Etiket: aşk

  • Cinselliğinizin rengi !

    Cinselliğinizin rengi !

    Giydiğiniz kıyafetler, evinizdeki eşyalar ve kullandığınız araba cinsel kişiliğiniz hakkında ipuçları verir. Anahtar ise bu eşyalar için seçtiğiniz renklerdir. Etrafınıza baktığınızda özellikle giyiminizde ve ev dekorasyonunuz da belli renklere yoğunlaştığınızı göreceksiniz.En fazla görünen renk sizin baskın renginizdir;
    Peki buna göre siz hangi renktensiniz?

    Kırmızı:

    Kırmızı herkesin bildiği gibi tutkunun rengidir. Bu rengi seven kişiler ise çok şehvetlidir. Kırmızıyı seven insanları çuvaldaki kaplana benzetmek yanlış olmaz. Kolayca tahrik olur, hayal edilebilecek her yolda cinselliğin tadını çıkarırlar. Cinsel kıvılcım bir kez çaktığında onu söndürmek saatler alır. Aşk yaşamlarında fantezilerin yeri büyüktür.

    Sarı:

    Favori rengi sarı olan kişilerin cinsel eğilimleri bir hayli karmaşıktır. Çoğunlukla sarı seven kişiler daha güçlü olan partnerlerinin isteklerine pasif davranışlarla uyum gösterirler. Asla cinselliğin tadını tamamen çıkaramazlar ancak hoşlarına giden kimseyi de geri çevirmezler. Bu anlamda sarı cinsel tutkudan uzak bir renktir. Onlar için ilk adımı karşı taraf atmalıdır. Bu yüzden karşı taraf bir hamle yapana kadar yalnızca beklerler.

    Pembe:

    Pembeyi seven insanlar cinsel konularda gelişmeye gönülsüz olurlar. Bu kadınlar partnerlerine çoğu kez eziyet eder, vereceklerinden fazlası için söz verirler. Bazı durumlarda dişilikleriyle gösteriş yaparlar çünkü gizliden gizliye erkeklerden nefret ederler. Pembeyi seven erkeklere gelince… Bu tip erkekler kadınların peşinden koşar ve kur yaparlar. Hatta aynı gecede üç ayrı randevu verebilen fakat hiçbirisiyle buluşmayıp barın birinde yeni biriyle tanışabilen kişilerdir. Kocası pembe seven kadınlar ihtiyatı elden bırakmamalıdır.

    Mor:

    Bu rengi sevenler aşkta da, iş yaşamında da kolay elde edilmezler. Bu rengi seven kişilerin etrafındakiler, onlara fazlaca bilgiç bulabilir. Mor rengi seven kadınların kişilikleri son derece güçlüdür. Onlar karşılarındakine gerçekten inanırsa ilişkiye girer ve oyunu kurallarına göre oynarlar. Erkekler ise aşk ilişkilerine iş ilişkisi tadında yaklaşırlar. Her iki cinsiyette de moru sevenler karşılarındakinin hoşnutluğundan çok kendilerininkini düşünürler.

    Siyah:

    Siyah renk gücü ve tutkuyu temsil eder. Cinsellik konusunda sekste tıpkı kırmızı gibi şehvetlidirler. Genellikle doğalarında sadizim ya da mazohizm vardır. Bu sebeple seks sırasında da hiçbir sınır tanımadan sevişirler. Biraz içe kapanık gibi görünseler de aslında sevişme anında diğer renklerden daha cesurdurlar. Fakat onlar saman altından su yürütenler gibi şehvetlerini yalnızca yatak odalarında partnerlerini şaşırtmak için gösterirler.

    Yeşil:

    Doğanın rengi olan yeşil güven veren bir renktir. Bu yüzden partneriniz yeşili seviyorsa doğru kişiyle birliktesiniz demektir. Bu rengi sevenler cinsel yaklaşımlarında masum ve tazedir. Yeşili seven kadınlar partnerlerine her zaman sadıktırlar. Tutkuları olsa bile bunu partnerlerine çok fazla göstermezler. Yeşili seven erkekler anlaşılmaz tavırlarıyla karşılarındakini etkilemeyi iyi bilirler. Kısacası partneriniz yeşili seviyorsa asla ihanetten şüphelenmemelisiniz.

    Turuncu:

    Turuncu rengi sevenlerin cinsel fantezilere eğilimi vardır. Cinsel etkinliği kendilerinin baş rolü oynadığı tek sahnelik bir oyun olarak görürler. Ön sevişme cinsel birleşme kadar önemlidir. Tatlı şeyler, anlamsız diyaloglar fısıldarlar. Turuncu insanlar orgazm olamasalar bile çok iyi rol yaparlar. Seks sırasında şehvetten dolayı partnerlerine biraz zarar verebilirler. Turuncu erkekleri eşlerinin saçını çekmeye,kadınları da eşlerinin sırtında çizikler bırakmaya eğilimlidirler.

    Kahverengi:

    Bu rengi seviyorsanız, eşiniz için bir hazinesiniz demektir. Kahverengi sevenler sıcak ve eşinin isteklerine karşı duyarlıdır. Bunun yanı sıra da kadın ya da erkek her iki cins de son derece romantiktir. Cinsellik onlar için 24 saatlik bir şeydir. Ateşin kenarında sarılıp uyumak, yağmurda yürümek kahverengi sevenler için tahrik edicidir.Ancak şiirsel duyguları öyle bir yapıya sahiptir ki bir tek kötü söz her şeyi mahvedebilir.

    Gri:

    Bu renk kararsız kişiler tarafından sevilir. Hiçbir konuda heyecanlanmadıkları gibi renk konusunda da son derece heyecansızdırlar. O yüzden de yorumsuz gölge rengini seçerler. Gri tercih eden erkekler cinselliği sakinleşme aracı olarak görürler. Ne fazlası nede azı. Kadınlar sevişmez, cinsel ilişkiye girerler. Sadece iki sebepten biri için: Eşlerini memnun etmek ya da hamile kalmak. Sevişme bitene kadar duvar kağıtlarındaki desenleri sayarlar.

    Mavi:

    Mavi sevenler harika cinsel partnerlerdir. Sevgi doludurlar, eşlerinin ihtiyaçlarına duyarlıdırlar. Sevişmeyi bir sanat olarak görür ve ilişkilerine zarifçe yaklaşırlar. Mavi seven erkekler piyanistlere benzerler, piyano çalarmış gibi zarifçe sevişirler. Mavi kadınları cinselliklerinin tadını sonuna dek çıkartırlar. Hem kadınlar hem de erkekler ön sevişmeden ve ardından gelen birleşmeden hoşlanır. Evlilikte mavi kişi mükemmel bir eştir, dışarıda gözü yoktur.

    Beyaz:

    Beyaza tutulmuş insanlar için sevdikleriyle birlikte yatmak sevişmekten daha fazla tercih edilir. Cinsellikten pek fazla hoşlanmazlar. Bu insanların doğasında biraz tutuculuk vardır. Onlar için, Fransız öpücüğü müstehcen bir şeydir ve gün ışığında sevişmek duyulmamış bir olaydır. Beyazı seven kadınlar gizlilik içerisinde soyunur.Erkekler cinsel ilişkiden önce ve sonra mutlaka yıkanır

  • Riskli ilişkilere girmeye değer mi?

    Riskli ilişkilere girmeye değer mi?

    Hoşlandığınız erkeğin sosyal hayatınızda farklı bir rolü varsa uzun vadede giden ilişkinizde sorunlar yaşanma ihtimali oldukca yüksektir.

    Çevrenizdeki erkeklerle yakınlaşmadan önce önerilerimize göz atınız!

    RİSK ALMAYA DEĞER Mİ?
    Patronunuzla, spor hocanızla, yakışıklı arkadaşınızla ya da en yakın arkadaşınızın ayrıldığı eski sevgilisiyle birlikte olmak, ertesi sabah garip durumlar yaşamanıza ve kendinizi kötü hissetmenize neden olabilir. İşte zor durumda kalmamak için alabileceğiniz bazı önlemler…

    Riskli ilişki 1:
    ERKEK KARDEŞİNİZİN ARKADAŞI
    Senaryo: Erkek kardeşinizin ve onun arkadaşlarının (özellikle de sizden küçüklerse) çocuk olduklarını düşünmüş olabilirsiniz. Ama en aptalı bile büyüyüp size ilgi göstermeye başladığında gururlanmanız da çok normal, özellikle kardeşiniz yanınızda yokken iki farklı birey olarak konuştuğunuzda düşünceniz değişebilir ve arkadaş kategorisinden çıkabilirsiniz. Sizden genç erkeklerin, bazen yönlendirilmeye ihtiyaçları olsa da, daha hevesli ve enerjik olduklarını hepimiz biliyoruz. Bu da onları cazip kılıyor.

