Etiket: alkol

  • Çağımızın hastalığı: Yorgunluk

    Çağımızın hastalığı: Yorgunluk

    19. yüzyıl ve sonrasında toplumlardaki sosyal dokunun değişimi, çalışma şartlarının, kişiselrollerin farklılaşması ve ağırlaşması sonucu yorgunluk çok sık duyulan bir şikayetolmaya başlamıştır. Son yıllarda ülkemizde yapılan taramalarda 100 kişiden 55’içok yorgun olduğunu dile getirmektedir.

    Yorgunluk nedir?
    Yorgunluk için genel anlamda bir tanımlama yapmak zordur. Kişinin günlük aktivitelerinebaşlamak için kendinde yeterli gücü, enerjiyi bulamaması ya da rutin aktivitelerinin bitiminde tükenmişlik hissinin gelişmesi durumudur. Yorgunluk, subjektif, kişinin algılaması ile ilgili bir yakınmadır, bu sebeple kişisel farklılıklar gösterir.

    Halsizlik, isteksizlik, güçsüzlük, yıpranmışlık, sıkıntı gibi tanımlamalar benzer durumutanımlamak için sıklıkla kullanılır. Ancak, bazı hastalar egzersiz esnasındakinefes darlığını veya bacaklardaki ağrıyı yorgunluk olarak dile getirebilir. Bu durumda tarif edilen yorgunluk bizim sıklıkla kullandığımız tanımın dışında kalp – damar sisteminin hastalığının şikayet bulgusu olabilir. Bu sebeple güçsüzlük,
    yorgunluk gibi yakınmaların arkasında gerçekte anlatılmak istenenin ne olduğu netleştirilmelidir.

    Yorgunluk nedenlerinelerdir?
    Fizyolojik Yorgunluk
    Sağlık durumu normal olan kişilerde stres, yetersiz dinlenme, yetersiz uyku, diyetdeğişiklikleri veya aşırı aktivite durumunda görülür. Yaşlı hastalarda bu tipyorgunluk daha sıktır.

    Organik Yorgunluk
    Bu tip yorgunluk bazı hastalıklarla birlikte görülür. Orta ve ileri yaş hastalarda en sık karşılaşılan durumdur. Aile hikayesi, tam bir fizik muayene ve yapılan kan ve görüntüleme ile ilgili tetkikler sonrası nedeninin belirlenip, ilgili hastalığın tedavisi ile yorgunluk ortadan kaldırılabilir.

    Psikojenik Yorgunluk
    Genel olarak tüm yorgunlukların %50’sini oluşturur. En sık depresyonla birliktedir. Herhangi bir yaş gurubunda oluşabilir. Çoğunlukla gün içinde azalır. Duygu, düşünce ve stres durumuna paralel olarak şiddeti değişebilir.

    Kronik Yorgunluk Sendromu
    19. yüzyılda “Kronik Nervöz Tükenme” olarak tanımlanmıştır. Kronik yorgunluk sendromu büyük ihtimalle yüzyılımızın yaygın hastalığı olacaktır. Yaşlılarda nadirdir. Yorgunluğu olan hastaların %30’unda organik veya psikolojik sebep bulunmaz. Tanı koyulana dek idiyopatik kronik yorgunluk olarak değerlendirilir. Bu olgularda motivasyon azlığı konsantrasyon yetersizliği, güçsüzlük, irritabilite vardır. Sıklıkla psikomotor yavaşlama vardır.

    Yorgunluk bir hastalık mı, yoksa bir hastalık işareti midir?
    Yorgunluk çoğunlukla bir hastalık bulgusu olmakla birlikte kronik yorgunluk sendromu adıaltında hastalığın kendisi de olabilir. Yorgunluk her türlü bakteriyel, viral ya da parazitik enfeksiyonun, kansızlık ve benzeri kan hastalığının, karaciğer ya da böbrek hastalığının, kandaki vitamin ve mineral eksikliklerinin, hormonal hastalıkların, beslenme ve uyku bozuklukları sonucunda oluşabilir. Özellikle tiroit hormon yetmezliği, böbrek üstü bezi yetmezliği, büyüme hormonu yetmezliği ve hipoglisemi gibi hormonal sebepler erken dönemde gözden kaçabilir.

    Kronik yorgunluk sendromunun tanısı içinse; tam bir klinik değerlendirme sonrası tanımlanamayan devamlı ve tekrarlayan yorgunluğun yeni ve bilinen bir zamanda başlaması, devamlılığı, sosyal ve iş hayatındaki aktivitelerde yavaşlamaya yol açması gerekir. 6 ay üzerinde devam eden durumlarda bu sendrom düşünülmelidir.

    Yorgunluk hangi durumlarda masum bir halin ötesine geçerek tehlike işareti olabilir?
    Yorgunluk yakınması; daha önce yaşanılmayan ölçüde yoğunsa, günlük aktiviteleri sınırlıyorsa, beraberinde başka yakınmalar
    mevcutsa, takipte olduğunuz kronik bir hastalığınız mevcutsa ya da aile hikayesi veya vücut yapısı nedeniyle bazı organik hastalıklar açısından risk grubunda bulunuyorsanız ve kendi çabalarınızla geçmiyorsa zaman kaybetmeden bir hekimle görüşmelisiniz. Yakınmanın tehlikeye işaret edip etmediği bazı tıbbi araştırmalar sonucunda netleşecek bir durumdur. Pek çok sinsi seyirli kanserin ilk bulgusu yorgunluk olabilmektedir. Ve bu durumda kilo kaybı, beslenme bozukluğu ve hastalığın tutulma bölgesi ile ilgili pek çok ek yakınma sonradan tabloya eklenebilmektedir.

    Yorgunlukla kronik yorgunluk arasındaki farklılıklar nelerdir?
    KRONİK YORGUNLUK sendromu sürekli ve tekrarlayıcı seyreden, birçok sistemi etkileyen bir hastalığı tanımlamak için kullanılır. Tek bir sebebi yoktur. Bu hastalığın viral bir enfeksiyon tarafından çalışma dengesi bozulan beyin kaynaklı olduğu veya stres ve savunma sisteminde oluşan bozulmanın ve hedef sapmasının içinde olduğu bir durum olduğunu kabul etmeliyiz. Kronik yorgunluğun en ayırt edici özelliği yatak istirahati ile geçmemesidir. Bu sürecin sonucu bitkinliktir.

    Kronik yorgunluk sendromunu gösteren belirtiler hangileridir?
    Fiziksel Tükenmişlik Bulguları
    _ Başka bir nedene bağlı olmayan, istirahatle geçmeyen, 6 aydan uzun süren, ortalama günlük aktiviteyi en azından %50 azaltacak derecede, sürekli ve tekrarlayıcı fiziksel ve mental bitkinlik hissi.
    _Güçsüzlük, daha önce tolore edilebilen egzersizden sonra oluşan ve 24 saat ya da üzerinde devam eden bir durumdur.
    _Enerji kaybı
    _Yıpranma
    _Hastalıklara karşı daha hassas olma
    _Baş ağrıları
    _Bulantı
    _Kas krampları ve miyalji
    _Bel ağrıları
    _Denge kaybı
    _Sindirim sorunları
    _Uyku bozuklukları
    _Çabuk yorulma
    _Hafif ateş, üşüme
    _Boğaz ağrısı
    _Boyunda ağrılı lenf bezleri
    _Açıklanamayan genelleşmiş kas zayıflığı
    _Kaslarda katılaşma
    _Geçici eklem ağrıları
    _Farenjit
    _Bazı hastalarda gribal enfeksiyon benzeri durumlar

    Duygusal Tükenmişlik Bulguları
    _Işıktanrahatsızlık
    _Düşünmedezorluk
    _Gözönünde beneklerin uçuştuğu hissi
    _Depresyon
    _Umutsuzluk,unutkanlık
    _Evde,işte gerginlik- tartışma artışı
    _Kızgınlık
    _Netgörememe
    _Huzursuzluk,sabırsızlık
    _Nezaket, saygı gibi pozitif bulgularda azalma

    Zihinsel Tükenmişlik Bulguları
    _Doyumsuzluk
    _İşi
    bırakma
    _Kendine ve işine karşı negatif yaklaşım
    _Hafıza problemleri
    _İşi savsaklama

    Kronik yorgunluk daha çok kimlerde görülür?
    Kronik yorgunluk sendromu A tipi agresif dediğimiz hırslı, titiz, mükemmeliyetçi, çabuk sinirlenen, tez canlı kişilik yapılarında daha çok görülür. Kentsel yaşam ve çalışma yoğunluğunun sonucu olarak bu toplumun bireylerinde daha sıktır. Doktorlar ve diğer yardımcı sağlık çalışanlarında, yönetici kadrosunda çalışanlarda, ekonomi alanında çalışanlarda daha yoğun görülür. Kadın cinsiyet erkeklerden daha fazla risk altındadır.

    Kronik yorgunluğun giderilmesi için yapılması gerekenler nelerdir?
    Kronik Yorgunluk Sendromunun tanı amaçlı kan testleri yoktur.

