Etiket: aşk

  • Evlilikte yaşanan gerçekler

    Evlilikte yaşanan gerçekler

    Evlilik bir yeminle başlar; “İyi günde ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta birbirimizi seveceğimize dair…” Bu yeminin altında yatan bazı gizli maddeler var: “Daha fazla temizlik ve yemek, daha az seks yapacağıma yemin ederim.”

    “Pembe panjurlu bir evde mutlu mesut yaşadılar…” Bu sadece masallarda olur. Evlilik her zaman anlatıldığı gibi toz pembe bir müessese değil. Hemen karamsarlığa kapılmayın sakın! Bu yazı asla gözünü korkutmak için değil. Tam tersine, birkaç acı gerçeği göz ardı etmeyip kabullenerek, her şeye hazırlıklı olmanız ve böylece daha sağlıklı bir evlilik hayatı sürdürmeniz için…

    Ev işleri ikiye katlandı
    Eğer eskiden yalnız yaşıyor idiyseniz ev işlerinizin ikiye, eğer annenizle yaşıyor idiyseniz sizin için ev işlerinin dörde katlandığını bilin… Artık işten geldiğinizde anneniz yemeğinizi hazırlamış olmayacak veya bir kişilik ütü değil, iki kişilik ütü birikimiyle karşı karşıya kalacaksınız. “Bugünlük şurayı bırakayım, yarın toplarım” gibi cümleler artık kurulamayacak. Konu yemek, temizlik, ütü gibi ev işleri olduğunda artık tek kişilik değil, iki kişilik düşünmek zorunda kalacaksınız.

    Artık ‘hazırlıksızsın’
    Eskiden onunla buluşacağınız gün sabah duşunuzu alır, cilt bakımınız yapar, makyajınızı tamamlar; kısacası aynanın karşısında saatler geçirirdiniz. En güzel kıyafetlerinizi de giydikten sonra onunla buluşmaya hazır olurdunuz değil mi? Nitekim o da öyle… Birbirinizin karşısına hep en ‘hazır’ halinizle çıkardınız. Ama artık her zaman ‘hazırlıksız’ yakalanma riski olduğunu bilin. Sonuçta sabah yataktan makyajlı ve bakımlı çıkamayacağınızı biliyorsunuz… Dolayısıyla birbirinizin her halini görmeye hazır olun.

    Değiştirebileceğin tek şey kendin olacaksın
    Evlilik sana alttan almayı, kabullenmeyi, taviz vermeyi öğretecek. Yalnız yaşıyorken sahip olduğun birtakım takıntılarını artık görmemeyi, aynı evi paylaştığın erkeğe de kendi kurallarını adapte etme çabasının boşa olduğunu öğreneceksin. Canın o gün bir şey yapmak istemiyorsa, birlikte bir hayat paylaştığınız için onu yapmayı, uyum sağlamayı öğreneceksin. Değişmesi gereken bir durum varsa, değiştirebileceğin tek şeyin kendin olduğunu göreceksin…

    Gitgide azalan seks hayatı
    Bu de evliliğin acı gerçeklerinden… “Nasıl olsa yarın gece de buradayız, öbür gece de” düşüncesinden midir bilinmez, ama aynı evde birlikte geçirdiğiniz her geçen gün seks hayatınızın azalacağı gerçeğini sanırız ki herkes kabullenir. İşin kötüsü bu sizler için fark edilmeyecek derecede normal bir eksikliğe dönüşecek. Uyku seksten daha öncelik kazanacak. Bizden size tavsiye, bu durumu fark ettiğiniz anda seks hayatınızı canlandıracak bir şeyler yapın!

    Bir gün mutlaka kendine soracaksın!
    Bir sabah uyandığınızda ve yanınıza baktığınızda kendi kendinize mutlaka şunu soracaksanız: “Bundan sonra hep böyle mi olacak?”. Bunu kötü anlamda söylemiyoruz, hiçbir kadın bunu kötü anlamda sorgulamaz. Ama sorgular işte bu bir gerçek. Ne kadar ruh eşinizi seçmiş olsanız, ne kadar birbirinizle iyi anlaşsanız da insan mutlaka bundan sonra her sabah bu şekilde uyanacağı gerçeğini en az bir kere sorgular.

    En zor öğüt: Yatağa sinirli girmeyin
    Ciddi bir tartışma yaşadıktan hemen sonra uyumak istediğinizde “Yatağa küs girmeyelim, o zaman ben seni affediyorum” diye bir şey yok, bunu kabullenin! Bırakın yatağa sinirli girmeyi, sabah daha da kızgın uyandığınız günler bile olacak. Tüm annelerimiz, anneannelerimizin öğüdüdür yatağa kavgalı girmemek. Ama gerçekleştirmesi en zor şeydir kuşkusuz. Başarabiliyorsanız ne mutlu size…

    Herşeye rağmen…
    Evliliğin acı gerçeklerini gördük. Tüm bu gerçeklere rağmen evlilik, yani bir erkekle bir kadının aynı çatı altındaki birlikteliği size çok şey öğretecek. Bilmediğiniz yönlerinizin ortaya çıkarak kendinizi daha iyi tanımanızı sağlayacak. Herşeyden önemlisi çok sevdiğiniz bir insanla çok keyifli günler – iyisiyle kötüsüyle – yaşatacak!

  • Aşık mısınız?

    Aşık mısınız?

