Etiket: anne

  • Hamilelikte Rahat Giyimin Önemi

    Hamilelikte Rahat Giyimin Önemi

    Karnınız hızla büyüme yolunda ve siz hamilelikte rahat giyinmenin yollarını arıyorsanız bu yazımız tam size göre.

    Hamilelikte Rahat Giyimin Önemi

    Hamileyken kıyafet bulmakta en çok zorlananlar maalesef çalışan kadınlar. Değişen vücut hatlarına uygun pantolon, kazak, gömlek, etek gibi kıyafetler bulmak büyük dert. Bir de bu kıyafetlerin içinde kendinizi rahat hissedip hissetmeyeceğiniz düşüncesi sarınca işin içinden hiç çıkılamaz.

    Hamilelik döneminde seçtiğiniz her kıyafeti aslında bebeğinize göre seçmiş oluyorsunuz. Hem kendiniz hem de bebeğiniz için en rahat ve sağlıklı kıyafete karar vermek durumundasınız.

    Hamilelikte rahat giyinmek sağlıklı bir gebelik dönemi geçirmek için son derece önemli.

    Hamilelikte kıyafet seçerken dikkat edilmesi gerekenler:

    -Hamilelik döneminde giydiğiniz kıyafetin içinde kendinizi rahat hissetmek istiyorsanız çok fazla naylon ve sentetik olmamasına dikkat edin. Mümkünse tercihiniz pamuk oranı çok olandan yana olsun. Çünkü pamuklu kıyafetler hem vücudunuzu daha sıcak tutar hem de vücudunuzun rahat hava almasını sağlayarak terlemenizi önler.

    -Hamileler için özel üretilen beli lastikli rahat pantolonlar tercih edin. Hatta mümkünse genişleyen, karına göre ayarlanabilen modellerden almaya çalışın.

    -Hamilelikte rahat giyinmenin kriterlerinden biri de pamuklu iç çamaşırları. Bol olmalı ve sizi sıkmamalı.

    İşte hamilelikte rahat giyinmenin öneminden kısaca bahsettik.  Peki ya hem şık, hem rahat, hem de sağlıklı kıyafet kombinlerini nereden bulacağım diye kara kara düşünürken, neyse ki DeFacto hamile kadınları düşünüp her kriterin bir arada toplandığı bu ürünleri yapmışlar.

    Haydi bakalım o halde inceleyelim!

    Hamile kadınların her dönemde karşılaştığı kıyafet bulma problemi DeFacto’nun süper tasarımlarıyla son bulacak.

    Sizi şıklığa kavuşturacak bebeğinizi de rahat ettirecek en konforlu ve en moda hamile kıyafetlerinin adresi DeFacto Hamile Giyim Koleksiyonu sizleri bekliyor.

    Hamilelikte Rahat Giyimin Önemi | 1

    DeFacto’nun hamileler için hazırladığı en renkli ve cıvıl cıvıl hamile body tasarımı olan üst giyim koleksiyonunu çok seveceksiniz. İster iş yerinde ister evde rahatça giyebileceğiniz şıklıkta.

    Hamilelikte Rahat Giyimin Önemi | 2

    DeFacto hamile alt giyim koleksiyonu için hazırladığı hamile pantolonu ne kadar rahat görünüyor değil mi? :) Bizce de öyle. Rahatlığı, şıklığı, kombin imkanları ve kullanım alanlarıyla (günlük, spor, ev giyim, özel anlar, iş giyim vb.)  sizi çok memnun edecek.

    Hamilelikte Rahat Giyimin Önemi | 3

    DeFacto hamile giyimde modaya uygun ve çok şık parçalar bulabileceğiniz gibi uygun fiyatları ve kapıda ödeme seçenekleriyle hamileliğin keyfini çıkaracaksınız.

    Hamilelikte Rahat Giyimin Önemi | 4

     

  • Anne erkek çocuk iletişimi

    Anne erkek çocuk iletişimi

    Oğlunuzun büyümesine izin verin: Türk aile yapısında erkek çocuklara sorumluluk verilmemesi, gelecekteki yaşamlarında da sorunlara yol açıyor. Büyüyebilmesi için en azından kendisi ile ilgili sorumlulukları alabilmesi gerekir.

    Kendinizle kıyaslamayın: Kıyaslamak oğlunuzun kendisini mutsuz ve yetersiz hissetmesine neden olur. Bunun yerine annenin oğlundaki farklılıkları görüp, bu yönleri geliştirmesine yardımcı olması gerekir.

    Arkadaşça yaklaşan anne olun: Genç erkeklere ‘arkadaş’ gibi davranmak yerine, annesi olduğunuzu, daima ona destek vereceğinizi hissettirin. Çünkü onun anneye ihtiyacı var.

    Onlarla inatlaşmaktan kaçının: Ergenlik çağında erkekliklerini ispatlamak amacıyla anneyle çatışmaya girmek, sık görülen bir durumdur. Genç erkekler bu dönemde annelerinin desteğini isterler. Bu dönemde onlarla inatlaşmak, aşırı ve mantıksız yasaklarda diretmek inatlaşmalarına yol açar. İnatlaşmak da evden kaçma, okulu bırakma gibi sonuçlar doğurur.

    Yeterli zaman ayırın dinleyin: Çatışmalı ergenlik döneminde oğlunuzla iletişimi bırakmayın. Arkadaşlarını küçümseyip ‘saçını beğenmedim, o çocuk tembel, onunla niye arkadaşlık ediyorsun’ gibi cümleler kurarak yaklaşmayın. Bu tür yaklaşımların çocuğunuzu sizden uzaklaştıracak davranışlar olduğunu unutmayın.

  • Anne baba tutumları

    Anne baba tutumları

    Kişilik gelişimi yaşam boyu süren, genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak şekillenen bir olgu olsa da,çocukluk dönemi kişiliğin gelişmesi ve şekillenmesi açısından çok önemlidir. Erken çocukluk dönemi olarak adlandırdığımız 0-6 yaş arasındaki dönem çocukların çevreleri ile etkileşimlerinden en çok etkilendiği, kişiliklerinin büyük ölçüde şekillendiği dönemdir.Bu dönemde çocuk, sosyal bir birey olmayı öğrenirken, kişilik oluşumu açısından gerekli olan özdeşimi model alarak yapar. Çocuğun özdeşim kurmak için seçmiş olduğu model genellikle anne babasıdır, bu nedenle ebeveynlerin çocuğa karşı tutumunun yanı sıra kendi aralarındaki iletişimleri de çocuğun sağlıklı kişilik gelişimi açısından önemli bir etkendir.

    Anne babanın çocukla nasıl iletişim kurduğu, sevginin nasıl ifade edildiği, çocuğun aile içinde bir birey olarak kabul edilip edilmediği, eğitimde kullanılan disiplin yöntemleri anne baba tutumlarını belirleyicidir. Bu tutumları şekillendiren pek çok etken vardır; anne babanın yetiştikleri aile ortamı, eğitim seviyeleri, genç yada geç yaşta anne baba olmaları, yaşam olaylarının aile üzerindeki etkileri, çocuğun dünyaya geliş zamanındaki ailenin içinde bulunduğu durum, çocuğun istenip istenmemesi, ailenin içinde bulunduğu kültürel faktörler gibi.

