Etiket: aşk

  • Sevgilinizin annesiyle arkadaş olma yolları

    Sevgilinizin annesiyle arkadaş olma yolları

    O eteğinizin kısa olduğunu düşünüyor; siz de onun oğlunun çamaşırlarını çok iyi yıkamadığını düşünüyorsunuz. Gerçek şu ki erkeğinizin sevgisi için iki rakipsiniz. Öyleyse annesini öyle bir etkileyin ki size teslim olsun.

    Sevgilinizin annesiyle arkadaş olma yolları

    İnsan hayatındaki en büyük felaket senaryosu aynı adamı seven iki kadının karşılaşmasıdır. Hayatınızdaki erkek sizi annesiyle tanıştırmaya götürüyorsa bilin ki savaş alanına girmek üzeresiniz. Annesi yaşından dolayı daha olgun olsa da basit gerçekleri ve olayları problem haline getirebilir. Siz ise yaşça büyük kadınların daha akıllıca davrandığını düşünüyordunuz fakat yanıldınız. Artık oğlunun hayatındaki bir numaralı kadın olma durumu tehtehlike altında, en azından o öyle düşünüyor. Eğer hayatınızdaki erkekle mutlu bir birliktelik istiyorsanız, annesiyle iyi geçinmelisiniz. Annesiyle birlikteyken yetişkin olan kişi “siz” olacaksınız. Serinkanlı olup gözlerinizi açık tutarak huzuru sağlamak sizin elinizde. Öyleyse derin bir nefes alın ve bu karşılaşmaya hazırlanın.

    ANNEYLE TANIŞMA
    Annesiyle ilk buluşmanızda sakin ve nazik olun. Onu ne kadar mükemmel olduğunuz konusunda etkilemek için acele etmeyin. Kimsenin kazanamayacağı bir yarışma başlatmış olursunuz. Unutmayın ki bu dikkatli olunması gereken bir başlangıç, “En İyiyi Seçme Yarışması” değil. “Annesiyle ilk olarak bir restoranda bir araya geldik” diyor 24 yaşındaki Pelin. “Vejetaryen olmak ve hayvan hakları hakkında uzun uzun konuşurken annesini etkilediğimi sanmıştım. Annesi ise konu hakkında hiç yorum yapmadı ve restorandan çıkarken vestiyerden gerçek kürkünü aldı! Tabii ki herhangi bir yorum yapamadım.” Pelin, görüşlerinin erkek arkadaşının annesini etkileyeceğini sandı fakat o bunu hoş karşılamadı. Böyle bir tanışmada iki tarafın da ilk intibalarını edindiğini unutmayın ve kendinizi tutun. Fikirlerinizi açıklama hakkınız var fakat kendinizinkini açıklamadan önce onun fikirlerini öğrenin. Oğlu, annesi hakkında size çok fazla şey anlatmış olsa da kadınların giyim tarzlarıyla ve davranışlarıyla birbirlerine gönderdikleri bir takım işaretler vardır. Çok kısa bir eteğin ve pençe gibi tırnakların onun üzerinde bırakacağı etkiyi bir düşünün. Aynı şekilde onun abartılı el hareketlerini veya eski moda çantasını hayal edin. Bunlar size sadece onun nasıl biri olduğunu değil, sizin onu nasıl görmenizi istediğini de belli eder; dikkat edin. Eğer bunu hemen keşfedecek kadar şanslıysanız, tedbirli davranmaya devam edin. Yalnızken onunla karşılaşırsanız ve sizi eve kahve içmeye davet ederse, konuşmak için kendisini rahat hissedeceği konular seçmeye özen gösterin. Kendi ailenizden bahsedin. Asla oğluyla aranızdaki ilişkinin özel detaylarından bahsetmeyin, hele ki aranızda bir problem varsa; bunlara girmeyin. Ne kadar akıllı bir kadın olursa olsun tarafsız kalamayacaktır.

    BIRAKIN, O KONUŞSUN
    Kural olarak savaşlar bire bir çekişmeden ziyade dinleyerek kazanılır. İlişkiniz gelişirken onun söylediklerine kızmayın. Bunun yerine ne anlama geldiklerini düşünün. “Annesi ne zaman evleneceğimizi sorup duruyor” diye şikayet ediyor, erkek arkadaşıyla iki yıldır birlikte olan Jülide ve ekliyor: “Sanki onu ilgilendirirmiş gibi!” Evet, onu ilgilendirir. Akraba ilişkilerinin kopmaya başladığı günümüzde bile evlendiğiniz kişinin ailesini de kabul ettiğinizi unutmayın. Jülide’nin müstakbel kayınvalidesi ne zaman evleneceklerini sorup duruyor çünkü bu haberi arkadaş ve akrabalarına hemen vermeye can atıyor. Bu, aynı zamanda onu sevdiğini gösterir. Eğer Jülide ilişkisinde kendini yeterince güvende hissetmiyorsa ve erkek arkadaşının annesinin vaatlerine gülümsemiyorsa, problem Jülide ve erkek arkadaşı arasında demektir. Bazen daha da kırıcı şeyler olabiliyor. “Kayınvalidemin erkek arkadaşımın eski kız arkadaşlarını övmesinden nefret ediyorum” diyor 27 yaşındaki Eda. “Bir keresinde bana onlardan birinin ismiyle seslendi…” Bunu aşağılayıcı bir şey olarak görmeyin. O, bunu sizi kırmak için yapmıyor. Zaman, bu problemin üstesinden gelir, ilişkiniz geliştikçe annesi eski kız arkadaşlarının isimlerini unutacaktır. Eğer unutmazsa, erkek arkadaşınızdan annesini sizin adınıza kibarca uyarmasını isteyebilirsiniz.

    O ARTIK KOCA BİR ADAM
    Bir yandan annesinin oğlu için yaptıklarına kızıyor ve ona karıştığını düşünüyor ama diğer yandan da bu davranışlarını sempatik mi buluyorsunuz? Bu durum iki hoş olmayan gerçeği hatırlatıyor. Birincisi bir zamanlar bu kadın erkek arkadaşınızın bezlerini değiştirmişti. İkincisi ise siz onu oğlunun kız arkadaşı olarak tehdit ettikçe artan kadınsı kıskançlığın ortaya çıkışı. “28 yaşında olmasına rağmen iç çamaşırlarını halen annesinin satın aldığına inanabiliyor musunuz” diyor Sibel. Annesinin ihtiyaçlarını erkek arkadaşınızınkilerle karıştırma hatasını yapmayın. Halen oğlunun evini temizlemesi, çamaşırını yıkaması oğlunun işine gelmesine rağmen bunları annesinin yapmasına ihtiyacı olduğunu göstermiyor. 30 yaşındaki Jale daha büyük problemler olabileceğini keşfetmiş. “Üç yıldır birlikte yaşıyoruz. Annesi hemen yanımızdaki evde yalnız oturuyor. Emekli olduğundan beri istediği zaman, haber vermeden evimize geliyor. Bazen eve geldiğimde onu bulaşıkları yıkarken veya televizyon seyrederken buluyorum. Erkek arkadaşımdan onunla konuşmasını istedim ama yapamayacağını söyledi” diye anlatıyor. Jale’nin erkek arkadaşı bu durumda haklı. Gerçekten de bir şey yapamayabilir. Olayı pratik yollardan çözüme ulaştırmak gerekiyor. Yalnız yaşayan bir kadın olarak hobilerini öğrenin ve onu eve yakın kurslara yazdırın. İlk gününde siz de onunla birlikte gidin. Kısacası ona sizin hayatınız dışında sadece ona ait olan bir hayat verin. Halen size habersiz gelmeye devam ederse, kibarca gelmeden önce sizi aramasını isteyin. Sonrasında onu uzak tutmak için bahaneler bulabilirsiniz. Düzenli olarak pazar günleri öğle yemeğine davet ederek habersiz ziyaretlere ihtiyaç duymasını ortadan kaldırabilirsiniz.

    ONU SİLAHSIZLANDIRIN
    En büyük silahı hayatınıza karışmak. Öyleyse silahını elinden alın ama nasıl? O size karışmadan önce onun tavsiyesini alın. Hafiften ona yaranmak cephanenizdeki en iyi silahtır ve onun tavsiyesini alacak kadar zarif olduğunuza inandırır. Tavsiyeyi uygulamak zorunda değilsiniz tabii, sadece kibarca dinleyin. “Yeni evlendik ve o sürekli bize ne yapmamız gerektiğini söylüyor” diye şikayet ediyor 27 yaşındaki Banu ve ekliyor: “Yatak odamızı ne renge boyayacağımızdan tatilde nereye gideceğimize kadar her şeye karışıyor. Beni delirtiyor!” Unutmayın ki kayınvalideniz her zaman yanlış şeyler söylemiyor olabilir. İyi bir önerisi olduğunda kabul edin ve ona çok iyi bir fikir olduğunu söylemeyi unutmayın. Sizin tarafınızdan takdir edildiğini görünce eskisi gibi öğütler vermeyi azaltacaktır.