    Ertesi gün pişmanlıkları: Birkaç pişmanlık yaşayacağınızı kabullenin. Ne de olsa, yanında yattığınız o heyecanlı genç sizi, makyajsız ve bir seks bombası olarak gözükmenizi sağlayan numaralardan uzak olarak gün ışığında görecek. Üstelik büyük jestler 19 yaşındayken çok hoşunuza gitse de, camınızın önünde yapılan gitar soloları artık sizi utandırabilir. Karşınızdaki erkeğin beklentilerinizi iyice anladığından emin olun.

    Nasıl başa çıkılır? Kardeşinizi karşınıza alın ve arkadaşı anlatmadan, bir önceki gece olanları onunla paylaşın. Sonuçta hepimiz erkeklerin kendi aralarında neler konuştuğunu biliyoruz: Gerçekleri sizden duyması çok daha iyi olacaktır. Ayrıca kardeşinize biraz güvenin. Olaya sizin tahmin ettiğinizden çok daha olgun bir şekilde yaklaşabilir.

    Bu ilişki yürür mü? Belki. İkinizin de üzerine yerleşen garipliği atabilir ve kardeşinizle neleri paylaşıp neleri paylaşmayacağınız konusunda sınırlar koyarsanız, ilişkiniz yürüyebilir.

    Uzman görüşü: Artık kadınların çoğu özgür. Üstelik finansal ve duygusal açıdan kendilerini tatmin edebiliyorlar. Genç erkekler bu kadınlar için çekici birer alternatif teşkil ediyor. Özgür olduklarından hayatlarını o kadar güzel idare ediyorlar ki, bunu ilişkilerinde de uygulamamaları için hiçbir neden yok.

    Riskli ilişki 2:
    SPOR HOCANIZ
    Senaryo: Düzenli olarak görüştüğünüz spor hocanız da hayatınıza girme potansiyeli olan erkeklerden. Arkadaş gibisiniz, birbirinizin neredeyse bütün hayatını ve hikayesini biliyorsunuz. Üstelik son derece yakışıklı ve fit. Bu nedenle bir gün onunla çarşafların arasında kendinizi kaybedebilirsiniz.

    Ertesi gün pişmanlıkları: Birlikte yatağa girdiğinizde ne kadar ayık olduğunuz pişmanlık seviyenizi doğru orantılı olarak etkiliyor. Tüm bunların ötesinde, zaten arkadaşınız denilebilecek biriyle yakınlaşmanın neresi yanlış ki? Diğer yandan, eğer seks idare eder seviyesindeyse, ikiniz de bu durumdan utanç duyabilirsiniz.

    Nasıl başa çıkılır? İşte beyaz yalanların kesinlikle olmaması gereken bir durum! Her şekilde dürüst olmalı ama bu esnada onun duygularını incitmekten kaçınmalısınız. Ona yaşadıklarınızın hata olduğunu söylemeyin ve alacağınız her kararda yüzde yüz hemfikir olduğunuzdan emin olun.

    Bu ilişki yürür mü? Yürüyebilir. Zaten birbirinizi seviyorsunuz. Ayrıca sizce de çıkmaya başlamadan önce arkadaş olanların ilişkileri genelde güzel olmaz mı? Yine de sizi uyaralım: Ayrılırsanız, sadece bir sevgiliden değil, spor hocanızdan da olursunuz.

    Uzman görüşü: Arkadaşlık, uzun süren ilişkilerin temelini oluşturuyor. Çünkü arkadaşların ortak bazı değerleri oluyor ve ilişkilerde bu ortak değerler üzerine kurulduğunda gayet iyi ilerliyor. Oysa çoğu insan kimyasal çekime yenik düşerek bir araya geliyor ve seks heyecanını kaybettiğinde arkadaşlığı devam ettirecek bir ortam kalmıyor.

    Riskli ilişki 3:
    EN YAKIN ARKADAŞINIZIN ESKİ SEVGİLİSİ
    Senaryo: Bir süre önce sevgilisinden ayrılan arkadaşınıza destek çıktınız. Sonra bir gün hikayenin diğer kahramanına rastladınız ve ona farklı baktığınızı fark ettiniz.

    Ertesi gün pişmanlıkları: Birlikte çok eğlenebilirsiniz ve hatta yasak olan bir şeyi yapmanın heyecanıyla başınız dönebilir. Ancak ertesi gün kendinizi çok garip hissedeceğiniz gerçeğinin eminiz siz de farkındasınızdır.

    Nasıl basa çıkılır? Eğer mümkünse bunu sır olarak saklayın. Yaşadıklarınızı arkadaşınızın öğrenmesine hiç gerek yok. Olayı nasıl anlatırsanız anlatın, üzülecek ve kendisini ihanete uğramış hissedecektir. Ayrıca eski sevgilisinin işe yaramazın teki olduğunu da zaten biliyordur.

    Bu ilişki yürür mü? Büyük ihtimalle hayır. Çok iyi vakit geçirmenize rağmen, mayın tarlasında yürüdüğünüzü söyleyebiliriz. Bir ilişki içinde üç kişi sizce de fazla değil mi?

    Riskli ilişki 4:
    PATRONUNUZ
    Senaryo: Güç, bilgi ve deneyimin çok çekici özellikler olduğunu herkes bilir. Çabalamanıza rağmen aranızdaki çekimi engelleyemeyebilirsiniz. Bir proje için akşam geç saatlere kadar kaldıktan sonra, onun farklı yönlerini keşfedebilirsiniz.

    Ertesi gün pişmanlıkları: Kendinizi kontrol altında tutar ve istemediğiniz bir şeye zorlanmazsanız, kendinizi kötü hissetmenize gerek kalmaz. Ama en başından itibaren dürüst olmalı ve ona hislerinizden ve beklentilerinizden bahsetmelisiniz. Aksi takdirde büyük bir yanlış anlaşılmaya sebep olabilirsiniz.

    Nasıl başa çıkılır? Burada anahtar kelime tedbir. Olanları; ne olursa olsun kimseye anlatmayın. Aynısını ondan da rica edin. Çoğumuzun kullandığı internet sayfalarında haberlerin çok hızlı yayılacağını unutmayın. Çünkü bunun sonucunda siz ‘hafif’ bir kadın olarak algılanırken, patronunuz ‘tacizci’ damgası yiyebilir. Bu yüzden dikkatli ve saygılı olun.

    Bu ilişki yürür mü? Hayır, en kısa zamanda bu ilişkiyi bitirin. Ama kendinize biraz zaman vererek, bu çekimin devamlı olup olmadığını tartabilirsiniz. Eğer öyleyse, buna gerçek bir ilişki diyebilirsiniz.

    Uzman görüşü: Bu senaryo genellikle felaketle sonuçlanır. Her başarılı ilişkinin, temelinde bir eşitliğe ihtiyacı vardır. Partnerlerden birisinin diğerine oranla daha üst seviyede olması, dürüstlüğü ve adaleti ortadan kaldırır.

    Riskli ilişki 5:
    ESKİ SEVGİLİNİZ
    Senaryo: Eski sevgilinizle ayrıldıktan bir süre sonra karşılaştığınızda bir içki içmeye karar verdiniz ve ‘Aslında o kadar da kötü biri değil’ diye düşünmeye başladınız. Birkaç saat sonra kendinizi yatakta bulabilirsiniz. Yalnız kaldığınızda tanıdık biriyle yakınlaşmanız çok doğal.

    Ertesi gün pişmanlıkları: İçinizde bir seri alarm çalabilir. Bu insanla artık birlikte olmamanızın bazı sebepleri olduğunu ve yaşadığınız seks ne kadar güzel olursa olsun yine acı çekebileceğinizi kabullenin. Kendinizi tekrar onun kollarına atmanız hiç de iyi bir fikir değil.

    Nasıl başa çıkılır? Ondan neden ayrıldığınızı hatırlayın. Sonrasında ise onunla tekrar birlikte olmanın nasıl bir his olabileceğini kafanızda tartın. Eğer ikiniz de arkadaş kalmak istiyorsanız, yakınlaşmanızın sadece seksüel olmaması konusunda hemfikir olun.

