Etiket: anne

  • “Hamile kaldım dişlerim gitti” demeyin!

    “Hamile kaldım dişlerim gitti” demeyin!

    Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zeynep Yeşil Duymuş, halk arasında yaygın olan ‘gebe kaldım, dişlerim gitti, bir çocuk, bir diş’ söyleminin kesinlikle doğru olmadığını belirterek, ”Hamile kalmak isteyen kadınlar, hamilelik öncesi ağız ve diş sağlığı yönünden kontrollerini yaptırmalı” dedi.

    Duymuş, Türkiye’de koruyucu hekimliğin henüz istenilen seviyede olmadığını, insanların bıçak kemiğe dayanmadan, dişi ağrımadan doktora gelmediğini, bunun da diş kayıplarına neden olduğunu anlattı.

    Belli aralıklarla yapılacak kontrollerin dişlerde ağrı aşamasına geçilmeden tedavi olanağı sağladığını ve çok daha başarılı sonuçların elde edildiğini vurgulayan Duymuş, ”Ağızdaki bir bozukluk, iltihap, bütün vücudu, mideyi, hatta kalbi etkileyecek kadar etkin olabiliyor. Bu yönü ile ihmal etmeden kesinlikle tedavi edilmesi gerekiyor. Tedavi kesinlikle antibiyotik, ağrı kesici olarak değerlendirilemez. Uzman hekimler aracılığıyla sebepler ortadan kaldırılmalı. Koruyucu tedbirler en başta uygulamaya konulmalı” ifadelerini kullandı.

    Hamilelik öncesi kadınlara önerilerde bulunan Duymuş, ”Hamile kalmak isteyen kadınlar, hamilelik öncesi ağız ve diş sağlığı yönünden kontrollerini yaptırmalı. Hanımların ağızlarındaki bütün problemleri giderdikten sonra hamile kalmaları gerek. Hamilelik süreçlerinde de kesinlikle ağız sağlığını ihmal etmemeleri, dişlerine bakmaları, fırçalama ve ağız sağlığına çok dikkat etmeleri gerek” diye konuştu.

    Hamile kaldıktan sonra müdahalenin zor olduğunu ifade eden Duymuş, ”Halk arasında yaygın olan ‘gebe kaldım, dişlerim gitti, bir çocuk, bir diş’ söylemi kesinlikle doğru değil. Problem annenin ağız sağlığını ihmal etmesi. Hamilelikle ilgilenirken ağız sağlığı ihmal edilince bu sorunlar ortaya çıkıyor. Hamilelik sürecinde müdahale biraz daha güç olduğu için bu süreçte diş kayıpları yaşanabiliyor. Bunun önüne geçmenin en kolay yolu hamilelik öncesi alınacak tedbirler ve hamilelik sürecindeki bakım” dedi.

    ”SÜT VERDİKTEN SONRA BEBEĞİN AĞZI BOL SUYLA TEMİZLENMELİ”

    Duymuş, bebeklerde de doğumdan itibaren ağız sağlığının önemli olduğunu belirterek, şunları söyledi:
    ”Süt verdikten sonra bebeğin ağzı bol suyla temizlenmeli. Bebekler besledikten sonra bol su içmeli. Ağızdaki kalıntılar temizlenmeli. Çocukların dişleri temizlenmediği zaman diş çürükleri oluşuyor. Erken yaşta diş çürüğü olduğu zaman tedavisi çok zor. Çocuk tedaviyi kabullenemiyor. Bu nedenle süt içen çocukların bol su ile ağız temizliği yapılırken, belli bir yaşa gelmeden dış fırçalama alışkanlığının geliştirilmesi gerekiyor. Aileler bu yönde en etkin rolü oynuyor. Çocukların ağız sağlığı için koruyucu tedbirleri aileler almalı.”

    Prof. Dr. Duymuş, dil fırçalamanın da ağız kokusu için önemli olduğunu ifade ederek, sadece dış fırçalayıp dili temizlememenin ağızda koku oluşturacağını, dolaylı olarak diş çürüklerine de yol açabileceğini kaydetti.

    AA

  • Gebelikte cinsel yaşamı sınırlamayın

    Gebelikte cinsel yaşamı sınırlamayın

    Gebelik döneminin başlaması ile birlikte çiftler arasındaki en hassas hale gelen konulardan biri cinselliktir. Anne adayı, geçirdiği fiziksel değişimler nedeniyle psikolojik sorunlarla karşı karşıya kalırken, baba adayları da bu süreçte eşlerine nasıl destek verecekleri konusunda sorun yaşamaktadır. Memorial Antalya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Pınar Özalp, gebelik döneminde çiftlere sağlıklı cinsel yaşam önerilerinde bulundu. Gebelik ruh ve beden sağlığını etkileyen önemli bir süreç Gebelik, kadının ruh ve beden sağlığını etkileyen önemli bir süreçtir.

    Gebelik hormonlarının etkisiyle; kalp damar, solunum, sindirim, kas-iskelet, genital ve tüm diğer sistemlerde bazı değişiklikler ortaya çıkar. Anne adayı bu değişimleri aşama aşama hisseder ve yaşar. Bu süreçte, yeni duruma adaptasyonda güçlükler, bebeğiyle doğum ve doğum sonrası ile ilgili kaygı ve korkular, vücut şeklindeki değişiklik nedeniyle beğenilmeme düşüncesi gebelik döneminde yaşanan en önemli sorunlardır.

    Gebelik döneminin başlaması ile birlikte çiftler arasındaki en hassas hale gelen konulardan biri cinselliktir. Anne adayı, geçirdiği fiziksel değişimler nedeniyle psikolojik sorunlarla karşı karşıya kalırken, baba adayları da bu süreçte eşlerine nasıl destek verecekleri konusunda sorun yaşamaktadır. Memorial Antalya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Pınar Özalp, gebelik döneminde çiftlere sağlıklı cinsel yaşam önerilerinde bulundu. Gebelik ruh ve beden sağlığını etkileyen önemli bir süreç Gebelik, kadının ruh ve beden sağlığını etkileyen önemli bir süreçtir.

    Gebelik hormonlarının etkisiyle; kalp damar, solunum, sindirim, kas-iskelet, genital ve tüm diğer sistemlerde bazı değişiklikler ortaya çıkar. Anne adayı bu değişimleri aşama aşama hisseder ve yaşar. Bu süreçte, yeni duruma adaptasyonda güçlükler, bebeğiyle doğum ve doğum sonrası ile ilgili kaygı ve korkular, vücut şeklindeki değişiklik nedeniyle beğenilmeme düşüncesi gebelik döneminde yaşanan en önemli sorunlardır.

    Düzenli bir cinsel yaşam gebeliği olumlu etkiler

    Anne adayları, gebelik sürecinde özellikle eşi ve yakın çevresinden yeterli desteği görmediğinde, bu sürecin getirdiği doğal değişimleri bir sorun olarak algılayabilir. Eşler arasındaki ilişkinin en önemli boyutu olan cinsellik de; bu dönemden ve yanlış inanışlar yüzünden olumsuz etkilenebilir. Çünkü eşler, cinsel yaşamlarındaki olumsuz gelişmeyi çoğu zaman bir problem olarak değil, gebelikte yaşanması zorunlu bir süreç olarak kabullenir. Problem olarak görse bile doktorları ya da çevreleri ile paylaşmaktan çekinir. Zaten konuşulması bile tabu olan cinsellik konusu, konuşulmamak üzere gündeme getirilmez. Oysa ki, cinsellik gebelikten önce nasıl evlilik yaşamının önemli bir parçasıysa gebelikte de yaşanması gereken durumdur. Çünkü gebelikte düzenli cinsel ilişki, anne adayının psikolojik durumuna ve gebelik sürecine olumlu etkiye sahiptir.