    YANDAŞLARINIZI TOPLAYIN
    Onun oğlu asla sizin en iyi koruyucunuz olmayacak çünkü ikisinin ortak geçmişleri var. Onun duygusal şantajı olarak gördüğünüz şey, oğlunun ona olan saygısıdır. Onların ilişkilerini eleştirirken kendi annenizle aranızda yaşadığınız problemlerle onların arasında olanları karıştırmadığınızdan emin olun. Sevgilinizi farklı boyutlarda sevgi beslediği iki kadın arasında halat çekme oyunundaki gibi taraf seçmeye zorlamayın. Aksine onun akrabalarından gönüllü bir yandaş bulun; eğer kayınvalidenizle arkadaşlık edebilecekse kendi ailenizden de birileri olabilir. Diplomasi, savaşları sona erdirir. Size laf taşıyan insanlara onun hakkında daima iyi şeyler söyleyin.

    ONUNLA BARIŞ YAPIN
    Hayat boyu arkadaşlık ilişkisi kurmaya çalışın. Annesinin tepkisi zamanın kendisi kadar eski bir tepki ve sizden sizin ondan korktuğunuz kadar korkuyor. Evlilik kurumu icat edildiğinden beri kaynana şakalarına güleriz. Sizin de kayınvalideniz bu şakalardaki gibi olabilir. Arkadaşlık ve barış adına ilk adımı siz atın. “İmkansız” demeden önce bu kadının sevdiğiniz adama genetik, duygusal ve psikolojik katkıları olduğunu hatırlayın. Bu yeterli değilse, kendinize onun güvenilebilir bir bebek bakıcısı olduğunu hatırlatın.

     

    FOTOĞRAF: CHRIS CLINTON

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Partnerimize nasıl bağlanırız?

    Partnerimize nasıl bağlanırız?

    Bağlanma davranışını başka bir bireyde yakınlık arama ve sürdürme olarak tanımlayabiliriz. Bağlanma davranışını çiftleşme davranışı ve ebeveyn davranışı ile eşit öneme sahip bir sosyal davranış sınıfı olarak görülür. Bağlanma davranışı ve ayrıca bakıcılık davranışı memelilerin tüm türlerinde mevcuttur. Gelişimde bazı aksilikler olmadığı sürece bağlanma davranışı başlangıçta daima anneye yönelir.

    İnsan olmayan primatlarda bebeğin anneye yapışması doğumdan hemen sonra görülürken, insanlarda bebek annesinin çok yavaş farkına varır. Ainsworth’un araştırma bulgularına göre çocukların küçük bir azınlığı dışında herkeste bağlanma davranışı altı aylıkken açık bir şekilde mevcuttur ve sadece anne odadan ayrıldığında çocuğun ağlamasıyla değil aynı zamanda gülümseme, kollarına atlama, sevinç çığlıkları atma gibi davranışlarıyla da bu bağlanma davranışının gözlenebilir.

    Bebek doğduğunda bir tabula rasa olmaktan çok uzaktır. Tam tersine çok sayıda aktive olmaya hazır davranış sistemleriyle donanmıştır. Yapılan araştırmalar bebeğin doğumunda ya da çok kısa bir süre sonra nerdeyse tüm duyusal sistemlerinin çalıştığını gösterir. Bir çocukta bağlanmaya aracılık eden davranış sistemleri, çocukların yetiştiği aile ortamlarında bu sistemlerin nispeten belirli, stabil bir biçimde büyüyüp geliştiğinden dolayı var olmaktadır.

    Peki bebeklerimizin güvenle bağlanması için ne yapmalıyız? Bebeklerin en güvenle bağlandıkları anneler, bebeğin sinyallerine zamanında ve uygun şekilde cevap veren ve onlarla çok fazla sosyal etkileşim içinde olan annelerdir. Bunun dışında annenin bebeğin gerginliğini alabilmesi ve özellikle ilk altı ay boyunca anne ve bebek arasında devam eden fiziksel temas da bebeğin güvenli bağlanma geliştirmesi için gerekli olan annelik davranışlarıdır.

    Buraya kadar ifade ettiklerimizden de anlaşılacağı gibi çocuk bebekliğinden itibaren annesi ile yaşadığı deneyimleri ve onunla geliştirdiği ilişkisini, ilerleyen yaşlarında her türlü yakın ilişkisinde(partneri, yakın arkadaşları, eşi vs.) model olarak kullanır. Kişinin benlik modeli( kişinin kendini ne ölçüde sevgiye layık gördüğü) ve başkaları modeli(kişinin diğer insanlara ne ölçüde güvendiği, diğer insanları ilgi ve sevgi sunmaya hazır bireyler olarak algılayıp algılamadığı) bu ilişki sayesinde gelişir.

    Bağlanma davranışının türleri hakkında literatürde farklı tanımlamalar olsa da ben bağlanma davranışının üçe ayrıldığı bağlanma yaklaşımıyla bakmayı tercih etmekteyim.

    Güvenli Bağlanma: Bu bağlanma tarzına sahip bireyler hem kendilerini hem de başkalarını genelde olumlu olarak görürler. Yakın ilişkilere değer verirler, bu tür ilişkileri başlatmakta ve sürdürmekte başarılıdırlar. Ancak bu ilişkiler sırasında kişisel özerkliklerini yitirmemeyi de başarırırlar. Bu bağlanma stiline sahip kişiler çocukluklarında oyun sırasında aktif olan, anneyi güven üssü olarak kullanıp keşfe çıkan çocuklardır.

    Kaçınmalı Bağlanma: Bu bağlanma stiline sahip kişiler kendilerini ve başkalarını genelde olumsuz görme eğilimindedirler. Yakın ilişki kurma konusunda çok başarılı olduklarını söylemek güçtür. Bu bağlanma stiline sahip olan çocuklar genelde kısa bir ayrılıktan sonra anneyle birleşme konusuda kaçınmalı davranan, zaman zaman bir yabancıya anneden daha dostça davranan çocuklardır.

    Kaygılı Bağlanma: Bu bağlanma tarzında hem benlik hem de başkaları algısı olumsuzdur. Bu kişiler çocukluklarında yakınlık ve temas arasında kararsız, kaygılı çocuklardır.

    Yapılan tüm araştırmalara bakıldığında belirli bir yaştan sonra bağlanma davranışının hem yoğunluğu hem de sıklığı azalır. Ancak bağlanma davranışı asla yok olmaz; hem eski hem de yeni figürler seçilir ve onlarla devam eder.

    Ergenlik ve erişkinlik yaşamı boyunca bağlanma davranışının kapsamı genellikle aileden çok aile dışındaki kişilere ve gruplara yönelir. Yetişkin yaşamındaki bağlanma davranışını regrese olarak görmek, insan yaşamındaki hayati rolünü görmezden gelmek demektir.

    Yakın ilişkiler, psikolojik iyilik halinin en önemli belirleyicilerinden biri olarak görülür. Yakın, istikrarlı ve uzun süreli ilişkiler kurmak ve sürdürmek yetişkinin kişilik gelişimi süreçlerinin en önemli görevlerindendir. Bağlanma stilleri ise terapi ortamında çalışılmadığı sürece yaşam boyunca kalıcı ve durağan yapılardır. Yukarıda bahsettiğimiz içsel işleyiş modelleri çocuklukta oluşur ve yetişkinlikteki algısal ve bilişsel süreci; dolayısıyla davranışları ve yetişkinlikte kurulan ilişki kalitesini doğrudan etkiler.

    Cohn ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmaya göre; güvenli bağlanan yetişkinlerin çift etkileşiminde duygularını daha iyi düzenleyebildiği, daha uyumlu ve daha az çatışmalı ilişkiler kurdukları bulunmuştur. Ayrıca partnerlerden en az birinin güvenli bağlandığı durumda daha yüksek evlilik uyumu görülmüştür. Bu konuda yapılan çalışmalardan ortaya çıkan en kayda değer sonuçlardan biri güvenilir bağlanmanın yüksek evlilik uyumu ile ilişkili olduğu sonucudur.

    Güvenli bağlanan bireyler sevgi ilişkilerini; mutlu, arkadaşça ve güvenli olarak tanımlamışlardır. Eşlerini eksiklerine rağmen olduğu gibi kabul ederler ve desteklerler. Diğer bağlanma stillerine sahip kişilere oranla daha uzun süreli ilişkiler sürdürdükleri görülmüştür. Kaygılı bağlanan kişilerin ilişkileri yakınlığa dair korku ve uzaklığa dair rahatsızlıkla karakterizeyken; kararsız bireyler sevgiyi takıntı, cinsel çekim ve kıskançlık olarak tanımlamaktadırlar.

