Etiket: aşk

  • Doğumla ‘Cicim Ayları’ Biter mi?

    Doğumla ‘Cicim Ayları’ Biter mi?

    Yapılan tüm araştırmalar bebekten sonra evliliğin özellikle doğumdan bir sene sonra kesinlikle etkilendiğini ortaya koyuyor.

    Aile ve çift terapisi üzerine kırk senelik birikimi olan, bu konuda kitaplar ve makaleler yayınlamış Amerikalı psikolog William Hiebert kendisine gelen çiftlere ilk olarak nasıl tanıştıklarını soruyor. Ve ‘aşk hikayelerini’ anlatmalarını istiyor. Sebebi, şu andaki mutluluk düzeyleri ne olursa olsun bir zamanlar birbirlerine aşık olduklarını hatırlatmak. Evet, bizde de öyle değil midir? Sürekli ‘koklaşan’ yeni evli çiftlere genelde şu söylenir: “Bunlar cicim ayları, hele birkaç sene geçsin o zaman görürüz sizi”. Sonra da eklenir: “Hele bir de çocuğunuz olsun, işte o zaman başlıyor her şey!”

    Farkında mısınız?

    Yapılan tüm araştırmalar bebekten sonra evliliğin özellikle doğumdan bir sene sonra kesinlikle etkilendiğini ve bunun üstesinden gelmenin en etkili yolunun farkındalık olduğunu destekliyor. Dolayısıyla, çiftlerin hangi konularda zorluk yaşayabileceklerini önceden olabildiğince tespit etmeleri, ileride yaşayabilecekleri sorunlar karşısında daha donanımlı olmalarını sağlıyor.

    Gelelim değişikliğe!

    Doğumdan birkaç gün önce ‘geleceğe bir mektup’ yazın birlikte! Bu mektupta bebek sahibi olacağınızı öğrenmeden önceki yaşantınızı, sadece siz ve eşiniz varken nasıl bir hayatınız olduğunu, daha sonra da tabii ki bu güzel haberle birlikte neler hissettiğinizi, duygularınızı, beklentilerinizi, bebeğinizle ilgili hislerinizi yazıya dökün. Yukarıda önerdiğim gibi konuları konuşurken anne-babalıkla ve eş olmakla ilgili neler hissettiğinizi yazın. Ve sizi bekleyen bu anne-babalık yolculuğunda yazdıklarınızı zaman zaman hatırlayın. Günün sonunda, ortalık sakinlediğinde eşinizle bebekten önceki ve şimdiki hislerinizi paylaşın. Beklentilerinizin değişip değişmediğini konuşun ve tabii ki olabildiğince sık birbirinize ‘aşk hikayenizi’ hatırlatın!

    Devir iletişim devri!

    Bebeğinizi beklemeye başladıktan itibaren eşinizle konuşabileceğiniz konulardan birkaçı şunlar olabilir:

    • Bebeğiniz dünyaya geldikten sonra düzeninizin (uyku, seyahat, sosyal hayat, iş gibi) nasıl değişeceğini konuşun.

    • Her iki tarafın geniş aileleri ‘mutlu haberinizi’ öğrendikten sonra ne kadar hayatınızın içinde olacak? Genelde ne sıklıkla görüşüyorsunuz; habersiz evinize geliyorlar mı; tatillerinize birlikte çıkar mısınız? Bebekten sonra bunların nasıl değişeceğini öngörüyorsunuz? Ne kadar destek, ne kadar yalnız bırakılmak istiyorsunuz?

    • Bebek bakımı, düzeni, ileride disiplini gibi konularda kimden ya da kimlerden fikir ve bilgi almayı planlayın. (Çocuk doktoru, bebek hemşiresi, pedagoglar, ailedeki büyükler, kitaplar, arkadaşlarınız gibi)

    • Bebeğinizin yetiştirilmesi konusunda fikir ayrılığı yaşarsanız kimin yöntemleriyle yola devam edeceğinizi kararlaştırın.

  • İsimlerin Baş Harfi Aşkı Etkiliyor

    İsimlerin Baş Harfi Aşkı Etkiliyor

    Uzmanlar, isimlerin insanın karakterini etkilediğini açıkladı.

    A: İlla da ilişkilerinizde romantizm diye tutturduğunuz söylenemez! Daha çok aksiyonla ilgilisiniz. Hareket lazım size, hareket… Üstelik uğraştığınız her şeyde. Flört edecek kadar sabırlı değilsiniz. Ama dobralığınıza söyleyecek hiçbir şey yok. Eşiniz çok çekici olmalı. Özellikle fiziksel yönden! Çünkü bir şehvet düşkünü olarak siz buna çok önem verirsiniz.

    B: Mantıklı olduğunuz kadar romantiksiniz de… Mum ışığında yemek, ay ışığında yürümek sizin için önemli kavramlar… Sevgiliniz size hediye almak zorunda çünkü bu tür jestleri ve sürprizleri seviyor ve önemsiyorsunuz. Sadakatiniz yüksek ve sevginizi ifade etme kabiliyetiniz ise muazzamdır.

    C-Ç: Sosyallik paçalarınızdan akıyor. Siz flörtsüz duramazsınız. Sevgiliniz yandı her an yanınızda olmak zorunda… Duygulu ve duyarlısınız. Biraz bencilsiniz, ne ayıp, sanki eşiniz, sevgiliniz size tapmak zorunda!

    D: Biraz takıntılısınız! Onu elde etmek için elinizden geleni yapıyorsunuz. İmkânsız olsa bile kolay kolay vazgeçmiyorsunuz. Olumlusunuz ve duygusal yönünüz genellikle mantığınızın üzerinde kalıyor. Sıfatlarınız şunlar; Kıskanç, bencil ve sadık!

    E: İş, stres, para, dış etkenler evlilik hayatınızı olumsuz yönde kolayca etkileyebiliyor. İhtiyacınız sürekli ilgi. Allah kolaylık versin.

    F: İdeal sevgili, ideal romantik. Sevgilinizi ilahlaştırıyorsunuz. Üstelik bundan zevk alıyorsunuz. Dışarıdan gösteriş düşkünü olarak görülebilirsiniz ama içinizde sıcak ve romantik bir insan var. Umarım peşinde koştuğunuz ideal sevgiliye ulaşırsınız.

