Etiket: aile

  • Ailece Yemek Yemenin Önemi

    Ailece Yemek Yemenin Önemi

    Annem öldükten ve erkek kardeşim Yeni Zelanda’ya okumaya gittikten sonra bana en garip gelen şey yemek masası oldu. Babam ve ben ayrı yemek yemeye başlamıştık. Arkadaşlarımızla yemeğe çıkıyorduk, bilgisayarlarımızın başında sandviç yiyorduk, film izlerken pizza ısmarlıyorduk. Bazı günler birbirimizi neredeyse hiç görmüyorduk. Ben de üniversite için evden ayrılmadan birkaç hafta önce babam odama geldi. “Sanırım artık beraber yemek yemeye başlamalıyız. Sadece sen ve ben olsak bile” dedi. “Annen de böyle olsun isterdi.” Olağanüstü değildi elbette, çünkü ailece yediğimiz yemekler çok daha güzel olurdu ve annemle kardeşimin eksikliğini hissediyorduk. Ama yine de babamla yemek yemek için bir araya gelmemizle ilgili çok özel bir şey vardı. İyileştiriciydi çünkü. Konuşmak için bir bahane, geçirdiğimiz gün üzerine ve güncel olaylar hakkında konuşma…Sıradan konuşmalarımız – futbol ya da televizyon – genellikle daha ciddi sohbetlere – politika, ölüm, hatıralar – dönüşürdü. Birlikte yemek yemek küçük bir eylemdi ve bizden çok az şey talep ediyordu: Sıradan, gündelik dikkat dağıtıcılardan 45 dakikalığına uzaklaşmak. Ama yine de her durumda günümün en güzel bölümlerinden biri oldu.

    Maalesef pek çok kültürde, özellikle Amerika’da, insanlar çok daha az ailece birlikte yemek yiyor. Örneğin bir Amerikalı her beş öğünden birisini arabasında yiyor; her dört Amerikalıdan biri her gün en az bir öğünü fast food olarak yiyor; Amerikalı ailelerin büyük bir çoğunluğu ise haftada beş günden daha az birlikte tek bir öğün yiyorlar. Oysa birlikte yemek yemeyen insanlar, sevdikleriyle birlikte anlamlı zaman geçirme fırsatını kaçırıyorlar. Ancak kaçırdıkları tek şey bu değil ne yazık ki! Ailece birlikte yemek yememenin, fiziksel ve psikolojik negatif etkileri de var.

    Dünya ülkelerinin yaklaşık dörtte üçüne ait verileri kullanan OECD (Ekonomik İşbirliği Ve Kalkınma Örgütü), ebeveynleriyle birlikte düzenli olarak yemek yemeyen öğrencilerin belirgin bir şekilde okulu kırmaya daha meyilli olduklarını buldu. OECD’nin verilerine göre dünya genelinde okul kırma oranı ortalaması yüzde 15. Bu öğrencilerin yüze 30′u aileleriyle pek sık bir arada yemek yemediğini söylüyor.

    Ailece Yemek Yemenin Önemi
    Ailece Yemek Yemenin Önemi

    Ayrıca 2014 Avrupa Obezite Kongresi verilerine göre aileleriyle haftada en az iki kez akşam yemeği yemeyen çocuklar, yiyen çocuklara göre fazla kilolu olmaya yüzde 40 daha meyilli oluyor. Buna karşılık, Kolombiya Üniversitesi’ndeki Bağımlılık ve Madde Kullanımı Merkesi’nin yaptığı bir araltırmaya göre aileleriyle haftada beş ya da daha fazla gün bir arada akşam yemeği yiyen çocuklar, aileleriyle çok daha az akşam yemeği yiyen çocuklara göre uyuşturucu ve alkolle daha az problem yaşıyor, daha sağlıklı yiyor, daha iyi bir okul performansı gösteriyor ve aileleriyle daha yakın olduklarını söylüyor.

    Birlikte yemek yememe ile ilişkilendirilen bu negatif etkilerin iki büyük sebebi var: Birincisi dışarıda yemek yediğimizde – özellikle çocukların aileleri olmadan gittikleri ucuz yerlerde – çok sağlıklı yemekler yemiyoruz. Genel olarak ev dışında yenen yemeklerin, ev yapımı yemeklere göre yüksek yağ ve tuz oranı ve kalorili içeriği nedeniyle daha sağlıksız olduğu söylenebilir.

    Bir başka sebep ise yalnız yemek yemenin insanı yabancılaşmaya itebilmesi. Yemek sofrası bir birleştirici, bir topluluk yeri olabilir. Birlikte yemek yemek, birbirinden haberdar olmak ve konuşmak için bir bahanedir. İnsanların yapmaları gerekenleri bir kenara bırakıp gün içinde birbirlerine ayırdıkları bir zamandır.

    Birlikte Yemek kitabının yazarı Alice Julier bunu çok güzel özetliyor: “Fiziksel ve psikolojik sağlığın anahtarı, basit yemek ve birlikte yemektir.”

    Belki de en güzeli birlikte yemek yemeyi stres atmak için bir fırsat ve sevdiklerimizi yakından dinlemek şansı olarak görmek çocuklarımızın okulda daha iyi olmalarını, aşırı kilolu olmamalarını ve uyuşturucu ya da alkol tüketmeye daha az meyilli olmalarını sağlayabilir.

    Üniversite için evden ayrılmadan önceki son gecemde babamla birlikte en sevdiğimiz Çin restoranına gittik. 60 yıllık ömrüne ve bu restoranda yediğimiz sayısız yemeğe rağmen babam hala çubukları doğru kullanamıyordu. “Dur yardım edeyim” dedim. Biraz direndikten sonra mecburen kabul etti. “Bak, bunu tamamen sabit tutman gerekiyor” dedim elimdeki çubuklardan birini göstererek. “Bu arada diğerini yemeği almak için hareket ettirmelisin.” Başını salladı. “Anladım sanırım” dedi elindeki çubukları özenle tuttarak. “Her çubuğun ayrı bir görevi var ama yemeğini düşürmemen için birlikte çalışmaları gerekiyor. Öyle değil mi?” Gülümsedim. “Evet, kesinlikle.”