    Bu ilişki yürür mü? Geçmişin sizi ümitlendirmesine izin vermeyin çünkü bu ilişki yürümez. Bunun sebebi ise, neden ayrıldığınızın cevabında yatıyor.

    Riskli ilişki 6:
    HOŞLANDIĞINIZ İŞ ARKADAŞINIZ
    Senaryo: Gününüzün çoğunu geçirdiğiniz ofiste iş arkadaşlarınızla kaynaşmanız çok normal. Bu insanlar, kısa sürede sadece çalıştığınız insanlar olmaktan çıkar. İşten sonra içilen içkiler ortak birçok noktanız olabileceğini keşfetmenizi sağlar. E-postalar, mesajlaşmalar ve kahve makinesinin önündeki konuşmalar kısa zamanda yakınlaşmanızı sağlar.

    Ertesi gün pişmanlıkları: O gün ofiste çok zorlu saatler geçireceğiniz kesin. Başınızı önünüze eğin ve işlerinize odaklanın. Ama onu tamamen görmezlikten de gelmeyin. Ve ne olursa olsun yaşananları kendinize saklayın. Tabii o da aynı şekilde davranmalı.

    Nasıl başa çıkılır? Ağzınızı sıkı tutun ve istediğinizi düşünün. Eğer tek gecelik ilişkiden başka bir şeyse, açık vermemeniz gerekir. Çoğu firma, ofis ilişkilerine pek de sıcak yaklaşmaz. Eğer yaşadığınız şey tek gecelikse, kimseye söylememek konusunda anlaşın. Romantik iş yakınlaşmanızın herkesin diline dolanmasını ikiniz de istemezsiniz.

    Bu ilişki yürür mü? Evet, belki de yürüyebilir. Ama mutlaka ilişkinin bir yerinde ikinizden biri işle diğer insan arasında tercih yapmak zorunda kalacaktır. O yüzden yaşanabilecek olumsuzluklara kendinizi mutlaka hazırlamalısınız.

  • Evlilik aşkı öldürür mü?

    Evlilik aşkı öldürür mü?

    Ortak noktada buluşulan tek bir gerçek var: Aşkın ömrü sınırlıdır. Kaç gün olduğu tartışılır ama aşk; bir süre sonra evrimleşmeye başlar. Peki, çok âşık olduğunuz kişiyle ilişkiniz, özellikle evlilik sonrasında nasıl bir evrim sürecine girer? Evlilik aşkı öldürür mü?

    DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Uzman Çift ve Aile Terapisti Şirin Hacıömeroğlu Atçeken’e göre aşkın bir ömrü olduğu ve evlilikle inişe geçtiği bir gerçek. Ancak yok oluyor demek yerine evrim geçiriyor demek daha doğru. Evliliğin insanın hayatındaki en önemli dönüm noktalarından biri olduğunu anlatan Atçeken, “Evlilik ile yeni bir dönem başlar. Tabi ki her yeni süreç gibi burada da değişime direnç gözlemlenir. Her ne kadar bu çiftin çok isteyerek aldığı bir karar da olsa, bir sistem değişmektedir. Bu durum sancılı bir süreçtir. Birçok genç ailesinin güvenli ve rahat kanatlarının altından çıkıp uçmaya başlarken büyük içsel gerginlik yaşıyor. Bu gerginlikler bireyler tarafından fark edilmezse ilişkilerine yansıyor” diyor. Özellikle nişanlılık dönemi veya düğün hazırlıkları sırasında sorunların artığına dikkat çeken Atçeken, “Flört ederken çift henüz sorumlulukların içine girmemiştir. Aileleriyle veya kendi evlerinde daha bağımsız bir hayat sürdürüyordur. Oysa evlilik ile artık bir aile olacak, sorumluluklar ve beklentiler değişecektir. Ortak karar almak, güç dengesi, fikir ayrılıkları, para meseleleri, ailelerin kültürel farkları ve bunun gibi birçok sebeple çift birçok sorun yaşayabilir” diyor.

    Aşk mı? Evlilik mi?

    Evlilik öncesi yaşanan yoğun aşk duygularının evlendikten sonra devam etmesinin çok mümkün olmadığının altını çizen Atçeken, “Bu sadece evlilikle ilgili değil, uzun süreli ilişkiler için de geçerlidir. Aşk; karşı tarafın bilinmezliğinden, kişinin partneri için zihninde oluşturduğu imgelerden ve aradaki engellerin varlığından oluşur. Doğal olarak kişiyi daha iyi tanıdıkça, onu daha gerçek bir şekilde gördükçe ve aradaki bazı engeller aşılıp, güven oluşmaya başladığında duygular değişir” diyor.

    Eğer iki taraf da birbiri için doğru insansa aşkın bitmediğini ama evrim geçirdiğini anlatan Atçeken, “Aşk sevgiye dönüşür. Bağlılık oluşur. Şefkat, güven, huzur, sevgi daha ön plana çıkar. Hatta yapılan araştırmalar bu değişimin kişinin vücut kimyası ile de paralel olduğunu gösterir. İlişkinin ilk zamanlarında beyinde yüzden fazla hormon salgılanır. Bunlardan en önemlileri; kadın ve erkekte salgılanan testosterondur. Testosteron; tutkuyu, norepineprin heyecan dalgalanmalarını, seratonin mutluluk, dopamin ise yoğun bir ödül hissi sağlar. İlişkinin ilerleyen zamanlarında hissedilen sevgi ve bağlılık ise daha yumuşak, ‘kucaklama hormonu’ denilen oksitosin ve vazopresine’dir. Bu sevgi, güven ve bağlılık hormonudur” dedi.

    Aşkın ömrü kaç gündür?

    Aşkın ömrünün kişiden kişiye değiştiğini anlatan Atçeken, “Bazı ilişkilerde aşk birkaç ay, bazen de birkaç yıl sürebilir. Bununla beraber aşk; sevgi, güven ve bağlılığa dönüşür. Bana göre aşkın süresini düşünmek yerine, ilişkinin tadını çıkarmak, onu beslemek için elinden geleni yapmak ve iletişimi artırmak gerekir. Bu sebeple uzun ilişkiden ne beklediğimizi iyi bilmek ve eğer evlilik istiyorsak ne hissettiğimize gerçekçi bir şekilde bakmak önemlidir. Büyük aşklar evlendikten sonra sihrini koruyamıyor değil, aşk evrim geçiriyor, değişiyor… Ve bu her zaman olumsuz anlamda algılanmamalı” diyor.

    DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Uzman Çift ve Aile Terapisti
    Şirin Hacıömeroğlu Atçeken

  • Evliliğin Ömrünü Uzatan 8 Özellik!

    Evliliğin Ömrünü Uzatan 8 Özellik!

    Aşk ve evlilik hakkında pek şey biliyor ve düşüyoruz. Peki evliliği kutsal kılan bu 8 detaydan haberdar mıyız?

    Yüzyıllardır hakkında şarkılar söyler, şiirler yazar, üzerinde uzun uzun cümleler kurarız. Evlilik öncesi ve sonrası diye hayatı iki evreye ayırdığımız bile olur. Peki evlilik ve huzur hakkında gerçekten neler biliyoruz?

    Pek çok şey bildiğimiz kesin ama biz yine de aşk ve evliliğe dair 8 ilginç gerçeğin üzerinde durmak istedik.

    Beyaz gelinlik
    Aslında gelinlikler biz aksini düşünsek de her zaman beyaz değillerdi. Tarihte geleneksel olarak kırmızı, mavi, pembe ve hatta siyah renkli, altın ve gümüş dikişli modeller kullanılmış. Mesela, Eski Roma’da gelinliklerin rengi sarıymış. Beyaz gelinlik adetinin yaygınlaşması Birleşik Krallık ve İrlanda kraliçesi olan Kraliçe Victoria’nın 21 yaşında Prens Albert ile beyaz gelinlikler içinde evlenmesiyle başlamış.

    Öperek uyandırma
    Bu ilginç gerçek özellikle erkeklerin ilgisini çekeceğe benziyor. Sabahları eşlerini öperek uyandıran erkeklerin 5 yıl daha uzun yaşadıkları düşünülüyor. Bu gerçek, özellikle evlilikle ilgili ön yargısı olan erkekler için sevindirici bir gerçek olsa gerek. Yoksa ‘her işte bir hayır var mıdır’?