    G: Sizin için söylenecek iki sözcük: Müşkülpesent ve ayrıntıcı. Biraz özentisiniz. Statüsü sizden yüksek insanlarla ilişki kurmaya bayılıyorsunuz. Ayrıca bir özelliğiniz daha var, erotizmin zirvesine nasıl ulaşabileceğinizi iyi biliyorsunuz.

    H: Sürekli bir arayış içindesiniz. Üstelik ne aradığınızı da biliyorsunuz: Sizi her yönden zenginleştirecek bir partner. Onun için her şeyi yapabilirsiniz. Ama bunu yatırım gözüyle yapmanız iyi değil. İtiraf edin bazen yapıyorsunuz!

    I– İ: Sevmek ve sevilmek için yaratılmış birisiniz. Aradığınız kişiyi bulduğunuzda onun için yapamayacağınız şey yok! Sürprizler yapmaya bayılır, gündelik hayatı bile çok özel yaşayabilir ve yaşatabilirsiniz. Ömürlük evliliklerin kişisi de denebilir size… Ancak güven duygusu da hayatınızda önemli bir kavram olarak yer alır..

    J: Müthiş bir fiziksel enerjiniz var. Sizin için karşı cinsle ilişki bir meydan okuma. Romantik olduğunuz söylenebilir ama sizi asil ilgilendiren baştan çıkarmak. İdeal aşka inanıyorsunuz. İşiniz kolay değil.

    K: Ketum ve utangaçmış gibi görünüyorsunuz ama son derece şehvetli ve duyarlı bir insansınız. Ama bunu kimseye çaktırmıyorsunuz. Ticari kabiliyetlerinize maşallah. Bu işin bütün ayrıntılarına hakimsiniz. Ciddi görüntünüz insanlarda çekingenlik yaratıyor. Aldatmaktan ve aldatılmaktan nefret edersiniz.

    L: Aşk, sizin için tutkuyla eşdeğer. Sevilmekten çok sevmeye önem veriyorsunuz. Birine bağlanmak sizin için çok değerli. Aşk konusunda her alanda başarı garanti. Bu yüzden biraz maymun iştahlısınız. Yeni tatlar deneme potansiyeline sahipsiniz. Tuzlu mu, tatlı mı, ekşi mi? Sevgilinizin işi zor çünkü entelektüel olmak zorunda.

    M: Çok duygusalsınız. Bir ilişkiye girdiğinizde tüm benliğiniz eriyip gidiyor. Fantezileriniz ve enerjiniz tükenecekmiş gibi durmuyor. Birlikte olduğunuz insanı çocuk gibi koruyup, kolluyorsunuz. Ama onun bundan sıkılabileceğini hiç düşünmüyorsunuz.

    N: Sizi yakından tanıyanların asla inanmadığı iki sıfatınız var: Masum ve çekingen. Bu sadece dış görünüşünüz. Son derece aldatıcı. Maalesef mükemmeliyetçisiniz. Bu yüzden de sizin standartlarınıza uygun birini bulmanız çok zor oluyor.

    O – Ö: Biraz çekingensiniz. Enerjinizi başka alanlara yönlendirmeniz bu yüzden. Para ve güç sizin için çıkış yolu.

    P: Sizin için hayatın anlamı sosyal statü. Biriyle birlikte olabilmeniz zor. Çünkü eli yüzü düzgün olmayan biri sizin statünüzü düşürür. Üstelik çok da zeki olmalı çünkü siz tartışmadan duramazsınız.

    R: Birlikte olmak için en iyisi kendinizi kopyalamanız olurdu. Çünkü sizin tıpkı kendiniz gibi birine ihtiyacınız var: Entelektüel ve zeki. Akıl sizin için fiziksel güzellikten daha önemli.

    S – Ş: Gevezesiniz. En büyük zevkiniz konuşmak. Esiniz dinlemekten hoşlanmıyorsa yandınız. Eş değiştirmek zorundasınız. Çünkü konuşmak sizin için bir ihtiyaç. Hayatınızdaki her şey derli toplu olmalı. Uyumsuzluk ve karmaşadan nefret ediyorsunuz. Siz her şeyi kontrol etmek istiyorsunuz. Çok flört ediyorsunuz. Ama bir kere kalbinizi kaptırmaya görün, dünyanın en sadik insani oluverirsiniz. Size uygun sevgili bulamazsanız, iyi bir kitapla da idare edebilirsiniz.

    T: Tam bir romantik. Aşka düşkünsünüz. Flört için ideal bir tipsiniz. Aşık olduğunuzda romantiksiniz ve bu yüzden de kırılgansınız. Ufak bir aksilik durumunda bu durumu düzeltmek için her şeyi yapabilirsiniz. Ama unuttuğunuz bir şey var; ayaklarınızın yere sağlam basması durumunda anında gerçekçi olursunuz.

    U – Ü: Tam bir paradoks. Gerçekçi bir aşıksınız. Her zaman değer verecek birini ararsınız. Sevmek için yaratılmış, duygusallığı her şeyin üstünde tutarsınız.

    V: Sizden adam olmaz, her zaman özgürlük ve heyecan peşindesiniz üstelik gizemli insanlar ilginizi çeker, sizi büyüler. Ya yaşça büyük ya da küçük insanların peşinde koşarsınız. Bu yüzden bütün ilişkileriniz tehlikelidir.

    Y: Bağımsızlık, sloganınızdır. Biriyle olmanız zor, haliyle. Her zaman kendinizi ispatlamak zorundasınız. Özellikle sevgilinize karşı… Ya o da kendini ispatlamaya kalkarsa? Ama Allah için son derece açık ve çekici bir insansınız.

    Z: Aşkın acı çekmek olduğunu artık biliyorsunuz. Samimi, hassas, duygusal ve hayalperestsiniz. Başı dertte olan insanlar için, sizden daha iyi biri bulunamaz. Üstelik her zaman da sevgilinizin kurtarıcısısınız. Ama paylaşmaktan çok hoşlanmıyorsunuz. Özel hayatınızı, sırlarınızı kendinize saklıyorsunuz.

  • Kadın ve erkeklerin ilişkiden beklentileri

    Kadın ve erkeklerin ilişkiden beklentileri

    Kadın ve erkeklerin duygusal birlikteliklerde öncelikleri ve zayıf noktaları neler? İşte cinsleri anlamanın yolları…

    İyi niyetli davranışlar kimi zaman eşler tarafından neden yanlış anlaşılır? Ego doyumunda sınır ne olmalı? Kadın-erkek ilişkilerinde mutlu bir yaşam için çok önemli tüyolar veren Prof. Dr. Nevzat Tarhan kadınlara en büyük armağanın güven olduğunu belirtiyor.