    Tedavi planı:

    -Tatil
    -Egzersiz (kas gevşemesine yardımcı, hafif egzersizler)
    -Günlük istirahat sürelerini uzatma
    -İlaç
    -Vitaminler (günlük ihtiyaca göre)
    -Psikoterapi (hayat tarzı değişikliği)

    Yorgunluğa neden olan sağlık sorunları neler olabilir?
    1- Kan hastalıkları: kansızlık çeşitleri, kan kanserleri
    2- Kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları: koroner kalp hastalığı, kalp yetmezlikleri, kalp ritim bozuklukları, kapak hastalıkları, periferik atar ve toplardamar problemleri
    3- Solunum sistemi bozuklukları: uyku –apne sendromu, astım, KOAH gibi hastalıklar, akciğer kanserleri
    4- Sindirim sistemi hastalıkları: mide-bağırsak kanamaları, iltihabi bağırsak hastalıkları, karaciğer yetmezliği(siroz), hepatitler, kanserler
    5- Böbrek yetmezlikleri ve idrar yollarının böbreğin iltihabi ve kötü huylu hastalıkları
    6- Hormonal hastalıklar: tiroit hormonu yetmezliği, böbreküstü bezi yetmezliği, şeker dengesizliği (tip2 diyabet, hipoglisemi), büyüme hormonu yetmezliği, östrojen- testesteron hormonlarında dengesizlik
    7- Nörolojik hastalıklar
    8- Vitamin – mineral yetersizlikleri: B12, D vitamini yetersizliği gibi
    9- Enfeksiyon hastalıkları

    Kişinin yorgunluğunun kaynağını anlamaya yarayan tahliller hangileridir?
    Yorgunluğu olan hastada yapılacak tetkikler:

    1- Kan sayımı, sedimentasyon
    2- Karaciğer fonksiyon testleri
    3- Böbrek fonksiyon testleri
    4- Kan şekeri, tiroit hormonları
    5- Kandaki vitamin, mineral ve elektrolit düzeyleri
    6- Ek yakınmalarla ve muayene bulguları ile karar verilecek görüntüleme yöntemleri

    Alkol ve sigaranın yorgunluk üzerinde ne gibi etkileri vardır?
    İzin verilen dozların üzerinde alkol alımı karaciğeri yoracağından, sinir sistemini olumsuz etkileyeceğinden, bazı vitaminlerin (folik asit gibi) kan düzeyini düşüreceğinden ve şeker dengesini olumsuz etkileyeceğinden yorgunluğa yol açabilir. Sigara kullanımı yarattığı hava yolu kasılması ve yıpranmasından dolayı, solunumla alınan oksijen miktarını azaltır. Böylelikle dokuların yeterli oksijenlenmesi
    bozulur. Ortaya çıkan serbest radikaller ve benzeri maddeler doku yaşlanmasına ve yorgunluğa neden olur.

    Her iki madde de uzun vadede kalp damar hastalığı sebebi olduğundan diğer önemli bir yorgunluk nedeni de bu durumdur.

    Beslenme şekli yorgunluk nedeni olabilir mi? Kendini yorgun hissedenler nasıl beslenmelidir?
    Beslenme şekli yorgunluk sebebi olabilir. Et ve kuru baklagilden fakir bir beslenme demir ve vitamin B12 eksikliği nedeni ile kansızlığa dolayısıyla yorgunluğa neden olabilir. Yoğun yağlı ve karbonhidratlı beslenme şekli hipoglisemiye, diyabete eğilim yaratacağından ve kilo fazlası oluşturacağından yorgunluk yaratabilir. Meyve ve sebzeden fakir beslenme folik asit, c vitamini, potasyum gibi pek çok mineral, vitamin eksiğine neden olabilir.

    Sıvı alımımızın yeterli ve dengeli olması oldukça önemlidir. Kafein ve çay tüketimine dikkat edilmelidir. Bu içeceklerin her birinin günde 2 – 3 fincandan fazla tüketimi yorgunluk nedeni olabilir. Her gıda grubunun dengeli alımı beslenmeden kaynaklanacak yorgunluğun önüne geçecektir. Dengesiz beslenme ile sıkı diyetler oldukça önemli bir yorgunluk nedenidir.

    Kendini yorgun hisseden kişiler gün içinde neler yapmalıdır?
    Yorgunluğu olan insanlar:

    – Dengeli beslenmeli, fazla kilolarından kurtulmalı
    – Yaşamlarını tekdüzelikten çıkaracak uğraşlar edinmeli
    – Her sabah 10 – 15 dakika kas gevşetici egzersizler yapmalı
    – Uyku ritmine dikkat etmeli, günlük tempolarını düşürmeli
    – Tatil fırsatlarını değerlendirmeli
    – İş yerinde iş yükünü paylaşmaya yönelik çalışmalar yapmalı
    – Organik nedenler olabileceği ihtimaline yönelik hekim desteği alınmalıdır.

  • Göbek yağlarından kurtulma önerileri

    Göbek yağlarından kurtulma önerileri

    Haftalar boyunca diyet ve egzersiz yapmanıza rağmen hala skinny jeanlerinizin düğmesini ilikleyemiyor musunuz? Bikini Diyetini ortaya çıkaran uzmanlar zayıflamanıza engel olan nedenleri ve göbeğinizdeki yağlardan kurtulmak için neler yapabileceğinizi açıklıyor!  Bikini diyeti için tıklayın !

    İşte bu inatçı yağlardan kurtulamamanın olası sebepleri…

    Yanlış egzersizler

    Birçok kişi zayıflamak için uzun koşular gibi kardiyo egzersizlerine yöneliyor. Bu yaklaşımdaki problem, düzenli olarak yapılan 45 dakikalık koşular başlangıçta birkaç kilo vermenize yardımcı olsa da çok geçmeden metabolizmanız bu tempoya alışır ve kalori yakmayı durdurur.

    Peki göbeğinizden kurtulmak için daha etkili bir yöntem var mı? Ağırlık egzersizleri! Ağırlık kaldırmak kaslarınızda mikro yırtıklara neden olur ve kaslarınız kendini toparlarken iki katı enerji harcar. Kaslarınızın kendini yenilemesi egzersiz yaptığınız günden iki gün sonraya kadar devam edebilir.

    Magnezyum eksikliği

    Kalp ritmini dengede tutmak ve kan şekeri seviyesini dengelemek gibi 300 kimyasal reaksiyon için vücudumuzun magnezyuma ihtiyacı var. Sağlığa olan faydalarına ek olarak, bu besin maddesi kilo vermeye ve vücudumuzu şekle sokmamıza da yardımcı olur.

    Düz bir karın için, magnezyum yönünden zengin besinler tüketin. Örneğin yaşil yapraklı sebzeler, fasülye ve fındık magnezyum açısından zengin besinler. Beslenme şeklinizi değiştirmek istemiyorsanız doktorunuza başvurarak günlük magnezyum takviyesi alabilirsiniz. 30 yaşındaki kadınlar için önerilen günlük magnezyum takviyesi miktari 310mg iken, 30 yaş ve üzeri kadınlar için 320mg.

    Araştırmacılar kilo kaybında en etkili yöntemin yoğun interval egzersizler yani “HIIT” olduğunu açıkladı.

    İngitere’de yapılan bir araştırmada ise, sprint denen kısa ve hızlı koşuların yapıldığı egzersizlerin araştırmaya katılan kişilerde yalnızca iki haftalık egzersiz programıyla göbek ve kalçalarındaki yağlardan kurtulmaya başladıkları saptanmış.

    Düz bir karın için, yüzme, bisiklet ve koşu gibi istediğiniz birçok kardiyo egzersiz biçimiyle yoğun egzersiz programı HIIT hazırlayabilirsiniz.

    Gazlı içecekler

    Şekerli ve gazlı içecekler kesinlikle diyet felaketleri. Gazlı içeceklerin kalorisiz olanları bile göbeğinizin en büyük düşmanı.

    Obezite dergisinde 2012 yılında yayınlanan bir çalışmada normal gazlı içeceklerin karın bölgesinde yağlanmaya neden olduğu ortaya çıkıyor. Diğer yandan “light” ve şekersiz gazlı içecekler hiç de masum değil!

    Diyet gazlı içecekler hem karın bölgenizde yağlanmaya hem de vücudunuzun tüm bölgelerinde yağlanmaya sebep oluyor. Bunun nedeni light içeceklerin içinde yapay tatlandırıcıların bulunması ve vücudunuzun gerçek şeker ve enerji beklerken hiçbir şey alamıyor. Bu durumda ise vücudunuz açlık sinyalleri vererek daha çok yemek yemenize neden olabiliyor.

    Düz bir karın için, gazlı içecekler yerine doğal meyve sularını tercih edin. Mümkün olduğunca şekerli içeceklerden uzak durun.

    Uyku Düzeni

    Yapılan araştırmalara göre birçok kadın kendisi için yeterli düzeyde uyku uyuyamadığından şikayetçi. Uyku düzensizliği göbek bölgenizde hoş olmayan sonuçlara neden olabiliyor.

    Düzensiz ve az uyku, iştah düzenleyen ghrelin adlı hormonun seviyesini düşürüyor ve kadınlar geceleri tükettikleri yağlı yiyecekler nedeniyle kilo alıyor. Düz bir karın için; en az günde 7 saat uyku uyumanız şart!

    Kaliteli uyku için, yatak odanızdan elektronik cihazları çıkarın, odanızı havalandırıp serinletin ve öğle yemeğinden sonra kafeinden uzak durun

    Aşırı tuz tüketimi

    Tuzlu bir yemek yedikten sonra başınızın döndğünü hissediyorsanız, bunun nedeni beyininizdeki birşey değil.

