Etiket: aile

  • Evliliğin ilk 5 senesi en kritik aşama

    Evliliğin ilk 5 senesi en kritik aşama

    Boşanmaların yüzde 40’ının evliliğin ilk 5 yılında meydana geldiğini belirten Bilgin, bu eşik aşıldığında evlilerin uyum içinde yaşıyadığını belirtti.

    EVLİLİĞİN İLK 5 SENESİ EN KRİTİK AŞAMA 

    Ailevi meseleler ortaya çıktığında, kadın ve erkeklerin bu problemlere farklı yaklaştığını hatırlatan Bilgin, “Aynı evde farklı iki insan yaşıyor, problemlere farklı baktıklarının farkında değiller. Toplumumuz aile müessesesini sahipleniyor. Boşanmalar artıyor, ama evlilik oranları azalmıyor. İnsanlar boşananlara bakarak evlenmekten vazgeçmiyor. Herkes evlenirken mutlu bir hayat süreceğini düşünüyor. Kimse mutsuz olmak için evlenmiyor. Evliliğimiz hep tek bir çizgide devam edecek gibi düşünüyoruz” diye konuştu.

    Evliliğin 3 safhası olduğuna işaret eden Bilgin, “Evliliğin ilk 5 senesi en kritik aşama. Boşanmaların yüzde 40’ı evliliğin ilk 5 yılında meydana geliyor. Bu kritik eşik aşılırsa evliler uyum sağlıyor. Sonraki dönem çocuğun büyümesi, okuması, ergenlik dönemleri. O süreçte karı-koca birbirine yönelmez. Bütün mesailerini çocuklara yoğunlaştırır. Çocuk merkezli dönemdir. Bazı ihtiyaçları karşılamak için de çok koşuştururlar. Evliliğin 20. yılından sonraki dönem daha sıkıntılı oluyor. Çocuklar evlendi, araba, ev aldınız. 25 yıllık evliler neden boşanır diyorsunuz. Baş başa kalıyorsunuz. Beni 25 yıldır anlamadın diyorlar ve bundan dolayı ayrılıklar meydana geliyor” ifadelerini kullandı.

  • Eşinizle dalga geçmeyin!

    Eşinizle dalga geçmeyin!

    Evlilik hazırlığı yapan 53 bin 183 kişiye, evlilik öncesi eğitimde mutlu evliliğin sırlarına ilişkin tüyolar verildi.

    Aileve Sosyal Politikalar Bakanlığı, son 1 yılda Türkiye genelinde evlenmeye hazırlanan 53 bin 183 kişiye evlilik öncesi eğitim verdi. Konferanslarla halka da ulaşan projeye 40 bin vatandaş katıldı. Böylece mutlu evliliğin sırları konusunda bakanlık 93 bin 183 kişiyi bilgilendirmiş oldu.

    Ev ekonomisi de var cinsel yaşam da
    Programa katılanlara mutlu evliliğin sırrı olarak ev ekonomisi, sağlıklı cinsel yaşamve hukuki haklar konusunda bilgiler verildi. Eğitimlerde eşlere, “Günlük sorunlar nedeniyle birbirinizi yıpratmayın” uyarısı yapılıyor. Üreme sağlığı ve sağlıklı cinsel yaşam konusunda bilgilendirilen çiftlere, kürtaj ve doğum kontrol yöntemleri de anlatılıyor. Bakanlığın Türkiye genelinde başlattığı “Aile Olmak” isimli konferanslar ile de şimdiye kadar 25 ilde 17 bin kişiye ulaşıldı.

    ‘Eşinizle dalga geçmeyin’

    Evlilik eğitimlerinde dikkat çeken unsurlar şöyle:

    Eşinizle dalga geçmeyin, ona lakap takmayın.

    Eşinizi özellikle başkalarının yanında rencide etmeyin.

    Eşinize sarılın. Evin farklı yerlerine sürpriz notlar yazın.

    Eşinize zaman ayırın. Birlikte güneşin doğuşunu ya da batışını izleyin.

    Eşinize başkalarını örnek göstermeyin. “Fatma’nın son model buzdolabı var, bizim niye yok?” gibi karşılaştırmalarda bulunmayın.

    “Ben erkeğim, bunlar kadın işi” demeyin

  • Kadınlar Nasıl Evlenmeye Karar Verir?

    Kadınlar Nasıl Evlenmeye Karar Verir?

    30’una gelmiş ya da 30’unu aşmış, hatta neredeyse tüm arkadaşları evlenip bir de çocuk sahibi olmaya başlamış kadınlardan bazıları, bu gelişmeleri uzaktan izlemeyi tercih ediyor.

    Güzel bir kariyeriniz var. Her gün işinize gidip geliyorsunuz. Ofisten çıkınca arkadaşlarınızla bir yerde buluşup akşam yemeği yiyebiliyor ya da en sevdiğiniz barda eğlencenin tadına varıyorsunuz. Bazen yanınızda sevgiliniz oluyor, bazense bekar takılmayı tercih ediyorsunuz. Çünkü birisiyle birlikte olmak ya da olmamak konusundaki kararı da siz veriyorsunuz. Yani bazen sevgiliniz olmadığı için üzülürken, bir dönem de kafanızı dinlemek istiyorsunuz. Yine de arada sırada tabii ki bazı erkeklerle görüşüyorsunuz ama hiçbir zaman üzerinizde evlilik baskısı hissetmiyorsunuz. Arkadaşlarınızın düğünlerine, yeni bebeklerini tebriğe gitseniz de evliliğe karşı bakış açınız pek değişmiyor. “Kim konfor alanından çıkmak ister” ki diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz. Ama bazı durumlar içinizdeki “gelin olma isteğini” hortlatabiliyor. Onların tanıdık geleceğinden eminiz.

