Etiket: aşk

  • Bir süreç olarak aşık olmak

    Bir süreç olarak aşık olmak

    İnsanlarda aşka dair çok büyük beklentiler yaratan bir bir kültürde yaşıyoruz. “İlk görüşte aşk”, “birbirleri için yaratılmışlar”, “bir elmanın iki yarısı” gibi ifadeler; romantik filmler, diziler ve büyük aşklarla ilgili hikayeler romantik ilişkilere dair deneyimlerden çok fazla bir beklentiye girmemize neden oluyor. Otto Rank’ın da dediği gibi insanlar dine atfedilenleri; yaşamlarına bir anlam ve amaç katmasını şu anda aşktan bekliyorlar. Peki aşkı nasıl tanımlayabiliriz?

    Aşkı başka birinin varlığına duyulan derin sevgi olarak tanımlayabiliriz. Freud’a göre aşk cinsel, fiziksel ve güdüsel dürtünün toplum tarafından kabul edilebilir hale getirilmesini sağlayan duygusal bir haldir. Aşkı en genel haliyle bireyin kendi kişisel benliği ve bağımsız kimliğini koruyarak kendi dışındaki bir kişi ile birleşmesine, yakınlaşmasına ve kişinin içindeki belirli kapasitelerin büyüyüp gelişmesine olanak yaratan bir paylaşım ya da etkileşim yaşantısı olarak ifade edebiliriz.

    Sternberg aşkın üç ana bileşeni olduğunu ifade eder. Bunlar yakınlık, tutku ve bağlılıktır. Bu birleşenlerin varlığı ya da yokluğu aşkın çeşitli şekillerini önümüze serer; sadece yakınlığın olduğu bir ilişkinin hoşlanma olarak nitelendirilebileceği gibi. Bu üç bileşenin olduğu aşkın mükemmele en yakın aşk olduğunu ifade eder.

    asik_olmak

    Aşık olmanın üç temel koşulu olduğunu ifade edebiliriz; aşık olma beklentisi yaratan sosyo-kültürel ortam, uygun bir aday(dış görünüş, kişilik, özgeçmiş ve değerler açısından) ve romantik aşk etiketine mazhar olan bir uyarı.

    Peki insanlar kime nasıl aşık olur? Bu konuda yapılan pek çok araştırma ve yazılan kuramlar birisine şans eseri aşık olmadığımızı, en bilinçsiz görünenin bile aslında pek çok elemeden geçtiğini gösteriyor. Freud’a göre romantik seçimlerimiz çocukluk yaşantılarımızdan oldukça fazla etkileniyor ve bu her cinsiyet için farklı özellikler gösteriyor. Freud’a göre ayrıca aşık olduğumuz zaman genelikle sevgimizi idealize ederiz. Partnerimizde mevcut olan ya da olmayan harika özellikleri görürken; başkaları için apaçık ortada olan olumsuzları ise görmeyiz. Bunun sebebi aşık kişinin ego idealini sevgiliye yansıtmasıdır. Yani hem süperegoda mevcut olan hem de breyin edinmeyi umduğu ve üstün bulduğu değerler sevgiliye yansıtılır ve ondan varmış gibi davranılır.

    Nesne İlişkileri Kuramına göre ise aşık olmak baskılanan, benlikten bölünmüş bir parçanın bilinçsizce eş olarak seçilmesidir. Örneğin çocukken sevilmediğini düşünen, hisseden bir kadın olasılıkla sevgisini göstermeyen bir erkek seçecektir. Bu duruma çocukluk yaşantısından getirilenler neden olur. Ancak çocuğun ebeveynle ilişkisi sıcak ve sevgi doluysa o kişi ailesinden ayrışır ve olgun, tatminkar aşk ilişkileri kurabilir hale gelir.

    Evrim kuramına göre ise romantik çekimdeki cinsiyet farklılıkları iki cinsin de varlıklarını sürdürebilmeleri için farklı gereklilikler olmasından ileri gelir. Erkeklerde evrim gençlik ve güzellik gibi kadının üreme yeteneğine ilişkin özellikler tercih etmesini gerektirirken; kadınlarda para kazanma potansiyeli ve statü gibi erkeğin kaynak edinme becerisine ilişkin özelliklerin tercih edilmesini gerektirir. Yani kadınlar kendilerine ve yavrularına bağlanacak ve onların geçimini sağlayacak bir erkek; erkeklerse yavrularını doğuracak bir kadın arar.

    İnsanların kime neden aşık oldukları ile ilgili kuramlardan bazıları bunlardır. Bunun dışında insanların nasıl aşık olduklarına yönelik de pek çok kuram ortaya atılmıştır. Bunlardan en önemlisi Bernard Murstein’e aittir. Buna göre aşık olmanın ilk aşaması “uyarı” dır. Bu aşamada en önemli etkiye dış görünüş gibi harici özellikler oluştururken; ikinci aşama olan “değer” aşamasında verilen önem değerler ve ilgi alanlarındaki benzerliğe kayar. Son aşama olan “rol” aşamasında ise çift, kimliklerine ilişkin rolleriyle bir çift olarak işlevsel olup olmadıklarını sorgular.

    Aşık olma sürecini iyi yansıttığını düşündüğüm bir diğer kuramda ise aşık olma dört aşamadan oluşur. Çekimaşamasında geçmiş deneyimlerden ve eşlerin fiziksel özelliklerinden etkilenilir. İnceleme aşamasıda ise eşler toplumsal ve duygusal uyumluluklarını gözden geçirirler. Üçüncü aşama olan kendiniaçma aşamasında partnerler arasında daha derindeki olumsuz ya da olumlu düşünceler ortaya çıkar ve yakınlık artar. Son aşama olan karşılıklı beklentiler aşamasında ise her iki taraf da karşıdakinin beklentilerini(ekonomik, duygusal, toplumsal ve cinsel) öğrenir ve bu beklentilere karşılık vermek için bilinçli bir çaba gösterir.

    Erich Fromm sevgiyi insanlığın sorunlarına bir yanıt, kişideki aktif ve yaratıcı gücün kaynağı olarak tanımlar. Ona göre sevmek bir sanattır. Romantik ilişkide iki varlığın bir olması ama yine de iki ayrı varlık olarak kalabilmeleri en sağlıklı olandır.

