Etiket: aşk acısı

  • Ayrılık travması nedir? Ayrılık travmasını atlatmanın yolları

    Ayrılık travması nedir? Ayrılık travmasını atlatmanın yolları

    İlişkiniz bitti ayrıldınız. Özellikle olaylı bir ayrılık yaşadıysanız durum travmadır. Ayrılık tarvması nedir? Ayrılık travmasını atlatmanın yolları nelerdir. Eski sevgiliyi unutma konusunu nasıl hallediceksiniz. Aşk acısı için ne yapmalısınız. Ayrılık travması nasıl atlatılır bu yazıda.

    Biten ilişkinin ardından neler yapılmalı bu süreç en az kayıpla nasıl atlatır? Yaşam Aile Eğitim ve Danışmanlık Merkezi Kurucusu, EMDR Terapisti Feyza İmren sizin için anlatmış.

    Ayrılık travması nedir? Ayrılık travmasını atlatmanın yolları

    Ayrılmak, terk edilmek, bir ilişkiyi sonlandırmak pek çok kişinin yaşadığı bir süreçtir. İlişkinin sonlanması yapılan yaşama dair planların bir kenara bırakılarak yeni planların oluşturulmasını içeren bir dönemin başlangıcıdır. Sosyal yaşamdan, bazen iş ve ev yaşamına kadar değişimlerin başlayacağı bu dönemde hayal kırıklığı, hüzün, acı, incinme, reddedilme, kandırılma, yalnızlık duyguları yoğun yaşanabilir. Yeni döneme uyum sürecinde yaşanan olumsuz duyguların yarattığı stresle baş etme becerilerinde de zorlanmalar olabilir. Ayrılık veya boşanma sonrası yaşanan sadece yaşam değişikliği değil hayallerin değişmesi ile bu duyguların paylaşıldığı kişi ile paylaşımların bitmesi ve o kişinin kaybı anlamına gelir. Geleceğe yönelik kaygılar, yalnızlık endişesi, duygusal ilişkilere dair ümitsizlik, güven kaybı biten ilişkinin ardından yaşanan olumsuz durumlardır. İlişki devam ederken yaşanan bağlanma modeli çocukluk dönemi bağlanma modeli ile ilintilidir. Bağlanma, çocuk ile yetişkin bir bireyin (çoğu zaman anne) arasındaki olumlu bağı ifade ederken iki taraflı bir ilişkidir ve her iki tarafın da birbirinin ihtiyaçlarını karşılaması ile gelişir. Çocukluk döneminde kurulan bağlanma ilişkisi kişinin yetişkinlikte diğer insanlarla kuracağı ilişkinin niteliği ve diğer insanlarda beklentilerini belirler. Bebeklik döneminde duygusal, fiziksel ve sosyal ihtiyaçlarımızın karşılanmasında eksiklik olması sağlıklı bağlanma ilişkisini geliştirmemizi zorlaştırır. Anneye veya bakımı üstlenen kişiye karşı geliştirdiğimiz bağlanma şekli, ileride arkadaşlarımıza ve özellikle de romantik ilişki yaşadığımız kişiye olan bağlanma stilimize oldukça benzer.

    Ayrılık travması nedir? Ayrılık travmasını atlatmanın yolları | 1
    Ayrılık travması nedir?

    Ayrılık travmasını atlatmanın yolları

    Ayrılık sürecinin travmatik duruma gelmesinde ilişkinin süresi, nasıl sonlandığı, ilişkiye yüklenen atıflar, yapılan yatırımlar, ilişkiden beklentiler, aldatılma, ayrılık ve nedenlerinin konuşulmaması etkili olabilir. İlişkinin bitiminden sonra yaşanan süreç de tıpkı kaybettiğimiz diğer kişiler veya ölüm ardından yaşanan süreç gibi yas sürecidir. Çocukluk ve ergenlik döneminde yaşanan travmatik ayrılıklar, terk edilmeler, reddedilme nedeni ile oluşan aşırı bağduyarlılıklar ayrılığın travmatik yaşanmasına neden olabilir.

    AYRILIK SONRASI YAŞANACAK SÜRECE DİKKAT

    ŞOK AŞAMASI
    Ne olduğunu anlayamadığınız dönem. Olay aniden olmuş ve ilişki bitmiştir. Ne hissettiğinizi anlamlandırma ve adlandırma zordur.

    İNKAR AŞAMASI
    İlk şok atlatıldıktan sonra sonuçlar artık ortadadır. Artık birlikte olmadığınız o kişiyi kaybettiğinizin farkındasınızdır ama her an arayacak veya gelecek gibi hissedersiniz. Olay halen çok tazedir. Bu döneme “bu benim başıma gelmez” dönemi de diyebiliriz. Aslında ilişki sürecinde yolunda gitmeyen durumlar görmezden gelinmiş, nedenleri üzerinde düşünülüp konuşulmamıştır, kaçınılmıştır. İnkar ilişki içinde de vardır.

    ÖFKE AŞAMASI
    Bu aşamada biraz da olsa günlük hayat düzene girmiştir ancak öfke ön plandadır. Neden benim başıma geldi bu durum dönemi diyebiliriz. Artık ayrılınan kişi geri gelmeyecektir ve bunu kabullenmekte zorlanılır. Olayı etraflıca sorgulamaya başlarsınız. Nedenlerini anlamaya, analiz etmeye çalışırsınız ve öfke duyguları yoğundur. Hayal kırıklığı, acı ve üzüntü duyguları ile yılgınlık yaşamak yerine öfke duygusu bilinçaltında daha güçlü kılan bir duygu gibi görünebilir. Güçlüyüm, ayaktayım, ağlamıyorum gibi söylemlerle asıl duyguları yaşamak yerine öfke ön plana çıkar.

    Ayrılık travması nedir? Ayrılık travmasını atlatmanın yolları | 2
    Ayrılık travması

    DEPRSEYON AŞAMASI
    Öfkede takılı kalmak tüm enerjiyi tüketmeye başlar. Derin duygularla yaşanan kayıp sadece sevilen kişi değil aynı zamanda kaybedilen hayaller, beklentilerdir. Uzun süre öfke döneminde kalındığında sürekli huzursuz ve gerginlik duyguları ile sağlık, ilişkiler olumsuz etkilenir. Gelecek için umutsuzluk başlar, insanlara karşı güvensizlik hissedilebilir.

    Bir derdiniz mi var yazmak mı istiyorsunuz? TIKLAYIN !!