    Ailesiyle yaşayan kadınlar

    Ailenizle yaşadığınız evde keyfiniz ne kadar yerinde olsa da (daima masada hazır bir yemek, hep temiz ve ütülü çamaşırlar, hiçbir zaman dağılmayan bir oda) zaman zaman sizi isyana sürükleyebilecek olaylar yaşayabilirsiniz. Annenizle hayatınızla ilgili her türlü detayı paylaşsanız, paraya sıkıştığınız her zaman babanızdan borç isteyebilecek olsanız da, bir evde herhangi biriyle birlikte yaşamak bile beraberinde bazı sorumluluklar getiriyor. Bir gece arkadaşlarınızla dışarıda eğlendikten sonra, ertesi gün başka bir grup arkadaşınızla yemek programı çıkabiliyor. Ya da üst üste pek çok akşam spora gittiğinizden dolayı akşam ailece oturulan yemeği kaçırabiliyorsunuz. Bu gibi durumlarda, aileniz tepkisini gösterip, o evin otel olmadığını dile getirebiliyor. Bunu direkt olarak söylemeseler de, bazen sizinle zaman geçirmek istediklerini laf arasına sıkıştırabiliyor ya da ima edebiliyorlar.

    Özellikle yaz mevsiminin gelmesiyle kendinizi daha çok dışarıda bulurken, aileniz sizin eve hep geç gelmenizden dolayı rahatsızlık duyabiliyor. Siz de kendinizi sorumlu hissedip, canınız her zamankinden çok dışarıda sevgilinizle olmak istese de, sırf ailenizin gönlü olsun diye evde oturuyorsunuz. Böyle zamanlarda, “Keşke evli olsaydım da, eşimle dışarı çıkarken hesap vermem gereken kimse olmasaydı” dediğiniz mutlaka oluyordur.

    Arkadaş faktörü

    Evli ya da çocuk sahibi arkadaşlarınızla görüşmenin zorluklarını tüm bekar kadınlar yaşıyor. Ne kadar yakın arkadaşınız olsa da, görüşme ayarlamak bile yeterince zor. Çünkü ilk önce eşleriyle konuşup gün belirleyebiliyor ya da eğer çocukları varsa onun uyuma saatine kadar evde olması gerekebiliyor. Daha da kötüsü, çocuklarından ya da evlilik hayatlarından başka bir konuyla ilgisi olmayan arkadaşlar…

    Evli arkadaşları bir kenara koyarsak, sahneyi sevgilisi olanlar devralıyor. Onlar da, tüm boş zamanlarını sevgililerine ayırmaktan dolayı sizi ihmal ediyor. Doğal tabii… Bir de, sizin sevgiliniz olmadan sizinle görüşmeyi akıllarına getirmeyen arkadaşlar var. Onlar ancak çiftler halinde gezmekten hoşlanan arkadaşlar olarak tanımlanabiliyor. Siz de dolayısıyla bir sevgiliniz olana kadar o arkadaş grubuna dahil olmuyorsunuz. Kendisini dışlanmış hisseden bazı kadınlar ise, bir an önce evlenip toplum tarafından kabul edilebilir bir sıfata kavuşmak isteyebiliyor.

    Gelecek korkusu

    Etrafınızda sevdiğiniz arkadaşlarınız ve ailenizin olduğu bir dünyada, herkes hayatından son derece memnunken gelecek hakkında tasalanmak çok uzak bir düşünce gibi gözüküyor. Ama yaş ilerledikçe ve arkadaşlarınızın çocuklarının da ilkokula geldiklerini gördükçe bazılarımız hayatlarını sorgulamaya başlıyor. Her zaman anne ve babamızın yanımızda olmayacağı ya da artık bir aile kuran arkadaşlarımızın bize eskisi kadar zaman ayıramadıklarını anladığımızda her zaman bizimle olacak bir erkeğin hayalini kurmaya başlayabiliyoruz. Yaşımız ilerlediğinde ve etrafımızda kimse kalmadığında yanımızda olan bu kişiye ise Türk toplumunda “can yoldaşı” adının verilmesi ise aslında çok şeyi özetliyor.

    Cinsel hastalıklar

    Düzenli ilişkisi olmayan kadın sevişmeyecek gibi bir durumu, hiçbir Cosmo kadını kabul edemez. Hayattan zevk almanın bir diğer yolu da seksten geçtiğinden dolayı, bazen tek gecelik ilişkiler yaşayabiliyor, ya da uzun süreceğini düşündüğümüz bir ilişkiyi kısa sürede sonlandırabiliyoruz. Bu kısa zaman diliminde yaşananlar ise bazen cinsel yolla bulaşan hastalıkları beraberinde getirebiliyor. Yanınızda olup, sizinle birlikte jinekoloğa gelecek ve tedaviniz esnasında size destek çıkacak erkek arkadaşınız (ya da eşiniz) olmadığında tüm bunların üstesinden tek başınıza gelmeniz gerekebiliyor. Arkadaşlarınızla bile paylaşamayacağınız bazı durumlarda ise “belki de bir sevgilim olsaydı bunları yaşamazdım” diyorsunuz. Ya da evlendiğiniz takdirde eşinizden hastalık kapma olasılığınızın minimuma ineceğini düşünüyorsunuz.

    Bekar Kadınlar Nasıl Evlenmeye Karar Verir?

