Etiket: anksiyete

  • Yemek borusu tahrişi neden olur? – Bitkisel Çözümler

    Yemek borusu tahrişi neden olur? – Bitkisel Çözümler

    Yemek borusu tahrişi bitkisel çözümler ile rahatlama yolları bu makalede. Yemek borusu tahrişi, sindirim sistemi sorunlarından kaynaklanabilen ağrılı bir durumdur. Bu makalede, doğal çözümlerle hafifletme yöntemlerini bulacaksınız.

    Yemek borusu, sindirim sisteminin önemli bir halkasıdır ve besin maddelerinin mideye geçişini sağlar. Ancak bazen, çeşitli faktörler yemek borusunun iç yüzeyinde tahrişe yol açabilir. Bu durum, ağrı, yanma hissi ve yutma zorluğu gibi rahatsız edici semptomlara neden olabilir. Yemek borusu tahrişi, genellikle mide asidinin geri kaçması sonucu meydana gelir, ancak aşırı alkol tüketimi, baharatlı yiyecekler ve sigara gibi faktörler de etkili olabilir. Bu makalede, yemek borusu tahrişi nedir, neden olur ve bitkisel çözümlerle nasıl hafifletilebileceği konusunda bilgi edineceksiniz.

    Bağışıklık sistemi ve sindirim sistemi, vücudumuzun karmaşık bir şekilde entegre olduğu bir dizi sistemdir. Yemek borusu, mideye giden besin maddelerini taşıyan önemli bir organdır. Ancak bazen, çeşitli faktörler yemek borusunda tahrişe yol açabilir. Bu durum, ağrı, yanma hissi, yutma zorluğu gibi semptomlara neden olabilir.

    Yemek borusu tahrişi, (özofajit) yemek borusunun iç yüzeyindeki dokuların iltihaplanması veya hasar görmesi durumudur. Bu durum, genellikle mide asidinin yemek borusuna geri kaçması sonucu ortaya çıkar. Bununla birlikte, yemek borusu tahrişi farklı faktörlere bağlı olarak da gelişebilir. Örneğin, aşırı alkol tüketimi, aşırı baharatlı yiyecekler, sigara içimi gibi faktörler yemek borusunda tahrişe sebep olabilir.

    Yemek borusu tahrişi neden olur?

    1. Mide Asidi Geri Kaçışı: En yaygın nedenlerden biri, mide asidinin yemek borusuna geri kaçmasıdır.
    2. Aşırı Baharatlı Yiyecekler: Aşırı baharatlı yiyeceklerin tüketimi yemek borusunda tahrişe yol açabilir.
    3. Aşırı Alkol Tüketimi: Aşırı alkol alımı, sindirim sistemi üzerinde olumsuz etkilere neden olabilir ve yemek borusu tahrişine sebep olabilir.
    4. Sigara İçimi: Sigara içimi, yemek borusunun iç yüzeyine zarar verebilir ve tahrişe neden olabilir.
    5. Aşırı Sıcak veya Soğuk Yiyecekler: Çok sıcak veya çok soğuk yiyecekler yemek borusunda hassasiyete yol açabilir.
    6. Aşırı Kafein Tüketimi: Aşırı kafein alımı mide asidini artırabilir ve yemek borusunu tahriş edebilir.
    7. Stres ve Anksiyete: Yoğun stres ve anksiyete, sindirim sistemi üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir ve yemek borusu tahrişine neden olabilir.
    8. Yetersiz Beslenme: Dengesiz beslenme, sindirim sistemi sağlığını etkileyebilir ve yemek borusu sorunlarına zemin hazırlayabilir.
    9. Asit Reflüsü: Kronik asit reflüsü, mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçmasına neden olabilir ve tahrişe yol açabilir.
    10. Yabancı Cisimlerin Yutulması: Kazara yabancı cisimlerin yutulması yemek borusunda hasara neden olabilir.

    Bu faktörler yemek borusu tahrişine yol açabilen yaygın nedenler arasında yer almaktadır. Eğer bu tür bir sorun yaşıyorsanız, bir doktora danışmanız önemlidir.

    Forum: Reflüsü olanlar yardım

    Bitkisel Çözümler

    Yemek borusu tahrişi neden olur? - Bitkisel Çözümler
    Yemek borusu tahrişi Bitkisel Çözümler
    • Aloe Vera Jeli: Aloe vera bitkisinin içeriğinde bulunan doğal anti-inflamatuar bileşenler, yemek borusundaki tahrişi azaltmada yardımcı olabilir. Saf aloe vera jeli yemek borusuna sürülerek veya içilerek kullanılabilir.
    • Kamille Çayı: Kamille çayı, anti-inflamatuar özelliklere sahip bir bitkidir. Bir fincan taze demlenmiş kamille çayı, yemek borusu tahrişini hafifletmeye yardımcı olabilir. Ancak, herhangi bir bitki çayını tüketmeden önce doktorunuza danışmanız önemlidir.
    • Rezene Tohumu: Rezene tohumları, sindirim sistemi için yararlıdır ve yemek borusundaki tahrişi azaltabilir. Tohumları çiğneyerek veya rezene çayı olarak tüketebilirsiniz.
    • Patates Suyu: Patates suyu, mukus üretimini artırarak yemek borusundaki tahrişi hafifletebilir. Yemekten önce bir yemek kaşığı taze patates suyu içmek faydalı olabilir.
    • Zencefil: Zencefil, sindirim sistemini sakinleştiren doğal bir bileşendir. Çay olarak tüketebilir veya yemeklerinize ekleyebilirsiniz.
    • Köpüklü Su: Sodyum bikarbonat içeren köpüklü su, mide asidini nötralize ederek yemek borusundaki tahrişi hafifletebilir. Ancak bu çözümü uzun süreli kullanmak uygun değildir ve doktora danışılmalıdır.

    Uyarılar ve Önlemler

    • Bu bitkisel çözümleri kullanmadan önce mutlaka bir doktora danışmalısınız.
    • Herhangi bir alerjiniz varsa, bitkisel tedavileri kullanmadan önce doktorunuza danışmalısınız.
    • Bitkisel çözümler sadece semptomları hafifletmeye yardımcı olabilir ve altta yatan nedeni tedavi etmez. Bu nedenle, yemek borusu tahrişi durumunda bir doktora başvurmak önemlidir.

    Unutmayın ki, bitkisel çözümler bir doktor önerisi veya tedavi planının yerine geçmez. Yemek borusu tahrişi gibi ciddi sağlık sorunları için bir doktora danışmanız her zaman en doğrusudur.

    Yemek Borusu Sağlığı İçin Gerekli Vitaminler

  • Aynı rüyayı tekrar tekrar görmek ne anlama gelir?

    Aynı rüyayı tekrar tekrar görmek ne anlama gelir?

    Aynı rüyayı tekrar tekrar görmek, üst üste rüya görmek ve tekrarlayan rüyalar rüya analizinde oldukça ilgi çekici bir fenomendir ve farklı kültürlerde farklı şekillerde yorumlanmıştır. Rüyalar genellikle bilinçaltımızın yansımalarıdır ve tekrar eden rüyaların da birçok farklı nedeni olabilir. Bu makalede, tekrar eden rüyaların olası anlamlarını ve bunların psikolojik yönlerini inceleyeceğiz.

    Aynı rüyayı tekrar tekrar görmek ne anlama gelir?