    Uzm. Psk. Dila HOTLAR tarafından yazılmıştır.

  • Evlilikte aşkı öldüren nedenler..

    Evlilikte aşkı öldüren nedenler..

    Hani denir ya “evlilik aşkı öldürüyor” diye! Pek çok kişi sırf bu nedenle, aşkın rutine yenik düşeceği endişesiyle evlenmekten çekinir. Yıllar içerisinde olası kavgaların kaçınılmaz hale gelebileceği düşüncesi de endişeyi artırır. Oysa evliliğin aşkı öldürmemesi için basit ama etkili yollar var. Evli olsun olmasın uzun süreli ilişkilerde çiftlerin kapısını en sık çalan kavgalarda nasıl bir yol izleneceği de o etkili kurallardan. Acıbadem Ankara Hastanesi’nden Psikolog Bülent Baykal, 14 Şubat Sevgililer Günü kapsamında çiftler arasında en sık yaşanan kavgaları sıraladı, çok önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

    Bir evi paylaşmak, ilişki yaşamak karşılıklı özveri ve çaba gerektiriyor. Kişilerin birbirlerinin düşüncelerine saygı göstermesi, onun düşünce ve duygularını anlaması, evlilik ve ilişkinin uzun süreli olması için olmazsa olmazların başında geliyor. Ancak her ilişkide insanların kendi kişilik özellikleri, yetiştirilişten gelen değer ve inançları, düşünce yapıları ön plana çıktığından bu da zaman zaman ilişkiyi zedeleyebiliyor. Acıbadem Ankara Hastanesi’nden Psikolog Bülent Baykal “Zedelenmiş ilişkiler insanda anksiyete ve stres yaratarak huzursuzluk verir, kendinizi huzursuz, gergin, mutsuz, düşük enerjili, üzgün, kırgın, öfkeli hissedersiniz. Hepimiz zaman zaman eşimiz-sevgilimiz ile belli konularda çatışma yaşarız. Bu son derece normal ve ilişkilerde bence olması gereken bir durumdur. Çatışma yaşamamak değil de, nasıl çözeceğini bilmek çok önemlidir” diyor. Evli olmayan kişilerin de bir süre sonra benzer kavgaların içerisinde olmasının kaçınılmaz olacağını belirten Psikolog Bülent Baykal o kavgaları çözüm yollarıyla birlikte bakın nasıl anlatıyor?

    Bugün ya da bu gece ne yapacağız!

    Değişmeyi kabul etmiyorsun!

    Patron kim?

    Parayı nasıl harcıyorsun!

    Valla bilmiyorum!

    İyi ebeveynlik yapmıyorsun

    Annene-babana tahammül edemiyorum!

    Eskisi gibi değil

    Basit bir şey gibi geliyor ama birçok çift eğlenmek için ne yapacağını ayarlamakta güçlük çekiyor. Siz evde oturup romantik bir film seyretmek istersiniz, eşiniz de sizi alıp dışarıya çıkıp arkadaşlarıyla eğlenmek isteyebilir. Birisi doğa yürüyüşlerinden hoşlanırken diğeri brunchta oturup sohbet etmeyi sevebilir. Bu eğlenme ve vakit geçirme yöntemlerindeki farklılık çiftler arasında hayal kırıklığı ve bazen kızgınlık, öfke yaratmaktadır. İsteklere, uzlaşma yollarını arayarak ve zaman zaman taviz vererek orta yolu bulmanız gerekmekte.

    İlişkiler başladığında her iki taraf da karşısındakinin kendisine göre iyi, olumlu ve olumsuz yönlerini bilinçli veya bilinçsiz olarak tartar. Eğer olumlu taraflar ağır basarsa, ilişki başlar ve yürür. Bazen iki tarafın da aklında olumsuz olarak gördüğü özellikleri zamanla değiştirebileceği ile ilgili bir düşünce olur. Bunu gerçekleştirmek için çaba gösterir ve bazen de ilişkiyi yıpratıcı emir ve suçlayıcı söylemler havada uçuşur. Aklınızda olsun. Hiç kimseyi değiştiremezsiniz. İlk başta iyi ve kötü yönleriyle kabul ettiğiniz bir kişiyi değiştirme çabaları, ilişkinin sona ermesine bile neden olabilir. Her insanın kişiliği esnektir. Şartlara ve o anki ruh haline göre, sabit olmayan düşünce biçimleri uzun vadede değişir. Sabredin ve kabullenmeyi, uyumlu davranmayı deneyin.

    Bu tartışma kontrol düşünceleriyle ilgili. Bazı ilişkilerde bazen bir taraf sanki karşı tarafın “annesi” veya “babası” gibi davranmaya başlıyor. İlişkilerin iki eşit insan arasında olması gerektiği gerçeğini unutarak veya bilinçaltı süreçlerin ortaya çıkmasıyla bir taraf dominant ve hükmedici olabiliyor. Bu durum tabi ki muhatap olan tarafın gerilmesine, baskı altında hissetmesine, kızmasına, isyan etmesine, huzursuz olmasına yol açıyor. Eşinize-sevgilinize; “dur, onu giyme, üşütürsün”; “saat 8’de eve gelsen iyi olur”; “İşyeri arkadaşlarınla dışarı çıkmayacaksın” gibi emir ve kontrol cümleleriyle yaklaşırsanız baskıyı hisseden kişi karşılığını verecek ve güzel bir çatışmanız olacaktır. Ne yapmalı. Eşit insanlarız, tabi ki karşımızdaki kişinin iyiliğini ve onu korumayı istemekteyiz. Bunu, karşımızdakine, güvenerek, eşit olduğunu hatırlayarak, onun da düşünceleri ve aklı olduğunun farkına vararak yaklaşabiliriz. Böylece çatışmalar ve kırgınlıklar azalır.