     

    Kaynak: http://www.theatlantic.com/health/archive/2014/07/the-importance-of-eating-together/374256/?utm_source=SFFB
    *Yazıdan kısaltılarak çevrilmiştir.
    Çeviri: egitimpedia.com/
  • Anne ve babamın boşanması beni ne kadar etkiler?

    Anne ve babamın boşanması beni ne kadar etkiler?

    Bazen annenizin babanızın boşanıyor olmasını en yakın arkadaşlarınızla bile paylaşmak istemezsiniz. Çok fazla boşanma hikayesi duymuş, arkalarında bıraktıkları çocuklarına üzülmüş ve anneyle babayı boşandıklarından dolayı zayıflıklarına yenilmiş aciz insanlar olarak görmüş olabilirsiniz. Çocuklar genelde kendilerine ihanet edilmiş hisseder, duygusal ve fiziksel bazı rahatsızlıkların aileyi bu sona hazırladığını düşünür. Aile içinde ne kadar kavga dövüş olsa da, artık iş hayatına atılmış yetişkin bireyler olarak, anne ve babanız artık birlikte olamayacaklarını söylediklerinde şok yaşayabilirsiniz. Anne ve babasının genç yaşta boşanmasına tanık bir çocuğun yaşadıklarından farklı olarak, yuvadan uçtuysanız böyle bir süreci daha kolay atlatmanız beklenir aslında. Annesi ve babası boşanan yetişkin çocukların sayısı giderek artıyor. Yani 18 yaş üstündeki daha çok kişi, ailesinin boşandığına tanık olmaya başladı.

    Etrafınızdakiler, boşanma haberlerini olgunlukla karşılamanızı ve hayatınıza devam etmenizi bekliyor. Uzmanlar da buna şahit. Kendilerine gelen danışanların yaşadıklarından ve anlattıklarından yola çıkarak, sizden iyi olmanızın beklendiği çünkü kendinizi ifade edecek yetide olduğunuzun düşünüldüğüne tanık olmuşlar. Tabii ki üzgün ve sinirli olabilirsiniz, kafanız karışabilir ama bu, içinizdeki ‘bir şeyleri kaybetmiş’ olma hüznünün önüne geçemiyor. Hâlâ duygusal olarak annenize babanıza bağlıysanız, en az beş yaşındaki bir çocuk kadar dünyanızın yıkıldığını düşünebilirsiniz. Ayaklarınız yere daha sağlam basıyor olsa bile, yine de kuvvetli şekilde durumdan etkilenebilirsiniz. Yani onlar ayrıldığında, siz de içinizde o sızıyı hissedersiniz. Çünkü, güvende, yıkılmaz ve sağlam olduğunu düşündüğünüz o duvar yıkılmıştır artık.

    anne_baba_bosanmasi

    Artık “yuva” denilen yer yok

    22 yaşındaki Rana için de bu tarz bir kayıp çok yıpratıcı olmuş. Başka şehirde üniversiteye gidiyor olması, ailesiyle çok fazla görüşmemesi için ona bahane yaratmış ve kendine farklı hayat kurmuş: “Kendime bambaşka bir yuva yarattım. Yeni evlerinde ikisi de bana oda ayırmadı. Yani onlara gittiğimde adeta misafirim” diye yaşadıklarını anlatıyor. Annesiyle babası çocuklarının vesayeti konusunda savaşmamış olsa da bu, en basit konularda bile zorluk yaşamadıkları anlamına gelmiyor. Her boşanmış ailenin çocuğu gibi Rana kendisini anne ve babası arasında kalmış hissediyor. En zoru da yılbaşı geceleri oluyormuş. İkisi arasında ayrılık yaratmamak adına, onları kendi yaşadığı şehre çağırmaya başlamış. Bu yüzden kendisini onların çocukları gibi hissetmektense, onların ebeveynleri gibi hissetmeye başlamış.

    Babasal sorunlar

    İnternette boşanma esnasında çocuklarla ve yetişkinlerle nasıl iletişim kurmalı şeklinde konular üzerine kitaplar, gençler üzerinde boşanmanın etkileri ile ilgili araştırmalar bulabilirsiniz. Çok yakın zamanda Avustralya’da bir vakfın yaptığı araştırma, boşanmış ebeveynlerin 20 yaş üzerindeki çocuklarına odaklandı. Sonuçlar oldukça ilgi çekici. Bu gruptaki kadınların büyük çoğunluğu 33 yaşına geldiğinde büyük ihtimalle boşanmış oluyor. Yine Merve’nin durumuna dönersek; annesiyle babasının boşanmasının ardından kendilerini ebeveyn olarak görmeyi bıraktıklarını söylüyor.