    Aynı rüyayı tekrar tekrar görmek, rüya analizinde derinlemesine incelenen ve farklı kültürlerde çeşitli şekillerde yorumlanan ilgi çekici bir olgudur. Rüyalar, insan zihninin gizemli ve karmaşık bir yansıması olarak bilinir ve tekrar eden rüyalar da bu yönleriyle özellikle dikkat çeker. Bu makalede, tekrar eden rüyaların olası anlamlarını ve psikolojik yönlerini ele alacağız. Bu tür rüyaların neden sürekli olarak tekrarlandığına dair çeşitli perspektifleri inceleyerek, bu durumun insan zihnindeki potansiyel yansımalarını anlamaya çalışacağız.

    Aynı rüyayı tekrar tekrar görmek ne anlama gelir?
    Aynı rüyayı tekrar tekrar görmek ne anlama gelir?

    Tekrar eden rüyaların temelde üç ana kategoride ele alınabileceğini söylemek mümkündür: travmatik deneyimlerin işlenmesi, zihinsel ve duygusal durumların yansıması, ve bilinçaltındaki baskın düşüncelerin ifadesi.

    Birincil kategori

    Travmatik deneyimlerin işlenmesiyle ilgilidir. Özellikle şiddetli veya travmatik bir olay yaşandıysa, bu tür bir deneyim bilinçaltında derin izler bırakabilir. Rüyalar, bu tür deneyimleri işlemeye yardımcı olabilir ve bu nedenle kişi aynı rüyayı tekrar tekrar görebilir. Terör, kaçış veya benzeri olayların rüyalarda tekrar etmesi, kişinin bu deneyimleri üzerinde çalıştığını veya bu olayları tam olarak sindiremediğini gösterebilir.

    İkincil kategori

    Zihinsel ve duygusal durumların yansımasıyla alakalıdır. Stres, endişe, mutluluk veya belirsizlik gibi duygusal durumlar, rüyalarımıza yansır. Örneğin, yoğun stres altındaki bir kişi sürekli olarak aynı rüyayı görebilir; bu, kişinin günlük yaşamındaki duygusal zorlukları işlediğinin bir işaretidir. Aynı şekilde, bir kişi mutlu bir dönemden geçiyorsa, olumlu rüyalar tekrar edebilir.

    Üçüncü kategori

    Bilinçaltındaki baskın düşüncelerin ifadesiyle ilgilidir. Herkesin zihninde sürekli dönen düşünceler veya endişeler vardır. Bu düşünceler, bilinçaltımızda şekillenir ve rüyalarda yansır. Tekrar eden rüyalar, kişinin bilinçaltındaki bu düşünceleri işlediğini veya üzerinde düşündüğünü gösterebilir.

    Oku: Tekrarlanan Rüyalar Psikolojik Yorumu Nedir?

    Anksiyete rüyaları etkiler mi?

    Evet, anksiyete (endişe) rüyaları oldukça yaygın bir fenomendir ve anksiyete düzeyinin rüyalara etkisi psikolojik ve nörolojik bir perspektiften incelenmiştir. Anksiyete rüyaları, kişinin zihinsel ve duygusal durumunun bir yansıması olarak ortaya çıkabilir ve rüyaların içeriği, kişinin yaşadığı anksiyete düzeyine ve stres seviyelerine bağlı olarak değişebilir.

    Anksiyete rüyaları, genellikle tekrar eden veya aşırı gerilim içeren içeriklere sahip olabilir. Bu rüyalar, kişinin endişelerini veya korkularını yansıtabilir. Örneğin, gelecekle ilgili kaygılar, sosyal durumlarla ilgili stres veya genel bir güvensizlik duygusu gibi anksiyete kaynaklı düşünceler, rüyaların içeriğini şekillendirebilir. Bu tür rüyalar, kişinin zihinsel yükünü rüya dünyasına taşıyarak, endişe düzeyinin bir yansıması olarak görülebilir.

    Ayrıca, anksiyete rüyaları kişinin uyanıkken işleyemediği veya ifade edemediği duygusal deneyimleri işleme mekanizması olarak da işlev görebilir. Rüya sırasında zihinsel savunma mekanizmaları daha az aktif olabilir ve bu da kişinin bilinçaltındaki endişelerin ve korkuların daha açık bir şekilde yüzeye çıkmasına olanak tanır.

    Anksiyete rüyalarının ortaya çıkmasındaki diğer bir faktör de yaşanan stres düzeyidir. Yoğun stres altındayken, zihinsel aktivite artabilir ve bu da rüyaların yoğunluğunu ve canlılığını artırabilir. Stresin rüyalara etkisi, rüyanın içeriğini ve kişinin rüya deneyimini etkileyebilir.

    Sonuç olarak, anksiyete rüyaları anksiyete düzeyi yüksek bireylerde sıkça görülen bir durumdur. Bu rüyalar, kişinin endişelerini, korkularını ve stresini yansıtabilir. Rüya analizi, kişinin zihinsel durumu ve duygusal deneyimleri hakkında ipuçları sunabilir. Ancak, rüyaların karmaşıklığı ve subjektif doğası nedeniyle, her bir rüyanın spesifik anlamını belirlemek her zaman zor olabilir. Eğer anksiyete rüyaları düzenli olarak yaşamınızı etkiliyorsa, bir psikolog veya uzman yardımı almak faydalı olabilir.

    Oku: Tekrarlayan rüyalar

  • Anksiyete ve depresyonu tetikleyebilecek besinler

    Anksiyete ve depresyonu tetikleyebilecek besinler

    Anksiyete ve depresyon durumunda, beslenmeye dikkat etmek önemlidir. Bu yazıda anksiyete ve depresyonu tetikleyebilecek besinleri bulabilirsiniz.

    Anksiyete ve depresyon gibi zihinsel sağlık sorunları, günümüzde giderek daha yaygın hale gelen ciddi rahatsızlıklardır. Bu durumda, birçok faktörün rol oynadığı bilinmektedir; ancak beslenmenin de duygusal sağlığımız üzerinde önemli bir etkisi olduğu kanıtlanmıştır. Doğru besinleri tüketmek, zihinsel sağlığı korumak veya iyileştirmek için kritik bir öneme sahiptir. Bu nedenle, anksiyete ve depresyonla baş etmeye çalışan kişilerin bazı besinlerden uzak durmaları önerilmektedir.

    Bu yazıda, anksiyete ve depresyonu tetikleyebilecek veya kötüleştirebilecek besinleri ele alacağız.

    Anksiyete ve Depresyonu Tetikleyebilecek 6 Besin

    Günümüzde anksiyete ve depresyon gibi zihinsel sağlık sorunları giderek artmaktadır. Beslenme alışkanlıklarımızın duygusal sağlığımızı etkileyebileceği bilinen bir gerçektir. Doğru besinleri seçmek, zihinsel sağlığımızı korumak veya iyileştirmek için önemli bir adımdır. Bu yazıda, anksiyete ve depresyonu tetikleyebilecek altı besini inceleyeceğiz ve bunlardan uzak durmanın neden önemli olduğunu ele alacağız. Sağlıklı bir zihinsel denge için beslenme tercihlerimize dikkat etmek, duygusal iyilik halimizi destekleyecektir.

    Anksiyete ve depresyonu tetikleyebilecek besinler
    Anksiyete ve depresyonu tetikleyebilecek besinler

    Kafein

    Kahve, çay, enerji içecekleri ve çikolata gibi ürünlerde bulunan kafein, sinir sistemine uyarıcı etkileriyle bilinir. Kafeinin aşırı tüketimi anksiyete düzeylerini artırabilir ve uykusuzluğa yol açarak duygudurum dengesini bozabilir. Anksiyetesi olan kişiler, kafein içeren içeceklerin tüketimini azaltarak veya bırakarak kendilerini daha iyi hissedebilirler.