    Kadın önce paylaşmak ve yakınlık istiyor.

    Kadınların erkekler konusunda en çok dile getirdikleri yakınma; erkeklerin onları dinlemediği ve anlamadığı yönünde, peki erkeklerin önceliği nedir?

    Erkekler; yetenekli, yeterli ve güçlü hissetmek istiyor.

    Erkekler doyumu başarıda ve sonuç almada bulurken, kadınlar paylaşma, değer verilme ve önemseme de yaşıyor.

    Bir kadın eşini sevdiğinde onun gelişmesine yardımcı olmayı, erkeğinin eksiklerini gidermeyi ve düzeltmeyi görev bilir ve bunun için çalışır, bu doğrultuda hareket ederken eşini koruduğunu düşünür.

    Güçsüz hissettirmeyin!

    Bu süreçte erkek duruma farklı açıdan bakarak, karısı tarafından yönetildiğini düşünmeye başlayabilir. Kadının erkeğine yardım ederken erkeğini güçsüzlük ve beceriksizlik hissettirmemesi oldukça önemli.

    Ne yapacağını bilememek duygusu uyandırmayın!

    Bir erkekte ne yapacağını bilemediği duygusunu uyandıran bir kadın, erkeği anlamıyor demektir. Bir kadın erkeğe kendisini iyi ve yeterli hissettirir, ‘kontrol bende’ duygusunu yaşatırsa o erkeğe çok şey yaptırabilir.

    Kadının egosunu destek, paylaşmak doyurur…

    Kadının ego doyumunu destek görmek ve destek vermek, paylaşmak, yardımcı olmak hisleri sağlar. Kadın erkekten çok daha fazla estetik kaygılara, sevgiye, iletişime, güzelliğe değer verir. Sevgi ve uyum onlar için daha önemlidir. Bir erkeğin yarışı kazanmaktan veya tuttuğu futbol takımının attığı golden aldığı zevki kadın yakınlaşma ve paylaşma anında hisseder.

    Erkeğe öğüt verirken dikkat!

    Bir kadının da erkeğe istemeden öğüt vermesi tenkit şeklinde anlaşılır. Erkeğin kendisini sorunlu, arızalı, yetersiz hissetmesine meydan vermeden ona öğüt vermenin yolunu bulan kadın kendini aşmış demektir. Erkekler bu açıdan çocuk gibidirler. Kabullenip sonra yönlendirilirlerse düşünce yanılgısına düşmezler.

    En büyük armağan güven!

    Eşlerin birbirlerine verecekleri en önemli armağan güvenlerini hissettirmeleridir. Bu aynı zamanda karşımızdakini onurlandırma yoludur. Bir kadın, erkeğin giydiği gömleğin pantolonuna uymadığını gördüğünde “Bu olmamış” derse erkek kendisini beceriksiz hisseder. Bu olmamış yerine “Bence böyle olsa sana daha çok yakışır” demek olumsuz duyguları bertaraf edecektir.

    Ancak diğer taraftan kadın fikrini söylemediğinde kendisini işe yaramaz gibi zannedebilir. Bu noktada erkek kadının fikrine saygı duymayı bilmelidir. Farklı görüşü yapıcı olarak paylaşmayı becerebilmek bir erkeğin kendisini aşmasıdır. Sorunun püf noktası “Önce kabul et” düşüncesini alışkanlık haline getirmektir.

  • Evliliklerde peri masalı biterse…

    Evliliklerde peri masalı biterse…

    Günümüzde mutlu başlayan ancak sonu boşanmayla biten evlilikler hızla artıyor. Peki ama peri masalı hikayesini andıran evlilikler neden yürümüyor? Evlilik ve Aile Terapisti İlkim Öz Tan, günümüz evliliklerini ve mutlu bir evlilik için çiftlere düşen görevleri kaleme aldı.

    Son yıllarda zar-zor yürüyen evliliklere ve boşanma avukatında soluğu alan eşlere sık sık rastlıyoruz. Üstüne üstlük, bu evlilikten canı yanan insanların, kendilerine hiç ayna tutmadan ikinci hatta üçüncü evliliklere imza attıklarını görüyoruz. Elbette ki bu durum sadece bir sonuç… Eşleri, kadını ve erkeği bu olumsuz sonuca vardıran nedenler çözülmedikçe, aynı sonuç tekrar edip durur. Evlilik terapisine gelen eşlere, sonuca değil de onları bu sonuca getiren nedenlere bakmamız gerektiğini söylediğimde, eşler huzursuzlaşıyor. Çünkü insan, kendi hatasıyla yüzleşmek istemiyor.

    Evlilik, hayata iki kişilik bir başlangıç ve bir yaşam biçimidir

    Birbirine deli divane aşık iki kişi, hayatlarını birleştirmeye karar verip evleniyorlar. Göz göze, diz dize, el ele, yürek yüreğe yapılan başlangıç, zamanla kavga-gürültü, hakaret, aşağılama ve en sonunda da ayrılığa kadar gidebiliyor. Bunun birincil nedenlerinin başında, eşlerin evliliğin yapısına ilişkin yanlış algılamalarını görüyorum. Evliliği, “Benim dediğim, benim istediğim olacak” diye gören kişiler ne yazık ki kaybediyor. Çünkü evliliğin temelinde paylaşım var. Hiç kuşkusuz farklı kişilikler beraberinde, farklı zevkleri, farklı uğraşıları ve hayata farklı bakış açısını da getiriyor ancak, farklılıklarda buluşamamak evliliği bitiriyor ya da sancılı gitmesine neden oluyor.

    Zıt kutuplar flörtte birbirini çeker ama evlilikte iter

    Sevgiliniz dışa dönük, neşeli ve coşkulu dolu biriyken, siz de tam tersi içe dönük, durgun bir yapıya sahipseniz, birbirinize doyamazsınız. Siz onda coşkuyu, hareketi, o sizde dinginliği bulur. Flört ederken eğlenceli olur bu durum. Ama bir de evliliği düşünün… Evlendiniz ve eşiniz sürekli gezmek istiyor, yerinde duramıyor, dışarıya programlar düzenliyor. Siz ise evde onunla baş başa olmak istiyorsunuz. Evlilik terapilerinde en sık rastladığım sıkıntı budur. Çok farklı kişiliklerin, aynı evde sıkıntı yaşaması. Farklı kişilikler, birbirleriyle empati kuramazlar dolayısıyla birbirlerini anlayamazlar. Bir süre sonra karşılıklı memnuniyetsizlikler, suçlamalar, cinsel ceza ve eşlerin birbirinden uzaklaşma süreci başlar. Evliliğin yıpranmasına ve eşlerin birbirlerini zedelemesine neden olan “suçlama”, “eleştirme” davranışları arttıkça, öfke patlamaları kaçınılmaz olur. Bu sebepledir ki, birbirine benzer kişilik yapılarının evlilikleri daha sağlıklı ve uzun ömürlü olur.