    Fedakarlık
    2006 yılında yapılan bir araştırmada fedakarlığın evlilikte saadet ve huzur açısından oldukça önemli bir faktör olduğu belirlenmiş. Bu araştırmada katılımcılara; ‘sevdiğim kişi acı çekeceğine ben acı çekmeyi yeğlerim’ ve ‘hayatla ilgili arzu ve isteklerimi sevdiğim kişinin arzu ve isteklerine feda ederim’ gibi ifadelere gösterdikleri tepkiler ölçülmüş. Bu ifadeleri onaylayan katılımcıların, fedakarlık dışındaki farklı soru ve cevaplardan oluşan çapraz testlerle de desteklenen araştırmanın sonucunda, evliliklerinde belirgin bir şekilde çok daha mutlu oldukları görülmüş.

    Evlilik yüzüğü
    Evlenirken yüzük takma adeti Eski Mısır ve Roma dönemlerine uzanıyor. Mısırlılar, halka şeklindeki cisimlerin başlangıç ve bitişi olmamasını ve sonsuzluğu temsil etmesini evlilikle bağdaştırmış. Tarihte kayıtlara geçen ilk nişan yüzüğü elmasmış ve 1477 yılında Avusturya Arşidükü Maximilian, bu yüzüğü Burgundy’li Mary’e takmış.

    Gülümseyin
    Sevdiğinizle aranızdaki duygusal çekim, evlilik kararını almanızda oldukça etkili mukakkak ki. Bu kararı verme aşamasındaysanız sevdiğiniz kişinin önce lise yıllığını bir kontrol edin deriz. 2009 yılında yapılan bir araştırmada bilim adamları farklı farklı insanların lise yıllıklarındaki gülümseme yoğunluklarını 1’den 10’a puanlamış. Sonuç, tam da beklediğimiz gibi. Büyük kahkahaların sahibi, en fazla puan alan ve %10’luk kısma giren hiçbir kişi boşanmamışken, listenin en altındaki, fotoğraflarda pek fazla gülümsememiş ve en az puanı almış %10’luk kısımdaki kişilerin çeyreğinden fazlası evlilklerini sona erdirmiş.

    Evlilik teklifi
    En modern evlilik teklifleri bildiğiniz gibi erkeklerden gelir. Ancak kadınların da bazen evlilik teklif ettiği oluyor tabii. Kadınların erkeklere evlilik teklif etme trendi yeni değil aslında yüzyıllar öncesine dayanıyor. 1228 yılında İskoçya’da kadınların erkeklere evlilik teklif etme hakkının doğmasının ardından bu akım daha sonra Avrupa’nın diğer ülkelerine de yayılmış.

    Şiddet eğilimi
    Belki tek istediğiniz aşktır… Ya da en azından başınızın beladan uzak durmasını istiyorsunuzdur. Kim bilir? 2010 yılında yapılan bir araştırmada evliliğin erkeklerdeki şiddet eğilimini %35 azalttığı tespit edilmiş. Araştırmayı gerçekleştirenler, aslında şiddet eğilimi az olan erkeklerin mi evlenmeye daha müsait olduğunu yoksa evlenince mi bu şiddet eğiliminin düştüğünü tam belirleyememiş. Siz ne dersiniz?

    Yüzük parmağı
    Evlilik yüzüğünün sol elin serçe parmağının yanındaki parmağa (yüzük parmağına diyebilmeyi isterdik) takılması antik zamanlara dayanıyor. Romalılar, bu özel parmaktaki ‘vena amoris’ (aşk damarı) dedikleri damarın doğrudan kalbe ulaştığını düşünüyor ve evlilik yüzüğünü bu parmağa takıyorlardı.

    Evlilik Hazırlığı için öneriler !

    Womenist.net

  • Aşk Hayatınızı Canlandıracak Öpücük

    Aşk Hayatınızı Canlandıracak Öpücük

    Sevgilinizle ya da eşinizle tek tip mi öpüşüyorsunuz? İşte aşk hayatınızı canlandırmaya yarayacak 8 yeni öpücük…

    1- Kelebek öpücüğü

    Ona iyice yaklaşarak hızlıca öpün ve kirpiklerinizi yüzünde hafifçe gezdirerek onu kışkırtın.

    2- Kulak memesi öpücüğü

    Sessizce, onu korkutmadan aniden sevdiğinizin kulak memesini öpün. Kulağına seksi şeyler fısıldamanız kadar zevk verecektir.

    3- Parmaklarını öpün

    Ellerini tutarak yavaş yavaş parmaklarını öpün, rahatladığını göreceksiniz.

    4- Alnını öpün

    Tatlı bir buse şeklinde alnından öpün.

    5- Buzlu öpücük

    Ağzınıza bir buz koyun ve onu öpün, bu sırada ağzınızdaki buz küpünü onun diline verin. Buz hissi ona çok hoş gelirken, şok etkisi yaratır.

    6- Sıcak öpücük

    Dudaklarını uzun süre öperek sıcaklaştırın ve sonra kaçarak onunla şakalaşın.

    7- Dudaklarını emin

    Öpüşürken alt dudağını dakikalarca eminiz. Onun bundan zevk aldığını göreceksiniz.

    8- Acıtan, zevk öpücüğü

    Öpüşürken biraz ona acı çektirin. Dudaklarını çok olmasa da birazcık ısırın ve acıdan zevk almasını sağlayın.

    womenist

  • Evliliği kurtaracak 5 yol

    Evliliği kurtaracak 5 yol

    Evlilik sadece bir sözleşme değil aynı zamanda kader ortaklığıdır. Bu ortaklık zaman zaman problem yaşasa da aşmak mümkündür. Tabii ki karşılıklı çaba olmalıdır. Taraflardan sadece birinin evliliği kurtarmaya çalışması yetmez. Sorunları aşmak istiyorsanız bu yazıyı okuyun. “Bana ne” diyorsanız, kendinize bir avukat bulun…