    Şeker ve Rafine Karbonhidratlar

    Şeker ve beyaz un gibi rafine karbonhidratlar, kan şekerini hızla yükseltir ve düşürür. Kan şekerindeki bu dalgalanmalar, ruh hali dalgalanmalarına ve anksiyetenin şiddetlenmesine yol açabilir. Aynı zamanda, aşırı şeker tüketiminin bağırsak sağlığını etkileyerek duygusal durumu da olumsuz etkileyebileceği belirtilmiştir. Bu nedenle, işlenmiş şeker ve rafine karbonhidratların tüketimini sınırlandırmak önemlidir.

    Aşırı Tuz

    Aşırı tuz tüketimi, kan basıncını artırabilir ve bu durum da anksiyete semptomlarını şiddetlendirebilir. Ayrıca, yüksek tuz içeren yiyecekler genellikle işlenmiş gıdalarda bulunur ve bu gıdaların aşırı tüketimi zihinsel sağlığımızı olumsuz yönde etkileyebilir. Düşük sodyumlu besinleri tercih etmek daha sağlıklı bir seçenek olacaktır.

    Alkol

    Alkol, sinir sistemi üzerinde depresan etkileri olan bir maddedir. Anksiyetesi olan kişilerde alkol tüketimi, duygusal durumu olumsuz yönde etkileyebilir ve depresyon semptomlarını şiddetlendirebilir. Ayrıca, alkolün uyku kalitesini bozması nedeniyle, anksiyete ve depresyonla mücadele eden kişilerin alkol tüketimini sınırlamaları veya bırakmaları önemlidir.

    Trans Yağlar

    Trans yağlar, işlenmiş gıdalarda ve fast-food ürünlerinde bol miktarda bulunur. Bu tür yağlar, beyin sağlığına zarar verebilir ve depresyon riskini artırabilir. Doymamış yağlar yerine zeytinyağı ve avokado gibi sağlıklı yağları tercih etmek, zihinsel sağlığımızı desteklemeye yardımcı olabilir.

    Yüksek Cıva İçeren Balıklar

    Balıklar, omega-3 yağ asitleri açısından zengin kaynaklardır ve zihinsel sağlığı destekleyebilirler. Ancak, bazı balık türleri yüksek miktarda cıva içerebilir. Cıva, sinir sistemi üzerinde zararlı etkilere sahip olabilir ve anksiyete ve depresyonu tetikleyebilir. Bu nedenle, özellikle büyük deniz balıklarının (örneğin köpek balığı, uskumru, kılıçbalığı gibi) tüketimini sınırlamak veya kaçınmak önemlidir. Daha küçük balık türleri, civa açısından daha az risk taşırlar.

    Sonuç olarak, anksiyete ve depresyonla başa çıkmaya çalışan kişilerin beslenme düzenlerine dikkat etmeleri önemlidir. Sağlıklı ve dengeli bir beslenme planı oluşturmak, zihinsel sağlığı desteklemeye ve bu zorlu süreçte daha iyi hissetmeye yardımcı olabilir. Ayrıca, her bireyin ihtiyaçları farklı olduğundan, zihinsel sağlık sorunlarıyla mücadele eden kişilerin uzman bir sağlık uzmanına danışmaları ve bireysel olarak uygun bir beslenme planı oluşturmaları önemlidir.

  • Y Kuşağı Depresyonundan Kurtulmak İçin 11 Alışkanlık!

    Y Kuşağı Depresyonundan Kurtulmak İçin 11 Alışkanlık!

    Y Kuşağı Depresyonu: Yoğun rekabet, sosyal medya baskısı ve belirsizlik gençler arasında kaygıyı artırıyor. Sağlıklı alışkanlıklarla kaygıyı yönetmeyi öğrenin.

    Y kuşağı, günümüzde depresyonla mücadele etmek zorunda kalan birçok genç yetişkin arasında yaygın hale gelen bir sorunla karşı karşıyadır. Yoğun iş temposu, sosyal medya baskısı ve kişisel zorluklar gibi etkenler depresyonu tetikleyebilir. Ancak, umutsuzluğa kapılmadan ve önlem alarak Y kuşağı mensuplarının depresyonla mücadele etmelerine yardımcı olabilecek alışkanlıklar vardır. Bu makalede, Y kuşağı için depresyonun üstesinden gelmelerine yardımcı olabilecek 11 etkili alışkanlığı ele alacağız.

    Not: Y kuşağı arasında depresyonla mücadele etmek, ciddi bir konudur ve profesyonel yardım gerektirebilir. Bu makale, bilgi paylaşımı amacı taşımaktadır ve kişinin sağlık uzmanına danışması her zaman önemlidir.

    Y Kuşağı Depresyonundan Kurtulmak İçin 11 Alışkanlık!

    Son yıllarda, Y kuşağı arasında kaygı bozukluğu yaygın bir sorun haline gelmiştir. İş dünyasının rekabetçi yapısı, sosyal medya kullanımının artması ve finansal belirsizlik gibi etkenler, gençleri kaygıya sürükleyebilir. Bu makalede, Y kuşağı için kaygı bozukluğunun yükselişine yol açabilen bazı alışkanlıkları ele alacağız.

    Uyku Alışkanlıkları

    Y kuşağı genellikle uyku düzenine dikkat etmeyebilir. Geç saatlere kadar bilgisayar, telefon veya televizyon karşısında vakit geçirmek, uyku kalitesini olumsuz etkileyebilir. Yetersiz uyku, stres düzeyini artırabilir ve kaygı bozukluğunun ortaya çıkmasına katkıda bulunabilir. Düzenli uyku saatleri belirlemek, uyumadan önce rahatlama rutinleri oluşturmak ve uyku ortamını iyileştirmek, kaygıyı azaltmada yardımcı olabilir.

    Kafein Bağımlılığı

    Kahve, enerji içecekleri ve çay gibi kafeinli içecekler Y kuşağı arasında yaygın olarak tüketilir. Ancak aşırı kafein tüketimi, sinir sistemini uyarır ve kaygı semptomlarını artırabilir. Kafein alımını sınırlamak veya alternatif içecekler tercih etmek, kaygıyı azaltmada yardımcı olabilir.

    Çok Fazla Teknoloji Zamanı

    Sosyal medya kullanımı ve sürekli olarak teknolojiyle etkileşim, Y kuşağının kaygı düzeyini artırabilir. Sürekli olarak sosyal medya üzerinde diğer insanlarla karşılaştırmalar yapmak, takipçi sayısına odaklanmak ve mükemmeliyetçilik beklentilerine maruz kalmak, kaygıyı tetikleyebilir. Teknoloji kullanımını sınırlamak, dijital detoks yapmak ve daha fazla gerçek dünya etkileşimine odaklanmak, kaygıyı azaltabilir.

    Azaltılmış Bütünsel Bir Yaşam Tarzı

    Sağlıksız beslenme, düzensiz egzersiz, meditasyon veya rahatlama teknikleri gibi bütünsel sağlık uygulamalarına zaman ayırmamak, kaygıyı artırabilir. Beden ve zihin sağlığını destekleyen alışkanlıklar edinmek, kaygıyı azaltmada yardımcı olabilir. Dengeli bir beslenme planı oluşturmak, düzenli egzersiz yapmak ve stres yönetimi tekniklerini uygulamak önemlidir.

    Karışık Cinsel İlişkiler

    Y kuşağı, daha serbest bir cinsel kültürün içinde büyümüştür. Ancak, rastgele cinsel ilişkiler veya bağlantısız ilişkiler kaygıyı artırabilir. Cinsel sağlık, güvenlik ve duygusal bağlantıya önem vermek, kaygıyı azaltmada yardımcı olabilir.

