Etiket: aile

  • Romantizmin Ömrü 937,5 Gün

    Romantizmin Ömrü 937,5 Gün

    Kadın ve erkek beyninin aşkı farklı yaşadığına işaret eden uzmanlar, romantizme de ömür biçti: 937,5 gün.

    Uzmanlar, aşk ve nefret duygularının beyin hareketliliği açısından çok benzediğini, muhakeme ve aklıselimin merkezi olan korteksin nefretten farklı olarak aşk esnasında devre dışı kaldığını kaydetti. Ayrıca kadın ve erkek beyninin aşkı farklı yaşadığına işaret eden uzmanlar, romantizme de ömür biçti: 937,5 gün.

    Medicana International Ankara Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. M. Zülküf Önal, “Aşk da, nefret de yoğun hissedilen duygular. Bu duygular, beyin hareketliliği ve dışavurum açısından benzer özellikler gösteriyor. Aşk ve nefret arasındaki en büyük fark ise muhakeme ve aklıselimin merkezi olan beyin korteksinin büyük bir bölümünün aşk esnasında etkisiz hale gelmesi. Nefret eden kişinin korteksi çalışıyorken, aşık olan kişilerde kortekste ışık gözlenmiyor.” dedi.

    Önal, bu görüşlerine kaynak olarak, Prof. Dr. Semir Zeki liderliğinde İngiltere’de yürütülen ve Manyetik Rezonans (MR) görüntüleme tekniğinden yararlanılarak gerçekleştirilen çalışmanın sonuçlarına işaret etti. Önal, şöyle konuştu:

    “AŞKTA BEYİN KENDİNİ KAPATIYOR, NEFRETTE İSE…”

    “Aşkta beyin kendini kapatıyor. Nefret durumunda beyin korteksinin sadece küçük bir bölümü devre dışı kalıyor, çünkü kişinin nefret ettiği kişiden öç alma, ona zarar verme gibi hamleleri hesaplayabilmesi için kortekse ‘şiddetle’ ihtiyacı var. Buna göre, nefret sinir ağı olarak belirlenen bölgeyi oluşturan beynin alt korteksindeki putamen ve insula adı verilen noktaların, tıpkı aşk sırasında olduğu gibi aktif hale geçtiği ortaya çıktı.”

    ROMANTİZM SÜRESİ 937,5 GÜN

    Önal, romantizmin süresinin de yapılan araştırmalarda 937,5 gün olarak saptandığını belirtti. Önal, “Söz konusu araştırmaya katılan çiftlerin yüzde 83’ü, evliliklerinin ilk aylarında el ele tutuştuğunu açıklarken, 937,5 gün sonra bu oran yüzde 38’e düşüyor. Evliliğin üçüncü yılında, çiftlerin yüzde 83’ü yıl dönümlerini kutlamak için çaba sarf etmemeye başlıyor. Araştırmaya göre, bu oranlar dışarıda sürpriz bir akşam yemeği ve televizyon kumandasının paylaşılması için de aynı” diye ifade etti.

    İLK GÖRÜŞTE AŞK VE TEK GECELİK İLİŞKİNİN NEDENLERİ

    Önal ayrıca, erkek beyninin nörolojik aşk devrelerinin kadınlarınkinden farklı olduğunu, bu durumun “ilk görüşte aşk” ve “tek gecelik ilişki”nin nedenlerini de açıkladığını şöyle anlattı:

    “Aşık kadınlarda beyin taramalarıyla yapılan çalışmalar, kadınların beyninde birçok alanın hareketlendiğini gösteriyor, özellikle içgüdülerle ilgili alanların, dikkat ve hafıza devrelerinin. Erkeklerdeyse görselliğin işlendiği alanlarda hareketlenme yaşanıyor. Görsel verilerin işlendiği bölgelerdeki hareketlilikteki bu artış, aynı zamanda erkeklerin neden kadınlardan daha kolay ‘ilk görüşte aşık’ olduklarının da açıklaması olabilir. Kadın ise tecrübelerine önem veriyor. Bu nedenle tek gecelik ilişkiyi daha çok erkek yaşıyor.”

  • İlişkiniz ne kadar sürecek?

    İlişkiniz ne kadar sürecek?

    İlişkinizin ne kadar süreceği, sonunun ne olacağı konusunda endişeli misiniz?

    Aslında hiç kimse bir gün sonra nelerle karşılaşacağını bilemez ama ilişkiler konusunda bazı işaretler kişilere fikir verebilir. Falcıya medyuma ihtiyacınız yok. Her şey, aşağıdaki sorulara vereceğiniz cevaplara bağlı:

    Tartışmalarınızda birbirinize nasıl davranırsınız?

    – Genellikle yanıldığımı kabul ederim.

    – Gerginliği azaltmak için esprili sözlerden yararlanırız.

    – Tartışma kızışırsa birimiz ara vermeyi öneririz.

    – İkimiz de tartışmayı bitirmek için sabırsızlanırız.

    Eğer dört örnekten üçüne ‘doğru’ diyorsanız, ilişkinizin geleceği için fazla endişelenmenize gerek yok. Her ilişkide zaman zaman anlaşmazlıkların yaşanacağını unutmayın. Önemli olan bu tür anlaşmazlıkları uzatmamaktır.

    Onun ailesiyle tanışmak ister misiniz?

    – Evet isterim.

    – Aileleri bu işe karıştırmak hiç doğru değil.

    – Onun ailesi beni hiç ilgilendirmiyor.

    – Eninde sonunda aileyle tanışmayı umut ediyorum.

    Eğer bu açıklamalardan hiç değilse ikisi onun düşünceleriyle örtüşüyorsa, ilişkiyi önemsediği ve devam ettirmek için elinden geleni yapmaya hazır olduğu anlaşılıyor.

    Ama aileleri işe karıştırmaktan kaçınan birinin niyetinin ciddi olduğunu söyleyemeyiz.

    Buluşma gün ve saatini sık sık değiştiriyor musunuz?

    Flört eden çiftlerin buluşma gününü ve saatini sık sık değiştirmeleri iyi bir işaret sayılmaz. Randevuyu iptal eden ya da erteleyen tarafın duygularından kuşku duymak yanlış olmaz.

    Eğer bu kişi sizinle görüşmek için bahane yaratmak yerine, görüşmeyi erteleme yolunu seçiyorsa, size yeterince ilgi duymadığı anlaşılır.

    Para konusundaki düşünceleriniz birbirine uyuyor mu?

    Aşk ilişkilerine para meselelerini karıştırmak doğru olmaz. Ancak para ile ilgili meselelerde, karşınızdaki kişiyle aynı düşünceleri paylaşmanız çok önemlidir.

    Siz elinize geçeni harcamaya meraklı iseniz, buna karşılık flört ettiğiniz kişi tutumlu olmayı yeğliyorsa, eninde sonunda para bir huzursuzluk kaynağı olacaktır. Düşünce, görüş ve anlayış birliği olmayınca, ilişkinin ömrü kısalır.

  • Evlenilecek Doğru Kişiyi Bulmanın 10 Yolu

    Evlenilecek Doğru Kişiyi Bulmanın 10 Yolu

    Aşk, sevmek, yuva kurmak, aile, çocuklar  bu kavramların hepsi hepimizin kulağına hoş gelen şeyler değil mi:). Doğru kişiyi bulmak ve aşık olmak, onla bir ömür sürdürmek, bu hepimizin ortak amaçlarından biri diyebiliriz.Evlenilecek Doğru Kişiyi Bulmanın 10 Yolu yazımızda size bu doğru kişiyi bulmakta yardımcı olmaya çalışacağız.