    Çocuğun anne babasından aldığı iki temel şey vardır; sevgi ve eğitim. Her ikisinin de yetersiz veya aşırı olduğu durumlarda çocukta olumsuz davranışlar gözlemlenebilir. Sağlıklı bir birey anne babasından sevgi ve eğitimi dengeli bir şekilde alarak gelişir. Ailelerin sevgi ve eğitim ( disiplin) konusundaki aşırılığı veya yetersizliği çocukta sağlıksız psikososyal gelişim özellikleri görülmesine neden olabilmektedir. Aşırı sevgi gösteren ebeveynlerde çocuğa karşı aşırı kollayıcı, koruyucu tutum, çocuğun bir birey olarak özerklik gelişimini olumsuz yönde etkilemekte ve çocuğu anne babaya karşı bağımlı hale getirmektedir. Yetersiz sevgi gören çocukta ise, sevgi ve güven eksikliğinden yoksun olarak daha ciddi sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Eğitim konusunda ise, sıkı disiplin tutumu içindeki aileler çocuğa yaşından fazla sorumluluk yüklemekte, katı kurallar koyma ve ceza yöntemi olarak sıklıkla dayağa başvurmaktadır. Gevşek eğitim tutumu sergileyen ailelerde ise çocuğun her yaptığı hoşgörü ile karşılanır. Bunların yanı sıra tutarsız anne baba tutumu vardır ve bu ailelerde ne zaman nasıl bir disiplin tutumu sergileneceği belli değildir, çocuğa karşı tutumun zamanla tutarsız farklı olabileceği gibi, anne babanın çocuğa yaklaşımı konusunda tutarsızlık, eşler arasında farklılık da söz konusu olabilmektedir.

    Aşırı Koruyucu Anne Baba Tutumları

    Bu tutumu sergileyen anne babalarda çocuğa karşı sevgi aşırıdır ve disiplin yok denecek kadar azdır. Ebeveynler çocuğun her istediğini anında yaparlar ve çocuğa karşı aşırı koruyucu, kollayıcı tutum gösterirler, çocuğa karşı denetim ve sınırlama yoktur ve otorite sağlayamazlar. Genellikle bu tutuma sahip ailelerin tek çocuklu, geç yaşta ve zorluklarla çocuk sahibi olmuş, ilk çocuğunu kaybetmiş veya kendi ailesinden yeterli sevgi görememiş katı kurallarla yetişmiş aileler olduğu gözlemlenmektedir. Bu tarz aile içinde yetişen çocuklarda özgüven eksikliği ve anne babaya bağımlılık görülmektedir. Gevsek disiplinle yetişen bu çocuklar genellikle okul dönemine geldiklerinde karşılaştıkları kurallar karşısında hayal kırıklığına uğramaktadırlar ve aile dışındaki sosyal çevrede ilişkilerde başarısızlık yaşamaktadırlar. Çocukluğundan beri benmerkezci yaşayan birey, erişkinlik döneminde sosyal norm ve toplumsal ahlaki değerlere uygun davranma konusunda kendisini değiştiremez. Çocuk belli bir disiplin anlayışı ile kendisine doğru ve yanlışın gösterilmediği, sorumluluk almadığı bir ortamda yetiştiği için erişkinlik yaşamında da sorumluluk taşımayan, doyumsuz, dürtülerini kontrol edemeyen birey haline gelebilir.

    Mükemmelliyetçi Anne Baba Tutumları

    Bu ailelerin tutumları aşırı sevgi ve sıkı disiplin şeklindedir. Anne baba bir yandan aşırı koruyucu ve kollayıcı tutum içerisindeyken diğer yandan çocuktan yaşının üzerinde bir davranış örüntüsü beklemektedir. Bu tarz aileler daha çok eğitim ve sosyokültürel düzeyi yüksek ailelerdir ve çocuklarını kendileri belirlediği bir kalıba göre yetiştirmek isterler. Çocuğun bir birey olarak gelişimi, kendi tercih ve davranışları aile tarafından desteklenmez. Bu tutumdaki anne babalar çocuğunu olduğu gibi kabul etmezler, her alanda çocuğun kapasitesini zorlayıp, yanlış yapmasını kabul edemezler. Bu tarz ailede yetişen çocuklar genellikle yanlış yapmaktan korkan, kendine güveni olmayan birey haline gelirler. Anne baba sevgiyi genellikle başarı beklentisi ile sundukları için çocuğa göre sevginin koşulu başarıdır ve başarısızlığı anne babasının sevgisini kaybettirecek bir tehtit olarak algılar, bu durumda yoğun anksiyete gözlemlenebilir.Kendi doğal içgüdüleri ve ailesinin kendisinden beklentileri arasında sıkışıp kaldıkları için, çok fazla çelişki yaşarlar.Bu çocukların ileride nevrotik olma ihtimalleri çok yüksektir

    Otoriter ve Reddedici Anne Baba Tutumları

    Bu tutumu sergileyen ailelerde çocuğa karşı sevgi ve şefkat yoktur ve eğitim konusunda sıkı bir disiplin vardır. Genellikle çocuk hata yaptığında dayak ve şiddet olarak çocukta cezalandırma yoluna gidilir. Anne babada otorite hakimdir ve çocuğa söz hakkı tanınmaz bu durumda çocuk anne ve babası ile ilişkisini korkuya dayalı geliştirir. Bu korku hissinden dolayı çocuklar genelde anne babaya karşı uysal, dürüst görünür fakat içten içe nefret,öfke,düşmanlık hissine kapılabilirler. Öfke duygularını cezalandırılma korkusu ile dışa vuramadıklarından genelde kendilerine yöneltirler ve bu nedenle bu çocuklarda antisosyal davranışlar,saldırganlık sık görülebilmektedir. Bu tutumla yetişen çocuklar kaygılı, güvensiz,suç işlemeye meyilli, insan ilişkilerinde başarısız ve tutarsız kişilik geliştirebilir. Genellikle karşı çıkma ve saldırganlık ile kendilerini kabul ettirmek isterler, sevgiden uzak bir ortamda yetiştirildikleri için sevgiyi öğrenemez ve kendi çevrelerindekiler sevgi gösteremezler.