    Takıntılı Davranışlar

    y kuşağı depresyonu
    y kuşağı depresyonu

    Mükemmeliyetçilik, kontrol takıntısı veya obsesif düşünceler gibi takıntılı davranışlar, kaygı bozukluğunun artmasına yol açabilir. Kendi beklentilerinizi makul seviyede tutmak, takıntılara odaklanmamak ve kaygıyı yönetmek için terapötik teknikler kullanmak önemlidir.

    Aşırı İçme

    Stresle başa çıkmak için alkol tüketimi yaygın bir yanıt olabilir. Ancak aşırı içme, kaygı düzeyini artırabilir ve depresyon gibi diğer zihinsel sağlık sorunlarına yol açabilir. Alkol tüketimini sınırlamak veya tamamen bırakmak, kaygıyı azaltmada yardımcı olabilir.

    Kötü Yeme Alışkanlıkları

    Y kuşağı arasında fast food, işlenmiş gıdalar ve şekerli atıştırmalıkların tüketimi yaygındır. Bu tür beslenme alışkanlıkları, enerji düşüşlerine ve kaygı semptomlarının artmasına neden olabilir. Dengeli ve besleyici bir diyet benimsemek, kaygıyı azaltmada yardımcı olabilir.

    Hareketsiz Yaşam Tarzı

    Y kuşağı genellikle hareketsiz bir yaşam tarzına sahiptir. Uzun süreli oturma, fiziksel aktivite eksikliği ve hareketsizlik kaygıyı artırabilir. Düzenli olarak egzersiz yapmak, endorfin salgısını artırır, stresi azaltır ve kaygıyı hafifletmeye yardımcı olur.

    Kötü İş-Yaşam Dengesi

    Yoğun iş temposu, sürekli çalışma ve iş hayatına odaklanmak, kaygıyı artırabilir. İş-yaşam dengesini sağlamak, zamanı etkin bir şekilde yönetmek ve kendinize zaman ayırmak, kaygıyı azaltmada yardımcı olabilir.

    Kötü Rahatlama Aktiviteleri

    Kaygıyla başa çıkmak için alkol veya uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklara yönelmek, kaygıyı daha da kötüleştirebilir. Bunun yerine, stres yönetimi tekniklerini öğrenmek ve uygulamak, kaygıyı azaltmada daha sağlıklı bir yol sağlar.

    Sonuç:

    Y kuşağı arasında kaygı bozukluğunun artışına yol açan bir dizi alışkanlık vardır. Ancak, bu alışkanlıkların farkında olmak ve sağlıklı alternatifler benimsemek, kaygıyı azaltmada büyük bir rol oynar. Uyku düzenine dikkat etmek, sağlıklı yaşam tarzı seçimleri yapmak, teknoloji kullanımını sınırlamak ve stres yönetimi tekniklerini uygulamak, Y kuşağının kaygı düzeyini azaltmada yardımcı olabilir.

    Oku: Z kuşağı kabusu ! Film ismi gibi oldu !

  • Anksiyete Kaygı Bozukluğuna İyi Gelen 6 Doğal Yağ

    Anksiyete Kaygı Bozukluğuna İyi Gelen 6 Doğal Yağ

    Anksiyete kaygı bozukluğuna iyi gelen doğal ilaç reçeteleri ile çözüm arayanlar için harika stres azaltıcı ve rahatlatıcı bitkisel yağlardan faydalanabiliriz. Sakinleştirici yağlar ile aromaterapi etkisi ile rahatlayabilirsiniz.

    Aromaterapi, sağlığınızı iyileştirmek için esansiyel yağların kokusunu soluma işlemdir. Bu yağlar koku yolu ile burnunuzdaki koku reseptörlerini uyararak sinir sisteminize mesaj gönderebilmesidir. Ayrıca vücudun kimyasal ve enerji sistemleri üzerinde ince bir etkiye sahip oldukları düşünülmektedir. Bu nedenle, aromaterapi genellikle kaygı bozukluğu, endişe ve stresi azaltmak için doğal bir ilaç olarak kullanılmaktadır.

    Esansiyel Yağlar Nasıl Kullanılır?

    Bu yağları kullanırken dikkat etmeniz en önemli kısım sentetik koku içermeyen yağlar kullanmalısınız. Sadece sentetik koku içermeyen terapötik sınıf yağlar kullanmalısınız.

    anksiyete kaygı bozukluğu tedavisi
    anksiyete kaygı bozukluğu tedavisi

    Esansiyel yağlar cilde uygulanmadan önce bir taşıyıcı yağ ile seyreltilmesi gerekir. Bu ciltte oluşabilecek tahriş riskinizi azaltır. Yetişkinler için, her 15 damla esansiyel yağ 30 ml. taşıyıcı yağ ile seyreltilmesi gerekmektedir.

    Çocuklarda esansiyel yağların kullanımı sağlık uzmanlarının gözetimi altında olmalıdır. Çocuklar için karışım, 3 ile 6 damla esansiyel yağın 30 ml. taşıyıcı yağ oranıyla çok daha seyreltilir. Bazı popüler taşıyıcı yağlar badem, hindistancevizi ve jojoba’dır.

    anksiyeteye iyi gelen yağlar
    anksiyeteye iyi gelen yağlar

    Taşıyıcı yağ nedir?

    Yağ içeriği yüksek olan bitki tohumları yağ içeriği zengin bitkisel yağlardan üretilmektedir. Esansiyel yağları (uçucu yağlar) seyreltmek için kullanılır.

    Dikkat: Sosyal medyada aksini gösteren iddialara rağmen, uçucu yağlar asla yutulmamalıdır. Yutmanın güvenli olduğunu kanıtlamak için herhangi bir uçucu yağ üzerinde yeterli araştırma yoktur. Her uçucu yağ çok farklıdır ve bazıları toksiktir.

    Anksiyete Kaygı Bozukluğuna İyi Gelen 6 Doğal Yağ

    Kedi Otu Valerian Yağı

    Anksiyete Kaygı Bozukluğuna İyi Gelen 6 Doğal Yağ | 1

    Kedi otu eski zamanlardan beri kullanılan bir bitkidir. Kedi otu yağı ne işe yarar diye merak ediyorsanız; uyku problemlerine ve sinirleri yatıştıran bileşikler içerdiği düşünülmektedir. Vücut üzerinde hafif bir yatıştırıcı, sakinleştirici etkiye sahiptir. Kediotu depresyon doğal tedavisi için en iyi yağdır.

    Kedi otu yağı nasıl kullanılır: Aromaterapi difüzör veya hava nemlendiriciye birkaç damla kedi otu yağı damlatın. Böylece yağı soluduğunuz havaya yaymış olacaksınız. Nefes alıp verdikçe rahatladığınızı hissedeceksiniz..

    Yasemin Yağı

    yasemin yağı anksiyete etkileri
    yasemin yağı anksiyete etkileri

    Yasemin yağı muhteşem bir çiçek kokusuna sahiptir. 2013 yılında yapılan bir araştırmaya göre, yasemin yağının solunması huzur, mutluluk ve romantizm duygusunu yaşatabilir. Anksiyete için kullanılan diğer bazı esansiyel yağlardan farklı olarak, yasemin yağının sinir sistemini uyku hali yaratmadan sakinleştirdiği düşünülmektedir.

    Yasemin yağı nasıl kullanılır: Yasemin yağını doğrudan şişeden teneffüs edin veya kokunun odayı bir difüzörden doldurmasına izin verin. Yatak odanızda bambu koku çubuğu ile kullanabilirsiniz.

