler ‘işini bilen’ kadınlar tarafından yönetilen suçsuz piyonlar olarak konumlandırılıyor” diyor. Yani aldatma durumunda bile yalnızca kadınlar suçlanıyor, erkeğin sorumluluğu da kadının omzuna yükleniyor. Kadınlar bu yüzden ilişkide yaşananlar konusunda açıklama yapan, kendini anlatmaya çalışan taraf oluyor. Geçtiğimiz aylarda yayımlanan Beyoncé’nin Lemonade albümü de bize tam olarak bunu göstermedi mi? Evliliklerindeki sadakat konusunu gündeme getiren Jay-Z değil, Beyoncé idi. Aynı durum Jennifer Garner-Ben Affleck ve Gwen Stefani-Gavin Rossdale birliktelikleri için de geçerli. Eşleri ve çocuk bakıcıları arasındaki ilişkiyi öğrenen bu ünlü kadınlar, ayrılık sonrası açıklama yapan taraf oldu. Biyolojik Antropoloji Doktoru Helen Fisher bu durumu açıklarken, “İlişkinin velayeti kadındaymış gibi davranıyoruz. İlişki bittiğinde pek çok insan kadının elinden geleni yapmadığını, ilişkisini yürütmekte başarılı olamadığını düşünüyor” diyor. Aldatma durumunda da her iki tarafın haklı ve haksız olduğu noktalar varken tüm suç kadınlara yükleniyor. Kadınların melek ve şeytan olmak üzere iki rol arasında sıkışıp kalması bu durumun temel nedenlerinden biri. Editör Rob Shuter ise konuya başka bir bakış açısı getirerek, “Seyirci, kadınların kavgasını izlemeyi seviyor. Özellikle de işin içinde ‘öteki kadın’ durumu varsa hikaye büyük ilgi çekiyor” diyor.

    ERKEKLERİN KAÇIŞ HİKAYESİ
    Peki, erkekler işin içinden nasıl kolayca sıyrılıyor? Konu ünlüler camiasının yıldızı Pitt olunca bu durum büyük oranda onu idealize etmemizden kaynaklanıyor. Medya Çalışmaları Profesörü Sarah Projansky, “Brad onlarca yıldır hayatımızda. Pitt, Thelma ve Louise filminden beri zaman zaman hatalar yapan ama yine de sevilen, birnevi şeytan tüyü olan erkek rollerinde karşımıza çıkıyor” diyor. Bu yüzden gerçek hayatta da onun davranışlarını hoş görme eğilimindeyiz ve bunu yaparken sadece popüler kadınlarla ilişki yaşamasını onaylıyoruz. Projansky, “Bu kadınların ne kadar ‘iyi’ olduğu Pitt’in medya tarafından nasıl yansıtıldığına ve bizim Pitt’e olan sevgimize göre değişiyor. Ona olan bu büyük sevgiyi bir kenara bırakmak oldukça zor. Bu yüzden herhangi bir olumsuzlukta onun yerine suçlanabilecek üçüncü kişinin olması sorunu çözüyor” diyor. Klinik Psikolog Brandy Engler, “Duygusal kriz anında kadınlar, korku ve endişelerini alıp diğer kadına yönlendiriyor: ‘Güzel mi?’, ‘Çok mu seksi?’, ‘Bende bulamayıp onda bulduğun ne?’” Bu soruların temelinde aşık olduğumuz erkek yerine öteki kadını suçlamanın daha kolay olması yatıyor. Çünkü ondan ayrılıp yola yalnız devam etme fikri korkutucu geliyor. Ancak ‘öteki kadın’ olarak sınıflandırdığımız kadınlar, erkekleri büyüleyici şekilde etkileyen, insanüstü yaratıklar değil. Onlar da ilişkilerinde benzer sorunlar yaşayan bizim gibi kadınlar. Engler, “Kimse için ‘garanti ilişki’ diye bir şey yoktur. Diğer kadının baştan çıkarıcı tavrı yüzünden erkeğin onu seçtiği düşüncesi doğru değil. Erkekler kendilerine özgü, içsel nedenler yüzünden aldatır” diyor. Tıpkı Jolie, Pitt ve Aniston aşk üçgeninde olduğu gibi.