    Aşık olmak ve evlenmek ikisi çok farklıdır, çoğu çift için durum; çok iyi aşık, sevgililer fakat evleniyorlar geçinemiyorlar çünkü birbirleri için doğru kişi değiller.
    Doğru eşi seçebilmek çok mühimdir, sizin için ‘doğru sevgili’ olan kişi ‘doğru eş’ olmayabilir. Evlenilecek Doğru Kişiyi Bulmanın 10 Yolu yazımız size mutlu evlilik yapmanız, doğru seçimler yapmanız konusunda rehberlik edecektir.

    Evlenilecek Doğru Kişiyi Bulmanın 10 Yolu

    Evleneceğiniz Kişiyi Olduğu Gibi Kabul Edin!
    Klasik hatadır, ben onu adam ederim! bu niyetle evliliğe başlamak ve karşı tarafta sevmediğiniz, beğenmediğiniz yönler ağırlakta olduğu zaman, o kişiyle evlenmek!
    Altın kural, şu anki karakterinden, toplumsal statüsünden, görüntüsünden vb. hoşlanmadığın kişiyle evlenme!
    Şunu bilmeli ki evlilik yaşına gelmiş insanların huyları kemikleşmiştir,evlenmeden önce kimleysek, evlendikten sonra da aynı kişiyle birlikte olacağız, evlendikten sonra değişmesini beklemek ütopik olur.

    Yalnız Fiziksel Görüntüye Odaklanmayın!
    Fiziksel olarak çok beğendiniz, beğendiğiniz bu bedene hayalinizdeki ruhu koyup aşk sandınız! ve karakterini gözardı ettiniz, bunun üzerine bize geçmiş olsun demek kalır!
    Günümüzde çok aşığım, onsuz olamıyorum sözünü çok duyarız, halbuki bu sözün altında yatan gerçek, onu fiziksel olarak çok beğeniyorum, onla olmayı arzuluyorumdur.
    Fizik elbette önemlidir, beğeni evleneceğimiz kişiyi seçmekte çok etkilidir, çünkü evlenince her an onun yüzünü göreceğiz, heran onun fiziğine yakın olacağız, yüzünü, fiziğini beğenmediğimiz biriyle evlenmek yapılabilecek en büyük hatalardandır fakat bu tek başına kriter olmamalı. Bu kişinin karakteri nasıl, huyu suyu nasıl, yardımsever mi, diğer insanlarla ilişkisi nasıl, sadık mı, çalışkan mı, sorumluluk sahibi mi vb huylarını gözden geçirin. En önemli sorulardan biri bu adam veya kadın çocuğumun annesi-babası olmayı hakkediyor mu? bu kişiden çocuğum olursa iyi anne-baba olur mu? tüm bunları dikkate alın.Bu kişiyle bir ömür geçirebilecek misiniz, tek başına fiziğe değil, çok boyutlu düşünerek evlenmeye karar vermelidir. İnanç yönünden sağlam birini eş olarak seçin!

    Evleneceğinizi kişileri mutlu insanlardan seçin!
    Genelgeçer doğru insan tabiri, yani herkes için doğru insan olan insan karakteri, güleryüzlü, sabırlı, kolay sinirlenmeyen insandır.
    Hele ki şayet siz yapı olarak agresif, çabuk kızan bir insansanız, sizin gibi biriyle evlenmek kendinize yapabileceğiniz en büyük kötülüktür, felaketiniz olur!
    Ya kısa sürede mahkemede alırsınız soluğu ya da birbirinizden nefret ederek sürer ilişkiniz, herhalükarda hayatınız zehir olur.
    Her insan kendini bilir, böyle agresif biri olduğunuzu düşünüyorsanız, sizin için ideal eş, size katlanabilecek, sizinle evliliği sürdürebilecek eş bu saydığımız vasıflarda biri olmalıdır.

    Duygularınıza Değer Veren Kişiyi Seçin!
    Eşinizi seçmek istediğiniz kişiyle aranızdaki duygusal bağ güçlü olmalıdır.
    Bakışlarınızdan bile anlaşacağınız, aynı şeyden etkilenip ağlayabileceğiniz, aynı şeyleri okumaktan,izlemekten, dinlemekten keyif alacağınız kişiyi seçin!
    Kendi ihtiyaçlarından önce sizin ihtiyaçlarınızı karşılamayı düşünen, empati duygusu gelişmiş, anlattığınız şeyleri dinleyen, duygularınıza değer verip ortak olan kişi sizin eşiniz olmalıdır!

    Ortak Hedeflerinizin olduğu, önceliklerinizin aynı olduğu kişiyle olun!
    Evlenmeden önce gözardı ettiğiniz ortak dünyevi ve uhrevi görüşler, aşkın tatlı zamanları geçince, evlendikten bir müddet sonra aradaki bu farklı hayat görüşünün sebep olduğu aranızdaki uçurumun çığ gibi büyüdüğünü farkediceksiniz. Ruh ikizi diye sıkça telafuz edilen bir kavram var, evleneceğiz kişi ruh eşinizde olmalı, dünya ve ahiretle ile ilgili görüşleriniz uyuşmalı!!

    Hayran olduğunuz kişiyle evlenin!
    Araştırmalar gösteriyor ki, fiziğine, karakterine, ve genel anlamda o kişiye hayranlık duyduğumuz
    veya çok beğendiğimiz kişiyle yapılan evlilikler daha uzun sürüyor!
    Bu mercedesi var ona hayranım demek anlamına gelmiyor:)
    Ona bakarken hem fiziksel hem de ruhsal olarak  ona bakmaktan, onla konuşmaktan, vakit geçirmekten keyif aldığınız kişiyi eş olarak seçin!

    Güvende Hissetmediğiniz Yanlış İnsandır!
    Şu soruları kendinize sorun; Bu kişinin yanında huzurlumuyum, onla olduğum zaman
    olduğum gibi miyim? Onla yalnızca karıkoca olmanın yanısıra iyi bir arkadaşta olabilir miyiz? tüm bu konulara cevabınız evetse doğru yoldasınız:)

    Sorunları Masaya Yatırın!
    Evlenmeyi düşündüğünüz kişiyle ileride canınızı sıkabilecek, sizi üzebilecek herşeyi baştan konuşun!Sıkıntıları aşmanın tek yolu, kendinizi iyi ifade edip, kaygı duyduğunuz, sizi rahatsız eden şeyler neyse onları söylemektir. Bu sıkıntılar aşılabilir şeyler mi yoksa
    ileride size problem çıkarırlar mı bunları iyi değerlendirmeden, çözüme kavuşturmadan evlilik yolunda adım atmayın!

    Kişisel sorunları olan, mutsuz kişilerden uzak durun!
    Bekarken mutsuz ve depresif bir kişilik, muhtemelen evlendikten sonrada öyle kalacaktır.
    Evlenince ruhsal sorunları çözmek için sihirli bir değnek size değmeyecektir. Tamam, kabul evlenince sorumluluk almayla, biriyle beraber olmayla, çoluk çocuğa karışmakla düzelen kişiler var, fakat bu genel bir kaide değildir. Psikolojik sorunları olan insanlarla evlenmeden bir daha düşünün!

    İlgili Konular

    Evlenmeden Önce Bunları Muhakkak Bilin! Tıklayınız

    Bir Erkekle Evlenmeden Önce Bilmeniz Gerekenler Tıklayınız

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

  • Maskeleri atın, ilişkilerinizde uyumu yakalayın

    Maskeleri atın, ilişkilerinizde uyumu yakalayın

    Uzun süreli ve olumlu ilişkiler kurabilmek için maskeli iletişimden kaçının!

    Aile ve Çift Terapisti Nur Karaman, bireylerin ilişkilerinde yetiştikleri aile sisteminin önemli bir etken olduğunu, özellikle kurallara uyum sağlamak için bireyleri değişmek zorunda bırakan kapalı aile sisteminde büyüyenlerin sosyal ilişkilerinde sıkıntı yaşadığını belirterek, “uzun süreli ve olumlu ilişkiler kurabilmek için maskeli iletişimden kaçının” tavsiyesinde bulundu.