    Papatya Yağı

    anksiyeteye iyi gelen bitkisel yağlar
    anksiyeteye iyi gelen bitkisel yağlar

    Papatya, rahatlatıcı ve yatıştırıcı özellikleri ile ünlüdür. Sarhoş edici kokusu ile bilinmektedir. Anksiyete için papatya esansiyel yağı hakkında çok fazla araştırma yoktur. Papatya yağı hafif anksiyete bozukluğu olan kişilere yardımcı olabilir.

    Papatya yağı nasıl kullanılır: Seyreltilmiş papatya yağını cildinize masaj yaparak uygulayabilirsiniz. Daha sonra ılık bir duş yapın.

    Bergamot Yağı

    Gerginliği azaltan yağlar
    Gerginliği azaltan yağlar

    Bergamot portakallarından elde edilir. Canlandırıcı bir narenciye kokusuna sahiptir. Yapılan araştırmalara göre bergamotun kaygıyı hafifletmeye ve ruh halini iyileştirmeye yardımcı olduğu bilinmektedir. Dikkat edilmelidir ki, topikal uygulandığında (cilt üzerine) güneş hassasiyetini arttırabilir.

    Bergamot yağı nasıl kullanılır: Bir pamuk veya mendil üzerine birkaç damla bergamot yağı damlatın. Kaygılarınızı hafifletmek için aromayı 2 ya da 3 kez solumanız yeterli olacaktır.

    Lavanta Yağı

    lavanta yağı anksiyete
    lavanta yağı anksiyete

    Lavanta en popüler aromaterapi yağlarından biridir. 2012 yılında araştırmalara göre, lavanta aromaterapisinin beynin duyguları kontrol eden kısmı olan limbik sistemini etkileyerek endişeyi yatıştırdığı düşünülmektedir.

    Lavanta yağı nasıl kullanılır: Eğer banyonuzda küvet var ise bu aromaterapinin keyfini çıkarabilirsiniz. Bir kaç damla lavanta yağını 1 çay kaşığı taşıyıcı yağ ile birleştirerek veya kokusuz duş jeliniz var ise onunla karıştırarak küvetinizin tadını çıkarabilirsiniz.

    Gül Yağı

    kaygı azalıcı doğal yağlar
    kaygı azalıcı doğal yağlar

    Gül yağı, bilinen uçucu yağlardandır ve gül yapraklarından elde edilir. Güller, duyuları rahatlattığı bilinen büyüleyici bir çiçek kokusuna sahiptir. Yapılan araştırmalara göre, gül yağını ayak banyosunda kullanmak, hamile kadınlarda doğum sırasında kaygıyı azaltabilir.

    Gül yağı nasıl kullanılır: Ilık su dolu leğene, seyreltilmiş gül esansiyel yağı damlatın. Hazırladığınız suya ayaklarınızı batırın ve rahatlamanın keyfine varın. Ayrıca sevdiğiniz kokusu olmayan bir nemlendiriciye veya shea yağına da gül yağı ekleyebilir ve cildinize masaj yapabilirsiniz.

  • Kadınlarda ağrılı cinsel ilişki

    Kadınlarda ağrılı cinsel ilişki

    Cinsel ilişki sırasında genital bölgede devamlı ve yineleyici ağrı olmasıdır. Kadınların önemli bir kısmı hayatlarının bir döneminde bu ağrıyı geçirir.

    Ağrılı cinsel ilişkide ağrı yüzeysel ve derin olmak üzere iki şekilde kendini gösterir. Yüzeysel ağrılar vajinal enfeksiyonlar, jinekolojik ameliyatlar, doğum lezyonları, ilişki öncesi yeterli uyarı ve dolayısıyla ıslanma olmadan girilen cinsel ilişki vb. nedenlerden kaynaklanabilir. Klinikte sık rastlanan durum vajinal kuruluktur.
    Derin ağrılı cinsel ilişki vajinadaki doğuştan anormallikler, sistit, üretra iltihapları, kronik enfeksiyonlar, perliste kitleler, bağırsak hastalığı ve genital organlarda sarkmalar neden olabilir.

    Cinsellikle ilgili kaygılar, olumsuz düşünce ve önyargılar, suçluluk duyguları, cinsel istismar öyküsü, evlilik ve ilişki sorunları, ağrı beklentisi, anksiyete, korku, öfke, eş reddi ve doğum ve gebelik korkusu diğer önemli nedenler arasındadır.

    Tedavide nedene ve danışanın durumuna uygun cinsel terapi uygulanır. Cinsel terapi, tıbbi nedenler, dışlandıktan sonra uygulanmalıdır. Eğer bir tıbbi neden düşünülüyorsa danışan uygun uzmana yönlendirilmelidir. Varsa ilişki problemleri ve evlilik problemleri halledilmelidir. Cinsel terapi ile çiftin cinsel aktivite etkileşimleri yeniden inşa edilerek kişinin yeterli cinsel uyarımı alması ve vajinal ıslanma sağlamaya yönelik etkileşime doğru çift yavaş yavaş yönlendirilmelidir. Psikodinamik nedenler söz konusu ise dinamik yönelimli cinsel terapi uygulanmalıdır.

    Ağrılı Cinselliğin Sebepleri için tıklayın !

  • Sönen Ateşinizi Yeniden Alevlendirmek Mümkün

    Sönen Ateşinizi Yeniden Alevlendirmek Mümkün

    CİSED: “KÜLLENEN SEKS HAYATINIZI YENİDEN ALEVLENDİRMEK MÜMKÜN!”

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR: CEM KEÇE: “SEKS EVLİLİĞİN BİR GEREĞİ HAYATIN BİR GERÇEKLİĞİDİR!”

    İlişkinin ilk zamanları, her zaman daha tutkulu, eğlenceli ve heyecanlıdır. İki insan çift olmaya karar verdiğinde, aşkın ve cinsel heyecanın baş döndürücü olduğu günlerin sonsuza dek süreceği beklentisiyle dolup taşar. Ancak zamanla pembe gözlükler çıkartılır, çift birbirine alışır, ilişkilerinde belli bir rahatlığa kavuşur ve hayatları hareketsiz bir rutine oturabilir. Ve bir gün monoton ve rutin bir şekilde paylaşılan yaşamın sorumlulukları katlanılamaz bir hal alabilir. Partnerlerden biri ya da her ikisi de ilişkilerindeki kıvılcımın ve tutkunun yok olduğunu ve ilişkilerinin sıkıcı olduğunu düşünmeye başlayabilir. Çünkü uzun süreli ilişkilerde cinsellik zamanla monotonlaşabiliyor ve çiftin birbirlerine karşı olan tutkuları azalabiliyor. Cinsel hayatın monotonlaşması kader mi?“, “Çiftlerin cinsel tutkusunu yeniden arttırmanın bir yolu yok mu?” Bu sorulara yanıt Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistlerinden geldi… İşte monotonlaşan ve tutkusunu kaybeden çiftlerin aşk ve seks hayatlarını hareketlendirmek ve ilişkilerindeki tutkuyu yeniden canlandırmak için bazı tavsiyeler…

    TUTKUYU YENİDEN ORTAYA ÇIKARMANIN ŞİFRESİ!