    ERKEKLERİN ALDATMA NEDENLERİ
    Size neden aldatıldığınızı açıklayan onlarca neden sayabiliriz: Başka bir kadının onu istemesi egosunu okşayabilir, tekeşli ilişki yaşayabilecek kadar olgunlaşmamış olabilir, artık size kendini yakın hissetmiyor olabilir, kendine yabancılaşmış olabilir… Kısacası erkeklerin hayatındaki kadını aldatmasına neden olabilecek pek çok neden var. Ancak Fisher’a göre, her ilişki kendi dinamiğine sahip olsa da erkekleri aldatmaya yönelten ortak eğilimler var. Çocukluğunda ailesiyle kötü ilişkiler kuran, sevgisiz ve güvensiz büyüyen erkekler aldatmaya daha yatkın oluyor. Ayrıca araştırmalar narsizm, alkolizm ve klinik depresyon seviyesi yüksek erkeklerin daha çok aldattığını belirtiyor. Varoluşsal kriz yaşayan erkekler de bizi şaşırtmıyor ve bu listedeki yerini alıyor. Engler, “Yaratıcı olmadığını düşünen, manevi yönden zayıf, kendini kaybolmuş hisseden erkekler bu şekilde hayatta olduklarını hissediyor. Aldatmak bir anlamda onların kendilerini arama sürecine dönüşüyor” diyor. Erkeklerin çoğu altta yatan sorunu çözmek yerine bu ilişki tarzını bir ilişkiden diğerine taşıyor ve bir şekilde kendilerini ‘düzeltecek’ kadını arıyor. Pitt’in Jolie ile birlikteliğinin temelinde daha enteresan ve ulvi bir hayat yaşama isteği yatıyor. Günün sonunda ayrılık çanları favori ünlü çiftiniz veya yan komşunuz için çalabilir. Bu süreçte onların birbirini suçlayabilecek onlarca nedeni olduğunu unutmayın. Otomatik olarak ayrılan kadını suçlamak veya yuva yıkan kadın hikayesine sığınmak yerine toplumun bize şimdiye kadar öğrettiği önyargılarımızdan arınmamız oldukça önemli. Böylece kadın-erkek ilişkileri konusunda içinde bulunduğumuz illüzyondan kurtulup gerçekleri görebilir ve zamanımızı asıl suçluyu bulmaya harcayabiliriz.

    PEKİ, YA ‘ÖTEKİ ERKEK’?
    İlişkilerin bozulmasına neden olan, evli kadını baştan çıkarıp onunla ilişki kuran erkekler için kullanılan bir kelime var mı? Yok değil mi? Perel’e göre bu sosyolojik sürece dayanıyor: Geçmişte ‘öteki kadın’ birlikte olduğu evli erkeğe ekonomik olarak bağımlıydı ve günün birinde eşini terk etmesini umuyordu. Evli kadınla ilişki yaşayan erkekse birlikteliği gizli sürdürme taraftarıydı. Tabii bunun aksi durumlar da yaşandı. The Americans dizisinin yıldızı Matthew Rhys, Keri Russell evliyken onunla ilişki yaşadı. Bir farkla, toplum kadınlara yaptığının aksine ona ‘yuva yıkan erkek’ etiketini yapıştırmadı.

     

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Mevsimsel Boşanma Olur mu?

    Mevsimsel Boşanma Olur mu?

    Yaşadığımız dünyada hiçbir şeyin nedensiz olmadığını bu yazıyla bir kez daha anlamış olacağız.

    Boşanmayla ilgili ortaya çıkan bu gerçek bizi olduğu gibi sizi de şaşırtacak.  Washington Üniversitesi araştırmacıları Julie Brines ve Brian Serafini boşanmanın sezonluk, dönemlik olduğunu tespit etti.