    Onu gördüğünüzde heyecanlanıyorsunuz. Eliniz ayağınız karışıyor. Ne yapacağınızı bilemiyorsunuz. Zaman zaman salıncakta gözünüz kapalı sallanır gibi oluyorsunuz. O halde kesin aşıksınız…

    Bir dakika, aslında aşık değil misiniz? Anlaşıldı siz karar veremiyorsunuz. O halde aşık olup olmadığınız konusunda size yardım edelim…

    Her konuşmada onun adı geçiyorsa,

    Konuştuğu her kadını çok yakın arkadaşım dediği halde kıskanıyorsanız,

    Burcunu öğrenip uyumlu olup olmadığınızı araştırdıysanız,

    Türlü bahaneler yaratıp onu görmeye gidiyorsanız, ya da planlı olarak karşılaşıyorsanız,

    Onu ummadığınız bir zamanda gördüğünüzde bayılacak gibi oluyorsanız,

    Anlaşılmaz bir biçimde Johnny Depp hayranlığınız sona erdiyse,

    Onun dokunduğu her hangi bir eşyayı devamlı yanınızda taşıyorsanız,

    Geceleri yatakta hep onu düşünüyorsanız,

    Size dokunduğu zaman kalbiniz yerinden çıkacak gibi oluyorsa, Evet siz kesinlikle aşıksınız!

  • Sevdiğimiz erkeklerde babalarımızın izi var

    Sevdiğimiz erkeklerde babalarımızın izi var

    “Babam hayatımın ilk aşkıdır” diyen de, babasından nefret ettiğini söyleyen de, babasını hiç tanımayan da…. Hepimiz hayatımızı birleştireceğimiz eşi seçerken, çocukluğumuzun baba modelinden izler arıyoruz farkında olmadan…

    “Damat kayınpeder toprağından olur” diyenler dışarıya kız vermemeye mi çalışıyorlardı yoksa insan psikolojisi hakkında bir fikirleri mi vardı bilinmez ama biz kadınların eş seçerken babalarımızı rol model aldığımız bir gerçek… Üstelik bu seçimde her zaman olumlu özellikler yönlendirici olmuyor, bazı kadınlar babalarının olumsuz yönlerini taşıyan erkeklerle bir yaşam sürdürmeyi tercih edebiliyor. Ancak bu durumun ne bir kitabı var ne de madde madde koşulları… Bu örnekler, içinde insan barındırıyor olması nedeniyle, kişilik yapısı, yaşanan çevre, anne-babanın ve onların ailelerinin tutumlarından etkilenerek şekilleniyor. Tek bir gerçek var ki; kızlar, ‘Asla babama benzeyen bir adamla evlenmezdim’ deseler dahi hayatlarının ilk erkeği olan babalarını bu seçimin dışında bırakamıyor. Psikolog Serap Duygulu, eş seçiminde baba faktörünün ne kadar etkili olduğunu anlattı.

    Kadınların eş seçiminde, birlikte yaşadıkları baba modelinin etkisi oluyor mu?

    Psikolojide “anne yoksunluğu” olarak adlandırılan sendrom çok daha fazla ön plana çıkıyor ve babanın çocuk üzerindeki etkisinin o kadar da önemli bir faktör olmadığı düşünülüyor. Oysa babalar, özellikle kız çocuklar için ilk aşktır, gizli kahramandır. Kız çocuğun hayata gözlerini açtığında ilk gördüğü erkek babasıdır. Baba-kızın birbirine duyduğu aşk, karşı cinsler arasındaki aşktan cinsellik boyutunu çıkardığınızda geriye kalan aşktır. Ergenliğe doğru bu aşk gerilemiş gibi görünür ama hep vardır ve hiç geçmez. Bu ilişkinin, kız çocuğun ileriki yaşantısındaki etkileri de çok fazladır. Kız çocuklar, ileride eş seçerken ya baba figürünün aynısını ya da tam tersini seçiyor. Örneğin baba alkolikse ya da şiddet eğilimli ise kız çocuk, ya benzer bir erkekle beraber oluyor ya da tamamen sakin, munis bir erkekle evlenebiliyor. Eğer kız çocuk özgüvenini kaybetmiş, bağımlı kişilik özelliği geliştirmişse babasının aynı özelliklerini taşıyan bir erkekle beraber olma ihtimali artıyor. Erkek çocuklar için de aynı durumu anneleri ile ilişkileri açısından söz konusu oluyor. Ağırlıklı olarak aynı figürü seçiyoruz çünkü hepimiz doğal olarak anne-babamıza hayran oluyoruz.

    Peki babasız büyüyen kızlar?

    Son yıllarda seminer verdiğimiz okullarda veli profilini de tanımaya çalışıyoruz ve görüyoruz ki sınıflarda sadece annesi ya da sadece babası ile yaşayan çok fazla çocuk bulunuyor. Birçok kadın danışanımız da bize “Babasının boşluğunu nasıl dolduracağım?” sorusu ile geliyor. Bu gerçekten çok önemli bir sorun çünkü anne, babanın yerini dolduramıyor. Bu boşluğu dolduracak ağabey, amca, dayı, arkadaş, öğretmen gibi bir figürün mutlaka bulunmasını istiyoruz. Bu kişi annenin hayatındaki yeni bir insan da olabiliyor. Bazı durumlarda bu figür bulunamıyor ve o zaman babanın eksikliğinin etkilerini kız çocuk üzerinde çok belirgin şekilde görüyoruz.

    Bu eksiklik kendini nasıl gösteriyor?