    Parayı harcama ile ilgili kavga etmek normaldir. İnsanlar para ile ilişkilerinde farklı tutumlarla ve düşüncelerle yetiştirilmişlerdir. Bazı durumlarda erkek, paranın kontrolünün çoğunun kendinde olmasını isterken, eşi eşit bir harcamayı düşünebilir. Bu konuda orta yolu bulmak için oturup konuşmak ve bir anlaşmaya varmak gerekir.

    evlilik_ve_ask

    İlişkilerde her gün sürekli küçük veya büyük kararlar veriyoruz. Bazen “bu akşam nereye gidelim” veya “yemekte ne yiyelim” gibi basit ve normal karar sorularına “bilmiyorum”,”sen bilirsin” gibi cevaplar sürekli geliyorsa, basit ve kaygı yaratmayacak gibi görünse de karşı tarafta bir belirsizlik ve öfke yaratır. Kararsızlık sürekli ise hemen kavgaya yol açabilir. Kararsız taraf her zaman güvenilir olmayan ve daha büyük kararları veremeyecek zayıf bir kişi olarak etiketlenerek saygı gösterilmede azalma yaşar.

    Evliliklerde çocuk doğduktan sonra kaçınılmaz olarak kavgalar ortaya çıkar. Evdeki statüko değişmiştir. Adaptasyon için sürece ihtiyaç vardır. Çatışmalar sürer. Bazen çocuk yetiştirmeyle ilgili kavgalar çok uzun sürerek hem ilişkiyi hem de çocuğu olumsuz etkiler. Bu konuda karşılıklı konuşarak, bir ortak sistem bularak, birinin ak dediğine diğerinin kara demesini engelleyerek kavgaların sayısını ve şiddetini en aza indirgemek gerekir.

    Bu toplumuzda birçok şakaya da konu olmuş normal ve ciddi bir konudur. Bazen kayınvalidelerin bir ilişkiyi bozdukları, yıprattıkları, insanları mutsuz ettikleri, huzursuz ettikleri görülür. Tabi ki kayınvalideler bu çatışmada yalnız değildirler. Karşılarındaki kişilerin tavırları da bir o kadar kasıtlı ve acımasız olabilir. İlişkilerin ilk zamanlarında normal olan, kişilik farkından dolayı, üçüncü şahıslarla ilgili çatışmaların çıkmasını bekleriz. Uzun vadede kendi iç işlerine çok karıştırmadan, karşılıklı suçlamaya veya savunmaya geçmeden herkesi duruma adapte ederek yaklaşıldığında, bu kavgaların azaldığını görmekteyiz. Daha evvel bahsettiğim gibi burada da eşlerin düzgün, öfkesiz ve gerçekçi iletişimleri olayları yumuşatacak, sorunların büyümesini önleyecektir.

    İlişkiler ilerlediğinde karşımızdakine olan düşüncelerimiz, sevgimiz değişmese de davranışlarımız ve ilgimiz değişebilir. Kanıksarız, eskiden yaptığımız jestleri, ilgiyi göstermeyiz. Karşımızdaki kişi bunu ilişkide bir problem olduğu şeklinde yorumlarsa işler kötü demektir. Evet, bazen” sen artık eskisi gibi ilgi göstermiyorsun, sevmiyorsun” benzeri bir tepkiyle karşılaşınca, duygularımızda bir değişiklik olmadığı için haksızlığa uğradığımızı düşünür ve karşı tarafa öfkeleniriz. Kavga çıkar. Kalp kırıklığı, üzüntüler, mutsuzluklar devreye girer. Burada sakin bir şekilde durumu açıklayıp bazı şeylerin artık daha az gerçekleşmesinin sevgi ve ilgi eksikliği değil, alışkanlıkla ilgili bir durum olduğunu belirtirsek çatışmaların frekansı düşecektir.

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Doğru kişiyi bulma rehberi

    Doğru kişiyi bulma rehberi

    Doğru kişiyi bulma rehberi… Asansörde, otobüste ya da bir konserde… Büyük kentlerde aynı alan paylaşılsa bile birisine yaklaşıp konuşmaya başlamak modern hayatın zorluklarının başında geliyor.

    Doğru kişiyi bulma rehberi

    Özellikle son on yıldaki gelişmeler büyük şehirlerde yaşayış şekillerini değiştirdi. İnternet üzerinden yürütülen arkadaşlıklar, sohbetler, etkinlikler derken gençler, cep telefonlarının etrafında dönen bir sosyal ortam oluşmaya başladı. Günlük koşuşturmalar ve zamansızlık da bunun üzerine eklenince ya yüz yüze arkadaşlıklar için farklı çözümler üretmek gerekiyor.

    Kalabalığı Avantaja Çevirin
    Büyük şehirde yaşamak o kadar da kötü değil. Hobileri takip etmek büyük bir şehirde çok daha kolay. Spor salonu, Yan flüt dersi ya da fotoğrafçılık… Sevilen herhangi bir şeyin kursu, çalıştayı ya da toplantısı haftanın her günü bulunabilir. Sevilen müzik türünün konserleri de mahalledeki cafelerde haftalık olarak gözlemlenebilir. Büyük bir ihtimalle buradaki kişiler birbirlerine benzer karakterde ya da en azından uyumlu kişilerden oluşacaktır. Böylesi etkinlikler ve eğitimler kalabalıkların lehine çevrilmesiyle sonuçlanacaktır. Benzer özelliklere sahip kişilerin beraberlikleri daha sağlıklı ve uzun ömürlü olacaktır.

    Cesaretinizi Toplayın
    İçinde bulunulan ortam ne kadar kalabalık olursa olsun, cesaret kilit rol oynar. Tek başına gidilse dahi, bir cafede konuşan kişinin ya da kişilerin yanına yaklaşarak sohbet başlatılabilir. Cesaret, insanların üzerinde pozitif bir etki bırakır. Kendine güven ve cesaret birleştiği zaman karizma ortaya çıkar. Eğer karşınızdaki kişi sizinle o anda ilgilenmese bile hoş bir sohbet ve keyifli bir zaman geçirilebilir.