    KABULLENMEK
    Öfkeyi ifade edebilmişseniz, hüznü ve acıyı yaşayabilmişseniz kabullenme aşamasına gelmişsiniz demektir. Bu aşamada artık ayrılığın hayatın gerçeği olduğu hissedilmeye başlanır. Olmuş olmamasını yine dileyebilirsiniz. İçinizde öfke ve acı olabilir ancak eskisi kadar bu konulara enerji harcamazsınız. Kabullenme aşaması yaşanılan ayrılığa boş vermek anlamına gelmez. Olay aklınıza geldiğinde hüzün yaşarsınız, hatta zaman zaman ağlayabilirsiniz, ancak inkar, depresyon aşamasındaki kadar yoğun değildir ayrıldığınız kişiye veda edebilirsiniz.

    Ayrılık travması nasıl atlatılır?
    Ayrılık travması nasıl atlatılır?

    Bu aşamalardan birinde takılmak sıklıkla görülen bir problemdir. En çok inkar, öfke ve depresyon aşamasında takılma olur. Bu aşamalarda takılmanın nedenlerine bakıldığında geçmiş olaylar üzerinde uzun süre düşünme alışkanlığının varlığı görülür. Olayı hazmedemediğiniz için kendi içinizde hesaplaşmanızı, sindirmeye çalışmanızın süresinin uzaması öfke döneminde takılmaya neden olabilir. Kişiselleştirme, olumluyu geçersiz kılma gibi otomatik düşünceler gerçekçi düşüncelere ulaşmayı ve kabullenme aşamasına geçmeyi zorlaştırır. Fiziksel yaralanmalar gibi ayrılıklarda duygusal yaralarımızdır. Bedenimizde oluşan bir yaranın iyileşmesi için nasıl bir sürece ihtiyacınız varsa duygusal yaralar içinde aynıdır. Gerekli pansumanları yapmak yerine yarayı kurcalamak nasıl iyileşme sürecini geciktirirse otomatik düşünceler ve işlevsel olmayan alışkanlıklar da duygusal yaralarımızın kanamasına neden olur. Düşünmemeye çalıştıkça kendinizi daha fazla düşünür halde buluyorsanız alışkanlıklarınızı ve düşünce biçiminizi gözden geçirmeniz faydalı olacaktır. Bu dönemde karşılaşılan zorluklardan biri de bir aşamayı tamamlamadan diğerine geçmeye çalışmaktır. Mantıkla bazen öfke aşamasını yaşamadan kabullenme aşamasına geçmeye çalışan kişiler olabildiği gibi depresyona geçmeden kabullenme aşamasına geçmeye çalışan kişilerle de karşılaşabiliriz. Depresyon aşamasının getireceği yoğun üzüntüyü, acıyı yaşamaktan kaçınarak kişi ağlamaktan da kaçınır, ağlamayı güçsüzlük olarak adlandırabilir. Yaşanılan ayrılıkta haksızlığa uğradığını düşünmek, aranızdaki ilişkide içinize sinmeyen noktaların kaldığını düşünmek, felaketleştirme, -meli, -malı tarzı düşünme modelinin ön planda olması ve yaşananlardan kendinizi suçlamanız, şok ve korku duyguları ile pasifleşerek kendinize öfke hissetmeniz, öfke duygusunun size güç verdiğini düşünerek öfkeyi bırakmak istememek bu süreci olumsuz etkiler.

    Ayrılık travması
    Ayrılık travması

    NELER YAPABİLİRİZ?
    Ayrılığın bir kayıp, kayıpların yas süreci olduğunu ve sizin de bu süreci yaşamaya hakkınız olduğunu unutmamak önemlidir. Normal yas sürecini yaşamayan kişilerde depresyon, panik atak, kaygı bozuklukları, maddenin kötüye kullanımı gibi olumsuz durumlar görülebilir. Bu süreçte olumsuzluklar arka planda kalıp sürekli yaşanan güzel anılar hatırlanır, ilişki ve ilişki yaşanılan kişi adeta mükemmel yönleri ile idealleşir. O kişi ile yaşanan duygular ve anlara mı özlem yoksa kişiye mi; bunun ayrımını iyi yapmak bilişsel hatalara düşmemizi önler. Ayrılığın getirdiği aşamaları, duyguları yaşamak, ifade etmek doğal bir ihtiyaç ve gerekliliktir. Ayrılık sonrası yaşanan duygusal problemleri kalmamış kişilerin bu sürecin tüm aşamalarından sırayla geçmiş oldukları gözlenir. Acı ile yüzleşerek duyguları ifade etmenin ve çevre ile iletişime geçmenin sürece yardımcı olduğu gözlenmiştir. Sizi yargılamadan dinleyebileceğinizi düşündüğünüz arkadaşınıza yaşadığınız olayları, duygularınızı ve olayla ilgili düşüncelerinizi anlatmakullanız bu süreçte ilerlemenizi, tıkanıklıkların açılmasını kolay hale getirir. Çevrenizde böyle biri yoksa uzmandan destek alabilirsiniz. Ayrılık acısını azaltmak amacı ile hemen yeni ilişkilere başlamak yas sürecinin normal yaşanmasını engellediği için daha olumsuz durumların yaşanmasına neden olur. Sağlıklı ilişkinin başlaması için doğal yas sürecinin tamamlanması önemlidir. EMDR, diğer birçok psikolojik sorunda olduğu gibi psikoterapide ayrılık sorunlarının son derece etkili ve hızlı biçimde çözülmesini sağlayan bir yöntemdir.

    EMDR Terapisti Feyza İmren

  • Aşk her zaman mutlu eder mi?

    Aşk her zaman mutlu eder mi?

    Aşk her zaman mutlu eder mi? Aşk, yaşam enerjisi üzerinde çok önemli etkiye sahip en güçlü duygulardan biri. Yüzyıllardır insanlığı meşgul eden konular arasında. Peki aşk neden bu kadar etkili, vücutta neleri değiştiriyor, “ayakları yerden kesen aşk” nasıl oluyor da patolojik bir hal alıyor ve şiddete dönüşüyor?
    “AŞK GEÇİCİ BİR GÖRME KUSURUDUR”

    14 Şubat Sevgililer Gününde aşkın abc’sini ntv.com.tr’ye anlatan İstanbul Florence Nightingale Hastanesinden Uzman Psikolog Gizem Ünveren, “geçici bir görme kusuru” olarak nitelendirdiği aşkı, “insanın sevebilme ve üretme kapasitesinin psikolojik yatırımı” olarak tanımlıyor ve devam ediyor..