    Bu da, sadece ilişkiler ya da belli kişilerle kendisini eşleştirmemesi gerektiğini ona öğretmiş. Bu sayede birini kaybettiğinde yine ayakları üzerinde durabileceğini düşünmüş. Şu hayatta sadece tek doğru yok; herkesin farklı görüş açıları var. Bu da, çoğu boşanan ailenin çocuğunun vardığı sonuç gibi, Merve’yi daha gerçekçi yapmış. Artık anlamlı ve devamlılığı olan ilişkiler kurmaya meyilli olduğunu söylüyor. Yetişkinler olarak, anne babamızın hâlâ bir çift olduğunu, birbirlerini sevdiklerini ve birbirlerine destek olduklarını görmek ve bilmek istiyoruz. Bunu deneyimlemediğimizde ebeveynlerimizin ilişkisinin değeri konusunda kafamızda soru işaretleri oluşuyor ve bir ilişkide kendimizi nasıl gördüğünüz dahi değişiyor. Annesi ve babası arasında kalan yetişkinler, taraflardan birine destek olmaya çalışırken kendi ilişkilerini hatta evliliklerini de tehlikeye sokabiliyor. Çünkü bazı durumlarda taraflardan biri, tek başına ne yapacağını bilemediğinden, çocuğunun evine yerleşiyor. Örneğin Merve, babasıyla daha çok zaman geçirmek zorunda kaldığından kendisini garip hissetmeye başlamış. Aile tablosunda artık annesi olmadığından dolayı, babasıyla ilişkisi de zedelenmiş. Çünkü babası yalnız başına olmanın ne anlama geldiğini bilmiyormuş: “benimle annem aracılığıyla konuşmaya o kadar alışmış ki, şimdi benimle nasıl iletişim kuracağını bilemiyor. Evi arardım, annemle konuşurdum ve babam telefona gelmeden benim hakkımda her şeyi öğrenirdi. Yani onlar boşanana kadar babamla çok fazla baş başa kalmamıştım. Şimdi benle ve kardeşimle nasıl sohbet başlatacağını bile bilmiyor.” Yani Merve ve babası iletişim kurmanın yöntemlerini yeniden oluşturmaya başlıyor.

    Facebook etkisi

    En zoru da anne ve babanın varlıklarını koruduğu Facebook üzerinde paylaştıklarını düzene sokmak. Çünkü belki anneniz, belki de babanız yeni bir ilişkiye yelken açıyor, sizi de onunla tanıştırıyor ve birlikte fotoğraf çektiriyorsunuz. O andan itibaren Facebook üzerinden paylaştıklarınız konusunda dikkatli olmanız gerekiyor. Sosyal medya araçları boşanmanın getirdiği drama tuz, biber oluyor. Bazen taraflardan biri Facebook duvarını duygusal alıntılarla doldurarak tepkisini ortaya koyuyor. O zaman diğer taraf, çocuğunu arayarak “Bak annen/baban ne yazmış yine” diyerek sizi arada bırakıyor. Her yazının alt mesajı olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz. İçini dökmek istiyorsa, bunun yerinin Facebook olmadığı aşikar. Boşanan anne-babanızın kurduğu yeni hayat da sizi etkiliyor. Feyza şöyle anlatıyor: “Babamla boşanmadan önce annem torunuyla birebir ilgilenen çok iyi bir anneanneydi. İkinci çocuğum olduğunda çok ilgilenmedi çünkü yeni bir erkekle yeni hayatına başlamıştı.

    Onun desteğine her zamankinden daha çok ihtiyacım vardı ama o ortalarda yoktu. Şimdilerde yeni ailesiyle zaman geçirmekten daha çok hoşlanıyor ve ben çok kıskanıyorum.” Kendinizi aileniz tarafından ihanete uğramış hissederken, anne ya da babanızın yeni ilişkisini nasıl tolere edebilirsiniz? Şunu aklınızdan hiç çıkarmayın: Boşanmanın ardından sadece annenizin, babanızın ilişkisi değil; sizinle de ilişkileri etkileniyor. Ne olduğunu kabullenmeniz için biraz zaman geçmesini beklemelisiniz. Anne ya da babanızın yeni ilişkisiyle barışık olmanızın yolu, onların ilişkisinin sonlanmasını anlamanız ve bunu kabullenmenizden geçiyor. Herkes mutlu olmayı hak ediyor ama aileye yeni birilerini kabul ettirmek zorla değil, dikkatli adımlarla gerçekleştirilmeli.

    Kaybın ötesinde

    Aniden boşanmış bir ailenin çocuğu haline geldiğinizde yetişkin olmanın getirdiği bazı faydalar da yok değil. Bir ailenin nasıl yıkıldığına dair detayları bilmek, bunun altında yatan nedenleri anlayacak kadar olgun olmak gibi faydalar sayabiliriz. İlişkilerin karmaşıklığını anlayabilecek empatiyi oluşturabiliyor, kendi ilişkinizde zorlu dönemeçlerden geçerken öğrendiklerinizi hatırlayabiliyorsunuz. Herkesin kendi hikayesi olduğunu kabulleniyorsunuz. İlişkide sadece ikiniz varken o ilişkiyi sonlandırmak yeterince zorken, bir de çocuklar varken bunun ne kadar zor olduğunu anlıyorsunuz. Kendi ilişkiniz içinde sesinizi yükseltmeyi, hakkınızı aramayı öğreniyorsunuz ve anne babanızın evlilikleri içinde düştükleri hatalara düşmemeyi kenara not ediyorsunuz.

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Zenginler Arkadaşlarıyla, Yoksullar Aileleriyle Vakit Geçiriyor

    Zenginler Arkadaşlarıyla, Yoksullar Aileleriyle Vakit Geçiriyor

    Ekonomik refah ile insanların boş vakitlerini kimlerle geçirmeyi seçtikleri arasında oldukça açık bir bağlantı saptandı.