    Evlenmenizi hızlandıracak bunca faktörün ışığında yine de tavsiyemiz, ani kararlar vermemeniz yönünde. Sadece hayatınızda biri olacak diye, karşınıza çıkan ilk erkeğe kapılmamanız sizin yararınıza. Bu sizin hayatınız. Nasıl yaşayacağınız ise size kalmış. Sırf evlenmiş olmak için yapılan bir evlilik sizi olduğunuzdan daha mutlu yapmayacaktır.

    Cosmopolitan

  • Mutlu evliliğin 25 altın kuralı

    Mutlu evliliğin 25 altın kuralı

    ABD’nin önde gelen haber portallarından Huffington Post uzun, mutlu evliliğin 25 kuralını okurlarıyla paylaştı.

    1. Birbirinizin en iyi arkadaşı olun. Seks önemini yitirdiğinde birlikte bir şeyler yapmaktan zevk alırsanız kopmazsınız.
    2. Gerektiğinde evin şeklini eşinizin isteği doğrultusunda değiştirin.
    3. Asla para için kavga etmeyin.
    4. Hiçbir zaman aç ve yorgunken önemli ve hassas konuları tartışmayın.
    5. Kocanıza eve gelen önemli bir misafir gibi davranın.
    6. Akşamları fiziki temasa geçebilecek kadar yakın oturun.
    7. Birlikte gülün.
    8. Mümkünse banyolarınız ayrı olsun.
    9. Kadınların sevilmeye, şımartılmaya, erkeklerin sayılmaya ihtiyacı olduğunu unutmayın.
    10. Ayda bir de olsa baş başa bir şeyler yapın.
    11. “Önce ben” demeyin.
    12. Çocuk sahibi olun.
    13. Sürekli olumsuzlukları gündeme getirmeyin.
    14. Güzel zamanlarınızı anımsayın.
    15. Boşanmak akla gelen ilk seçenek olmamalı.
    16. Tutkulu olun.
    17. Birbirinizi destekleyin ve diğerinin bireysel aktivitelerini kabullenin.
    18. Eskiden sahip olduğunuz en iyi arkadaşlarınızı unutun şimdi yeni bir en iyi arkadaşınız var.
    19. Seks hayatınızı ilginç kılın.
    20. Evliliğinize olumsuz etkisi olan akrabalarınızdan uzaklaşın.
    21. “Lütfen”, “Rica ederim”, “Zahmet oldu” gibi sihirli ifadeleri kullanmayı unutmayın.
    22. Birbirinizin farklılıklarına saygı gösterin.
    23. Çocuklar olmadan yalnız seyahate çıkın
    24. Ortak hayalleriniz olsun.
    25. Birbirinizin olgunlaşma sürecine ilgisiz kalmayın

  • Olduğu gibi kabul etmek…

    Olduğu gibi kabul etmek…

    Hayatınızın en zor dönemlerinde çevrenizde birileri mutlaka size “Olayları biraz oluruna bırak, her şey yoluna girecek” demiştir. Böyle bir anda size çok da iyi gelen bu cümle bazı insanların hayatında yanlış adımlar atmasına, daha doğrusu adım atamamasına neden olabiliyor. Psikolog Eda Gökduman’a hayatı ne zaman olduğu gibi kabul edip oluruna bırakacağımızı sorduk.

    İLİŞKİYİ KABUL ETMEK

    Psikolog Eda Gökduman, ilk örneği ilişkiler konusunda veriyor. İş hayatındaki genç yetişkinlerle çok sık çalışan Gökduman, ilişkilerde bazen sorunları aşmak için çaba göstermek, çözüm yöntemleri oluşturmak, bazen tepki göstermek, bazen de tepkisiz kalmak gerektiğini belirtiyor. Kimi zaman insanların yaşadığı sağlıksız ilişkiye rağmen hayatlarına devam etmekte zorlandığını belirterek, “Sorunlu bir ilişki var. Bir taraf aranmıyor, değer görmüyor ya da aldatılıyor. İletişim kurmaya çalıştığı halde yanıt alamadığını, bu ilişkiden yavaş yavaş çıkması gerektiğini çünkü yıprandığını söylüyoruz. Bazen danışanlar ‘Onsuz yaşayamam’ diye ilişkide kalmakta inat edebiliyor. Hatta ilişkinin sürmesi için mesaj atmaya, Facebook profili takip etmeye devam ediyor. İşte burada kişinin hayatın devam ettiğini kabul etmesi ve hayatı oluruna bırakması gerekiyor” diyor. Aynı şekilde evliliğini hiç çaba göstermeden bitirmek isteyenlerin de biraz dinlenip, sakinleşip sağlıklı düşünürken ayrılmaya ya da devam etmeye karar vermesi gerekiyor.

    Bu süreçte hayatı oluruna bırakmanın ve olduğu gibi kabul etmenin aslında kişinin bilgilenme, daha sağlıklı düşünüp kendi için daha sağlıklı karar verme ve ilişkinin bittiğini kabul etme süreci olduğunu belirten Psikolog Gökduman, “Hayat inişler ve çıkışlardan oluşuyor. Bazen mutlu oluyoruz, bazen mutsuz. Bir de bu iki dönemin arasındaki plato dönemleri yaşanıyor. Bazı insanlar hep mutlu olmayı bekleyip mutsuzlukları kabul edemiyor, bazıları ise hep çok mutsuz oluyor. Hayatın oluruna bırakıldığı bu kabul etme, bekleme süreçleri ise sağlıklı oluyor. Danışanlarımıza bu dönemlerde kendileri ile baş başa kalmalarını, dinlenmelerini, spor yapmalarını, arkadaşları ile buluşmalarını öneriyoruz” diyor. Ancak bazen bu süreci yaşamadan yeni ilişkilere başlayanlar ya da bu süreci gereğinden fazla uzun yaşayanlar da olduğunu belirten Gökduman, bu durumda hayatı oluruna bırakmanın değil, sağlıksız bir düşünce yapısının söz konusu olduğunu söylüyor.