    Önerilen tuz miktarı günlük 2,300mg iken, insanların %90’ı hergün bu sınırı aşıyor. Düz bir karın için; yemeklerinize tuz eklemekten vazgeçin. Bunun yerine yemeğinizi baharatlarla tatlandırmayı deneyebilirsiniz.

    Alkol tüketimi

    Yapılan birçok araştırmada alkol tüketiminin iştahı ve yemek yemeyi arttırdığı ortaya çıkıyor.

    Özellikle belli alkol çeşitleri göbek bölgesindeki yağlanmayla ilişkilendiriliyor. Danimarka’da 2013 yılında yapılan bir araştırma sonucunda bira tüketiminin göbek bölgesinde yağlanmaya neden olduğu ortaya çıkmış.

    Düz bir karın için; şekerli alkollü kokteyllerden uzak durun.

  • Alkol cinsel gücü artırır mı?

    Alkol cinsel gücü artırır mı?

    İnsanlar, alkol aldıklarında rahatladıklarını, cinselliğe daha iyi yaklaştıklarını düşünürler. Bu doğrudur, ancak alkolün enerjisi çok yüksektir. Vücutta gereğinden fazla enerji olduğu zaman bu yağa çevrilir. Dolayısıyla yağlanma ve damar tıkanıklığı hızlanıyor. Alkol, içeriği nedeniyle damarlarda genişleme yapıyor. Vücuttaki uç damarlar (eller, ayaklar, yüz gibi) genişlediği için ereksiyon sırasında penise giden kan miktarında azalma olur. Alkol de belli dozlarda alınmalı. Fazla yağ damarları tıkadığı için sorun. Az yağ ise hormon dengesini bozuyor. Kansızlık özellikle kadınlarda hormonal dengeyi bozuyor ve cinsel uyarı için, genital bölgeye kan gidişini azaltıyor.

    İşte performans artırıcılar!

     Çikolata: İçerdiği seratonin ve daha da önemlisi fenetilamin maddeleri nedeniyle hafif cinsel istek arttırıcı etkiye sahiptir. Afrodizyak özelliklerinin açıklanabilir bilimsel yönleri olsa da, yenilirken yaşanan haz, etkinin daha fazla olmasını sağlar.

    İstiridye: Birçok edebi eserde afrodizyak olarak bahsedilen istiridye üzerine İtalyan ve Amerikalı bilim adamları çeşitli araştırmalar yapmış. Bu araştırmalara göre; içerdiği bazı aminoasitlerin cinselliği sağlayan hormonları tetiklediği görülmüşse de, bu etkinin oluşması için gerekli miktar ve zaman kısa süreli kullanımda böyle bir etkinin görülmesini mümkün kılmamaktadır.

    Şampanya: Özel bir afrodizyak etkisi yoktur. Düşük dozdaki alkol kişilerin üzerlerindeki baskıyı atmalarını ve daha rahat hissetmelerini sağlar. Fazla kullanıldığında ise cinsel performansta bozulmalar görülebilir.

     Havyar: Yüzyıllardır afrodizyak olarak kullanılmaktadır. İçerdiği çinko miktarı nedeniyle erkeklik hormonlarının yapımını artırıyor. Çinkonun aynı zamanda sperm kalitesini de artırdığı belirlenmiştir.

     Ginseng: Geleneksel Çin ve Güney Amerika tıbbında cinsel gücü artırmak üzere kullanılan bir köktür. Bir araştırma ginsengin cinsel isteği ve birleşme kapasitesini artırdığını ortaya koymuştur. Bu etkilerini sinir sistemi ve yumurtalıklar üzerinden gösterirken penis bölgesine gelen kan damarlarını da etkileyerek erkeklerdeki ereksiyon kalitesini de artırabilmektedir.

  • Parlak saçlar için öneriler

    Parlak saçlar için öneriler

    Özellikle yaz aylarında saçlar güneş, tuzlu su ve klorun da etkisiyle kuruyup, yıpranıyor. Zamanınızın çoğunu saç bakımına da harcasanız, ne yazık ki yeterli olmayabiliyor. Gel gelelim, saçlarınızı soğuk suyla yıkamak gibi, birkaç basit yöntemle parlak ve sağlıklı saçlara çok rahat kavuşabilirsiniz. İşte, bunun gibi birkaç öneri!

    Parlak Saçlar için Öneriler

    Soğuk Su!
    Saçlar soğuk suyla yıkandığında üst deri kapanır ve parlak bir yüzey elde edilir! Saçları kuruttuktan sonra soğuk hava verirseniz de buna benzer bir etki olur ayrıca elektriklenmeyi de önlemiş olursunuz.

    Sık yıkamayın!
    Saçları sık sık yıkamak da parlaklığı azaltan etkenlerden. Her gün yıkandığında saçlar kurur. Bu nedenle saçlarınızı 2 günde bir yıkamaya çalışın. Bırakın saçlarınız biraz yağlanabilsin!

    Kestirin!
    Uzun saç kadınların vazgeçilmezi ama maalesef daha sağlıklı ve parlak saçlara sahip olabilmenin yegane kuralı kestirmek! Kuaförler bu konuda biraz anlayışsız olabiliyorlar maalesef ama, birkaç ayda bir sadece uçlarından aldırırsanız, saçlarınızın daha sağlıklı uzayıp daha parlak kalacağını temin edebiliriz!

    Alkolü ve Sigarayı Azaltın!
    Her ne kadar oradan bakıldığında kamu spotu gibi dursa da, alkolün ve hava kirliliğinin saçları yıprattığı bir gerçek. Ayrıca saç köpükleri de içeriğindeki alkolle saçların parlaklığını kaybettirir. Köpük yerine saç kremi kullanabilirsiniz.

    İyonlu aletleri tercih edin!
    Saç kurutucuları maşalar ve düzleştiriciler son zamanlarda hepimizin gözdesi oldu! Her ne kadar saçları yıprattıkları düşünülse de iyonlu ve seramik aletler saçların güçlenmesini ve parlaklığının artmasını sağlar. Bu nedenle tercihinizi iyonlu ürünlerden yana kullanın!

    Plastik Fırçaları Atın!
    Plastik fırçalar yerine doğal kıllardan yapılmış bir fırçayı tercih etmelisiniz. Doğal kıllardan yapılan fırça saçlarınızdaki yağı eşit olarak dağıtır ve parlak görünmesini sağlar!

    Föne Ara!
    Sürekli fön çektirmeye biraz ara verin! Fön, saçın parlaklığını alır. Özellikle kıvırcık saçlı olanlar düz fönden kesinlikle uzaklaşmalı! Onun yerine, maşa ile buklelerinizi belirginleştirerek, saçlarınızın daha parlak ve sağlıklı görünmesini sağlayabilirsiniz.

  • Sağlıksız bir cilde bakım önerileri

    Sağlıksız bir cilde bakım önerileri

    Sigara kullanımı, fazla alkol tüketimi, cilt tipine uymayan ürünler, steril olmayan makyaj malzemeleri, cildi kurutmak veya aşırı nemlendirmek, cilde fazla “peeling” uygulamak, düzensiz uyku, aşırı güneş ışığı, stres, kötü beslenme sağlıksız bir cilde neden oluyor.

    Yüz ve boyun dış etkenlerden çok fazla etkilenir. Yüzümüzün cilt yapısı elimizin cilt yapısına benzer. Fakat yüzümüzün cildinin elimizin cildine göre başka sorunları da vardır. Siyah noktalar, sivilceler, yağlanmalar veya kurumalar, kırışıklık gibi. Bunlar cildin gerçek ve en büyük düşmanıdır. Bu yüzden cilt bakımına genç yaşta başlayıp cildin türüne uygun cilt bakımı yapılmalıdır.

    Herkes normal bir cilde sahip olmak ister. Fakat cilt ister normal, ister yağlı, ister kuru olsun asıl önemli olan cilt bakımını bilmek ve cildimizi korumaktır. Cilt bakımı için aşağıdaki doğal ve bitkisel karışımları uygulayabilirsiniz. Bitkisel cilt bakımı hem sağlıklı hem de doğal olduğu için bayanların kozmetik ürünlere alternatif olarak her zaman tercih ettiği bir bakım yöntemi olmuştur.

    Sabah Bakımı

    İlk olarak sabah kalktığınızda su ve sabunla cildinizi iyice yıkayın ve yumuşak bir havlu ile kurulayın. Bir süre sonra yani cilt kuruduktan sonra tonikle temizleyin. Yüzünüzü temizlediğiniz pamuğa baktığınızda çok şaşıracaksınız.

    Az önce cildinizi sabunla temizlememiş gibi pamuk kirlenir. Çünkü sabun toniğin ulaşabildiği kadar cildin derinine ulaşıp oradaki kirleri temizleyemez. Cildinizi temizledikten sonra mutlaka cildinize uygun bir nemlendirici krem sürün fakat cildiniz kuru dahi olsa kreminiz çok yağlı olmasın. Sabah yaptığınız bu basit cilt bakımı cildinizi ve boynunuzu gün boyu dış etkenlerden korur ve cildinize güzellik kazandırır.