  • Eski sevgililerin albenisi

    Eski sevgililerin albenisi

    Pek çoğumuz için eski sevgilinin anlam veremediğimiz ama karşı da koyamadığımız bir albenisi vardır. Hele ki uzun süredir yalnızsak ve hâlâ karşımıza hayallerini kurduğumuz biri çıkmadıysa… Bu durumda anıların yakanıza yapışmasına izin vermeyin ve yeni aşklara şans tanıyın.Geçmişte yaşanmış duyguların iki insan arasında her daim güçlü bir çekime neden olduğu bir gerçek; hele ki aşk hayatınızın durağan olduğu, hayatınızda kimsenin, hatta bir flörtünüzün dahi olmadığı zamanlarda. Peki, zamanında istemediğiniz, terk ettiğiniz adam neden bir anda çekici gelmeye başlıyor? Uzmanlara göre psikolojik ve kimyasal reaksiyonlar nostaljik bir faktör olarak devreye giriyor ve eski sevgilinizin, gözünüze karşı konulmaz görünmesini sağlıyor. Yalnızlığımızla beraber hafızamızdan çağırdığımız güzel anılar, her seferinde tilkiye dönüp dolaşıp gittiği, aslında onun için hiç de iyi bir yer olmayan kürkçü dükkanını işaret ediyor. Biz de Cosmopolitan olarak bu umutsuz kısır döngüyü mercek altına aldık ve aslında bu tip geriye dönüşlerin büyük bir hata olduğunun farkına vardık.

    Nasıl cereyan eder?
    Facebook’ta takılırken bir anda ana sayfanızda eski sevgilinizin paylaştığı bir video ya da fotoğraf dikkatinizi çekiyor ve o dakikadan itibaren onu fazlasıyla düşünmeye başlıyorsunuz. Kısa bir süre içinde o gözünüze hiç de eskimemiş görünüyor ve kendinizi “neden ayrılmıştık” sorusunu düşünürken buluyorsunuz. Yalnız hissettiğiniz zamanlarda geçmişte yaşadığınız ilişkileri düşünmeniz son derece olağan bir durum. Böyle zamanlarda hemen en güzel anılar, hafızanıza hücum ediyor ve onu ne kadar çok sevdiğinizi, birlikte ne kadar iyi vakit geçirdiğinizi hatırlıyorsunuz. Eski ilişkileriniz sizde aşina olduğunuz çağrışımlar yaratıyor. Psikolojik olarak uyarılıyor, yeniden birlikte olsanız nasıl olabileceği senaryolarını kafanızda canlandırıyorsunuz. Böyle zamanlarda sadece iyi anılar akla geliyor ve kötü tüm detaylar bir kenara itiliyor. Zihninizde canlandırdığınız tablo da tabii sizde yeni bir ilişkiymiş hissi yaratabiliyor

    Bir kez eski anıları hafızanızdan çağırmaya başladığınızda, vücudunuz da buna reaksiyon göstermeye başlıyor. Çünkü kadınlar, aşk hormonu da dediğimiz oksitosin hormonunu üretmeye hazır makineler gibidir. Bu karşı cinsel bağlayıcı hormon, doğal olarak romantik düşünceleri de beraberinde getiriyor. Midenizde kelebekler uçuşuyor, sinirleriniz gevşiyor ve onun karşısında yeniden başınız dönmeye başlıyor. Elbette eski sevgilinin anlık cazibesine yenilmek son derece doğal. Olumlu anıların çağrışımından doğan duygular ve hormonsal hareketler bize uzun süreli mutluluğu vaat ediyor gibi görünebilir. Ancak muhakkak madalyonun diğer yüzüne de bakılmalı ve gölgelenen tüm o tatsız anılar da göz önünde bulundurulmalıdır. İyi anılarınızın olması, sizi ayıran etkenlerin olduğu gerçeğini ne yazık ki değiştirmez. Eski sevgilinizle yeniden bir araya gelmek, üzülerek söylemeliyiz ki çoğu zaman “birliktelik-ayrılık” döngüsünü yeniden yaşayacağınız anlamına gelir.

    Eskilerden sakının!
    Eski sevgilinizle ilgili anılarınız zihninize hücum etmeye başladığında, buna karşı koyamıyorsanız hemen dış güçlerden yararlanın. Yakın arkadaşlar bu anlar için en doğru adrestir; sizi hemen destekler ve ayrılık sebeplerinizi, sizi üzen olayları en ince ayrıntısına kadar size hatırlatmaktan asla çekinmezler. Gerekirse eski sevgilinizi yerden yere vururlar. Kısa süre içinde tüm bu düşüncelerden hızla uzaklaşmış olacaksınız. Ayrılık sonrası eski sevgilinizle karşılaşıp baş başa vakit geçirmek sizi ona karşı tamamen savunmasız bırakabilir. Eğer görüşecekseniz, grup halinde bir araya gelmeyi tercih edin. Ayrıca onu sürekli gözünüzün önünde tutacak durumlardan kurtulun. Facebook arkadaş listenizden çıkarın, Twitter’da takip etmeyin. Sonradan pişman olacağınız mesajlar atmamak için ise telefon numarasını silebilirsiniz. Bu sayede eski sevgilinizle aranıza, sizin için doğru adamı bulma fırsatını sağlayacak kadar mesafe koymuş olacaksınız.

     

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Aldatmayla ilgili şaşırtan açıklama

    Aldatmayla ilgili şaşırtan açıklama

    Bilim adamları aldatmanın genetik olduğunu açıkladı. Aldatan babanın oğlu da aldatmaya meyilli oluyor. Aynı durum kadınlarda da geçerli .

    Avustralya Quennsland Üniversitesi’nden bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre kadınlar ne yaparsa yapsın genlerinde aldatma varsa bir şekilde partnerlerine sadakatsizlik ediyor. Bilim adamları kadınların %40’ının aldatmaya meyilli olduğunu ve bunun sorumlusunun genleri olduğunu açıkladı. Aldatmak, AVPRIA isimli bir gen değişiminden kaynaklanıyor.
    Araştırmanın sonuçlarına göre genetik yapı kadınların eşlerini ne sıklıkla aldatacağını gösteriyor. psikolog Brandon Zitsch, kadınlarda buna neden olan genin ilk kanıtlarını ortaya çıkardı.

    Yaşları 18-49 arasında değişen 7300 uzun süreli ilişki yaşayan ikiz incelendi. Özel testlerle kimlerin aldattığı kaydedildi. Sonuçlara göre kadınların %6.4 ve erkeklerin %9.8’i birlikte oldukları kişileri en az 1 kere aldatmış. Bazılarının ise birden çok sevgilisi olmuş.
    Bilim adamları konuyla ilgili daha fazla çalışma yapılması gerektiğini çünkü insan davranışlarının binlerce geni etkileyebileceğini belirtti. Daha önce de yapılan bazı araştırmalar aldatan anne-babaların çocuklarının aldatmaya daha meyilli olduğunu ortaya çıkarmıştı.