    KARİYERİ KABUL ETMEK

    İş hayatı iniş çıkışlarla dolu.. Örneğin yükselmek isteyen, bu anlamda çok çalışan, kendini geliştiren, sınavlara giren, tüm enerjisini işe aktaran kişiler bazen hak ettiklerini düşündükleri terfiyi alamayabiliyor. Böyle durumlarda en sık yapılan hatalardan biri durumu olduğu gibi kabul etmemek ve daha da fazla çalışmak, zorlamak, sevdiklerini ihmal etmek, gecelerce uykusuz kalmak ve sonunda sağlık sorunları yaşamak olabiliyor. Psikolog Eda Gökduman, hayatta hedefler koymanın doğru bir yaklaşım olduğunu, ancak hedeflere ulaşılamayan girişimlerin sonunda kişinin kendine bir dinlenme süreci bırakması yani olayı olduğu gibi kabul etmeyi başarması gerektiğini söylüyor.

    KENDİNİ KABUL ETMEK

    Bazı insanlar ise kendilerini kabul etmekte zorlandıkları için hayatlarının birçok bölümünde sıkıntı yaşayabiliyor. Örneğin aşırı kıskanç bir eş, hayatı diğerine zehir ederken kendine “Ama o da şöyle yaptı” diyerek bahaneler bulmaya çalışıyor. Bu kişinin sağlıklı bir düşünce sürecine sahip olmadığını, kendi duygularını tanımadığını ve dolayısıyla kendisini kabul edemediğini belirten Psikolog Eda Gökduman sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kişi kendi duygularının farkında olduğunda zaten kendine dikkat ediyor, davranışlarını gerekli çerçevede tutuyor ve karşı tarafa da olumlu izlenim veriyor. İnsan psikolojisi hata yapmaya ve sonra bunu doğruya çevirmeye yöneliktir. Yanlış yapıldığında bunu fark edip düzeltmeye çalışmak sağlıklı bir insan davranışı… İnsanın kendi doğru ve yanlışlarını görebilmesi hayatının her alanında ona yardımcı oluyor. Bu beceriler ise çocuklukta kazanılıyor ve bu anlamda anne-babalara iş düşüyor.”

    EŞİNİ KABUL ETMEK

    Mükemmeliyetçi kişilerin birlikte oldukları kişileri değiştirmeye çalışma eğiliminde olduklarını belirten Psikolog Eda Gökduman, “Danışanlarımızın yüzde 90’ı hassas, duygusal ve mükemmeliyetçi oluyor. O güne kadar her şeyi kontrol etmeyi başarmış kişi hayatındaki insanı kontrol edemeyince üzülüyor. Beni arasın, romantik olsun, ilgi göstersin gibi talepleri oluyor. Oysa herkesin kişilik yapısı çocuklukta oluşuyor ve bu özellikleri değiştirmek mümkün olmuyor. İşte bu durumda karşı tarafın bu özelliklerini olduğu gibi kabul etmek gerekiyor. Tabii ki sağlıklı olmayan davranışları değiştirmek için sağlıklı bir iletişim kurmak gerekiyor. Ancak evlendikten sonra kişiyi kendine ait olarak görüp değiştirmeye çalışmak işe yaramıyor” diyor. Gökduman, ilişkilerde herkesin kendi farkındalığını geliştirmesi ve hatalarını görmesi gerektiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ancak insanlar artık daha bencil hareket edebiliyor. Anda kal, anda yaşa felsefesi hakim olmaya başladı. Her şey mutluluk üzerine… Oysa anlık mutluluklar yeterli olmuyor, geleceğe de yatırım yapmak şart. Bunun için de eşe, çocuğa vakit ayırmak ve sorunları çözmek için çaba harcamak gerekiyor.”

    ÇOCUĞUNU KABUL ETMEK

    Son zamanlarda sık görülen hatalardan biri de özellikle annelerin kendi hayallerindeki çocukları yaratmaya çalışmaları oluyor. Psikolog Eda Gökduman, bu konudaki sorularımızı ise şöyle yanıtlıyor: “Her çocuk birbirinden ve anne-babalarından farklıdır. Bunu böyle kabul etmek gerekiyor. Çocukların da kendi tercihleri, hataları olacağını ve onlara bunları yaşama şansı verilmesi önemli. Öte yandan çocukların büyük hatalar yapmasını engellemek için doğru yolu göstermek de anne-babalara düşüyor. Burada dengeyi iyi kurmak gerekiyor. Bu dengeyi de ancak kendi düşünceleri sağlıklı olan anne-babalar yapabiliyor.”