    Güvenli bağlanma stili ile bağlanmayan kişilerin duygu kontrolü duygunun eşle ilgili olup olmamasından bağımsız olarak yüksek bulunmuştur. Bu neden önemlidir? Çünkü olumlu ya da olumsuz duygularının ifadesinde bir denge belirleyen kişilerin daha istikrarlı ve uyumlu ilişkiler kurdukları bilinmektedir. Güvenli bağlanma yaşamayan kişiler ya genelde olumsuz duygulanıma sahiptir ya da olumlu ya da olumsuz duygular arasında gelgitlerle yaşayıp onu aşırı kontrol etmeye çalışır. Bu da ilişkideki duygusal kalitenin azalmasıyla sonuçlanmaktadır. Güvenli bağlanma duygulanımda olduğu kadar olumlu ve yapıcı iletişim örüntüsüyle de oldukça ilişkilidir.

    Bağlanma stillerinin incelendiği ülkemizde yapılan çalışmada ise, en sık karşılaşılan evlilik biçiminin iki eşin de güvensiz olduğu bağlanma biçimi olduğu görülmüştür. Ancak her iki eşin de güvenli bağlandığı çiftler en yüksek uyuma sahiptir.

    Bu makaleyi anne, baba, eş ya da çocuk rollerinizle ya da hepsiyle birden okuyabilirsiniz. Önemli olanın içinde mutlu olamadığınız bir bağlanma stiliniz varsa bununla barışıp değişiklikler yapmak için adımlar atmak ya da çocuklarınızın güvenli bir bağlanma stili oluşturabilmelerini sağlamak için istendik davranış örüntülerini harekete geçirebilmektir.

    Uzm. Psk. Dila HOTLAR

  • Aşkı canlı tutmanın 20 yolu

    Aşkı canlı tutmanın 20 yolu

    Bilindiği gibi evlilikler bir ömrü birlikte geçirmek acı tatlı anları beraber yaşamak ve zorluklara birlikte göğüs germek amacıyla yapılır. Elbette ki ön koşulu sevgidir, aşktır. Evliliklerde;

    Sevgi,

    Saygı,

    Sadakat,

    Samimiyet

    Sorumluluktan oluşan 5 S kuralı olduğunu da ayrıca vurgulamak isterim. Bu 5 S kuralına ben, çok dile getirilmeyen, konuşulmaktan ısrarla kaçınılan ama evliliklerde çok önemli bir yeri olan bir başka S kuralını eklemek isterim ki o da Seks’tir.

    Yıllardır üzerine binlerce kitap yazılan, tartılıp konuşulan, sorunlarıyla, çözümleriyle, getirdikleriyle götürdükleriyle hepimizi üzerinde düşünmeye zorlayan evlilik kurumunu ayakta tutmak da ciddi emek isteyen bir süreç. Bu süreçte bazı sorunlarla karşılaşmak zaman zaman çatışmalar yaşamak da son derece doğal. Önemli olan sorunlar ortaya çıktığında takınılan tutumların ne olduğudur. Eşler sorunların çözümüne mi yöneliyor, yoksa sorunlar çatışmalara mı dönüşüyor? İşler içinden çıkılmaz hale gelmeden önce bazı ipuçlarını bilmek ve akılda tutmak yararlı olacaktır.

    Evliliklerde tartışma olması son derece doğaldır ama bütün tartışmalar yatak odasının dışında kalmalıdır. Asla özel alanlara taşınmamalıdır.

    İki kişinin ilişkisi yine iki kişiyi ilgilendirir. Sorunlarınızı başkalarıyla paylaşmak, o insanlara ilişkinizde söz sahibi olma hakkı tanır. Bu da bir evlilik için en tehlikeli durumdur.

    Aşkı canlı tutmanın 20 yolu
    Aşkı canlı tutmanın 20 yolu

    Yaşanan sorunlar olsa bile, evlilikte en önemli şey iletişimdir. Aradaki iletişim asla kopmamalıdır.

    Evlilik, iki kişinin bir kişi gibi yaşaması değildir. İki kişinin bir arada yaşayabilme becerisidir. Birbirinizin kişisel özelliklerini yok etmeye ya da ezmeye çalışmayın.
    Siz o özellikleri tanıyarak, severek birbirinizle evlendiniz.

    Birbirinizin kariyer planlarını ve çabalarını engellemeyin, eşinizin işinde yükselme hedefini destekleyin.

    Farklı ailelerden gelen, farklı beğenileri olan iki kişi olduğunuzu unutmadan birbirinizin zevkleriyle, ilgi alanlarıyla alay etmeyin ve eleştirmeyin.

    Hayat her zaman iyi sürprizler sunmaz insana. Zaman zaman aksilikler olduğunda, ters giden işlerin acısını eşinizden çıkarmayın. Aksine asıl böyle zamanlarda birbirinize ihtiyacınız olduğunu unutmayın.

    Üzüldüğünüzde, kızdığınızda bunu eşinizle paylaşın. İçinizde biriktirmek ve konuşmamak, ya da geçiştirmek tehlikelidir. Zaman içinde büyük sorunlara dönüşebilir. Anlatın, dertleşin, birbirinizle iletişim içinde olun.

    İkinizin de aynı anda öfke duyduğu, kızgın olduğun anlarda mümkün olduğu kadar konuşmaktan kaçının, tartışmaya girmeyin. Durumu sakinleştikten sonra konuşmak üzere erteleyin.

    Ortak yaşam içinde alınan kararlar sadece ikinize ait olmalıdır. Ailelerin ya da arkadaşların karışmasına izin vermek çatışmalara yol açabilir.
    Bağımsız bir aile olmanız gerektiğini unutmayın.

    Fiziksel olarak her birimiz güzel göründüğümüzü ve bizi güzel bulanların varlığını bilmek isteriz. Birbirinize iltifat etmekten, fiziksel olarak güzel yönlerinizi övmekten kaçınmayın.

    Evlilikte monotonluğu durdurmanın yollarını bulun. Birbirinize anlatacak bir şeyiniz kalmamışsa acil olarak duruma müdahale etmeniz gerekiyor demektir. Birçok evliliği bitiren şey, bu konuşacak şeylerin tükenmiş olmasıdır.

    Özellikle çocuklar olduktan sonra, evlilikte eşlerin birbirlerine ayıracak vakitleri kalmaz. Aslında belki de en önemli nokta budur. Her ne olursa olsun mutlaka birbirinize ayıracak zamanınız olsun ve birlikte baş başa zamanlar geçirmeye özen gösterin.

    Birbirinizi şaşırtacak sürprizler yapın. Örneğin genellikle erkekten beklenen, hediye almak ya da bir yemek için yer ayırtmak gibi şeyleri kadının yapması son derece ilginçtir. Aynı şekilde bir kadının yapması beklenen çocukların okul, öğretmen görüşmelerine erkeğin gitmesi çok hoş bir sürpriz olur.

    Kabul etmek gerekir ki cinsellik evliliğin temel taşıdır. Cinsel sorunlar yaşıyorsanız bu sorunu çözüme kavuşturmak için kesinlikle geç kalmayın ve seks hayatınızla ilgili soru ya da sorunlarınızla ilgili olarak mutlaka bir uzmandan yardım alın. Cinsel sorunlarınızı başkalarına anlatmayın.

    Seksi asla bir ceza olarak kullanmayın. Yatak odasına küs gitmeyin ve cinselliği birbirinize koz olarak kullanmaya kalkışmayın.

    Evlilik tek taraflı kararlar alıp, uygulayabileceğiniz bir beraberlik değildir. Önemli kararları mutlaka birlikte almalısınız. Çocuk sahibi olmak da böyle bir karardır ve eşinizin istemediği bir anda tek başınıza böyle bir karar alıp uygulamak hem çocuğun hem de evlilik hayatınızın mahvolmasına yol açabilir.

    Zaman zaman ülkenin ekonomik gidişatıyla doğru orantılı olarak bazı mali sıkıntılar yaşayabilirsiniz. Bu durumda eşinizi suçlamak, yargılamak olabilecek en olumsuz durumdur. Karşınızdaki insana kendisini yetersiz hissettirecek davranışlar size de evliliğinize de olumlu etkiler yapmayacaktır. Bu dönemleri atlatılacak süreçler olarak görmelisiniz.

    Genellikle evliliğin ilk yılları, birbirini tanıma ve birlikte yaşamaya alışma dönemidir. Bu dönemlerde birbirinize güç gösterisine girmeyin, duruma göre davranın ve inatlaşmayın.