    Aile ve Çift Terapisti Uzman Psikolojik Danışman Nur Karaman, ilişki kurallarına uyum sağlamak için ihtiyaçlarını değiştiren ve bu yüzden ihtiyaçlarını karşılayamayan bireylerin uzun süreli ve olumlu ilişki kurmakta zorlanacağına dikkat çekerek, “Maskeli iletişimden kaçının” uyarısında bulundu.

    ‘Maskeli iletişim’ kavramının genellikle kapalı aile sistemlerinde göze çarptığını ve bu tip ailelerde iletişimin dolaylı, belirsiz, kapalı, uyumsuz ve gelişimi engelleyici nitelikte olduğunu, katı kuralların konulduğunu vurgulayan Karaman, “Bireyler bu kurallara uyum sağlamak için ihtiyaçlarını değiştirmek zorunda kalır, yorum yapmaktan kaçınabilir ve uyumsuz olabilirler. Açık ve doğrudan iletişim kurabilen bireyler ve böyle bir aile sisteminde yetişenler ise birlikte oldukları kişilerle daha kolay uyum sağlarlar” dedi.

    Ailedeki iletişim kalıpları belirleyici

    2013 yılında yüksek lisans tezi olarak yaptığı araştırmadan referans alarak bu saptamayı yapan Ayna Eğitim ve Psikolojik Danışmanlık Merkezi Uzman Psikolojik Danışmanı Nur Karaman, bu araştırmada, üniversite öğrencilerinin yetiştiği ailede algıladıkları iletişim kalıplarının şimdi yaşadıkları ilişkileri değerlendirmelerini belirleyip belirlemediğini incelediğini açıkladı. Karaman, araştırmada öğrencilerin yetiştiği ailede algıladığı iletişim kalıplarının yaşadığı ilişkileri değerlendirmede belirleyici rol oynadığını belirtti.

    Karaman, araştırmaya göre aile üyelerinin birbirini dinlediği, duyguların ve fikirlerin açıkça paylaşıldığı, farklı görüşte olsalar bile din, siyaset gibi konularda konuşulduğu, düşünce ve inançların sorgulanabildiği, tüm aile üyelerinin karar alma sürecine katılabildiği bir ortamda yetişen bireylerin ilişkilerini sağlıklı sürdürdüklerinin ortaya çıktığını ifade etti.

    “Anlaşılmayı beklemeyin, kendinizi doğru anlatın”

    Araştırmada, üniversite öğrencilerinin evlilik öncesi ilişkileri değerlendirilirken, ilişkileri dini değerler, iletişim, arkadaş ilişkileri, aile ilişkileri ve cinsel uyum olmak üzere beş farklı boyutta ele aldıklarını, aile iletişim kalıplarının ise birliktelik, fikir birliği ve bireysellik olmak üzere üç farklı boyutta incelendiğini açıklayan Karaman, şöyle devam etti: “Araştırmaya göre, aile iletişim kalıplarının bir boyutu olan ailede algılanan birliktelik, üniversite öğrencilerinin evlilik öncesi ilişkilerinin dini değerler, iletişim, aile ilişkileri ve cinsel uyum boyutunu belirliyor. Aile iletişim kalıplarının birliktelik boyutunu yüksek algılayan bireylerin ailesinde, aile üyeleri birbirlerini dinliyor, duygu ve düşüncelerini paylaşıyor, farklı görüşte olsalar bile din, siyaset gibi konuları konuşuyor, birlikte olmaktan keyif alıyor. Bunu da aynı şekilde arkadaş ilişkilerine de adapte ediyor. En etkili iletişim biçimi olan açık ve doğrudan iletişim kuruyor. Yaşananları doğrudan ifade ederek, konuştuğu kişiyi suçlamıyor. Maskeli ve dolaylı iletişimde ise kişi söyleyeceklerini doğrudan söylemek yerine farklı tepkilerle veya ifadelerle kendini anlatmaya çalışır, anlaşılmayı bekler. Anlaşılmadığında da sinirlenebilir.”

    Çift ve Aile Terapisti olarak görev yapan Karaman, tüm bireylere ve ailelere önemli bir uzman tavsiyesinde bulunarak, maskeli ve dolaylı iletişimden kaçınmaya çağırdı.

  • Boşanma Süreci Hızlı mı Gerçekleşmeli

    Boşanma Süreci Hızlı mı Gerçekleşmeli

    Boşanma davaları bireylerin psikolojisini nasıl etkiler?

    Fransa’da boşanma davalarını hızlandırmak için hazırlanan yasa tasarısı, tüm dünyada sonrasında yaşanabilecek psikolojik sorunlarla ilgili tartışmaları da beraberinde getirdi.

    Peki, gerçekten ani bir kararla verilen ve kısa sürede sonuçlanan boşanma davaları bireylerin psikolojisini nasıl etkiler

    Sorunun cevabını DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Uzman Klinik Psikolog Zeynep Zat verdi.

    Fransa Adalet Bakanı Christiane Taubira’nın, mahkemelerdeki yoğunluğu azaltmak için anlaşmalı boşanmalara ilişkin yeni bir düzenleme hazırlatmaya başlaması yalnızca Fransa’da değil tüm dünyada yeni bir tartışma başlattı.

    Aralarında anlaşan çiftlerin, hakimler yerine yetkili bir zabıt katibi tarafından boşanabilecek olmasının hukuk camiasındaki yankıları sürerken, düzenlemeyi yanlış bulanlar arasına psikiyatri dünyasından isimler de dahil oldu. Boşanmaların kolaylaşmasının aile kurumuna zarar vereceğini belirten pek çok uzman ani bir kararla, üzerinde düşünmeden dahil olunan boşanma sürecinin ardından gelecek duygusal çöküntülere dikkat çekiyor.

    Peki, gerçekten de çok kısa bir zamanda sona erdirilme kararı alınan aile kurumunun üyeleri, boşanma süreci sonrasında nasıl etkilenir

    DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Uzman Klinik Psikolog Zeynep Zat, söz konusu vakayı Türkiye’deki örnekler üzerinden değerlendiriyor. Zat, “Türkiye’de boşanma sürecinden çiftlerin ve çocuklarının nasıl etkileneceği kişilerin özelliklerine bağlıdır. Yani, kısa sürede boşanmanın tüm çiftlere iyi ya da kötü geleceğini söyleyemeyiz “diyor.

    Çiftlerin yasal mercilere başvurmadan önce boşanma kararı üzerine konuşup anlaşmaya varmasının ‘kolaylaştırıcı’ olabildiğine dikkat çeken Zat, “Ancak ani alınan karalar genellikle tek tarafın daha çok istediği, üçüncü kişilerin karıştığı durumlar oluyor. Boşanma ve boşanma sonrasındaki yaşam ile ilgili her iki tarafın da hemfikir olmadığı durumlarda boşanma sürecinin hızlı olması çiftlerden en azından birini olumsuz etkileyebiliyor” diyor.

    Kararın nedeni önemlidir

    Çiftlerin boşanma kararını neden aldığı ve boşanmanın ne getireceğinin farkında olmalarının önemine de dikkat çeken Zat, “Boşandıktan sonra kimin hangi evde yaşayacağı, kişilerin görüşmeye devam edip etmeyeceği, çocukların kimde kalacağı, maddiyatın nasıl düzenleneceği gibi konularda eşlerin açık ve net bir tablo üzerinde anlaşması gerekir. Bu sağlandığında boşanma süreci çift, aileleri ve çocuklar için daha az hasar ile atlatılabilir bir hal alırken; sonrasındaki hayat ile ilgili belirsizlikler de ortadan kalkar. Dolayısı ile eğer boşanma kısa sürede gerçekleşecekse de önemli olan çiftin başvurudan önce tüm bunları düzenleyebilecekleri zamanı kendisine vermesidir” dedi.