    Günümüz insanı bencil

    Artık eskinin paylaşımcı insanı çok az. Özellikle genç nesilde, bencillik ön planda. Daha “ben merkezciler”. Sıkıntıya gelemiyorlar. Maddi çıkarları ön planda yer alıyor. İş, kariyer, para gibi maddesel gereçler, genç neslin olmazsa olmazları arasında. Liste başında bunlar olunca, sevgi, aşk, hoşgörü, karşı tarafa saygı duyma, sadakat gibi manevi kavramların içi boş kalıyor. Bu yüzdendir ki, günümüz insanı doyumsuz ve mutsuz. Maddi zenginlikleri mutlu olmak için bir araç değil de, amaç olarak gördükleri sürece kadınlar da, erkekler de mutsuzluklarıyla baş başa kalacaklar.

    İşkolik insanların sayısı gitgide artıyor. Kadın ya da erkek evliliğine ve eşine ayıracağı zamanın ve enerjinin tümünü işinde harcayınca, geriye o insanın posası kalıyor. Evlilik ise, posaları istemiyor.

    Evlilik birbirine zaman ve sevgi yatırımı yapmaktır

    Bu dünyada hiçbir ilişki yoktur ki, zaman ayırmadan, sevgi göstermeden ve emek harcamadan büyüsün. Evlilikte de böyle bir gerçeklik var. Gün boyu işlerinde olan eşler, eve yorgun gelir ve hiçbir paylaşım olmadan karınlarını doyurup, yatıp uyurlarsa, bunun sadece adı evlilik oluyor, içeriği değil. Gün içinde ne kadar yorulursanız yorulun, eşinize ve ilişkinize zaman ayırmalısınız. Evet bazen geceyi televizyon karşısında pinkleyerek geçirebilisiniz ama çoğu zaman, eşinizle paylaşımlarınız olmalı. Artık eşlerin televizyonları ve izledikleri programlar bile ayrı. Aynı evde ayrı hayatlar… “Televizyon izlerken el ele oturun” önerilerini bile yapamaz olduk çünkü dediğim gibi, eşlerin televizyon izledikleri odaları bile ayrı. Oysa aynı filmi izleyip, sonrasında yorumlamak bile bir paylaşımı getirir.

    Monotonlaşan evliliklere, en azından hafta sonları şehir dışına çıkma planları yapmalısınız, evliliğinize renk katmalısınız derim. Çoğunun verdiği yanıt şöyledir: “Aman gitmeyelim çünkü eşime yol boyunca katlanamam”.

    Sevginin paylaşımına gelince, evlilik sevgiyle beslenir. Sevgi dolu dokunuşlar, sevgiyle yapılan davranışlar, sevgi sözcükleri eşlerin mutlu olmasına neden olur. Öyle eşler biliyorum ki, bu konuda inatlaşıyorlar. “Neden hep ben yapıyorum, biraz da o yapsın.” “Sevgi dolu yaklaşırsam, tepeme çıkar.” Sevgiyi ifadede ve sevgiyi karşı tarafa aktarmadaki anlayış böyle olduğu sürece, kişilik çatışması yaşayan eşlerin, evliliklerinde sevgiyi yaşamaları çok zor.

    Artık bir yastıkta yaşlanılmıyor

    “Bir yastıkta kocayın…” temennileri günümüz insanında gerçekliğini yitirmiş gibi. Yeni evlilere, bir yastıkta yaşlanın iyi dilekleri söylenmiyor. Sadece mutluluklar dileniyor. Üstüne üstlük, yeni evlilerin de böyle bir niyeti olmuyor. “Olmazsa boşanırım…” mantığı ön planda şimdilerde. Çünkü kimse, kendisini değiştirmek istemiyor. Kendi hatalarını görüp, yüzleşmek ve bir de bu hataları onarmak yani değiştirmek, insana zor geliyor. İşin kolayını seçiyor çoğu; “Karşı tarafı değiştirmek” ya da “evliliği bitirmek”. Emek vermediğiniz bir ilişkiyi bitirmek her zaman kolaydır, emek verilmeyenden vazgeçmek zor değildir. Karşı tarafın davranışlarını ve kişiliğini eğip bükmek, kolunu kanadını kırmak daha kolaydır. Kendi kusurlarımıza neden olan yönlerimizi değiştirmek ise, çok daha zordur. Bencil, narsist, hiperaktif kişilik yapıları ise kendilerini değiştirmekten korkarlar. Çünkü değişim sancılıdır. Ve onlar acı çekmek istemezler, karşı tarafı acıtırlar.

    Ninelerimizin, dedelerimizin evliliklerine baktığımızda ve şimdilerdeki sağlıklı evlilikleri gözlemlediğimizde, eşlerin birbirlerine karşı sevgi ve saygı dolu olduklarını, ilişkilerine önem verdiklerini, maddenin değil de, duyguların ön planda olduğunu ve mutlu olmak için çaba gösterdiklerini görüyoruz.

    Değişim cesaret ister, eşler birbirlerine değil de kendilerine ayna tutmalılar

    Evliliklerinde mutlu olmak isteyen eşler, birbirlerini değil de, kendilerini irdelemeliler. Karşı tarafın eksiğini, gediğini değil de kendi eksik gediklerine bakarak evliliklerine çeki düzen vermeliler. Sorunlar karşısında mücadele vermeli, hemen pes etmemeliler. Tıpkı kartalların hayat öykülerinde olduğu gibi. Biliyorsunuz kartallar seksen yıl yaşarlar. İlk kırk yılın sonunda ya kendisini yenileyip, değişecektir ya da yok olup ölecektir. Yok olmayı seçen kartal, bir tepeye tüner ve yok olmayı bekleyerek ölür. Değişimi seçen kartal ise, tünediği tepede önce gagasını kırar yeni ve sağlam gagasının çıkması için, sonra eskimiş tırnaklarını kırarak yenilenmesini bekler. Daha sonra da kırlaşan tüylerinin dökülüp, yenilerinin çıkması için sabreder. Uzun bir sürecin, acı ve sancılı bir dönemin ardından, kartal kendisini yenilemiş, olumlu yönde değişmiş olarak hayata devam eder.