    Evliliğin en temel nedeni aşk olmalı. Bu konuda hiçbir şüphem yok. Ama evlilik aşktan öte bazı şeyler ister. Çünkü çok uzun solukludur. Bu yüzden başta duyulan heyecanlar zamanla yerini başka şeylere bırakır. Mesela alışkanlığa… Bunu olgunca kabul edenler için sorun yok. Onlar, aşktan sevgiye yumuşak bir geçiş yaparak evliliklerini bu çerçevede daha uzun yıllar sürdürebilirler. Eşlerden biri ya da her ikisi bu olgunluğa erişememişse, kendini eğitememişse ve evliliğin yanısıra başka hiçbir uğraşı yoksa o zaman aşktan sevgiye geçişi bir türlü kabullenemeyecektir. Evlilik derinden sarsılacaktır. Zaten boşanmaların yüzde 45’i bu ilk 5 yıl içinde olmaktadır. Bu geçiş süreci sancılı olmakla beraber aşılması imkansız değildir. İşte bu sorunları aşmanız için 5 yol:
    1) DİNLE
    Eşler arasındaki iletişimsizlik sorunların kaynağıdır. Bu yüzden iyi iletişimi olan çiftlerin evlilikleri daha uzun sürer. İletişim, karşındakini dinlemekten başlar. Eşinizin söylediği her şey önemlidir. Çünkü o sizin eşinizdir. Ne anlatırsa anlatsın mutlaka can kulağıyla dinlemelisiniz. Hele hele konuştuğu şey aranızdaki sorunlarla ilgiliyse çok daha dikkatli dinlemelisiniz. Sorunlara çözüm bulmanın yolu, önce o sorunu bilmekten geçer. Eşiniz size “Benim sorunum var” diyorsa evet vardır, bunu geçiştirmeyin.
    Başka zamana ertelemeyin. Elinizdeki işi bırakın ve kendinizi sadece eşinizi dinlemeye verin. Avrupa’da yapılan araştırmalar birbirlerini dinleyen çiftlerin evliliklerinin diğerlerine göre çok daha uzun sürdüğünü ortaya koyuyor. Eşinizi dinleyerek aslında ona verdiğiniz önemi, duyduğunuz saygıyı da göstereceksiniz. Söylediklerinin dinlenmediğini, dikkate alınmadığını düşünen kişiler kendilerini elbette kötü hisseder.
    2) ANLA
    Dinlemek elbette yetmez, eşinizi anlamaya da çalışmalısınız. Karşınızdaki insan ne kadar konuşursa konuşsun, siz onu anlamak için çaba göstermezseniz cümleler havada uçup kaybolur. Burada ‘empati’ çok önemlidir. Yani kendinizi eşinizin yerine koyacaksınız. Eğer bir davranışınızdan şikayetçiyse “Aynısı bana yapılsaydı, nasıl hissederdim?” diye düşüneceksiniz. Anlamakla beraber anlayışlı da olacaksınız. Söylediği şey size çok aykırı gelse bile bunu onun yüzüne vurmayacaksınız. Eşiniz böylece önemsendiğini, anlaşıldığını hissedecek, rahatlayacak ve sorunun çözümü konusunda adım atılacağına inanacak. Bu da evliliğiniz konusunda umudunu artıracak.
    3) KONUŞ
    Dinlediniz, anladınız ve konuşma sırası size geldi. Kimi insan, eşini sadece dinler, seni anlıyorum der ama kendi fikrini söylemez. İşte bu durum, eşinizi çileden çıkarır. Oysa siz de o sorun hakkında mutlaka ne düşündüğünüzü açıklamalısınız. Ya da siz eğer ortada bir sorun görüyorsanız bunu açmalısınız. “Benim seninle sorunum yok, senin benimle varsa sen konuş” demenin alemi yok. Ayrıca sadece birbiriniz hakkında ya da evliliğinizdeki sorunları değil, dünyadaki her şeyle ilgili konuşmalısınız. Eşler birbirinin en iyi arkadaşıdır da aynı zamanda. Konuşabilmeli, birlikte zaman geçirebilmeli ve eğlenebilmelidirler.
    4) SABRET
    İnsanların birbirine karşı tahammülü çok azaldı, bunun farkındayım. Ama evliliğin çok önemli bir unsurudur sabretmek. Kötü olaylar karşısında hemen pes etmek, çaba göstermeyi bırakmak, emek vermekten vazgeçmek doğru değil. Ama sabretmekten kastım eşlerin birbirlerine yaptıkları her şeyi sineye çekmek değil. Şiddet, ihanet gibi davranışlar tabii ki affedilecek şeyler değil. Ancak pire için yorgan yakmanın da alemi yok. Sorunları çözmek yerine daha ilk bocalayışta ayrılığı gündeme getirmek doğru bir davranış biçimi olmaz. Üstelik sürekli ayrılıktan konuşmak da evliliğin anlamını yitirmesine yol açar.
    5) DEĞİŞME VE DEĞİŞTİRME
    Eşlerin yaptıkları en büyük hata, birbirlerini değiştirmeye çalışmaktır. Evlenmeden önce herkesin kendine göre bir yaşam tarzı vardır. Çiftler birbirlerini tanıdıklarında ve eş olmaya karar verdiklerinde bu yaşam tarzını bilerek adım atar. Ne yazık ki evlendikten sonra taraflardan biri (genellikle erkekler) eşini kendi hayatını yaşamaya mahkum etmeye çalışır. Sadece kendi kurallarının geçerli olmasını ister. Bu başta, insanın hoşuna gitse de daha sonra baskı unsuru olmaya başlar.
    Baskı sonuçta mutlaka patlamaya yol açar. Bu yüzden eşler birbirinin yaşam tarzına saygı duymalıdır. Kimse kimsenin hayatını yaşamak zorunda bırakılmamalıdır. Evlilik için yaşam formülü şudur: Kimse başkasının hayatını yaşamayacak. Herkes kendi hayatını koruyacak. Çiftler, evlilik için oluşturdukları üçüncü bir hayatı ortak olarak yaşayacaklar. Ancak bu şekilde evliliğin huzurlu ve mutlu bir şekilde devamı sağlanabilir.
    ÇOCUK KURTARIR MI?
    Çocuğun evlilikler için kurtarıcı olma fikri bana göre yanlış. Ancak evliliğin başka bir boyuta geçmesini sağladığı da bir gerçek. Çocuk, mutluluk verebileceği gibi evlilik içindeki sorunları artırabilir de… Çocuk doğana kadar serbest, kaygısız bir yaşam sürmüş olan çiftler, birdenbire ağır bir sorumluluğu yüklenince derin sıkıntı duyabilir, hatta ruhsal çöküntü içine girebilirler. Kendilerini hapsedilmiş, sınırlanmış hissedebilir, bu ağır sorumluluktan kurtulmak için evden uzaklaşmak isteyebilirler.
    Çocukla birlikte gelen bir başka sorun da özellikle kadında yaşanan cinsel isteksizliktir. Kadının kendini çocuğuna adaması, eşini ihmal etmesi, evde aradığı ilgiyi bulamayan erkeğin gözünü dışarı dikmesi anlamına gelir. Bu da kaçınılmaz bir sonuç doğurur: Aldatmak… Elbette bu cinsel soğukluk sadece kadında yaşanmaz. Erkek de eşinin hamilelikten sonra bozulan vücudunu kabul etmekte zorlanabilir. Bu durumda yapılması gereken çocuk yapma kararını birlikte almak ve en iyi zamanı kollamaktır. Sonuçlarını iyice düşünüp buna eşlerin birbirini hazırlaması gerekir.
    CİNSELLİK ÇOK ÖNEMLİ
    Bir evliliğin yürümesindeki en büyük etken cinsel uyumdur. Birbirini anlayan eşler arasında cinsellik önemli bir sorun çıkarmaz. Evlilik, aynı zamanda karşılıklı cinsel eğitim süreci olarak da görülebilir. Zaman içinde erkek ve kadın birbirinin cinsel eğilim ve kapasitelerine uyum gösterir. Cinsel uyumsuzluk, çoğu zaman bir başka anlaşmazlığın sonucudur. Kadın ya da erkek cinsel birleşmeyi reddederek eşinden öç alıyordur. Şimdi tekrar başa dönelim, evlilikte 1-Dinlersen, 2-Anlarsan, 3- Konuşursan, 4- Sabredersen ve 5- Değiştirmeye çalışmazsan, cinsel hayatın da gayet mutlu gider.

    Aile, Evlilik ve Çocuklar konulu yazılar için tıklayın !

     

    Posta Karnaval

  • Geleceğiniz hakkında iyimser misiniz?

    Geleceğiniz hakkında iyimser misiniz?

    İyi düşünmek, olumsuz düşünceleri savmak ve duygularınızla deneyimleriniz sayesinde baş etmek… Tüm bunları yaparken, geleceğiniz konusunda ne kadar iyimser olduğunuzu ölçmeye ne dersiniz?

    1- Bir iş arkadaşınız size bir aile partisi için çok heyecanlandığını söyledi, ne düşünürsünüz?
    ★ Benimle böyle heyecanlı şeyleri paylaşması çok hoş.
    ● Neyi kanıtladığını sanıyor?
    ▲ Bu akşam bizim de bir akşam yemeğimiz var! İyi ki söyledin.
    ■ Bana bunları niye anlatıyor, ben onların hiçbirini tanımıyorum…

    2- Çalıştığınız şirketin pek de kolay olmayan bir lokasyonuna transfer olduğunuzu öğrendiniz. Ne dersiniz?
    ▲ Bu gidişle işten ayrılacağım.
    ● Bu çok saçma bir fikir, olduğum yerde iyiyim.
    ■ Bu çok ilginç bir değişiklik olabilir.
    ★ Ofisimi yeniden organize ederim!

    3- Boş bir akşamınız var; siz:
    ★ İşten erken çıkıp partnerinizle buluşursunuz.
    ● Sessiz bir akşam olması için plan yaparsınız.
    ■ Hemen bir arkadaşınızla program yaparsınız.
    ▲ Boş bir vaktiniz olduğu için mutlu olur, epeydir beklediğiniz dinlenme fırsatını değerlendirirsiniz.

    4- Bir arkadaşınızın randevusu var ve o çok gergin, ne yaparsınız?
    ★ Rahatlaması için mekan değişikliğine ikna edersiniz.
    ● Hiç ümitlendirmezsiniz çünkü zaten her zamanki gibi sıradan bir randevu olacak.
    ▲ Onu son dakikaya kadar rahatlatmaya çalışırsınız.
    ■ Ondan daha fazla heyecanlanırsınız.

    5- Doktorunuza gittiniz, tam içeri girerken sizin gibi henüz gelen birileri olduğunu gördünüz ve içeride bir boş sandalye var:
    ● Bu kadar insan burada ne yapıyor diye merak edersiniz.
    ★ Oturacak bir yer olduğuna çok sevinirsiniz.
    ▲ Çok beklememeyi umut edersiniz.
    ■ Ayrılır, sonra gelecek şekilde randevu alırsınız.