    İlgisiz ve Kayıtsız Anne Baba Tutumları

    Bu ailelerde çocuk başıboş bırakılmakta ve neredeyse çocuğun temel ihtiyaçları dışında çocukla hiç ilgilenilmediği gözlemlenmektedir. Disiplinsizlik söz konusudur ve bunun nedeni ilgisizliktir. Bu tutum daha çok sosyoekonomik düzeyi düşük ,çok çocuklu ,ve her iki ebeveynin de yoğun çalıştığı ailelerde görülmektedir. Bu tip ailelerde çocuk, fiziksel ve duygusal yalnızlık içindedir ve anne baba çocuk arasında iletişim kopukluğu vardır. Bu tutumla yetiştirilen çocukların genellikle pasif ve donuk oldukları görülür. Anne ve babasını kendisine model alamadığı için dışarıdan bir modelle ve çoğunlukla da olumsuz bir modelle özdeşim yapması olasıdır ve zararlı alışkanlıklar edinmeye meyillidir. Aile içinde ilgi göremeyen çocuk, dikkat çekmek için çevresine zarar verici davranışlar sergileyebilir. Sözlü iletişimin yetersizliğinden dolayı dil gelişiminde gecikme yada konuşma bozuklukları ortaya çıkabilir.

    Tutarsız Anne Baba Tutumları

    Bu tarz ailelerde genellikle anne babanın o anki psikolojik durumu ile ilintili olarak çocuğa karşı sergilenen tutum değişkenlik gösterir. Anne babalar kimi zaman bir davranışı olumlu karşılarken, kimi zaman cezalandırabilirler. Bu durumda çocuk neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda çelişki yaşamaktadır ve dolayısı ile ne zaman nerede ne yapacaklarını bilemezler.Farklı zamanlarda gösterilen tutarsız tutumun yanı sıra, anne ve babanın birbirlerinden farklı tutum içerisinde olmaları da tutarsız anne baba tutumları içerisine girer. Anne ve babanın farklı disiplin anlayışı geliştirmesi sonucunda anne için doğru olan bir şey baba için yanlış olabilir. Bu tarz durumlarda anne ve baba mutlaka aynı görüşe sahip olmalı, biri davranışı olumlu görüp diğeri ceza uygulamamalıdır. Çocuk davranışını onaylayan ebeveyne yakın hissederken diğerine karşı öfke duyabilir bu da aile içinde kutuplaşmalara neden olur.Tutarsız tutum sergilenen çocuklar çevrelerine karşı güvensiz, şüpheci ve kararsız bir kişilik yapısı geliştirebilirler.

    Olumlu ve Sağlıklı Aile Tutumu

    Olumlu ve sağlıklı aile tutumu sevgiyi ve eğitimdeki disiplini dengeli bir şekilde barındıran ve çocuğun temel ihtiyaçlarını en olumlu şekilde karşılayan tutumdur. Tutarlı, esnek, ceza kadar ödülü de barındıran disiplin, çocuğa istenilen davranış ve alışkanlıkları öğretir. Disiplin yeteri kadar ve çocuğun yaşına, içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerine uygun olmalıdır ve anne babalar çocuklarına disiplin verirken aynı zamanda sevgi ve hoşgörüyü yeterli düzeyde göstermelidir. Olumlu davranışlar desteklenerek ödülle pekiştirilmeli, olumsuz istenmeyen davranışlara yönelik cezalar da çocuğun özüne değil, davranışına yönelik olmalıdır. Sevgi ve disiplini dengeli bir şekilde çocuğuna yansıtan ailelerde, çocuk kendi benliğini tanıma, kendini geliştirme imkanı bulur. Doğruları ve yanlışları ile kendisinin değerli olduğunu, kabul gördüğünü mesaj olarak algılayan çocuk, yapıcı,yaratıcı, özgüveni yüksek, sosyal ilişkilerinde başarılı ve davranışlarının sorumluluğunu alabilen bir kişilik geliştirir.

    Psikolog Aslı Acar

  • Türk anneler bebeklerini doğru besleyemiyor

    Türk anneler bebeklerini doğru besleyemiyor

    Annelerin en büyük kaygısı, bebeğini sağlıklı bir şekilde büyütmek. Ancak bu süreçte yapılan çok önemli hatalar, bebeğe büyük hasar veriyor. Türkiye’de ilk 6 ayda doğru beslenen bebeklerin sayısı sadece yüzde 10. Bu tabloya göre Türk anneleri dünya ortalamasının çok gerisinde yer alıyor. İşte araştırma sonuçlarına göre anne sütünün önemi ve en sık yapılan hatalar…

    Posta.com.tr dan Senim TANAY KARAKUŞ ‘un haberine göre…

    Anne sütü, hiç şüphesiz bebeğin beslenmesinde oldukça önemli bir rol oynuyor. Bu nedenle pek çok sağlık otoritesi, bebeğe ilk 6 ayda sadece anne sütü verilmesini, 6. aydan itibaren ek gıdalara geçilmekle birlikte 2 yaşa kadar anne sütüne devam edilmesi gerektiğini tavsiye ediyor. Ancak buna rağmen birçok anne, bebeklerini “daha sağlıklı” büyütmek için hatalı yöntemlere başvurmayı tercih ediyor. Bunlar arasında anne sütünü erken kesmek, ek gıdaya çok erken başlamak gibi bebeğin metobolizmasında olumsuz etkiler yaratacak tutumlar da yer alıyor. Öyle ki bebeğine kilo alsın diye ciğer, çiğ köfte yedirenler bile var.

    bebek_beslenme

    Geçen günlerde, 40 yıldan bu yana anne sütünün özelliklerini araştıran Nutricia Anne Sütü Araştırma Merkezi’nin Hollanda’da bulunan merkezinde anne sütü ve emzirme üzerine oldukça önemli bilgiler paylaşıldı. Biz de toplantısı sonrası Danone Türkiye Entegrasyonu Genel Sekreteri Dr. Yalım Üner ile buluşup araştırmanın detaylarıyla ilgili konuştuk.

    İLK 100 GÜN ÇOK ÖNEMLİ

    Anne sütü bebekler için neden bir mucize?

    Her bir damla anne sütü içerisindeki binlerce farklı molekül, bir orkestranın müzisyenleri gibi uyum içinde birlikte hareket ederek bebeğin gelişimi için en uygun beslenmeyi sağlar. Anne sütündeki temel bileşenler; laktoz, yağ, protein, prebiyotikler, LCP’ler, nükleotidler, vitamin ve minerallerdir. Bu bileşenler de özellikle bebek dünyaya geldikten sonra gelişmeye devam eden bağışıklık sistemi ve beyin gelişimi için çok önemlidir. Doğum esnasında bu sistemler henüz olgunlaşmamıştır. Beyin ilk 3 yıl içinde olması gereken yapının yüzdew 80’ine ulaşacaktır. Bununla beraner bağışıklık sistemi de ancak yıllar içinde savunma işlevini yerine getirebilecek yapıya kavuşacaktır. İlk 1000 gündeki gelişim düzeyleri, hayatın devamında birey için çok çok önemli olacaktır. Bu dönemdeki bir sorun da daha sonra telafi edilemeyebilir.

    Anne sütü bebeğin özellikle bağışıklığına ne gibi katkılar sunuyor?