    “Çünkü insan sevgi üreterek, sevilmek gereksinimini doyurmak ister. İşte bu süreçte; yaşarken sıkıntı verse de yüreğimizi titreten, aklımızı meşgul eden ve sürekli yaşamak isteyeceğimiz duygu olarak karşımıza çıkan aşk, geçici bir görme kusurudur. Hayal edilenle gerçek arasındaki fark anlaşılıncaya kadar geçen süreyi kapsar. Aynı zamanda olağanüstü bir kaynaşma halidir.”

    AŞK VÜCUDUMUZA NELER YAPIYOR?

    Aşk sadece duygusal değil aynı zamanda fizyolojik bir süreç. Araştırmalara göre, aşık olan kişinin beynindeki kan akışı değişiyor. Ellerde titreme, terleme, kalp çarpıntısı, nefes alışverişinde artma, tükürük salgısının azalması, yüzün soluklaşması veya kızarması gibi bedensel tepkimeler gözleniyor. İnsan beyni için bir çeşit haz kaynağı, haz, mutluluk ve keyif veren dopamin, oksitosin, prolaktin, noradrenalin ve feniletilamin maddelerinin salgıları artıyor.

    SAĞLIKLI AŞK MUTLU EDER, BAĞIMLI AŞK DEPRESİF

    Psikolog Ünveren’in anlattıklarına göre, aşık olan kişi öğrenmeye daha açık ve coşkulu oluyor, çalışmaktan keyif alıyor, agresifliği azalıyor, hoşgörüyü artırıyor. Ancak bu olumlu etkilerin görülmesindeki anahtar nokta aşkın sağlıklı olması. Çünkü sağlıklı aşk kişiyi mutlu ederken, bağımlı aşk depresif yapıyor.

    AŞK NEDEN ACI VERİYOR?

    Yani aşk, her zaman mutluluk vermiyor, bazen kişinin depresif hissetmesine ve acı çekmesine de neden oluyor. Ünveren aşkın acı veren bir duyguya dönüşmesini; “İlişki istendiği gibi gitmediğinde hayat kabusa dönebiliyor. Özellikle geçmişinde büyük kayıplar yaşamış kişiler ayrılığa karşı daha duyarlı ve savunmasız olabiliyor. Kişide umutsuzluk, öfke gibi duygular oluşuyor. Yalnızlık korkusu, karamsarlık, hayatın anlamsızlığı düşünülüyor. Derin bir acı yaşanıyor, ölüm düşüncesi, intihara eğilime kadar giden depresyon görülebiliyor” şeklinde açıklıyor.

    KADIN CİNAYETLERİNİN BİR SEBEBİ DE HASTALIKLI AŞKLAR MI?

    Ancak bir de patolojik yani hastalıklı aşklar var ki, onların verdiği acı ve yıkım çok daha büyük oluyor, aşkla başlayan birliktelikler trajedi ile sonlanıyor. “hastalıklı aşk” kadınlarda da erkeklerde de görülebiliyor ancak olayı şiddete çeviren taraf tamamen erkekler oluyor.

    Hastalıklı aşkın; takıntılı aşk, patolojik aşk veya narsisistik (bencil) aşk diye de adlandırıldığını söyleyen Uzman Psikolog Gizem Ünveren, bu durumda kişinin ilişkiyi bir benlik mücadelesine dönüştürdüğünü söylüyor:

    PATOLOJİK AŞKIN NEDENİ BEBEKLİK DÖNEMİNE KADAR UZANABİLİYOR

    “Sevgi sanılan şeyin altında bağımlılık ve yetersizlik duygularını barındıran saplanıp kalma, yapışıp kalma olabilir. Sağlıklı ruh yapısına sahip olmayan bireylerde bu duygu durumu görülebilir. Aşk sanılan duygu, bebeklik döneminde bağlanma ilişkisinin sağlıklı gelişmemesinden dolayı, kişide hastalık boyutuna varan bir durumu ortaya çıkartabilir. Aşk cinayetleri de bu ruh hali ile gerçekleşir.

    “SEVDİĞİN İÇİN ÖL-ÖLDÜR ÖĞRETİSİ YERLEŞİK HALE GETİRİLİYOR”

    Kişi kendini, o olmazsa yaşayamaz, mutlu olamaz, güçlü olamaz halde hisseder. Karşısındaki için çok şey yaptığını zanneder ama asıl gayesi benliğini kurtarmaktır. Kişinin ileri giden tavırlarına hoşgörülü olunduğunda, “sevdiğin için öl-öldür” öğretisinin yerleşik hale gelmesi, aşkın patolojik boyuta taşınmasının yolunu açar. Takıntı hastalığı, aşk takıntısı şeklinde ortaya çıkabilir. Bağımlı, takıntılı, narsisistik, sınır kişilikler de takıntılı aşk yaşamaya meyillidir.”

    AŞK ACISI ÇEKENLER NE ZAMAN YARDIM ALMALI?

    Biten aşkın ardından üzüntü, sıkıntı ve özlemin yaşanması normal ama Ünveren, bu durumun makul bir sürede geçmesi gerektiğini söylüyor. Yaklaşık 6 ayın sonunda acınız hala aynı yoğunlukta ise bir uzmandan yardım almalısınız. Aşk acısı bedene de yansıyabiliyor. Mide kasılmaları, sürekli baş ağrıları, uyku düzeninde bozulmalar ve iştah kesilmesi görülebiliyor.

    KADIN SEVGİ, ERKEK CİNSELLİK İSTİYOR

    Kadın ve erkeğin aşka yükledikleri anlamlar ve aşktan beklentileri farklılık gösteriyor. Ünveren, kadınların ilişkiden isteklerini kısaca; sevgi, güven, farkedilmek, arzulanmak, takdir görmek olarak özetliyor, erkeklerin cinsel odaklı yaklaşımına vurgu yapıyor:

    “Erkekler genellikle kariyerleri, partnerleri üzerindeki etkileri, cinsel başarıları, çekicilikleri ile alakalı tatmin olmayı yani övgü ve onay almayı istiyor. Erkekler için ilişkideki kilit noktalardan biri cinselliktir. Erkeklerin ilişkiye bağlılığı cinsellikle pekişirken, kadınların bağlığı ise iletişim ile gerçekleşir.”