    Böyle bir ortamda büyüyen kız çocuklarında iki net karakter görüyoruz. Bu çocuk ileride sosyal ilişkilerinde içine çok kapanık, güvensiz, özellikle erkeklerle bir aradayken elini ayağını nereye koyacağını bilemez halde ve erkeklere karşı da güvensiz olabiliyor. Çünkü babanın olmadığı yerde annenin olumsuz bir etkisi oluyor; erkeklere dikkat et, aman kimseye güvenme gibi telkinlerle muhafazakar, içe kapanık kız çocukları yetiştiriliyor. Bazen de tam tersi olarak çok atak, girişken ve erkek arkadaşları ile olan ilişkilerini kız arkadaşla olan ilişkilerinden ayırt edemeyen bir durumda olabiliyor. Bu çocuğun kafasında erkek ilişkisi konumlanmamış olduğu için durması gereken yeri bilmiyor, ne yazık ki bazen karşı cins tarafından hareketleri farklı algılanabiliyor. Bu kadınlar ileride evlenip çocuk sahibi olduklarında da çocuğun babası ile olan ilişkisini düzenlerken de sorun yaşıyorlar çünkü babayı nerede devreye sokmaları gerektiğini, nerede müdahale edilmesi gerektiğini bilemiyorlar.

    Anne-babanın ilişki şekli de kız çocuğun ilerideki ilişkisinde belirleyici oluyor mu?

    Kız çocuk evlenirken kafasındaki ilişki kavramını, aslında anne-babasının yaşadığı ilişki oluşturuyor. Seçtiği erkek bu modele uymuyorsa çatışmalar olabiliyor. Erkek çok iyi bir eş olabilir ama kadın eşini, babasının annesine davrandığı ilişki formatı içine sığdıramıyorsa sorunlar yaşanıyor.

    Babası ile ilişkisi sağlıklı olmayan bir kız çocuk, ileride mutsuz beraberlikler yaşamaya mahkum mudur?

    Burada annenin etkisi de önem taşıyor. Sağlıksız bir baba-kız ilişkisinde kız çocuk, baskın bir baba profilinin altında ezilmişse, kendine güvensiz ise ve bunu onaylayan bir anne de varsa ileriki yıllarda çok güvensiz ve içine kapanık oluyor. Ancak kızını korumaya çalışan, onu sosyal hayata iten, ‘Ben çektim o çekmesin’ diyerek destekleyen bir anne profili varsa kız çocuk çok sağlıklı ilişkiler de kurabiliyor. ‘Böyle bir aileden çıkıp da nasıl böyle güzel bir evlilik sürdürebiliyor’ diye şaşırdığımız insanlar çevremizde mutlaka vardır. Burada, çocuğun kendine olan güveni ve yetiştiği ortam da etkili olmakla beraber, ‘Babam anneme kötü davranıyordu. Ben eşime böyle yapmayacağım, bana öyle davranılmasına izin vermeyeceğim” diye düşünmesinin etkisi de bulunuyor. Örneğin alkolik babaların erkek çocukları da ya doğrudan babalarının yolunu seçiyorlar ya da kesinlikle babası gibi olmamaya karar verip sağlıklı evlilikler yürütüyorlar.

    Babamızın fiziki özelliklerini de arıyor muyuz?

    Tabii ki… Erkekler için de kızlar için de bu geçerli. Kişisel olarak benzetemese de fiziki bir yön mutlaka babaya benzeyebiliyor. Eş seçerken kişi bunun farkında olmuyor ama ilerleyen yıllarda bu izleri mutlaka görüyorsunuz. Bütün kadınlar kendilerine ‘Babamın hangi özelliğini eşimde görüyorum?’ diye sorarlarsa mutlaka fiziki ya da kişisel bir benzerlik olduğunu görecekler. Üstelik bunların hepsinin de olumlu özellikler olması gerekmiyor. Babası alkolik olan bir kadın içki içen bir adamdan kaçıp uzaklaşabilirken, aynı durumda bir başka kadın ‘Babam kadar içmiyor, bir şey olmaz’ diye düşünüp alkolün ardından kaybolmuş bir evlilik yaşayabiliyor. Yani kadın, baba figürünün ya aynısını ya da tersini seçiyor, ortası pek olmuyor.

    “Babamı asla rol model almam” diyenler yanılıyor mu?

    “Rol model almam” demek bile, “Babamı rol model olarak alıyorum ve onun tam tersi özelliklere sahip bir insan seçeceğim” demek anlamına geliyor. Oysa insanın gönlünün nereye konacağı da önceden bu kadar net olarak belli olmuyor. Hiçbir baba ne tamamen iyidir ne de tamamen kötüdür. Alkolik bir baba, diğer yandan çocuklarına karşı çok şefkatli bir baba olabilir. Babamızın şefkat özelliğini de mi rol model almayacağız? Bilinçaltımız ister istemez benzer özellikleri algıladığı için eşimizle babamızın bazı özellikleri mutlaka benziyor olacak… Kişiliği olmazsa konuşma tarzı, belki memleketi, belki mesleği…

    Babanın rolü gittikçe değişiyor

    Baba ile çocuklar artık araya anneyi koymadan, yüz yüze doğrudan iletişim kuruyor. Babalar çocuklarının altını değiştiriyor, onların ihtiyaçlarını gideriyor. Günümüzün babaları da kendileriyle doğrudan ilgilenmeyen bir baba profilinden kurtulup ‘Ben çocuğumla daha çok ilgileneceğim’ diyen bir baba profiline doğru yön değiştiriyor. Bu iyi bir gelişme… Ancak burada da çizgiyi aşmamak ve babanın otoriter konumunu korumaya devam etmek gerekiyor.