    6- Tam da özel bir randevunuz varken, çok uzun zamandır görmediğiniz bir arkadaşınız buluşmak için sizi aradı. Siz:
    ● Niye daha önce haber vermediğini merak edersiniz.
    ▲ Önce biriyle görüşüp sonra diğeri için zaman kazanıp kazanamayacağınızı hesap edersiniz.
    ■ “Harika sürpriz!” dersiniz.
    ★ Uzun zaman sonra görüşeceğiniz için heyecanlanırsınız.

    7- Ailenizi akşam yemeğine davet ettiniz ve anneniz yemekten hemen sonra bulaşıkları yıkamaya başladı. Siz:
    ▲ Ona kendinizin yapabileceğini anlatırsınız.
    ● Asıl sorun, neyin nereye konacağını bilmiyor olması diye düşünürsünüz.
    ★ Bir taraftan konuşurken siz de kurulamaya yardım edersiniz.
    Annenizin mutfağa girmesine ve bulaşıkları yıkamasına izin verirsiniz.

    8- Günün en güzel anı hangisiydi?
    ● Bu sabah, alarm çalmadan hemen önce.
    ▲ Bu akşam, eve geldiğinizde.
    ★ Önemli bir görüşmede, iş yerinde.
    ■ İş için kısa bir seyahatiniz olacağının size bildirildiği an.

    9- Partnerinizle tanışmanızın yıldönümü. Siz:
    ■ Kutlama için bir şeyler organize edersiniz.
    ▲ Gerçekten böyle bir şey isteyip istemeyeceğinizi düşünürsünüz.
    ★ Planladığınız akşamı dört gözle beklersiniz.
    ● Partnerinizin unutacağını düşünürsünüz.

    10- Bir arkadaşınız kır evinde vakit geçirmek için sizi davet ediyor. Siz:
    ■ Kibarca şehirde olmayacağınız için sıkılacağınızı söylersiniz.
    ★ Memnuniyetle kabul edersiniz.
    ▲ Huzursuzluğunuzu saklayarak kabul edersiniz.
    ● Bir bahane bulup reddedersiniz.

    11- Arkadaşlarınız hakkında genel olarak ne düşünüyorsunuz?
    ★ Hepsini seviyorsunuz.
    ● Sizi anlamadıklarını düşünüyorsunuz.
    ■ Aynı moddasınız.
    ▲ Onlar sizin hakkınızda gerçekten ne düşündüklerini hiçbir zaman söylemezler.

    12- Yarın sabah bir uçuşunuz var, bavulunuzu ne zaman toplarsınız?
    ■ Yarın sabah.
    ▲ Hiçbir şeyi unutmamak için hemen toplarsınız
    ★ Akşam yemeğinden önce, acele etmeden.
    ● Ne koyacağınıza havanın nasıl olduğunu bilmediğiniz için hemen karar vermezsiniz.

    13- Arkadaşınızdaki akşam yemeğinden dönüşte merdivenden iniyorsunuz. Siz:
    ★ Bu anların tadını çıkarırsınız.
    ● Hemen eğlenceli bir şeyler hatırlayıp komik bir hava yaratırsınız.
    ▲ Merdiven yerine asansör olup olmadığını sorarsınız.
    ■ Üşendiğinizden eve dönmezsiniz.

    14- Bir arkadaşınıza çok ciddi bir hastalık teşhisi konulduğunu öğrendiniz. Siz:
    ★ Gidip onu görürsünüz.
    ▲ Onun öleceğini düşünürsünüz.
    ■ Şoka girersiniz.
    ● Bu kadar bahtsız olmasına inanamazsınız.

    15- Önemli bir proje hakkında görüşlerinizi almak istiyorlar. Siz:
    ● Ekstra bir çalışma yaparsınız.
    ■ Birçok iş konusunda size bir şey sorulması hoşunuza gider.
    ★ Ötekilerin de fikirlerini alırsınız.
    ▲ Aklınızı burada kullanıp kullanamayacağınızı (ne katacağınızı) düşünürsünüz.

    Değerlendirme
    İşte skorunuzun sizin hakkınızda söyledikleri:
    ● DAİRELER ÇOĞUNLUKTAYSA:
    Mutluluk konusunda kuşkucusunuz

    Gerçek sizin için çok incitici ve acı verici. Sürekli hayal kırıklığına uğruyorsunuz. Birçok şeyin yanlış gittiğini düşünüyorsunuz. Ama ne zaman bu konuda arkadaşlarınıza yakınsanız, sürekli şikayet eden biri olduğunuzu düşünüyorlar, kısacası sizi anlamadıklarını biliyorsunuz.

    Önerimiz: Artık kendinize yarayacak doğru ve olumlu şeyleri düşünmelisiniz. Kendi hatalarınızın kurbanı olmayın, yeni bir çerçeveden hayata bakın.

    ■ KARELER ÇOĞUNLUKTAYSA:
    Mutluluk için macera arıyorsunuz

    Sizin için arkadaşlarla olmaktan daha keyifli bir şey yok! Varsa yoksa onlar… Hele birlikte yaptıklarınızı anımsamaksa büyük bir keyif. Çünkü bunca kalabalık ve etrafınızdaki hareketlilik size yaşadığınızı ve canlı olduğunuzu hatırlatıyor. Rutinden nefret ediyorsunuz ve bu olmasın diye elinizden gelen her şeyi yapıyorsunuz. Aslında siz hep düzenli bir değişimden yanasınız, bu yüzden de hayatınız çok çarpıcı görünüyor.

    Önerimiz: Mutluluğun anlamı sizin için çarpıcı olmakla eşdeğer. Bu şekilde mutlu olmak kendinizi daha büyük ve güçlü hissetmenizi sağlıyor. Ama normalde olması gereken bu mu? Mutlu olmak için sürekli bir maceraya atılmanın bir anlamı yok. Hiçbir yere gitmeden de olduğunuz sadelikle mutlu olmanız mümkün. Küçük şeylerle de keyifli olmayı, mutlu kalabilmeyi öğrenmelisiniz.

     

    ▲ ÜÇGENLER ÇOĞUNLUKTAYSA:
    Mutluluğu düşünemeyecek kadar meşgulsünüz

    Hareketleriniz şüpheli, kendinize güveniniz yok ve en önemlisi de kendinize karşı dürüst değilsiniz. Bir şeyin gelip bütün planlarınızı alt üst etmesinden çok korkuyorsunuz. Bu da mutlu olmanızı engelliyor ve daha küçük şeyleri kontrol ederek meşgul olup duruyorsunuz.

    Önerimiz: Her zaman kontrol halinde yaşayan bir organizma olduğunuz için beklenmedik olaylara karşı savunmasız kalıyorsunuz. Birçok şey için artık endişelenmekten vazgeçin, sonunda işlerin olacağına varacağını çoktan öğrenmiş olmalısınız. Rahatlayın ve olayları akışına bırakarak olacakları izleyin.

    ★ YILDIZLAR ÇOĞUNLUKTAYSA:
    Anında mutluluğu yaşıyorsunuz

    Küçük keyifleri başkalarıyla ve anında paylaşmayı çok seviyorsunuz. Günden zevk almayı ve kötü şeyleri düşünmemeyi bu sayede günü huzurlu geçirmeyi öğrenmişsiniz. Gerçeklerle her zaman yüz yüze gelmeye cesaretli olduğunuz için beklenmedik olaylar sizi yıpratmıyor ve kontrolünüzü hemen kaybetmiyorsunuz. Günün güzel yanlarının tadını çıkarırken zor taraflarının da olduğu gerçeği aklınızın bir köşesinde her zaman oluyor.

    Önerimiz: Hayatın her anından keyif almaya kendinizi şartlandırmışsınız. Ünlü psikoterapist Roger Vittoz, ister isteyelim ister reddedelim, iyi ya da kötü içimizdeki enerjinin dışarı çıkmasının daha doğru olduğunun altını çiziyor. Böylece olumlu düşüncelerinizi dünyayla paylaşarak hem insanlara hem de diğer canlılara enerjinizi verebilirsiniz. Her şeyi kendinize saklamayın, paylaşımcı olun.

  • Aşk acısını yenmek için 6 ay yeter

    Aşk acısını yenmek için 6 ay yeter

    Onsuz yaşayamayacağınızı düşündüğünüz kişi gitti ve siz nefes almakta zorlanıyorsunuz. Bu durumu yaşayan ne ilk kişisiniz ne de son… Kendinize zaman tanıyın, acınızla yüzleşin ve yavaş yavaş silinip gitmesine yardım edin.