    CİNSELLİK PARTNERLERİN HORMONAL BAĞ KURMASINI SAĞLIYOR

    Aşkı ateşleyen ve sürdüren en önemli etkenin cinsel enerji olduğunu söylemek doğru olur mu, cinsel enerji bitince aşk da bitiyor mu? Ünveren’in yorumu şöyle:

    “İlişkide bağlılık ve süreklilik sağlayan önemli etkenlerden biri cinselliktir, biyolojik olarak partnerler arasında hormonal bir bağ da kurulmasına neden olur. Burada etkili olan hormonlar oksitosin, dopamin ve serotonindir. Bu hormonal uyarı ile haz alma mutlu hissetme bağlılık ve ait hissetme gibi duygular ortaya çıkar.”

    AŞKIN ÖMRÜ NE KADAR?

    Aşkın ömrü ile bilimsel araştırmalara işaret eden Psikolog Ünveren, “Aşkın ömrünün 2-3 yıl olduğu araştırmalarla saptanmıştır. Aşk için gerekli olan dopamin, noradrenalin ve feniletamin gittikçe azalıyor. İlişki devam ederse endorfinler devreye giriyor ve huzur, güven gibi duygular ilişkiye ekleniyor. Seksle beraber oksitosinin salınması ile doyum ve bağlanma gerçekleşiyor” diyor.

    Yani, ömrü 3 yıl olsa da sevgiye evrilebilen sağlıklı aşklar, bedeni ve ruhu beslemeye devam ediyor.

     

     

    Kaynak: Ntv.com.tr

  • Aşk Acısını Unutmanın Yolları

    Aşk Acısını Unutmanın Yolları

    Dünyada hiçbir şey sonsuza dek sürmez. Aşk da öyle! Hayal kırıklıkları, engellemeler, uyumsuzluk gibi etkiler ilişkinizi bir anda noktalamak zorunda bırakabilir. Peki bunları göğüslemeye ve onu unutmaya hazır mısın? Cevabın “hayır” ise işte sana onu unutmanı kolaylaştıracak 10 iyi yol… Herşeyden önce içindeki acaba geri döner mi dönmez mi düşüncesini yok et.Ayrıca ilerleyen zaman içinde karşı tarafın düşüncesi ne olursa olsun kendi kararını uygulamaktan vazgeçme.

    Gerçek duygularını test et Yaşadığın gerçek bir aşk mıydı, yoksa sadece fiziksel bir çekim mi? Bunu test etmek için biraz geç olabilir ama eğer hissettiklerin sadece bir çekimse bunun zaten geçici bir şey olduğu bilmelisin. Onu görmediğin zaman giderek azalacağından ve bir gün son bulacağından emin ol.

    Görmemeye çalış Ne demişler: “Gözden uzak olan gönülden ırak olur.” Her ne kadar ayrılığın ilk günlerinde aklından kolay kolay çıkmayacak olsa da, onu uzun zaman görmediğinde unutacağını bilmelisin. Bu nedenle onun olması muhtemel yerlere gitmemeye çalış. Hatta mümkünse, aynı arkadaş grubundakilerle bir süreliğine ilişkilerini askıya al.

    Ailene zaman ayır Sevgilin varken, ailen yüzünü görmeye hasretti. Şimdi onlara bir güzellik yap ve sevgiline ayırdığın zamanı onlara ayırmaya çalış. Dinginlik, huzur, güven hepsi bir arada! İlk zamanlar biraz sıkılır gibi olsan da, zamanla çok hoşuna gideceğinden emin olabilirsin.

    Onu arama Elin hep telefona gitse de bundan vazgeç. Özellikle de terk edilen taraf sensen. Bu ilişkinizi gereksiz yere uzatmaktan ve ikinizin de daha çok üzülmesinden başka bir işe yaramaz. Kendine hakim ol ve ne olursa olsun onu aramamaya çalış. Zamanla bu duruma alışacaksın.

    Kendini yeniden aşık olmak için zorlama Eski sevgiliyi unutmak için en çok yapılan hata budur. Birini unutmak adına kendine yapay bir aşk elde edebilirsin ve durumunun daha da karmaşıklaşmasına neden olabilirsin.

    Ona ait olan eşyaları ortadan kaldır Fotoğraf, mektup, ya da sana aldığı bir hediye… Ondan geriye kalan her şeyi ortadan kaldır. Böylece onunla ilgili anılarının depreşmesini önlemiş olursun. Ama sakın hiçbirini imha etme. İleride onlara baktığın zaman acı çekmeyeceğin günler de gelecek.

    Zamana bırak “Zaman her şeyin ilacıdır” derler. Ayrılığın ilk günlerinde çok acı çeksen de, zamanla aklına bile gelmeyeceğinden emin olabilirsin. Bunun için üzülmene ve kendini yıpratma.

    Hobilerini geliştir Onu kafandan uzaklaştırman için en iyi yollardan biri de yeni hobiler edinmen ve kendine bol bol zaman ayırman. Böylece onu düşünme fırsatını bulamayacaksın.

    Olumsuz yönlerini düşün İlişkiniz boyunca mutlaka hoşuna gitmeyen davranışları olmuştur. Onu özlediğin zamanlarda birlikte geçirdiğiniz güzel anlar yerine, olumsuz yönlerini düşünürsen onu daha kolay unutabilirsin.

  • İyi aşık olmak evliliğe yetmez!

    İyi aşık olmak evliliğe yetmez!

    Prof. Dr. Nevzat Tarhan, aşk su gibidir fazla kaynarsa buharlaşır diyor ve ekliyor: “Aşkın formülü H20’dur. Oksijen ve hidrojen atmosferde özgürdür. Birleşince yaşam kaynağı su olurlar. Özgürce akan bir su, yolunu bulur ama onu fazla kaynatırsanız sonunda buhar olur.”

    Aşk iyi ilişkinin sebebi değil, aşk iyi ilişkinin sonucudur

    Bu söz ezber bozucu bir sözdür. Çünkü iyi aşık olmak iyi evlilik için yeterli değildir. Bu nedenle iyi aşıklar birbirlerine bakan ve sarılanlar değil aynı yöne benzer biçimde bakanlardır.

    Aşkın düşmanları: İnatçılık en büyük düşmandır

    – Pozitif iletişim kurulamazsa aşk buhar olup uçar.

    – Erkek romans verir seks ister, kadın seks verir romans ister. Taraflar bunu bilmelidir.

    – Aşık olmak H2O olmaktır. Oksijen ve hidrojen atmosferde özgürdür. Birleştiklerinde yaşam kaynağı olurlar ama özgürlükleri sınırlanmıştır artık. Hem özgür hem de iyi aşık olunamaz.