    Boşanmanın çocuklar üzerindeki olumsuz etkisini en aza indirebilmek için bazı konulara özen gösterilmesi gerektiğini anlatan Zat, “Çocuklar söz konusu olduğunda boşanma sürecinin kısa yahut uzun olmasından daha önemli olan diğer bir nokta durumun çocuklara nasıl ve ne zaman söyleneceğidir. Çiftlerin arasındaki düzenlemeler netleştikten sonra çocuklar ile bu konuyu paylaşmak daha sağlıklı olur” diyor.

    “Boşanma sürecinin ne kadar zaman alacağının çocuklar ile paylaşılması ve onların durumdan haberdar olması daha sağlıklıdır” diyen Zat: “Sonraki süreçte çocuğun kimi ne kadar süre ile göreceği, kiminle nerede yaşayacağı, akademik yaşamdaki düzeninin devamı gibi konularda çocukların görüşünün alınması ve bilgilendirilmesi gerekir. Boşanmadan sonra eş olmak sona erse de ebeveynlik sonsuza dek sürecektir. Çocuğun bunu bilmesi ve ‘yaşaması’ boşanmanın onun üzerindeki olumsuz etkiyi azaltmadaki en önemli kriterlerden biridir”.

  • Eski dost düşman olmaz, peki ya eski eş?

    Eski dost düşman olmaz, peki ya eski eş?

    Eski eşinize duyduğunuz nefretin yükünü omuzlarınızdan atıp biraz rahatlamaya, nefret etmek yerine medenice bir ‘Merhaba’ demeye ne dersiniz?

    Kimse boşanmak için evlenmiyor, kimse ayrılmak için sevgili olmuyor… Ve tabii kimse sevgiyle gözlerinin içine baktığı kişiyle ayrıldıktan sonra düşman olacağını da düşünemiyor. Oysa hem insanın doğası gereği hem de özellikle toplumsal yapımızın müsait olması nedeniyle ayrılanlar çoğunlukla birbirinden nefret ediyor. Şöyle bir düşünün, eskilerde kalan isimlerin kaçı ile yolda karşılaşsanız hiç değilse ayaküstü sohbet etmek istersiniz? Sokakta görünce yolunu değiştirenler, aynı ortamda bulunmamak için programını erteleyenler, yıllarca hiç bıkmadan olur olmaz yerde eski eşin aleyhinde konuşanlar yanlış mı yapıyor? Ayrılıp da dost kalmak biraz fazla iyi niyetli bir beklenti olabilir ama biraz medeniyetin de kimseye zararı yok.

    İhanetin bedeli!

    “Eski eşle arkadaş kalabilmek neden zor?” sorusuna Psikolojik Danışman-Evlilik ve İlişki Terapisti Selin Özkök Karacehennem şöyle yanıt veriyor: “Bizim toplumumuzda çoğunlukla kadının eşinden ayrılması için erkeğin ihanet etmesi gerekiyor. Kadınlar kocaları ile anlaşamayınca, dayak yiyince ya da kayınvalideleri ile sorunları olunca hiç ses çıkarmadan evliliği yürütüyorlar. Ne zaman ki erkek ihanet ediyor kadınların sesi çıkıyor. Kadınlar terapiye de ancak bu durumda geliyorlar. İhanet ile birlikte nefret de devreye giriyor. Eğer adam başka bir kadın uğruna evini terk etmiş ise zaten arayıp sormuyor, bazıları çocuklarını bile zor görüyor. Kadın ise kocasını başkasına kaptırdığı için iletişimi sürdürmek istemiyor. Dolayısıyla ayrılan eşler birbirine düşmanlık besliyor.” Avrupa’da ve özellikle ABD’de ihanet olsa dahi tarafların medeniyet  çerçevesinde ilişkilerini sürdürdüğünü belirten İlişki ve Evlilik Terapisti Karacehennem, bu durumun sınırını ise şöyle çiziyor: “Taraflar ayrılmaya karar verdikten sonra özellikle görüşmek istemezler. Ancak bir partide ya da sokakta karşılaştıklarında birbirlerine medenice hal hatır sorabilmeliler. Bu karşılaşmada biri ‘Nasılsın?’ diye sorduğunda karşı taraf ‘Senden sonra nasıl olmamı bekliyorsun?’ gibi yanıtlar vermediği sürece bir sorun çıkmaz. O saatten sonra eski defterleri açmak, iğneleyici sözler söylemek çok anlamsız ve hiç kimseye bir yarar sağlamaz.”

    Ayrılan kadın kendine güvenmeli

    Boşanan ve özellikle çocuklu kadınların zorlu günler yaşayacaklarını, ancak bunları aşabilmek için kadının önce kendine güvenmesi gerektiğini söyleyen Evlilik ve İlişki Terapisti Karacehennem, “Geçmişi bir türlü unutamamak normal bir durum değil. Buna bağlı olarak aşırı yemek, alışveriş yapmak ya da takıntılı bir hal almak gibi ruhsal hastalıklar doğabiliyor. Bu durumdaki bir kadının iş bulması kurtarıcı oluyor. Bu işin çok büyük paralar kazandırması da gerekmiyor. Hemen iş bulamıyorsa bir süre dinlenip kendine zaman tanıması gerekiyor. Kendine bu şekilde yeni bir düzen kurmayı başaran kadın eski eşine kin gütmeyi bırakıp medeni bir ilişki kurmayı da başarıyor” diyor.

    Çocuklar için çabalayın

    Ayrıldıktan sonra birbirinden nefret eden taraflar en çok da çocuklarına zarar veriyor. Dünyada en çok sevdiği iki kişi arasında ikilemde kalan çocukların ruhu derinden yaralanıyor. Terapist Karacehennem, kayınvalidelerin de çocuklar üzerinde bu anlamda olumsuz etkileri olabildiğini söylüyor. Hafta sonu çocuğunu almaya gelen bir babanın eski eşi ile ayaküstü sohbet edebilmesinin ya da bir sorun olduğunda ayrılmış anne-babanın iletişim kurarak ortak bir çözüm üretmelerinin çocuklar için de olumlu olduğunu vurgulayan Karacehennem, “Bazen ayrılan eşlerden biri tekrar evlenebiliyor. Evlenmeyen taraf çocuğu kullanarak karşı tarafın peşini bırakmıyor. Örneğin anne, çocuğun sağlığı ile ilgili uydurma ya da abartılı bahanelerle eski eşini arayıp duruyor. Ya da baba çocuğunu almak için okula giderken onların peşine takılıyor. Evde çocuğunu olumsuz mesajlarla dolduruyor. Çocuk babasının yeni eşine  yönelik olarak ‘Sen babamı bizden aldın’ gibi cümleler kurabiliyor. Aileler unutmamalı ki çocuğu, anne veya babası hakkında doldurmak ona yapılacak en büyük kötülüktür” diyor.

    1 kadın ve 1 erkek dost olabilir mi?

    Evlilik ve İlişki Terapisti Selin Özkök Karacehennem, bu soruya “Hayır” diye yanıt veriyor ve ekliyor; “7-8 yıl önce bu soruya ilk kez yanıt verdiğimde bana tepki gösterdiler. Ancak bu bir gerçek. Bekarsındır, bir çekim hissetmiyorsundur, kafa yapısı olarak çok iyi anlaşıyor olabilirsin. Ancak taraflar evli ise bir tarafın karşı cins ile samimi bir arkadaşlık kurması, eşini dahil etmediği buluşmalar gerçekleştirmesi çok da gerçekçi değildir. Çünkü eğer kişinin bir çekincesi yoksa bu buluşmalara eşini de dahil edecektir. Bu durum evliliğin yazılı olmayan kanunlarından biridir. Zaten biraz derine inildiğinde arkadaşlık taraflarından birinin diğerine aşık olduğu ancak arkadaşlığı da kaybetmemek uğruna bunu sakladığı anlaşılıyor.”