    Gebelikte cinsel ilişkiye engel sorunlar önemsenmeli

    Sağlıklı bir gebelik; düşük, bebekte sakatlık ve erken doğum gibi sorunlara yol açmaz. Gebelik takibi süresince herhangi bir problem yaşanmamışsa, doğuma bir ay öncesine kadar cinsel ilişkiye girilebilir. Ancak bu dönemde eşler arasında destek ve anlayış çok önemlidir. Gebelikte; düşük ve erken doğum tehlikesi, bazı plasental hastalıklar, bazı enfeksiyonlar ve rahim ağzı yetmezliği gibi sorunlar varsa, gebelik döneminde cinsel ilişki kısıtlaması getirilebilir. Doktorunuzla konuşmaktan çekinmeyin Anne adayları, eşleri ile birlikte, cinsellik hakkındaki endişe ve önyargılarını mutlaka doktoru ile paylaşmalıdır. Sorunların çözümü ile ilgili ilk adım, bu şekilde atılmış olacaktır. Doktoruyla gerekli şekilde konuşarak gebelikte yaşayacağı tüm değişiklikleri önceden öğrenen anne adayları, normal ve normal olmayan süreçlerle ilgili bilgi sahibi olacak ve cinsel yaşamına adapte olması kolaylaşacaktır.

    Anne adayları, gebelik sürecinde özellikle eşi ve yakın çevresinden yeterli desteği görmediğinde, bu sürecin getirdiği doğal değişimleri bir sorun olarak algılayabilir. Eşler arasındaki ilişkinin en önemli boyutu olan cinsellik de; bu dönemden ve yanlış inanışlar yüzünden olumsuz etkilenebilir. Çünkü eşler, cinsel yaşamlarındaki olumsuz gelişmeyi çoğu zaman bir problem olarak değil, gebelikte yaşanması zorunlu bir süreç olarak kabullenir. Problem olarak görse bile doktorları ya da çevreleri ile paylaşmaktan çekinir. Zaten konuşulması bile tabu olan cinsellik konusu, konuşulmamak üzere gündeme getirilmez. Oysa ki, cinsellik gebelikten önce nasıl evlilik yaşamının önemli bir parçasıysa gebelikte de yaşanması gereken durumdur. Çünkü gebelikte düzenli cinsel ilişki, anne adayının psikolojik durumuna ve gebelik sürecine olumlu etkiye sahiptir.

    Gebelik döneminin başlaması ile birlikte çiftler arasındaki en hassas hale gelen konulardan biri cinselliktir. Anne adayı, geçirdiği fiziksel değişimler nedeniyle psikolojik sorunlarla karşı karşıya kalırken, baba adayları da bu süreçte eşlerine nasıl destek verecekleri konusunda sorun yaşamaktadır. Memorial Antalya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Pınar Özalp, gebelik döneminde çiftlere sağlıklı cinsel yaşam önerilerinde bulundu. Gebelik ruh ve beden sağlığını etkileyen önemli bir süreç Gebelik, kadının ruh ve beden sağlığını etkileyen önemli bir süreçtir.

    Gebelik hormonlarının etkisiyle; kalp damar, solunum, sindirim, kas-iskelet, genital ve tüm diğer sistemlerde bazı değişiklikler ortaya çıkar. Anne adayı bu değişimleri aşama aşama hisseder ve yaşar. Bu süreçte, yeni duruma adaptasyonda güçlükler, bebeğiyle doğum ve doğum sonrası ile ilgili kaygı ve korkular, vücut şeklindeki değişiklik nedeniyle beğenilmeme düşüncesi gebelik döneminde yaşanan en önemli sorunlardır.

    Düzenli bir cinsel yaşam gebeliği olumlu etkiler

    Anne adayları, gebelik sürecinde özellikle eşi ve yakın çevresinden yeterli desteği görmediğinde, bu sürecin getirdiği doğal değişimleri bir sorun olarak algılayabilir. Eşler arasındaki ilişkinin en önemli boyutu olan cinsellik de; bu dönemden ve yanlış inanışlar yüzünden olumsuz etkilenebilir. Çünkü eşler, cinsel yaşamlarındaki olumsuz gelişmeyi çoğu zaman bir problem olarak değil, gebelikte yaşanması zorunlu bir süreç olarak kabullenir. Problem olarak görse bile doktorları ya da çevreleri ile paylaşmaktan çekinir. Zaten konuşulması bile tabu olan cinsellik konusu, konuşulmamak üzere gündeme getirilmez. Oysa ki, cinsellik gebelikten önce nasıl evlilik yaşamının önemli bir parçasıysa gebelikte de yaşanması gereken durumdur. Çünkü gebelikte düzenli cinsel ilişki, anne adayının psikolojik durumuna ve gebelik sürecine olumlu etkiye sahiptir.

    Gebelikte cinsel ilişkiye engel sorunlar önemsenmeli

    Sağlıklı bir gebelik; düşük, bebekte sakatlık ve erken doğum gibi sorunlara yol açmaz. Gebelik takibi süresince herhangi bir problem yaşanmamışsa, doğuma bir ay öncesine kadar cinsel ilişkiye girilebilir. Ancak bu dönemde eşler arasında destek ve anlayış çok önemlidir. Gebelikte; düşük ve erken doğum tehlikesi, bazı plasental hastalıklar, bazı enfeksiyonlar ve rahim ağzı yetmezliği gibi sorunlar varsa, gebelik döneminde cinsel ilişki kısıtlaması getirilebilir. Doktorunuzla konuşmaktan çekinmeyin Anne adayları, eşleri ile birlikte, cinsellik hakkındaki endişe ve önyargılarını mutlaka doktoru ile paylaşmalıdır. Sorunların çözümü ile ilgili ilk adım, bu şekilde atılmış olacaktır. Doktoruyla gerekli şekilde konuşarak gebelikte yaşayacağı tüm değişiklikleri önceden öğrenen anne adayları, normal ve normal olmayan süreçlerle ilgili bilgi sahibi olacak ve cinsel yaşamına adapte olması kolaylaşacaktır.

    Sağlıklı bir gebelik; düşük, bebekte sakatlık ve erken doğum gibi sorunlara yol açmaz. Gebelik takibi süresince herhangi bir problem yaşanmamışsa, doğuma bir ay öncesine kadar cinsel ilişkiye girilebilir. Ancak bu dönemde eşler arasında destek ve anlayış çok önemlidir. Gebelikte; düşük ve erken doğum tehlikesi, bazı plasental hastalıklar, bazı enfeksiyonlar ve rahim ağzı yetmezliği gibi sorunlar varsa, gebelik döneminde cinsel ilişki kısıtlaması getirilebilir. Doktorunuzla konuşmaktan çekinmeyin Anne adayları, eşleri ile birlikte, cinsellik hakkındaki endişe ve önyargılarını mutlaka doktoru ile paylaşmalıdır. Sorunların çözümü ile ilgili ilk adım, bu şekilde atılmış olacaktır. Doktoruyla gerekli şekilde konuşarak gebelikte yaşayacağı tüm değişiklikleri önceden öğrenen anne adayları, normal ve normal olmayan süreçlerle ilgili bilgi sahibi olacak ve cinsel yaşamına adapte olması kolaylaşacaktır.

  • ‘Sezaryenden sonra normal doğum yapılabilir’

    ‘Sezaryenden sonra normal doğum yapılabilir’

    Sezaryen doğum yapanlar daha sonra normal doğum yapabilir mi? İlk doğumunu sezaryenle yapan bir anne, uygun şartların sağlanması durumunda ikinci doğumunu normal doğumla gerçekleştirebiliyor…

    Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin İngeç kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının anne adayları için öncelikli tercihinin normal doğum olduğunu belirtti.