    Geçmişte yaşanmış kırgınlıklar, üzüntüler, tartışmalar varsa bırakın geçmişte kalsınlar. O tatsız anları ve olayları bugüne taşımayın, gündemde tutmayın. Birbirinizi bütün kişilik özellikleriyle beraber bir bütün olarak sevdiğinizi unutmayın. O nedenle de en küçük bir anlaşmazlıkta ya da tartışmada birbirinizi başkalarıyla kıyaslamayın. Başkalarını eşinize karşı yüceltmeyin.

     

    Psk. Serap DUYGULU

  • İlişkinizin ömrü ne kadar?

    İlişkinizin ömrü ne kadar?

    Bir aşkın bitişi için bazen tek cümle yeterli olur: “Uzun zamandır ilişkimizin içindeki önceliklerimizin farklı olduğunun ayırdına vardık.” Mükemmelmiş gibi görünen ilişkiler nasıl olur da böyle ansızın bir ayrılık kararıyla bitiverirler? Oysa ki mutlu olmak için her şey vardır çoğu zaman.

    GİTMEK YA DA KALMAK?
    Her insan kendisine ilişkisi sırasında “Devam etmeli miyim” diye sormuştur. Cevap altın tepside önünüze sunulmaz. İlişkinin son demlerini mi yaşadığı yoksa biraz ilgi ve çaba ile tekrar yoluna girip giremeyeceğini belirten bir derece yok çünkü her ilişki bambaşka koşullar ve kişilerle yaşanıyor. Bazı durumlarda ilişkilerde yaşanan küçük krizler sorunun kaynağını bulup düzeltmek adına faydalı olabilir fakat endişeler bazen çok erken ortaya çıkabiliyor. Sevdiğiniz insan daha öncekilerden farklı ve önemli ama doğru kişi o mu? Dışarıda bir yerlerde daha doğru birisi yok mu? Onu işkolik bir insan olarak kabullenip bu gerçekle yaşamak istiyor musunuz? Eğer doğru adam o ise bu kadar sık kavga etmeniz normal mi? Bu işin buraya kadar olduğunu kabul edip kendi yolunuza mı gitmelisiniz? Zamanımızın gözde prensibi “işlemiyorsa at, yenisini al, değiştirmeye çalışma” burada da hayatımıza giriyor. Maalesef ki sürekli bu prensibi uygulayan bir insan, ilişkisinin biraz daha çabayla mükemmel olup olamayacağını bilemez.

    TEHLİKEDEKİ İLİŞKİLER
    Uzmanlar gerilimli ilişkileri yani sık sık ayrılık yaşayan çiftleri üç değişik tipte nitelendiriyor. Bunlardan birincisi “fırtınalı ilişki”: Tutku temeline kurulmuş ama duygusal anlamda paylaşımların yoğun olmadığı ilişki çeşididir. Uyum ve yakınlığı engelleyen psikolojik bir durumdur. İki taraf da birbirlerinde şehvet bulabildiklerini fakat güven ve aidiyet duygusu bulmadıklarını kabul etmek istemezler. Sık sık yaşadıkları tartışmaları erotik bir atmosfer oluşturmak için araç olarak da kullanırlar. Yoğun cinsel ilişki öfke tetikleyici bir duygudur. Cinsel ilişki ise bu çiftin birbirlerine yakın olabildikleri yegane boyuttur. Genelde öfkeyi oluşturan durum çoğunlukla çözümlenmeden öylece bırakılır.Kırmızı alarmın çaldığı diğer bir ilişki çeşidi de “umursamaz ilişkiler”dir. Bu durumda karşılıklı tutku ve istekten eser kalmamıştır. İlişki rahat vakit geçirmek ve yabancılaşmaktan kurtulmak için bir yol olarak görülür. Öfke faktörü fırtınalı ilişkilerdeki gibi bu tür ilişkilerde de önemli rol oynar. Temel fark tartışmak ya da kavga etmekteki isteksizlikten kaynaklanır. Üçüncü seçenekte ise “tek taraflı ilişkiler” bulunuyor. Bunların sorunu bir eşin diğerine göre çok daha fazla enerji ve çaba sarf etmesidir. Bir tanesi gelecek için planlar yaparken diğeri bunlara katılmak yerine dalga geçmekle meşguldür. Bir tarafın aidiyet ve tutkuyu yoğun olarak hissettiği bu tür sorunlu ilişkilerde diğer tarafın bu hislerle alakası yoktur. Bu çeşit gerilimli bir ilişkinin içinde olan insanların kendilerine “Değişme şansımız var mı yoksa yanlış olan ben miyim” sorusunu sormaları gerekir.

    İLİŞKİ TARAMASI
    İlişkinizin ne durumda olduğunu anlayabilmeniz için beş soru geliştirdik. Cevaplara göre umut olup olmadığına karar verebilirsiniz. Her adımda önemli olan ilişkinizin farklı boyutlarını, birlikte paylaşılmış değişik tecrübeleri düşünerek, bunların ışığında sağlıklı bir karara varmanızdır.

    Beklentilerinizi, iyi bir ilişki nasıl olmalı konusundaki fikirlerinizi bir kenara bırakmayı deneyin. Bundan sonra kendinizin ve partnerinizin yaşam tarzını gözlemleyerek uyumlu olup olmadığınızı düşünün.

    Yaşadığımız zamanın en büyük fenomenlerinden biri ilk zorluğu gördüğünde havlu atan insanlara dönüşüyor olmamız. Pazar günleri siz yürüyüşe çıkmayı seviyorsunuz, o ise bilgisayarın başından kalkmıyor. Siz sosyal ortamlarda daha fazla bulunmak istiyorsunuz, o ise evde oturmayı seviyor. Bunlar çiftler tarafından ciddi sorunlar olarak algılanmaya başlandı. Bir ilişkide her şeyin baştan sona uyum içinde olması gerektiğini düşünen insanların sayısı gittikçe artıyor. Psikologlara göre bir ilişkinin mutlu ve tatmin edici olabilmesinin yolu, sevgiyi kaderin ellerine bırakmak yerine geliştirebilmek ve değiştirebilmekten geçiyor. Bu düşünce tarzı hayatın hangi noktalarında uyumlu olduğunuzu ortaya çıkarmak için gerekli olan ilk koşul.

    İlişkinizde en mutlu olduğunuz zamanları düşünün. Geriye dönüp baktığınızda o zamanlar her şeyin mükemmel olduğunu söyleyebilir misiniz?Çoğu ilişkide tarafların kendilerini birlikteyken mutluluk, sıcaklık ve bağlılık içinde hissettikleri dönemler vardır. Geriye bakan bazı çiftler ise ilişkilerinin en iyi döneminde bile aslında pek iyi durumda olmadıklarını düşünebilirler. Bu tarz ilişkiler ilk başlarda birlikte olmalarını sağlayan şeyler yüzünden biter. Sadece heyecan verici ve spontan değil, aynı zamanda sorumsuz olduğunu da düşünmeye başlarsınız. İlk başlarda hormonlarınız sizi parmaklarında oynatırken, bu problemin çözülebilecek bir şey olduğunu düşünürsünüz. Fakat zamanla iç sesiniz gerçeği fısıldamaya başlar: “Bu kadarı da fazla, güven hissetmiyorum, içimi daraltıyor…” Bu sesi daha önce bastırmışsınızdır çünkü onun doğru olduğuna her halükarda inanmak istemişsinizdir.

    Birbirinize dokunmaktan hoşlanıyor musunuz? Birbirinizin yakınlığına ihtiyaç duyuyor musunuz?
    Mevzu ne sıklıkta seks yaptığınız değil. Bu her çift için farklı olacak bir sayıdır. Soru, partnerinize dokunmak, sarılmak, okşamak gibi içgüdülerinizin halen olup olmadığı. Dokunuşlar bedensel ilişkinin ve duygusal bağın oluşması için gereken temel taşlardır. İlişkideki büyü birbirine ilgi duyduğunu göstermekten geçer. Bir taraf bu bağ kurma çabalarını yok sayıyor ise, öteki duygusal anlamda bir uzaklaşma yaşar. Bu durum çoğunlukla tatmin edilemeyen cinsel ihtiyaç ya da benzeri çatışmalardan dolayı ortaya çıksa da fiziksel çekimin tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmez. Burada dikkat edilmesi gereken söz konusu durumun öfke ya da kırgınlıktan dolayı dokunmama değil de uzun zamandır süregelen bir fiziksel iletişim eksikliği olduğudur.