    Anne sütü bağışıklık sistemi güçlendiriyor, daha az hasta olmasını sağlıyor, fiziksel ve beyinsel gelişimine katkı sunuyor, bebeğin ilerleyen dönemlerde daha az kronik hastalıklara yakalanmasını sağlıyor, solunum yolu, mide-bağırsak, alerji gibi hastalıklar daha az görülüyor. Dış faktörlere duyarlı olan bebekler, anne sütünden aldıkları koruyucu antikorlar sayesinde hastalıklarla daha kolay mücadele edebiliyorlar. Anne sütünün prebiyotik içeriği bağışıklık sistemini geliştiren temel içeriklerdendir. Doğru prebiyotiklerin bağışıklık sistemin gelişiminde büyük payları olur. Dolayısıyla anne sütü formül mama ile desteklenmek istenildiğinde mamada da benzer prebiyotiklerin olduğu kontrol edilmelidir.

    bebek_bakimi

    TÜRK ANNELERİ DÜNYANIN GERİSİNDE

    Türkiye’de anne sütüne gerekli önem veriliyor mu? Araştırmalar ne diyor?

    Anne sütünün sayısız faydalarına karşın ülkemizde ilk 6 ayda yalnızca anne sütü ile beslenen bebeklerin sayısının giderek azalıyor. İlk 6 ayda, çoğu annemiz sadece anne sütü vermek yerine bebeklerin midelerinin yüzde 23’ünü katı gıda ile doldurmayı tercih ediyor. 6. aydan sonra da öğünlerinin çoğunluğunun katı gıda değil, anne sütü olması gerekirken maalesef durumun tam tersi olduğunu görüyoruz. Oysa anne sütü eşsiz bir besin ve tüm bebeklerin 2 yaşına kadar yeterli miktarda alması önerilmektedir. İlk 6 ayda doğru beslenen bebeklerin sayısı sadece yüzde 10. Dünya ortalaması ise yüzde 38. Çok gerilerdeyiz. Biz, bebeğe anne sütünü az veriyoruz. Yerine ise doğru sütü değil, katı besini koyuyoruz. 6-12 aylık bebeklerin midesinin yüzde 70’ini katı besinle dolduruyoruz. Bu çok yanlış! Ek besin miktarı 6.-9.aylar arasında 200 ml’i geçmemelidir. Yoksa yeterli süte yer kalmaz ki, Türkiye’deki durum da budur.

    Çoğu anne, bebeği kilo almadığı için “Sütüm yaramıyor” endişesine yapılıyor.  Gerçekten böyle bir durum söz konusu mu?

    Annenin sütünün yaramaması söz konusu olamaz. Miktarı az olabilir ama burada da anne asla kendisini kötü hissetmemeli ve süt vermeye devam etmelidir.

    ANNE SÜTÜNÜN YERİNİ HİÇBİR ŞEY TUTMUYOR

    Ek gıdaya erken başlama bebekte ne gibi sorunlara yol açar?

    Anne sütü ve verilebilecek ek besinlerle alınan besin bileşenleri birbirinden farklıdır. Anne sütü sadece besin bileşeni de değildir. Bu nedenle ülkemizde yaygın olarak yapılan yanlış, anne sütünün yerini ek besinin tutacağını düşünmek oluyor. Bu mümkün değildir. Basitçe düşünüldüğünde sütü ıspanakla telafi edemeyeceğini herkes bilir ama bebek beslerken bunu genellikle unutuyoruz.

    Emzirmenin bebeğe olan faydasının yanı sıra anneye sağladığı yararlar ne?

    Emziren anne emzirirken sütünün içeriğinde, günlük diyeti ile aldıkları dışında vücudundaki stoğundan da bebeğine besin aktarır. Dolayısıyla daha hızlı kilo verir. Kilo verebilmek için sert diyetlerin yapılmaması gereken bu dönemde, sağlıklı beslenmek ve emzirmek annenin doğum öncesi ölçülerine dönmesi için kolaylaştırıcıdır. Ayrıca emziren annenin bazı kanser türlerine daha az yakalandığı ile ilgili çalışmalar var.

    HER ANNENİN SÜTÜ BEBEĞİNE ÖZEL

    Emzirme-süt- bebek arasındaki ilişki nasıl işliyor? Her annenin sütü sadece kendi bebeğine mi özel?

    Anne sütü bebeğin gelişimi için en uygun beslenmeyi sağlar. Örneğin prematüre bebeği olan annenin sütü, zamanında doğan bir bebeği olan anneye göre farklıdır. Buna bakılıp erken ve zamanında doğan bebekler için üretilen mamalar da farklılaştırılmıştır. Her annenin sütünde kendi bebeğine özel canlı hücreler olduğu da bilinmektedir. Eğer mümkünse bu nedenle her annenin kendi bebeğini emzirebilmesi istenir. Ancak bu olamıyorsa annelerin suçluluk duymasına gerek yoktur. Hekiminden alternatif besleme yollarını öğrenebilir.

    GEREĞİNDEN FAZLA VERİLEN KATI GIDA ANNE SÜTÜNÜ KESEBİLİR

    Ülkemizde özellikle 3. aydan sonra,bir nedenle anne sütü azaldığında, annelerin bir suçluluk duygusuna kapılarak olduğu kadar anne sütünü vermeye devam ettiklerini ve kalan besin ihtiyacını katı besini artırarak karşıladıklarını görüyoruz. Ülkemizde yaygın olarak görülen bu uygulama, hem Sağlık Bakanlığımız hem de Dünya Sağlık Örgütü önerilerine göre yanlıştır. Süt eksikliği varsa bu sadece bebeğe uygun bir sütle tamamlanmalı, yerine sebze çorbası, mevye püresi verilmeye çalışılmamalıdır. Gereğinden çok verilmeye başlanan katı gıda anne sütünün daha da azalmasına neden olur ve kısır bir döngü sonucunda sütün bir süre sonra tamamen kesilmesine yol açar.

    Kaynak: posta.com.tr / Senim TANAY KARAKUŞ
  • Çocuk zekasını kimden alıyor?

    Çocuk zekasını kimden alıyor?

    İskoçya’daki Glasgow Sağlık Merkezi’nin gerçekleştirdiği bir araştırma çocukların zekasını babadan değil, anneden aldığını ortaya koydu. Daha önceki araştırmalarda zekanın babadan geçtiği düşünülüyordu. Ancak, son yapılan araştırmalarda zeka genlerinin X kromozomlarında bulunduğu, söz konusu X kromozomlarından kadınlarda iki, erkeklerde ise bir adet bulunduğu ifade edildi. Genleri dışında, çocukları daha zeki olan kadınların onlarla sıkı bağ kuran anneler olduğunu ve çocukların problem çözme sürecinde onları destekleyen bir pozisyon aldıkları görülüyor. Çocuklarla kurulan duygusal ilişkinin de beyni geliştirdiği, ABD’deki Washington Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırma ile ortaya çıktı. Annesinden duygusal destek alan çocukların beyinlerindeki ‘hipokampus’ (hafıza ve yön bulmada önemli rolü olan bölge) bölgesinin duygusal olarak annelerinden uzak olan çocuklardan yüzde 10 oranında daha büyük olduğu belirtildi.