    Daha fazla paraya sahip oldukça genel olarak daha az sosyal bir kişilik olmaya yatkın olursunuz. Yıllar boyunca, araştırmacılar bu duruma dair çeşitli potansiyel açıklamalar ileri sürdüler. Bunlardan birisi; yoksul insanların belirli ihtiyaçlarını karşılamak için çevrelerindeki ilişkilere ihtiyaç duymalarına karşın, ekonomik durumu iyi olanlar bu ihtiyaçları satın alabilecek durumda olmalarıyla ilişkilendirilir. Örneğin; yoksul bir aile çocuğuna göz kulak olması için komşularından ricada bulunurken, ekonomik durumu gayet iyi olan bir aile çocuğu için rahatlıkla bir bebek bakıcısı kiralayabilir. Ve böylesi durumlar için sosyal destek; malî olarak zorda olanlar için duygusal ve lojistik anlamda bir tampon desteği sağlayabilir. Yani güçlü bir sosyal ağ, yoksulluğun daimi stresine dair bir rahatlama sunabilir.
    Social Psychological and Personality Science ‘da yayımlanan “Social Class and Social Worlds Income Predicts the Frequency and Nature of Social Contact” başlıklı yeni bir araştırma ise yukarıdaki hipotezlere dair farklı bir bakış geliştiriyor. Zengin insanlar boş zamanlarının büyük bir çoğunluğunu yalnız başlarına geçiriyorlar. Fakat zenginler diğer insanlarla zaman geçiriyorken, araştırmanın bulgularına göre onların sosyal yaşantıları yoksul insanlarınkinden oldukça farklı bir şekilde gelişiyor. Esasında arkadaşlarla zaman geçirmek yoksullar için bir nevî lükstür ve durumu görece iyi olan insanlar için ise çok daha erişilebilirdir.
    Araştırma ekibi; verilerini iki ulusal temsil örneğinden: 2012 yılında yapılan yaklaşık 30.000 insanın verilerini toplayan General Social Survey’den ve yaklaşık 89.000 katılımcının olduğu American Time Use Survey’den elde ettiler. Ekip; verilerin analizlerini yaparken kişinin sosyal yaşamını etkileyebilecek diğer faktörleri –örneğin; yaş, cinsiyet, çalışma saatleri– kontrol altında tuttular ve aynı zamanda da ev ahalisinin büyüklüğünü (yoksul insanlar diğer aile üyeleriyle aynı evi paylaşıyor olabilir) ve şehir büyüklüğünü de (kırsal bölgelerde yaşayan insanların aile üyeleriyle vakit geçirmeleri daha muhtemeldir) hesaba kattılar.
    Hesaplamaların ardından ekip; ekonomik refah ile insanların boş vakitlerini kimlerle geçirmeyi seçtikleri arasında oldukça açık bir bağlantıyı saptadılar: Gelir spektrumunun alt kısmındaki insanlar ile zenginler karşılaştırıldığında; zenginlerin gün içerisinde yoksul insanlara kıyasla yalnız başlarına 10 dakika daha fazla, arkadaşlarıyla 22 dakika daha fazla ve aile üyeleriyle ise 26 dakika daha az zaman geçirdikleri bulgusuna ulaşıldı.
    Günün 24 saatten oluştuğu göz önüne alındığında, 22 dakikanın fazla bir zaman olmadığı açık, fakat bu süreyi haftalar, aylar ve yıllar seviyesinde ele aldığınızda azımsanmayacak bir zaman dilimi elde edersiniz. Araştırmacılar; varlıklı insanların komşularıyla daha az zaman geçirdiklerini ancak daha çok kendi seçtikleri topluluklarla (özel kulüpler, özel okul birliktelikleri gibi) vakit geçirdiklerini söylüyorlar.
    Öte yandan, yoksullar için bu durum bir lüks halini alıyor. Sonuç olarak; yoksullar arkadaşlarından ziyade aileleriyle daha fazla vakit geçiriyorlar ya da geçirmek durumunda kalıyorlar. Yani yoksulluk; sosyal ilişkilerin de zayıflamasına sebep olabiliyor. Sosyal anlamda birbirine destek olma durumu; yoksullar için daha hayati düzeyde olsa da, bunun için fırsatları engelleyen birçok parametrenin olduğu da kesin. Fakat; her ne kadar Marx farklı bir konteks için söylemiş olsa da; “dünyanın bütün işçilerinin birleşmesi” sosyal ilişkilerin sağlığı açısından da önemli. Çünkü görünen o ki; para arkadaş satın alamıyor belki ama, daha sosyal olabilmeyi mümkün kılıyor.
    bilimfili.com
  • Ayrılık kararları en çok özel günlerde alınıyor

    Ayrılık kararları en çok özel günlerde alınıyor

    Birçok ilişki özel kabul edilen günlerde bir eşikten geçiyor. Kadınların daha çok önem verdiği bu günlerde hediye almayan ya da sürpriz yapmayan erkekler bir krizle karşı karşıya kalıyor.

    ID Coaching Kurucusu ve Eğitmeni, Profesyonel Koç Hatice Yıldıran, özel günlerde karşılanmayan beklentilerin ilişki ve aile yapısı üzerindeki etkisinin büyük sorunları beraberinde getirdiğini belirtiyor.

    Yaşanan sosyo-kültürel ve ekonomik etkenler evliliğe ve ilişkilere bakışı etkileyerek, beklentileri yükseltiyor. Modern çağın özel gün ve hediyeleşme alışkanlığıyla gelen bu beklentiler tam olarak karşılanmayınca ilişkilerde ciddi krizler yaşanıyor. Hatta ayrılma kararları en çok özel günlerde veriliyor.

    Özel günlerde hediye satın alma eylemini göstermeyen ya da hediye almak istese de alamayan kişiler, ilişki içinde olduğu kişi tarafından suçlanabiliyor ve bu durum ayrılıkla sonuçlanabiliyor. Kadınların birçoğu alınacak hediyenin evle ilgili değil, kendisini ilgilendirmesini istiyor. Kadınlar yarısından fazlası ise özel günleri eşine kırgın geçiriyor ve önemsenmediğini düşünüyor.

    ”Hediye almak sevginin göstergesi değildir”

    Sevgililer Günü, yıl dönümü, doğum günü toplum tarafından ve kişiler tarafından önemli görülen günler sosyal medyanın da etkisiyle bir gösterişe dönüşüyor. Kişilere farklı bir bakış açısı kazandırmayı amaçlayan ve bu yönde ilişki koçluğu eğitimleri veren ID Coaching’in Eğitmeni Hatice Yıldıran özel günlerde yaşanan olumsuzlukların önüne geçmek için şunları söylüyor: “Modern dünya insanı maddeye önem vererek dünyanın varoluşundan beri sahip olduğu maneviyatı kaçırabiliyor. Hediye kavramı evirilerek bugünkü haline yani sadece parayla satın alınabilen bir maddeye dönüştü. İlişkilerde hediye satın almanın bir sevgi göstergesi olmadığını kabul etmek özel olarak kabul edilen günlerde yaşanabilecek krizlerin önüne geçecektir” diyor ve önemli olanın doğru mesajlar vermek olduğunu belirtiyor.