    Akşam Bakımı

    Akşam bakımı da sabah bakımına benzer. Özellikle makyajlıysanız yüzünüzü ve boynunuzu önce sabunla yıkayın, daha sonra tonik veya losyon, bunlar yoksa süt ile iyice silerek temizleyin. Yüzünüzde fondöten veya pudra artığı bırakmayın. Daha sonra cildinize sabah kullandığınızdan biraz daha yağlı bir nemlendirici krem sürün. Kreminizi cildinizin yapısına göre seçmeye özen gösterin. Evet, hepsi bu. Basit, ekonomik ve gerçekten faydalı.

    Kadife Gibi Bir Cilt İçin

    Cildinize uyguladığınız sabah ve akşam bakımının yanında haftada bir kez uygulayabileceğiniz bitkisel cilt bakımı maskelerini çeşitli kaynaklardan ve internetten sizin için derledik.

    1 adet yumurtanın beyazını iyice çırparak kabartın.
    İçine bir komposto kaşığı bal ile birkaç damla bademyağı ilave edin. Bu karışımı krema haline gelinceye kadar çırpın (eğer cildiniz kuru ise badem yağını birkaç damla daha fazla katabilirsiniz). Hazırladığınız kremi sabahları yüzünüze sürüp 1-2 saat bekleyin ve daha sonra yüzünüzü ılık suyla silin (haftada bir kez uygulayabilirsiniz).
    1 tane muzu soyup iyice ezin ve bunu yüzünüze sürüp 15 dakika bekletin. Daha sonra yüzünüzü su ile yıkayın ve yumuşak bir havlu ile kurulayın ve nemlendirici krem sürün
    (haftada bir kez uygulayabilirsiniz).
    Cilde Parlaklık Vermek İçin

    1 kaşık bal ile 1 yumurtanın akını iyice çırpıp yüzünüze sürün. 15 dakika bekledikten sonra avuç içlerinizi 4-5 kere yüzünüze bastırıp çekin. Daha sonra yüzünüzü soğuk su ile yıkayın.
    Aynı miktarlarda avokado yağı, buğday yağı, saf zeytinyağı ve 2 yemek kaşığı balı iyice karıştırıp cildinize sürün. 10-15 dakika bekledikten sonra cildinizi ılık su ile yıkayın.
    Cildinizdeki Gözenekleri Sıkılaştırmak İçin

    2-3 yemek kaşığı killi toprak ile 2 tane havucun suyunu karıştırıp yüzünüze sürün. 1 saat bekledikten sonra yüzünüzü soğuk su ile yıkayın.
    1 litre maden suyuna 1 tutam lavanta çiçeği, 1 tutam ısırgan yaprağı, 1 tutam kırlangıç otu atıp 2 gün bekletin. Sonra bu su ile yüzünüzü silin. 30 dakika bekledikten sonra ılık su ile yüzünüzü yıkayın.

    Güzellik Sütleri

    Eğer biraz vaktiniz varsa, güzellik sütlerini kendiniz hazırlayabilirsiniz. Fakat birkaç gün önceden eczacınızdan karışımlarınız için gerekli olan bazı maddeleri hazırlamasını isteyiniz, çünkü bazıları hemen temin edilemez, ısmarlanmaları gereklidir. Kuru Ciltler İçin Güzellik Sütü: 60gr. Tatlı badem, 15gr. Acı badem. Bunları kaynatın, kabuklarını soyun. Daha sonra kurutun ve bir havanda ezerek toz haline getirin. Ardından 2gr. Sodyum borat, 25gr. Saf gliserin, 300gr. Gülsuyu ilave edin ve 8 gün boyunca dinlenmeye bırakın. Daha sonra bir tülbentten süzün.

    Kremlerin Görevleri:

    Dikkat! Hiçbir krem cildi derinlemesine nemlendiremez. Kremler saydam tabakanın sadece yüzeydeki kısımlarında etkin bir rol oynayabilirler. Cildin korunması iki aşamada gerçekleşir;

    Hafif terlemelerin yaratacağı su kayıplarının engellenmesi gerekir. Bu üst deriyi dış etkenlere karşı tecrit eden korumayı önleyen kremlerin görevidir. Söz konusu kremler hava saldırılarına karşı bir engel oluşturur ve terlemenin yarattığı su kaybını yavaşlatır. Günümüzde higroskopik element olarak sütten elde edilen amino asitler cildin nemliliğinde önemli rol oynayan tabakanın asitlik oranını dengeleme gücüne sahiptir.

    Aynı zamanda deriye nemlendirici elementler sağlamak gerekir. Bu da higroskopik element esaslı nemlendirici kremlerin görevidir.

    Killi Maskeler

    Kil, birçok özelliği sayesinde deri için çok yararlı bir maddedir. Güzellik maskelerinin birçoğunda kullanılır. Sebum fazlalığını emerek, yağlı ciltleri temizler. Çıbanları kurutur ve bunların yayılmalarını engeller.

    Evde Yapabileceğiniz Maskeler;

    Kil Maskesi:

    Toz kili alın, yarım ölçü su, yarım ölçü domates, salatalık veya üzüm suyu ile hamur yapın. (Bütün yüze ve boyuna ince bir tabaka halinde sürün, yalnız gözlerinizin çevresine sürmemeye dikkat edin). 15-30 dakika bekletin, yani hamur nemliliğini kaybedene kadar bekletin. Ilık su ile çıkarın. Bu maskeyi haftada bir kez tekrarlayın. Bu maske ergenlikler, sivilceler, derideki döküntü ve kırışıklıklar için çok etkilidir. Temizleyici ve canlandırıcıdır.

    Şeftali Maskesi:

    Çok olgun bir şeftali alın ve bunu iyice ezin. Gazlı bezi iki kat yapın ve arasına ezdiğiniz şeftaliyi yayın. Bütün yüze ve boyuna sürün, 20 dakika koyunca yatarak bekletin. Gül suyu ile yıkayarak temizleyin. Bu maske tenin tazeliği, canlılığı için çok yararlıdır.

    Havuç Maskesi:

    Havuç ve maydanozu püre haline gelene kadar mikserden geçirin. Yüze ve boyuna kalın bir tabaka halinde sürün. 20 dakika kadar bekletin ve daha sonra ilik suyla temizleyin. Bu maske deriyi zehirlerinden arındırarak temizler, cilde eski inceliğini ve elastikiyetini ve esnekliğini kazandırır.

    Salatalık Maskesi:

    Eşit miktarlarda salatalık, helvacı kabağı ve kavun çekirdeği alın. Bunları bir mikserden ayrı ayrı geçirerek iyice toz haline getirin. Bir miktar süte her tozdan birer kaşık olmak üzere krem koyuluğuna gelene kadar koyun. Bu karışımı yüzünüze sürün ve yaklaşık 30 dakika kadar bekletin. Ilık gül suyu ile çıkarın. Bu maske geniş gözenekli ciltlere çok faydalıdır.

    Tere Maskesi:

    Bir ölçü bala üç ölçü tere özü katin. İkisini birden iyice karıştırın. Böylece bir maskeden çok losyon elde etmiş olursunuz. Pamuktan yapacağınız bir tampona bu losyondan bolca koyarak sabah-aksam yüzünüze sürün. Kurumaya bırakın. Ilık suyla çıkarın. Bu losyon derideki kızarıklıklara da iyi gelir.

    Doğal Ürünler;

    Kayısı: Deriyi temizler, besler ve canlandırır. Normal ciltlere gerginlik, esneklik verir. Bir parça kayısıyı yüzünüzde ezin. Deriye islemesi için kurumaya bırakın.
    Akdiken: Dinlendirici ve kan hücumunu önleyici bir etkisi vardır; bir güzellik kremine katıldığı takdirde kızarıklıkları ve sivilceleri iyileştirir.
    Patlıcan: Teni hafifletir, beyazlatır ve birçok deri hastalıklarını önler.
    Avokado: Tropikal bölgelerde yetişen ve yurdumuzda bulunan bir meyvedir. Yağının canlandırıcı ve vitaminlendirici bir özelliği vardır.
    Papatya: Dinlendiricidir, kan hücumunu önler ve kani temizler.
    Havuç: Deri ve dokular için gençleştirici bir gücü vardır. Deri hastalıklarında tavsiye edilir.
    Limon: Yağ sızması ve gözeneklerin gevşemesiyle savaşır. Kırışıklıları giderir, teni beyazlaştırır, yüz ve eller için hazırlanan birçok karşımın muhteviyatında yer alır.
    Salatalık: Ferahlatıcı, yumuşatıcı ve sıkılaştırıcı özellikleri vardır. Kozmetikte çokça kullanılır.
    Tere: Tere özü, dişleri kuvvetlendirici harika bir maddedir.
    Çilek: sıkılaştırıcı, canlandırıcı ve cildi gerici özellikleri vardır. Yağlı ve donuk ciltlere iyi gelir.
    Marul: Madensel tuzlar bakımından çok zengindir ve güneş yanıklarını iyileştirir. Deriyi beyazlaştırır ve parlaklık verir.
    Portakal: Çok besleyici ve güç arttırıcı etkisi vardır. Birçok kremin karışımına katılır.
    Mürver: Ferahlatıcı ve güç arttırıcı etkisi vardır; deriyi temizler. Mürver suyu tahriş olmuş ve pürtüklü ciltlere özellikle tavsiye edilir.
    Çay: Kan hücumunu önleyici ve hafifletici etkisi vardır. Kompres seklinde kızarmış ve yorgun gözlere losyon seklinde ise, güneş yanıklarına oldukça iyi gelir.