     

    Kaynak: gazetevatan.com

  • Anne olana 4 bin 500 lira

    Anne olana 4 bin 500 lira

    Annelere devletin desteği sürüyor. Devlet, doğan her çocuk başına karşılıksız üç farklı destek sağlıyor. 300 ila 600 lira arasında değişen doğum yardımı, 122 lira süt parası, 4099 lira da rapor parası. Bir doğum yapan SSK’lı annenin eline en az 4521 lira geçiyor. Üç çocukta destek 14 bin lirayı buluyor

    Meclis’te kabul edilen Torba yasayla, 15 Mayıs 2015 tarihi ve sonrasında doğan çocuklar için anneye doğum yardımı ödemesi yapılıyor. Buna göre; tüm annelere şartsız olarak ilk çocuk için 300 lira, ikinci çocuk için 400 ve üçüncü çocuk için 600 lira ödeniyor. Doğum yardımı ödemeleri sadece Türkiye’de ikamet eden Türk vatandaşlarına değil aynı zamanda yurtdışındaki Türk vatandaşlarına da ödeniyor. Doğum yardımıyla ilgili en çok merak edilen soru ise yardım için kimin, nereye başvuracağı. Yardım için başvurular, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Î1 Müdürlüklerine, Sosyal Hizmetler Müdürlüklerine, ilçelerde ise kaymakamlık binalarının içindeki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına yapılıyor. Yurtdışında ikamet eden Türk vatandaşları başvurularını büyükelçilikler ve konsolosluklar aracılığı ile yapabiliyor. Memurlar ise doğum yardımı için başvurularını kendi kurumlarına yapmabilme imkanına sahip. Başvuru yaparken yeni doğan çocuğun nüfus cüzdanı yanınızda olmalı. Anne ya da baba çocuğun TC kimlik numarasıyla isterse Aile Bakanlığı’nın internet sitesi üzerinden de başvuru yapabilir.

    VERGİSİZ, KESİNTİSİZ

    Doğum yardımı 15 Mayıs 2015 tarihi ve sonrasında doğan çocuklar için yapılıyor. Doğum yardımı canlı doğan her çocuk için ‘bir defaya mahsus’ ödeniyor. Doğum yardımları, anne sağsa annenin hesabma, değilse babası veya çocuğun bakımını üstlenen yakınının hesabma yatırılıyor. Doğum yardımından vergi alınmıyor ve kesinti yapılmıyor. Ayrıca doğum yardımına haciz de uygulanamıyor. Doğum yardımı ve süt parası için ‘144’ ve ‘183’ no’lu telefon numaralarını ücretsiz arayabilirsiniz. iş göremezlik ödeneği Kadma sağlanan haklar doğum ve süt parası ile de sınırlı değil. Sosyal güvenlik kapsamında kadınlara ‘geçici iş göremezlik ödeneği de (rapor parası)’ veriliyor. Bu ödenek kişinin çalışmasına engel bir hastalık, kaza veya hamilelik gibi bir durum ortaya çıktığında bu süre için belirli oranda gelir güvencesi sağlıyor. Doğumdan önce 8 hafta (çoğul gebelikte 10 hafta), doğum sonrasında 8 hafta olmak üzere toplam 16 hafta veya 112 gün (çoğul gebelikte 18 hafta) izin veriliyor. Ödeme PTT ve Ziraat’ten Kadm, doktor raporuyla doğuma 3 hafta kalana kadar çalışabilir. Bu durumda 5 haftalık izni, doğum sonrası iznine eklenir. Doğum sonrasında 13 hafta izin kullanır. Bu durumdaki kadınlar, izin süresi için geçici iş göremezlik ödeneği alır. Geçici iş göremezlik ödeneği için doğumdan önceki bir yıl içinde en az ’90 gün sigortaprimi’ ödenmiş olmalı. Asgari ücretle çalışırken hamilelik ve doğum nedeniyle bu yıl 16 hafta izin kullanan sigortalı kadm 4099 lira iş göremezlik ödeneği alacak. Ödemeler PTT ve Ziraat Bankası aracılığıyla yapılıyor. Tüm ödemeleri alan anneye ilk çocukta en az toplam 4521 lira ödenecek. 3 çocuğu olanın alacağı destek 14 bin liraya ulaşıyor.

    2 AY İÇİNDE

    15 Mayıs 2015’ten önce doğan çocuklar için doğum yardımı yok! Ancak ödeme miktarına esas çocuk sırasının tespitinde, yani doğan çocuğun kaçıncı çocuk olduğunun belirlenmesinde 15 Mayıs’tan önce doğmuş olan çocuklar da sayılıyor. Örneğin; 15 Mayıs 2015’ten önce iki çocuğunuz varsa ve bu yıl üçüncü çocuğunuz doğarsa 300 lira değil, 600 lira doğum parası alırsınız. İstediğiniz zaman başvuru yapabilirsiniz. Doğum parasını almak için özellikle belirtilen bir başvuru süresi yok. Başvurudan sonra 2 ay içinde başvuru yapan kişinin telefonuna onay mesajı geliyor. Mesaj geldikten sonra anne PTT’ye gidip parasını alıyor.

    122 lira süt parası

    Doğum yapan kadınlara ‘doğum yardımı’nın yanında bir ödeme daha yapılıyor. Bu ödeme ’emzirme ödeneği’ ya da ‘süt parası’ olarak da biliniyor. Doğum yardımı almak, süt parası almaya engel teşkil etmiyor. İkisi de kazanılmış hak. Süt parası 1 Ocak’tan geçerli olmak üzere ‘122 lira’ olarak uygulanıyor. Peki şartlar neler? Süt parası için doğum yapan kişinin kendisinin veya eşinin SSKveya Bağ-Kur’lu olması ve en az 120 gün prim ödemesi olması gerekiyor. Emzirme ödeneğinde zaman aşımı süresi, hakkın doğduğu tarihten itibaren 5 yıl. Süt parası için SGK il müdürlüğüne/sosyal güvenlik merkezine yazılı olarak başvurmak gerekiyor. 5 yıl içinde başvuru yapılmazsa para SGK’ya kalıyor.

     

    Kaynak: gazetevatan.com

  • Sanatın Çocuklar Üzerindeki Müthiş Etkileri

    Sanatın Çocuklar Üzerindeki Müthiş Etkileri

    Her anne çocuğunun iyi bir resim yeteneğinin olmasını ya da herhangi bir sanat dalıyla severek uğraşmasını ister. Bunun için aslında iş birazda annelerde bitiyor. ”Ağaç yaşken eğilir” sözü boşuna söylenmemiş olacak ki çocuğunuza ne vermek istiyorsanız onlara küçük yaştan bunu aşılamanızda fayda var.

    Çocuğum resim yapmaya istekli ama yeteneği pek yok diyenlerdenseniz onunda çareleri yok değil! İşte Ressam-İç Mimar Mehmet Duran Fergökçe’den çocuğunuzun resim yeteneğini ve sanata olan bakış açısını geliştirecek öneriler!