    Formsanté Dergisi

  • Yeni Boşanma Bahanesi

    Yeni Boşanma Bahanesi

    Evlenen çiftleri bekleyen en kötü sürpriz ise evlilik yorgunluğu…

    Kutsal kurum olarak adlandırılan evlilik, çoğu insanın hayallerini süslerken, kimileri için de ciddi bir korku kaynağı. Çeşitli zorlukları aşarak evlenen çiftleri bekleyen en kötü sürpriz ise evlilik yorgunluğu. 4 bin yıllık toplumsal bir kurum olan evlilik; kimilerinin rüyası kiminin de kâbusu. Çoğunluk için gereklilik olan bu kurum, bazı çiftleri zamanla yoruyor ve evlilik hüsranla sonuçlanıyor. Eskiden ‘şiddetli geçimsizlik’ olarak adlandırılan boşanma nedeni ise günümüzde ‘evlilik yorgunluğu’ denilen evlilik yozlaşması halini aldı ve deyim yerindeyse boşanmalarda moda haline geldi. İlişkinin belirli dönemlerinde ortaya çıkan bu problemin nedenlerini ve önleme yollarını Reem Nöropsikiyatri Merkezi’nden Uzman Nörolog Mehmet Yavuz’dan aldım.
    Yorgunluk
    “Aşkım, sevgim bitti, artık heyecanım kalmadı’’ gibi ifadelerle sonlandırılan evliliklerde biten aslında aşk ve sevgi değil, dostluk ve paylaşımdır. Yapılan araştırmalarda evlilik yorgunluğunun evlendikten 2.5 yıl sonra başladığını belirten Dr. Mehmet Yavuz, günümüzde birçok çiftin aşkı; dostluk ve sevgiye dönüştürebildiğini, bunu beceremeyenlerinse soluğu mahkemede aldığını söylüyor.
    Eğitim uyumu önemli
    Evlilik yorgunluğunu önleyen en önemli faktörün eğitim uyumu olduğunu belirten Dr. Yavuz, böyle çiftlerin birbirini anlayabildiğini, birçok konuyu birlikte tartışıp paylaşabildiğini ve en önemlisi konuşabildiğini vurguladı. Dr. Yavuz, konuşan bir çiftin de çok önemli sorunlar olmadıkça evlilik yorgunluğuna yakalanma riskinin az olduğunu düşünüyor. Eşlerden her ikisinin de çalışıyor olması, evliliğiyorgunluğa götüren nedenlerden biri.

    Çalışan kadına, ev işlerinde erkeğin yardımcı olmamasının yozlaşmayı artırdığını belirten Dr. Yavuz, çalışan kadınların profesyonel alanda ve evinde iki farklı role sahip olmasının yorucu olduğunu hatırlattı. Çalışan kadın evine vakit ayırdığı zaman kariyeri tehlikeye giriyor, kariyerine yöneldiğinde evini ihmal ediyor. İşine daha çok vakit ayırdığında, eşler bunu anlayışla karşılamayabiliyor. Tüm bu nedenler doğrultusunda çalışan kadınlarda çalışmayanlara göre 6 kat daha fazla boşanma vakası görülüyor.
    Neler yapılmalı?
    Elinizdekilerin değerini bilin: Sağlığınızın, ailenizin, çocuklarınızın, dostlarınızın değerini bilin. Eşinizle ortak arkadaşlıklar kurun.
    Mutluluğunuz için araya hedefler koymayın
    Kendinize ev, araba alınca, çocuk olunca ya da başka bir olay gerçekleşince mutlu olacağız gibi hedefler koymayın. Mutluluk hedef değil, uzun bir yolculuktur.
    Her eleştiriye kulak vermeyin
    Çevrenizdeki insanların eleştirilerine ve önerilerine göre yaşarsanız, kendiniz için yaşayamazsınız.
    Hatalara duyarlı olmayın: Hatalar, tekrarlanmadıkça görmezden gelinmelidir. Gördüğünüz şeyi söylemezseniz hafızanızdan uçup gider, söylerseniz hafızanızda yer eder. Her olumsuzluğu söze dökmeyin.
    Evliliğinize zaman ayırın
    Çiftler, akşam yemeklerini birlikte yemeye gayret göstermeli, pazar sabahları hep beraber uzun kahvaltı keyifleri yapmalıdır. Ayda birkaç kez konsere, sinemaya, tiyatroya bu da olmazsa pikniğe gidilmeli, seyahatlerden eşlere hediyelerle dönülmelidir.
    Başkalarına yardım edin
    Yardıma muhtaç insanlara birlikte destek olmaya çalışmak, birliktelik duygusunu pekiştirir. Bu da beraberliğe takım ruhu kazandırarak ilişkinin doğru çizgide ilerlemesini sağlar.

    Şiddetli Geçimsizlik Boşanma Dilekçesi Örneği için Tıklayın!

  • Eşiniz aldatıyorsa…

    Eşiniz aldatıyorsa…

    Doç. Dr. Ersoy “Eğer eşiniz tedavi edilmemiş bir dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu vakası ise sizi aldatma olasılığı çok daha yüksek” diyor.

    Erişkinlerde görülen Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), trafik kazası yapma, hız yüzünden ceza yeme, üniversiteyi bitirememe veya kariyer hayatında güçlükler yaşama, sık iş değiştirme ya da işten atılma, evlilik hayatında sorunlar ve sık boşanma gibi sosyal ve özel yaşamda sorunlara yol açıyor.

    Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Akif Ersoy, DEHB’nin, genellikle nörolojik tabanlı bir gelişim bozukluğu olarak kabul edildiğini söyledi.

    Bu bozuklukluğun, tipik olarak kendini çocukluk çağında dikkatsizlik, aşırı hareketlilik (hiperaktivite), unutkanlık, tepkilerin kontrolsüzlüğü ya da ani ve dürtüsel tepkiler ve kolayca başka şeylere sapma olarak gösterdiğini ifade eden Ersoy, DEHB’nin yalnızca çocuklarda görülen bir sorun olmadığın vurguladı. Ersoy, çocukluk çağında bu tanıyı alanların yarısından fazlasının, erişkin dönemlerinde de aynı sorunu yaşadığına dikkati çekti.