    Yağlı Ciltler:

    Eğer cildiniz yağlıysa bu, ne kötü ne de yararlı bir durumdur. Yalnızca cildinizi tanımanız gerekir. Eğer aşırı bir yağ sızmasına uğramışsa, bunu bir dram yapmaya da hiç gerek yoktur. Yağlı bir cilt, genellikle, yağ bezlerinin kötü çalışmasının sonucudur. Genetik bir olaydır. Eğer derinizi, büyük bir özen ve dikkatli bir bakımla tedavi ederseniz, bu durumu düzeltebilirsiniz.

    Yapılmaması Gerekenler:

    Çok kuvvetli temizleyici kimyasallar kullanmak.
    Deriyi sabunla çokça ovalayarak bozmak. Çünkü bu yüzden deri tümüyle kuru bir hal alır.
    Yapılması Gerekenler:

    Kuru bir cilt kadar aşırı hassas olduğundan onun gibi özenle tedavi edilmelidir. Fazla yağların aşırı derecede alınması yağ bezelerini harekete geçirir ki, bu da enfeksiyonlara sebep olur. Onu güneşten ve soğuktan korumak gerekir. Yağlı bir cilt sanıldığı kadar dirençli ve dayanıklı değildir.

    En yüzeydeki tabakayı kuruttuğu için soğuktan çok rahatsız olur, ayni zamanda kötü ve yetersiz beslenmeye karşı da çok hassastır. Ayni şekilde güneşten de çok zarar görür, cildinizi güneşe karşı da korumanız gerekir. Doğal olarak, sebum yönünden aşırı zengindir. Oysa güneşe karşı son derece korumasızdır.

    Hele güneş için bir madde kullanmıyorsanız, güneşin zararlı etkilerine karşı iyice korumasız kalırsınız. Güneş diğer ciltler için olduğu gibi yağlı ciltler içinde iyidir. Çünkü bakteriler üzerinde etkilidir ve kan dolaşımını harekete geçirir. Ama güneş banyolarınızın dozunu iyi ayarlamanız şarttır. Ergenlikler söz konusu olduğunca güneşe hiç güvenilmez. Ayrıca beslenmenizin mutlaka iyi düzenlenmiş olması gerekir.

    Kuru Ciltler:

    Kuru bir cilt su ve sebum yönünden yoksuldur, yani nemsizdir, kurudur. Çok hassastır, bu nedenle de zamansız oluşan kırışıklıklara, tahrişlere ve sivilcelere çok elverişlidir. Azulenli bir süt ve”kuru ciltler için özel” yumuşak bir kremle tam ve derin bir temizlik yapılır. Süt veya Krem azulenli bir losyonla çıkarılır. İltihap önleyici bir losyon ilik olarak püskürtülür veya 10 dakika süresince ozon buharı altında durulur. Bu sonuncusu yüzü kan hücumuna uğratmamak için belli bir uzaktan yapılmalıdır. Bu işlemler kusurlarını ortaya çıkarmak için, üst deriyi bir sınava tabi tutar.

    Günlük Cilt Bakımı:

    Güzellik konusunda da, diğer birçok şeyde olduğu gibi, iyileştirmekten çok, önceden önlem almak daha iyidir. Normal ciltler için günlük, genel bakımı gereksiz görmüyoruz. Bunu başınızdan atmak için hiçbir özür göstermeyin, zaman yokluğu, yorgunluk, moral bozukluğu vs sebepleri bahane edip kendinizi bırakmayın.

    Akşam: Boynunuzu ve yüzünüzü özenle ve su maddelerle temizleyin;

    Kuru Ciltler İçin: Yağlı bir makyaj çıkarıcı ve yumuşak bir süt.
    Yağlı Ciltlere: Temizleyici bir krem veya yağlı ciltler için özel bir makyaj temizleyici ile daha sonra hafif sıkılaştırıcı bir tonik losyonla tamponlayın. Yüzünüze ve boynunuza besleyici bir krem sürün, fazlalığı emici bir kâğıtla alın.
    Sabah: Yüzünüzü ve boynunuzu derinize uygun bir temizleyici ile temizleyin. Uygun bir losyonla ya da tonikle tamponlayın Dolaşımı hızlandırmak için deriyi hafifçe sıkın. İlk temel maddeyi sürün, ardından makyajınıza başlayın.

    Öneriler: Sabah-aksam gözlerinizi kan hücumunu önleyici bir losyonla yıkayın. Bütün bu bakımlar için size önerilen hareketleri yapın. Ayni zamanda da kaşlarınızı da esnetin. Cildi iyi halde, güzel, sağlıklı tutmak için her gün bir kaç dakika zaman kaybı değildir.

    Güzel Bir Tene Sahip Olmak İçin 8 Altın Kuralı Unutmayın!

    1. Derinlemesine Temizlenin:

    İnsan yorgun olduğu zaman makyajı temizlemek istemez.”Yarın bakarım” der. Bu büyük bir hatadır! Büyük bir gün boyunca yüzünüzde duran bir makyaj, gözenekleri tıkar ve belli bir süre sonra deri inceliğini yitirir.

    Makyaj temizleme sağlıklı bir güzelliğin temelidir. Temizleyicileri ve losyonları, pamuk ve makyaj temizleyici kâğıtlar tümüyle temiz çıkana kadar kullanın. Her zaman yüzünüze dokunmadan önce ellerinizin temiz olmasına özen gösterin.

    2. Hafif Bir Fondöten Kullanın:

    Kalın bir tabaka fondöten”tabaka” yapar, çirkin durur. Kırışıklıları özellikle belirtir. Onları burun çevresinde, alında, çenede, dudakların üzerinde daha belirgin yapar. Genişlemiş olan gözenekleri de ortaya çıkarır.

    3. Yüzünüzü Hırpalamayın:

    Fondöteninizi yalnızca hafif darbelerle, aşağıdan yukarıya doğru ve önceki tavsiyelerimizi hatırlayarak sürün.

    4. Yüzünüzü Koruyun:

    Düzenli olarak nemlendirici, bir cilt üstü kremi veya bir besleyici kullanın. Açık havada yaşayanlar bir güneş kremi kullanmayı unutmayın!

    5. Mümkün olduğunca Fazla Oksijen Alın:

    Her defasında soluyabildiğiniz kadar soluyun. Güzel havalarda pencereniz açık uyuyun. Unutmayın ki, deri, vücudun genel oksijen alımında önemli rol oynar ve iyi oksijen almış deri sağlıklı bir deridir. Hafta sonu tatillerinizi açık havada, ormanlık sayfiyelerde geçirmeye çalışın.

    6. Uyku Saatleriniz Düzenli Olmalı:

    Uyku güzellik için çok önemli bir etkendir. Eğer düzensiz bir uyku saatiniz varsa, sigara ve içki de içiyorsanız bütün bunlar teniniz ve sağlığınız için oldukça kötüdür.

    7. Sağlıklı Bir Beslenme Diyeti Uygulayın:

    Beslenmenin cildiniz üzerinde oldukça büyük bir etkisinin olduğu hepimiz tarafından bilinen bir gerçektir. Düzensiz ve sağlıksız beslenmenin cildinizi ve sağlığınızı bozacağını aklınızdan hiçbir zaman çıkarmayın.

    8. Fazla İlaç Kullanmayın:

    Biliyorsunuz ki, deri, organizmanın özümlediklerini dışarı atar. Böylelikle de bu atıklar cildinizi bozar.

    Evde Epilasyon Yapılışı

    Dudak Üstü Tüyler:

    Dudakların üzerindeki, hiçte hoş olmayan tüyler kadar estetik bozucu bir şey yoktur. Bunlar bazen de yanaklarda veya kulak memelerinde de oluşabilir. Bazı kadınlar bu tüyleri çok değişik yollarla yok ederler. Bu tüyler fonksiyonel bozukluklardan, daha çok iç saldı bezlerindeki bozukluklardan oluşur.

    Eğer esmerseniz ve sert tüyleriniz varsa muhakkak güzellik salonunda epilasyon yaptırmanız gerekir. Eğer tüyleriniz çok inceyse ve yalnızca hafif bir gölge oluşturuyorsa kendiniz bunların rengini açabilirsiniz.

    Oksijenli Su İle Renk Açma

    Bazıları oksijenli suyun tüyleri çoğalttığını, beslediğini söyler. Bu yanlıştır. Tüy sararır, incelir, kurur ve sonunda kırılır. Uygulaması oldukça basittir; İyi temizlenmiş, pisliklerden arınmış bir cilde her zamanki toniğinizden sürün. Daha sonra oksijenli suya batırılmış bir pamukla tamponlayın ve 20 dakika kadar beklettikten sonra sadece suyla temizleyin.

    Tüy Dökücü İlaçlar:

    Eczanelerde, koltuk altlarınız veya bacaklarınız için ve hatta yüzünüz için de kullanabileceğiniz kil dökücü krem ve pomatlar bulabilirsiniz.