    Ortak bakış açılarınız, planlarınız var mı?
    Uzun süreli ilişkilerde öyle zamanlar olur ki aşka dair en ufak kıvılcım hissetmediğiniz haftalar olmuştur. Sevgilinizin varlığı bile sizi sinir eder. İlişki terapistlerine göre bu durumdan kurtulmanın en iyi yolu ortak amaçlar belirlemek. Bu şekilde neden başkasıyla değil de “o” insanla birlikte olduğunuzu hatırlarsınız. Sözü geçen planlar hobi olarak değil, gelecekle ilgili büyük projelerdir. Bir çift için refah seviyelerini yükseltmek bir amaç olabileceği gibi bu, çocuklarla pekişecek bir aile atmosferi yaratmak da olabilir. Ortak hedefler zor zamanlarda ilişkiyi kurtarmaya yarar.

    AYRILMAKTAN KORKUYOR MUSUNUZ?
    İlişkisini bitirmeyi düşünen insanın kafasından neler geçmez ki:
    “Bir daha asla biriyle tanışamazsam, ne olacak?” “Sevgilim ayrılıktan çok kötü etkilenir mi?” “Arkadaş kalmamız bile mümkün olmayabilir mi?” “Ya pişman olursam!”

    Tabii ki ayrılık sonrasında her şeyin planladığınız gibi gideceğine dair bir garanti yok. Önereceğimiz adımlar sayesinde seçiminizi daha gerçekçi şekilde görebileceksiniz.

    GÖRSELLEŞTİRME
    İlişkinize son verdiğinizi hayal edin. Ayrılığın hemen sonrasında ne çeşit dertleriniz olurdu? Hayatınız nasıl olurdu? Hangi insanlar, yerler, olaylar önemlerini kaybeder, hangileri daha önem kazanırdı? İdealinizdeki hayat üç, altı ay ve beş sene sonra nasıl olacak? En kötü ihtimalleri düşünmeye çalışın.

    FİKİR ALIN
    Sizinle aynı şeyleri yaşamış arkadaşlarınızla konuşun. Onların anlayışı ve tecrübeleri sayesinde neler yapmanız gerektiğini netleştirebilirsiniz.

    DİREKT YÖNTEM
    Birçok insan ilişkisindeki problemli durumu çözmek ya da partnerini ilk adımı atmaya yönlendirmek amacıyla, ilişki sırasında kaçamak yapmaya ya da başka bir ilişki yaşamaya başlar. Bu çeşit geçiş ilişkileri acıyı kısa süreli dindirebilir, fakat zamanla herkes için daha acı verici olma ihtimali de vardır. İstenilene direkt yoldan, cesur bir konuşma ya da ilişki terapisi sayesinde ulaşmak daha saygılı bir davranıştır.

     

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Romantik Makyaj Nasıl Olur?

    Romantik Makyaj Nasıl Olur?

    Kasımda aşk başkadır diyenler için romantik makyaj önerileri

    Hayatının aşkını henüz bulamadıysan üzülme. Kasımla birlikte enerjisini yükseltecek bir şeyler yap kendine.

    Kasımla birlikte makyaj stilini değiştirmeniz tam zamanı olabilir. Dikkat çekmek herkesin hoşuna gidecek bir ayrıntıdır. Makyajınızda pembe tonları hakim kılarak bunu sağlayabilirsiniz.

    Aşk umudunu kasım ayıyla birlikte yeniden canlandırmaya ne dersin?

    Haydi o zaman kasımda romantik makyaj nasıl olurmuş hep birlikte görelim. Adına filmler yapılan kasım ayında tüm aşkını tazelemek isteyenlere özel romantik makyaj önerileri.

    romantik-makyajlar-2

    Pembe allıklar

    Romantik makyaj deyince sizin de aklınıza pembe pembe yanaklar geldi mi? Evet kasımın ve romantikliğin rengi pembe yanaklar. Gül pembesi yanaklarınla aşkı içinde hisset.

    Anlamlı bakışlar

    Bakışlarında romantik görünüm kazanmak için maskara eyelinerına bir daha sığın. İkisi dramatik bakışları ortaya çıkaracaktır. Romantik bakışların sırrı doğru makyaj stilinden geçer.romantik-makyajlar-1

    Gül rengi tonları

    Yoğun aşk duygularıyla ve sonbaharın gül rengimsi dokunuşlarıyla dudaklarınız ayrı bir havaya girecek.

    romantik-makyajlar-3

    Kadınlar Kulübü olarak sizlere kasımda yapılabilecek romantik makyaj önerisi sunduk. Peki sizin makyaj öneriniz nedir?

     

  • İlişkilerde değer vermek

    İlişkilerde değer vermek

    İlişkilerimizde belirleyici olan, hayatımızı yönlendiren ve insanın mutluluğu için çok önem arz eden bir kavram üzerinde duracağız. Bir deyim olan bu kavram “değer vermek” tir. Değer vermeyi açıklarken, önce değerin ne anlam ifade ettiğine bakmak lazım.

    Değer; bir şeyin önemini belirleyen soyut bir ölçü, bir şeyin karşılığı, pahası, parasal yararı olduğu gibi, yararlı nitelik ve özellik ya da üstün kişilik veya nitelikli insan anlamı da içerir. Bazen bir ulusun maddi ve manevi sahip olduğu şeyler, bir kişinin sahip olduğu yararlı nitelikler de değer olarak ifade edilir. Bilinmeyen sayılara yüklediğimiz anlam da değer olarak karşımıza çıkar. Pi sayısının değeri gibi.

    Bir kişi ve toplumun farkına varıp, bir kişi ya da şeye karşı, ölçerek tartarak anlam ve önem belirlemesine ve bu kişiyi ve konuyu önemsemesi işine “değer vermek” denir. Değer vermek, sadece düşünmekle olmaz, karşıya hissettirilir ya da topluma açıklanır da. Kısaca değer vermek, bir şeyi veya kişiyi değerli saymak, önem vermektir.

    Değer, çok geniş bir kavram olup, hayatımızda önemli bir yer tutar. Yaşamımızda bir çok birleşik söz de üretmişiz. Değer vermek, değerlendirmek, değer arttırmak, değer düşürmek, katma değer, artık değer, değersiz, hazır değer, değer yargısı, saygı değer, toplumsal değer, piyasa değeri, borsa değeri, satış ya da alış değeri, sosyal değer, kültürel değer, nominal değer, kayda değer gibi…

    Değer vermek, insanın kendine, somut ve soyut olaylara, davranışlara karşı yüklediği önemdir. Genellikle duygusal bir davranış olduğu için, değer vermeyi bu açıdan irdeleyeceğiz.

    Her insan ve toplumun kendine belirlediği yaşam, inanç ve kişilik ile ilgili  önemli değerleri vardır. Mesela kişi için doğruluk ve dürüstlük bir değerdir. Dini inançları, bir değerdir. Bazı eğitim, bilgi, beceri ve nitelikler bir değerdir.

    İnsan, duygusal bir varlık olduğundan ilişkilerinde değerlerine, kişiliklere saygı duyarak iletişim kurar. Bir kişinin sahip olduğu önemli değerleri hoşumuza gittikçe o kişiye biçtiğimiz değer de fazlalaşır. Önce o kişiye saygı duymaya başlarız, saygı duydukça karşınında bize ilgisi artar. Karşılıklı saygı, sonuçta sevgiye dönüşür. Oluşan bu sevgi; karşının cinsiyeti, bize yakınlığı, yaşı vb. durumlarına göre; değer verilen bir dost, bir arkadaş ya da sevgili oluverir. O kişiyi daima müstesna bir yerde taşımaya başlarız. İster dost, ister arkadaş, ister çalışanımız, ister aile bireyimiz ister ise sevgilimiz olsun ona devamlı bir şekilde değer vermeye başlamışızdır.

    İşte, tam burada değer vermenin sınırı, ölçüsü, sebebi daha önemlisi de yaratacağı sonuçları iyice değerlendirilmelidir. Ben bu kişiye niye önem veriyorum? Bundan amacım nedir? Yoğun bir şekilde değer verirsem bu kişi ile ilişkilerimiz nasıl bir seyir izler? Bu değer verme ileride her iki kişiye de ne tür fayda ve zarar sağlar? Zarar sağlayacak ise bu aşamada nasıl bir tavır izlemeliyim? gibi sorular sorup cevabını almalıyız. Bu cevaplara göre o kişiye vereceğimiz değerin ölçüsünü ayarlamalıyız. Zira gereğinden fazla değer verip çok kısa sürede bozuşan dostlar, dostluklar, biten ve bitirilen sevgiler, yok olup giden saygılar, geçinemeyen komşular, çalışma arkadaşları ortaya çıkar. Belki de aşkların kısa oluşunun gerekçesi de; gereğinden fazla veya az değer vermektir.