    Milliyet.com.tr

  • Fedakar biri neden bencil birini seçer?

    Fedakar biri neden bencil birini seçer?

    Aşırı fedakarız diğer yandan da çok güçlüymüşüz gibiyiz. Aslında biz boyun eğmemek için bir rolden diğer role gidip geliyoruz.

    Hayatınmızdaki kişi, kendi bencil ihityaçları için bizi sürekli boyun eğmeye ve ona hizmet etmeye zorlar. Öyle bir system kurmuştur ki, istediği olmadığında adeta 3 yaşındaki çocuk gibi küser, darılır, eleştirir, azarlar , yok sayar, surat asar..

    Ne zaman ilişkide “ ben de varım, beinim de beklentilerim var, “hayır” dersen bir şeyler bozulmaya başlar. Karşıdaki senin zayıf yönünü active edecek hareketler yapar.

    •Iletişimi azaltır

    •Ilgiyi azaltır-keser

    •Seni yok sayar

    •Olmadık şeyleri sorn eder,tartışma çıkarır.

    •Surat asar

    •Azarlar belki de şiddet..

    •Yalnızlaştırır.

    Ve sen bu tepkileri iyi bilirsin. Çünkü çocukken de bunlarla tehdit edildin ya da cezalandırıldın.

    Bu soğuk savaş teknikleri ile seni eski bir şey istemeyen boyun eğen moda tekrar getirmeye çalışır.

    Sanki onun bu ihtiyaçlarını sen gidermek zorndaymışsın gibi. Ve galiba sen de zamanla buna inanıyor ve “ben gidermek zorundayım diyorsun”..

    Işte taa çocukluktan başlayan bu süreç,ilerleyen dönemlerde bencil ve otoriter birini hayatına alarak mirası devralır.

    Çekirdeğe indiğimizde, boyun eğici olarak büyütülüş bir kırılgan ve kararsız çocuk vardır. Sürekli beklentileri karşılamak zorunda olan,anne-babası mutsuz olduğunda Kendini suçlayan bir çocuk.. Diğeryandan otoriter ve her şeyi bildiğini zanneden bir anne-baba, ya da depresif anne- dikdatör baba profili. Ailede anne veya babanın beklentileri ve istekleri esas olp, dediği olmadığında fiziksel ve sözel terör ya da psikiolojik terör eser. Çocuk ise bu duruma neden olmaka ve baş edemeyeceği için sürekli denileni yapmak zorundadır.

    Anne ,istediği olmadığında tansiyonu ve şekeri çıkar. Ayağını sehpaya vursa çocuğu suçlar. Baba, her dediği yapılsın ister. Anne-baba arasındaki sorunlarda çocuk, bazen Kendini suçlar. Araya girer. Anne- siz olmasaydınız bu adama 1 dakika bile katlanmazdım diyerek, çocukların bu üzüntüsüne neden olduğunu, dolaylı olarak onlara aşılar. Bunun verdiği suçluluk ile çocuk her şeyi yapmak zorunda hisseder…

    Ilerleyen dönemlerde ise boyun eğici geçmiş olan bireyin otoriteler ile sorunu olur hep. Müdürle, amirle, iktidarla , yöneticiyle…

    Kişi büyüdükçe ailesine sürekli kronik öfke yaşar. Onlarla sürekli geçmişi tartışır. Onlara söz hakkı nerdeyse hiç vermez. Adeta “ onlardan kaçar”. Beni artık kullanmayın” dercesine..

    Sürekl ibir boyundurluk altına grime kaygısı ve buna bağlı olark genel bir öfke ve gerginlik yapısı.

    Ilişkilerinde ise ebeveynine benzeeyen kişiyi seçer. Bencil, otoriter,istediği olmadığında geri çekilen ve memnuniyetsiz tipleri bulur. Aslında kaçtığı bir insan modelini hayatına alır. Yani boyun eğici olacağı kişiyi bulur. Neden? Çünkü bu rolü çok iyi yapar. Profesyonel bir fedakar ve boyun eğici ve memnun edicidir. Başka birini seçemez. Ya da elektirk alamaz. Çünkü o rol dışında bilmedşiği için kaygıllanır korkar. Bildiği rolü sürdürecek kişiyi seçer. O kişiyi seçerek hem Kendini güvende hisseder hem de bildiği işi yapar.

    Ama bir süre sonra ailesine olan öfkeyi ona yüklemeye başlar. Sanki anne-babasına yansıtır gibi. Oysa o , hep öyledir. Alan tanıdığın için de daha rahat hareket ediyordur..

    Peki ne yapılabilir ?

    Boyun eğici kişi,kazarlı şekilde haklarını ve taleplerini karşıdakine bildiğindiğinde ve Kendini ortaya koyduğunda 3 olası durum ortaya çıkabilir.

    Ilişki yeniden kazan-kazan şeklinde dizayn edilir.

    Birsüre kısa kopuş veya mesafe olur. Sonra zamanla karşıdaki, boyun eğici/fedakar kişiyle uzlaşmaya çalışır.

    Diğer kişi, boyun eğicinin bu taleplerini Kabul etmez. Ilişkiyi dizan etmez ve ilişki biter.

    İlişkiden memnu olmayan , ilişkiyi dizayn etmeye çalışan bu sonuçları göze almalıdır. Lakin,zaten bugüne kadar olumsuz sonucu göze alamadığı için durum değişmemiştir. Diğer kişi de bu taleplerin kararlı olmadığı içni ciddiye almamış olabilir.

    İlişkinin yeniden dizaynı için sabırlı ve kararlı olmalısınız. Öfke sizin en sık tuzağınızdır. Ayrıcasürekli az once bahsettiğim souk savaş saldırılarına maruz kalabilirsiniz.

    Şunu inanmalısınız. Siz bir savaş vermiyorsunuz. Sadece “ değerli olmak, var olmak ve karşılıklı bir tatmin olsun istiyorsunuz.” Yani çok haklı ve insane bir talep bu. Bu dizayn; en çok bu ilişkiden srekli faydalananın işine gelmez. Direnç olabilir ama kaybetmek istemiyorsa size, ortak noktada buluşmak zorundadır.