    Günümüzde çocuklar hep talep ediyor ve anne-babalar onlarla mücadele etmeye çalışıyor. Annenin hayır dediğine baba evet diyor, babanın hayır dediğine anne evet diyor. Bu durum anne-babanın birbiri ile olan ilişkisini de yıpratıyor. Oysa bazı alanları baba için bırakmak, ‘Baban izin vermiyor’ diyebilmek annelerin de işini kolaylaştırıyor. Sağlam duran bir baba profili çocuğun geleceği için de olumlu etki oluşturuyor, gelecekte kuracağı ilişkileri belirliyor. Aynı zamanda çocuklar beklemeyi, sabretmeyi ve hayatta her istediklerini hemen alamayacaklarını öğreniyor.

    Kız çocuğun hayata gözlerini açtığında ilk gördüğü erkek babasıdır. Baba-kızın birbirine duyduğu aşk, karşı cinsler arasındaki aşktan cinsellik boyutunu çıkardığınızda geriye kalan aşktır. Ergenliğe doğru bu aşk gerilemiş gibi görünür ama hep vardır ve hiç geçmez.

    Kız çocuk evlenirken kafasındaki ilişki kavramını, aslında anne-babasının yaşadığı ilişki oluşturuyor. Seçtiği erkek bu modele uymuyorsa çatışmalar olabiliyor. Erkek çok iyi bir eş olabilir ama kadın eşini, babasının annesine davrandığı ilişki formatı içine sığdıramıyorsa sorunlar yaşanıyor.

    Formsanté

  • Parayla mutluluk

    Parayla mutluluk

    Sadece parayla mutluluk olamayacağını artık pek bilmeyen kalmadı. İşte para ve mutluluk dengesi ile ilgili yapılan bir araştırma…

    İsviçreli iktisatçı Bruno Frey’in on yıllar süren araştırmalarının sonucuna göre para, insanların mutluluğunda önemli bir role sahip. İngiltere’deki Warwick Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdüren bilim insanı, iktisadi modellerle mutluluğun ilişkisini inceleyen ilk isimlerden.

    Ülkeler arası karşılaştırma

    Frey, “Daha fazla para kazanan insanlar daha mutlu. Bu ülkeler arası karşılaştırma yapıldığında da geçerli. Yoksul ülkeler ile ortalama gelir düzeyinin daha yüksek olduğu ülkeleri karşılaştırdığımızda, daha varlıklı ülkelerdeki insanların daha mutlu olduğunu görüyoruz” diyor.

    Frey gibi bilim insanlarının bahsettikleri mutluluk, ölçülebilir ve öznel memnuniyet. Anketlere katılan kişilere örneğin 1’den 10’a kadar bir skalada sürdükleri hayattan ne kadar memnun oldukları soruluyor.

    Sağlık ve genetik yapı da önemli

    Hissedilir mutlulukta paranın rolüyle refah düzeyi arasında doğrudan bir bağ var. Frey, varlığını ikiye katlayan yoksul bir kişinin, aynı şekilde servetini arttıran zengin bir kişiden daha mutlu olduğunu söylüyor.

    Fakir zengin dengesi

    “Para tabii ki her şey değil” diyen bilim insanı, öncelikle sağlığın, genetik yapının ve aile ile arkadaşlar gibi sosyal etkenlerin de önemli rol oynadığına dikkat çekiyor.

    Alman Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü (DIW) Yönetim Kurulu üyesi iktisatçı Gerd Wagner ise Almanya gibi refah toplumlarında ekonomik büyümenin uzun bir süredir öncelikli konu olmaktan çıktığını kaydediyor: “Bambaşka hedefler önemli artık. Örneğin düşük işsizlik, devlet finansmanının sürdürülebilirliği, iyi bir sağlık sistemi, demokrasi ve özgürlük. Tüm bunlar, araştırmalarımıza katılanlar tarafından ekonomik büyümeden daha ağırlıklı olarak görülen hedefler.”

    Siyasi etkenler

    Mutluluk konusunda araştırmalar yapan iktisatçı Frey, siyasi etkenlerin de insanların mutluluklarında önemli rol oynadığını belirtiyor. Demokrasilerde yaşayan insanların otoriter rejimlerde ya da diktatörlüklerde yaşayanlardan daha mutlu olduğunu söyleyen Frey, vatandaşların mutluluğunun, siyasi kararları anlayabildikleri ve etkileyebildikleri oranda arttığını da vurguluyor.

    Bilim insanı Avrupa Birliği’nin ise önemli bir demokrasi açığı olduğu kanısında. Düzenli olarak yapılan ve Birlik vatandaşlarının siyasi kurumlarına olan güvensizliğini gösteren kamuoyu araştırmaları da bunu gösteriyor.

    Frey, “Avrupa Birliği önemli konularda daha sık referandumlara gitmeli. Böylece Avrupa’nın gündemini belirleyen konular ile halk arasında bir bağ kurulabilir” şeklinde konuşuyor.

    İşsizlik erkekleri vuruyor

    Halkın gündemini belirleyen önemli konulardan biri ise işsizlik. Avrupa Birliği’nde 20 milyonu aşkın insan iş arıyor ki buna uzun süredir işsiz olanların sayısı dahil değil.

    Frey yüksek işsizliğin mutluluk konusunda belirleyici olduğunu söylüyor. Genelde bir kaza ya da farklı bir üzücü olay olduğunda insanların uzun süre mutsuz kalmadıklarını, bir süre sonra eski mutluluk seviyelerine döndüklerini kaydeden iktisatçı, işini kaybedenler için ise durumun farklı olduğunu, devletin yaptığı işsizlik yardımı ve sosyal güvenlik sisteminin bile bu mutsuzluğu gideremediğini belirtiyor: “İşini kaybeden gerçekten eskisine oranla çok daha mutsuz oluyor, bu da özgüveni azaltıyor, insanlar kendilerine ihtiyaç duyulmadığıhı düşünüyor. Araştırmalarımıza göre, erkekler vurdukları dipten çıkamıyor.”