    Çoğumun resim yeteneği yok eğitimini alırsa gelişir mi?

    Resim yeteneği olan çocuğumu nasıl yönlendirmeliyim?

    Sanat çocuğumun gelişimine ne gibi katkı sağlar?

    Çocuğumun resme ve sanata yeteneği olup olmadığını nasıl anlarım?

    Çocukları kaç yaşından itibaren müzeye götürmek gerekir?

    Çocukları müzelere götürürken hangilerini tercih etmeli?

    Sanat kurslarında hangi alanlarda eğitim verilir?

    Sanat kursuna başlayacak öğrencilerde olması gereken şartlar?

     

     

  • Tatilde çocuğunuza söz geçiremiyorsanız yapmanız gerekenler

    Tatilde çocuğunuza söz geçiremiyorsanız yapmanız gerekenler

    Kimi anne baba çocuklarının uyku saatinin şaştığını, yemek yedirmenin zorlaştığını, havuz ve denizden çıkmak istemediğini, televizyon ve tablet başından kalkmadığını, ödev yapmak, kitap okumak istemediğini belirterek dert yanıyor. Sorunlar listesi daha da uzayıp gidebiliyor. Örneğin yaz okulu için erken uyanmak zorunda kalan çocuk her sabah anne babasına okula gitmemek için ayak diretirken, kimi de tam anlamıyla sokaktan eve girmek istemeyebiliyor.

    Çocuklu pek çok aile bugünlerde aynı dertten mustarip. Bir yandan çocuklarına hak verirken bir yandan da değişen huyların üstesinden gelememekten, söz geçirememekten yakınıyorlar. Hatta kimileri çocuklarındaki bu davranış değişikliklerini çözmede yetersiz kalıyor ve uzmandan yardım alma yoluna bile gidebiliyor. Zira tatilde pek çok şeyde ipin ucunun kaçırılması çocuğa fiziksel ve psikolojik açıdan fark etmeden zarar verebiliyor. İşte yaz tatilinde çocuklardaki davranış değişikliklerini ve tatil şımarıklığı ile baş etmenin yollarını Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Dr. Arzu Önal anlattı.

    Tatilde çocuğunuza söz geçiremiyorsanız işte yapmanız gerekenler

    1. UYKU SAATİ İYİCE ŞAŞTI MI?

    Geceleri yatmak, sabahları da kalkmak bilmez bir hale mi geldi? Okulların kapanması ile uyku düzeninde değişikler yaşanması doğal. Hemen her çocukta tatil dönemlerinde bu türden sarkmalar yaşanıyor. Tabi uyku saatlerindeki bu sarkmalar çocuğun aşırı sinirli, gergin ve kavgacı olmasına neden olabiliyor. Uyku düzeninin çocuğun sağlığını bozmayacak şekilde düzenlenmesi çok önemli. Bu konuda anne babalara önemli görev düşüyor. Çocuğa büyüme ile ilgili hormonların gece salgılandığını anlatmak, bu hormonun büyüme ve gelişmesinden bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesine kadar birçok vücut fonksiyonunu etkileyeceğini öğretmek şart.

    2. YEMEK YEDİRMEK DAHA DA MI ZORLAŞTI?

    Yaz okulu, sokak, yüzme, basketbol, grup etkinlikleri gibi ev dışında zaman geçirme durumunda çocuklar abur cubur tüketmeye ve öğün atlamaya daha meyilli hale gelebiliyor. Bu nedenle tatilin en başında bu kuralların belirlenmesi ve yemek saatlerinin öneminin vurgulanması gerekiyor. Dışarıdan satın alınacak yiyeceklerin hangilerine izin verildiği ve limiti de çocuğa kesin bir dille anlatılmalı. Sonradan getirilen kurallar çocukları öfkelendirebiliyor ve uyumlarını zorlaştırabiliyor. Üstelik hazır gıdalarla beslenmek bir de hareketsiz yaşam tarzına sahip çocuklar için fazla kilo ve tip 2 diyabete davetiye çıkarıyor.

    3. HAVUZ VE DENİZDEN ÇIKARMAK İŞKENCE Mİ?

    Havuz ve denizden çıkmak istemeyen bir başka değişle ortalığı yıkan çocuklara hemen her havuzda veya plajda rastlanabiliyor. Uzun süre suda kalmış olmaktan elleri ayakları buruş buruş hale de gelse hatta üstelik akşam saatlerinde üşümekten tir tir titremeye başlamış bir hal de alsalar ‘çıkmam da çıkmam’ diye inat edip anne babaların sabrını bir hayli zorlayabiliyorlar. Onlar için son derece keyifli olduğundan kendilerine keyif veren şeyi bitirmeme istekleri çok da normal aslında. Bu nedenle havuz ve denize gitmeden önce günün planını yapmak, sürpriz tutturmaların önüne geçilmesinde etkili bir yöntem. Bu plana uymamanın ona neler kaybettireceğini, uyumlu davranırsa neler kazanabileceğini anlatmak gerekiyor.

    4. TABLET VE TELEVİZYON BAŞINDAN KALKMIYOR MU?

    Küçücük yaşlarına rağmen artık pek çoğu tabletle dolaşıyor. Gittikleri her yerde tablet ellerinde. Örneğin otomobilde seyahat ederken bile doğayı seyretmek, yeşillikleri, çayırda otlayan kuzuları, koyunları, börtü böceği gözlemlemek yerine tabletleri ile oyalanmayı tercih edenler oluyor. Anne babalar da bu duruma göz yumabiliyor; hatta kendileri de aynı hataya düşebiliyor. Pasif ve görsel oyunlarla zaman geçirmek çocuklar için daha kolay ve eğlenceli. Seviye (level) geçerek karşı tarafı yenerek oyundan hemen ödül kazandığını düşünen çocuklar bu tatminden mahrum kalmayı reddediyorlar. Tüm tatil süresince de bir yandan tabletin bir yandan televizyonun başından ayrılmak istemiyorlar. Ama anne babanın ‘oynama ya da seyretme’ demesi çözüm değil. Onun yerine çocuğu neler yapabileceği konusunda yönlendirmesi gerekiyor.

    5. ARKADAŞIMDA KALSAM OLUR MU?

    Oyunun tadı damağında kalan çocuklar eğlencenin daha uzun devam etmesini isteyip akşam arkadaşında kalmak için tutturabiliyor. Üstelik ailesinin fazla tanımadığı evde kalmak konusunda da ısrarcı olabiliyor. Çocuğunuza tavrınızı başta net koymanız gerekiyor. Son anda kararlar vermekten hoşlanmadığınızı ve böyle konuların önceden planlanması gereken durumlardan olduğunu anlatma yoluna gitmeye çalışmalısınız. Ağladığı ya da tutturduğu için kaldığını düşünmemeli.

    6. “ÖDEV YAPMAM, KİTAP OKUMAM!”