    Bazı şartlarda anne ve bebek açısından risklerin arttığına dikkati çeken İngeç, bunların başında bebeğin doğum kanalından geçmesini engelleyecek problem bulunmasının geldiğini söyledi. Bebeğin kafasının doğum kanalından geçmesini engelleyecek kadar büyük olması, iri olması, ters duruşu, özellikle yan gelişlerde veya çapraz duruşlarda sezaryenin kaçınılmaz olduğunu anlatan İngeç, daha önceden rahime yapılan bazı ameliyatlarda da sezaryen ihtimalinin arttığını anımsattı.

    İngeç, rahimden ur alınması, şekil bozukluğunun düzeltilmesine yönelik yapılan ameliyatların da yine sezaryen gerekliliğini oluşturduğunu söyledi.

    Normal doğumun ise problem tespit edilmeyen gebelerde önerilen, fizyolojik olarak kabul edilen bir doğum şekli olduğunu belirten İngeç “Ama normal doğum başında normal kelimesi olmasına rağmen her zaman normal gitmeyebilir. Sürprizlere açıktır doğumun son aşamasına kadar. Ancak çoğunlukla problemsiz sonuçlanır. Yine de doğumun son aşaması dahil sezaryene dönme ihtimalinin olması bebeğin doğum kanalından çıkarken sıkıntıya maruz kalması ihtimalleriyle beraberdir” diye konuştu.

    SEZARYENDEN SONRA NORMAL DOĞUM
    Anne adaylarının en çok merak ettiği konuların başında doğumun nasıl olacağının geldiğini ifade eden İngeç, şöyle devam etti:

    “Daha önce sezaryen yapılmış bir kadın mutlaka yine sezaryen mi olması gerekir? Tıbbi açıdan da bakıldığında eskiden karşımıza bir kanun gibi ’bir sezaryen, hep sezaryen’ diktesi çıkardı. Bunun için 1900’lü yılların başından beri hep bu kural işledi. Bir kez sezaryen olan bir hasta mutlaka sezaryene alınmaya başlandı. Ama zaman zaman öyle vakalarla karşılaşıldı ki daha önce sezaryen olmuş kadın, sancıları başlıyor, hastaneye geç ulaşıyor ve normal doğum yapabiliyor.”

    Bu örnekler çoğalmaya başlayınca tıbbi olarak incelemeye alınmaya başlandığına işaret eden İngeç, şunları kaydetti: “Gerçekten bütün sezaryen olmuş hastaları yine tekrar sezaryene almak gerekir mi? Yoksa normal doğum şansı verilebilir mi? Bazı şartlar yerine geliyorsa sezaryen yapmış bir gebenin normal doğum yapabileceği görüldü. Ama tabi bu ihtimallere dayalı bir işlemdir. Yüzde 100 kesin olarak sezaryen olmuş kadınların hepsi normal doğum yapacak diye bir şart yok.”

    AA

  • Gebelikte diş ve dişeti tedavisi

    Gebelikte diş ve dişeti tedavisi

    Diş Hekimi Semra Güler Beşer, ağız ve diş sağlığının devamlılığını sağlamak için yaşam boyu etkili ve yeterli bakım gerektiğini söyledi. Hamilelikte ise diş bakımının bir kat daha önem kazandığına işaret eden Beşer, bebeğin diş gelişiminin anne karnında başladığını kaydetti.

    Özel Bursa Bahar Hastanesi’nden Diş Hekimi Semra Güler Beşer, hamilelik döneminde annenin hem kendi sağlığı hem bebeğinin diş gelişimi için dengeli beslenmeye dikkat etmesi gerektiğini vurguladı. Beşer, diş sağlığı için protein, A vitamini (et, süt, yumurta, sarı sebze ve meyveler), C vitamini (narenciye, domates, çilek), D vitamini (et, süt, yumurta, balık) ve kalsiyumdan (süt ve süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler) zengin gıdaların yeterince alınması gerektiğini açıkladı. Beşer, şöyle dedi:

    “Bilinçsiz ilaç kullanımından kaçınılmalıdır. Kullanılan ilaçlar bebeğin diş sağlığının yanı sıra genel vücut gelişimini de olumsuz yönde etkileyebilecektir. Bebeğin diş sağlığı konusunda bilgili olmak, çocuğunuzun ömür boyu sağlıklı dişlere sahip olmasında ilk basamaktır. Hamilelik, tüm vücudun fiziksel ve psikolojik yönden pek çok değişikliklere uğradığı bir dönemdir. Ağzımız ise vücudun bu tür değişikliklerine karşı çok hassas olan bir bölgesidir. Anne adayı hamilelik süresince ister istemez devamlı bebeğini düşündüğü için kendi kişisel bakımını ihmal edebilir. Mide bulantıları ve kusmalar ağız içinde zararlı etkilere neden olur. Bazı yiyecek ve içeceklere karşı aşırı ilgi veya aşırı tiksinme duyulması sonucu ağız da bundan etkilenir.”

    “HAMİLELİKTE ANNE DİŞLERİNDEN KALSİYUM ÇEKİLMEZ”
    Hormonal etkiler sonucunda ağız içinde bazı değişimler olduğunu belirten Dt. Semra Güler Beşer, kandaki ve tükürükteki asit miktarı arttığı için dişlerin çürümesinin kolaylaştığını söyledi.

    Dişin çürümesinin, bakterilerin salgıladığı asitlerle dişin yumuşaması anlamına geldiğine işaret eden Beşer, hamileliğin erken safhalarında diş etlerinde şişlikler, kızarıklıklar gözlenebildiğini, bu şekildeki diş etinin oldukça hassas ve kolayca kanadığını dile getirdi. Halk arasındaki, ‘Hamilelik döneminde annenin dişlerinden kalsiyum çekildiği ve bu nedenle her bebeğin anneye bir diş kaybettireceği’ anlayışının yanlış olduğuna dikkat çeken Dt. Beşer, hamilelik döneminde vücuttaki dengenin bozulmasının dişlerin çabuk çürümesine uygun bir ortam oluşturduğunu kaydetti.

    Beşer, hamilelikte dişlerin daha çabuk çürümesinin sebeplerini şöyle sıraladı: “Bebek beklenen dönemde tatlıya, abur cubura aşırı istek belirir ve bunlar yendikten sonra diş fırçalama ihmal edilmesi, ilk aylarda görülen kusmalardan sonra annenin ağız bakımına yeterince özen göstermemesi, gebelik hormonlarının (östrojen, progesteron) etkisi ile dişetleri daha çabuk kanayan annenin, dişlerini fırçalamaktan kaçınması sayılabilir. Bu nedenlerden dolayı, bu dönemde diş sağlığına daha fazla özen göstermek gerekir.”

    GEBELİKTE DİŞ VE DİŞETİ TEDAVİSİ
    Hamilelik süresince rutin muayene ve diştaşı temizliği yapılabildiğini anlatan Beşer, acil olmayan tedavilerin yalnızca gebeliğin ikinci trimesterinde (hamileliğin her üç aylık bölümü) yapıldığını kaydetti. Acil tedavilerin hamileliğin her trimesterinde yapılabildiğini belirten Dt. Semra Güler Beşer, “Herhangi bir anestezi ve ilaç kullanımı söz konusu olduğunda kadın doğum uzmanı ile istişare yapılmalıdır. Diş röntgen filmleri ise ancak çok acil olan durumlarda anne adayına kurşun önlük giydirilerek alınabilir.