    Hiç birimiz acı çekmek istemeyiz ve acıdan kaçarız ancak bu bizim korkak yanımızdır ve rotası mutsuzluktur. İlişkilerimizdeki sorunlardan kaçmak, ilişkiyi yok etmek demektir. İlk evlilikleri boşanmayla biten kişiler, kişiliklerindeki hatalı yönleri törpülemezlerse, ikinci hatta üçüncü evlilikleri de mutsuz sonla biter.

    Evlilik terapileri, hastalanmış evliliklerin hastanesidir. Hasta erken teşhisle bize getirilirse, sonuç olumlu oluyor ama ölmüş bir evlilik geldiği zaman, terapinin ve terapistin de elinden bir şey gelmiyor. Evlenmeden önce kendinizi ve karşı tarafı olabildiğince objektif değerlendirmelisiniz. Onu olduğu gibi kabul edecekseniz evliliğe adım atın. Ve sorunlar karşısında fare değil de, kartal olun. Mutluluğu seçmeyi de sakın ola unutmayın.

  • Ayrılıkta cumartesi etkisi

    Ayrılıkta cumartesi etkisi

    Hayatı onsuz düşünemediğiniz sevdiğiniz insandan ayrılmanın şokundan kurtulmak istiyorsanız bazı pembe hileler yapın! Ayrılık hüznünden kurtulmanın en iyi yolu sosyalleşmek, en uygun gün ise cumartesi! Kendinizi yalnız hissedebileceğiniz özel (Cumartesi, Sevgililer Günü vb.) günlerde, “arama krizi”ne girmek istemiyorsanız; arkadaşlarınızla buluşun, hobiler edinin, kurslara yazılın… Bir de sakın telefon numarasını silmeyi unutmayın!

    Ayrılma kararı verilen bir ilişkiyi bitirmek neden bazıları için daha zordur veya hangi durumlarda ayrılık daha zor gelir? Medical Park Fatih Hastanesi’nden Klinik Psikolog Sinem Demir; duygusal ilişkilerde ayrılık meselesini farklı yönleriyle değerlendirdi:

    Duygusal bir ilişkinin bitmesi; bir kişi ile duygusal paylaşımın bitmesinin ötesinde, bir yaşam biçiminin kesintiye uğraması anlamına gelebilir: Birlikte yapılan sosyal faaliyetlerin, geleceğe yönelik hayallerin, ortak arkadaşlarla görüşmenin de kesilmesi gibi… Biten bir ilişkinin ardından, kişinin kendisini sosyal olarak konumlandırma biçimi de değişebilir; örneğin “evliliğe doğru giden” bir ilişkinin bitmesinin ardından, sosyal konum yeniden “bekâr” olarak değişir. Evlenmeyle ilişkili olumlu beklentileri olan bir kişi için ayrılık, bu açıdan da zorlayıcı olabilir. Boşanma yoluyla bekârlığa dönmek ise; sosyal çevrenin de etkisiyle, alışma sürecinin daha sancılı geçmesine yol açabilir.

    İlişkinin hayatın hangi döneminde bittiği de, ilişki sonrası dönemde yaşanan streste belirleyici olabilir. Genç yetişkinlik, geleceği olan bir ilişki beklentisinin en fazla olduğu dönemdir. Duygusal bir etki yaratmış, “karşılıklı uygunluk” olduğu gözlenmiş bir ilişkinin bitmesi, geleceğe yönelik yalnızlık endişesine ve duygusal ilişkilere dair ümitsizliğe yol açabilir. Diğer taraftan, bu dönemde duygular ve başa çıkma mekanizmaları gelişmiş olacağından, bitmiş ilişki daha sağlıklı değerlendirilebilir. Yetişkinlik ve olgunluk yıllarında bir ilişkinin bitmesinde; alışılmış bir düzenin bozulması, çocuklar ve maddi paylaşımlar gibi etkenler işin içine girer.

    “Daha iyisini bulamam” sendromu

    Bir araştırmaya göre; ayrıldıkları partnerlerine duygusal olarak daha yakın hissedenler, ilişkisi uzun süre devam etmiş olanlar ve ayrıldıkları kişi kadar iyi bir partneri bir daha bulamayacaklarına inananlar daha fazla stres yaşıyorlar.Ayrılma-devam etme arasında kalan bir kişinin (veya çiftin), duygusal bir ilişkiye dair beklentileri, çocukluk dönemlerinde yaşanmış ciddi ayrılıklardan da etkilenir. Bağlanma kuramına göre; çocukluk döneminde yaşanan ayrılık-bağlanma sorunları olan kişilerde, ayrılmaya ve reddedilmeye hassasiyet daha fazla olabiliyor ve bu kişiler, bir ilişkinin bitmesine abartılı tepkiler verebiliyorlar. Dahası, ayrılacaklarına emin oldukları ilişkiler kurabiliyorlar veya sağlıklı bir ilişkiyi farkında olmadan sabote ederek ayrılık-mutsuzluk döngüsünü hazırlayabiliyorlar.

    “Benliği Sessizleştirme” kuramına göre ise; kendilerini ancak duygusal bir ilişkide iken “var” olarak hisseden ve sırf ilişkiyi sürdürebilmek için kendi düşünce-duygularını bastıran kişiler, bir ayrılık durumunda depresyona daha yatkın oluyorlar.

    Bitiş şekli travma yaratabilir

    İlişkinin bitmeden önce nasıl olduğu ve ne şekilde bittiği de sonrasındaki ruhsal durumu etkileyebilir. Örneğin; duygusal ve/veya fiziksel tacizin yoğun yaşandığı bir ilişkinin bitişi sonrası, bir “rahatlama” olması beklenir. Ancak böylesi bir ilişki sonrası, taciz travmasının etkileriyle başa çıkmak gerekir. “Toz pembe” gibi görünen bir ilişkinin, aniden ve şok edici bir şekilde bitmesi ya da çok uzun yıllar “hangi yöne gideceği belli olamamış” bir ilişkinin bitmesi gibi ayrılık biçimleri de ayrılığın kabullenilmesini zorlaştırabilir.