    Beslenmek, su içmek ve nefes almanın yaşamın bir gerekliliği, seks yapmanın ise evliliğin bir gerekliliği olduğunu ifade eden CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe; “Bunlar görev veya bir mecburiyet değildir, zoraki yapılmamalıdır, istekle ve bazen kendiliğinden olmalıdır. Seks evliliğin bir gereği, hayatın bir gerçekliğidir. Sabır, sadakat, koşulsuz sevmek, samimiyet, tutku ve saygı olursa mutlu bir birliktelik ve sağlıklı bir seks hayatı olur. Uzun süreli ilişkilerde cinsel tutkuyu sürdürmenin şifresi, duygusal açıdan karşıdaki insanla bütünleşirken kendin olarak kalabilme yeteneğidir. Bu tür bir kendini geliştirmenin dört ana bileşeni oluyor, bunlar; “açık iletişim kurma, partnere dokunma, suçlamak yerine sorumluluk alma ve endişelerin üzerine gitme şeklinde sıralanabiliyor.” dedi.

     

    AÇIK İLETİŞİM KURMAK ŞART!

    Açık iletişim kurmanın kendini özgürce ifade edebilmek anlamına geldiğini söyleyen CİSED Genel Başkanı Doç. Dr. Cebrail Kısa; “Yani kişinin ne istediğini doğrudan söyleyerek kendini ortaya koyması, sorulara dürüstçe yanıtlar vermesi, cinsel açıdan aynı yoğunlukta olmasa bile bunu partnerinden saklamaması ve onu engellemesi demektir.Flört etmek, konuşmak, rolleri netleştirmek, aradakileri çıkartmakortak zevklerin peşinden koşmak ve yatak odasını kutsamak açık bir iletişimle mümkündür. Kişi böylece kimlik sınırlarını netleştirir ve kendi seçtiği şekilde davranabilir. Çünkü kendin olma duygusunu kaybetme ve kendini başkalarının tepkilerine göre ifade etme eğilimiduygusal kaynaşma olarak adlandırılır. Duygusal kaynaşma nedeniyle kimlik sınırları belirsizleşir ve karşıdan gelen basınca veya anlaşmazlığa karşı direnç azalır. Karşıdakinin duyguları, düşünceleri, ihtiyaçları ve endişeleri tarafından istila edilmek; kendi seçmediği şekilde davranmak, karşıdakine odaklanmak, kendini ifade etmekten kaçınmak ve zorunlu bir uzlaşma aramak anlamına gelir. Duygusal açıdan kaynaşmış bir çift içsel deneyimlerini tek bir gerçeklik halinde birleştirmek ister. Sonuçta her birinin hissettiği mutluluk düzeyi, kaçınılmaz şekilde karşısındakinin deneyim ve isteklerine bağlı olur. Bu bağımlılık durumu cinsel tutkuyu azaltır. Bu nedenlebağımlılığın olduğu duygusal kaynaşma yerine gönülden bağlılığın olduğu ayrışma gerekirAyrışma; kaynaşmanın zıttıdır ve duygusal açıdan karşıdakiyle bütünleşmişken kimliğini özgürce ifade etmeyi sürdürebilme yeteneğidir. Ayrışma düzeyi arttıkça benlik duygusu esnekleşir. Benlik duygusu kaybedilmediğinde, ilişkide ortaya çıkan doğal streslerle baş etme kapasitesi ve kişinin kendi davranışını seçme gücü artar. Ayrışma kişiyi başkalarından farklı kılan ve özgün kimliğini ortaya çıkaran düşünceler, duygular, değerler, duyarlılıklar, güçler, arzular, fanteziler ve erotizmin ifadesidir. İyi düzeyde ayrışan bir kişi çok sayıda, farklı ve eşit ağırlıkta gerçekliklere hoşgörüyle bakabilir, başkalarıyla birlikteyken kendisi olabilir ve başkalarının da kendisi gibi olmasını kabul edebilir.” dedi.

    PARTNERE DOKUNMAK GEREKİYOR…

    Yakın olma nın kendin olmayı kaybetme endişesini doğurduğunu, uzaklaşmanın ise karşıdakini kaybetme endişesi duyulmasına yol açtığını ifade eden CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör; “Eğer kişi kendi olma konusunda bir sorun yaşıyorsa, onun için ayrılmak zorlaşır ve karşıdaki insana cinsel, duygusal ya da entelektüel açıdan giriş izni vermeye karşı doğal bir direnç geliştirebilir. Ayrışmamış insanlar cinsel ilişkilerindeki baskılarla baş etmek için ya ısrarlı taleplerde bulunurlar ya acı çekerler ya da seks istemekten kaçınırlar. Bu nedenle, boyun eğme yani kendini görünmez kılmaya çalışma, baskı kurma yani karşıdakini görünmez kılmaya çalışma ve mesafe koyma yani karşındakiyle olan ilişkiyi görünmez kılmaya çalışma şeklinde çeşitli savunmalar devreye sokarlar. Bu savunmaların alternatifi kişinin kendinin ve partnerinin görünür olmasına izin vermesidir. Kişi yanlış anlaşılma, hayal kırıklığı, kabullenmeme, çatışma, reddedilme ya da kaybetme gibi yoğun duygulara eşlik eden risklerle baş edebilecek kadar katı olduğunda görünür olmak mümkündür. Aramaya, sevmeye ya da tutkuları riske atmaya devam edebilmek için kişinin kendisini ve kendisi için önemli olan kişiyi bir parça endişe içinde tutması gerekir. Bunun tek yoluher şeyi göze alarak partnere dokunmak ve onun dokunuşlarına izin vermektir. Beraber banyo yapmak, beraber yatıp beraber kalkmak, öpüşmek, ellemek, sarılmak, kucağına yatırıp saçlarını okşamak, el ele dolaşmak, erotik mesaj yapmak gibi dokunma eylemleri, hem huzur ve şifa verir hem de çiftin kendisini güvende hissetmesine yol açar.” dedi.

    SUÇLAMAK YERİNE SORUMLULUK ALMAK VE SEÇİM YAPABİLMEK GEREKİYOR…

    Tepkisel olmanın çiftin ilişkisini yıprattığına dikkat çeken CİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Kemal Özcan; “Kaynaşmanın doğal sonucu tepkiselliktir yani duygular herhangi bir düşünsel işleme tabi tutulmadan tepkisel olarak dışa vurulur. Bu yaklaşımın tersi tepkisel bir şekilde suçlamak yerine sorumluluk almaktır. Yani kişinin kendini gözlemleyebilme, uygulamak zorunda hissetmeden duygularını yaşayabilme ve risk ya da endişe içeren seçimler yapabilmesidir. Aklın yansıtıcılığı ve seçim yapma duygusu ifade edilen davranışın doğasından çok ayrışmanın kritik belirtileridir. Bu nedenle kişi kendini ortaya koyma ve ne istediğini ya da neden korktuğunu söyleme hususunda cesaretli olmalı, tepki göstermeden düşünmeye dayalı seçimlerde bulunmalıdır. Bu durum kişinin kendi üzerinde kontrol sağlama duygusunu güçlendirir. Başarısızlıkla karşılaşma riskini almaya karar verildiğinde, kişi kendini çok daha güçlü ve başarılı bulabilir.” dedi.