    – İyi aşık önce sevdiğini anlamaya çalışır sonra kendini bilmeye ve değiştirmeye çalışır daha sonra eşini değiştirmeye çalışır. Bu sıra bozulursa aşk zarar görür.

    – İyi aşıklar sıkıntılı durumlarda kişiliklerinin bir bölümüne tampon görevi verirler. Olayları yumuşatıp daha sonra tepki verirler. Düşünce katılığından vazgeçip düşünce esnekliği gösterirler. Yani inatçılık Aşkın en büyük düşmanıdır.

    – İyi aşıklar günlük ve anlık ihtiyaçları ile uzun vadeli amaçları arasında denge kurmayı başarırlar.

    – Aşkın en büyük düşmanı bencil bir vericiliktir. Bencil verici verdikten sonra karşılık bekler. Aşık olduğu kişiyi kendisinin parçası gibi görür.

    Yanan ateşi canlı tutun

    Aşk uzun bir yolculuğa çıkmak veya yanan bir ateşi seyretmek gibidir. Ateşe aşkla bakanlar onu canlı tutmak için çalışmazlarsa ateş söner. Aşkın kısa sürmesinin sebebi aşıkların ateşin içine atılıp yanmanın gerektiğini düşünmeleridir. Beslenemeyen bakılmayan ateş söndüğü gibi bakımsız ilişki kolay söner.

    Bu tuzaklara düşmeyin

    Aşkın birinci tuzağı, aşkın “Bir insanın diğer insan içinde kaybolması” olarak anlaşılmasıdır. Karşı tarafın özgürlüğünü yok ettiği için aşk devam etmez. Aşk yolculuğunda fırtınalı dönemlerde hemen gemiyi terk etmek güveni zayıflatır ve aşka zarar verir.

    “Aşkın gözü kördür, kaynanalar olmasaydı” sözü olumsuzu ve olumluyu aynı zamanda görüp olumluyu bekleyen aşıklar tuzağa düşmezler. Yanlış anlaşılmış bir feminizmdir. Kadın ve erkek ilişkisini kadın erkek savaşlarına dönüştüren feminizm aileyi ve aşkı kurban ediyor. Kadın erkek birbirini tamamlamayı asıl, çatışmayı istisna yapan ilişkilerde aşk uzun ömürlü olur.

    Aşk acısı nasıl unutulur?

    Adamın birisi Nasrettin hocaya soruyor eşeğimi kaybettim ne yapayım diye. Nasrettin hoca topluluğa soruyor aranızda hiç aşık olmayan var mı? Diye. Bir kişi çıkıyor. Sonra Hoca eşeğini kaybeden adama dönüyor “Aradığın eşek bulunmuştur” diye. Aşkı tatmayan çok insani bir tadı tatmamış demektir.

    Aşk acısını unutmanın kısa yolu ikinci bir aşk aramaktır. Ancak öç alma duygusu ile hareket edilirse yeni bir maceraya girilir. Amaca yönelik aşk, içinde bilgelik olan aşktır ve devamlıdır.Yaşam amacını unutmadan aşık olmayı başarmak emek ve yatırım gerektirir.

    Erkeğin aldatması cinsel, kadınınki romantiktir

    Biyolojik olarak erkeklerin cinsel aldatma riski kadınların romantik aldatma riskleri eşittir. Cinsel aldatma ve poligami eğilimi erkekte yüksektir. Cinsel aldatma romantizme ciddi zararlar verdiği ve kontrolü zor olduğu için erkekler daha çok aldatıyor gözüküyorlar. Namus kadın ve erkek için aynıdır.

  • Aşk Acısı mı Çekiyorsunuz?

    Aşk Acısı mı Çekiyorsunuz?

    Ayrılıklar hep acı verir ve zaman en iyi ilaçtır. Yaşamakta olduğunuz bu sürecin ‘geçici’ olduğunu bilmelisiniz.

    1. Gereksiz bütün iletişimi kesin
    Çok gerekmedikçe ayrıldığınız kişiyle konuşmayın. Ayrıldığınız kişiden çocuğunuz varsa veya aranızda henüz kapatmadığınız parasal ve maddi konularınız vs. o kişiyle (sadece bu konuları konuşmak amacıyla) temas kurabilirsiniz. Ama ortak arkadaş ve dostlarınızla sohbetlerinizde bile o kişiden bahsetmeyin. Ortak sosyal çevre nedeniyle aynı ortamlara girmeniz gerekiyorsa, nazikçe selamlaşmak dışında o kişiyle yalnız kalmayın ve konuşmayın.

    2. Sizin için duygusal anlamı veya anısı olan, o kişinin size verdiği eşyalardan derhal kurtulun
    Hediyeler, notlar, mektuplar vs. Bunları ayrıldığınız kişiye geri vermeyin. Maddi değeri olmayan eşyaları atın. Satılabilecek olanları (giysiler vs) satın veya hayır kurumlarına bağışlayın. Hiçbir koşulda bunların size geri gelmeyeceğinden emin olun.

    3. Arkadaşlarınızla daha sık vakit geçirin
    Zor zamanlarda arkadaş desteği önemlidir. Ama arkadaşlarınızı ağlama duvarına çevirmeyin. Onlarla birlikte yapacağınız başka etkinlikler sizi oyalayacaktır.

    4. Hemen başka bir ilişkiye atlamayın
    Çivi çiviyi söker diyerek hemen başkasıyla ilişkiye giren insanlar vardır. Ama bu yanlıştır! Başka insanlarla tanışmak tamam ama başka insanlarla duygusal ve cinsel ilişkiye başlamak için çok yanlış bir dönemdesiniz. Kalbinizde ayrılık acısı varken doğru kişiyi bulsanız bile doğru ilişkiyi yaşayamazsınız.

    5. Eğlenceli ve yaratıcı bir şeyler yapın
    Daha önce vakit ayıramadığınız için başka bir zamana ertelediğiniz bir şeyler yapın. Dans kursuna gidin, egzersize başlayın.

    6. Ayrıldığınız kişinin hiç hoşlanmadığınız negatif yanlarını düşünmeye çalışın
    İnsanlar ayrılmışsa bir sebebi vardır. Ayrılık acısı yaşarken insanlar hep ‘yaşanan mutlu günleri’ düşünür ama bu düşüncenin size bir yararı olmaz. Kendinize “Ayrılmamız iyi oldu, çünkü…” diye başlayan bir liste yapın. Ayrılık sürecini bir ‘arınma’ süreci olarak düşündüğünüzde psikolojik değişiminizi olumlu bir raya oturtabileceksiniz.