    Medeni ilişki yeni eşi üzer mi?

    Ayrıldıktan sonra iletişimlerini koparmayan eşler az da olsa var tabii. Ancak tarafların görüşmenin kapsamını genişletmeleri zaman zaman yeni eşler için sıkıntı verici olabiliyor.

    Terapist Karacehennem, “Eski sevgili ile görüşmek ihanete girer mi?” sorusuna şöyle yanıt veriyor: “İhanet değil ama beraber olduğu kişiye saygısızlık olarak kabul edilmelidir. Tabii ki karşılaşıldığında ayaküstü sohbet edilebilir ancak baş başa kahve içmek, yemeğe çıkmak gibi görüşmeler yeni eşi rahatsız ediyor. Her şeyi sınırında tutmak gerekiyor.” Bir de şu “Arkadaş kalalım, ben sana layık değilim” meselesi var. Ayrılmak isteyen tarafın diğerine kalp kırmamak için söylediği bu söz çok açık bir şekilde ayrılığı ifade ediyor. Terapist Karacehennem, bazen karşı tarafın bu laftan bile bir umut çıkarmaya çalıştığını ancak gerçekçi olunması gerektiğini vurguluyor.

    Formsanté Dergisi

  • En yaygın ilişki sorunları

    En yaygın ilişki sorunları

    Her ilişkide ufak da olsa bir takım sorunlar vardır. Ancak bazı sorunlar küçük gibi görülse de çiftlerin birbirlerine tahammül sınırlarını zorluyor ve bitme aşamasına kadar getiriyor.

    İşte ilişkilerde en yaygın 6 sorun:

    Dürüstlük
    Çiftlerin aile, iş, arkadaş, geçmiş ilişkileri vb. konular hakkında birbirlerine dürüst olmaları gerekir. Dürüstlüğün olmadığı ilişki bitmeye mahkumdur. Eğer bir ilişkiye başlayacaksanız, %100 dürüstlük üzerine kurulmalıdır.

    Monotonluk
    İlişkiler belli bir süre sonra monotonluğun kurbanı olurlar. Sürekli aynı şeyleri yapmak bir süre sıkılmanıza ve öfkenizi kontrol edememenize sebep olur. Bu yüzden partnerinizle birlikte eğlenceli çeşitli aktiviteler yapmaya önem vermelisiniz.

    Kişisel zaman
    Eğer ilişkinizin bozulmadan ilerlemesini istiyorsanız, partnerinize kişisel zaman kullanmasına hak tanımalısınız. Kimi zaman arkadaşlarıyla ya da ailesiyle yalnız görüşmek isteyebilir. Bunu sorun haline getirmeden anlayışla karşılamalısınız. İlişkinizde bir denge kurun ve herkesin kendine zaman ayırmasına izin verin.

    Güven eksikliği
    Birbirine güvenmeyen ikilinin ilişkilerini sürdürmesi imkansızdır! Güven eksikliği olan ilişkiler bitmeye mecburdur!

    Karmaşık konular
    Çiftler biri, özellikle kadın mesleki olarak erkek arkadaşından daha iyi bir konumda olması sorun yaratıyor.

    Zamanla ilgili mazeretler
    Bir ilişkiyi uzun süre idare edebilmek için çaba gerekir. Ne kadar meşgul olursanız olun, birbirinize zaman ayırmadığınız her an bir süre sonra alışkanlık haline gelir ve ilişkinizin er ya da geç son bulmasına neden olur.

  • “Evet” derken…

    “Evet” derken…

    Hayatınızın en özel “evet”i olmasını umduğumuz cevabı verirken kafanızda hiç soru işareti olmaması dileğiyle…

    Minik heyecanların yaşandığı evlilik sürecine gelmeden önce, etraftan gelen yüksek sesle yüzünden kendi içsel sesinize kulak vermeyi ihmal etmeyin. Ne kadar hazırsınız? Kendi kendimize sorup geçiştirdiğimiz önemli soruların cevabı için Klinik Psikolog Derya Utku Gazel’in kapısını çaldık.

    Evlilik için ideal bir yaştan söz edilebilir mi?
    Batıda yapılan çalışmalar, 28 yaş ve üstünde yapılan evliliklerin daha dengeli, uzun ve sağlıklı olduğuna kanaat getirmiştir. 20’li yaşların başında veya daha erken yapılan evliliklerin boşanma ile sonuçlanma oranı ise %80-85 arası. Nedenine bakıldığında kişinin benliğini keşfi, kim olduğunu idrak etmesi ve sınırlarını iyi tespit etmesi ve bu konulara akıl yürütmesi için 25 yaş üstünün daha elverişli olduğu söylenebilir.

    Kadının evliliğe hazır olup olmadığına dair kendine ne gibi sorular sorması gerekir?
    Evlilik, beraberinde ev düzeni, çocuk, para, tarafların aileleri, cinsellik gibi konuları da getirir. Bu sebeple, kişinin evlenmeden önce olayları gözden geçirmesi ve değerlendirmesinde fayda var. Çiftlerin kendilerine sorması gereken en önemli soru, evlilikten ne bekledikleri ve nasıl bir yaşamın hayalini kurdukları. 20-30 sene kendilerini nerede ve ne olarak görmek istiyorlar? Çocuk sahibi olma konusunda tarafların fikirleri nedir; buna sıcak mı bakıyorlar, bunu çok mu istiyorlar, yoksa hiç mi düşünmüyorlar? Karşı tarafın ailesi ile sınırlarını nasıl koruyacaklar? Kişisel sınırları iyi belirlemek ve korumak, sağlıklı bir evlilik için olmazsa olmazdır.

    İlişkinin, nişanlılık süresinin uzun ya da kısa olması evlilik kararını nasıl etkiliyor? Güven kavramı zaman ile doğru oranda mı ilerler?
    Nişanlılık süresi kişilerin birbirini tanıması için bir fırsattır. Sağlıklı bir ilişkinin temelinde iletişim ve etkileşim yatar. Bunu yaratmak ve olgunlaştırmak için çiftlerin birbirleri ile zaman geçirmeleri, çatışmaları çözümlemeleri, duygu alışverişinde bulunmaları önemlidir. Böylece karşılıklı güvenin, birbirini yargısızca kabul etmenin temellerini atmış olurlar. Evlilik öncesi dönem, bu anlamda tarafların işine yarayabilir. Sürenin de dengeli olması gerekir. Senelerce süren nişanlılık dönemi, ilişkinin ilerleyemediğinin, bir sonraki aşamaya geçemediğinin, tıkanıp kaldığının bir göstergesi olabilir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, “nasıl olsa evlenince değişir” diye adım atılan evlilikler, soru işaretlerinin, kızgınlıkların ve huzursuzlukların yeterince ifade edilmediği anlamına gelmekte ve ilerde daha büyük güven sorunlarına yol açmaktadır.