    Değer vermek, basit bir önemsemek olarak algılanmamalı. Kimi niçin önemsediğimizi bilmemiz gerekir. Değer vermek, değeri veren kişide nasıl bir yük oluşturur, buna bakmak gerekir.

    Bir kişiyi önemsiyorsanız onun için her şeyi göze alıyorsunuz demektir. Bazen öyle an olur ki özlemeyi, acı çekmeyi, beklemeyi ve hatta onun mutluluğu için, hayatından çıkabilmeyi göze alabilmek gibi. İnsan birine değer vermekle büyük bir sorumluluğu da üzerine almış olmaktadır. Zira, sevdiğimiz kişilere, değer veririz.

    Bu değeri verirken karşıyı iyi analiz etmeliyiz. Değerin dozajını iyi ayarlamalıyız. Zira, birine gereğinden fazla değer verilirse kendimizi, gereğinden az değer verirsek de onu kaybedebiliriz. Her koşulda üzülen biz oluruz. Ölçümüz kişilere hak ettiği değeri vermek olmalıdır. Özellikle sevgi ve aşk ilişkilerinde o kişiyi beynimizde bir merkez yapıp, onun etrafında dönmemeliyiz. Dönersek sonunda acı çeken biz oluruz. Genellikle platonik aşıklar ve çok duygusal kişilikler, bu girdaba girerler.

    Sevdiğimiz insana çok değer vermek güzel bir şey ama bu kişi o değere layık değilse, sunduğumuz fazla değer bir müddet sonra o kişiyi sıkar ve bizden uzaklaştırabilir. Hatta çıkarcı bir kişilik ise eğer, o kişi bunu fark ederek çıkarı için kullanabilir. Zira günümüzde insanlar, saf ve dürüst ilişkileri bile çıkarlarına alet edebilmektedirler.
    Peki ölçü ne olmalı? İşin basit ölçüsü; kendimize verdiğimiz değerden hiçbir zaman fazla olmamalı. Diğer bir ölçü ise karşıdan da benzer değeri görmeli veya beklemeliyiz. Karşıya ilk değer veren biz olabiliriz. Zira ilk başlatan olmak ayrı bir meziyet. Üçüncü ölçü ise kurduğumuz iletişimde amacımızı, karşının amacını ve bu amaçların gerçekleşme durumunu irdelemektir. Örneğin karşı komşu ile ne kadar dost olacağınızın sınırını koymak gerek. Çocuğunuzu çok sevebilirsiniz ama ona bile ölçülü olmak gerek. Onu şımartıp, disiplinsiz yetiştirmemeliyiz. Çocuğumuz bile bizi bir müddet sonra, duygusallığımızı çıkarı için kullanmaya başlar. Bu durum bir çalışanınız, hatta eşiniz için bile geçerli olabilir.

    Kısacası fazla değer verdiğiniz kişiyi iyi tanıyıp öyle yüceltmeli, yoksa kısa süre sonra fikirleriniz değişirse, sizde zor durumda kalırsınız. Çünkü, karşı alıştığı değeri devamlı bekleyecektir. Doğrusu, eğer kişi hak ediyorsa verdiğimiz değeri, yavaş yavaş arttırmalıyız.

    Hak etmeyen bir kişiye fazla değer verirsek, o kişinin, kendini olduğundan fazla görmesine de sebep oluruz. Ona da hata yaptırmış oluruz. Fazla değer vermenin uykusuzluk, enayi gibi hissetmek, insanlara fazla güvenmeme, depresyon, şiddetli öfke, hayata küskünlük gibi bir çok yan etkisi bulunmaktadır. Dikkatli kullanmak gerek.:)
    Fazla değer vermediğiniz kişilerin olumsuz hareketleri, sizi her zaman üzmez ama çok değer verdiğiniz kişinin, ufak bir yanlışı çok üzebilir.Pişmanlık duymamak için dikkatli olmak gerek.

    Bazı insanlar, bazı kişilere fazla değer verdiğinin farkında olur ama yine de devam eder. Bu tip kişiler çok sevenler ya da çok engin ve olgun olup, karşıyı bu yöntemle düzelteceklerine inananlardır. Karşı dürüst ise bu yöntemle sonuç alınabilir. Paranız, zamanınız ve sabrınız çok ise aslında bir kişiye değer vermek, her zaman mutluluk verici bir olaydır.Önemli olan sonradan pişmanlık duymamak. Eğer bir sevgi uğruna değer vermişseniz, pişman olmamak gerek. O kişi hak etmiştir ki vermişsinizdir. Eğer değer verdiğiniz kişi şımarmayıp, bunu kullanmıyorsa, bu değeri fazlasıyla hak ediyordur. Bazen de değeri veren yanlış yapıyordur. Karşıya kızmaya hakkı yoktur.
    Öte yandan, bir kişiye fazla değer verdiğimizi düşünmeye başladıysak o kişi, önceleri daha fazla değer vermeyi göze aldığımız kişidir. Her nedense, fazla değer verilen kişi de bazen kendini çok önemli biri gibi görüp, hata yapmaya başlar. Eğer bir kişiye değer vermiyorsanız aslında o kişi size göre bir hiçtir. Değer verilen kişi açısından da değere layık olmak da bir meziyettir. Ünlü bir düşünür Ben insanlara değer vermem, insanlar değerlerini kendileri alırlar”diyerek değerin hak edileceğini vurgulamıştır.

    Bir görüşe göre suç, değeri fazla verenindir, karşının değil..Bazen siz ne düşünürseniz, düşünün ne yaparsanız yapın, teraziye konulan domateslerin aslında 7 kilo olduğu gerçeğini değiştiremezsiniz. Ne yaparsınız? Domateslerin 17 kilo olduğuna inanmak ister ve bunun için hafif hafif domateslerin bulunduğu tarafa kendinizden bir şeyler koyarsınız. Koyduğunuz şeyler belki geri gelir, belki gelmez. Ama siz o an domatesleri 17 kğ görürsünüz.

    Yazılan şeylerin bir çoğu genel şeyler olmakla birlikte, olumsuz olaylar, istisna kişiliklerde görüldüğünden iyi niyetli, samimi ve dürüst insanları ayrı düşünmek gerek.

    Herkese hak ettiği değeri vermeniz ve aynı şekilde değer görmeniz dileğiyle…

     

    Yazar: Hüseyin BOZKURT

  • Mutlu bir ilişki için

    Mutlu bir ilişki için

    Mutlu bir ilişki için… Kim olursa olsun herkesin istediği, mutlu ve huzurlu bir ilişki içersinde olmaktır. Mutlu, sağlıklı ve huzurlu bir ilişki içerisinde olmak, kişinin tüm hayat alanlarını, yaşam enerjisi ve sevincini, yaşam kalitesini, hatta beden sağlıgını bile direkt olarak etkileyen en önemli konulardan biridir.

    Mutlu bir ilişki için

    Mutlu bir ilişki kurabilmek ve sürdürebilmek sadece karşımızdaki insanla ya da şanslı, şanssız olmakla bağlantılı değildir. Mutlu bir ilişki kurup bunu sürdürebilmek bizim kendi içimizde ne kadar mutlu olduğumuz, beklentilerimizin ne kadar farkında olduğumuz, hayattan ve bir ilişkiden ne istedigimizi ne kadar bildiğimiz ile bağlantılıdır.

    Kendi içerisinde dengesini, ne istediğini, beklentilerini oturtmus, sağlıklı bir bakiş açisina ve gercekci hedeflere sahip her insan, beraberinde mutlu bir ilişki yaşayabilir.

    Kişi, bir ilişki kurmada ve sürdürmede zorlanıyorsa, ilişkilerinde surekli hüsran ve hayal kırıklıklarına uğruyorsa, haksızlıklara uğradıgını, bunları haketmediğini ve doğru insana bir türlü denk gelemediğinden yakınıyorsa herkesin aynı oldugunu düşünüyor ve mutlu bir ilişki yasamak kendisi için bir hayalse, etrafını ve insanları suçlamayı bırakıp kendi içine dönmelidir.

    mutlu_iliski

    Kişinin mutlu bir ilişkiyi kurup sürdürememesinin sebebi, genellikle kişinin kendi icindeki özgüven, bağlanma ve güven sorunlarından, içsel çatışmalarından, korkularından kaynaklı olabilir.

    Bu sorunlar, kişinin çocukluk, ergenlik ya da geçmis ilişkilerinde yaşadığı bazı durumlar neticesinde oluşmus olabilir ve kesinlikle çözümlenmesi gerekir.

    Kişide geçmişinden edindiği korkular, güvensizlikler var ise kişinin sağlıklı bir ilişki kurması ve sürdürmesi neredeyse imkansızdır.