    “Ödevlerimi sonra yaparım, kitap okumayı istemiyorum tatildeyim!” Bazı evlerde de anne-baba-çocuk üçgeninde işte bu sorun yaşanıyor. Tatilin tüm sorumluluklardan kurtulmak anlamı taşıdığını düşünen kimi çocuklar ödev ve kitap sorumluluklarını yumurta kapıya gelene kadar ertelemeyi istiyorlar. Tüm yazı ebeveyni ile çatışma halinde geçiriyorlar haliyle. Ödev ve kitap sorumluluğunun kazanılması için planlama yapılması doğru bir davranış. Ödevler için belli günler, kitap için belli zamanlar (yatmadan önce, kahvaltıdan önce vs gibi) planlanması gerekiyor.

    7. DONDURMA VE TATLI ISRARI

    Dondurma ve tatlı hemen hemen tüm çocuklar için adeta vazgeçilmez. Şekerin cazibesi çocukları mıknatıs gibi kendine çekiyor. Oysa şekerin zararları ile ilgili çok sayıda bilimsel çalışma mevcut. Bu nedenle kesinlikle ölçünün kaçırılmaması gerekiyor. Anne babaların çocuklarına her şeyin aşırısının zararlı olduğunu anlatması, dondurma ve tatlı tüketimine kontrollü izin vermesi gerekiyor.

    8. BAHÇE-SOKAKTAN EVE GİRMEK İSTEMEMESİ

    Site, sokak, mahallelerde çocuklarını eve çağıran annelere şahit olmayanımız yoktur. Hatta bazen onlardan birisiyiz de. Çocuktan yukarı seslenen ses ise “ tamaaammm birazdan geliyorumm, az kaldı” şeklinde olur hep. Anne daha en az 5 kere sesleneceğini, çocuk da annesinin tek seferle kalmayacağını bildiğinden bu durum ağlayarak eve getirilme şeklinde sonlanabiliyor da. Çocuğa bahçe veya sokaktan eve belli bir süre sonra gelmesi gerektiği öğretilmeli. Evin düzeni ve gelmezse alacağı ceza tatilin en başında konuşulmalı ve ara ara hatırlatılmalı. Hatta bununla ilgili çocuğunuzla sözleşme imzalayarak onu eğlendirerek eğitebilirsiniz.

    9. “SİZİNLE UYUYACAĞIM”

    Geç yatmayı büyümekle özdeşleştiren çocuklar geç yatmak konusunda çok istekli oluyor. Gözlerinden uyku aksa dahi yatmayı reddediyorlar. Ancak belli bir saatten sonra televizyonda izledikleri birçok şeyden korkabiliyor ve kendi yatağında yatmayı istemeyebiliyorlar. Uyku düzeninde yapılan değişiklikleri daha sonra tekrar eski düzene sokmak son derece zor. Bu nedenle mümkün olduğunca tatil öncesindeki düzenine bağlı kalarak esnemeler yapılması en doğrusu.

    10. “CANIM İSTEMİYOR YAZ OKULUNA GİTMİYCEM”

    Yaz okulu bazı çocuklar için yeni bir çevreye gireceklerinden dolayı bilinmezlik taşıyarak endişeye yol açabiliyor. Tanımadıkları bir ortam, üstüne üstlük sabahları da uyanmak zorunda kalacak olmak onları yaz okuluna karşı uzak kılabiliyor ve yaz okuluna gitmeyi reddetmelerine neden olabiliyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Dr. Arzu Önal “Anneler bu durumu sıklıkla “Sabah gitmemek için direniyor fakat okuldan gelince çok mutlu görünüyor” şeklinde anlatıyorlar. Bu nedenle çocuğa katılacağı yaz okulundaki faaliyetlere ilişkin bilgi vererek ve uyku saatlerini düzenleyip sabah zor uyanmalarının önüne geçerek sorunun üstesinden gelinebilir” diyor.

  • Teknoloji Çağında Çocuk Yetiştirmek

    Teknoloji Çağında Çocuk Yetiştirmek

    İçinde bulunduğumuz çağ, teknoloji çağıdır. Yıllar öncesinde hayalini bile edemeyeceğimiz imkanlara kolaylıkla ve rahatlıkla ulaştığımız bir çağdır. Peki bu iyi bir şey midir, kötü bir şey midir; orası tartışılır.

    Teknolojinin günlük yaşamı inanılmaz kolaylaştırdığı ve hayat standardını yükselttiği yadsınamaz bir gerçektir. Fakat bunun için onun bilinçli kullanılması gerekir. Bilinçliden kasıt, amaca uygun ve sınırlı kullanılmasıdır. Aksi halde, teknolojinin yararından çok zararı ile karşılaşırız; hayat bizim ve sevdiklerimiz için zor bir hal almaya başlayabilir.

    Teknoloji çağında çocuk yetiştirmenin kolaylıklarının yanısıra zorlukları da vardır. Çünkü bu çocuklar doğdukları andan itibaren teknoloji ile iç içe büyümektedirler. Bu nedenle onları teknolojinin zararlarından uzak tutmak ve teknolojiyi kullanmaları için bilinçlenene kadar beklemelerini sağlamak kolay değildir. Bu çocukların oyuncaklarını çıngıraklar, kuklalar, bebekler, otomobiller değil; cep telefonları, tabletler, televizyonlar, dizüstü bilgisayarlar oluşturmaktadırlar. Oyun alanları mahalle parkları, piknik yerleri değil, kapalı AVM’ler ya da internet kafelerdir. Bu çocuklar bisiklete binmemekte, internette araba yarışı yapmaktadır; arkadaşları ile oynamamakta, evde annesinin cep telefonu ile vakit geçirmekte ya da sanal ortamda sanal kişlerle dövüş etmektedir.
    Ebeveynler çocuklarının teknolojiyi kullanmaları konusunda gerekli önlemleri almadıkları takdirde çocukları ileride bazı sıkıntılar beklemektedir.

    Şimdi kısaca bunlara değinelim:

    1. Öğrenme becerileri sınırlanır:
    Erken yaşta teknoloji ile tanışan ve teknolojiyi kullanmasına sınır konulmayan çocuklar zamanlarının çoğunu TV, PC ya da cep telefonu ekranında oyun oynayarak geçirmektedirler. Henüz küçük yaşlarda böyle oyunlarla tanışan çocukların çıtası yükselmektedir ve diğer oyunlar ve çevredeki uyaranlar onlara cazip gelmemektedir.
    Kesme, çizme, boyama, legolarla oynama gibi etkinlikler ilgilerini çekmemektedir. Hoplama, zıplama, kovalama gibi hareket içeren oyunlardansa oturdukları yerden ekrana bakmayı yeğlemektedirler. Halbuki bahsi geçen oyun ve aktiviteler çocukların motor gelişimine (ince ve kaba kas gelişimi) katkı sağlamaktır.
    Çocuklar daha konuşmayı öğrenmeden cep telefonunda oyun oynamayı öğreniyorlar. Bu çocuklar sonrasında konuşmayı öğrenseler bile kendini ifade etme, karşısındakini anlama gibi iletişim becerilerinden yoksun olabiliyorlar. Ya da iletişim becerileri zamanla körelebilir. Çünkü herhangi bir ekran karşısında oyun oynamak için bu gibi becerilere ihtiyaç yoktur, karşılarındaki cansız bir nesnedir.
    Okul çağındaki çocuklar ise zamanlarını ders çalışmak yerine ekran başında geçirdikleri için hem yorgun olurlar, hem de ders çalışacak vakit bulamazlar. Üstelik okulda iken bile, aklı eve gidince oynayacağı oyunda olur. Bütün bunlar ise okul başarılarının düşmesine neden olur.
    2. Tatmin olmaları zor olur:
    TV de sürekli çizgi film yayını yapan kanalların olması, internetten istediği çizgi filmi defalarca ve saatlerce izleyebilme imkanı, başlangıçta iyi bir şeymiş gibi görünse de uzun vadedeki sonuçları sanıldığı gibi değildir.
    Çocuklar izledikçe bıkacakları yerde, izledikçe daha çok izlemek istemekte bu ise zamanla bağımlılığa yol açmaktadır. Ayrıca çok kolay ulaşabilmeleri de tatminsizliğe neden olmaktadır, çünkü kolay ulaştıkları için yeterince keyif alamama ihtimalleri vardır. Şu an bu yazıyı okuyan bir çok annenin, cumartesi günlerini iple çekip tatil günü olmasına rağmen sabahın 7’sinde kalkıp heyecanla izlediği çizgi filmler, eminim hala akıllarındadır.
    3. Mutlulukları kısa sürer:
    Teknoloji, insanı tüketmeye teşvik etmektedir. Sürekli yeni yeni ürünler ortaya çıkmaktır. Çıkan her yeni ürün aynı kategorideki diğer ürünü gölgede bırakmaktadır. Okul öncesi çocuklar için bir ürünün modeli ya da yeniliği çok önemli olmayabilir belki ama okul çağı çocukları ve özellikle de ergenlik dönemindekiler için bu önemli bir ayrıntıdır. Yalvar yakar babasına son model cep telefonu aldıran bir lise öğrencisinin mutluluğu 3-4 ay sonra, aldırdığı telefonun bir üst modelinin çıkmasıyla sona ermektedir.
    4. Ahlaki değerleri yozlaşır:
    Gerek TV’de dizi ve filmler, hatta çizgi filmlerde ve internetteki oyunlarda, reklamlarda pek çok saldırganlık ve cinsellik içeren öğelere yer verilmektedir. Bunlar bazen doğrudan, bazense bilinçaltı mesajlar yoluyla yapılmaktadır. Çocuklarda saldırganlık pekiştirilmektedir. Cinsellik ise erken uyarılmaktadır. Bir çok olumsuz durum ve davranış meşru hale getirilmektedir.
    Ayrıca teknoloji tüketimi teşvik ettiği için maddiyat önplana çıkmaktadır. Gençler kişilik özellikleri (yardımsever, fedakar, iyi niyetli…) ile arkadaş edinmektense, sahip oldukları cep telefonları ya da tabletleri ile arkadaş edinmeye çalışmaktadırlar. Çünkü kendileri arkadaş seçerken bu kriterlere dikkat etmektedirler.
    5. Sosyal ilişkiler zayıflar:
    Özellikle online oyunlar ve chat (sohbet) programları çocukları gerçek ilişkilerdense sanal ilişkiler kurmaya yönlendiriyor. Sanal alem çekicidir çünkü, burada kuralları çocuk kendisi koyar, her şey istediği gibi olur. Karışanı edeni yoktur. Fakat çocuk, sanal aleme bağlandığı oranda gerçek dünya ile ilişkisini koparır, asosyal bir hale gelir. Ayrıca burada tanımadıkları kişilerle diyalogda bulunması tehlikeli olabilir, çünkü karşısındakinin ruh sağlığının iyi olup olmadığının garantisi yoktur.
    6. Psikolojik sorunlar ortaya çıkar:
    Sosyal ilişkilerin zayıflaması ruh sağlığının tehlikeye girme sinyallerindendir. Çocuk zamanla o sanal alemin kalabalığında yalnızlaşır. Sanal alem anlık tatmin sağlar, uzun vadede sonucu hayal kırıklığıdır. Çünkü oradaki hiç bir şey gerçek değildir. O yüzden çocuk henüz büyümeden ve vakit varken sağlıklı ilişkiler kurması için ona yardımcı olunmalıdır.
    Teknoloji, çocuklarımızın hayatının bir parçasıdır. Çocuklarımızı teknolojiden bağımsız yetiştiremeyiz. Ancak teknolojiyi bilinçli ve doğru kullanmalarını sağlayarak onların teknolojiden olumsuz etkilenmelerini engelleyebiliriz. Dahası, teknolojiden yararlanmalarını sağlayabiliriz.

    Psikolog Canan Cantürk

  • Mutlu evliliğin sırları

    Mutlu evliliğin sırları

    Ebeveynlerle buluşan Uzman Psikolog Bünyamin İrak, mutlu evliliğin sırlarını anlattı.

    Küçükçekmece Belediyesi Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi’nde ‘Aile İçinde Eşlerin Uyumu’ söyleşisinde konuşan İrak, eşler arasında tartışma yaşanabileceğini çünkü iki ayrı kişinin evleriyle birlikte yaşamlarını da birleştirdiğini söyledi.

    Anne ve baba arasında yaşanan tartışmadan çocukların olumsuz etkilendiğini dile getiren İrak, “Anne ve babalar tartışmalarının sebebini mutlaka çocuklara söylemeli. Yoksa çocuk, annemle babam benim yüzümden tartışıyor düşüncesine kapılır. Ayrıca anne ve babaların tartışmayı çocuklarının yanında açtıkları gibi, kapatmaları da gerekiyor. Bu çok önemli” dedi.

    Evlilikte yaşanan sorunların geçici ve kalıcı olmak üzere ikiye ayrılması gerektiğini söyleyen Bünyamin İrak, “Eğer rahatsız olduğunuz davranış eşinizin kişiliğiyle alakalıysa bu durumda o davranış değişmez. Bu nedenle eşinizi olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmelisiniz. Eşinizi değiştirmek yerine o sorunla baş etme yollarını araştırmalısınız” diye konuştu.

    Ebeveynlerin yaptığı büyük yanlışlardan birini de çocuklarını taraf tutmaya zorlamaları olarak belirten Uzman Psikolog Bünyamin İrak, “Çocuğa, annen mi haklı yoksa ben mi haklıyım diye sorulduğunda çocuk çok zor durumda kalır; çünkü buna cevap veremez. Bir taraf haklı dediğinde diğer tarafı kaybedeceğini düşünür” ifadelerini kullandı.

    Evlilik alışverişinin püf noktaları için tıklayın…

    Evin reisi kimdir?
    Evin reisi kimdir?