    Hamile olmayı düşünen veya hamile olan her kadın, mutlaka bir diş hekimi kontrolünden geçmeli, ağız sağlığı için neler yapması veya yapmaması gerektiğini öğrenmeli ve gereken tedavilerini yaptırmalıdır. Bu, hem annenin hem de çocuğunun sağlığı için çok önemlidir. Genellikle acil olmayan işlemler hamilelik sürecinde yapılabilir. Ancak herhangi bir diş tedavisi için en uygun zaman 4. ve 6. aylar arasıdır. Şiddetli ağrının eşlik ettiği acil durumlarda tedavi hamileliğin herhangi bir döneminde yapılabilir. Anestezi ve ilaç verilmesini gerektiren durumlarda jinekolog ile irtibat kurulmalıdır. Ertelenebilecek işlemler doğumdan sonraya bırakılmalıdır. Eğer dişlerde derin diştaşı birikimi varsa diş hekimi tarafından elimine edilmelidir. Diğer diş tedavilerinde olduğu gibi diştaşı temizliği de özellikle hamileliğin ikinci üç ayında yapılmalıdır.” diye konuştu.

    İyi bir beslenme ile beraber yeterli ağız diş bakımı yapılırsa, hamilelik döneminde normal dönemden farklı bir diş sorunu ile karşılaşılmayacağının altını çizen Dt. Beşer, hamilelik sırasında beslenme, hem annenin hem de bebeğin genel sağlığı ve ağız diş sağlığı için önemli olduğunu vurguladı. Beşer, hamilelikte bebeğin diş gelişiminin 5. ve 6. haftalarda başladığına işaret etti.

    CİHAN

  • Hamileler bu testleri mutlaka yaptırmalı!

    Hamileler bu testleri mutlaka yaptırmalı!

    Bir asır önce temelleri oluşturulan gebelik takibi, hem annenin hem de bebeğin sağlığı için yaşamsal öneme sahip…

    Gebelik takibi önceleri 16. haftada başlatılıyor ve ayda bir kez yapılan rutin takipler, 30. haftadan sonra genellikle 2 haftada bir, 36. haftadan sonra ise haftada 1 olarak doğuma kadar sürdürülüyordu. Bunun nedeni ise gebelik zehirlenmesi (preeklamsi) ve ani başlayan kanamalar gibi çeşitli komplikasyonların hamileliğin ikinci yarısından sonra görülmesiydi. Oysa son yıllarda tıp teknolojisindeki gelişmeler ve bilgi birikimi sayesinde anne ile bebeğin yaşamını tehdit edebilen pek çok komplikasyon 3 basit yöntemle hamileliğin henüz ilk haftalarında belirlenebiliyor; anne adayının öyküsünün alınması, kan tahlili ve ultrason muayenesi.

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Lütfü Önderoğlu, bu 3 yöntemle anne ve bebekte hangi sağlık sorunlarının tespit edilebildiğini anlattı. Prof. Önderoğlu, 11.14. haftalar arasında yapılan tek bir muayene ile anne ile bebeği düşük veya yüksek riskli grup olarak ayrılabildiğini belirterek şunları söyledi:

    “Özellikle ilk üç ay sonunda kontrollerin yapılıp, bundan sonraki bakım programlarının kişiye ve ihtiyaca özgü yeniden planlanması hem anne hem de bebek için yaşam kurtarıcı oluyor. Çünkü bu sayede sağlık hizmeti çok daha verimli ve etkili verilebiliyor. Riskli gruplar erken dönemde belirlendiğinde anne veya bebekte oluşabilecek gebelik kayıpları, erken doğum, doğum öncesi kanamalar, büyüme geriliği, preeklamsi ve Down Sendromu gibi ciddi komplikasyonlar tespit edilerek, önlenebiliyor ya da sorun hafifletilebiliyor. Dolayısıyla her anne adayının 11-14. haftalar arasında, en ideali ise 12. haftada kontrole gelmesi çok önemli.”

    MUAYENENİN 3 SİLAHŞÖRÜ: ÖYKÜ, TAHLİL, ULTRASON
    1- Annenin öyküsü: Muayenenin ilk adımında anne adayına daha önceki hamilelikte erken veya ölü doğum, gebelik tansiyonu, gebelik zehirlenmesi, bebeğin anne karnında iyi büyümemiş olması gibi sorunların olup olmadığı soruluyor, yapmış olduğu doğum varsa bunun tam bir hikayesi alınıyor. Anne öyküsünün alınması yüksek risk taşıyan ve doğumu 34 haftadan önce yapılma tehlikesi olan anne adaylarını seçebilme ve önlem alma şansını sunuyor.
    2- Kan tetkikleri: Anne adayının kan grubu, RH faktörü ve tam kan sayımı, geçirmiş olduğu enfeksiyonların araştırılmasının yanı sıra bu döneme ilişkin bazı özel hormon ve plasental proteinlerin bakılarak, anne yaşı ile gebelik haftasının birleştirildiği birinci ilk üç ay testi yapılabiliyor. Elde edilen test sonucu olasılık hesabı ile anne adayının kromozom anomalili bebek doğurma, preeklampsi ve buna bağlı büyüme geriliği riskleri sayısal olarak tespit ediyor. Çok yüksek risk taşıyanlar ile düşük risk taşıyan gebelerin ayrımına da böylece olanak tanınıyor. İlk trimester kan testinden en iyi sonucun alınabilmesi için bu test, ultrasonografi ile bakılan bebeğe ilişkin bazı özel ölçümlerle birleştiriliyor.
    3- Ultrasonografi: 11-14 hafta arasında yapılacak ultrasonografi ile gebeliğe ilişkin pek çok bilgi alınabiliyor. Bu dönemde özellikle ense saydamlığı ölçümü birinci trimester tarama testi olarak biyokimyasal değerler ile kombine edildiğinde ve gerekirse kalbe uygulanan duktus venozus doppleri, kalp kapağı doppler ölçümlerinin yanı sıra burun kemiği değerlendirilmesi ile bebekte down sendromu gibi önemli kromozom anomalilerinin tahmin edilme şansı yüzde 90’lara ulaşıyor. Aynı zamanda çok erkenden bebekte majör yapısal anomalilerden anensefali, karın ön duvar anomalileri, mesane ve ağır nörolojik sistem anomalileri de görülebiliyor.

    HANGİ RİSKLER TESPİT EDİLİYOR?
    Prof. Dr. Lütfü Önderoğlu, hamileliğin ilk 3 ayında yapılan kontrollerde tespit edilip, alınan tedbirler ve tedavilerle ortadan kaldırılabilen veya zararları büyük oranda hafifletilebilen riskleri şöyle sıraladı:
    ANNE ADAYINDA…
    Gebelik hipertansiyonu: Anne adayının tansiyonunun 140/90 mmHg ve üzerinde seyretmesi, beraberinde böbrekten idrara protein kaçağı olmasına preeklampsi, bir başka deyişle gebelik zehirlenmesi adı veriliyor. Yüzde 6-8 sıklıkla rastlanan hamilelik zehirlenmesi annede beyin kanamasından akciğer ödemine, görme kaybı, böbrek ve kalp yetmezliğinden ölüme kadar çok ciddi tablolara yol açabiliyor. Anne karnında bebekte büyüme ve gelişme geriliği olabiliyor, plasentanın erken ayrılma riski de artıyor.
    Erken doğum: Özellikle 34 haftanın altında gerçekleşen doğumlar sonucunda bebek ölümleri ve nörolojik kalıcı hasarlarla karşılaşılması bugün için en başta gelen sorun olarak görülüyor. Önceki gebeliklerde erken doğum, erken su kesesi açılması gibi öykü alınması ve mevcut gebelikte rahim ağzı ile kanalın sonografik takibi bu yönde yüksek risk taşıyan gebeliklerin saptanmasına yardımcı oluyor.