    Toplumda kabul görme isteği sosyal medyada pekiştiriliyor
    İlişkiler, teknoloji dünyasıyla birlikte sosyal medyada da farklı bir boyuta taşınıyor. Hediye paylaşımları ile birlikte onaylanma ve kabul görme dürtüsü de sosyal mecralarla pekiştiriliyor. ID Coaching Kurucu ve Eğitmeni, Profesyonel Koç Hatice Yıldıran, “Yediklerimiz, gördüklerimiz, tatillerimiz sosyal medyada. Bu durum etkileşimi artırıyor ve farklı yaşamlara özendiriyor. İlişki iki insan arasında yaşanıyorsa bu iki insanın düşünme biçimi ve prensipleriyle sürdürülmelidir. Toplum tarafından kabul görülme ya da onaylanma isteği dolayısıyla da ilişkiyi buna göre sürdürme, ilişkinin gidişatı için sağlıklı olmayacaktır. Sevgilisi ile sosyal medyada paylaştığı fotoğrafın aldığı beğeni sayısı kişinin kafasında ilişkiyi meşrulaştırma çabasına dönmemelidir. Mümkünse özel kabul edilen günlerde sosyal medya paylaşımlarını görmezden gelin. Neden benim böyle bir hayatım yok diye, sevgilinize, eşinize kapris yapıp ilişkinize zarar vermeyin” diyor.

    Ona maneviyatı hediye etmeye çalışın
    Yıldıran, son olarak çiftlere maneviyata önem vermelerini önererek şunları dile getirdi;
    “Özel günlerin bir vesile olmaktan öteye geçmeyen zamanlar olduğunu bilmek ve sevginin pek çok dili olduğunu, kendi sevgi dilimizi ve karışımızdakinin sevgi dilini öğrenmemiz gerekiyor. Eşine, sevgilisine özel bir günde gerçekten hediye vermek isteyenler emek harcadığı bir kolye, güzel bir anıyı hatırlatacak fotoğraf, bir kağıda karaladığı şiiri benim favorilerimden olan Leo Buscaglia’nın “Beş Sevgi Dili” kitabını da hediye edebilir” dedi.

    Kaynak: cosmopolitanturkiye.com

  • Evlilik İçin Aile Nasıl İkna Edilir?

    Evlilik İçin Aile Nasıl İkna Edilir?

    Çok sevdiğiniz, ve ömrünüzü geçirmek istediğiniz hayatınızın aşkıyla evlenmeyi planlıyorsunuz fakat size aşılması zor gözüken bir sorun var: Aileler. Aileyi evliliğe ikna etme yolları makalemizde size bu konuda yardımcı olmaya çalışacağız.Aileleriniz ikinizin evliliğine sıcak bakmıyor olabilir. Peki, ülkemizde çok sık karşılaştığımız bu durumda ne yapmalı evlilik için aile nasıl ikna edilmeli ?
    Ailenizin rızasını almak için yapmanız gereken şey çok sabretmek ve tatlı dilinizi hiç bir zaman bozmamak, fakat bundan önce evleneceğiniz kişi sizin için doğru kişiyse bu söylediklerimizi uygulamalısınız.

    Öncelikle iç dünyanızda kendinizi hesaba çekin, gerçekten onu seviyor musunuz, yoksa yalnızca şehvi bir duygu mu, bu evliliği gerçekten istiyorsanız, onu çok sevdiğinizi düşünüyorsanız, bu konuda çok kararlı olun ve bu kararınızı ailenize sözlerinizle, davranışlarınızla onları kırmadan hissettirin. Bu dirayetli tutumunuzu gördüklerinde başta çekişmeler yaşayacaksınız, direniceklerdir, fakat sonunda ne yapalım sevmiş bir kez diyip, sizi hoş görmeye başlayacaklardır.

    Ailenize onun sizin için en doğru insan olduğunu, onsuz çok mutsuz olacağınızı anlatın,
    bunları anlatırken sevdiğiniz iyi yönlerinden de muhakkak bahsedin.
    Mesela çok merhametli, cömert, beni kırmıyor vb aklınıza gelen tüm iyi yönlerini ailenize söyleyin.

    Şayet çalışan biriyseniz, ailenizden ekonomik olarak hiç bir beklentinizin olmadığını, yalnızca manevi olarak yanınızda durmalarını talebinizi, buna ihtiyacınız olduğunu bildirin.

    Sevdiğiniz kişinin ailesi sizi istemediğinden size hakaret vari sözler sarfedebilirler.
    Kızımızı& oğlumuzu yanına yakıştıramıyoruz, biz şu kişiyi beğenmiştik onla evlendirecektik, veya iki çıplak bir hamama yakışır gibi çok kırıcı sözler duyabilirsiniz,
    sevdiğiniz kişiyle her ikinizin de selameti için, gelebilecek saldırılara hazırlıklı olun ve çatışmak yerine mümkün mertebe hiç cevap vermemeye yüz göz olmamaya özen gösterin.

    Kendi aileniz ve sevdiğiniz arasında köprü kurmaya çalışın, hediye aradaki sevgiyi muhabbeti artırır, hediye yollu iki tarafın arasını bulabilirsiniz, sevdiğiniz kişiden bir hediye gelmesi ailenizi bir nebze olsa da yumuşatacaktır.

    Bu süreçte sevdiğinizle iş birliği içinde olun, ailenize karşı ne kadar kararlı olduğunuzu birlikte gösterin.

    Tüm bunlara rağmen izin vermiyorlarsa, onla evlenmenin hayatınız için çok önemli olduğunu, yoksa ruhsal sorunlar yaşayabileceğinizi ailenize açıkça bildirin.