    7. Ayrıldığınız kişi hakkında duygularınızı ve düşüncelerinizi bir kağıda yazın
    Bu kağıdı asla o kişiye göndermeye kalkmayın! Bu kağıdı bir süre sakladıktan sonra yok edin gitsin. Ayrıldığınız kişiye artık duygularınızı açıklamanın anlamı yoktur. Çünkü o artık sizin duygularınızı önemsemediği için sizin hayatınızdan çıkıp gitti. Ona olan duygularınızı açıklamanız onu geri getirmez. Aksine sizi zayıf ve patetik gösterir.

    8. Yalnız kalmaktan korkmayın
    Dünyanın sonu değil bu. Bu sizin yaşadığınız acıları ve sıkıntıları yaşayan milyonlarca insan var yeryüzünde. Kendinizi tekrardan iyi hissedecek ve yeni birini nasıl olsa bulacaksınız.

    9. Ayrılık acısı çekerken alkole ve yemeye sardırmayın
    Ayrılırken “dost kalmak” nazik bir temennidir. Ama insanlar ayrıldıkları kişilerle çok nadiren dost kalabilirler. Duygusal dengenizi tekrar yoluna koyduktan sonra, ancak o zaman o kişiyle arkadaş olarak devam etmek isteyip istemediğinize karar verebileceksiniz. Daha önce değil.

    10. Duygusal meselenizi aklınızda ve kalbinizde tam olarak bitirmeden önce ayrıldığınız kişiyle arkadaş olmayı falan düşünmeyin
    Acınız unutmak için başkasıyla seks yapmaya da kalkmayın. Hiçbir faydası olmaz.

    Yaşadığınız bu acılı sürecin en iyi ilacı zamandır. Bu süreçte kendinize karşı sabırlı ve nazik olun. Ayrılıktan ötürü kendinizi suçlamayın. Bu deneyimden bir şeyler öğrenmeye çalışın. Yaşananların bir hata değil, ileriye giden yolda yaşadığınız bir öğrenme süreci olduğunu düşünün…

    Duygusal meselenizi aklınızda ve kalbinizde tam olarak bitirmeden önce ayrıldığınız kişiyle arkadaş olmayı falan düşünmeyin!Ayrılırken “dost kalmak” nazik bir temennidir. Ama insanlar ayrıldıkları kişilerle çok nadiren dost kalabilirler. Duygusal dengenizi tekrar yoluna koyduktan sonra, ancak o zaman o kişiyle arkadaş olarak devam etmek isteyip istemediğinize karar verebileceksiniz. Daha önce değil.

  • Aşk acısını yenmek için 6 ay yeter

    Aşk acısını yenmek için 6 ay yeter

    Onsuz yaşayamayacağınızı düşündüğünüz kişi gitti ve siz nefes almakta zorlanıyorsunuz. Bu durumu yaşayan ne ilk kişisiniz ne de son… Kendinize zaman tanıyın, acınızla yüzleşin ve yavaş yavaş silinip gitmesine yardım edin.

    Tek bir tanımı yok… Herkes onu farklı yaşıyor, farklı anlatıyor. Kimi onsuz yaşayamıyor, kimi bulamamaktan yakınıyor. Ama bir bulundu mu hayatı alt üst ediyor. Aşktan söz ediyoruz. Geldi mi ayakları yerden kesen, vücudun hormon dengesini alt üst eden aşk, gittiği zaman ise geride derin yaralar bırakıyor. Ne diyordu Demet Sağıroğlu “Arnavut Kaldırımı” şarkısında… “Giden aşklarımın ardından, ağlayamam ben böyle yas tutamam…” Bu sözler, aslında acı çeken bir aşığın telkinlerini yansıtıyor. Terk edilen her aşık yas tutuyor. Öte yandan hayat devam ediyor ve aşk acısının bedenden yavaş yavaş çıkmasına izin vermek gerekiyor. Peki ama nasıl? Avusturya Sen Jorj Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Sinem Gül Şahin anlatıyor…
    Aşık olunca bize neler oluyor?
    Aşık olunca vücudumuz bazı hormonlar salgılıyor. Örneğin serotonin hormonu, obsesif kompulsif kişilik bozukluğu olan hastalardaki düzeylere yaklaşıyor. Bu da aşık olduğumuz kişiye sürekli takıntılı hale gelmemize sebep oluyor. Dopamin hormonu salınımı artıyor, uyku ve iştah dengemiz bozuluyor. Bu süreçte, aşkın gözü kördür sözünü doğrularcasına aşık olduğumuz kişideki kusurları görmüyor, o insanı kendimizden bir parça olarak görüyoruz. İlk aşklar genellikle ergenlik döneminde başlıyor ve genellikle ilk aşık olduğumuz insanla evlenmiyoruz. Yani hiç bitmeyecek sanılan aşklar bitiyor, onsuz yaşayamayacağımızı düşündüğümüz insanlardan ayrılabiliyoruz. Bazen de aşk sadece tek taraflı oluyor, karşı tarafın ona duyulan aşktan haberi dahi olmuyor.

    AŞK ACISINI YENMEK İÇİN…
    ● Acele etmeyin; ayrılığın getirdiği acıyı bir süre yaşayacağınızı baştan kabullenin, onu yenmek için kendinize biraz zaman tanıyın.
    ● Acınızın üstünü örtmeye çalışmayın. Bunu yaptıkça yas sürecini ertelediğinizi ve tekrar sağlıklı ilişkilere geçiş aşamasını geciktirdiğinizi unutmayın.
    ● Size onu hatırlatacak uyaranlardan uzak durun. Beraber gittiğiniz mekanlara gitmekten, fotoğraflara bakmaktan, özel şarkılarınızı dinlemekten kaçının.
    ● Size onu hatırlatacak konuşmalardan, programlardan kaçınmaları ve aranızda laf taşımamaları için arkadaşlarınızı da uyarın.
    ● Kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacak yeni ilgi alanları bulun.
    ● Yeni ilişkiler kurarak bu acıdan kurtulmaya çalışmayın. Böyle yaparsanız hem kendinizi kandıracağınızı hem de kıyaslama yaparak eskiye daha fazla özlem duyacağınızı bilin.
    ● Konuşmak rahatlatır; ailenizle, arkadaşlarınızla dertleşin ama sizi dinleyenleri bunaltacak kadar abartmayın. Gereğinden fazla onun hakkında konuşmanın hatıraları canlı tutacağını da unutmayın.