    Araştırmalar, kadınların ise duruma erkeklerden daha kolay uyum sağladıklarını gösteriyor. İşini kaybeden kadınlar, bir süre sonra aileleri içinde kendilerine yeni görevler bularak, morallerini düzeltmeyi başarabiliyor.

  • Terk edilme acısı

    Terk edilme acısı

    Sevgiliniz sizden ayrılmak istediğini söyledi. O an yaşadığınız şokun etkisiyle onun söylediği her şeyi negatif olarak algılayabilirsiniz ve sonuçta içinizde bu ayrılığın acısı ikiye katlanabilir. Duygusal olarak bağlı olduğunuz birisinden ayrılmak her ne şartta olursa olsun zordur. Onun bu isteği karşısında üzülmeniz çok doğal fakat size karşı dürüst olmasının da hakkını vermeli ve onun kararına mutlaka saygı duymalısınız.

    Kendinizi suçlamanız doğru değil

    Onun sizden ayrılmak istediğini duyduktan sonra yüksek ihtimalle kendinizi suçlayacak ve geriye dönüp ‘Keşke’ ile başlayan cümleler kuracaksınız. ‘Reddedilen’ konumunda olan kişi olarak size bir tavsiyemiz var: Partneriniz böyle bir karar aldıysa bu durumu duygu dünyanızda bulacağınız anahtarla çözmeye çalışmak yerine tamamen mantığınızla değerlendirmeyi deneyin.

    Yeni başlangıçlar yapabilirsiniz

    Bu ayrılığın ikinize de hayatta farklı bir pencere açacağını ve yepyeni bir başlangıcın sizi bekliyor olduğunu düşünün. Bu pozitif düşünceler kendinize gelmenize ve hayatınız hakkında doğru düşünmenize yardımcı olacaktır. Bu da sizin yeni bir yöne gitmenize neden olur.

  • Aşkınızı tazeleyin

    Aşkınızı tazeleyin

    Sürekli değişen bir dünyada, şimdiye kadar öğrendiğimiz bildiğimiz ilişki kurallarını da güncellemek şart oldu. Eski kurallara takılı kalmak bizi hataya düşürebilir. İşte aşk hayatımızdaki son güncellemeler!

    1- ESKİ KURAL: Evcilik oynamak ilişki için kötüdür.

    Annelerimiz, bir erkekle evlenmeden aynı eve çıkarsak asla evlenemeyeceğimizi söyler. Oysa Amerikan Ulusal Sağlık Merkezinin istatistiklerine göre, beraber yaşayan bir çiftin, en az evlilik öncesi ayrı evlerde ikamet eden bir çift kadar evlenme şansı var. Doktor Bili Cloke sadece çiftlerin neden birlikte yaşamak istedikleri konusunda dürüst olmaları gerektiğini söylüyor: “Beraber yaşamanın amacı, ilişkinin yürüyüp yürümeyeceğini anlamak ve yürümezse ayrılmak mıdır? Eğer öyleyse daha başlangıçta başarısız olacağı bellidir.” Erkek arkadaşın ve sen, ekonomik nedenlerle ya da sadece birinizin ev arkadaşı evden ayrıldığı için beraber yaşamaya başlamamaksınız. Önce duygusal bir bağlılık sözü verilmeli. Cloke, gelecek hakkında oturup konuşmanızı öneriyor. Beraber eve çıkmanın geleceğe yönelik bir adım olduğu, geçici bir çözüm olmadığı konusunda mutabık olmalısınız.

    2- ESKİ KURAL: Tek gecelik ilişkiler hiçbir zaman gerçek bir ilişkiye dönüşemez.

    Dün gece yattığın erkek pekâlâ Bay Doğru olabilir! Iowa Üniversitesinde yapılan araştırmalar, bazen sırf sekse dayalı beraberliklerden de güçlü ilişkiler doğabileceğini söylüyor. Araştırmayı yürüten, üniversitenin Sosyoloji Bölümü’nde Yardımcı Doçent Anthony Paik, katılımcıların çoğunun ‘sadece seks’ diyerek yola çıktığını söylüyor. Bunun sebebi ise seks birlikteliklerinin tabu olmaktan çıkmasıymış. Artık insanlar seks yapmak için rahatça buluşuyor ve bu normal hayatın bir parçası, üstelik herhangi bir ilişkiyi zedelemiyor. Peki seksle başlayan ilişkini daha ciddi bir beraberliğe nasıl dönüştürebilirsin?Öncelikle onu daha az görmeye başlamalısın. Hergün görüşme ve her buluştuğunuzda onunla yatma isteğine karşı koymalısın. Uzmanlar, güçlü bir ilişkinin zaman gerektirdiğini, eğer sık sık görüşüp sadece seks yaparsanız asla tam anlamıyla yakınlaşamayacağınızı söylüyor. Sağlıklı bir beraberlik için hem yatak odasında hem de dışında nasıl bir çift olacağınızı öğrenmen önemlidir.

    3- ESKİ KURAL: En zevkli seks, önceden planlanmamış sekstir.