    Ayrılığı anlamak

    Ayrılık sonrasında olumsuzu olumluya çevirmek için daha fazla beklentisi olanlar, depresyona daha az giriyorlar. Bu kişiler daha olumlu düşünceler geliştirmeye çalışıyorlar, fiziksel ve sosyal faaliyetlere ağırlık veriyorlar.Ancak bir ayrılık sonrasında hızlı bir şekilde olumsuz (üzüntü, öfke, yas gibi) duyguları bastırmak, uzun vadede sağlıklı bir durum değildir. Sağlıklı olan, ayrılık sonrasındaki bu olumsuz duyguları yaşamaya izin vermek ve biten ilişkiyi/ilişkideki rolümüzü yeniden değerlendirmektir. Bu noktada psikoterapi desteği alınabilir; çünkü ayrılığı anlamak, duygusal gelişim için bir fırsat olabilir. Sonrasında ise sadece yeni bir duygusal ilişki arayışı amacı içermeyen, ertelenmiş hobileri de kapsayabilecek yeni bir sosyalleşme ağı oluşturmaya başlanabilir.

    “Sevmek”, “hoşlanmak” ve “aşık olmak” gibi duygusal yüklemelerin nasıl yorumlandığı; bu duyguların yaşanmış ilişkiye ait duygular mı olduğu, yoksa o dönem yaşanan duygusal yoksunlukların etkisiyle mi karşıdaki kişinin yüceltildiği gibi konuların ele alınması; bitmiş ilişkiden yola çıkarak duyguların tanınması ve gelişmesi açısından önemlidir.

    ‘Cumartesi etkisi”nden korunun

    Bitmesi gerektiğinden emin olunan ancak bitirilemeyen ilişkilerde, davranışları kontrol etmek için önlemler almak da gerekebilir. Özellikle “Ayrılıkta Cumartesi Etkisi” olarak da adlandırılabilecek durumdan korunmakta fayda var. Çünkü sosyalleşmek için en cazip gün olan cumartesi, herkesin sokaklara döküldüğü, gözünüzün önünde sevgililerin dolaştığı bir gündür. Bu nedenle özel günlerde (cumartesi, hafta sonu, Sevgililer Günü vb.) kendinizi yalnız hissedebilir ve eski günleri hatırlayarak ani duygu patlamaları yaşayabilirsiniz. Bu tür günler, heyecanınızı ve duygularınızı depreştirebilir, bitmesi istenen ilişkiyi “aslında bir şans daha tanınabilir” gibi algılamanıza yol açabilir. Bunu önlemek için, o günden birkaç gün öncesinden başka planlar yapmalısınız; arkadaşlarınızla buluşmak, ertelenmiş hobilere başlamak veya kurslara yazılmak gibi…

    Telefon numarasını silin

    Kendinizi yalnız hissedebileceğiniz özel günlerde, verilmiş bir ayrılık kararını sabote edebilir ve sonradan pişman olacağınız aramalar yapabilirsiniz. Bu nedenle; ayrılmak istenen kişinin telefonunu ve e-posta adresini silmek, aniden gelişen arama isteğini kontrol almada işe yarayabilir. Neden ayrıldığınızı ve yeniden arama isteğinin neden gelişmiş olabileceğini bir kağıda yazmak da ani duygu patlamalarını sakinleştirebilir.

  • Sevilmeyen Erkek ve Kadın Tipleri

    Sevilmeyen Erkek ve Kadın Tipleri

    Pısırık olmayı bırakın. Eğer hoşlandığınız birine birlikte bir yere çıkmayı teklif ederseniz kabul eder. Nereye gideceğiniz konusunda bir beklentisi yoksa liderliği ele alın. Baskı altında olsanız da rahat olun, çok zor olmayacak. Ne tür yemekleri, hangi filmleri veya nerelere gitmeyi sevdiğini sorun. Kararsızsanız hoşuna gidecek bir kaç alternatif sunun ve seçmesine izin verin. Bazı şeyleri kontrol altına almanız gerektiği doğru ancak her zaman seçim yapma fırsatı da sunmalısınız.

    Arayacağını söyleyip aramayan

    Kadınlar ‘arayacağım’ deyip aramayan erkekle ilişkisini yeniden gözdn geçirir. Eğer onu bir daha görmeyecekseniz bunu kibarca yapmanız gerek. Bu bir kadını arayacağım diye umutlandırarak terk etmekten daha doğru.

    Hesabı bölen

    Kadınların feminist duygularını incitmekten korktuğunuz için hesabı ikiye böldürdüğünüzü söylemeyin. Eğer bir kadını dışarı davet ettiyseniz gece sonuna kadar tüm hesapları siz ödersiniz. Bunun cinsel ayrımcılıkla ilgisi yok. İlk buluşmada her zaman erkekler öder. Başka beklentiniz olmasın.

    Sarhoş, düzgün konuşmayan

    Eğer bir kaç kadeh içtikten sonra kendinizi kaybediyorsanız, yeni bir kadınla çıkarken dikkatli olmalısınız. Birlikte zaman geçirirken saçma sohbetler, anlamsız konuşmalar yapan bir erkek asla cazip olamaz. Bunun yerine ne kadar içtiğinize dikkat edin.

    Her şeyi onaylayan

    Hiçbir kadın her şeyi onaylayan bir erkekten hoşlanmaz. Tavsiyeler veren, sorular soran, ilgili erkekler daha caziptir.

    PEKİ ERKEKLER KADINLARDA NELERDEN HOŞLANMIYOR?

    Garip davranan

    Buluşmada özensizlik kabadır. Hiçbir erkek son dakika randevusunu erteleyen, iptal eden bir kadından hoşlanmaz. Düşüncesiz tavırlarınız, hazırlanamama gibi nedenlerle geç kalma erkekleri kızdırır. Örneğin herhangi bir nedenle geç kalacaksanız mutlaka haber verin.

    Süper kendine güven

    Kendine güvenmek doğrudur ancak çok fazla özgürlük kötü olabilir. Ondan daha iyiymiş ve ihtiyacınız yokmuş gibi davranmanız onun için hoş bir durum değil. Siz onun yerinde olsaydınız bu kadar kendini beğenen biriyle olur muydunuz?

    Erkekler basit ihtiyaçları olan basit varlıklardır. Biriyle çıktığınızda kendinizi ona bırakın, ‘kendi hesabımı öderim’ mantığından uzaklaşın ve hesabı ödemesine izin verin. Zaman zaman eski moda davranışlarda bulunmak aranızdaki iletişimi arttırır.