    BEBEKTE…

    Down Sendromu: 11- 12 haftada anne yaşı, kan tetkikleri ve ultrasonografi takibinden alınan sonuçlar birleştirilerek bebekte kromozom anomali riski tespit edilebiliyor. Eğer bebek yüksek risk grubundaysa, örneğin down sendromu riski yüzde 1 civarında ise koriyon villüs biyopsisi önerisi yapılarak erkenden kromozom analizine olanak sağlanabiliyor. Yapılan bu birinci trimester taraması ile kromozom anomalileri yüzde 90 oranında tahmin edilebiliyor. Fetal anomaliler: 11-14 hafta sonografisi ile majör anomalilerin önemli bir bölümü tanınabiliyor. Örneğin bebeğin kafatası ve beyin dokusundaki gelişme sorunu, karın ön duvarındaki açıklık, dışarıya doğru fıtıklaşan bağırsak veya karaciğer, idrar kesesinde tıkanıklık veya dev bir idrar kesesi tespit edilebiliyor. Ayrıca gebeliğin ilerleyen dönemlerinde kendini gösterebilecek kalp anomalileri ile iskelet sistemine ait anomaliler hakkında ön fikir elde edilebiliyor ve bu gebeler yakın takibe alınabiliyor.

    Büyüme ve gelişme geriliği: Yetersiz gelişme ve büyüme nedeniyle anne karnında ölüm olabileceği gibi doğum sonrası kalıcı özürler de gelişebiliyor. Bu bebeklerin önceden tespiti, daha farklı bir takip önerilmesi ve gerekirse erkene alınabilecek doğum kararları ile anne ile bebeğin yaşamları kurtulabiliyor.

    Gebelik – Hamilelik hakkında bilgi için tıklayın…

  • Hamileyken diş tedavisi yapılır mı?

    Hamileyken diş tedavisi yapılır mı?

    Diş Hekimi ve Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, ağız ve diş sağlığının sürekliliğini sağlamak için ömür boyu etkili ve yeterli bakımın şart olduğunu ve kadınların hamilelik, bebek emzirme, menstruasyon, menopoz gibi dönemlerde dişlerine ayrıca özen göstermesi gerektiğine dikkat çekiyor.

    Hamilelik döneminde anne adayının dişlerinde kalsiyum kaybı olduğuna dair herhangi bir bilimsel bir veri olmadığını söyleyen Dr. Çağdaş Kışlaoğlu, “Halk arasında ‘Hamilelik sırasında bebeğin kendisi için gerekli olan kalsiyumu annenin dişlerinden alarak annesinin dişlerinin çabuk çürümesine yol açtığı, bu sebepten ötürü anne adaylarının diş kaybına uğradığı’ şeklindeki düşünce bilimsel bir gerçeği yansıtmıyor” diyor.
    Ancak hamilelikte ağız sağlığında bazı değişikliklerin olacağını hatırlatan Dr. Kışlaoğlu “En önemli değişiklik östrojen ve progesteron hormon düzeylerindeki artıştır. Bu durum, dişler üzerindeki plak birikiminin artması ile bağlantılıdır.” diyerek vurgu yapıyor.

    DİŞLER NEDEN ÇABUK ÇÜRÜR?
    Diş Hekimi Çağdaş Kışlaoğlu, hamilelik döneminde vücuttaki dengenin bozulması, dişlerin normal dönemden daha çabuk çürümesine uygun bir ortam yarattığını vurgulayarak hamilelikte dişlerin daha çabuk çürümelerinin nedenlerini şöyle sıralıyor:

    – Bu dönemde tatlıya, abur cubura aşırı istek belirir ve bunlar yendikten sonra diş fırçalama ihmal edilir.

    – Hamileliğin ilk aylarında görülen kusmalardan sonra anne adayı ağız bakımına yeterince özen göstermeyebilir.

    – Gebelik hormonlarının etkisi ile dişetleri daha çabuk kanayan anne adayı, dişlerini fırçalamaktan kaçınır.

    DİŞLERDE KALSİYUM ÇÖZÜNMESİ OLMAZ
    Hamilelik döneminde bebeğin ve annenin kemiklerinin sağlıklı olabilmesi için anne adayının, günlük olarak 1200 ilâ 1500 mg kalsiyuma alması gerektiğini söyleyen Dr. Kışlaoğlu, bebek bekleyen kadınların bu dönemde süt ve süt ürünleriyle yeşil yapraklı sebzeler gibi kalsiyum bakımından zengin gıdalar tüketmesi gerektiğini vurguluyor.

    Doktor Çağdaş Kışlaoğlu açıklamalarına şöyle devam ediyor: ‘Anne adayı eğer kalsiyum ihtiyacını gıdalardan karşılayamazsa, bebeğin gelişimi için gerekli olan kalsiyum, annenin kemiklerinden karşılanıyor. Ancak anne adayı, hamilelik döneminde iyi beslenir yeterli ağız diş bakımı yaparsa bu dönem, normal dönemden farklı bir diş sorunu ile karşılaşmaz.”

    ŞEKERDEN UZAK DURUN!
    Hamilelik sırasında beslenme, hem annenin hem de bebeğin genel sağlığı ve ağız diş sağlığı için oldukça önemli olduğunu söyleyen Dr. Kışlaoğlu, anne adaylarının hamilelik döneminde nasıl beslenmesi gerektiğini şöyle anlatıyor:

    “Anne adaylarının, hamilelik süresince A,C ve D vitaminleri ile fosfor ve kalsiyum yönünden zengin temel besinler, meyveler ve sebzeler almaya dikkat etmeleri gerekiyor. Hamileyken ayrıca tahıl, süt ve süt ürünleriyle, balık ve yumurta dengeli olarak almaları yararlı olacaktır. Anne adayları, -özellikle yemek aralarında- şekerden mümkün olduğu kadar uzak durmalı. Kurutulmuş meyve ve karamel gibi yapışkan şekerli yiyeceklerden de kaçınmaları gerekiyor.”

    HAMİLEYKEN DİŞ TEDAVİSİ YAPILABİLİR Mİ?
    Diş Hekimi Protez Doktoru Çağdaş Kışlaoğlu, hamileyken diş tedavisi yapılıp yapılmayacağı konusunda şunları söylüyor:

    – Bebeğin organ gelişim evresi olan hamileliğin ilk üç ayında etkili dental tedaviden kaçınılması gerekiyor.

    – Diş ya da diş eti iltihabı gibi acil durumlarda, var olan enfeksiyonun bebeğin gelişimini dental tedavinin olumsuzluklarından daha fazla etkileyebileceği düşüncesi ön plana alınmalı ve bir jinekologun önerileri doğrultusunda diş tedavisi yapılmalıdır.

    – Son üç ayda tedavi için gerekli olan pozisyonları rahat alalaması ve koltukta uzun süre oturamaması nedeni ile diş tedavisi yaparken anne rahatsız olabilmektedir.

    EKSTRA BİR AĞIZ-DİŞ BAKIMI ŞART!
    Dr. Çağdaş Kışlaoğlu, anne adaylarının hamilelik döneminde ağız ve diş sağlığına normal dönemden daha fazla özen göstermesi gerektiğini söyleyerek, şu hatırlatmalarda bulunuyor:

    – Hamilelik sırasında oluşan hormon artışı, ağız mukozasını dış etkenlere karşı özellikle bakteri plaklarına karşı daha hassa yapar. Bunun için günlük ağız ve diş bakımı kesintiye uğratılmamalıdır.