    Yapılan detaylı araştırmalara göre boşanmalar kesinlikle mevsimsel. Uzmanlara göre boşanma en çok Mart ve Ağustos aylarında yaşanıyor. Yani kış mevsimi ve yaz sonuna denk geliyor.

    Evliliği kötü giden çiftler yaz ve kış aylarında yaptıkları tatillerde evliliklerini gözden geçirme imkânı buluyor ve bir şeylerin yolunda gitmediği kanısına varıyor.

    Bu konuya daha detaylı bakalım isterseniz?

    bosanmanin-yeni-nedeni-2

    Evliliklerinde çatırdamalar yaşayan çiftler tatile gittiklerinde herkese karşı mutlu aile tablosu çizmeye çalışır. Ve sonrasında çizdikleri bu tablonun doğal olarak yaşanmadığının bilincine varır. Diğer bir sonuç ise tatiller evli çiftlerde geçmişe sünger çekmek adına biçilmiş bir kaftan modeli görüyor.

    Yeni bir başlangıç ve düzelme eğilimi tatil fırsatlarıyla şans buluyor. Ancak tatil süresince evliliklerinde hiçbir pozitif evre bulamayan çift zorla mutlu imajı vermeye çalıştığının bilincine varıyor ve tatil dönüşü ayrılmaya karar alıyor.

    Mart ve Ağustos aylarında boşanmaların en yoğun dönem olmasının bir başka nedeni ise taşınma ve işsizlik gibi nedenler etkili.

  • Ayrılık psikolojisi

    Ayrılık psikolojisi

    Ayrılık psikolojisi genellikle çevredeki arkadaşlar tarafından hafife alınır, geçiştirilir. Ancak ayrılıklar zaman zaman bir ölünün yasını tutmak gibi etkiler yaratabilir.

    Hürriyet’te yer alan habere göre psikolog Gizem Yağmur Çopur, ayrılığın sonrasında sadece duygusal değil fiziksel boyutta yakınmaya neden olabileceğini söyledi.

    “Biten ilişki sonrasında sevilen kişiden ayrılmak, kaybı beraberinde getirir. Bu kayıp hissedilen duygular ve duyguların açığa çıkarttığı düşünce içerikleri açısından ölüm kaybı ile benzerlik taşımaktadır. Ayrılık durumunda ortaya çıkan kayıp, sadece değer verilen kişinin artık olmayacağı düşüncesini oluşturmaz. Bunun yanında tatmin edilen duyguların varlığını kaybetmesi, verilen emeğin boşa çıktığı düşüncesi, birlikte yapılan aktivitelerin gerçekleşemeyeceğine yönelik inançlar, paylaşımların artık olamayacağı düşüncesi, alışkanlıkların yok olması ve var olan düzenin değişmesi kişilerde depresif dönemlerin oluşmasına yol açabilir. Evlilik, eş çatışmaları ve ayrılık çoğunlukla depresyon nedeni veya bir sonucudur. Depresyon nedeniyle tedaviye başvuran kişilerin %50’sinde bu çatışma görülmektedir.

    SOSYAL MEDYA KULLANIMI ARTABİLİR

    Medicana International Ankara Hastanesi’nden klinik psikolog Çopur, “Ayrılığın oluşturacağı depresif duygu durumlar suçluluk veya değersizlik duygularıyla karakterizedir. Kendisini ilişkinin bitmesiyle birlikte suçlamaya başlayan ve bu şekilde kendini rahatlatmaya çalışan kişi, kendisini değersizleştirebilir. Bununla ilişkili olarak özgüven ve benlik saygısında azalma ortaya çıkabilir. Daha önce tatmin olduğu ve zevk aldığı aktivitelerde azalma görülebilir. Yorgunluk ve enerji kaybı ile birlikte konsantre olamama ve yapılması gereken veya zevk veren aktiviteleri yerine getirememe ve en önemlisi aktivitelere yönelik isteksizlik durumu ortaya çıkabilir. Ayrılık sürecinde kişi, partnerinin boşluğunu doldurmak için yeni bir ilişki ve/veya yeni sosyal çevre oluşturma arayışına girebilir. Sosyal medya kullanımında artış, kafa dağıtmak için anlık mutluluklar arayarak daha riskli adımlar atmak sürecin ilk tepkileri olarak ortaya çıkabilir.” dedi.