    Tek bir tanımı yok… Herkes onu farklı yaşıyor, farklı anlatıyor. Kimi onsuz yaşayamıyor, kimi bulamamaktan yakınıyor. Ama bir bulundu mu hayatı alt üst ediyor. Aşktan söz ediyoruz. Geldi mi ayakları yerden kesen, vücudun hormon dengesini alt üst eden aşk, gittiği zaman ise geride derin yaralar bırakıyor. Ne diyordu Demet Sağıroğlu “Arnavut Kaldırımı” şarkısında… “Giden aşklarımın ardından, ağlayamam ben böyle yas tutamam…” Bu sözler, aslında acı çeken bir aşığın telkinlerini yansıtıyor. Terk edilen her aşık yas tutuyor. Öte yandan hayat devam ediyor ve aşk acısının bedenden yavaş yavaş çıkmasına izin vermek gerekiyor. Peki ama nasıl? Avusturya Sen Jorj Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Sinem Gül Şahin anlatıyor…
    Aşık olunca bize neler oluyor?
    Aşık olunca vücudumuz bazı hormonlar salgılıyor. Örneğin serotonin hormonu, obsesif kompulsif kişilik bozukluğu olan hastalardaki düzeylere yaklaşıyor. Bu da aşık olduğumuz kişiye sürekli takıntılı hale gelmemize sebep oluyor. Dopamin hormonu salınımı artıyor, uyku ve iştah dengemiz bozuluyor. Bu süreçte, aşkın gözü kördür sözünü doğrularcasına aşık olduğumuz kişideki kusurları görmüyor, o insanı kendimizden bir parça olarak görüyoruz. İlk aşklar genellikle ergenlik döneminde başlıyor ve genellikle ilk aşık olduğumuz insanla evlenmiyoruz. Yani hiç bitmeyecek sanılan aşklar bitiyor, onsuz yaşayamayacağımızı düşündüğümüz insanlardan ayrılabiliyoruz. Bazen de aşk sadece tek taraflı oluyor, karşı tarafın ona duyulan aşktan haberi dahi olmuyor.

    AŞK ACISINI YENMEK İÇİN…
    ● Acele etmeyin; ayrılığın getirdiği acıyı bir süre yaşayacağınızı baştan kabullenin, onu yenmek için kendinize biraz zaman tanıyın.
    ● Acınızın üstünü örtmeye çalışmayın. Bunu yaptıkça yas sürecini ertelediğinizi ve tekrar sağlıklı ilişkilere geçiş aşamasını geciktirdiğinizi unutmayın.
    ● Size onu hatırlatacak uyaranlardan uzak durun. Beraber gittiğiniz mekanlara gitmekten, fotoğraflara bakmaktan, özel şarkılarınızı dinlemekten kaçının.
    ● Size onu hatırlatacak konuşmalardan, programlardan kaçınmaları ve aranızda laf taşımamaları için arkadaşlarınızı da uyarın.
    ● Kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacak yeni ilgi alanları bulun.
    ● Yeni ilişkiler kurarak bu acıdan kurtulmaya çalışmayın. Böyle yaparsanız hem kendinizi kandıracağınızı hem de kıyaslama yaparak eskiye daha fazla özlem duyacağınızı bilin.
    ● Konuşmak rahatlatır; ailenizle, arkadaşlarınızla dertleşin ama sizi dinleyenleri bunaltacak kadar abartmayın. Gereğinden fazla onun hakkında konuşmanın hatıraları canlı tutacağını da unutmayın.

     

    BİR DARGIN BİR BARIŞIK
    Ayrılan ve bunun getirdiği acıya dayanamayıp tekrar bir araya gelen, üstelik bunu çok sık yapan çiftler de var. Böyle durumlarda ilişkinin bir kısır döngüye girdiğini belirten Psikolog Şahin, “Böyle bir durumdaki çiftin, çift terapisi alması gerekiyor. Bu ilişkinin ya bitmesi gerekiyordur ancak taraflar bitiremiyordur ya da devam edebilecek bir ilişkidir ancak çözülmesi gereken bir iletişim problemi vardır. Çift terapisi sayesinde sorunlarını çözüp daha mutlu bir ilişki sürdürebilirler ya da sağlıklı bir şekilde ayrılmaya karar verebilirler” diyor.

    Aşk acısı çekmenin kaç yolu var?
    Kişinin yaşı, daha önceki deneyimleri, ayrılış türleri, kişinin baş etme mekanizmasının ne kadar güçlü olduğu gibi faktörler aşk acısı çekmenin şeklini etkiliyor. Örneğin yaşın ilerlemesi acı çekmeye engel olmuyor ama zihin bu acıya aşina olduğu için, “Şu an acı çekiyorum ama biliyorum ki geçecek” diye düşünüyor ve böylece acının üstesinden gelmek kolaylaşıyor. Daha önce böyle bir acıyı deneyimlememiş kişi ise yüreğinde çok daha ağır bir acı hissedebiliyor ve bu hissin hiç geçmeyeceğini düşünebiliyor.
    Takıntılı kişilik özellikleri ağır basan insanlarda ise ayrılıklar çok sorunlu oluyor. Bir de bağımlı ilişki kurmaya daha yatkın olan, partneri olmadan var olamayacağını, ona muhtaç olduğunu düşünen kişilerde ayrılıktan sonraki süreç zorlu geçiyor. Bu kişilik özellikleri bazı insanlarda genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak ortaya çıkarken çoğunlukla da ailenin yetiştirme tarzıyla ilgili oluyor.

    Ayrılıktan sonraki doğal süreç nasıl olmalı?
    Ölüm de dahil olmak üzere tüm ilişki kayıplarında yaşanan bir yas süreci oluyor. Bu sürenin yaklaşık altısekiz ay sürmesini bekliyoruz. Bu dönemde kadın ve erkek davranışları farklılık gösterebiliyor. Yas sürecinde kişinin içinde büyük bir acı, öfke oluşabiliyor. Biraz zaman geçince “Ben zaten istemiyordum, böylesi daha iyi oldu” gibi inkar duyguları öne çıkıyor. Sonrasında ise artık durumun kabullenildiği, hayattan yeniden zevk alınmaya başlandığı, yeni insanlarla tanışmaktan mutlu olunduğu dönem başlıyor. Yas süreci dokuzuncu aya doğru uzamaya başladıysa bunun normal bir durum olmadığı ve kişinin desteğe ihtiyacı olduğu düşünülüyor.

    ACIYI BAZEN BİR UZMAN DİNDİREBİLİR
    Uzman Klinik Psikolog Sinem Gül Şahin, baş etme mekanizmaları yeterince güçlü olmayan kişilerde aşk acısı ile baş etmenin de güç olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Altı ayın sonunda acınız hala taze, günlük yaşantınızdaki işlerinizi yapmanıza engel oluşturuyor, konsantrasyon bozukluğuna sebep oluyor, uyku haliniz artıyor ya da tam tersi uyuyamıyor iseniz kesinlikle bir uzmandan yardım almalısınız” diyor. Aşk acısı bedene de yansıyabiliyor. Mide kasılmaları, sürekli baş ağrıları, uyku düzeninde bozulmalar ve iştah kesilmesi görülebiliyor.

     

    KADIN AĞLIYOR ERKEK ÇAKTIRMIYOR
    Genel tabloya bakıldığında kadınlar yas sürecini ağlayarak geçiriyor. Bu dönemde arkadaşları ve aileleri ile duygularını paylaşmayı tercih eden kadınlar aslında acıyla yüzleşmekte de daha cesur oluyor. Erkekler ise çoğunlukla vurdumduymaz görünmeye çalışıyor, acıyı başka ilişkiler yaşayarak bastırmaya uğraşıyor. Erkeklerin baş ediş tarzları farklı olsa da aslında acıyı onlar da en az kadınlar kadar hissediyor.

    Ah şu oksitosin!
    Eşler arasındaki bağlanmaya etkisi olduğu için aşk hormonu olarak da adlandırılan oksitosin, aşık olunduğunda salgılanıyor ve karşı tarafa bağlılık geliştirilmesine neden oluyor. Ayrılıktan sonra size onu hatırlatacak uyaranlar da bu hormonun salınmasını tetikliyor. Bu nedenle ayrılık sonrası onu hatırlatacak yerlere gitmek, şarkılar dinlemek, sosyal ağlar üzerinden takibe devam etmek aşk acısına hiç iyi gelmiyor.