    – Plak birikimi ve diş eti hastalıkları ile hamilelik sırasında oluşan hormonal değişiklikler arasında direkt bir ilişki vardır. Bu nedenle anne adayları, hamilelik öncesinde tam bir ağız muayenesinden geçerek optimal ağız hijyenine kavuşmalı ve bunu sürdürme alışkanlığını kazanmalıdır.

    – Anne adayları hamilelikte günde en az iki kez diş fırçası ve diş ipi kullanarak etkili diş bakımı yapmalı, plak birikimine engel olmalıdır.

    – Hamilelikte ağız gargaraları ya da ılık tuzlu su ile gargara yapılmalıdır. Özellikle ılık tuzlu su diş etlerini rahatlatır ve dişeti hassasiyetini azaltır.

  • Japon işi tüp bebek

    Japon işi tüp bebek

    Uzakdoğu’nun doğal yaşam felsefesi ile tüp bebek tedavilerinin birleştirilerek uygulandığı “doğal tüp bebek” yöntemi hem yan etkiyi azaltıyor hem de ilaç maliyetini düşürüyor.

    Klasik tüp bebek tedavilerinde birden fazla yumurta elde ederek kısa zamanda mümkün olduğunca çok embriyoya ulaşmak amaçlanıyor. Ancak olağandan fazla yumurta elde etmek için kadına verilen hormon ilaçları, karında şişlik, ağrı, bulantı gibi yan etkiler gösterebiliyor.

    Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Hakan Özörnek, Japonya’da geliştirilerek uygulanan ve yaklaşık 2 yıldır başarılı sonuçlar veren doğal tüp bebek tedavisinde hormon ilaçlarının yerinin daha az olduğunu belirtti.

    Dr. Özörnek, doğal tüp bebek yöntemine ilişkin şu bilgileri verdi: “Normalde her kadın her adet döneminde bir yumurta üretir ve yumurtlar. Doğal Tüp Bebekte kadınların normal adet döneminde ürettikleri yumurta hücreleri kullanılır. Kadının adet döneminde oluşacak yumurtası, yani doğanın seçtiği yumurtaya tüp bebek işlemi uygulanır. Burada önemli olan nokta yumurtanın ilaç zoruyla değil, tamamen doğal olarak o ay için seçilen yumurta olmasıdır. Çok sayıda yumurta elde etmek hedeflenmediği için daha az ilaç veriliyor, anne adayı sadece hap kullanıyor. Dolayısıyla bazıları ciddi olan yan etkiler yaşanmıyor.

    NTV

    Tüp Bebek Özel Bölüm için tıklayın…

  • Doğum kontrol hapının faydası

    Doğum kontrol hapının faydası

    Doğum kontrol hapı kullanmanın, düşündüğün kadar çok yan etkisi olmayabilir.

    Doğum kontrol hapları sana fayda bile sağlayabilir. Ancak hangi tür doğum kontrol hapını kullandığın çok önemli.

    Doğum kontrol hapı seni hamilelikten korumaktan daha fazlasını yapıyor. Contraception dergisinin araştırmasına göre, bakteriyel vajinozise (üretkenlik dönemindeki kadınlarda en fazla rastlanan enfeksiyon) yatkınsan, hormonal doğum kontrolü ile tekrarlama ihtimalini azaltabilirsin.

    İçeriğinde sadece progestin bulunan haplar kullanan kadınlarda, bu hastalığın tekrarla riski yüzde 58 oranında düşüyor.

    Östrojen ve progestinin bir arada olduğu hapların da faydaları mevcut. Maryland Tıp Okulu’ndan Doktor Rebecca M. Brotman, “Doğum kontrol hapları vajinadaki laktik asit miktarını arttırır ve bakteriyel oluşumun önünü keser” diyor. Ancak unutma: Hap kullanmaya karar vermeden önce (daha önce kullanmış olsan bile) mutlaka jinekolojik muayeneden geçmeli ve doktorunun sana uygun gördüğü hapı kullanmalısın.

    Women’sHealth

    Doğum Kontrol Hapları Merak Edilenler

    Doğum kontrol hapları nedir?

    Doğum kontrol hapları , östrojen ve progesteron içeren hormon haplarıdır. Yüksek etkinlik ve düşük yan etki nedeni ile sıkça tercih edilen bir korunma yöntemidir.

    Doğum kontrol hapları nasıl korur?

    Hamilelik kadın yuurtalıklarında üretilen yumurta ile erkek sperm hücresinin birleşip döllenerek rahim içine yerleşmesi sonucunda meyana gelir. Doğum kontrol hapları içerisinde bulunan hormonlar dışarıdan verildiği için vücudun hormon kontrolünü ele geçirerek yumurtalıklardan yumurtlama olmasını engellemektedir. Böylece spermin dölleyebileceği yumurta olmadığından hamilelik meydana gelememektedir.

    Doğum kontrol haplarının güvenirliliği ne kadardır?

    Doğru kullanıldığında doğum kontrol haplarının hamilelikten koruma oranı %100’e yakındır. Günümüzde mevcut geriye dönülebilir (bırakıldığında yumurtlama geri döner ve hamile kalınabilir) korunma yöntemleri içerisinde en etkili yöntemlerden biridir.

    Doğum kontrol haplarını kimler kullanabilir?

    Bazı özel durumlar dışında tüm kadınlar doğum kontrol hapı kullanabilir. Özellikle 40 yaş altı kadınlar, henüz çocuk sahibi olmak istemeyen kadınlar, adet düzensizliği veya adetleri ağrlı olan kadınlarda ilk seçenektir.

    Doğum kontrol haplarının hamileliği önlemek dışında ne gibi yararları vardır?

    Doğum kontrol haplarının doğum kontrolü dışında da kullanım alanları mevcuttur. Adet düzensizliği, hapların çok sık kullanıldığı durumlardan biridir. Düzensizliğin yarattığı sıkıntıları ortadan kaldırdığı gibi adet kanamasının başlayacağı zamanı bilmek de kadınları rahatlatmaktadır. Bazı fonksiyonel yumurtalık kistlerinin tedaviside dönemsel uygulamalar yapılabilmektedir. Bu hapların kullanımı ile adet dönemi sancılarında ve özellikle adet öncesi dönemde yaşanan gerginlikte belirgin azalma olduğu saptanmıştır. Kısırlığın sebeplerinden biri olarak sayılan rahim, yumurtalık ve tüpleri içine alan iltihabi durumlara karşı doğum kontrol haplarının koruyucu etkisi olduğu bilinmektedir. Ayrıca çeşitli araştırmalar doğum kontrol hapı kullanımı ile dış gebelik oluşma riskinin azaldığını ve yumurtalık ile rahim kanserinin daha az görüldüğünü ortaya koymuştur. Diğer bir kullanım alanı, endometriosiz denen rahimiçi dokunun rahim dışında bulunması durumunda uzun süreli tedavi ile gerileme sağlanabilmesidir. Sosyal açıdan bir avantajı da adetin erkene alınması veya daha ileri tarihe kaydırılması istenen durumlarda doktorunuza danışarak bunun sağlanabilmesidir.

    Doğum kontrol hapı kullanımının bırakılması gereken durumlar nelerdir?

    Özellikle haplar ilk kullanılmaya başlandığında ortaya çıkan bazı şikayetler veya durumlar hapların hemen bırakılmasını gerektirmektedir. Şiddetli baş ağrısı, migren nöbetleri, görme bozuklukları, göğüs ağrısı, şiddetli bacak ağrısı, ani sarılık gelişmesi gibi durumların yanı sıra ağır kazalar sonrası ve büyük ameliyatlar öncesinde ilaç kullanımına son verilmelidir.