    Mutlu ve sağlıklı bir ilişki için ilk gereken kişinin kendi iç memnuniyetini, dengesini sağlamaktır.

    Kişinin kendi içindeki dengesi kurulduğunda, özgüven, güvensizlik ya da bağlanma sorunları çözümlendiğinde kişi, bir insandan, ilişkiden, hayattan ne beklediğini keşfeder ve daha sağlıklı, dogru adımlar atarak, doğru kişilerle uyumu yakalayarak, mutlu bir ilişki sürdürebilir.

    Kişinin içsel catışmaları, korkuları, güvensizlikleri ya da gecmişinden kaynaklı hayal kırıklıkları, travmalar vs gibi sorunlar, psikolog ya da psikolojik danışman ile birlikte birebir sürdürülen psikoterapi seansları ile irdelenip çözümlenebilir.

    Psikolog ile birlikte calışılan bu terapilerle, kişinin tüm ilişkilerinde sağlıklı bir iletişim kurabilmesi sağlanmakla birlikte, romantik ilişkilerinde ya da evliliğinde de uyumu yakalamasına, mutlu bir ilişki sürdürebilmesine yardımcı olunur.

    Bu psikoterapiler, bireysel psikoterapi olarak yapilabilecegi gibi, cift, aile, evlilik veya iliski terapisi olarak da yapılabilir.

    Psk.Berna incekara

  • Sosyal medya kavgaları ve aile içi ilişkiler

    Sosyal medya kavgaları ve aile içi ilişkiler

    Çağımızın en önemli buluşlarından biri olan Internet günümüzde sayısı küçümsenemeyecek kadar çok insanın hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Internet’in en çok sosyal amaçlı kullanılıyor olması ve kullanım süresinin insanlar tarafından gittikçe artması konuya sosyolojik bir boyut kazandırmıştır. Bu açıdan bilgi teknolojilerinin en önemli yeniliği olarak her kesimden her bireyin rahatlıkla kullanabileceği internet; yaşamın tüm alanlarını içine almış; birey, aile ve toplum yaşamını çok yönlü etkileyen iletişim aracı haline gelmiştir. Bu durum Internet’in sosyolojik ve psikolojik açıdan da incelenerek araştırmalara konu edilmesine neden olmuştur.

    Sosyal medya kavgaları ve aile içi ilişkiler

    Internet kullanıcıları, kullanım süresi ve amacı bakımından farklılık göstermektedir. Bu durumda, Internet kullanan herkesin aynı şekilde değerlendirilmesi doğru bulunmamaktadır. Sosyolojik ve psikolojik araştırmalarda da genellikle haftada 5-6 saatten fazla ve göreceli uzun bir zaman diliminde sürekliliği olan kullanım konu edilmektedir. Bu kullanım süreyle olduğu kadar Internet’in işlevsel olarak nasıl anlamlandırıldığı ve bireyin olumsuz bir duygu durumunda (yalnızlık, üzüntü vb.) Internet’i özlemesiyle veya Internet’e bağlanmaya ihtiyaç duymasıyla, diğer bir deyişle Internet’i algılama sekliyle de ilgilidir. Bu tip kullanım psikolojik ve sosyoloji açıdan sorunludur. Bu makalede yapılan değerlendirmeler ve ortaya konan veriler de bu tür kullanım için geçerlidir.

    Günümüzde yapılan çalışmaların büyük kısmı Internet’in etkileri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Oysaki Internet’in etkileri kullanım özelliklerine göre, kullanım özellikleri ise, Internet kullanım nedenine göre şekillenir. Dolayısıyla Internet’in etkileri kullanım nedeniyle ilgilidir. Örnek verecek olursak ; yetişkinlerin, çocukların internet başında uzun süreler vakit geçirmesinin sebebi aile içerisinde ve sosyal yaşantısında nitelikli zaman ve nitelikli bir aile ilişkisi geçirmediğinden dolayıdır tezindeyim.
    Internet kullanımı ile aile içi ilişkiler arasında nasıl bir bağlantı olabilir? Aile içi ilişkileri güçlü olmayan, diğer bir deyişle ailesiyle kendisi açısından tatminkar bir ilişkisi veya ortak paylaşım alanı bulunmayan kişilerin, Internet’teki sosyal faaliyetlere,sosyal ağlara hatta şu anki yeni moda sosyal medyaya, aile içi ilişkileri güçlü olan kişilerden daha fazla yöneleceği düşünülmektedir. Buradan sosyal medya kullanılmasın yorumu çıkarılmamalı sadece kullanım süresi ve nedeninin farkında olunarak kullanılması tavsiye edilmektedir.

    sosyal_medya_iliskiler

    Internet’in bireysel kullanımı konuyu aileye getirmektedir. Daha yirmi yıl önce kullanımı özellikle bilim ve iş çevreleriyle kısıtlı olan Internet, 2000’li yıllara gelindiğinde, Türkiye’de içinde olmak üzere pek çok ülkede evlere girmiş, geniş ölçüde bireysel olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu kullanım değişikliği, Internet üzerinde yapılan araştırmaların niteliğini ve niceliğini etkilemiş, Internet’in aile ile ilişkilendirilmesi araştırma konusu olmuştur. Maria Bakardjieva ve Richard Smith, “sıradan Internet kullanıcıları” hakkında bilgi sahibi olmak için artık eski araştırmalarda olduğu gibi üniversitelere ve işyerlerine değil, evlere bakmak gerektiğini vurgulamışlardır.

    Internet’in en çok sosyal amaçlı kullanılması bile konunun bir yönünü aileye getirmektedir. Internet kullanımı ile ailenin işleyişi arasında bir sebep-sonuç ilişkisi aranabilir. Internet’in evlerde kullanılması, ister istemez, hem karı-koca ilişkileri ile, hem de çocukların eğitimi ve ebeveyn-çocuk ilişkileri ile bağlantılıdır.

    Internet kullanımı ile aile içi ilişkiler arasında nasıl bir bağlantı olabilir? Aile içi ilişkileri güçlü olmayan, diğer bir deyişle ailesiyle kendisi açısından tatminkar bir ilişkisi veya ortak paylaşım alanı bulunmayan kişilerin, Internet’teki sosyal faaliyetlere aile içi ilişkileri güçlü olan kişilerden daha fazla yöneleceği düşünülmektedir.

    Aile en temel birincil gruptur. Birincil gruplar kişinin yaşamında temel duygusal ihtiyaçların karşılandığı yerlerdir. Birincil gruplar aynı zamanda temel sosyal destek kaynağıdır. Grup üyeleri arasında yoğun bir ilişki ve duygusal bir bağ vardır.

    sosyal_medya_iliski_kavgalari

    Aile veya arkadaş grubu gibi birincil grupların eksikliği durumunda kişi bu grupların yerine koyacak başka arayışlara yönelir. Kitle iletişim araçları ise yapıları gereği özellikle günümüz insanının bu eksikliğini karşılamaya uygun araçlar olarak değerlendirilmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi McQuail ve arkadaşları da bu konuya değinmiş; kitle iletişim araçlarını insanların sosyal gereksinimlerini karşılamak için kullandıklarını ifade ederek bu konuda çalışmalar yapmıştır. Özellikle Internet günün her anında ulaşılabilir olması nedeniyle insanlar tarafından “ihtiyaç duyulan her an ilişki” kurulabilecek bir sosyal destek kaynağı olarak algılanmaya uygundur. Rheingold, McKenna ve Bargh da Internet kullanımının sosyal destek duygusunu güçlendirici olduğunu belirten araştırmacılardandır. R.A. Davis’e göre de zaman geçirmeye yönelik kullanım, daha çok bireyin sosyal yaşamı ile ilintilidir. Özellikle aile, arkadaş sosyal desteğinden yoksun, sosyal izole kişilerde sık görülür. Aşırı e-posta kullanımı, sohbet (chat) odalarına katılma, forum alanlarına yanıt yazma gibi etkinlikleri içerir. Bu tür bireyler sosyal hayatta sorunludur, sosyal olarak izole olan, kızgınlıkları uygun yollarla ifade edemeyen bireylerdir. Brombego, Mickelson, Parks & Floyd, Silveman ve Winzelberg gibi araştırmacılar da, online etkinliklerin, bireyin sosyal destek duygusunu güçlendirdiğini ileri sürmektedir.