    Bu hayatın size ait olduğunu, seçimlerinize saygı duymaları gerektiğini, ancak kendinizin sevdiği, tercih ettiği biriyle mutlu olacağınızı onlara bıkmadan usanmadan izah edin.

    Evlenmeden Önce Bunları Kendinize Sorun! Tıklayınız

     

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.

  • İlişkiyi bitiren nedenler

    İlişkiyi bitiren nedenler

    Bazı ilişkiler kıskançlıktan bazıları da maddi sıkıntılardan dolayı zarar görebiliyor. Evlilik ve Çocuk Terapisti Uzman Psikolog Ramazan Şimşek, ilişkiyi bitiren en önemli 10 nedeni sıraladı.

    Aşırı kıskançlık: Kıskançlık bir ilişkinin sosudur. Az olması ilişkinin lezzetini artırır ama fazlası ilişkiyi bozmaya başlar. Kıskançlık içinde bencillik, şüphe, yetersizlik ve güvensizlik duygularını barındırır. Aşırı kıskanç davranan kişi aslında karşı tarafa sürekli “sana güvenmiyorum” mesajı gönderir. Düşük dozda kıskançlık “seni önemsiyorum” gibi algılanırken aşırı dozu önemsenmemek olarak algılanır. Kişinin hareket alanı daralır, duygu ve düşüncelerini rahat ifade edemez ve ilişki kopmaya başlar.
    Küçümsemek: Kişinin kendini partnerinden üstün gördüğünü belirten ifadelerdir. Küçümseme bir ilişkinin bitmesindeki en büyük belirleyicidir. “Sen anlamazsın, bir işi beceremezsin” gibi ifadelerle başlayan küçümseyici ifadeler benliğin yok sayılmasına neden olur.
    Duvar örmek: Duygusal alışverişin bitmesi anlamına gelir. Duvar ören çiftler birbirlerine duygusal iletiler göndermez. Paylaşımlar, cinsellik ve konuşmalar gittikçe azalır. Tartışmanın bile gereksiz olduğu düşünülür. Çiftler kendi dünyasını kurar. Araya uzun süren küslükler girer. Bir anlamda ilişkinin hazan mevsimidir.
    Aldatmak ve yalan söylemek: İlişkiyi bitiren nedenlerin başında gelir. Aldatmak, yalan söylemek özellikle partnerin kişiliği ve ruh sağlığı hakkında olumsuz düşüncelere neden olur. İncinmiş olmanın dışında o kişiyle geleceğe dair hiçbir plan yapmak istemezsiniz.
    Sorumluluk almamak: İlişki doğası gereği karşılıklı sorumluluk almayı gerektirir. Çiftler birinin sorumluluğu almaması durumunda ilişkinin yükü diğerine ağır gelmeye başlar. Bir kayıkta olduğunuzu düşünün, kayığın ilerlemesi için iki küreğinde eş zamanlı olarak çekilmesi gerekiyor. Çiftlerden biri küreği çekerken diğeri çekmediğin de kayık ilerleyemez ve kendi etrafında dönmeye başlar.
    Gizli gündemler: İlişkide gizli bir hesap varsa sözler ve eylemler birbiriyle uyuşmaz. Bu sorun ilişkiyi sürekli kısır döngüye sokar. Kavgaların sonu gelmez. Gizli hesapların olması er geç anlaşılır ve ilişkinin temel bağı olan güven sarsılmaya başlar.
    Dışarıdan müdahale edilmesi: Aile ve arkadaş gurubunun olumsuz etkisi en çok karşılaşılan müdahalelerdir. Aile bireyleri ve değer verilen arkadaşların partnerinize cephe alması, onu reddetmesi ya da hakkında sürekli olumsuz konuşulması sizi ondan soğutmaya başlar. Dışarıdan müdahaleye açık olan ilişkilerde bir türlü “biz” duygusu oluşmaz.
    Şiddet: Fiziksel, sözel ya da psikolojik şiddetin varlığı ilişkiyi en hızlı bitiren etkenlerin başında gelmektedir.
    Mesafe: Çiftlerden birinin okul, askerlik ve iş gibi nedenlerden dolayı ayrı şehir ya da ülkelerde yaşamak durumunda kalması, araya uzun mesafelerin girmesi ilişkiyi bitiren nedenlerden birisidir. Gözden uzak olanın gönülden uzak olması geçerliliği hala sürdürmektedir.
    Maddi sıkıntılar: Özellikle ilişkinin ilerleyen zamanlarında ortaya çıkan iş kayıpları ve iflas gibi durumlar ilişkinin üzerine kara bulut gibi çöker. İlişki üzerinde yarattığı baskının gitmesi uzun zaman alır. Alışılmış olan dengeleri bozması ve elde edilen kazanımların bir anda bitmesi çiftlerin gelecek planlarını altüst etmesi bakımından önemli bir nedendir.

  • Aldatıldığınızı Anlamanın Yolları

    Aldatıldığınızı Anlamanın Yolları

    İhanete uğradığınızı anlamanın yolunu merak ediyor musunuz? Eğer bu seçeneklerden bazıları başınıza geliyorsa aldatılıyorsunuz demektir.