    Erişkinlerde görülen DEHB’nin sosyal yaşamda bazı sorunlara yol açtığını ifade eden Ersoy, “Bunlar arasında, daha fazla trafik kazası yapma, genellikle hız yüzünden ceza yeme, üniversiteyi bitirememe veya kariyer hayatında güçlükler yaşama, sık iş değiştirme ya da işten atılma, evlilik hayatında sorunlar ve sık boşanma gelmektedir” dedi.

    “Akıllarından geçeni düşünmeden eyleme koyuyorlar”

    Ersoy, bu kişilerin evlilik hayatlarının sıkıntılı olduğuna dikkati çekerek, şu bilgileri verdi:

    “Eğer eşiniz tedavi edilmemiş bir dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu vakası ise sizi aldatma olasılığı çok daha yüksek. Bu vakalar dürtüsellikleri nedeniyle, başkalarının sadece akıllarından geçirdiklerini düşünmeden eyleme koyabiliyorlar.

    Evlilikleri dürtüsel davranışları, çabuk sinirlenmeleri, eşlerinin sözünü dinlemeden cevap vererek basit bir konuyu bile çabucak tartışmaya dönüştürme potansiyelleri, dikkatlerinin dağınık olması nedeniyle evle ilgili sorumluluklarını yerine getirmekte güçlük çekmeleri, dürtüsel alışverişleri nedeniyle aile bütçesini tehlikeye sokmaları gibi birçok doğrudan dikkat eksikliği hiperaktiviteyle ilgili sorunlar yaşamaları nedeniyle evlilik hayatlarında ve ilişkilerinde sorunlar yaşayabiliyorlar.”

    Eşini anlamaya çalışan ABD’li gazeteci, kitap yazdı

    Ersoy, erişkinlerde DEHB’nin hem vatandaşlar hem de ruh sağlığı alanında çalışan uzmanlar tarafından yeterince farkına varılmadığını öne sürdü.

    Gina Pera isimli kişinin, ABD’nin Kaliforniya eyaletinde yaşayan ödüllü bir gazeteci olduğunu anlatan Ersoy, bu kişinin evlenmeyi düşündüğü ve şu anda evli olduğu erkeği anlamaya çalışırken, bu bozuklukla özel olarak ilgilenmeye başladığını anlattı. Ersoy, gazetecinin, DEHB konusunda ABD’de isim yapmış uzmanlarla röportajlar yaptığını ve kendi kendine yardım gruplarında moderatörlük yaparak edindiği birikimi “Sen mi, Ben mi, Erişkin DEHB mi? Sevdiğiniz Birinde Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Olduğunda Lunapark Trenini Durdurmak” isimli kitabında okuyucularla paylaştığını belirtti.

    Söz konusu kitabı Türkçe’ye çevirerek editörlüğünü yapan Ersoy, gazeteci yazar Gina Pera’nın 30 Ekim-3 Kasım tarihleri arasında Antalya’da yapılacak çok sayıda yerli ve yabancı bilim insanını biraraya getirecek “Uluslararası Psikofarmakoloji Kongresi”nin konuklarından biri olacağını dile getirdi.

    Ersoy, gazetecinin, kongrede yapacağı konferansta, bilim insanlarının ve uzmanların dikkatini konuya çekeceğini belirterek, DEHB’nin erken tanı konmaması halinde bir erişkinin evliliğini nasıl etkilediğinin anlatılacağını bildirdi.

  • İşte evlenmeden önce yapmanız gerekenler…

    İşte evlenmeden önce yapmanız gerekenler…

    Hepimiz hayatımızın nasıl olacağını hayal ederek büyüdük. Evlenecek miyiz? Çocuklarımız olacak mı? 30 yaşında nerede olacağım? gibi sorular her zaman aklımızı kurcaladı.

    En çok yapmak istediklerimizi erteleyip, onları hiç gerçekleştirememekten ve pişman olmaktan korkuyoruz. Hepimizin amacı hayalimizdeki erkeğe kavuşup mutlu bir hayat yaşamak.

    Bazen ilişkimize kendimizi kaptırıp, çevremizi ailemizi ve en önemlisi kendimizi ihmal edebiliyoruz. Daha sağlıklı kararlar vermek ve mutlu bir hayata emin adımlarla yürümek için, işte evlenmeden önce yapmanız gerekenler…

    Ailenizle tatile çıkın. Anneniz, kuzeniniz, kız kardeşiniz. Kim olduğunun bir önemi yok. Kendinize yakın hissettiğiniz birileriyle düğün öncesi ufak bir tatile çıkmanız sizi etrafınıza ördüğünüz kozadan çıkaracak ve herşeye daha sağlıklı yaklaşmanızı sağlayacaktır.

    Sevgilinizle büyük bir kavga edin ve barışın. Sorunların üstesinden gelebimeniz ilişkinizin gücünü gösterir. Hayatınız boyunca birçok tartışma ve sorunla karşılaşacaksınız. Bir çift olarak bunların üstesinden nasıl geleceğinizi bilmek önemli.

    Birini terk edin! Bu hoş bir tecrübe olmayabilir ama hayatınızda iyi gitmeyen birşeyler olduğunda olaylara müdahale etmeyi bilmelisiniz. Evliliğinizle ve eşinizle ilgili sizi rahatsız eden bir konuya “dur” demeyi de bilmelisiniz.

    En büyük korkularınızdan biriyle yüzleşin. Hayatınız boyunca hiç yalnız kalmamak için evleniyor olsanız da tek başınıza kalacağınız durumlar da olacaktır. Bu durumların üstesinden gelmek için yapmaktan çekindiğiniz birşeyi tek başınıza yapın!