    Yol haritası:

    Cezalardan korkmayın. Birinin memnun etmediğiniz için size terk etmekle tehdit ediyorsa, zaten memnun ettiğiniz için sizinledir.

    Kararlı ve sürekli bir tavırla haklarınızı ona söyleyin. Beklentilerinizde net ama sakin olun.

    Çocukluğunuzdan gelen bir yönünüzü kendinize sık sık hatılatın .

    Dışlanma ve duygusal yoksunluk tehditiyle yüzleşin. Bununla baş etmeye çalışın.

    Emeğinizin daha fazlasına layık olduğunu düşünün.

    Girişimlerinize rağmen yok saymaya devam ediyorsa, kendinizi geri çekin.

    Saderce ilişkinizde değil, sosyal çevre ve ailenizde de size sürekli fedakarlık yapaya, sorun çözmeye zorlayanlara “hayır “deyin. Gerekirse açık ve net olarak “ kullanılma” kelimesini gündeme getirin.

    Kendinizi suçlamaktan ve onlara öfke duymaktan vazgeçin. Bugüne kadar yaptıklarını bilerek yapmadınız. Korkularınız ve kaygılarınız sizi yönetti.

    aşırı fedakar yapımızı, görev dağılımı ile azaltmalı kendimiz için birley yapmaya başlamalıyız.

    Kendimiz içni birşeyler yaparken suçlu hissetmemeli. Hissettiğimizde de nedeninin boyun eğici yapıdan olduğunu kendimize telkin etmeliyiz.

    Bize çocukluğmuzda öğretiklen fedakarlığın, birilerinin istekleri üzerinbe kurulduğunu, bunun bir yaşam tarzı olmadığını sık sık düşünmeliyiz.

    SERHAT YABANCI

    Aile Evlilik Terapisti

    Psikoterapist

  • Açık olalım aşkım!

    Açık olalım aşkım!

    Bazı çiftler nasıl ki ilişkilerini ele güne ilan ediyorsa, bazıları da iki kişilik beraberliklerini içlerinde yaşamayı tercih ediyor.

    Birlikte olmalarına rağmen, aralarında hiçbir şey yokmuş gibi davranan çiftlere siz de denk gelmişsinizdir. Bu davranışın temelinde kimi zaman çevresel baskılar, kimi zaman partnerlerin birbirini tanıma sürecinde ilişkisini açıklamama isteği ve tabii ki beraberliklerinin yasak bir ilişki olması yatıyor. Oysa aşk, sevgi insanların hayatını renklendiren, onlara kış günü baharı yaşatan özel duygular. Bunları gönüllerinden geldiğince yaşamak yerine neden saklamayı tercih ettiklerini merak ettik ve gizli ilişkilere ilişkin sorularımızın yanıtlarını Pedamed Psikiyatri Tıp Merkezi’nden Uzman Psikoterapist, Evlilik ve Çift Terapisti Duygu Çiloğlu’ndan aldık.

    BİRLİKTELİKLERİN HANGİ AŞAMASINDA ÇEVREYLE PAYLAŞILMASI DAHA DOĞRU? YA DA BÖYLE BİR ZAMANLAMA VAR MI?
    Birlikteliklerin çevreyle paylaşılması konusu kişiye göre değişebiliyor. Bazıları ilk tanıştığı andan itibaren partnerini çevreyle paylaşmayı uygun bulurken, bazıları için bu süre daha uzun sürüyor. Dolayısıyla belirlenmiş bir süre sınırı yok. Çiftlerin birbirini tanıma süreci ilk altı ay ile başlıyor ve yaklaşık iki yılda tamamlanıyor. Tanımak için birlikte geçirilen zamanın kalitesi büyük önem taşıyor. Uzun yıllar birlikte olup da birbirini yeterince tanımayan çiftlerin, birlikte oldukları vakti sağlıklı geçirdiği söylenemez. Bunun nedeni; çiftlerin duygu ve düşüncelerini tanımaması, bunu ifade etmemesiyle ilişkili oluyor. Kişinin kendisini tanıması, isteklerinin farkına varması önem taşıyor. Öncelikle “Ben kimim? Özelliklerim neler? Bir ilişkiden ne bekliyorum? Benim için ideal bir eş nasıl olmalı?” gibi sorulara cevaplar verebilmesi gerekiyor. Bu konularda daha kararlı olan kişi, seçtiği eşin kendine uygun biri olduğundan emin olarak çevresiyle de çok rahat bir şekilde paylaşabiliyor. Kendi farkındalığı olan kişi partnerine de isteklerini daha kolay belirtebiliyor.

    GİZLİ İLİŞKİ NEDİR?
    Gizli ilişki; kişinin ya da kişilerin birlikteliklerini çevreden saklamaya çalışması olarak adlandırılabiliyor. Bu da ya emin olmadığını gösteriyor ya da kendisi veya çevre için onaylanmayacak bir ilişki olduğu düşüncesinden kaynaklanıyor.

    PARTNERLERDEN BİRİNİN İSTEĞİYLE YA DA ORTAK KARAR ALARAK NEDEN GİZLİ İLİŞKİ YAŞAMAK TERCİH EDİLİYOR?
    Bazen çiftler ilişkilerini gizli yaşamak isteyebiliyor. Bu genellikle ilişkinin başlarında görülen bir durum olsa da çok uzun yıllar süren gizli ilişkiler de yaşanabiliyor. Çiftlerden biri veya ikisi bu ilişkiden emin değilse de ilişki saklanabiliyor. Emin olunması dışında, bazen çiftlerden biri veya her ikisi de evli olduğu ya da mevcut bir ilişkisi varken yeni bir arayışa girdiği durumlarda da gizli ilişkiler yaşamak istenebiliyor.