    Biyolojik saatiniz

    Üzgünüz bayanlar ama erkekler bir kadının bebek yapma süresinin az kalması ve çocuk sahibi olma konusunda baskı istemezler. Bir erkeğin çocuk sahibi olma konusundaki görüşünü merak ediyor olabilirsiniz. Ancak ilk buluşmada çocuk sahibi olmak isteyip istemediğini sormanız onu kaçırmanıza neden olur. Birbirinizi tanıdıktan sonra zamanla evlilik ve çocuk hakkındaki düşüncelerini öğrenirsiniz. vaktiniz azsa ve ciddi planlar yapmıyorsanız zaman kaybetmeyebilirsiniz.

    Kötü erkek bağımlılığı

    Kadınlar çekici, flörtöz, oyuncu erkeklerden hoşlanır. Onunla vakit geçirmek, birlikte olmak ister. Genç kızlık dönemlerinizdeki bu halinizden kurtulun. Kötü çocukla mı yoksa iyi çocukla mı birlikte olmak istiyorsanız karar verin.

  • Ten uyumu olmazsa aşk olur mu?

    Ten uyumu olmazsa aşk olur mu?

    Mükemmel ilişkide uyum; hem cinsel, hem ruhsal, hem de fiziksel olmalıdır. Bu üçünün toplamı ise ten uyumudur. Bu üçlüden biri eksik olduğunda ise uyum tam olarak yaşanmaz ve ilişki topallamaya başlar.

    Dokunmaya karşı koyamaz hale getiren ve karşındakinin cinsel anlayışına hitap eden bir iletişim şekli olarak tanımlanabilir ten uyumu. Özellikle bazı erkekler için sadece cinsellik olarak nitelendirilebilen ten uyumu, farklı öğelerin bir araya gelmesiyle oluşan bir etkileşim durumudur. Çekicilik, büyü, hayal, tutku, zevk alma ve verme, gözlerdeki hayat ışığı, hayattan soyutlanma gibi…

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı-Cinsel Terapist Op. Dr. Gökçen Erdoğan konuyla ilgili “Bir ud taksimi yapar gibi düşünün; aşk peşrevine başlanılır, girişi ten uyumu ile yapılır. Ten uyumu bir ilişkinin olmazsa olmazı değil ama mükemmel bir ilişki için önemli bir girizgah.”

    Ten uyumunu hissetmek…
    “Başrolde ten, yardımcıları renk, tat, koku, his ve dokudur.’’ Film başladığında ruhunuz ya da içiniz bir tuhaf olur, tüm damarlarınızın attığını hissedersiniz genital bölgenizde bir hareketlenme olur, kalbiniz çarpar, dudaklar kurur ve kelimeler aklınızla saklambaç oynar, onları yakalayamazsınız. Dokunmak istersiniz, onu yaşamak istersiniz. Zamanı durdurup, kelimeleri kullanmadan, ona bakışlarla bir şeyleri ifade etmek istesiniz. Bu aşama ten uyumu aşamasıdır. Cinsel ilişkinin öncesinde ya da onunla eş zamanlı da yaşanabilir. Ten uyumu olan kişilerde vücuttan salgılanan çeşitli maddeler bulunur. Bu maddeler hava yoluyla alınıp beyne iletilir. Bu da kişinin duygusunu, davranışını, ruhi tavrını belirler. Bir sonraki hamle artık etkileşimin olmasıdır. Bu maddelerin birçok görevi vardır. Kadınların tam olarak gebe kalma dönemlerinde de yaydıkları bu maddeler erkekler tarafından algılanır ve erkekler kadını daha çekici hisseder.

    Yakalandığı takdirde insanın aklını başından alır…
    Uyum beyindedir, uyum yaşamdadır, uyum cildimizin altındaki damarlardan geçen kanda ve sinirlerdedir. Bunu yakalayabilirsek ne mutlu. Bu kombinasyonların bir araya gelmesi zor görünebilir fakat geldiği zaman tepeden tırnağa her bir hücrenizi yerinden oynatacak kadar güçlü, aklınızı başınızdan alacak kadar sarsıcı olur.

    Ten uyuşmazlığı çözülebilir mi?
    Ten uyumun yakalanmasıyla beynimizin salgıladığı maddeyi istediğimiz anda ortaya çıkaramayız ancak, nitelikli bir beraberlik yaşanması için çaba sarf ederek, yol aldığımız hastalarımız var. İkiliye aşk ve ilişki konusunda aynı kelimelerle konuşmayı, duygulara aynı anlamı yüklemeyi öğretiyoruz ve ilişkilerini yeniden keşfetmeleri konusunda katkıda bulunuyoruz.

  • Her İlişkide Uyulması Gereken Kurallar

    Her İlişkide Uyulması Gereken Kurallar

    Hayatınızın merkezini ona ayırdınız. Fakat bu her davranışını desteklediğinizi göstermez. Bu davranışları değiştirerek aşık olduğunuz adamı ‘kusursuzlaştırmak’ istemez misiniz?

    Bu aslında dünyanın en eski alışkanlıklarından biri. En büyük tepkileri en sevdiklerimize veririz. Aslında sır sessizlikte gizli. Unutmayın, ilgisiz olmak hem özgürlüğünüz, hem de göreviniz. Erkeklerin ‘duygusal ölçeklerini’ tespit etmek zordur, fakat kesişim noktaları pek farklılık göstermez. Anlatmamak ama anlaşılmak isterler. Siz de onların dilinden konuşun.

    ‘Erkek dili’ dersine başlamadan önce bir uyarı yapalım:

    Onu değiştirmeye çalışmayın, karakterine saygı duyun ve özümseyin. Sadece tutumlar şekildeğiştirebilir, özellikler asla değişmez.
    İlgisiz olma ilgisi

    Bu size acımasızlık olarak gelmesin. Ama o size yanlış olduğunu düşündüğünüz bir şey anlattığında, ya da sizin sinirlerinizi bozduğunda susun. O ilk aşamada rahatlamak için anlatır, sohbet için değil. İlgiyle dinleyin ama ilgi göstermeyin ve konuyu değiştirin. Tepkili olduğunuz davranışı başkasına karşı yaptığında bu kadar sakin kalmak elbette daha kolay olacaktır.