    Yaz aşkı yaşayın! Yaz aşkı hatıraların en güzelidir. Sorumluluktan ve hayatın gerçeklerinden uzak tatil günlerinde kısa, eğlenceli bir aşk yaşayın. Pişman olmayacaksınız!

    Sevgilinizle tatile çıkın. Hiç ayrılmamak üzere hayatlarınızı birleştiriyorsunuz ama hiç bütün bir haftasonunu birlikte geçirdiniz mi? Birlikte yaşaması zor biriyle mi evleneceksiniz? Bunları öğrenmek ve birbirinizi daha iyi tanımak için tatile çıkın.

    Bütçe planlaması yapın. Bekarlık borçlarınızı müstakbel kocanızın üzerine yıkmayın. Zaten düğün masraflarınızı ödemekle meşgul olacaksınız. Bu nedenle kendi borçlarınızı kendiniz kapatın.

    Yemek yapmayı öğrenin! Sadece evlendikten sonra birinin özel aşçısı olacağınız için değil, eve gelen misafirlerinize kendi yaptığınız kurabiyeleri ikram edebilin diye, kolay birkaç tarif öğrenin. İleride kocaman bir aileyi aç bırakmak istemezsiniz değil mi?

    Kendiniz için para harcayın! Henüz sadece kendi sorumluluğunuzu taşıyorken ve maddi olarak kimsenin sorumluluğu üstünüzde değilken pahallı bir çift ayakkabı almanızın kime zararı olur ki?

     

  • Çocuklu ve mutlu evliliğin sırları

    Çocuklu ve mutlu evliliğin sırları

    Hani var ya o malum şarkı: Evli, mutlu, çocuklu… Ne dersiniz? Gerçek olabilir mi? Karamsar mısınız yoksa? Hemen başınızı öne eğmeyin. Hem evli hem çocuklu hem de mutlu olabilirsiniz.

    Önce kendi hayatınıza sahip çıkın

    Çocuklarınızın annesi, eşinizin karısı olmak güzel, ama siz aynı zamanda bir birey, bir kadınsınız. Her şey bir yana, kendinizi hayatınızın merkezine koyarak sizi siz yapan ve mutlu eden şeyleri yapmaya özen göstermelisiniz. Kendi duygusal açlığınızı giderir, kendinizi her yönde beslerseniz, bu, aile hayatınıza da mutluluk olarak yansır. Örneğin tenis oynamayı seviyorsanız mutlaka zaman ayırın; sadece eşinizle birlikteyken değil tek başınıza da arkadaşlarınızla çıkın, sosyalleşin; kendinize haftada ya da 15 günde bir spa keyfi fırsatı yaratın.

    Şunu asla unutmayın: Anne mutluysa, tüm aile mutludur!

    Birbirinizi önceliğiniz olarak düşünün

    Çocuklardan önce eşinizi düşünmek, pek çoğunuza ters gelebilir. Ama sağlıklı bir evlilik ve mutlu bir cinsel yaşam için, evliliğinizin omurgasını oluşturan eşinize önem vermelisiniz. Bunu çocuklarınız da görmeli, hissetmeli. Örneğin, eşiniz evden ayırılırken bir dakika kadar onunla birlikte dışarı çıkıp birlikte yürümek, onu arabasına kadar geçirmek, sonra da büyük bir öpücük vermek, ona kendini özel hissettirecektir. Böylece o da size aynı karşılığı vermekten çekinmeyecektir. Anne-baba olmadan önce karı-koca olduğunuzu hatırlayın.

    O bir baba, ona ders vermeyin

    Çoğu kadının düştüğü bir hata! Eşlerinden çocuk bakımını tıpkı kendileri gibi yapmalarını istemek… Mesela eşiniz çocuğunuzla baş başa kaldığında kahvaltıda onun şekerleme yemesine müsaade ediyordur. Eşinizi bu konuda sürekli olarak uyarmaktan vazgeçin. Sizin çocuk bakma yönteminiz çok daha sağlıklı ve güvenli olsa da, çocuğunuzu babasıyla başbaşa bırakacağınız zaman dilinizi ısırıp eşinize “Sana güveniyorum hayatım” deyip, onun kendi metodunu uygulamasına göz yumun.

    Egzersiz yapın

    Aktif bir hayat sürmek, sizi, çocuklarınıza karşı doğru bir rol model olmaya yaklaştırır. Ayrıca spor yapmak, vücudun mutluluk hormonu olan endorfini salgılamasına neden olur ve böylece eşinize karşı daha az sinirli olup kendinizi iyi hissedersiniz. Bir spor salonuna gitmeye zamanınız yoksa ailece bisiklet turu ya da yürüyüş yapmayı deneyin. Bu işi ailece yaptığınız bir eğlenceye dönüştürmek, çok daha mutluluk verici olacaktır.

    Seksi es geçmeyin

    Şunu iyi bilmek gerekiyor ki çocuktan sonra çiftlerin sekse olan ilgilerinin azalması, geçici bir durum. Tüm ilişkilerde anahtar niteliği taşıyan “iletişim”, bu sorunda da devreye girmeli. Eşinizle yine eskisi gibi iletişim kurarak aranızdaki romansı yeniden yaratıp evliliğinizi canlandırmalısınız. Artık evinizde bir de çocuk var. Öyleyse kapıyı kilitleyin ve oyuna başlayın!