    Evlilik uzlaşma mıdır? İki farklı bireyin iki ayrı yolu olması gerektiğine mi inanmalı, yoksa tek yolda birlikte yürünmesi gerektiğine mi?
    Kısaca iki yaşam biçiminin buluşma noktasıdır evlilik. Tek yolda yürümesi gereken zamanlar olduğu gibi, iki ayrı yolun varlığı da kaçınılmazdır. Örnek olarak, sağlıklı ilişkilerin temelinde, tarafların kendilerine ait yaşam alanları ve etkinlik olanakları vardır. Tarafların kendilerini diledikleri gibi ortaya koydukları bir iş ya da hobi, kişiyi kendine güvenli ve üretken kılar. Bu özel yaşam alanları, tarafların birbirlerine müdahalede bulunmadıkları bir alan olmalıdır. Bunun dışındaki zamanlar sıklıkla ortaktır. Yaşanılan ev, çocuk sahibi olma, maddi konular ortak kararlar dahilindedir. Bu anlamda, iki ayrı yaşam biçiminin bir araya gelmesi, fikir ayrılıklarını, zaman zaman tartışmaları kaçınılmaz kılar. Genel anlamda uzlaşmacı ve problem çözmeye yönelik bir bakış açısı, ilişkiyi dengeli ve sağlıklı kılar. Önemli olan fikir farklılıklarına rağmen karşılıklı sevgi, şefkat ve güvendir. Ancak yaşadığımız toplumda, özellikle kadınlar yanlış inançlar ve kurallarla büyütülürler. Örnek olarak “kadın erkeğin tamamlayıcısıdır” veya “erkek evin müdürü, kadın ise onun yardımcısıdır” gibi. Bunlar günümüz ilişkilerinde geçerliliği olmayan kurallardır. Sağlıklı evlilik ilişkisi, iki tarafın eşit hak ve emeği ile gerçekleşir.

    Gelin adaylarının işi ve özel hayatı dengeyle yürütebilmesi adına neler önerirsiniz?
    Evliliğe verilen anlamlar, zaman zaman kişilerin endişelerini arttırmakta, “bilinmeyene bir yolculuk” gibi algılamalarını tetiklemektedir. Evlilik çoğu zaman bir “son” gibi algılanmaktadır. Halbuki yaşamı bir partnerle paylaşmak, hayatın yükünü hafifletmek ve andan keyif almak için eğlenceli bir yol da olabilir. Öncelikle, tarafların birbirleri ile arkadaşça bir ilişki kurmaları önemlidir. Evlilik taraflardan birinin kontrolünde değil, iki kişinin işbirliğinde yürütülmelidir. İşi ve özel hayatı dengede tutmak adına kendilerinden yüksek beklentiler içinde olmaları, her şeyi mükemmel yapmaya çalışmaları bir işe yaramadığı gibi, zamanla huzursuzluk, kızgınlık ve çöküntüye sebep olacaktır. Ellerinden geleni yaptıklarını kendilerine hatırlatmaları gerekir. Buna ek olarak, çatışmalar, her ilişkinin parçasıdır ve olması gerekir, “ilişkim iyi gitmiyor, her şey çok kötü” gibi sonuçlara varmak güven kırıcı ve yanıltıcı olabilir. Bunun yerine çatışmalardan kaçınmamak, ne olduğuna birlikte bakmak ve çözüm aramak gerekmektedir.

  • Doğru erkeği seçme kılavuzu

    Doğru erkeği seçme kılavuzu

    Bir ilişki hele de evliliğe doğru gidiyorsa sorgulamalar başlıyor: “Acaba o doğru erkek mi?” Buna cevap vermenin formülleri mevcut. Peki ya siz doğru kadın mısınız? Bunu da anlamanın yolları var. Hepsi bu yazıda…

    Her kadının ideal erkek tanımı farklılık gösteriyor. Ancak ideal diye seçilen kişi aslında her zaman doğru kişi olmuyor. Kadının sadece bir özelliğine vurulup idealize ettiği erkek, ilişkinin içinde başka alanlarda açık vermeye başlıyor. Kadın bunu dert etmiyorsa, tek bir özellikle yetinmeye razı ve bu şekilde mutlu ise sorun yok. Ancak mutsuzsa yapılması gereken çok şey var. İlk adım kendine bakmak… EnaTherapia’dan Klinik Psikolog Esin Nur Akyıldız, doğru erkek meselesini çözmek konusunda bize yardımcı oldu.

    Doğru erkek seçimi ile ilgili hatalar sık yapılıyor değil mi?

    Hem de nasıl… İlk hata, aşkın ömrü üç yıldır demek… Aşk, roller karıştığında, kadın kadın gibi, erkek de erkek gibi davranmadığında ortadan kayboluyor. Kadının, “Beni hiç düşünmüyorsun, bana hiç şefkat göstermiyorsun, koruyup kollamıyorsun” şeklindeki şikayetlerinin limiti arttığında aslında kadın erkekten baba olmasını beklemeye başlamış oluyor. Erkek baba olmaya başladığında ise çok şefkatli oluyor ve şehvet azalıyor. Çok şefkat az şehvet demektir. Orta düzeyde şefkat ise şehvetle birlikte var olabilir. Neden şehvete girdim? Çünkü tutku eşit aşktır, aşkı aşk yapan da tutku… Dolayısı ile doğru erkek tanımı da şöyle yapılabilir: Doğru erkek, doğru rolde kalabilen erkektir.

    Bu rol karmaşası nasıl oluşuyor?

    Doğduğumuzda önce bebek oluyoruz, anne-babamız ihtiyaçlarımızı karşılıyor. Anne ve baba bilinçli davranıp çocuğa ihtiyacı olanı veriyorsa, onu güvende hissettiriyorsa, koruyup kolluyorsa, sevgiyi de veriyorsa çocuk bu rolde doymuş oluyor. Anne ve babasına güvenen çocuk anlaşıldığını da hissediyor ve çocukluk rolünde kalmaya devam ediyor. Ancak bazen anne ve babalar kendileri bilmedikleri için çocukların sadece yemek, içmek, okula göndermek gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Bu sefer çocuk anlaşılmadığı için kaygılanıyor, “Ben kendi kendimi anlamalıyım, kendi kendimi çözmeliyim” diyor ve çocuk rolünden çıkıyor. Öğrencilik hayatında da arkadaşları ve öğretmenleri ile olan ilişkisinde güven problemi çekiyor. Annesi, babası tarafından yeterince anlaşılmayan çocuk öğretmeni ve arkadaşlarının da onu yeterince anlamayacağını düşünüyor, onlara güvenemiyor ve otokontrollü ilişkiler kuruyor. Sonrasında bu kontrollü hayat iş hayatına yansıyor, her şeyi kontrol etmeye çalışıyor. Uzun lafın kısası ideal erkek eşittir sağlıklı erkek ve eşittir doğru rolde kalabilen erkektir. Öğrenci ise öğrenci, iş adamı ise iş adamı, eş ise eş … Baba ise baba ama sadece çocuğuna baba, eşine ya da çalışanlarına değil.

    İdeal erkeğimizi nasıl belirliyoruz? Bu aşamada da hatalar yapıyor muyuz?

    Herkesin ideali farklı. Hepimiz kendi anne ve babamızda neyi eksik görüyorsak onu tamamlamaya çalışıyoruz. Ama şunu unutuyoruz; bazen sırf kendi anne ve babamızda eksikliği görüp, “Bu eksikliğe sahip birini istemiyorum” diyor ve sadece o eksikliği dolduran başka birine sarılıveriyoruz. Örneğin sorumluluk sahibi olmayan, güvende hissettirmeyen, işi gücü olmayan bir erkek sırf sevgisini çok fazla gösteriyor ve dokunabiliyor diye ona doğru kayıveriyoruz. Bunun tek nedeni babamızın zamanında bize yeterince dokunmamış olması… Oysa babadaki artıların totalinde eksiyi de tamamlayacak biri olsa işte size ideal erkek… Ben ideal erkeğin tanımını yapsam sadece kendi ideal erkek profilim ortaya çıkar. Formülü şu: Anne-babanızın ilişkisine baktığınızda neler çok mutlu etmiş, neler mutsuz etmiş yazın ve oradan yola çıkarak düşünün.

    Ben bu ilişkideki artıları yok saymayayım. Bunlar çok önemli şeyler ve eksikliklerini hissederim. Bunların üstüne ne eklemeliyim? Annem ya da babam neden mutsuzdu? “Babam çok sorumluluk sahibiydi, işinde başarılıydı ve duygularını ifade eden bir adamdı ama hiç dokunmazdı” diyorsam artıları ile birlikte dokunan da birini seçmeliyim. Sadece dokunan ama sorumluluk sahibi olmayan birini değil…

    Tam tersine babanın ya da annenin olumsuzluklarına çekildiğimiz de oluyor değil mi?