    Doğum kontrol hapı kullanımında beklenen ve kabul edilebilir yan etkiler nelerdir?

    Özellikle hap kullanımının ilk aylarında lekelenme tarzında ara kanama beklenebilir. Bu durum birçok kadını rahatsız edebilir, ancak hapı bırakmayı gerektirmez. Bu kanamalar ilk 2-3 kutudan sonra kendiliğinden geçecektir. Geçmediği taktirde veya şiddetli bir kanama olması durumunda doktora başvurmak gerekmektedir. Aynı şekilde çok şiddetli olmayan mide bulantısı durumlarında hap kullanımına devam edilmelidir. Bazı kadınlarda kilo alma şikayeti olabilir. Bu da, daha düşük dozlu hapların kullanımı ile önlenebilir. Doğum kontrol hapları kullanıldıkları sürece adet kanamasının miktarını ve süresini azaltacaktır.

    Doğum kontrol hapları hangi durumlarda kullanılmamalıdır?

    Gebelik veya gebelik şüphesi olanlar
    Önceden geçirilmiş veya mevcut damar tıkanıklıkları olanlar
    Kontrolsüz yüksek tansiyon ve şeker hastalığı olanlar
    Ağır karaciğer hastalığı olanlar
    Özellikle hormon bağımlı kötü huylu tümörü olanlar
    Tanısı konmamış vaginal kanaması olanlar
    35 yaş üzerinde olanlar ve sigara kullananlar doktor tavsiyesine göre hareket etmelidir.

    Doğum kontrol hapları nasıl kullanılır?

    İlk kullanılmaya başlanacağı zaman adetin başlaması beklenir. Adetin ilk günü bulunduğunuz güne denk düşen günün karşısındaki hapı içerek başlanır ve hergün mümkün olduğu kadar aynı saatte olmak üzere 21 gün alınır. Bu kutu bittiğinde son tabletten birkaç gün sonra adet kanaması başlayacaktır. Bir sonraki kutuya, adet kanamasına bakılmaksızın mutlaka son tabletten 7 gün sonra başlanır ve tekrar 21 gün devam edilir. Yani 21 gün ilaç, 7 gün ara. Hap kullanımı bırakılmak istendiğinde mevcut kutu bittikten sonra beklenen kanama olur ve 4-6 hafta sonra normal yumurtlamanın olduğu adet dönemleri geri döner.

    Doğum kontrol hapı alımı unutulduğunda ne yapılır?

    Hap alımının unutulması durumunda farkedildiği takdirde ilk 24 saat içinde alınmalı, sonrasındaki hap alınması gereken zamanda içilmelidir. Ancak üst üste 2 gün hap alımı unutulduğunda doğum kontrol hapının güvenirliği tam olmaz. Böyle bir durumda bir sonraki adet kanamasına kadar ek tedbirlerle korunmak gereklidir. Yani hap bir gün unutulduğunda ertesi gün 2 tane birden alınır, ancak 2 gün üst üste unutulursa koruyuculuk konusunda şüpheye düşülür.

  • Boşanma Kararı Çocuğa Nasıl Açıklanmalı?

    Boşanma Kararı Çocuğa Nasıl Açıklanmalı?

    Çocuğunuzun boşanma kararınızından en az şekilde etkilenmesini istiyorsanız, bunlara dikkat edin…

    Günümüzde birçok anne ve baba boşanmaya karar verdikten sonra bu durumu çocuğuna nasıl açıklayacağını bilemediğinden yanlış sonuçlara yol açabiliyor. İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Özden Sevil, boşanmaya karar veren ebeveynlerin bu süreçte çocuklarıyla ilgili nelere dikkat etmeleri gerektiği konusunda öneriler verdi.

    Boşanmaya karar veren çiftler, bu kararlarını çocuklarına nasıl açıklamalı? Bu süreçte nasıl hareket etmeli, hangi davranışlarına dikkat etmeliler? İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Özden Sevil, anne ve babalara bu konuda tavsiyelerde bulundu.

    Ortak bir dil ve dürüstlük

    Çiftlerin boşanmaya karar verdikten sonra bunu çocuğa birlikte anlatmaları gerektiğini söyleyen İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Özden Sevil; “Eğer ayrı ayrı konuşarak açıklamaları gerekiyorsa da ortak bir dil kullanmalı ve en önemlisi dürüst olmalılar. Dürüst olmak için boşanmanın bütün detaylarını çocuğa anlatmak gerekmez. Özellikle küçük yaşlardaki çocuklara boşanmayı anlatırken, onların anlamlandırabileceğinden daha detaylı bilgiler vermek kafalarının karışmasına sebep olur. Anne ve baba birlikte “Artık eskisi kadar iyi anlaşamıyoruz” şeklinde bir açıklama yapabilir.” dedi.

    “Anne ve babalar boşanma kararlarını açıkladıklarında, çocuk bu durumun onun hayatında nasıl bir değişikliğe yol açacağını bilmek ister.” diyen Sevil; “Belirsizlik, çocuklarda kaygı, korku ve endişe uyandırır. Anne babalar, onun hayatında nelerin aynı kalacağını, nelerde nasıl bir değişiklik olacağını somut örneklerle çocuğa açıklamalıdır.” diye konuştu.

    Çocuğu mesaj iletmek için kullanmayın!

    Özden Sevil, anne ve babaların çocuklarına yapacakları açıklamayla ilgili olarak şu önerileri ekledi: “Birbirlerini suçlamadan açıklama yapmalı ve çocuğu taraf tutmak durumunda bırakmamalıdırlar. Anne ya da baba karşı tarafı suçladığında ya da “annen/baban beni artık sevmiyor”, “annen/baban ayrılmak istedi” gibi açıklamalar yaptıklarında çocuklar ister istemez bir tarafı tutmak zorunda kalırlar ve her çocuk için bu ağır bir yüktür. Ayrılık sonrası görüşmelerde anne ve baba çocuğu arada laf taşıyan bir konuma düşürmemeli, çocuk aracılığı ile diğer ebeveyne mesaj iletmemelidirler.”

    Çocuğun her detaydan haberi olmamalı

    Boşanmanın çocuk açısından en önemli sonuçlarından biri de kuşkusuz velayet konusu. Velayetle ilgili karar sürecinde çocuğa, kimde kalmak istediği gibi bir soru sorulmaması gerektiğini söyleyen İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Özden Sevil; “Bu kararın sorumluluğu anne ve baba olarak yetişkinlere aittir. Hiçbir çocuk anne ya da babası arasında bir tercih yapmaya zorlanmamalıdır. Okul öncesi ya da ilkokul dönemindeki çocuklara onların anlamlandırabileceği şekilde açıklama yapılmalıdır. Örneğin; “Okula gittiğin günlerde annenin/babanın yanında kalacaksın. Okulun tatil olduğu günlerde benim yanımda kalacaksın” gibi. Ergenlik dönemindeki çocuklar, velayetin ne demek olduğunu merak edebilir ve sorular sorabilirler. Anne-babalar bunun yasal öncelikle ilgili olduğunu, anne ve babalık olarak bir değişiklik anlamına gelmediğini ve yetişkin olarak, bu konuyla ilgilendiklerini söyleyebilirler.” dedi.

    Özden Sevil velayet konusu ile ilgili olarak şu bilgileri verdi: “Velayetin anne ya da babada olması halinde, diğer ebeveynle çocuğun görüşmesi düzenli aralıklarla ilerlemelidir. Eğer belirlenen günde çocuğu görmeye gelemeyecekse anne/baba bunu önceden haber vermelidir. Anne ya da baba şehir dışındaysa ya da uzakta yaşıyorsa internetten görüntülü konuşma, telefon gibi araçlarla iletişim devam ettirilmelidir. Eğer anne ya da babanın yeni bir ilişkisi söz konusuysa, çocuğa anne/babanın birlikte olduğu partneri ile ilgili sorular sorulmamalı, çocuk arada bırakılmamalıdır.”