    Doktor Laurie Mintz, planlanmamış seksin sadece bir efsane olduğunu söylüyor. İlişkinde yaşadığın her arzu gecesini önceden öngörüp hissettin ve de planladın. Romantik bir akşam yemeği yerken birbirinize seksi bakışlar atmıyor muydunuz? Sabah dantelli iç çamaşırlarını giyerken akşam olacakları düşünmüyor muydun? O gece olacakları gün boyunca planlamıştın zaten… İlişki ilerledikçe planlama yapmak daha da gerekli hâle gelir. Mintz, kadın ve erkek birbirini iyice tanıyıp ilişkiye alıştıkça, spontane arzu patlamalarının kaybolduğunu söylüyor. O zaman da bireyler seks için zaman yaratmak zorunda kalıyor. Aslında planlanmış seksin spontane sevişmelerden daha bile ateşli olduğunu söyleyebiliriz. O geceyi hayal etmek ve hazırlık yapmak, ön sevişmenin yerine geçer zaten… Gün boyu artan heyecan, karşılaştığınız zaman doruk noktasına ulaşır.

    4- ESKİ KURAL: Evlenmeden para mevzusu açılmaz.

    Bireyler çoğu zaman para hakkında konuşmaktan kaçınır. Uzmanlar ise çiftlerin en çok kavga ettiği üç konudan birinin para olduğunu söylüyor. Bir ilişkiye başlamadan evvel finansal konularda aynı fikirde olmanız çok önemlidir. Cloke, bir çiftin para konusunda konuşmayı ertelerse, bu sebepten biriken sorunların eninde sonunda bir yerden patlayacağını söylüyor. Daha ilk görüşmede finansal sorunları masaya yatırmak elbette gereksiz olur. Ama bu konuları ilişki ciddileşmeden evvel tartışmanın çok yararı vardır. Bankadan aldığın önemli bir kredi veya ödemekte geciktiğin kredi kartı borçların varsa onunla açık açık paylaşmalı ve onun da aynı şeyi yapmasını istemelisin.Cloke, ilişkiye sırlarla başlamamak adına para meselesini konuşmak gerektiğini, yoksa ileride kötü sürprizler yaşanabileceğini belirtiyor. Hayatındaki erkeğin para harcama tarzının senin stiline uygun olması da çok önemli. Cloke, onunla aynı değer ve amaçlan paylaşıp paylaşmadığınızı kendine sorman gerektiğini söylüyor. Nasıl para harcadığını ve nasıl biriktirip yatırım yaptığını öğrensen iyi olur. Aynı banka hesabını paylaşmasanız bile, harcama alışkanlıklarınızın birbiriyle uyumlu olmasına çalışmalısınız, ikinizin de bağlı kalacağı ortak bir bütçe oluşturabilirsiniz. (Elbette bunları yaparken, birbirinize karşı -her konuda olduğu gibi- dürüst olmanız çok önemli) Para biriktirme ve harcama alışkanlıklarınızın, sadece günlük yaşamınızı değil, gelecek planlarınızı da etkileyeceğini unutma.

    5- ESKİ KURAL: Hiçbir zaman yatağa sinirli bir şekilde girme.

    Pek çok kişi, eğer bir problem hemen çözülmezse sonra daha da büyüyeceğine inanır. Aslında birbirine kızgın olan çiftlerin sinirliyken uzlaşabilirle şansı yüksek değildir. Burnundan solurken tartışmak, problemi daha da içinden çıkılmaz hâle getirebilir. En iyisi güzel bir uyku çekmek ve problemi gün ışığında çözmeye çalışmaktır. Uzmanlar, “Öfkeni dışa vurmadan evvel bir müddet beklersen, hislerini gözden geçirip kontrol edebilmek için yeterli vaktin olur” diyor. Ayrıca beyninin sağlıklı düşünebilmek için uykuya ihtiyacı vardır. Mintz, uykusuzluğun muhakeme gücünü, konsantrasyonunu ve sorun çözme kabiliyetini negatif etkilediğini söylüyor. Beyindeki nörotransmitterlerin dengesini değiştirerek sinir sistemini altüst ettiğini, uykusuzluk çeken bireylerin bu yüzden asabi olduğunu belirtiyor. Kızgınlığının sebeplerini uzlaşmacı bir tavırla tartışmaya açabilmelisin; asla öfkeni içinde biriktirip kendini sorundan ve ilişkiden soyutlamamalısın.

  • İlişkinizin ömrü ne kadar?

    İlişkinizin ömrü ne kadar?

    Duygusal birlikteliklerde bazen ilişki sandığınızdan çok daha kısa sürebilir, bazen de tam ayrılık eşiğindeyken beklenmedik bir şekilde birbirinize daha da bağlanabilirsiniz.

    Bazen bu durumu kestirmek zor olabilir. İlişkinizin ne kadar ömrü olduğunu en başta bilemeseniz de karşınızdaki insanı tanıdığınız zaman bunun hesabını az çok kafanızda yapabilirsiniz.

    İşte ilişkinizin ömrünü ölçmenin belki de en sağlıklı yöntemler…

    Sevgiliniz 30′unda siz 20′nizde… 30 yaşına gelmiş bir erkek hayattan ne istediğini bilen erkektir. Gelecek planları bellidir ve hayatını yoluna koymuştur. Aradığı tek şey düzgün bir ilişkidir. Eğer böyle bir sevgiliniz varsa bu ilişkinin uzun soluklu olması hatta evliliğe gitmesi ihtimal.

    Sevgilinizin ekonomik durumu sizden daha iyiyse… Ekonomik güç özellikle erkekleri psikolojik olarak daha güçlü olduğuna inandırır. Saçma sapan komplekslere girmezler bunun için ilişkiniz uzun soluklu olabilir.