    İnsanların, eski güçlü ilişkilerin azalmasıyla manevi anlamda boşlukta olduğu düşünülürse kitle iletişim araçlarının insanları toplumun genel ve hakim zevkleri, beğenileri ve ilgileriyle buluşturduğu söylenebilir. Sonuç olarak da sosyal grupların, özellikle ailenin, etkisinin azalması sonucu insanlar, başka faktörlerden etkilenmeye açık hale gelirler. Bu araçlar sayesinde sosyal ihtiyaçlarını karşılamayı seçebilirler. Özellikle, televizyon ve Internet’in insanlar tarafından çok kullanılmasının nedeni sosyal ihtiyaçlarının tatminini bu araçlarla sağlamaya çalışmalarıdır. Buna örnek olarak, Türkiye’de geçtiğimiz senelerde yayınlanan “Biri Bizi Gözetliyor” isimli reality show’u izleyen yalnız yaşayan bir izleyicinin programı izleme nedenini “evde biri varmış gibi geliyor” şeklinde açıklaması gösterilebilir.

    Günümüz insanlarının duygusal tatmin bulduğu, sıcak bir ortama ihtiyacı vardır. Bu nedenle bireyin duygusal tatmininin sağlandığı, sağlıklı bir aile yapısı veya yaşam birlikteliği önemini arttırmıştır. Bu nedenle günümüzde aile kurumunun işlerliğinin sorgulanması ve aileyi sağlamlaştırıcı önlemler alınması gerekmektedir. Aile birey açısından olduğu kadar toplum açısından da önem taşımaktadır. Sağlıklı aileler toplum bunalımlarını önlerken, sağlıksız aileler de toplumun bunalımlarını devam ettirir; hatta toplumda yeni bir takım sosyal bunalımlara da yol açabilir, toplumdaki sorunları pekiştirir. Sağlıklı bir aile, mutlaka, kişisel bunalımları önler ve de kişiye yeni sağlıklı beklentiler kazandırır. Sağlıklı aileler,sağlıklı toplumu oluşturur.

    Sevgiyle..

    Uzm.Psk.Dan.Eyüp SARI
    Çift ve Evlilik Terapisti

    Kaynakça
    Aile İçi İliskiler Açısından Internet Kullanımı – Fezade BAYRAKTUTAN İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü , İstanbul 2005

  • Aşk? Şefkat? Şehvet ?

    Aşk? Şefkat? Şehvet ?

    Son zamanlarda eşinin eve geç gelmesinden şikayet eden danışanım; “ artık eşim bana eskisi gibi romantik davranmıyor, uzun saatler işte kalıyor. Benimle sohbet etmek istemiyor, eve geldiğinde hep ,yorgunum , diyerek koltukta uyuya kalıyor. Önceleri oğlumuzla ilgilenirdi, şimdi ilgilenmek bile istemiyor. Anlamıyorum bu adam neden bu kadar değişti ? ” diye soruyordu.

    Eşini dinlediğimiz zaman ise; “ biz birbirimize aşık olarak evlendik, birbirimize sürprizler yapardık. Eve heyecanla gelirdim. Eşim anne olduktan sonra çok değişti. Evde sürekli eşofmanla dolaşıyor, yemek ve temizliğe takmış durumda. Sürekli beni kontrol ediyor. Öğlen yediğim yemekten, giydiğim kıyafete kadar bir çocukmuşum gibi müdahale ediyor. Oğlumuz doğduğundan beri 3 kişi bir yatakta yatıyoruz. Bazen geceleri üzerimizi örtüyor. Evde beni bir eş olarak yok saydığını düşünüyorum, boğulduğumu hissediyorum” diyordu.

    Eşinizi çocuğunuz gibi görmeyin

    Bazen kadınlar anne rolüne öyle kaptırırlar ki kendilerini , eşlerine de tıpkı çocuklarına davrandıkları gibi davranırlar. Onu korur ve kollarlar, her istediklerini anında yapmaya çalışırlar. Aşırı derecede verici ve fedakar olurlar. Kendi fiziksel, duygusal ve cinsel ihtiyaçlarını yok sayarlar.

    Başlangıçta bu ilgi ve alaka erkeklerin hoşuna gidiyor gibi görünse de bir süre sonra eşlerini, hayat arkadaşları, aşık oldukları kadın gibi değil de anneleri gibi görmeye başlarlar. Bu durum çiftin arasındaki sağlıklı iletişimi azalttığı gibi cinsel enerjiyi de azaltır.

    Kendinize bir sorun;

    • Eşinizin, yemek yeme, giyinme tarzı ve diğer konularında bir anne gibi üzerine düşüyor , müdahale ediyor musunuz?

    • Sürekli onu kontrol etme ihtiyacı duyuyor musunuz?

    • Bir anne şefkatinde yaklaşıyor, koruyup kolluyor musunuz?

    • Eşinizin adına, onun iyiliği için ama ondan da habersiz, çeşitli kararlar alıyor musunuz?

    • Yatak odanızda çocuklarınızla uyuyor, eşinizi oturma odasında yatmaya mecbur bırakıyor musunuz?

    Eğer cevabınız “EVET “ ise hemen bu gün bir değişim kararı alın. Çünkü çiftler arasında şefkat, şehvetten baskınsa bir süre sonra ilişkiyi yıpratacaktır.

    Unutmayın ki onun bir annesi zaten var, ikinci bir anne sevgisine değil, hayatı paylaşacak, onu tutkuyla seven bir sevgiliye ihtiyacı var.

    Not: danışan hikayeleri etik ilkeler değeri değiştirilmiştir.

     

    Kaynak: Dr. Psk. Obengül EJDER tarafından yazılmıştır.

  • Başarısız İlişkinin Belirtileri Nelerdir?

    Başarısız İlişkinin Belirtileri Nelerdir?

    İlişkiler hayattaki başarılarınızı belirler. İnsan çevresiyle ne kadar iyi ilişkiler kurarsa o kadar başarılı olur. Sosyal yaşantınız ,özel hayatınız işteki başarınızı belirleyen kıstastır. İlişkinizde ne kadar başarılı olduğunuzu mı merak ediyorsunuz? İşte bir ilişkide başarısız olduğunuzu öğrenmek için yazdığımız içeriğe bir göz atın deriz.

    Başarısız ilişkinin 7 belirtisi

    1.Küçümseme : Bir ilişki bu boyuta kadar geldiyse açıkça belirtelim ki düzelmesi zor bir vaka. Eğer ilişkinizde bu sinyalleri alıyorsanız oturup bir kez daha düşünün.  Tüm ilişkinizi olumlu ve olumsuz yönlerini gözden geçirin. Hayatınızdaki yerini belirleyin. Küçümseyen kişi hayatınızda olmasa çok şey mi kaybedersiniz ona odaklanın. Cevabı bulduğunuzda her şey çözülecektir zaten.

    2.Savunuculuk: Bir ilişkide savunuculuk başlamışsa eğer o ilişkide iletişim sorunu var demektir. İlişkinizde savunuculuğu o ya da siz yapıyorsanız birlikte konuşmanın eteğinizdekileri dökmenin zamanı gelmiş demektir.

    3.Uzaklaşma: Bir ilişkide bu sorun bazen iyi gelirken bazen de istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Karşınızdaki kişi sürekli sizden uzaklaşıyorsa ve tüm isteklerinizi geri çeviriyorsa sıkıntı büyük demektir.  Üzgünüz ama aranızdaki bağ gittikçe güçsüzleşiyor.

    angry couple sitting on sofa

    4.Güvensizlik: Tüm ilişkinin, birlikteliğin temeli aslında güvendir. Sizi siz yapan güven ve içtenlik duygusudur. En güzel ilişkiler bile ihanet söz konusu olduğunda yerle bir olabilir.

    5.Dürüst olmamak: İlişkinizdeki kişi sürekli yalan söylüyorsa ve affettiğiniz halde devam ediyorsa ilişkinin gözden geçirilmesi gerekiyor. Ve neden yalan söylüyor bunun cevabı bulunmalı. Belki karşınızdakini yalana siz itiyor olabilirsiniz.

    6.Saygısızlık: İlişkinin temelini güven oluşturduğu gibi sevgi, saygıda bir ilişkide olmazsa olmazdır. Saygı kalmayan ilişkiye devam edilmesinin zarardan başka faydası yoktur.  Bir ilişkide saygısızlık belirtisi çıkmışsa eğer ciddi sorun var demektir.

    7.Kırgınlık: Kırgınlık eğer telafi edilmeyip sürekli üstünüze yükleniyorsa üzücü boyutlara taşınır. Bu buhranlı ortamdan sıyrılmak için kırıldığınızı belirtmeniz gerekir. Yani neticede oturup birlikte sorunu sonuçlandırmalısınız.

    Bir ilişkide bunlar eksikse ileride büyük sıkıntılar çıkması muhtemeldir. Bu belirtiler başarısız bir ilişkinin sinyalini verir. O nedenler ilişkinizin uzun ömürlü olmasını istiyorsanız sorunlar bu boyutlara taşınmadan konuşarak halledin. Peki sizin en büyük sorununuz nedir?