    FİZİKSEL ETKİLERİ DE VAR

    “Oluşan depresif durum fiziksel etki de yaratabilir. Depresif duygulanımlardan kaçmak adına kendisini uykuya verebilir veya bu düşünceler o kadar rahatsız edicidir ki uykuya dalmada güçlük ya da uykuda bölünmeler ortaya çıkabilir. Yeme durumunun düzensiz bir hal almasına bağlı olarak kilo alımı veya kilo kaybı görülebilir. Ölümlerin ardından kendine dönük nefret oluşabilir.

    KENDİNE ZARAR VEREBİLİR

    Yalnız kalma kapasitesi düşük olan bireylerde, ayrılık sürecinde müdahale gerektiren en önemli sorun, ‘nesne yoksa ben de ölebilirim’ düşüncesinin ortaya çıkabiliyor oluşudur. Bu kişilerde ayrışabileceği veya kendi başına varlığını sürdürebileceğine yönelik tasarım bulunmamaktadır. Giden kişiye duyulan nefret bu noktada kişinin kendisine dönebilir. Benlik ölü nesne ile iç içe geçebilir. Bu ölü nesne kaybı, terkedilme ve yok olma endişesini beraberinde getirir. Nefret kendine döner ve kendine yönelik yıkıcı davranışlar (kendine zarar verme ve intihar) depresif dönemde ortaya çıkabilir.

    İLİŞKİNİN OLUMSUZ YÖNLERİNİ HATIRLATACAK BİR LİSTE YARDIMCI OLUR

    Ayrılık gerçekleştikten sonraki sürecin oryantasyonu önem taşımaktadır. Ayrılıktan hemen sonra boşluğu doldurmak yerine ayrılığı duygusal ve mantıksal olarak kabul etmek ve en önemlisi kayıp acısının yaşanmasına izin vermesi, dönemin sağlıklı bir şekilde atlatılmasında rol oynamaktadır. Kişilerin ilişki sonrasında sadece ilişkinin olumlu yönlerini göz önünde bulundurması beklendik bir tepkidir. Bu nedenle ayrılık sonrasında ilişki ve partnerin negatif ve pozitif yönlerinin kapsamlı şekilde düşünülmesi hatta listelenerek yazılması, alınmış karardan emin olunmasına, sürecin kabullenilmesine ve acının yaşanmasına yardımcı olacaktır. Ayrıca ayrılık sonrasında kişinin kendisini, isteklerini ve bundan sonraki ilişkisinde önceliklerini sorgulaması, nasıl bir ilişki istemediğinin farkına varmasına ve sonraki ilişkilerinin daha tatmin edici olmasına olanak tanıyacaktır. Kişinin duygu ve düşüncelerini paylaşması ve kendini açması bu sayede sosyal destek alması ve en önemlisi içinden çıkılmayan durumlara yönelik psikolojik desteğe başvurması sürecin sağlıklı bir şekilde atlatılmasına imkan sağlayacaktır.”

  • Anne ve babamın boşanması beni ne kadar etkiler?

    Anne ve babamın boşanması beni ne kadar etkiler?