    Sizin ekonomik durumunuz sevgilinizden daha iyiyse… Böyle ihtimallerde siz ne kadar özverili olursanız olun karşı taraf huzursuz olacak ve size psikolojik olarak baskı uygulayacaktır. Sizin daha güçlü olduğunuzu bildiği halde bu durumun üstesinden gelmek için elinden geleni yapacaktır. Erkekler bu konuda çok fazla egolarına düşkün olduklarından bu ilişkinin uzun soluklu olmasını beklemek neredeyse imkansızdır.

  • Burçlarda aşk uyumu

    Burçlarda aşk uyumu

    Burçların ilişkilerde uyumları…

    Koç burcunun uyumu: aşkta terazi ,evlilikte yay arkadaşlıkta oğlak burcu

    Boğa burcunun uyumu :aşkta akrep,evlilikte oğlak,arkadaşlıkta aslan

    İkizler burcunun uyumu :aşkta ikizler ile aslan,evlilikte aslan ile kova ,arkadaşlıkta ise ikizler

    Yengeç burcunun uyumu:aşkta terazı,akrep ve aslan,evlilikte boğa veya akrep arkadaşlıkta yay

    Aslan burcunun uyumu:aşkta yengeç,arkadaşlıkta evlilikte ikizler ve oğlak,arkadaşlıkta ise oğlak ve boğa

    Başak burcunun uyumu :aşkta akrep,evlilikte terazı burcu,arkadaşlıkta terazi yine..

    Terazi burcunun uyumu:aşkta koç ,yengeç burcu,evlilikte başak,koç,arkadaşlıkta balık ve başak burcu

    Akrep burcunun özellikleri:aşkta yengeç başak,evlilikte balık ve yengeç,arkadaşlıkta yengeç

    Balık burcunun uyumu:aşkta balık,evlilikte yay,arkadaşlıkta terazi ve yay burcudur.

    Kova burcunun uyumu:aşkta akrep ve başak,evlilikte yay ve ikizler burcu arkadaşlıkta ise terazi

    Oğlak burcunun uyumu:aşta başak,yay,boğa,evlilikte ise aslan ve boğa,arkadaşlıkta ise koç ve aslan

    Yay burcunun uyumu :aşkta oğlak,evlilikte kova,koç veya yay,arkadaşlıkta ise yay

  • Herkesin başına gelen kötü alışkanlık listesi

    Herkesin başına gelen kötü alışkanlık listesi

    İşte herkesin başına gelen 10 ortak kötü alışkanlığın listesi:

    Eleştirici olmak
    ‘Yapıcı’ kritikler dahi olsa sevgilinizin savunmaya geçmesine sebebiyet verebilirler çünkü bu bir ilişkideki güven hissini azaltır. Sinirliyken sert ve yargılayıcı olmak büyük kavgaları tetikleyebilir.

    Tamamen size benzemesi için ısrar etmek
    Uzmanlar tamamen uyumun sıkıcı bir ilişkiden başka bir şeye sebep olmadığını söylüyor. Eğer partnerinizin sizinle aynı duygu, düşünce ve davranışlara sahip olmasını ister ve sağlamaya çalışırsanız, ilişkiniz yok olmaya mahkûmdur.

    Mahremiyet yoksunluğu
    Eğer sevgilinizin fiziksel ya da duygusal olarak hiç uzaklaşmasına izin vermezseniz, bu geniş zamanda aranızdaki uçurumun büyümesine sebep olacaktır.

    Suçlama oyunu
    Sinirli olduğunuz zamanlar kullanacağınız ‘sen’ vurgusuna dikkat etmelisiniz, bu karşı tarafı düşünmeden savunmaya geçirir. Amacınız iletişim kurmaksa, ‘şöyle hissediyorum’ gibi kendi üzerinizden kurduğunuz cümleler daha iyi sonuçlar verecektir.

    Pazarlık
    Şartlı verme ve dikkatli almalar ilişkileri çürütür. Yaptığınızı, sadece karşılığında bir şey almak üzerine yapıyorsanız, bu büyük hata, hiç yapmayın daha iyi.

    Romantizm hakkında rahat olun
    Hiçbir ilişki sonsuza dek spontane keyiflerle beslenmez. Oysa çoğu insan, ilişki eski romantizmini kaybedince ümidi keser ve çaba harcamaktan vazgeçer. Ve aynı insanlar daha derin bir sevgiyi keşfetme şansını da böylece kaybeder.

    Negatif yoğunlaşma
    Eğer sürekli karşınızdakinin hataları hakkında konuşuyor ve onun hatalarını düşünüyorsanız, bu sizi hiç de iyi etkilemeyecektir. Çiftler terapisinde en büyük paradokslardan biri, çiftlerin sürekli birbirleri hakkındaki şikayetleri üzerine kurulu olmasıdır. Aslında ilişki için çok zararlı olan bir şey.

    Dinlemeyi reddetmek
    Her zaman haklı olduğunuzu düşünmek ve monologlar kurmak bir ilişkinin sonunu hazırlamak için en kolay yöntemlerden birisi…

    İhtiyaçlarınızı gizlemek
    Eğer neye ihtiyacınız olduğunu partnerinize söylemezseniz, kısa bir süre sonra yoksun ve hayal kırıklığına uğramış hissetmeniz kaçınılmaz.

    Masal beklentisi
    Masalların hepsi kurgu, bu yüzden dünyaya dönmenin zamanı geldi. Fantezi kurmak, birlikte olduğunuz insanın doğal davranmasını ve onu bu yüzden sevebilmenizi engellemekten başka işe yaramaz.