    1- “Her seferinde dışarı çıkmak için bahaneler uyduruyorsa eve geç geliyorsa,
    2- Cep telefonuna, tabletine veya bilgisayarına şifre koyduysa ve bunları sizden gizliyorsa,
    3- Facebook, Twitter, MSN gibi sosyal paylaşım ağlarında daha çok vakit geçirmeye başladıysa,
    4- Sık sık seyahate çıkıyorsa,
    5- Ara sıra ona ulaşamıyorsanız ve cep telefonunu açmıyorsa,
    6- Sizinle birlikte olmasının yaşamını ve işini engellediğini düşünüyorsa,
    7- Durup dururken spora başlayıp, kendine, kıyafetlerine ve iç çamaşırlarına daha önce göstermediği bir özen gösteriyorsa,
    8- Kredi kartı harcamalarında bir artış varsa,
    9- Birebir konuşmalarınızda başka şeylerle uğraşıyor ve gözünüzün içine bakmıyorsa,
    10- Size soğuk ve ukala bir şekilde davranıyorsa,
    11- ‘Bana hükmetmeye mi çalışıyorsun?’ diye tepki göstermeye başladıysa,
    12- Size şefkatli davranmayı bıraktıysa,
    13- Sizinle birlikte duş almıyorsa,
    14- Yatarken artık size sarılmıyor, hatta sizinle aynı yatakta yatmamak için TV karşısında uyumaya başladıysa ya da partnerinizde uykusuzluk sorunu başladıysa,
    15- Cinsel hayatınız nedensiz bir şekilde bitmişse,
    16- Sorumluluklarını art arda unutmaya başladıysa,
    17- Her seferinde, yalnız kaldığınızda ve yapacak bir işiniz olmadığında siz yokmuşsunuz gibi davranıyorsa, tehlike çanları çalmaya başlamış demektir.”

    Derdi olan buyursun “Bir Derdim Var” tıklayınız…

  • Bebekle tatile çıkmanın püf noktaları

    Bebekle tatile çıkmanın püf noktaları

    Bebeğiniz ile tatilin en önemli noktası iyi hazırlanmaktır. Tatile çıkacaksanız ve gereksiz sorun yasamak istemiyorsanız tatil öncesi bebeği memeden kesmek gibi değişiklikler yapmamalısınız. Araba ya da uçak ile seyahatte farklı önlemler alınmalı, araba ile seyahatlerde araba koltuğu mutlaka küçük çocuklu ailelerin yanında olmalıdır

    Çocuklarınız ile rahat ve sorunsuz bir tatil geçirmek istiyorsanız bu önlemleri dikkate almalısınız. Çünkü çocuğunuzun hastalanması tatilinizi kâbusa dönüştürebilir. Hastalandığında, en yakın sağlık kuruluşuna çocuğunuzu götürebilecek bir tatil yeri seçmenizde fayda var.

    VKV Amerikan Hastanesi’nden Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Arzu Özgeneci, bebekle çıkılacak tatiller için anne – babalar için dikkat edilmesi gereken noktaları sıraladı

    Tatile çıkarken yanınıza gerekli olabilecek ilaçları almanız sizi rahat ettirir. Yanınıza ateş düşürücü şurup, yara bandı, cımbız, dijital termometre, sinek kovucu losyon, güneş koruyucu krem, antiseptik solüsyon, steril gazlı bez, alerji ve ishal ilacı alın. Eğer çocuğunuzun tatil öncesi zaten tedavisi devam ediyorsa, kullandığı ilaçlardan yeterli miktarda yanınıza almayı ihmal etmeyin. En önemlisi tatile çıkarken yanınıza çocuk doktorunuzun ve hastane acil telefon numarasını almayı unutmayın. Son zamanlarda gündeme gelen kene ısırıkları ya da kenenin neden olduğu (Kırım Kongo Ateşi) hastalıklar için de dikkatli olun.

    Davetsiz misafir sivrisinekler
    “Çocuklarla gerçek anlamda tatil yapılabilir mi?” sorusunun yanıtı, çocuğun yaşına, kişiliğine, hareketlilik durumuna ve gidilen yerin olanaklarına göre değişmektedir. Hiçbir sosyal olanağı bulunmayan bir otel yerine, çocuklar için hemen her şeyin düşünüldüğü bir tatil köyünde daha rahat edilebilir.

    Çok huzurlu bir tatili unutun ama yapacağınız doğru seçimlerle tatiliniz güzel geçebilir. Tatilde beslenme düzenini bozmamak için çocuğunuzun beslenme sekline göre, gerekli araç ve gereçleri almak da gerekebilir.
    Tatil kıyafetlerini ayarlamak bir diğer önemli konu olup; gereksiz kıyafet almak ayrıca bir külfettir. Çocuğunuzu güneşten koruyabilecek uzun kollu, koyu renkli gömlek, tişört ve pantolonun yanı sıra mayo, havlu ve ekstra çarşaf gerekebilir.
    Sinekler tatilin davetsiz misafirleri olabilir. Cibinlik bebekler için uygundur. Kapalı alanda sinek kovucu sprey kullanmak sakıncalıdır. Sineklere karşı bebeklere zararı olmayan, kimyasal içermeyen doğal limon çiçegi içeren spreyler kullanılabilir.
    Tatilden keyif alabilmeniz için öncelikle en kötü senaryoları akla getirip, donanımlı olmakta fayda vardır. Ayrıca sinek ve böcek gelmesini engelleyen, kolayca bacağa takılabilen bebekler için zararsız bantlar da kullanım kolaylığı sağlamaktadır.
    Sivrisinek sokmalarında kullanılan kaşıntı gideren kremler, tatile giderken çantaya konulması gereken en önemli ilaçlardandır. Güneş yanıklarına karşın aloe veralı güneş sonrası kremlerini de yanınıza almanız faydalı olacaktır. Havuz gözlüğü ve çocukların kumda oynayabileceği oyuncaklar yine unutulmaması gereken malzemelerdir. Tatilde kalınacak süre ile orantılı kıyafet götürülmelidir. Gidilen mevsime göre bazen kazak, hırka ve yağmurluk da gerekebilir.