    Bazen annenizin babanızın boşanıyor olmasını en yakın arkadaşlarınızla bile paylaşmak istemezsiniz. Çok fazla boşanma hikayesi duymuş, arkalarında bıraktıkları çocuklarına üzülmüş ve anneyle babayı boşandıklarından dolayı zayıflıklarına yenilmiş aciz insanlar olarak görmüş olabilirsiniz. Çocuklar genelde kendilerine ihanet edilmiş hisseder, duygusal ve fiziksel bazı rahatsızlıkların aileyi bu sona hazırladığını düşünür. Aile içinde ne kadar kavga dövüş olsa da, artık iş hayatına atılmış yetişkin bireyler olarak, anne ve babanız artık birlikte olamayacaklarını söylediklerinde şok yaşayabilirsiniz. Anne ve babasının genç yaşta boşanmasına tanık bir çocuğun yaşadıklarından farklı olarak, yuvadan uçtuysanız böyle bir süreci daha kolay atlatmanız beklenir aslında. Annesi ve babası boşanan yetişkin çocukların sayısı giderek artıyor. Yani 18 yaş üstündeki daha çok kişi, ailesinin boşandığına tanık olmaya başladı.

    Etrafınızdakiler, boşanma haberlerini olgunlukla karşılamanızı ve hayatınıza devam etmenizi bekliyor. Uzmanlar da buna şahit. Kendilerine gelen danışanların yaşadıklarından ve anlattıklarından yola çıkarak, sizden iyi olmanızın beklendiği çünkü kendinizi ifade edecek yetide olduğunuzun düşünüldüğüne tanık olmuşlar. Tabii ki üzgün ve sinirli olabilirsiniz, kafanız karışabilir ama bu, içinizdeki ‘bir şeyleri kaybetmiş’ olma hüznünün önüne geçemiyor. Hâlâ duygusal olarak annenize babanıza bağlıysanız, en az beş yaşındaki bir çocuk kadar dünyanızın yıkıldığını düşünebilirsiniz. Ayaklarınız yere daha sağlam basıyor olsa bile, yine de kuvvetli şekilde durumdan etkilenebilirsiniz. Yani onlar ayrıldığında, siz de içinizde o sızıyı hissedersiniz. Çünkü, güvende, yıkılmaz ve sağlam olduğunu düşündüğünüz o duvar yıkılmıştır artık.

    anne_baba_bosanmasi

    Artık “yuva” denilen yer yok

    22 yaşındaki Rana için de bu tarz bir kayıp çok yıpratıcı olmuş. Başka şehirde üniversiteye gidiyor olması, ailesiyle çok fazla görüşmemesi için ona bahane yaratmış ve kendine farklı hayat kurmuş: “Kendime bambaşka bir yuva yarattım. Yeni evlerinde ikisi de bana oda ayırmadı. Yani onlara gittiğimde adeta misafirim” diye yaşadıklarını anlatıyor. Annesiyle babası çocuklarının vesayeti konusunda savaşmamış olsa da bu, en basit konularda bile zorluk yaşamadıkları anlamına gelmiyor. Her boşanmış ailenin çocuğu gibi Rana kendisini anne ve babası arasında kalmış hissediyor. En zoru da yılbaşı geceleri oluyormuş. İkisi arasında ayrılık yaratmamak adına, onları kendi yaşadığı şehre çağırmaya başlamış. Bu yüzden kendisini onların çocukları gibi hissetmektense, onların ebeveynleri gibi hissetmeye başlamış.

    Babasal sorunlar

    İnternette boşanma esnasında çocuklarla ve yetişkinlerle nasıl iletişim kurmalı şeklinde konular üzerine kitaplar, gençler üzerinde boşanmanın etkileri ile ilgili araştırmalar bulabilirsiniz. Çok yakın zamanda Avustralya’da bir vakfın yaptığı araştırma, boşanmış ebeveynlerin 20 yaş üzerindeki çocuklarına odaklandı. Sonuçlar oldukça ilgi çekici. Bu gruptaki kadınların büyük çoğunluğu 33 yaşına geldiğinde büyük ihtimalle boşanmış oluyor. Yine Merve’nin durumuna dönersek; annesiyle babasının boşanmasının ardından kendilerini ebeveyn olarak görmeyi bıraktıklarını söylüyor.