    Tüm sorunların çözülebilir olmadığını kabul edin

    Söz konusu olan ebeveynlik olunca eşinizle aranızda çocuk yetiştirme konusunda bazı farklar olması normal. Bu farklılığın sizi çatışmalı bir evliliğe taşımasına son verin. Eşiniz belki de asla sizin haklı olduğunuza ikna olmayacak. Onun hiçbir zaman değişmeyeceğini kabul edin. Değiştirmeye çalışırsanız mutsuz bir evlilikten başkasını elde edemezsiniz. Bakım konusunda çocuğunuza zarar verdiğini düşündüğünüz yanlış bazı temel uygulamalar söz konusuysa, eşinizle birlikte bir çocuk psikoloğundan ya da pedagogdan bilgi alarak eşinizin kendi yanlışını uzmandan dinlemesini sağlayın.

    Çocuklarınızın yanında flört etmekten çekinmeyin

    Küçük bir öpücük, sevgi dolu bir sarılma gibi flörtöz hareketleri çocuklarınızın önünde sergilemekten çekinmeyin. Böylece çocuklarınız, evliliğin sadece faturalar konusunda hesaplamalar, münakaşalar, ciddi sorumluluklardan ibaret olmadığını anlarlar. Sizin birbirinize sevginizi göstermenizden memnun olurlar. Bu, onlara sevgiyi anlatmanın en güzel yoludur!

    Eşinizle işbölümü yapın

    Eşinizin ev işlerinde sizinle işbölümü yapmayı seçmesi için ev aletleriyle tanışık olmasını sağlayın. Elektrikli süpürgenin nerede olduğunu, çamaşır ve bulaşık makinesinin nasıl çalıştırıldığını anlatın ona. Böylece ev işlerine katılmamak için “bilmemek” gibi bir bahanesi kalmayacak size karşı. Evdeki işbölümü sizin yükünüzü hafifletirken, eşinizin evini daha fazla sahiplenmesini ve çift olarak çocuklarınıza doğru örnek oluşturmanızı sağlar.

    Başta da söylemiştik. Kendinizi evin hizmetçisi olarak görmeyince mutlu olacaksınız; siz mutlu olunca da bütün aileniz mutlu olacak!

    Yatak odanızın seksi havasını koruyun

    Evin her yerinde çocuklarınıza ait izler olsa da yatak odanızı size ve eşinize özel kılmaya gayret edin. Cinsel hayatınızı canlı tutmak adına yatak odanıza seksapel ve romantizm katın. Odanızda mum yakabilir, loş ışıkları tercih edebilir, seksi nevresim takımları kullanabilirsiniz. Yatak odanızı nasıl daha seksi hale getirebilirsiniz? yazımızdan ilhamla odanıza küçük değişiklikler katabilirsiniz.

  • Kadınların ilişkilerde yaptıkları hatalar

    Kadınların ilişkilerde yaptıkları hatalar

    İlişki sürdürmek bazen çok yıpratıcı bir hal alabilir. Kadınlar ilgisizliğe veya göz ardı edilmeye dayanamadıkları için aşırı tepkiler verebiliyor. Ancak aşırıya kaçtığımız durumlarda yok değil!

    Çoğu kadın, ilişkilerinde kendilerini güvensiz hissederler. Karşılarındakini kaybetme korkusu ile hareket edip, huzursuzluk çıkartırlar. Bu tarz güvensizlikler, ilişkinizi kötü etkilediği gibi size de iyi gelmeyecektir. İlişkide en önemli iki şeyin güven ve saygı olduğunu unutmayın. Eğer karşınızdakine güvenemiyorsanız, ilişkinizin gidişatı iyi yönde değildir.

    Sürekli şikayet etmek

    Küçük sorunlar hakkında saatlerce konuşabilirsiniz. Kötü ve negatif bir şekilde konuşmanız karşınızdaki insanı olumsuz etkiler ve sizden uzaklaştırır. Erkekler, sürekli şikayet eden kadınlardan hoşlanmazlar. Hiçbir şeyden mutlu olmayan kadın, erkeklerin hoşlanmadığı tipte kadınlardır.

    Beklentilerin büyük olması

    İlişkiniz hakkında aşırı beklentilerinizin olması sorunlara neden olabilir. Çoğu kadın, partnerlerinden çok büyük beklentiler bekler. Beklentiler gerçekleşmeyince, ilişki hakkında şüphelere düşerler ve bu da karşı tarafı olumsuz etkiler. Beklentilerinizi normal boyutlarda tutun böylelikle düş kırıklığına uğramazsınız ve ilişkinizi kötü etkilememiş olursunuz.

    Fedakarlık yapmak

    Her ilişkide iki tarafında fedakarlık yapması gerekir. Ancak bu dengeli bir şekilde olmalı eğer bir taraf daha fazla yapıyorsa ve kendinden ödün vermeye başlamışsa bu ilişkinizi kötü etkileyecektir. Kadınlar ilişkileri için fazlası ile ödün verirler ancak bir yerden sonra kendilerine zarar vermeye başlarlar ve ilişkilerini kopacak noktaya getirirler. Fedakarlık yapın ancak kendinizi değiştirmeye ulaşmak büyük bir hata olacaktır.

    Görünüşe aşırı önem vermek

    Kadınlar, erkeklerin fiziksel görüntüden başka bir şeye önem vermediklerini düşünebilirler. Ancak bu tamamen doğru değil. Erkekler, güzel kadınlardan etkilenebilirler ancak karakterleri de onlar için önemlidir. Sürekli dış görünüşü ile ortaya çıkan kadınlar bir yerden sonra sıkıcı gelmeye başlar, zeki olmasını isterler.