    Cımbız:

    İlk önce tüyleri alacağınız bölgeyi özenle temizlemeli ve alkollü bir losyonla dezenfekte etmelisiniz. Daha sonra deriyi yumuşatmak için su kompresleri uygulayın. Ardından koruyucu bir krem sürün. Simdi sol elin parmaklarıyla deriyi gererek, tüyü bir defada ve çıktığı doğrultuda çekerek çıkarın. İşlem bittikten sonra, iyi bir sıcak su kompresi ve arkasından kolonya kompresi uygulayın ve nişastalı bir pudra ile pudralayın.

    Vitaminler ve Güzellik;

    Vücudun, işlevini tam olarak yapabilmesi için günlük belli oranlarda elemana ihtiyacı vardır; kaloriler, vitaminler, madensel tuzlar. Su halde, bu elemanların neye yaradıklarını eksiklerinin nelere yol açacağını bilmemiz gerekmektedir.

    A vitamini:

    Gözlerin sağlıklı olmalarında çok önemlidir.
    Eksikliği görme bozuklukları oluşturabilir ki bu bozuklukların başlıcalar şunlardır;

    1. Saydam tabakanın donuklaşması ve sertleşmesi
    2. Keskin görüşteki azalma.
    3. Yanma hissi.
    4. Kızarıklıklar.

    Tenin parlaklığı ve tazeliği için kaçınılmazdır. Yokluğunda derinin metabolizmasında bir değişim olabilir. deri kurur. Meyvelerin ve sebzelerin büyük bir bölümünde, karaciğer ve böbrek gibi sakatatlarda, balıklarda ve sütlü maddelerde yer alır.

    C Vitamini:

    Yokluğu dış eti hastalıkları, ağız yangıları ve dış dökülmelerine yol açar.
    Nefesin pis kokmasına sebep olabilir.
    Sedef hastalığı veya ergenlikler halinde tavsiye edilir.
    Eksikliği derinin kurumasına yol açar. Özellikle taze sebze ve meyvelerde bulunur.
    E Vitamini:

    Bu gençlik ve üreme vitaminidir. Üreme fonksiyonları üzerinde çok önemli bir rolü vardır ve iç salgı bezleri sisteminin güzellik üzerindeki önemi bilindiği zaman ihmal edilmemesi gerektiği kolaylıkla anlaşılır. Gözler için çok önemlidir ve miyop ( uzağı iyi görememe) hastalığında tavsiye edilir.

    Egzama hastalığının tedavisinde etkendir. Söz konusu vitamini her zaman elinizin altında, ekmek ve peynirde bulabilirsiniz.

    Karma Ciltler:

    Karma cilt, kuru, nemsiz ciltlerin ve yağlı hassas ciltlerin tüm belirtilerini taşır. Yüzdeki yağ bezelerinin düzensiz çalışmaları etkendir.
    Genelde, alın, burun ve çene yağlı özellikler, yanaklar bölgesi ise nemsiz bir eğilim gösterir. Su halde kolayca anlaşılacağı üzere bakımlar iki defada ve bölgelere göre iki şekilde yapılır.

    Karma Ciltlerin Bakımı:

    Akşam;

    Yüzü ve boynu sıvı bir makyaj temizleyici veya derinlemesine isleyen hafif yağlı bir sütle temizleyin.
    Temizleyici bir kâğıtla silin.
    Bütün pislikler temizleninceye kadar işlemi tekrarlayın.
    Canlılık verici bir losyon tonik uygulayın.
    İki günde bir sıkılaştırıcı ve yağlanmayı önleyici bir losyon kullanın.
    Daha sonra yüzün kuru bölgelerine besleyici, yumuşatıcı ve nemlendirici bir krem sürün: bunu hafif sıyırmalarla ve daima yukarı doğru uygulayın.
    Haftada iki kez yağlı bölgeleri alın burun ve çeneyi temizleyici bir kremle temizleyin.
    Sabah;

    Yüzünüzü ve boynunuzu makyaj temizleyici sıvı veya sütle temizleyin.
    Aşırı yağ sızmasını azaltmak için canlandırıcı ve hafif sıkılaştırıcı bir losyonla yağlı bölgeleri gerginleştirin. Hafif darbelerle uygulanan bu losyon kaşları sağlamlaştırır.
    Maden suyunu koruyucu olarak kullanın.
    Deriyi canlandırmak için hafifçe sıkın, bu, maddenin daha iyi islemesini sağlayacaktır.
    Özellikle kuru bölgeler üzerinde durarak kapayıcı ve yeniden nemlendirici iyi bir krem uygulayın.

  • Ödem sorunu

    Ödem sorunu

    Ödem daha çok kadınlarda görülen yüz, el ve ayaklarda şişkinlikle kendini gösteren bir dolaşım problemidir. Sıcak hava, uzun süre ayakta durmak, fazla tuzlu veya tatlı yemek, az su içmek, uyku problemleri ödemi tetikler.

    Eğer ödem probleminiz sürekli devam ediyorsa altta yatan sorunun belirlenmesi gerekir.

    Genel beslenme prensiplerine baktığımızda bazı unsurlara dikkat etmenizi öneririm;

    *Yemeklerinize ekstra tuz ilave etmeyin, yemekleri az tuzlu pişirin ve daha daha çok baharatlandırın.

    *Şekerin sindirilmesinde çok miktarda su gerekir ve vücut suyu tutar. Tüketilen şeker miktarının azalmasıyla ödem sorunuda azalacaktır.
    *Gün içerisinde eğer herhangi bir sağlık probleminiz yoksa ödem atımını hızlandıran biberiye, ısırganotu, kiraz sapı ve funda yaprağından destek alınabilir.
    *Meyvelerden kiraz, ananas ve kayısı sebzelerden ise yeşil yapraklı olanlar diüretik etkiye sahiptir.
    *Günde 2,5 lt su içmeye özen gösterin, kola, alkol ve şekerli içeceklerden uzak durun.
    *Ara öğünlerinizden birinde probiyotik yoğurt veya kefir tüketin.
    *Dolaşım problemi ödemin oluşumunda büyük bir etken, varisi olan kişilerde ödem de sıklıkla görülmektedir.

    *Besin alerjileri de ödemi artırabilir, sürekli bu şikayetten yakınıyorsanız bir alerji testi yaptırabilirsiniz. Sonuçlara göre alerjen yiyeceğin diyetinizden çıkarılmasıyla şikayetlerinizin de azaldığını göreceksiniz.

    *Vitamin ve mineral eksiklikleri de ödemi etkiler, özellikle B6 vitamini ve magnezyum minerali eksikliğinin tetiklediği bilinmektedir.

    *Uyku probleminiz varsa, 8 saatten fazla veya az uyuyorsanız bilin ki ödem yine etkilenmektedir.

    *Hormon düzensizliği özellikle troid hormonu ödemi artırır. Bu nedenle hormonlarınızı düzenli kontrol ettirin.

    *Tansiyon düzensizliği yine bir diğer etken. Eğer tansiyonunuz varsa ve ilaç kullanmanız gerekiyorsa düzenli kullanmanızı öneririm.

    *Kadınlarda en çok regl öncesinde ve regl sırasında görülen bu problemi minimuma indirmek için tuzlu ve tatlı yiyeceklerden uzak durmanızda fayda var.

    Dyt.Özlem Sert Aydın

  • Ebedi Güzelliğin Sırları

    Ebedi Güzelliğin Sırları

    Hayat Kaynağı Su

    Başınız ağrıyor, deriniz kuruyor ve kabızlık sorunu yaşıyorsanız, anlayın ki vücudunuz susuz kalmış. Bu gibi durumlarda yalnız suyla değil, bitki çaylarıyla da vücudunuza sıvı takviye etmeniz gerekiyor. Hiç kimse bir besini bir kilodan fazla tüketemese de, günlük su tüketimi ortalama 2.5 kiloyu buluyor.

    Kadınların yüzde 55’i, erkeklerin de yüzde 60’ını oluşturan su yaşamın esas kaynağı. Kötü huylu hücrelerin yapısı daha asitli oluyor. Bu nedenle vücudumuzun asit düzeyini azaltıp, alkaliye çevirerek bedenimiz için doğru bir şey yapabiliriz. Bunun için içeceklerimizi alkaliye çevirmek iyi bir başlangıç olabilir. İçtiğimiz suya limon sıkarak alkali olmasını sağlayabiliriz.

    Kadınlar için adaçayı, erkekler için yeşil çay ya da bunları tüketemiyorsanız, yalnızca sıcak su içmek bile alkali dengesi sağlamaya yeterli oluyor. Midenin alkali dengesini sağlamak içinse, büyük ana öğünlerde sıvı almamak gerekiyor. Bu sayede midenin aşırı şişip asit üretmesi de engelleniyor.

    Kan şekerinizi dengeleyin

    Beslenmede glisemik indeksin ne kadar önemli olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Basitçe ele almak gerekirse, bir dilim beyaz ekmek, birkaç kaşık müsli ya da bir parça çikolatanın her biri 50 kalori olsa da, bunların vücuttaki kan şekerini yükseltme hızları farklı oluyor. Şeker vücudumuzda bağırsaktan emilerek, kana geçiyor; kontrolünü de insülin hormonu yapıyor.