    Bu da, sadece ilişkiler ya da belli kişilerle kendisini eşleştirmemesi gerektiğini ona öğretmiş. Bu sayede birini kaybettiğinde yine ayakları üzerinde durabileceğini düşünmüş. Şu hayatta sadece tek doğru yok; herkesin farklı görüş açıları var. Bu da, çoğu boşanan ailenin çocuğunun vardığı sonuç gibi, Merve’yi daha gerçekçi yapmış. Artık anlamlı ve devamlılığı olan ilişkiler kurmaya meyilli olduğunu söylüyor. Yetişkinler olarak, anne babamızın hâlâ bir çift olduğunu, birbirlerini sevdiklerini ve birbirlerine destek olduklarını görmek ve bilmek istiyoruz. Bunu deneyimlemediğimizde ebeveynlerimizin ilişkisinin değeri konusunda kafamızda soru işaretleri oluşuyor ve bir ilişkide kendimizi nasıl gördüğünüz dahi değişiyor. Annesi ve babası arasında kalan yetişkinler, taraflardan birine destek olmaya çalışırken kendi ilişkilerini hatta evliliklerini de tehlikeye sokabiliyor. Çünkü bazı durumlarda taraflardan biri, tek başına ne yapacağını bilemediğinden, çocuğunun evine yerleşiyor. Örneğin Merve, babasıyla daha çok zaman geçirmek zorunda kaldığından kendisini garip hissetmeye başlamış. Aile tablosunda artık annesi olmadığından dolayı, babasıyla ilişkisi de zedelenmiş. Çünkü babası yalnız başına olmanın ne anlama geldiğini bilmiyormuş: “benimle annem aracılığıyla konuşmaya o kadar alışmış ki, şimdi benimle nasıl iletişim kuracağını bilemiyor. Evi arardım, annemle konuşurdum ve babam telefona gelmeden benim hakkımda her şeyi öğrenirdi. Yani onlar boşanana kadar babamla çok fazla baş başa kalmamıştım. Şimdi benle ve kardeşimle nasıl sohbet başlatacağını bile bilmiyor.” Yani Merve ve babası iletişim kurmanın yöntemlerini yeniden oluşturmaya başlıyor.

    Facebook etkisi

    En zoru da anne ve babanın varlıklarını koruduğu Facebook üzerinde paylaştıklarını düzene sokmak. Çünkü belki anneniz, belki de babanız yeni bir ilişkiye yelken açıyor, sizi de onunla tanıştırıyor ve birlikte fotoğraf çektiriyorsunuz. O andan itibaren Facebook üzerinden paylaştıklarınız konusunda dikkatli olmanız gerekiyor. Sosyal medya araçları boşanmanın getirdiği drama tuz, biber oluyor. Bazen taraflardan biri Facebook duvarını duygusal alıntılarla doldurarak tepkisini ortaya koyuyor. O zaman diğer taraf, çocuğunu arayarak “Bak annen/baban ne yazmış yine” diyerek sizi arada bırakıyor. Her yazının alt mesajı olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz. İçini dökmek istiyorsa, bunun yerinin Facebook olmadığı aşikar. Boşanan anne-babanızın kurduğu yeni hayat da sizi etkiliyor. Feyza şöyle anlatıyor: “Babamla boşanmadan önce annem torunuyla birebir ilgilenen çok iyi bir anneanneydi. İkinci çocuğum olduğunda çok ilgilenmedi çünkü yeni bir erkekle yeni hayatına başlamıştı.

    Onun desteğine her zamankinden daha çok ihtiyacım vardı ama o ortalarda yoktu. Şimdilerde yeni ailesiyle zaman geçirmekten daha çok hoşlanıyor ve ben çok kıskanıyorum.” Kendinizi aileniz tarafından ihanete uğramış hissederken, anne ya da babanızın yeni ilişkisini nasıl tolere edebilirsiniz? Şunu aklınızdan hiç çıkarmayın: Boşanmanın ardından sadece annenizin, babanızın ilişkisi değil; sizinle de ilişkileri etkileniyor. Ne olduğunu kabullenmeniz için biraz zaman geçmesini beklemelisiniz. Anne ya da babanızın yeni ilişkisiyle barışık olmanızın yolu, onların ilişkisinin sonlanmasını anlamanız ve bunu kabullenmenizden geçiyor. Herkes mutlu olmayı hak ediyor ama aileye yeni birilerini kabul ettirmek zorla değil, dikkatli adımlarla gerçekleştirilmeli.