    İşte biz psikologlar da bunun üzerinde çalışıyoruz ve keşke bu kadar çalışmak zorunda kalmasak… Kız çocuğu bazen diyor ki “Asla annem gibi olmayacağım, o çok zayıf, hep isteyen biri, babamla arası kötü olduğunda hep naz yapıyor ve yataktan çıkmıyor”. Bu kız babasını, yani güçlü olanı seçiyor. O zaman ilerideki seçimleri de güçlü olan özelliklerden yana oluyor. Bazen de bunu hiç sorgulamıyor ve diyor ki, “Annem böyle naz yaparak babamı kontrol altında tutuyor, o zaman ben de annem gibi olacağım”. Oysa oradaki anne davranışı sağlıksız… Anne sadece eşten besleniyor ve çocuk rolünü unutmuş oluyor. Çocuk bu davranışı seçip annesi gibi birilerini hayatına seçerse sağlıksız ilişkiler yaşıyor. Ama seçimlerinde “Annemin yaptığı doğru değildi. Babam da annemin hatalı olduğunu biliyordu ama mutsuz olduğu halde niye onunla birlikteydi?” deyip hem anneyi hem babayı sorguluyorsa en sağlıklı seçimi yapıyor, ideal kadını ya da ideal erkeği seçiyor.

    Yani her şey ailede başlıyor…

    Evet, her şey ailede başlıyor. Kadınlar babalarında daha çok neyin eksikliğini görmüşse onu dolduran kişileri seçiyor ama babadaki artı özellikleri göz ardı ediyor. “Konuşamıyordum, ulaşamıyordum, bana dokunmuyordu, beni hiç takdir etmedi, kendimi değerli hissettirmedi ama kocam öyle değil. Bana kendimi değerli hissettiriyor, bana hep dokunuyor” diyor. Ama terapide ortaya çıkıyor ki sadece dokunmak ya da konuşmak tek başına yetmiyor. Bir yetişkin olması gereken erkek çalışmıyor ya da sorumluluk almıyor veya sadık değil…

    Ailenizi çözüp seçimlerinizi o doğrultuda yaptığınızda sağlıksız olanı seçmiyorsunuz. Aile hepimiz için kutsal ve önemli ama ailemize gerçekçi gözlerle bakmalıyız. Eksi yönlerini görmeliyiz. Yaptığımız seçimlerde bu eksiler bizi rahatsız edecekse seçmeyeceğiz. Anne-baba seçme hakkımız yok, sorumsuz bir babamız olabilir ama yine de onu severiz. Sorumsuz bir erkeği ise asla kaldıramayacaksak seçmeyeceğiz. Öte yandan “Sorumsuz olması çok da önemli değil. Ben zaten rahat yaşamak, gezip tozmak istiyorum” diyorsanız zaten önceliğiniz farklı oluyor. Yani doğru erkek sizin öncelik listeniz ile ilgili bir kavram.

    Seçimlerimizi bilinçli yapmıyoruz ki, bir de bakıyoruz aşık olmuşuz…

    Gerçeği olduğu gibi gördüğünüzde bu hayatta çok güçlü oluyorsunuz. Psikodrama İstanbul 24 Grubu’nun bir lafı vardır: “Görebilecek gücün, bakabilecek cesaretin ve anlayabilecek iraden olduğu sürece bu hayatta çok güçlüsün.” İşte bu üçünü sağladığınız noktada, annenize baktığınızda “canım annem”, babanıza baktığınızda “canım babam” diyorsunuz ama eksilerini de görüyorsunuz. Diyorsunuz ki, “Evet babamı çok seviyorum ama babamı seçmedim, eşimi, çocuklarımın babasını, hayat arkadaşımı seçebilirim”. Bilinçaltınız bilinçli düzeye geldiğinde, ki bunu uzman yardımı ile yapmak mümkün, zaten mutlu ilişkiler kuruyorsunuz.

    Bir baba figürü olmadan büyüyen kadınlar ne yapıyor?

    İstatistikler genellikle kendilerinden büyük yaşta erkekleri seçtiklerini gösteriyor çünkü var olmayan bir baba yerine sürekli koruyup kollayacak, onun yerine düşünecek, destekleyecek bir baba arayışları oluyor. Bu aslında sağlıksız bir tercih… Sağlıklı ilişkiler kurmak isteyen akıllı insanlar ile çalışıyor, baba ve eş rolünü ayrıştırıyoruz.

    Eş seçiminde hata oldu, geri dönüşü var mı?

    Olmaz mı? Örneğin, “Ne kadar güzel gözleri var, sabahtan akşama kadar o gözlere bakarak yaşayabilirim” deyip sonra bir gün işlerin böyle gitmediğini fark ediyorsunuz. O zaman formülleri bilmek gerekiyor. Doğru erkeği seçmek isteyen kişiye “Birisi sizi etkilediğinde ne oldu da etkiledi, bu tutku sağlıklı mı sağlıksız mı diye bakın” diyoruz. Tabii bu ancak kontrolle oluyor ve zamanla öğreniliyor. Bir ilişkinin içinde değişim yaratmak için ise önce siz değişiyorsunuz. Siz değişince otomatikman o da değişiyor. Düşünün, bir ilişki nasıl başlıyor? Önce kalbimizi pıt pıt attırıyor, ona doğru gidiyoruz. Özellikle ilişki evliliğe dönüştükten sonra bir şeyler istemediğimiz gibi olduğunda hep bu konuya konsantre oluyoruz; “Neden bana böyle davrandı ya da davranmadı?” diye sormaya başlıyoruz. Burada öncelik ve değer karşı tarafa veriliyor hep. Oysa “O niye yapıyor?” yerine “Ben neden izin veriyorum?” demek gerekiyor. “O bana kendimi değerli hissettirmiyor” diyen kişiye sormak gerekiyor, “O davranmıyor olabilir ama sen özel misin? Özelsen, sen önce kendine özel davran. Değerli misin? O zaman önce sen kendine değer ver.” Yani biri size kendinizi değerli hissettirse de, hissettirmese de çok değerli olduğunuzu, güzelsin dese de demese de güzel olduğunuzu, bir tanecik olduğunuzu bileceksiniz.

    Bu duruma bir örnek verebilir misiniz?

    Örneğin kadın akşam yemek yapıyor ve eşini arıyor, “Tam senin istediğin gibi yemek yaptım” diyor. Adam “Tamam gelirim belki” diyor ama akşam gecikiyor. Geldiğinde toplantısının uzadığını söylüyor, “Aramam gerektiğini düşünemedim” diyor. Kadın “Önemli değil” deyip alttan alıyor. Birkaç gün sonra yine aynı şey oluyor. Sonra yine… Kadın yine “Önemli değil” diyor. Niye önemli olmasın ki? Önemli ki sen ona yemek yapıyorsun, önemli ki gelmediğinde moralin bozuluyor. Senin için önemli ise önemliymiş gibi davranacaksın. Karşı taraf önem vermiyorsa yemek yapmayacaksın, ta ki o bunun eksikliğini fark edene kadar. Kadın, “Sen beni bekletiyorsun ama kusura bakma ben daha fazla bekletilmeyeceğim, ben de en az senin kadar değerliyim” diyebilecek. Kadın bunu diyebildiğinde karşı taraf da ne olduğunu düşünmeye başlıyor. Aslında sürekli önemli değil diyen kadın anne rolünde… Hiçbir erkek annesi ile sevişmek istemez, hiçbir kadın da babası ile… Rolleri karıştırmamak gerekiyor.