    İnsülin seviyeniz düzenli çalışıyor olsa bile, yüksek şeker girişini tam anlamıyla kontrol edemeyebiliyor. Bu nedenle çok işlenmiş, rafine, katkılı gıdalar (beyaz un, beyaz şeker gibi) yerine, işlem görmemiş tam tahıl ve buğday ürünleri ile keçi sütü ve keçi yoğurdu gibi ürünler ya da suda bekletilip, bir miktar filizlenme ve oksidasyonu sağlanmış baklagillerin tüketilmesi gerekiyor. O zaman şekerin vücuda emilimi o kadar yavaş oluyor ki, hem insülin düzenli çalışıyor hem de hücreler hırpalanmıyor.

    Unutmayın, iki saatte bir beslendiğinizde metabolizmanız daha kolay çalışıyor. Bu sayede insülin hep ayakta kalacağı için ortalama seviyesi bozulmuyor, şeker de daha rahat kontrol ediliyor. Şekerin dünya üzerinde en çok yaşlandıran etkenlerden biri olduğunu bilmek, yatmaya yakın aldığınız şeker türevlerini kesmenize yardımcı olabilir. Ama ‘Benim şekere ihtiyacım var’ diyorsanız, tercihinizi sütlü tatlılardan yana kullanmayı unutmayın!

    Sigara ve alkolden uzak durun

    Dünya üzerinde serotonin, melatonin ve endorfin salgılanan dört temel işlev var: Cinsel aktivite, yemek, egzersiz yapmak ve kimyasal uyarıcılar. Söz gelimi, yeme isteği geldiği zaman, eğer önceki öğününüzün üzerinden iki saat geçmediyse yaklaşık 10 dakika yürüyün. Bu, beyindeki mekanizmanın mutlulukla yemek arasındaki bağlantıyı kopararak, yürümeyle bağdaştırması için iyi bir yol olabilir. Egzersizsiz bir hayat düşünmeyin!

    Dünya Sağlık Örgütü, herkesin ortalama bir saat açık havada egzersiz yapmasını öneriyor. Mümkünse her gün üç kilometre yürümek iyi bir egzersiz olabilir. Ancak çok kilolu kişilerin hafif ağırlıklarla, örneğin yarım litrelik su şişeleriyle kuvvet egzersizi yapması da yeterli oluyor. Egzersiz sayesinde vücudun oksijenlenmesi de sağlanıyor.

    Güneşten doğru yararlanın

    Geçmişte UV A ve B’den daha çok söz edilirken, şimdi UV C de konuşuluyor. Bu nedenle güneşin zararlı etkilerinden korunmak için mutlaka bir güneş koruyucu kullanmak ve dört saatte bir bunu yenilemek gerekiyor. Vücudunuzun güneşin olumlu etkilerini alması, D vitamini ile kemiklerinizin güçlenmesi için, özellikle sabah güneşini almaya çalışın.

    Güneşin yıpratıcı bir etkisi olduğunu biliyoruz. Hatta, sarışınların esmerlere göre daha hızlı yaşlandığı söyleniyor. Oysa Avrupa’daki güneşlenme süresi bizim ülkemizdekinden daha az; buna rağmen bizim daha yavaş yaşlanmamızın en önemli nedeni, bacak kaslarımızın IGF 1 (insüline benzeyen gençlik faktörü) uyaranı salgılayabilecek şekilde tasarlanmış olması.

    Güneş ışınları hormonları daha hızlı çalıştırdığı için kilo vermede de etkili oluyor. Düşünün bir kere; kışın kilo vermeye çalıştığınızda zorlanıyorken yazın bunu nasıl da kolayca başarabiliyorsunuz. Doğru doktor, doğru antioksidan Antioksidanlara hayatınızda her zaman yer açın. Ancak bunu bir doktora danışarak, hayat tarzınıza uygun antioksidan seçmesini isteyerek yapın. Çünkü ailesel bir damar hastalığı yatkınlığınız ya da mide rahatsızlığınız olabilir. Bu da antioksidan kullanmamanızı gerektirir.

  • İnfertilite Çiftlerin Psikolojisini Nasıl Etkiler?

    İnfertilite Çiftlerin Psikolojisini Nasıl Etkiler?

    İnfertilite Çiftlerin Psikolojisini Nasıl Etkiler?

    Günümüzde 100 çiften 15’i istedikleri zaman anne-baba olma yetisine sahip değildir. Bunu fark ettiklerinde, fark edip bu yola çıktıklarında ise aşmaları gereken psikolojik bir sürecine girerler. Bahçeci Sağlık Grubu Umut Tüp Bebek Merkezi Psikolog Yasemin Topçu, “Kimi zaman bu süreç ayrılıklarla noktalanır kimi zaman ise çiftler daha fazla birbirine kenetlenir.” dedi…

    İnfertilite çiftler için gittikçe yaygınlaşan bir sorun haline geldi. Kadının kariyer merakı çiftlerde ileri yaş infertilite sorunun yaşanmasındaki sebebi artırırken, erkek de modern yaşamın getirdiği olumsuzluklara bağlı olarak sperm kalitesi sorunu gündeme gelmeye başladı. Çiftlerin evlat sahibi olamama sorunu fark etmesi ise karşılarına aşmaları gereken bir süreci getirdi. Bahçeci Sağlık Grubu Umut Tüp Bebek Merkezi Psikolog Yasemin Topçu konuyla ilgili şu açıklamalarda bulundu.

    İnfertilite Tedavi Süreci Eşlerde Farklı Duygu ve Tepkiler Yaşatır!

    Kadın ve erkek evlat sahibi olamama sürecini farklı duygularda ve farklı tepkilerde yaşar. Genellikle teşhis konulduktan sonra çocuk sahibi olamamayı; suçluluk duygusu, red etmek, öfke nöbetleri ‘neden ben’ ‘niçin ben’ ‘herkes gebe kalıyor, ben niye kalamıyorum?’ ‘Allahım nerede yanlış yaptım?’ gibi duygularla yaşayabilir ‘doktor yanlış teşhis koydu’, ‘tahlil sonuçları yanlış çıktı’ gibi söylemlerle de inkar yoluna gidebilirler. Bunu izleyen süreçte aşırı alkol-sigara tüketimi, dikkat güçlüğü, ağlama krizleri, yeme bozuklukları, asosyallik, nedeni belli olmayan ağrılar ortaya çıkabilir. Tekrar başka doktora gidilir, tekrar testler yaptırılır… İnkar aşaması hastadan hastaya göre de değişir. Bazıları bir problem yokmuş gibi davranıp bir yıl hiçbir şey yapmazken, bazıları da süreci hemen tamamlayıp tedaviye başlayabilir. Teşhis ve tedavi süreci eşlerin evlilik yaşamlarında aşmaları gereken en önemli barajı oluşturur.

    İnfertilite Kişilik Değil, Tıbbı Bir Sorundur!

    Doğurganlık yetisinin olmaması çoğu kişide başarısızlık olarak da algılanabilir. Halbuki bu tıbbi bir sorundur. Burada kabullenilmesi ve çiftlere söylenmesi gereken nokta şudur; doğurganlık yani infertilite sorunu bir kişilik sorunu değildir.

    Tedaviyi etkileyen diğer önemli etken; strestir. En yoğun stresi yaşayan vakalar arasında ABD’de yapılan bir araştırmada kanser vakalarının ardından ikinci sırada infertil çiftler yer alıyor. Bu araştırma şu gerçeği ortaya koyuyor; infertil olmak önemli bir stres kaynağıdır, infertilite tedavisi de ayrı bir stres kaynağıdır… Süreç bir kısır döngü içerisinde yaşanır. Stres infertiliteyi artırır, infertilite de stresi… Tüm bu süreç başta yumurta ve sperm kalitesi olmak üzere tedaviyi olumsuz etkiler.

    İnfertilite Çiftlerin Psikolojisini Nasıl Etkiler?

    Kadının doğal içgüdüsüdür, anne olmak. Bu nedenle problem kim de olursa olsun çözüm arayan, moral veren, tedaviye zorlayan, mücadele eden, sabır gösteren, doktoru bulan, gerektiğinde kolundaki bileziği bozduran kadındır. Doğurganlık kadınla başladığı için tedavi aşamasında da kadın fiziksel olarak yorulur.

    Erkekte yaşanan sorunlar ise tamamen farklıdır. Erkek bu konuları konuşmamayı, içinde yaşamayı tercih eder. Çevresel ve ailevi faktörlerden daha az etkilenir. Kadın ise çevresel ve ailevi faktörlerden daha çok etkilenir. Anne, kayınvalide, sıradan bir arkadaş toplantısında bile kendisine çocuk veya tedavi süreci ile ilgili sorular yönlendirilir. Kadının psikolojik yükü daha ağırdır öyle ki erkeğin infertil olması iktidarsızlık olarak algılandığı için kadın çoğunlukla problemi kendisinden kaynaklıyormuş gibi göstermeye bile çalışır. İnfertil olduğunu öğrenen erkek iç dünyasına sığınır, sigara veya alkol kullanımını artırır, evden uzaklaşma dahi yaşayabilir. Kadının her söylediğini suçlayıcı bir yorum olarak algılar, öfke kusar, kendisini kusurlu ve özürlü olarak algılar. Ve tüm bunları kendi iç dünyasında yaşar. Oysa kadının yükü daha ağır olmasına rağmen kadın çoğu zaman yaşadıklarını olduğu gibi kabul etmeye eğilimlidir. Erkek infertilitesinde yaşanan inkar sürecinde erkeğin eşini boşayıp, ikinci eşiyle tedaviye başladığı vakalar bile olabilir. Çünkü birçok vakada erkek infertilitesinde çözüm bulmak daha kolaydır. Fakat bu sırada kadının yaşı ilerlediği için tedavide başarısızlık gündeme gelir. Bu durumda erkek eşinden boşanıp daha genç bir kadınla evlenip, çocuk sahibi olmayı deneyebilir. Sonuç olarak; evliliklerde erkek kaynaklı infertilite olduğunda boşanma olayı daha az yaşanırken, kadın infertil olduğunda daha az boşanma yaşandığı gözlemlenmektedir.