    Terk eden dik durmalı
    Çok güzel başlayan ilişkiler hiç beklenmedik biçimlerde bitebiliyor. Doğru olan ise karşı tarafın canını acıtmadan ayrılmak… Ayrılıktan sonraki dönemde terk eden kişinin o net duruşunu sergilemeye devam edebilmesi, karşı tarafa umut verecek davranışlardan kaçınması gerekiyor. Sadece arkadaşça yaklaşımlar bile acı çeken için bir umut olabiliyor. Terk edenin, “Hayatımın bir yerinde dursun, pişman olursam geri dönerim” düşüncesi ile acı çekene umut verecek davranışlarda bulunması yas sürecinin uzamasına neden oluyor.

    Arkadaş kalmak mümkün ama…
    Aşkın ilk altı ayında hormon salınımları, duyguları ve beyin fonksiyonları çok farklı ve yoğun oluyor. Bu dönemde yaşanan ayrılıkların ardından arkadaş kalmak zorlaşıyor. İlişkinin ilerleyen yıllarında, o ilk coşkunun geçtiği dönemlerde yaşanan ayrılıklardan sonra arkadaş kalmak ise daha kolay… Taraflardan biri hala aşıksa arkadaş kalmak zorlaşıyor çünkü arkadaşlık sürdükçe “bir gün geri dönecek” umudu hiç bitmiyor.

    DEĞERSİZLİK DUYGUSU YIKICI OLUYOR
    Ayrılıklardan sonra yaşanan en önemli sorunlardan biri de kendini değersiz hissetmek oluyor. Başka birinin verdiği değer ölçüsünde kendini değerli gören kişilerde bu duygu yıkıcı etkiler yaratıyor. Psikolog Sinem Gül Şahin, aile içinde kendine değer verildiğini hisseden kişilerin bu konuda daha şanslı olduğunu belirterek, “Bu nedenle ailede çocuğa ‘Sen sadece sen olduğun için değerlisin, seni sevmemiz için bir şey yapmana gerek yok’ duygusunun aşılanması gerekiyor. Bu mantıkla büyüyen çocuk, ergenlikte de yetişkinlikte de aşk acılarını daha çabuk atlatıyor” diyor.

    Formsanté Dergisi

  • 2013’ün İlk Aşkı

    2013’ün İlk Aşkı

    Çok değil sanki birkaç gün önce girmiştim 2012’ye, demek bir yıl geçmiş! Ömür işte su gibi geçiyor. Elimizde ne var şimdi? Eğer sevdiysek birini, en değerli hazinemiz o değil mi?

    Şimdi dönüp bakıyorum geçen yıllara, şu 25 var ya 25, işte ondan sonrası su gibi akmış. Hiç farkına varmadan geçmiş ömür! Demek, ömür dediğin gerçekten bir an, hani gözünü açıp kapatınca gelip geçecek gibi….

    O zaman neden bu kadar zor yaşamak? O zaman neden bu kadar zor şey sevmek?

    Birini sevmek neden bir satranç oyunu gibi kurallara bağlı? Neden karşı tarafın hamlesini düşünmeden sevemiyor insanoğlu, neden hep egosu duruyor önünde?

    Günlerden 1 Ocak oldu ama ömrümüzde ne değişti? Hiçbir şey! Peki değişemez mi? Değişir elbette! Mesela, hazır insan denilen canlı tarih diye bir sistem bulmuşken ve her yeni yıl, yeni bir başlangıç için ümit veriyorken insana; bu yıl birini çok sevsek olmaz mı?

    Neden olmasın?

    Neden sevmeyelim şöyle doya doya birini? Hani sıyrılıp egomuzdan, gururumuzdan, ağırlığımızdan, sevdiğimizi itiraf etsek birine bu yıl ne olur?

    Ne olur hiç farkına varılmamış duyguları bulup çıkarsak içimizden? Bu yıl kendimize güzel bir hediye alsak ve kendimizi tanımak,değiştirmek ve geliştirmek için adım atsak?

    Bu yıl birilerini daha çok sevsek, sorunları çözmeyi denesek, abartıdan uzak bir ilişkinin peşine düşsek, olabilecek bir ilişkiyi saçma bahanelerle itmesek?

    Bu yıl kendimize bir görev versek ve sevmeyi ama gerçekten beklentisiz sevmeyi denesek? Denesek ve hesap yapmasak, olmaz mı? Kim ne kaybetti, kim ne kazandı, kim kimi yendi diye düşünmeden versek kalbimizden geldiği gibi, ne olur?

    Bu yıl kendimize bir hediye versek ve birini çok sevsek, sevilmeyi beklemeden, sadece sevmenin tadını çıkarabilsek, olmaz mı?

    Yazar : Candan Ünal

  • Aşkınızın isim analizi…

    Aşkınızın isim analizi…

    İşte alfabemizdeki harflere karşılık gelen kişilik biçimleri…

    İsim analizi

    A: Yönetici yapı. Emretme eğilimi. Egosantrik. Baskın olma isteği. Liderlik. Gurur.

    B: Duygusallık. Ağırbaşlılık. Alttan alma. Naiflik. Yaratıcı düşünme gücü.

    C: Kendini kolay ifade etme. Uyum. Dışadönüklük.

    Ç: Kendini kolay ifade etme. Uyum. Dışadönüklük.

    D: Gerçekçilik. Pratik zekâ. Başarı için yaşama. Girişim. Azla yetinmeme.

    E: Yetenekli kişilik. Güven eksikliği. İnsancıllık. İçe dönüklük. Merhamet.

    F: Sorumluluk duygusu. Güven veren kişilik. Organizasyon yeteneği. Sosyallik.

    G: İçe dönük yaşama. Güven arayışı. Yalnızlık eğilimi. Hayal gücü.

    Ğ: İçe dönük yaşama. Güven arayışı. Yalnızlık eğilimi. Hayal gücü.

    H: İstikrarsız hırs. Liderlik. Önde gitme arzusu. Gelenekçilik. Ağırkanlılık. Baskın olma.

    I: Yalnızlığı sevme. Orijinallik. Kibar ve zarif olma. İnce ruh. Detaycılık.

    İ: Yalnızlığı sevme. Orijinallik. Kibar ve zarif olma. İnce ruh. Detaycılık.

    J: Yaratıcı düşünebilme. İstikrarlı olma. Farklı olmayı sevmek. Hızlı sıkılma.

    K: İlham dolu kişilik. Gerginlik. Seçim yapmada tereddüt. İkilem.

    L: Rahat olma. İddialı olma. Seçicilik. Affetmeme. Kendine güven.

    M: Çalışma aşkı. Yoğun enerji. Kendini sevme. Eğlenceye düşkünlük. Gerçekçilik.

    N: Yerleşik düzeni sorgulama. Değişikliği sevmeme. Zor yaratılış. Cesaret.

    O: Toplumu önemseme. Utangaçlık. Ün. Duygusallığa önem verme.

    Ö: Toplumu önemseme. Utangaçlık. Ün. Duygusallığa önem verme.

    P: Yalnız yaşamayı seçme. Kendini dışa vurmada zorlanma. Sakinlik.

    R: Heyecanlı yapı. Kibir. Alaycılık. Affetmeme. Girişim. Zor kişilik.

    S: Entrika. Hız. İleriyi görme. Hırs. Manevracı düşünme yetisi.

    Ş: Entrika. Hız. İleriyi görme. Hırs. Manevracı düşünme yetisi.

    T: Güçlü ve güvenilir karakter. İş gücü. Organize olma. Büyük idealler.

    U: Derinlik. İhtiyat. İnançlı olma. Sakin yapı. Hümanist.

    Ü: Derinlik. İhtiyat. İnançlı olma. Sakin yapı. Hümanist.

    V: Değişikliği sevme. İstikrar. Zor beğenme. Farklı duruş.

    Y: Sezgi gücü. Aşka önem verme. Duygusallık. Çok kararlı olamama.

    Z: Maddiyata önem verme. Hız. Akılcılık. Dürüstlük. Huzurlu olma.

    Örnek isim analizi… Nasıl yapılır? >>>

    BRAD PITT

    B: Her şeye rağmen duygusal ve utangaç biri… Baskın karakter değil…

    R: Kendi tarzı var… Dikkat çekmeyi seviyor… Doğal…

    A: Egosu yüksek… Ama ego harfi A isminde 3. sırada: yani alçakgönüllü tarafı da var…

    D: Huzuru ve güveni seviyor, fazla ihtişam ona göre değil.

    P: Yetiştiği ailesinde sorunlar yaşamış…

    I: Aile içinde çok söz sahibi olamamış…

    T: Ailesiyle arasında görüş farklılıkları var.