  • Aşk 4 Yıldan Sonra Bağlılığa Dönüşüyor

    Aşk 4 Yıldan Sonra Bağlılığa Dönüşüyor

    Frederic Beigbeder’in kaleme aldığı “Aşkın ömrü 3 yıldır” isimli kitap yayınlandıktan sonra iyice hararetlenen “Aşkın son kullanma tarihi olur mu?” tartışmaları halen sürerken yapılan bilimsel araştırmalar böyle bir sürenin olduğunu doğruluyor.

    Aşkın kimyası denilen, enerji, neşe, dikkat yoğunlaşması ve ödül kazanma motivasyonu olan dopamin hormonu 4 yılın sonunda tükenmeye başlıyor ve yerini ilişkilerin yürümesinde kilit rol oynayan bağlılık duygusunu artıran oksitosin hormonuna bırakıyor.
    Konut Kredisi başvurusu için tıkla. 10 yılda \%0,67 burada

    Aşkı dolu dizgin yaşayan hiçbir çiftin kabul etmek istemediği “aşkın ömrü” ile tartışmalara son noktayı koyan bilimsel araştırmalar aşkın bir süresi olduğunu doğruluyor. Kadın erkek herkesin üzerinde konuştuğu aşkın ömrü ile ilgili konuşan Anadolu Sağlık Merkezi’nden Uzman Psikolog Aylin Sezer, aşkın insanın hissettiği hiçbir duyguya benzemediğini söyleyerek, “Aşık olunca aklımızdan geçen binlerce düşünceye, kalbimizdeki duygular ve bedenimizin verdiği tepkiler eşlik eder. Duygular yoğunlaşır; mutluluk, hüzün, heyecan, huzur ve özlem aynı anda yaşanır. O kişiyi düşünmek bile vücudun tepki vermesine neden olur. Gözbebekleri büyür, vücut ısısı artar, çoğu cinsel doğrultuda olmak üzere bedensel tepkiler tüm vücutta hissedilir” dedi.

    Aşkın, beynin ödül ve haz ile bağlantılı bölümleriyle ilgili olduğunu söyleyen Sezer, aşkın kimyasının enerji, neşe, dikkat yoğunlaşması ve ödül kazanma motivasyonu olan dopamin hormonundan oluştuğunu belirtti. Yapılan çalışmalarda aşık çiftlere birbirlerinin fotoğrafları gösterildiğinde, beynin ödül ve haz bölümünün aktif hale geldiğinin ortaya çıktığını vurgulayan Psikolog Sezer, “Aşık olunduğunda hissedilen heyecan ve enerji, beynin haz bölgesinin aktive olmasıyla salgılanan dopaminin eseri” diye konuştu.
    ÇİKOLATA AŞK HORMONUNU ARTIRIYOR

    Yenilik ve heyecanlı aktiviteler kadar dopamin salınımını tetikleyen bir başka şeyin de çikolata olduğunu dile getiren Psikolog Aylin Sezer, ilişkilerin bitiminde çikolata yemenin iyi gelmesinin bir sebebinin de bu olabileceğini belirtti. Ayrılık kaygısına, dopaminin yarattığı etkinin eksikliğini hissetmekle bağlantılı bir çeşit yoksunluk sendromu olarak da bakılabileceğini söyleyen Psikolog Sezer, “Çikolatanın beynimizde yarattığı etki de, kaybettiğimizi düşündüğümüz ve özlediğimiz hisleri bize yaşatıyor. Benzer bir etki, Sevgililer Günü’nde de yaşanıyor. Hediye edilen, birlikte yenen çikolatalar, dopamin salgılanmasını tetikleyip, ilişkiden alınan hazzı artırıyor” şeklinde konuştu.

    AŞK GİDİYOR, BAĞLILIK GELİYOR

    Yapılan araştırmalara göre aşkın ömrünün 18 ay ile 4 yıl arasında olduğunun ortaya çıktığını söyleyen Sezer, bu süre sonunda kişilerin dopaminin yarattığı güçlü etkiyle bağışıklık kazandığını ve heyecan ile birlikteliğin verdiği hazzın da azaldığını belirterek, “Evrimsel teori de ilişkilerin ömrü için biçilen dört yıllık süreyi destekliyor. Bu teoriye göre, her ilişkinin amacı üremek ve soyunu devam ettirmek. İlişkilerin çoğu başladıktan dört yıl sonra bitebiliyor ya da olumsuz bir döneme geçebiliyor, çünkü bir çocuğun her iki ebeveynin desteğiyle büyümesi gereken süre de yaklaşık olarak dört sene” dedi.

    Dört yıldan sonra dopamin hormonunun azalmasıyla aşkın boyutunun değiştiğini dile getiren Sezer, bu süreden sonraki ilişkilerin yürümesini sağlayanın bağlılık duygusu olduğunu belirtti. Yapılan araştırmalarda dört yıldan uzun süren ilişkileri olan çiftler incelendiğinde bağlılık duygusunun artmasını sağlayan oksitosin hormonunun fazlaca salgılandığının belirlendiğini kaydeden Aylin Sezer, “Bir annede çocuğunu emzirirken artan bu bağlılık hormonunun, uzun süre birlikte olan çiftlerin birbirlerine sarıldıklarında da arttığı görülüyor.

    Araştırmalar, oksitosin hormonun orgazm sırasında en üst seviyeye çıktığını gösteriyor. Orgazm sırasında veya sonrasında kişilerin partnerleriyle sonsuza dek birlikte olmayı isteme hissi yaşamalarının bir sebebi de bu. Oksitosini, yani bağlılık duygusunu artırmanın en direk yolu dokunmaktan geçiyor. Masaj yapmak, sarılmak, öpüşmek ve sevişmek, bu hormonun salgılanmasını artırarak, bağlılık hissini güçlendiriyor” dedi.