    BUNUN TEMELİNDE HANGİ NEDENLER YATIYOR?
    Ne olduğunu bulmak için öncelikle kişiyi tanımak gerekiyor. İlişkiyle ilgili negatif düşünceleri yoğunlukta olabileceği gibi, geçmiş yaşantılar ve öğretiler ile kişilik özellikleri de bunda rol oynayabiliyor. Kişinin terk edilmeyle ilgili temel düşünceleri ve şemaları da önem taşıyor. Terk edileceğini ya da ilişkinin biteceğini düşünen kişiler incinmemek için ilişkilerini saklayabiliyor. Temelde bir terk edilme şeması varsa, kişinin şema terapi ile psikoterapi seansları alması gerekiyor. Bazen kişiler ilişkilerine bitecek gözüyle bakabiliyor. Bitecek olduğunu düşünüyorsa, kişi burada kendini gerçekleştiren kehanet gibi doğrulayıcı davranışlarda bulunabiliyor.

    TOPLUM BASKISI TEK TİP EŞİ DİRETEBİLİYOR
    Türk toplumunda halen özellikle kadınların ilişkilerini özgürce yaşayamadığını biliyoruz. Toplumsal baskılar da kimi zaman ilişkilerin gizli saklı yaşanmasına neden olabiliyor. Aile, arkadaş ya da iş çevresinin kişinin ilişkilerine ne denli etki ettiğini sorduğumuz Uzman Psikoterapist Duygu Çiloğlu, “Kadına ve erkeğe özgü olan davranışların bir öğretiyi andıran etkisi yadsınamayacak kadar çok. Kadının iş hayatına girmesiyle birlikte ilişkisini daha özgür yaşama durumlarının arttığını söyleyebilirim. Buradaki fark sadece çalışmak değil, kişiselleşmenin artması. Bunun dışında kişisel özellikler de önem taşıyor. Kişilik özellikleri ne kadar farklılık gösteriyorsa, ideal eş kavramları da o denli değişiyor. Kişi bütün bu farklılıkları yok sayarsa aile, arkadaş ve iş çevresinin belirlediği tek tip, idealize eş arayışında olabiliyor. Bu da gün geçtikçe onaylanma ihtiyacını doğurabiliyor. Belirlenen idealler ve sevilen eş farklı olduğunda ise bir kaos ortamı oluşabiliyor. Kişi de kendisi, ilişkisi ve çevresi hakkında farkında olduğunda daha emin adımlar atabiliyor” diyor.

    YASAK İLİŞKİ İHTİMALİNİ ELERSEK, PARTNERLERİN SOSYAL STATÜ, EĞİTİM, MESLEK, FİZİKİ FARKLILIKLAR GİBİ NEDENLERLE BERABERLİĞİNİ YAKIN ÇEVRESİNDEN DAHİ SAKLAMASI DOĞRU MU?
    Özellikle bazı kişilik özelliklerinde sosyal statü, meslek, fiziksel güzellikler ile ilişki seçimi çok yaygın bir şekilde var. Örneğin; partnerlerden birinde narsistik kişilik bozukluğu veya narsistik özellikler mevcutsa, kendini diğerlerinden daha üstün ve daha başarılı görmek istiyor. Bu üstünlüğünü ilişkilerinde de arıyor. Mesela narsist kişinin sevgilisi daha güzel, daha çekici, eğitim seviyesi ve işinin daha üstün olması gerekiyor. Eğer böyle özellikleri mevcutsa, bu onun için idealdir ve bunu çevresinden saklamaya gerek duymuyor. Kişiler bazen sosyal statü, fiziksel özellikler, eğitim durumuna çok odaklanıp, duygu ve düşüncelerini tanımaktan uzaklaşabiliyor.

    BÖYLE BİR DURUM DİĞER PARTNERİN HANGİ DUYGULARI YAŞAMASINA YOL AÇAR?
    Partnerlerden biri sosyal statü, eğitim, mesleki veya fiziksel farklılıklar gibi nedenlerle yakın çevreden ilişkiyi saklıyorsa, diğer partnerin duygusu genellikle üzüntü, kaygı ve kıskançlık oluyor.

    BU TERCİHİN TEMELİNDE İLİŞKİNİN ÇEVRE TARAFINDAN YIPRATILMAMASI ISTEĞİ OLABİLİR Mİ?
    Evet, olabilir. Kişiler bazen çevreden olumsuz düşünceler duymak istemediğinde de ilişkilerini saklayabiliyor. Bu durum onay beklentisiyle de yakından ilişkili. Sürekli onaylanma ihtiyacı olan kişiler, çevrenin uygun görmeyeceği bir ilişkiyi düşünerek kaygılanabiliyor. Burada başkaları yerine düşünerek de hareket etmiş olunuyor. Diğerlerinin zihinlerini okumaya çalışarak hareket etme davranışıyla hayatı sürdürmek ise bilişsel bir hatadır.

    GEÇMİŞ TECRÜBELER VE ÖĞRETİLER DE BU TÜR BİR HAREKETE NEDEN OLUYOR MU?
    Evet. Kişinin hayatı, karar verme mekanizması sadece var olan durumla ilişkili olmuyor. Hayat, doğduğumuz andan itibaren bugüne kadar gelen ve devam eden bir süreç. Sadece yaşadığımız birkaç olaya verilen tepki ile bu ölçülemez. Burada kişinin hayatını, yaşadıklarını, onu etkileyen durumları, daha çok üzen olayları, isteklerini, beklentilerini keşfetmek gerekiyor. Bunlar psikoterapi için de büyük önem taşıyor.

    BU TÜR İLİŞKİLERİN KİM TARAFINDAN GİZLENMEK İSTENDİĞİNE İLİŞKİN BİR ARAŞTIRMA VAR MI?
    İlişkinin gizlenmesi aldatmayı, ilişkiden emin olmamayı, diğerlerinin negatif olabilen düşüncelerini kapsayabilen bir durum olduğu için genel bir gizli ilişki araştırması yapmak zor. Yapılan araştırmalar daha çok aldatmalar ile ilgili oluyor.

    GİZLİ İLİŞKİLERİN ÖMRÜ NE?
    İlişkiye net bir ömür belirlemek zor olur, ki bu durum gizli ilişkiler için de geçerli. Genellikle kısa sürse de uzun dönemlilere de rastlanabiliyor.