     

    BİR DARGIN BİR BARIŞIK
    Ayrılan ve bunun getirdiği acıya dayanamayıp tekrar bir araya gelen, üstelik bunu çok sık yapan çiftler de var. Böyle durumlarda ilişkinin bir kısır döngüye girdiğini belirten Psikolog Şahin, “Böyle bir durumdaki çiftin, çift terapisi alması gerekiyor. Bu ilişkinin ya bitmesi gerekiyordur ancak taraflar bitiremiyordur ya da devam edebilecek bir ilişkidir ancak çözülmesi gereken bir iletişim problemi vardır. Çift terapisi sayesinde sorunlarını çözüp daha mutlu bir ilişki sürdürebilirler ya da sağlıklı bir şekilde ayrılmaya karar verebilirler” diyor.

    Aşk acısı çekmenin kaç yolu var?
    Kişinin yaşı, daha önceki deneyimleri, ayrılış türleri, kişinin baş etme mekanizmasının ne kadar güçlü olduğu gibi faktörler aşk acısı çekmenin şeklini etkiliyor. Örneğin yaşın ilerlemesi acı çekmeye engel olmuyor ama zihin bu acıya aşina olduğu için, “Şu an acı çekiyorum ama biliyorum ki geçecek” diye düşünüyor ve böylece acının üstesinden gelmek kolaylaşıyor. Daha önce böyle bir acıyı deneyimlememiş kişi ise yüreğinde çok daha ağır bir acı hissedebiliyor ve bu hissin hiç geçmeyeceğini düşünebiliyor.
    Takıntılı kişilik özellikleri ağır basan insanlarda ise ayrılıklar çok sorunlu oluyor. Bir de bağımlı ilişki kurmaya daha yatkın olan, partneri olmadan var olamayacağını, ona muhtaç olduğunu düşünen kişilerde ayrılıktan sonraki süreç zorlu geçiyor. Bu kişilik özellikleri bazı insanlarda genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak ortaya çıkarken çoğunlukla da ailenin yetiştirme tarzıyla ilgili oluyor.

    Ayrılıktan sonraki doğal süreç nasıl olmalı?
    Ölüm de dahil olmak üzere tüm ilişki kayıplarında yaşanan bir yas süreci oluyor. Bu sürenin yaklaşık altısekiz ay sürmesini bekliyoruz. Bu dönemde kadın ve erkek davranışları farklılık gösterebiliyor. Yas sürecinde kişinin içinde büyük bir acı, öfke oluşabiliyor. Biraz zaman geçince “Ben zaten istemiyordum, böylesi daha iyi oldu” gibi inkar duyguları öne çıkıyor. Sonrasında ise artık durumun kabullenildiği, hayattan yeniden zevk alınmaya başlandığı, yeni insanlarla tanışmaktan mutlu olunduğu dönem başlıyor. Yas süreci dokuzuncu aya doğru uzamaya başladıysa bunun normal bir durum olmadığı ve kişinin desteğe ihtiyacı olduğu düşünülüyor.

    ACIYI BAZEN BİR UZMAN DİNDİREBİLİR
    Uzman Klinik Psikolog Sinem Gül Şahin, baş etme mekanizmaları yeterince güçlü olmayan kişilerde aşk acısı ile baş etmenin de güç olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Altı ayın sonunda acınız hala taze, günlük yaşantınızdaki işlerinizi yapmanıza engel oluşturuyor, konsantrasyon bozukluğuna sebep oluyor, uyku haliniz artıyor ya da tam tersi uyuyamıyor iseniz kesinlikle bir uzmandan yardım almalısınız” diyor. Aşk acısı bedene de yansıyabiliyor. Mide kasılmaları, sürekli baş ağrıları, uyku düzeninde bozulmalar ve iştah kesilmesi görülebiliyor.

     

    KADIN AĞLIYOR ERKEK ÇAKTIRMIYOR
    Genel tabloya bakıldığında kadınlar yas sürecini ağlayarak geçiriyor. Bu dönemde arkadaşları ve aileleri ile duygularını paylaşmayı tercih eden kadınlar aslında acıyla yüzleşmekte de daha cesur oluyor. Erkekler ise çoğunlukla vurdumduymaz görünmeye çalışıyor, acıyı başka ilişkiler yaşayarak bastırmaya uğraşıyor. Erkeklerin baş ediş tarzları farklı olsa da aslında acıyı onlar da en az kadınlar kadar hissediyor.

    Ah şu oksitosin!
    Eşler arasındaki bağlanmaya etkisi olduğu için aşk hormonu olarak da adlandırılan oksitosin, aşık olunduğunda salgılanıyor ve karşı tarafa bağlılık geliştirilmesine neden oluyor. Ayrılıktan sonra size onu hatırlatacak uyaranlar da bu hormonun salınmasını tetikliyor. Bu nedenle ayrılık sonrası onu hatırlatacak yerlere gitmek, şarkılar dinlemek, sosyal ağlar üzerinden takibe devam etmek aşk acısına hiç iyi gelmiyor.

    Terk eden dik durmalı
    Çok güzel başlayan ilişkiler hiç beklenmedik biçimlerde bitebiliyor. Doğru olan ise karşı tarafın canını acıtmadan ayrılmak… Ayrılıktan sonraki dönemde terk eden kişinin o net duruşunu sergilemeye devam edebilmesi, karşı tarafa umut verecek davranışlardan kaçınması gerekiyor. Sadece arkadaşça yaklaşımlar bile acı çeken için bir umut olabiliyor. Terk edenin, “Hayatımın bir yerinde dursun, pişman olursam geri dönerim” düşüncesi ile acı çekene umut verecek davranışlarda bulunması yas sürecinin uzamasına neden oluyor.

    Arkadaş kalmak mümkün ama…
    Aşkın ilk altı ayında hormon salınımları, duyguları ve beyin fonksiyonları çok farklı ve yoğun oluyor. Bu dönemde yaşanan ayrılıkların ardından arkadaş kalmak zorlaşıyor. İlişkinin ilerleyen yıllarında, o ilk coşkunun geçtiği dönemlerde yaşanan ayrılıklardan sonra arkadaş kalmak ise daha kolay… Taraflardan biri hala aşıksa arkadaş kalmak zorlaşıyor çünkü arkadaşlık sürdükçe “bir gün geri dönecek” umudu hiç bitmiyor.