    Kaybın ötesinde

    Aniden boşanmış bir ailenin çocuğu haline geldiğinizde yetişkin olmanın getirdiği bazı faydalar da yok değil. Bir ailenin nasıl yıkıldığına dair detayları bilmek, bunun altında yatan nedenleri anlayacak kadar olgun olmak gibi faydalar sayabiliriz. İlişkilerin karmaşıklığını anlayabilecek empatiyi oluşturabiliyor, kendi ilişkinizde zorlu dönemeçlerden geçerken öğrendiklerinizi hatırlayabiliyorsunuz. Herkesin kendi hikayesi olduğunu kabulleniyorsunuz. İlişkide sadece ikiniz varken o ilişkiyi sonlandırmak yeterince zorken, bir de çocuklar varken bunun ne kadar zor olduğunu anlıyorsunuz. Kendi ilişkiniz içinde sesinizi yükseltmeyi, hakkınızı aramayı öğreniyorsunuz ve anne babanızın evlilikleri içinde düştükleri hatalara düşmemeyi kenara not ediyorsunuz.

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • İlişkinizin artık bitmesi gerektiğini gösteren işaretler

    İlişkinizin artık bitmesi gerektiğini gösteren işaretler

    Birçok kişi artık bitmesi gereken zehirli/negatif bir ilişki yaşadığını dahi kabul etmez. Oysa zehirlenmiş bir ilişki biçimi insan sağlığı için son derece zararlıdır. Böyle bir ilişki kişilerde depresyon, anksiyete, stres ve zayıflamış bir bağışıklık sistemine yol açar.

    Zehirli ya da sağlıksız sayılabilecek bir ilişkinin evliler, flört eden çiftler ve hatta birbirlerinden ayrılmış eski çiftler arasında bile mümkün olduğunu belirten Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, bu aşamaya gelmiş bir ilişkinin artık bitirilmesi gerektiğini söylüyor.

    Zehirli bir ilişkiyi sonsuza kadar sürdürmek zorunda değilsiniz. İlişkinizde belli sınırlar çizmeniz ve önceliği kendinize vermeniz önemlidir. Sağlıklı ilişkiler karşılıklı sevgi, saygı, birbirine cesaret ve güven verme üzerine kuruludur. İlişkinizde bunlar yoksa, o zaman hayatınızı değiştirecek bir karar vermenin vakti gelmiştir.

    “Ama onu seviyorum” cümlesini iyi  analiz etmek gerekiyor. Bazen bu cümle içi boşalmış bir birliktelik alışkanlığını ifade ediyor olabilir.

    Peki ilişkimizin zehirlenip zehirlenmediğini nasıl anlayacağız? Uzman Klinik Psikolog Mehmet Başkak, zehirli ilişkinin beş işaretini anlattı.

    İlişkinizin artık bitmesi gerektiğini gösteren işaretler

    1-Sürekli kavga ve tartışma hali

    Her zaman haklı olması gereken biri vardır. Bu durum genellikle narsisizm ve egoist davranışlardan ileri gelir. Bu kişi partnerine karşı çok az empati ve anlayış gösterir ve bu kişi bir tartışmada her zaman en son sözü söyleyen kişi olması gerektiğini düşünür. Eğer zehirli bir ilişkide olup olmadığınızdan  emin olamıyorsanız, şu soruları kendinize sorun: Birbirinizle sonuç alacağınız tartışmalar mı yapıyorsunuz? Yoksa, tartışmalarınız tek taraflı ve sonuçsuz mu kalıyor? Tartıştığınızda hep bir kişi mi tartışmaya hükmediyor?