    Anneyi ve babayı sıklıkla görmeli

    Çocuğun sağlıklı gelişimi için hem annesi hem de babası ile olan ilişkisini sürdürmesinin önemli olduğunu söyleyen Sevil; “Çocuğun, ebeveynlerden biri tarafından ihmali, istismarı gibi bir durum yoksa, ikisi ile düzenli görüşmeye devam etmelidir. Çocuğun her iki evde de rutin bir düzeni olmalıdır. Eğer çocuk babası ile sadece hafta sonları görüşüyorsa, iki gün sadece eğlenceli aktivitelere ayrılmamalı, hafta içi uygulanan düzenin devamı şeklinde olmalıdır. Aksi durumlarda, anne çocuğun ödevlerine yardımcı olmak, okulla işbirliği kurmak, fiziksel bakımını sağlamak gibi sorumlulukları üstlenirken, baba sadece hafta sonu eğlencelerini, tatilleri üstlenmiş olabiliyor. Anne-babalar, çocukla ilgili konularda bir araya gelip ortak kararlar alabildiklerinde, çocuk boşanma sonrası sürece daha kolay uyum sağlayabilir.” dedi.

    Olumsuz iletişimden uzak tutun

    “Çiftler ayrılmaya karar verdikten sonraki süreç anne, baba ve çocuklardan daha fazlasını kapsayabiliyor. Özellikle bizim kültürümüzde çiftlerin kendi aileleri de sürece dahil olabiliyorlar. Çocuklar anne babalarından olmasa da diğer akrabalardan anne ya da babayı suçlayıcı açıklamalar duyabiliyorlar.” diyen Özden Sevil; bu nedenle çiftlerin diğer aile üyelerinin çocukla iletişimini yakından gözlemlemesi ve gerektiğinde müdahale etmesi gerektiğini söyledi. Ya da süreci yönetebilecek, “onlar senin annen ve baban ve hep öyle olacaklar ve seni hep çok sevecekler” dilini koruyabilecek akrabalardan da destek isteyebileceklerini belirtti.

    Olumlu iletişim kuran kişilerle konuşmalı

    Boşanma sürecinin çiftler için de zorlayıcı bir süreç olduğunu ve anne ve/veya baba için bu süreci yönetmenin kolay olmayabileceğini söyleyen İNDA Çözüm Odaklı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Özden Sevil; “Bu durumda kendileri bir uzmandan destek alabilirler. Okulla işbirliği yapmak, çocuğun arkadaşlarıyla vakit geçirmesini sağlamak, çocukla olumlu iletişimi olan aile üyelerini devreye sokmak da önemli koruyucu faktörlerdir.” dedi.

  • Planlanmayan gebelikler

    Planlanmayan gebelikler

    2011’de yapılan Kadın Sağlığı Araştırması sonuçlarına göre Türkiye’de 3 kadından yalnızca 1 tanesi, modern ve geri dönüşlü doğum kontrol yöntemlerini kullanıyor

    Türk Aile Planlaması Derneği (TAP) Başkanı Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu tarafından yapılan açıklamada ülkemizde her yıl 1.9 milyon gebelik oluştuğu ve bunların 550 bininin planlanmamış gebelik, 285 bini kürtajla sonuçlandığı belirtildi. Planlanmayan gebelikler, tüm dünyanın en büyük sorunlarından biri. Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü’nün araştırmaları, her yıl yaklaşık 40 milyon gebeliğin yüzde 30’unun planlanmadığını, yüzde 12’sinin ise kürtajla sonlandırıldığını gösteriyor.

    Türkiye Aile Planlaması derneği Başkanı Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu ; “Kürtaj bir aile planlaması yöntemi değildir. Bebek ve anne için en sağlıklı doğum aralığı 2 yıldır, bu aralık olduğunda bebek normal ağırlıkta oluyor, anomaliler azalıyor, bebek ölümleri engellenmiş oluyor, aynı şeyler annelerimiz için de geçerli, düşükler azalıyor, gebelikteki problemler azalıyor, sağlıklı doğuma ulaşma şansı artıyor. O nedenle doğumlar arasını 2 yılda tutmak, bebeği veanneyi sağlıkla mutlu sona ulaştırmak için, henüz gebelik oluşmadan kürtaj yerine etkin, modern aile planlaması yöntemlerini kullanmak ve lüzumsuz müdahalelerden kaçınmak büyük önem taşıyor” dedi.

    Prof. Şatıroğlu Türk kadınlarının doğum kontrol yöntemlerine yaklaşımlarının, yöntem kullanım alışkanlıklarının ve tercihlerinin belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilen Kadın Sağlığı araştırması ile ilgili de bilgi verdi. Araştırma sonuçlarına göre; 15-49 yaş grubundaki kadınlar tarafından Türkiye’de en çok kullanılan doğum kontrol yöntemi; % 22 ile bakırlı spiral. Bunu % 16 ile kondom takip ediyor.

    Modern ve güvenilir bir yöntem olan doğum kontrol haplarının Türkiye’de kullanım sadece %8 oranında. Bu oran; İran, Mısır, gibi ülkelerin bile oldukça gerisinde. Geleneksel bir yöntem olan ve gerçek bir korunma sağlamayan geri çekilme yöntemi, çoğu modern yöntemden daha fazla kullanılıyor( % 20 oranında). Ancak bu yöntem, aile planlamadığı halde gebelikle sonuçlanabiliyor. Hayatı boyunca geri çekilme yöntemiyle korunan 3 kadından biri, istemeden gebe kalıyor. Bu gebeliklerin bir kısmı da kürtaj ile sonuçlanıyor.

    Kadınların %40’ı ise, gebelik planlamadığı halde hiçbir korunma yöntemi kullanmıyor. Ne yazık ki bu gebeliklerin bir kısmı da kürtajla sonuçlanıyor. 20 ilde gerçekleştirilen araştırma sonuçlarına göre;Kadınlar, korunmayla ilgili bilgi kaynağı olarak; jinekologlar (%40) kadar , yakın arkadaşlarına (%35) güveniyor.

    Araştırmada eşlerin doğum kontrol yöntemine etkisi sorulduğunda araştırmaya katılan kadınların %71’i, eşlerinin doğum kontrol yöntemi üzerinde etkisi olduğunu söylüyor. İlkokul mezunları arasında en sık kullanılan yöntem spiral iken, Lise ve Üniversite mezunlarının hemen hemen yarısının şimdiye kadar hiç korunma yöntemi kullanmadığı görülüyor. Kadınların çalışma durumları incelendiğinde, çalışan kadınlar doğum kontrol hapını tercih ederken çalışmayan kadınların bakırlı spiral kullanma oranının daha yüksek olduğu görülüyor.

    Riskli bir yöntem olan geri çekilme yönteminin, ilkokul mezunu kadınlar başta olmak üzere tüm kadınlar tarafından yaklaşık %20 oranında kullanıldığı görülüyor. Türk Aile Planlama Derneği olarak anne ve bebek sağlığı için gerekli olan tıbbi tavsiyelere uyarak, isteyenin istediği zaman ve istediği kadar gebe kalma hakkı olduğu evrensel insan haklarındandır inancı içinde çalışmalar yaptıklarını belirten Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu, korunma yöntemleri konusunda doktor tavsiyesinin doğru bilgiye ulaşma konusunda çok önemli olduğunu da sözlerine ekledi.