    YAŞAYANLAR ANLATIYOR 

    MECBUR KALDIK!
    “Sevgilimle güzel bir ilişkimiz var, birbirimizi çok seviyoruz ama bir kez olsun sokakta el ele dolaşamadık. Çünkü kimse birlikte olduğumuzu bilmiyor. O benim çok sevdiğim bir arkadaşımın eski sevgilisiydi. Ayrılıklarının benimle hiçbir ilgisi yok. Hatta aldatıldı bile. Zaten bizim birlikteliğimiz de o günlerde başladı. Arkadaşım onu terk edince nedenini sormak için beni aradı. Birkaç kez telefonda ona üzülmemesi gerektiğini söyledim sadece. Sonra bir de bakmışım, mesajlaşıyor ve telefonda kendimizden konuşuyoruz. Bir süre sonra buluştuk. Çok eğleniyorduk ikimiz de. Aslında o zaman arkadaşıma söyleseydim belki de bu hale gelmezdi sorunumuz. Sekiz ayı geride bıraktık. İlk kez birini bu kadar çok seviyorum ama hem ailemin, hem de arkadaşlarımın tepkisini çekmekten çok korkuyorum. Kimse biriyle birlikte olduğumu bilmediği için sürekli sevgili adaylarıyla tanıştırılıyor olmak da başka bir sorun. Bu şekilde nereye kadar gidecek bilmiyorum ama ben onu çok seviyorum. ”

    Sinem B. 

    Formsanté 2016 – Haziran sayısı
    Ayşegül Uyanık Örnekal

  • Aşk, sadece kadınlığa mahsus mu yoksa?

    Aşk, sadece kadınlığa mahsus mu yoksa?

    Bundan üç yıl üç gün önce hayatını kaybeden Türk Edebiyatı’nın önemli kadın yazarlarından Leyla Erbil’i, ‘Mektup Aşk’larında aşkı anlatımıyla hatırlayıp anıyoruz.

    “Aşkın ne olduğunu ne olmadığını hala anlayabilmiş değilim Ferhundeciğim. Bana akıllı, zeki, güzel olduğumu söyleyenlere bazen içimden “Ee peki sana ne!” diyorum, bazen de kendi kendime soruyorum: güzel olsam bile (onlara öyle gelse bile gerçekten) benden daha güzel olanlarla karşılaştıklarında ne olacak? Benden daha zekisi, daha dürüstü, daha üstünü diyelim, bulduklarında beni bir kenara iteceklerse bunun adına niye sevgi diyeceğim ve ben de onlara (ya da muhayyel o’na) ben de seni seviyorum diyeceğim. Bu ne kadar ucuz, ne kadar sıradan bir olgu…. Ben mutlak olanı, kalıcı ve sürekli olanı isteyebilirim ancak ama mutlak olan diye bir şey var mı dostum?”

    “Nasıl oldu da bir kadınla bir erkek arasında temiz ve ebedi bir aşkın mevcut olduğuna inandık biz? Peki ama, eğer aşk yoksa, benim içimde küçücük bir kızkenden beri var olan o duygu neydi? Onlar bile aşkın var olduğunu ispata yetmez mi? Benim, senin ve bütün kadınların arzuladığı, beklediği şeyin, aşkın var olmadığını değil, var olduğunu ispat etmiyor mu o duygular? Yoksa sadece bize, kadınlığa mahsus bir duygu mudur aşk?”

    Leyla Erbil ( Mektup Aşkları)

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com/iliskiler

  • Ufukta evlilik yoksa..!

    Ufukta evlilik yoksa..!

    İlişkiniz güzel gidiyor ama sevgiliniz bir türlü evlilikten bahsetmiyorsa, onu konuyla ilgili sıkıştırmak yerine farklı bakış açıları geliştirebilirsiniz.

    Yarın ya da öbür gün değil ama bir gün size evlenme teklifi edecek. O da biliyor evcilik oyununun sonsuza kadar sürmeyeceğini. En çok evli olanlar ve sevgilisi olmayanlar size “Ee, ne zaman evleniyorsunuz” diye sorar. Evli arkadaşlarınız ne kadar mutlu ya da sevgilisi olmayanlar ne kadar içten? Bunları gözden geçirdiğinizde ilişkinizin değerini daha da iyi anlayacaksınız. Sevgilinizle geçirdiğiniz günlerin kıymetini bilin ve “Acaba evlenecek miyiz” sorusunun ilişkinizi gölgelemesine izin vermeyin.

  • Çiçek besleyemiyorsanız ilişkiye hazır değilsiniz

    Çiçek besleyemiyorsanız ilişkiye hazır değilsiniz

    Çiçeklerin onları salonumuza getirdiğimizde öldüklerini sandıklarını biliyor muydunuz? Uzm.Hipnoterapist Psikolog Gani Eser şu ana kadar hiç değinilmemiş bir konuya el attı ve çiçek beslemek ile ikili ilişkiler arasındaki psikolojik açılımları anlattı.

    Pencere açılmazsa, rüzgarı hissetmezse, ilgi ve sevginizi vermezseniz solup giderler. Yerinin az ya da çok güneşli olmasının bir önemi yoktur.

    Emek vermezseniz yaşamaya değer bulmazlar kendilerini. İlişkiler iki kişinin birlikte bitki yetiştirmesi gibidir. Dalından koparılıp alüminyum folyoya sarılan bir kırmızı gül de olabilir; asırlık çınar ağacı da. Çok sularsanız çürür, susuz bırakırsanız kurur.

    Tıpkı ilişkilerde ilgimizin seviyesinin partnerimizde yarattığı etki gibi. Evinizde, ofisinizde, bahçenizde bitkiler var mı? Bir çiçeğe bakma sorumluluğunu aldınız mı hiç? Bir çiçekle, bir ağaçla konuşmayı denemeden bir ilişkiye başlayabilir misiniz? Çiçeklere verdiğiniz sevginin içinde hiç ego yoktur. Karşılıksız ve saftır.

    Çiçek açarak teşekkür ederler; her yeni sürgün sağlıkla büyüdüklerini gösterir. Sararan yapraklar geçmişin yükleridir; eski ilişkilerimizin izleri gibi toprağa karışmadıkça beslenmeyi sürdürürler. Bir bitkinin büyümesine refakat etme sorumluluğunu aldığınızda ve onu mutlu edebildiğinizde yeni bir ilişkiye de hazır olacaksınız. Gani Eser, 2016