    ENDİŞELERİN ÜZERİNE GİTMEK GEREKİYOR…

    Endişe nin bedensel belirtilerin eşlik ettiği normal dışı bir tedirginlik ve korku hali olduğunu ifade edenCİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Gülüm Bacanak; “Endişeyi anksiyetekaygı, sıkıntı veya bunaltı olarak da adlandırabiliriz. Endişe yaşayan kişi bu durumu kötü bir şey olacakmış hissihoş olmayan bir kaygı hali ya danedensiz bir korku şeklinde ifade edebilir. Genellikle birbirlerinin yerine kullanılsalar da, endişe ve korku farklıdır. Korku nesnel bir tehlike karşısında, kendini korumak için ortaya çıkan bir duygudur. Endişe isebilinçdışı ve tanınmayan tehlikeye karşı hissedilen bir duygudur. Endişe, normalde her insanda görülen, bir çeşit hayata uyum sağlama yeteneğidir. Kişi isteklerini dile getirdiği takdirde eleştirileceği, reddedileceği veya terk edileceğine ilişkin endişe yaşayabilir ve bu endişeler nedeniyle ne istediğini bilemez bir duruma gelebilir. Zamanla kişi endişelerinden ve bunun meydana getirdiği gerginliklerden kurtulmak için partnerini suçlar ve davranışlarını ona acı verecek şekilde değiştirir. Oysa endişeden kaçınmak işe yaramaz daha çok endişeye neden olur. Bu nedenle kişi ilişkisindeki tutkuyu arttırmak ve gelişebilmek için endişelerinin üzerine gitmelidir. Yani kişi mahrem cinsel deneyimlerin yarattığı endişeleri durdurmak ya da onlardan uzaklaşmak yerine, endişelerinin üzerine gitmelidir. Kendini açığa vurma endişesi ile baş edebilmek esneklik sağlar, erotizmi ve cinsel tutkuyu ortaya çıkartır. Çünkü endişelerin üzerine gitmek, cinsel sınırları genişletmek ve engelleri aşmak cinsel heyecan ve tutkuyu oluşturur.” dedi.

  • Seksin Olmadığı Evlilikler

    Seksin Olmadığı Evlilikler

    CİSED: “CİNSELLİĞİN OLMADIǦI EVLİLİKLER BÜYÜK BİR SORUN!”

     

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “YOLUNDA GİTMEYEN EVLİLİKLERE DARBE YAPMANIN TAM ZAMANI!”

     

    “Neredeyse iki aydır bir cinsel birlikteliğimiz yok. Bu, birbirimizi sevmediğimiz ve arzulamadığımız anlamına gelmiyor. Aslında düzgün bir evliliğimiz var ama iş hayatı ve çocuklar bizi öylesine yoruyor ki, yatak odasına gittiğimizde, aklıma gelen ilk şey uyuyup, dinlenmek oluyor…” veya “Eşimi de erken boşalma söz konusu. Beni tatmin edemediği için eşimin cinsel yönden beceriksiz olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, eşim hoyratça sevişiyor. Sanırım bu nedenle, cinsel birleşmemiz kısa sürüyor ve cinsellik artık benim için hiç bir şey ifade etmiyor. Ne kadar az olursa o kadar iyi olur diyorum…” gibi yakınmaları her geçen gün daha fazla duymaya başladık. Seks ve cinselliğin, tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar çok gündemde olduğu ve konuşulduğu günümüzde, nasıl oluyor da böyle sorunlar yaşanabiliyor? Cinsellik olmayan evlilik olur mu? Evlilikte seks zamanla ortadan kayboluyor mu? Sekssiz evlilikler yaygın mı? İşte bu sorulara yanıtlar Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistlerinden geldi.

    Cinsellik günümüzde hâlâ bir tabu olarak görülüyor ve bu nedenle cinsel sorunlar çok fazla dile getirilmiyor. Ancak çok fazla sayıda çift cinsel sorun yaşıyor. Hatta ülkemizde cinsel hayatı aktif olan her on erkekten yedisi ve her on kadından sekizi hayatlarının bir döneminde cinsel işlev bozuklukları yaşıyor. Oysa sağlıklı ve mutlu bir evlilik için cinsellik vazgeçilmez bir unsurdur. CİSED cinsel terapistleri, dokunma ve fiziksel yakınlığı, insanın temel ihtiyaçlarından biri olarak görüyor ve bunların karşılanmadığı evliliklerde başka sorunların ortaya çıkabileceğini savunuyor.

    SEKS OLMADAN YAŞANABİLİR Mİ?

    Yapılan araştırmalarda, 30-40 yaş aralığındaki insanların %15-20’si yılda yalnızca 10 defa;%20’si ayda 2 ya da 3 defa%25’i ise ayda bir defa seks yaptığının gözlemlendiğini söyleyenCİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe; “Ankete katılan deneklerin %24’ü cinselliğin çok önemli olmadığını; %3 ise tümüyle gereksiz olduğunu ifade ediyor. Oysa Freud gibi bazı bilim adamlarına göre cinsellikten uzak bir yaşam mümkün değil. Freud’a göre, cinsel dürtüleri (libido) kontrol etmek ve bunun yarattığı gerilimi giderecek cinsel eylemleri gerçekleştirebilmek, insanın temel dürtüsü ve yaşam enerjisidir. Tatmin edilmeyen cinsel dürtüler ise kendini farklı yönlerden ifade eder. Bu durum, evlilik ve çift ilişkilerinde birçok sorunun ana sebebi olabilir. Bu nedenle bugün 12 eylül ve şu an yolunda gitmeyen evliliklere darbe yapmanın tam zamanıdır.” dedi.

    KADIN VE ERKEĞİ ÇİFT YAPAN ARADAKİ CİNSELLİKTİR!

    Arkadaşlık ilişkileri ile yakın kadın erkek ilişkilerini birbirinden ayıran en önemli eylemin cinsellik olduğunu ifade eden CİSED Genel Başkanı Doç. Dr. Cebrail Kısa; “Arkadaşlık ilişkilerinde duygusal, entelektüel ve düşüncesel yakınlık vardır, buna cinsellik eklendiğinde bu arkadaşlık ilişkisinden çok farklı bir yakınlığı ve mahremiyet paylaşımını beraberinde getirir. Bu nedenle kadın ve erkeği çift yapan aradaki cinselliktir. Yakın ilişkilerde aşk eninde sonunda biter ve yerini sevgi alır. Bu sevgi olgunlaştıkça seks anlamlı bir şekilde devam eder. Ama seksin yoğunluğu ve çeşitliliği zamanla farklılaşır .” dedi.

    CİNSEL ÇEKİM ZAMANLA NEDEN KAYBOLUYOR?

    Çiftlerde cinsel isteğin ve seks yapma arzusunun azalmasının fiziksel, psikolojik ve ilişki kaynaklı birçok nedeni olabileceğini ifade eden CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör; “Azalan cinsel isteğin tedavisi ortaya çıkaran nedenlere göre farklılık gösterebilir. İlişkinin başında hissedilen tutkunun zamanla azalması nedeniyle, ilişki sıklığı da azalmaya başlar. Çiftlerin cinsel hazları canlandırılamazsa birbirlerinden uzaklaşabilirler veya kopabilirler. Böyle bir durumla karşılaşmamak ya da karşılaşılan durumdan kurtulmak için eşlerin ilişkiyi ve arzuyu artırıcı davranışlarda bulunmalarında fayda vardır.” dedi ve cinsel istek ve seks yapma arzusunun azalmasına yol açan nedenleri şu şekilde sıraladı:

    -Fiziksel sebepler : Genellikle, erkeklerde, kolesterol yüksekliği, şeker hastalığı, testosteron hormonunda azalma, çeşitli cerrahi operasyonlar ve travmalar, peyroni hastalığı gibi hastalıkların sebep olduğu cinsel organ anomalileri, boşalma ve sertleşme bozuklukları; kadınlarda ise mantar hastalığı, genital organ siğilleri, genital organ cerrahi operasyonları, vajinal kuruluk, menopoz, vajinal şekil bozuklukları ve ağrılı cinsel ilişki şeklinde görülebilir. Bunların yanında her iki cins için de yaş faktörü, kronik hastalıklar, nörolojik durumlar ve hormonsal dengesizlikler önem teşkil etmektedir.