    İlginizi sevdiğiniz kişinin davranışından kendi mutluluğunuza çevirin. Mutlu olduğunuz kadar mutluhissettirirsiniz, rahat olduğunuz kadar da rahat…
    ‘Ne yaptığını önemsemiyorum, seni seviyorum’

    Bunu duymak tahmininizden daha etkilidir. Güven verir. Uygun zaman geçtikten sonra, yani o yeterince’rahat’ hissettikten sonra, ‘Şöyle yaptın, şu sebepten yanlış’ demek yerine karşı argüman geliştirin. ‘Şöyle davransan, daha iyi hissederdim/hissederdi’ demeyi tercih edin. Bu ayna etkisi yaratır.

    Unutmayın! Ona nasıl bakarsanız, size öyle bakar.

  • Bakışlarla etkileme

    Bakışlarla etkileme

    Doğru zamanda doğru bakışları kullanarak karşınızdaki kişileri kolayca etkiniz altına almanız mümkün.

    Ondan hoşlandığınızı gösterin

    Bakış: Direkt olarak gözlerinin içine bakın.

    Başınız yana doğru hafifçe eğikken birkaç saniye boyunca gülümseyin ve sonra başka yöne çevirin.Neden işe yarıyor? Bu, aslında doğamızdan gelen bir flörtleşme şekli. Antropolog Helen Fischer “Çiftleşme bakışı dediğimiz bu özel bakışma genellikle maymunlarda görülür” diyor ve şöyle devam ediyor: “Dişi bir maymun bu bakışı tekrarlar ve bu sayede erkek maymunu kendine yaklaşmak konusunda teşvik eder. Erkekler, bu harekete tepki verir çünkü binlerce yıl önce yaşamı devam ettirebilmek için cinsel çekim sinyalleri göndermek gerekliydi” diyor. Ona bir kez bakıp sonra bakışlarınızı kaçırmanız, karşınızdaki erkekte sizi takip etme isteği uyandırır. Bu, sizin zor elde edilen bir kadın olduğunuzun altını çizer.

    Sinir bozucu birini susturun

    Bakış: Alnına bakın ve sonra başınızı uzaklara çevirerek sizinle göz teması kurmasını engelleyin.Neden işe yarıyor? Fisher “Alnında bir noktaya odaklanmanız mesafeli olduğunuzu gösterdiği gibi, ondan üstün olduğunuzu hissettirir. Çünkü direkt olarak gözlerinin içine bakmak yerine, gözlerinin üst kısınma bakmaktasınızdır. Kafayı çevirmek ise, şempanze ve goriller arasındaki bir gözdağı verme şeklidir. Givens, bunun biyolojide limitleme anlamına geldiğini belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Şempanzeler bunu, egemenliklerini ilan etmek ve gruptaki diğer canlılar üzerinde üstünlük kurmak için kullanır.” Siz de uzaklara bakarak karşınızdakine “Seni umursamıyorum” mesajını verirsiniz.

    Patronunuzun gözüne girin

    Bakış: Patronunuz kadınsa, gözlerinizi hiç kaçırmadan ona bakın. Ama eğer bir erkekse, 30 saniye boyunca gözlerine baktıktan sonra ara verip birkaç saniye yere bakın.

    Bir tartışmayı kazanın

    Bakış: Kendi fikrinizi savunurken kaşlarınızı kaldırarak göz teması kurun.

    Neden işe yarıyor? Givens “Bir maymun, egemenliğini ilan etmek istediğinde, gözünü dikip bakışlarını yukarı aşağı indirir ve kaldırır. Kaşları kaldırmak, göz temasına dikkat çektiğinden bakışı her zamankinden daha fazla ikna edici bir hale getirir” diyor. Politikacıların bunu devamlı yaptığını görebilirsiniz.Bir an önce bağışlanın

    Bakış: Tıpkı dua eder gibi başınız karşıya bakarken gözlerinizi aşağı indirin.

    Neden işe yarıyor? Bakışlarınızı aşağı indirip başınızı itaatkâr bir pozisyonda tutmanız, karşınızdaki insana hatalı olduğunuzu bildiğiniz mesajını verir. Ayrıca bu hareket, karşı tarafın konuyu bir üst seviyeye taşımasını da engeller. Givens “Hayvanlar, böylesine bir saygı gösterisi gördüklerinde karşılarındakine saldırmaz” diyor. Sevgilinizle veya en yakın arkadaşınızla kavga ettiğinizde bu yöntemi uygulayarak tartışmanın gereksiz yere uzamasını engelleyebilirsiniz.

  • Evlilik mi,Kariyer mi?

    Evlilik mi,Kariyer mi?

    Bu iki kelime arasında kararsız mı kalıyorsunuz? Bunların ikisi de önemli mi diyorsunuz? Gelgitler mi yaşıyorsunuz; bunun için mutlaka iyi düşünmelisiniz…

    Kariyer hayatınızın bir dönüm noktasıdır; çocukluk, eğitim, tecrübeler derken hayat akıp gitmeye ve yoğunlukları da beraberinde getirmeye devam eder. Hayatınızdaki tüm dönüm noktaları sizi gelecekte yapacaklarınızla karşılaştırır; eğer kariyer sahibi olmak istiyorsanız işkolik olmaktan geçtiğine inanırsınız, aslında kariyer sahibi olmakla işkolik olmanın hiç de alakası olmadığını belirtmek isterim. Aslında her yaptığınız şeyi kararında yaparsanız hayatın tüm mutluluk veren nimetlerinden yararlanabilirsiniz.

    Bunun için yapmanız gereken her şeyi kararında uygulamak; örneğin; iş için ayırdığınız zamanı iş için ayırın, eve iş getirmeyin eve geldiğinizde artık işten bahsetmeyin, sizi mutlu eden şeylerle meşgul olun. Evlilik kararı kolay verilecek bir karar asla değildir. Bunun için iyi düşünün karşınızdaki kişinin size ne kadar değer verdiğini, onun hayatında nerede olduğunuzu iyi bilin.

    Uzun süreli ilişkiler evlilik için en doğru adımı oluşturur. Bunu göz önünde bulundurarak ilişkiye başlayın. Sürekli kendinizi ön plana atmayın unutmayın ki karşıdaki kişinin de kendine ait bir hayatı var. Bunun için ikisi arasında seçim yapmaktan vazgeçin siz sadece hayatınızdaki şeyleri sıraya koyun ve planlı yaşayın, eğer bunu uygularsanız asla pişman olacak şeyler yaşamazsınız.