    Tüm bu açıklamalardan sonra ideal erkeği kısaca nasıl tanımlarsınız?

    Kendini gerçekleştirmiş, yetişkin olmuş, temel ihtiyaçlarını giderebilen, kendi kendine kimseye bağımlı kalmadan ayakta durabilen, öz motivasyonu olan, hayata bağlı, kötü yönlerini gördüğü gibi iyi yönlerini de görebilen insan ideal erkek ya da ideal kadındır. Bu ikisi yalnızken de hayatlarını çok iyi sürdürürler, bir araya geldiklerinde ise şahane olurlar.

    Formsanté Dergisi

  • Evlendikten sonra değişir demeyin!

    Evlendikten sonra değişir demeyin!

    Evlilik kararı, insan hayatının belki en önemli kararlardan biri. Peki “evet” demeden önce nelere dikkat etmek gerekiyor? Psikolog Burcu Atatür, evleneceğiniz kişiyi tanımak için neler gerektiğini anlattı.

    Eş seçimi, kişinin kalan ömrünü kiminle paylaşmak istediğiyle alakalı. Dolayısıyla sadece bir “eş” değil, onu meydana getiren kavramlar ve değerler dünyası mevzu bahis. En basit kişisel zevklerden tutun da bireyin varoluşuna verdiği anlama kadar uzanan kocaman bir paket bu. Ömür dendiği zaman, hem sonsuzluk kadar uzun hem de bir göz açıp kapama süresi kadar kısa zaman dilimi gelir akla ve burada izafiyet eş seçimiyle birebir alakalı. İyi bir eş ve mutlu bir evliliğe sahip olmak, ömrü uzatmıyor belki ama yaşanan, paylaşılan her anı keyifli hale getirip, hayata anlam katıyor.

    Evleneceğiniz insanı tanımak için neler gerekiyor?

    Eş adayını seçmeden önce kişiye ilk gereken kendine ait farkındalık. İlk bakışta kolay gibi görünen bu madde eğer tam olarak yerine getirilmezse ilişkilerde en büyük çatışmalara sebep oluyor. Kendini bilmeyen, tanımayan, kimliği ve benliği üzerinde kafa yormayan insan korku ve kaygılarından da habersiz oluyor. Hayal, emel ve beklentilerini de netleştirmediğinden hayattaki yerini ve duruşunu doğru değerlendiremiyor, yanlış ilişkiler kurmaktan kurtulamıyor.

    Özellikle dayatmaların, yönlendirmelerin, aile-mahalle baskısının egemen olduğu toplumlarda kişiler istedikleri için değil “uygun” görüldüğü birtakım sosyo-ekonomik kriterler veya statüler ön plana alındığı için, uyumdan çok menfaatlerin gözetilmesi doğrultusunda eş adayına yöneliyor. Oysa ruh, sadece dengini bulduğunda kanatlanan ve tüm engelleri aşabilen cesur ve pervasız bir yapıda. Herkesçe en ideal görünen eş, evlilik için doğru eş anlamına gelmiyor. Kişinin kimi hayatına alacağına karar verebilmesi, kendisinin kim olduğundan geçiyor. Varlığını tek ve bütün olarak tanımlayamıyor, ayakları üzerinde duramayıp aile ve ortamından sağlıklı şekilde ayrışamıyor, birey olamıyorsa başkasını tanımaya yeltenmek, hayatta aynaya bakmadan el yordamıyla şeklini keşfetmekten öteye gitmiyor.

    Kendini tanıyan, günah ve sevaplarıyla kabullenen, kusursuz olamayacağına ikna olan ve doğal haliyle de sevilebileceğine kanaat getiren kişi, işin zorlu kısmını aşmış oluyor. Bundan sonraki ilk gösterge, yanında olabildiği kadar kendi olduğu insanları fark etmek. Eğer eş adayı olarak gördüğü kişinin yanında hala maskelere ihtiyaç duyuyor, kalkanlarını indiremiyor, kendini açıkça ortaya koyamıyor ve tüm bunların evlendikten sonra bir anda yoluna gireceğini düşünüyorsa ilerleyen günlerin tatsız sürprizlere gebe olduğunu söylenebilir.

    En büyük eksik samimiyet!

    Günümüz insanının en büyük eksiği samimiyet. Güvenemiyor, kimseye kolay inanmıyor, her an tetikte ve doğal davranamıyor. Rollerine kendini her zamankinden fazla kaptırmış durumda ve işin kötüsü bir müddet sonra kendi yalanına kendi de inanmaya başlıyor. İçtenlikten uzaklaştıkça benliğinden de uzaklaşan bireyler ömür boyu taktik uygulayıp rol yapabileceklerine inanıyorlar. Ancak ilişkilerin en fazla ilk üç senesinde ak koyun kara koyun ortaya çıkıyor. Çünkü insanları bir araya getiren ve yuva kurma hayalleri aşılayan en büyük etken olan romantik aşk, ilk üç sene içerisinde değişime uğrayarak yerini daha akıllı ve dengeli bir aşka bırakıyor. Eşini seçerken maskelerini ve kalkanlarını indirmemiş, gereken rolleri başarıyla yerine getirmiş ama gerçek istek ve dürtülerini bastırmış olan kişiler aşkın ikinci evresinde rollerine devam edebilecek içsel enerji ve motivasyonu bulmakta zorlanıyorlar. Eninde sonunda çatlaklar büyüyor ve çift onları görmezden geldikçe ilişki parçalanarak kopmaktan kurtulamıyor.

    Hiç kimseyle olunmasa da eş adayının yanında doğal olabilmenin önemi büyük. Ev ortamı, kişiler rahatça nefes alabildikleri ve kendileri olabildikleri oranda yuva halini alıyor. Orada kalkanlara ihtiyaç yok. Çift sırtını rahatça birbirine dayayabilmeli, kendini korumak zorunda kalmamalı, bireyselliğini ve özgünlüğü yaşayabildiği, birbirine saygı duyabildiği kadar; beraberlik, uyum ve hoşgörüyü de öne çıkarabilmeli.

    Evlendikten sonra değişir demeyin!

    Evlenmeden önce yapılan en büyük yanlış ise eş adayının o an istenen özellikleri tam olarak taşımamasına rağmen evlendikten sonra kişinin gösterilen yönde değişebileceğinin düşünülmesi. Değişimin kaçınılmaz olduğu ve herkesin başına geldiği bir gerçek. Yaşamanın bir bakıma anlamı bu. Amacı ise değişimi fark etmek, onu kabullenmek, bundan maksimum keyif alıp, fayda sağlamak. Buraya kadar sorun yok, yalnız tüm bu farklılaşmayı evliliğe bağlamak hatta öncesini dikkate almayarak sonrasından mucize ummak pek gerçekçi sayılmaz.

    Herhangi birinde bir değişime sebep olunacaksa bu en iyi ihtimalle kişinin kendisi olabiliyor. Zaten gerçekte farklılık eşte değil onu algılama ve anlamlandırmada meydana geliyor. Kişiler eşlerinin artık tanıdıkları, bildikleri, seçtikleri insan olmadığını ve hatta yanlış eş seçimi yaptıklarını düşünmeye başlasalar da hedefe karşı tarafı oturtmadan önce dönüp kendilerine yeniden bakmaları gerekiyor. Çoğu zaman başta sevilen ve tercih edilen özellikler sonradan problem haline gelebiliyor.

    Muhtemelen iki taraf da kendince bir başkalaşım geçirmesine rağmen sadece eşindeki değişiklikleri fark ediyor. Eğer okları hemen dışarı yöneltmekten, suçlu aramaktan, kendini temize çıkarma ihtiyacından bir an bile kurtulabilirse, eşler uzun zamandır ihmal ettikleri bireyselliklerini tekrar fark edip kendilerinin de yerinde saymadıklarını görebiliyorlar.