    -Psikolojik sebepler: Stres, bireysel ve kişiler arası sorunlar, beden algısı ile ilgili kaygılar, anksiyete ve depresyon çiftlerin cinsel isteğini olumsuz yönde etkileyebilir. Ayrıca, kişilerin birbiriyle yarış etmesi, olumsuz anılar, cinsel travmalar, ölümler ya da doğumlar, yer değiştirme vb. durumlarda isteksizliğe neden olabilmektedir. Bunların dışında, vajinismus ve erken boşalma, hem kadının hem de erkeğin cinsel isteğini olumsuz yönde etkileyen psikolojik faktörler arasında yer almaktadır.

    -İlişki memnuniyetsizliği: Eşlerin yaşadıkları cinsellikten memnun olmamaları ve hayal kırıklığı yaşamaları oldukça sık görülen bir durumdur. Bu durumun zamanla düzeleceğini ve böyle bir sebepten dolayı, yolunda giden bir ilişkiyi bitirmenin yersiz olduğunu düşünebilirler. Dolayısıyla, ilişkiye bağlılıkları uğruna cinsellikten vazgeçerek, aslında bir fedakârlık yaptıklarını düşünürler.

    -Kontrol edilemeyen öfke: Öfkeni yoğun olduğu bu nedenle de, fikirlerin doğrudan ifade edilemediği zamanlarda, eşlerden birinin diğerini, cinsel ilişkiden mahrum ederek cezalandırmak ya da intikam almak istemesi sık karşılaşılan bir durumdur. Bu gibi durumlarda açık olunmalı ve konuşulmalıdır. Böylece, ilişki daha az zarar görür.

    -Cinsel mitler: Aşırı ahlakçı, cinselliğin ayıp, günah ve pis olduğu seklinde inanışların baz alındığı bir aile ortamında yetişmiş genç, bilinçdışında aşırı günahkâr duygular barındırabilir. Dolayısıyla, bu hurafeler doğrultusunda kişi, partnerinin ve kendisinin cinselliğe karşı beslediği duygu ve düşüncelerde düşüş yaşayabilir. Özellikle kadınların cinselliği sadece erkeğe yönelik bir görev olarak görmeleri ve böyle düşünerek yatağa girmeleri cinsel isteklerinin azalmasına yol açabiliyor.

    -Eğitim eksikliği: Cinsel konularda bilgilerin eksik olması, partnerlerin birbirlerinin ve kendilerinin organlarını tanıyabilmelerini büyük ölçüde kısıtlar. Hatta birçok erkek, kadının orgazm olup olmadığını bile fark edemez. Bu nedenle, seks sırasında çiftlerin hazları yarım kalır, cinsel ilişkileri zamanla monotonlaştığı için çiftler birbiriyle seks yapmak istemez bir durama gelebilirler.

    -Bağlanma ve yakınlık korkusu: Çocuklukta ya da geçmişte yaşanan birlikteliklerde bağlanılan ve yakın ilişki kurulan kişiler tarafından terk edilen veya incitilen kişilerde yaşanan bu olumsuz duygular ve travmalar zamanla genelleştirilerek, her türlü duygusal ve fiziksel yakınlaşmada bir korkuya ve uzaklaşmaya neden olabilir.

    -Ten uyuşmazlığı: Sosyal alanlarda birbirine uyum sağlayabilen ve ortak paylaşımları olan bazı çiftler cinsel anlamda uyumlu olmayabilirler. Bu çiftlerin ihtiyaçları, istekleri, beklenti ve fantezileri birbirinden çok farklıdır. Ten uyuşmazlığı yaşayan bu çiftler, bir türlü doyumlu bir cinsellik yaşayamazlar, zamanla birbirlerinden uzaklaşırlar.

     

    NE YAPMAK LAZIM?

    Cinsel yaşam sekteye uğradı diye, evliliği bitirmenin veya aldatmanın doğru olmadığını savunan CİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Kemal Özcan; “Önemli olan, cinsel ilginin neden azaldığını ortaya çıkarmak ve ortaya çıkan problemi çiftlerin birinden kaynaklanan bir sorun gibi değil de ‘bizim sorunumuz‘ şeklinde algılamaktır. Çünkü çiftlerin cinsel istek ve seks yapma arzuları azalmaya başladığında, aşağıdaki basit teknikleri ve önerileri uygulayarak, mevcut problemlerinden kurtulabilirler. Nepalli kadınların bir söylemi vardır: ‘Penis içeri girdi ve aşk geri geldi!‘ Peki, bu nasıl olacak?” dedi ve çiftlerin rahatlıkla uygulayabilecekleri önerileri şu şekilde sıraladı:

    -Sessiz kalmayın: Diğer evlilik ve çift sorunlarında olduğu gibi bu sorunda da çekinmeden konuşulabilecek bir güven ortamı yaratmak ve açık iletişim kurmak çok önemlidir. Susmakla sorunun çözülemeyeceği sadece üstünün kapatıldığı unutulmamalıdır ve bu ilişkiler için tehlike teşkil etmektedir. Hal olmayan sorun, daha sonra çıkabilecek bir probleme dâhil edilerek daha büyük bir tartışmaya neden olacaktır. Mutlu bir cinsel yaşamda, eşler arasında sadece onlara özgü bir dil olmalıdır. Çiftlerin her biri neyi sevip neyi sevmediğini rahatlıkla söyleyebilmeli ve anlayışla karşılanmalıdır.

    -Kıyaslama yapmayın: Cinsel hayatını ve eşini üçüncü şahıslarla; eski sevgili ya da eş, arkadaş, anne ve baba vb. olumsuz yönde kıyaslamak, evliliklerde ya da birlikteliklerde yapılacak en kötü şeylerden biridir. Kıyaslama yapmak ilişkiye zarar verir.

    -Eleştiri yapmayın: Cinsellik, insanların eleştiriye karşı en hassas oldukları alanlardan biridir. Özelliklede erkekler, penis boyu ve performansları ile ilgili aşırı kaygılıdırlar. Bu nedenle, bu konuda olumlu konuşulmalı ve övgü dolu sözler söylenmelidir.

    -Baştan çıkarıcı olun: İlişkinin altın kurallarından biri de, bakımlı, ilgili ve ilgi çekici olmaktır. Hiç bir birliktelikte, sonsuza dek sürecek garantisi yoktur. Her eş, birliktelik süresince ilişkiyi canlı tutacak söz ve davranışlarda bulunmalıdır. Partnerler birbirine, ilk başlardaki gibi küçük jestler yapmalı, önemli günleri hatırlamalı, arada sırada dışarıda birlikte vakit geçirmelidir. Zaman zaman, rutini bozan küçük erotik sürpriz ve fanteziler ise cinsel isteği artırarak tekrar yakınlaşmayı sağlar.

    -Bir şekilde bir çözüm yolu bulun: Yapılan her şeye rağmen, çiftin arasına giren soğukluk giderilemiyor, bazı sorunlar çözülemiyorsa, kişiler kendi fikrini diretmekten vazgeçip ortak noktayı bulmalıdır. Cinselliğin yaşanmadığı bir evliliği normal gibi görmek doğru bir çözüm değildir. Bu durum, eşlerden yalnızca birinin sorunu değil, çiftin ortak sorunudur. Sağlıklı bir iletişim kurabilmek için çaba harcanmalı, gerekiyorsa bir uzmandan yardım alınmalıdırMutlu bir cinsel yaşamı istemek ve yaşamak herkesin hakkıdır.