    DEĞERSİZLİK DUYGUSU YIKICI OLUYOR
    Ayrılıklardan sonra yaşanan en önemli sorunlardan biri de kendini değersiz hissetmek oluyor. Başka birinin verdiği değer ölçüsünde kendini değerli gören kişilerde bu duygu yıkıcı etkiler yaratıyor. Psikolog Sinem Gül Şahin, aile içinde kendine değer verildiğini hisseden kişilerin bu konuda daha şanslı olduğunu belirterek, “Bu nedenle ailede çocuğa ‘Sen sadece sen olduğun için değerlisin, seni sevmemiz için bir şey yapmana gerek yok’ duygusunun aşılanması gerekiyor. Bu mantıkla büyüyen çocuk, ergenlikte de yetişkinlikte de aşk acılarını daha çabuk atlatıyor” diyor.

    Formsanté Dergisi

  • Cinsel Olarak Başarısız Olma Endişesi Evlilikten Soğutuyor

    Cinsel Olarak Başarısız Olma Endişesi Evlilikten Soğutuyor

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “MUTSUZ BİR AİLEDE BÜYÜYENLER EVLENMEKTEN KORKUYOR!”

    Evlilik korkusu , kişinin geçmiş çocukluk yaşantılarında maruz kaldığı çatışmalar ve çevresinde veya ailesinde yaşadığı olumsuz evlilik örneklerinden edindiği bilgiler doğrultusunda geliştirdiği psikolojik bir bağlanma korkusudur. Farklı geçmiş, farklı kültür ve farklı ailelerde yetişen kişiler karşı tarafa bağlanarak kendilerini çok zorlu ve çatışmalı olabilecek evlilik kurumun içine sürüklemek istemezler. Yani bir nevi kendilerini korumak isterler.Cinsel Sağlık Enstitü Derneği (CİSED) cinsel terapistleriTürkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, evlilik korkusu yaşayan kişilerin sayısının her geçen gün arttığına dikkat çekti ve evlilik korkusunu tartışmaya açtı. İşte çok çarpıcı başlılar…

    MUTSUZ BİR AİLEDE BÜYÜYENLER EVLENMEKTEN KORKUYOR!

    Boşanamama fikrinin kişileri evlilikten soğuttuğuna dikkat çeken CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe; “Ülkemizde dini, ahlaki, ailevi, kültürel ve çevresel baskılar boşanmayı zorlaştırıyor. Evlenen çiftlerin ne olursa olsun boşanmamaları gerektiğinin düşünülmesi, daha iyi eş bulma beklentisi, adayları, ekonomik, kültürel ve eğitim alanında sürekli başkalarıyla kıyaslamak ve düğün, nişan gibi geleneksel uygulamaların getirdiği stresin yoğun olması kişileri evlilikten uzaklaştırıyor ve korkutuyor. Hele kişinin ailesinde anne ve babasının mutsuz ve sürekli tartışıyor olması veya kişinin çevresinde yaşayan evli çiftlerin kavgalarına ya da tartışmalarına şahit olması bu korkuyu ağırlaştırıyor. Mutsuz bir aile ortamı evlilikten soğutuyor. Böylece uzun süre yalnız yaşayan ve başka biriyle birlikte yaşamayı kabul etmekte zorlanan kişi, kendisinin de mutsuz bir evliliği olacağına inanmaya başlıyor, evlenmekten vazgeçiyor ve evlilik kurumuna olan ilgisini azaltıyor. Kişinin evlilik sorumluluğundan korkması ve sorumlulukları yerine getiremeyeceğine inanması, ortak yaşamın avantajları yerine dezavantajlarına odaklanması, uzayan eğitim hayatı, özgürlüğe düşkün olma, evlenmeyi ve eş bulmayı kolaylaştıran geleneksel arabuluculuk sistemlerinin giderek azalması ve modern yöntemlere güvenilmemesi, yanlış eş seçme korkusu, cinsel olarak evlilikte başarısız olma endişesi, cinsel mitler ve cinsel travmalar, farklı cinsel tercih ve yaşam tarzı, daha önce evlenip boşanmış olmak, iyileşmemiş aşk acısı, platonik aşk yaşıyor olma, ebeveynlere çok bağlı olma ve evliliğin olumsuzluklarını gündemde tutan medyanın varlığı da diğer evlenme korkusu nedenleri arasında sayılabilir.” dedi.

    CİNSEL OLARAK BAŞARISIZ OLMA ENDİŞESİ EVLİLİKTEN SOĞUTUYOR!

    Cinsel olarak başarısız olmaktan endişe duyan kişilerin evlenmekten korktuğunu ifade eden CİSED Genel Başkanı Doç. Dr. Cebrail Kısa; “Ülkemizde cinsel hayatı aktif olan her on kadından sekizi, her on erkekten yedisi hayatının bir döneminde cinsel sorunlar yaşıyor. Başta sertleşme sorunu ve vajinismus olmak üzere, cinsel sorunlar çığ gibi büyüyor ve toplumsal yapımızda telafisi çok zor olan yaralar açıyor ve başarısız olma korkusuyla kişileri evlilikten soğutuyor.” dedi.

    EVLİLİK ÖNCESİ EĞİTİM ŞART!

    Evlenme korkusunu yenmek için kişinin hem kendine hem de başkalarına güvenmesi ve doğru bilgilere sahip olması gerektiğini vurgulayan CİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Kemal Özcan; “Tüm canlılarda olduğu gibi insanlarda soylarını devam ettirmek isterler. Bu durumun, toplumca onaylanan dini, ahlaki, sosyal ve kanuni yolu evliliktir. Evlenebilmek için kişinin birey olacak olgunluğa erişmesi ve ailesine olan bağımlılığından kurtulması gereklidir. Bunu başaramayan biri için evlilik ve anne-baba olma sorumluluğu ağır gelebilir. Bu durumdaki bir kişi, kendine karşı dürüst olmalı, sonradan pişman olacağı bir hayatı sürdürmekte ısrar etmemeli, evlenme aşamasına gelmeden önce tüm belirsizlikleri konuşmalı, sağlıklı ve doğru kaynaklardan bilgi edinmeli, düzenli hayatın ve sağlıklı cinselliğin insanın doğasına uygun olduğu veya evliliğin yakınlık ve güven ihtiyaçlarını karşıladığını bilmelidir. Bunun tek yolu Evlilik Öncesi Cinsel Danışmanlık ve Rehberlik Hizmetleri ve Evlilik Öncesi Anne, Baba ve Eş Eğitimleri almaktır. Ülkemizde bu eğitimleri verecek kişi, kurum ve kuruluşlar mevcuttur.” dedi.