    bitmesi_gereken_iliskiler

    2-Duygusal olarak eziliyorsunuz

    Bazen tam olarak ne olup bittiğini anlayamasanız da bir şeylerin ters gittiğini fark edersiniz. Partneriniz tarafından sürekli baskı altına alındığınızı mı hissediyorsunuz? Partneriniz başkalarının yanında sizi küçük mü düşürüyor? Ya da pasif saldırgan davranışlarla bir şey söyleyip başka bir şey mi yapıyor? Bu davranış şekillerinin hepsinde öfke hakimdir. Zehirli ilişkiler sözlü olarak bazen de fiili olarak kötü muamele içerir. Bir kere böyle bir ilişkiye kendinizi teslim ettiğiniz zaman, partneriniz korkularınız ve güvensizliklerinizi kullanarak, sizi aşağılayan davranışlar sergilemeye devam eder.

     

    3-Birbirinize bağımlısınız

    Partnerlerin birbirlerini sevdiği ve birbirlerine destek olduğu bir ilişkiyle birbirlerine sahip olma üzerine kurulu bir ilişki arasında fark vardır. Partneriniz kıskanç biriyse ve sizi sürekli onu aldatmakla suçluyorsa, bu tahammül gösterilmemesi gereken yıkıcı bir davranış olarak kabul edilir. Sağlıklı olan partnerlerin birbirine sevgi ve saygıyla yaklaşmasıdır. Partnerlerin birbirlerine bağımlı olduğu bir ilişki sağlıklı bir ilişki değildir. Kendi hayallerinizi partnerinizin hayallerinden ayırabiliyor musunuz? Kendi arkadaşlarınız var mı? Birbirinizden ayrı vakit geçiriyor musunuz? Kendi hedefleriniz var mı? Partnerlerin birbirlerine bağımlı olduğu ilişkiler partnerler arasında sağlıklı sınırlar olmasına imkan tanımaz.

     

    4-Hatalarınız sıklıkla büyütülüyor

    Neredeyse her gün hatalarınız ya da eksik yanlarınız partneriniz tarafından yüzünüze vuruluyorsa, zehirli bir ilişki içinde olduğunuz söylenebilir. Böyle bir ilişkiyi bitirmediğiniz takdirde, zaman uzadıkça,  bu durum bir alışkanlığa dönüşür ve özgüveniniz ve kendinize duyduğunuz saygı derin yaralar alır. Kendinize şu soruları sormaya başlayabilirsiniz:  Bu kişiyle yaşadığım ilişkide kendimi fiziki ve ruhsal yönden sağlıklı hissedebiliyor muyum? Partnerimin yanındayken kendimi çok iyi hissediyor muyum? Bu kişiyle birbirimize güç verebiliyor muyuz? Partnerim benim neşe kaynağım mı?

     

    5-Kendinizi gerçekten hasta ve yorgun hissediyorsunuz

    Yapılan araştırmalara göre, zehirli ya da negatif ilişki ve kalp hastalıklarına yakalanma riski arasında doğru bir orantı var. Bu tür bir ilişkide vücudunuz  maruz kaldığınız yüksek stres seviyelerinden olumsuz etkileniyor, bu da bağışıklık sisteminizin yeterli şekilde çalışmamasına sebep olabiliyor. Ruhunuz çok büyük yara alıyor bu da vücut fonksiyonlarınızı etkiliyor. Stresin vücutta etkilediği ilk organ kalp. İkinci etkilenen ise uyku düzeniniz. Geceleri uyuyamıyor ve ilişkinizle ilgili endişelere mi dalıyorsunuz? Kilonuzda iniş çıkışlar mı var? Kendinizi sürekli yorgun ve halsiz mi hissediyorsunuz? Zehirli bir ilişki yaşıyorsanız, bunun etkilerini vücudunuzda, psikolojinizde, yaşam kalitenizde olumsuzluklarla hissedersiniz ve sağlıklı olan bitirme kararını verebilmektir.