    Uzmandan Psikolojik Destek Almaya Şart mı?

    Çiftlerden biri ya da ikisinde tedavi başlamadan veya tedavi başladıktan sonra baş-mide gibi ağrılar, dikkat toplamada güçlükler, ağlama krizleri, gerginlik, yeme bozukluğu, iştahsızlık, sigara veya alkol kullanımında artış, öfke nöbetleri yaşanıyorsa psikolojik destek alınmasını önerilir. İnfertilite tedavisi sırasında stresten uzak durmanın hem tedavi hem de birey üzerinde olumlu etkileri vardır. Kişinin yaşadığı stres tedavinin başarısı kadar önemlidir. Tedavinin olumlu yönde ilerlemesi için stresi kontrol altında tutmak gerekir. Bu süreçte eşler birbirine destek olmalıdır. Çiftlere hayatlarının en sakin döneminde tedaviye başlamalarını, iş, eş ve aile problemlerinin minimumda olduğu dönemde tedaviye başlamalarını önerilir. Çünkü tüp bebek tedavileri zaten doğal bir stres kaynağıdır. Özetle; infertil olmak bir stres, infertilite tedavisi ayrı bir strestir. Sonu belli olmayan sonucu belli olmayan bir infetilite tedavisi olmak, sonucu bilinmeyen bir şey için emek ve para harcamak, umut etmek yeterince stres kaynağı oluşturur.

  • Zayıflamak için uyku düzeninize ayarlayın

    Zayıflamak için uyku düzeninize ayarlayın

    Uyku insanoğlunun vazgeçilmezi. Vücudun kendini yenilediği, kas yapım ve onarımının devam ettiği zaman dilimi uyku. Gün boyunca uyuduğumuz uykunun süresi de vücut ağırlığımız ve vücut yağ oranımız ile yakından ilişkili. Yeterli uyuyamayanların kilo alma riskinin daha yüksek olduğu kanıtlanan bir bilimsel gerçek.

    Yapılan son araştırmalar günde 8 saat uyuyanların 5 saat uyuyanlara göre yüzde 56 oranında daha fazla yağ kaybettiklerini ortaya koydu. Ayrıca günde 5 saatten az uyuyanların, normal uyku süresini tamamlayanlara göre günde ortalama 300 kalori fazla aldığı da biliniyor. Bunun tek sebebi uyuyamamanın verdiği gerginlik veya uyanık kalmak ile harcanan enerji değil. Uykusuzluk, iştah dengesini alt üst edebiliyor. Yine yeterli uyumayanların tatlı besinlere daha fazla ihtiyaç duyduğu da biliniyor. Eğer uykusuzluk çekiyorsanız, gözlerinizi kapatıp koyun saymanıza gerek yok. Bazı besinleri ve içecekleri tüketmek daha rahat uykuya dalmanıza yardımcı olabilir.

    İşte rahat bir uyku için beslenme önerileri:

    Süt için:

    Yıllar boyu uyku annenizin uyku öncesi size süt getirmesinin bir sebebi var. Süt ve süt ürünleri içerdikleri triptofan isimli aminoasit sayesinde uykuya daha kolay dalmanızı sağlıyor. Triptofandan zengin diğer besinler ise kuruyemişler, muz ve bal. Masum karbonhidratlar tüketin: Karbonhidratlı yiyecekler, süt ürünlerinde bulunan triptofanın uyku süresince kanda maksimum düzeyde kalmasına yardımcı oluyor. Geç saatlerde yanlış karbonhidrat tüketimi ciddi anlamda kilo almanıza yol açabilir, bu nedenle masum karbonhidratları tercih etmek gerekiyor.

    Çoğu insanın sıklıkla yaptığı gibi peynir-ekmek ikilisi yerine; süt ve müsli, yoğurt ve kuru meyve, ayran ve 1-2 kraker daha sağlıklı ve masum seçimler. Ara öğün tüketin: Yatmadan 1-2 saat önce tüketeceğiniz hafif bir ara öğün uykuya dalmanızı kolaylaştırır. Bu saatlerde tüketeceğiniz ağır yiyecekler ise midenizde fazla doluluk yaratacağından uykunuzu iyice kaçırabilir.

    Az yağlı besinler tercih edin:

    Özellikle akşam saatlerinde tüketilen kızartma, kavurma, fast-food gibi yağ içeriği yüksek besinleri tüketenlerin uyku döngüsünde daha fazla sorun yaşadıklarını biliniyor. Bunun sebebi; yağ vücutta çok uzun sürede sindirildiğinden ötürü gece boyu devam eden sindirim aktiviteleri. Bu nedenle rahat bir uyku için akşam çok yağlı besinleri tüketmekten kaçınmanız gerekiyor.

    Gizli kafein kaynaklarına dikkat edin:

    Aşırı kafein alımının uykusuzluğa sebep olabileceği uzun zamandan beri bilinen bir gerçek. Fakat uykuya yakın saatlerde sadece kahveden uzak durmak yetmiyor. Çay, yeşil çay gibi diğer kafein içeren içeceklere konusunda da dikkatli olmak gerekiyor. Ayrıca çikolata, birçok asitli içecek hatta kafeinsiz kahvede bile bir miktar kafein var. Ciddi anlamda uykusuzluk çeken biriyseniz, kafeinli içecekleri yatma saatine 6 saat kala tamamen kesmeniz uykuya dalmanızı kolaylaştıracaktır.

    Güncel diyet haberleri için tıklayın !

    İlacınızdaki kafeine de dikkat:

    Bazı idrar söktürücüler ve soğuk algınlığı ilaçları kafein içerir. Genelde içerikleri kafein birkaç kupa kahveye eşit gelir. Bu nedenle herhangi bir sebeple kullandığınız bir ilaç varsa kafein içerip içermediğini kontrol edin, eğer içeriyorsa doktorunuza danışarak ilacı alma saatinizi değiştirin.

    Alkol aldıysanız su için:

    Alkollü içecekler bir anda uykuya dalmanızı sağlayabilir ama uyku kalitesini düşürür. Alkol alımı sonrası uykuda; gece terlemesi, sık uyanma, kabus gibi sorunlar daha çok görülür. Bunun sebebi alkolün vücutta yarattığı dehidrasyon yani aşırı sıvı kaybıdır. Alkol aldıysanız, yatmadan önce birkaç bardak su içmeye özen gösterin. Uykusuzluk problemi çok ciddi olanların, alkollü içeceklerin tüketimini yatma saatine 6 saat kala kesmeleri daha sağlıklıdır.

    Diyet yapan uykusuna dikkat etsin yazısı için tıklayın !

    Diyetisyen &Yaşam Koçu Gizem Şeber

  • Aktif Bir Cinsel Hayat İçin 8 Öneri

    Aktif Bir Cinsel Hayat İçin 8 Öneri

    Seks uykunun kalitesini arttırır, vücut direncini yükseltir ve ilişkileri güçlendirir. Ancak günün yorgunluğundan sonra bunun için…

    Seks uykunun kalitesini arttırır, vücut direncini yükseltir ve ilişkileri güçlendirir. Ancak günün yorgunluğundan sonra bunun için enerjinizi kalmayabilir. Peki aktif bir cinsel hayat için neler yapmak gerekir. İşte ipuçları…

    Baharatların Sekse Etkisi Var!
    Acı kırmızı biberde bulunan kapsaisin maddesi sinir uçlarını uyarıyor ve sarımsakta bulunan alisin genital bölgedeki kan akışını hızlandırıyor.

    Ön Sevişme Önemli
    Ön sevişme erkeğin daha güçlü bir ereksiyon yaşamasını sağlıyor. Kadının ise daha çabuk tahrik olmasını. Beraber duş almak ve erotik masaj yapmak sekse yönelmede motive edebilir.

    Çay, Kahve İçin
    Çay, kahve kan akışınızı etkileyerek depomin hormonunu harekete geçirir. Yani heyecan hormonunu harekete geçirip seksi daha uzun süreli yaşamanızı sağlar.

    Alkol ve Sigaradan Kaçının
    Alkol erkeklerin ereksiyon süresini kısaltıyor. Sigara da tahrik edici hormonu öldürüyor.

    Bol Bol Su İçin
    Su içmek kilo verdirmenin yanınada seks hayatınızada faydaları var. Su ihtiyacını karşılamış olan vücut seks sırasında daha aktif oluyor.

    Egzersiz Yapın
    Egzersiz yapmak testesteron hormonunun harekete geçiriyor. Bu da orgazma ulaşmanızı kolaylaştıran bir etki yaratıyor.

    Libidonuzu Arttıran Yiyecekler
    Libidonuzu arttıran çikolata ve muz gibi yiyeceklerden bol bol tüketin.

    haberler.com