    Çocuğun aşıları tam olmalı
    Havuzdan oluşabilen aşırı klora bağlı göz alerjileri, enfeksiyonları ve mantar hastalıklarına karşı yanınıza ilaç alabilirsiniz. Tatilde enfeksiyonlardan korunmak için beslenme ve uyku düzeninin bozulmaması unutulmamalıdır.
    Amerikan Çocuk Akademisi’nin önerilerine göre güneş koruyucu kremler yeni doğan bebeklere bile sürülebilmektedir. Sinek kovucular için ise bebek iki aylıktan büyük olmalıdır.
    Tatile çıkmadan önce çocuğunuzun aşıları tam olmalıdır. Yurt dışı tatillerinde ise hazırlığa daha önce başlanmalı, ekstra aşılama gerektiren ülkelere tatile gidilecek ise çocuğun aşıları en az 10 gün önceden tamamlanmalıdır.
    Yer ve zaman değişikliği bebeklerde rutin düzeni bozabileceğinden tatilde sık sık uyku sorunları görülebilir. Uzun uçak yolculukları (10 saat üzeri) sonrası yorgunluk ve uykusuzluk yine karşılaşılabilen bir diğer sorundur.
    Bebekle tatile çıkarken her zaman olabilecek sorunlara karşı hazırlıklı olun, çocuğunuzun doktoru ile görüşün ya da çocuğunuzu kontrolden geçirmeyi ihmal etmeyin.

    Araba ile seyahat:
    Eğer 1 saatten uzun bir araba yolculuğuna çıkacaksanız, bebeğinizin sıkılmasını önleyecek ve onu rahatsız etmeyecek şekilde bazı önlemler alabilirsiniz:
    Araba koltuğuna bebeğinizin ilgisini çekecek oyuncakları asarsanız, seyahat boyunca sıkılmaz.
    Bebek arabada uyumuyorsa her bir-bir buçuk saatte bir mola verin.
    Araba yolculuklarına termos içinde su bulundurun.
    Arka koltuklara renkli kurdeleler bağlayın ya da çocuğunuzun çok sevdiği bir resmi karşısına asın.
    Karayolu ile yolculuk yapan anneler, her yarım saatte bir bebeklerini emzirmelidir.
    Arabanın camlarına gölgelik koymak bebeklerin, güneşten rahatsız olmasını engelleyecektir.
    Yolculuk sırasında bebeğin beslenme düzenini bozmayacak şekilde yanınızda kavanoz mama ve bisküvi bulundurun. Islak mendil bulundurmak da yine pratiklik getirmektedir.
    Seyahate çıkmadan önce arabanın detaylı temizlenmesi, klimasının kontrol edilmesi ve toz tutmayan paspas kullanılması da gerekmektedir.

    Uçakla seyahat:
    Çocuklar ve bebekler uçaktaki basınçtan çok fazla etkilenmektedir. Orta kulak basıncını dengelemek için uçağın inişi ve kalkışı sırasında bebeklerin emzirilmesi, büyük çocuklara da sakız çiğnetilmesi faydalı olmaktadır. Bebeklerin en az yedi günlük olmaları, uçağa binmeleri için gereken bir kuraldır. İki yaşından küçük bebekler, kucakta seyahat etmelidir. Uçak biletinizi alırken uçuşunuzu yoğun olmayan saatlere ayarlamanız rahat etmenizi sağlayacaktır. Seyahatte koridor tarafındaki koltukları tercih ediniz, bu durum size hareket rahatlığı getirecektir. Tren ve gemi yolculuklarında çocuklara hareket olanağı sağlandığı için daha rahat edilmektedir.

  • Mutlu ve mutsuz evliliğin sebepleri

    Mutlu ve mutsuz evliliğin sebepleri

    Hepimiz mutlu olmak için evleniriz. Düğün arabamızın arkasında “Evleniyoruz, Mutluyuz” yazar. Daha da ötesi evlenirken hep böyle mutlu kalacağımıza inanarak evleniriz. Bu sonu belli hikayenin başı da bellidir. Herkes mutlu olcağına inanarak evlenir ve sonunda herkes….Keşke mutlu kalmanın bir yolu olsa, ya da bir bilen varsa bize söylese. Amerikalı ünlü bir çift terapisti olan John Gotman bildiğini söylüyor.

    Bakalım mutsuz evliliğin sebepleri ve mutlu evliliğin sırları nelermiş. Gotman öncelikle mutsuz evliliğin, hatta boşanmaya doğru gitmenin işaretlerini anlamanın önemli olduğunu düşünüyor. Neyi yapmamamız gerektiğini bilmenin önemine inanıyor.

    Mutsuz Evliliğin Altı Sebebi – Gotman’a göre tartışmanın varlığı değil, tartışmanın niteliği boşanmaları belirlemede önemlidir.
    Bu nedenle tartışmalar sırasında dikkat edilmesi gereken 6 işaret vardır.

    A)- Birinci işaret tartışmalara sert ifadelerle başlanmasıdır. Mesela 15 dakikalık bir tartışmanın ilk üç dakikasını dinlediğinizde sonunun nasıl biteceğini %96 doğruluk oranıyla bilebiliriz.
    B)- İkinci işaret tartışmanın içinde “Mahşerin Dört Atlısı”nın ne kadar fazla olduğudur.

    1.Eleştiri
    2.Küçümseme
    3.Savunmaya Geçme
    4.Duvar Örme Eleştirme: Eleştirme şikayetten farklı bir durumdur. Şikayet, belli bir durumdan rahatsızlığı dile getirirken eleştiri daha genellenmiştir ve eşin kişiliği ile ilgili negatif sözler içerir. Örneğin; “Eve geldiğimde bana günümün nasıl geçtiğini sormadığında kendimi önemsenmemiş hissediyorum” demekle “Bir kere de eve geldiğinde bana nasılsın diye sorsan, çocuk bile nasılsın diye sormayı bilir, sende insanlık da ölmüş.” demek farklı etki yaratacaktır. Ama biz ikinci örnekteki gibi konuşmaları daha çok severiz, çünkü daha etkili olcağını düşünürüz değil mi? Halbuki bu tarz konuşmalar karşı tarafta savunma mekanizmalarını harekete geçireceği için genellikle işe yaramaz, boşuna konuşuruz. Sonra da rahatsızlığımı dile getiriyorum ama hiç anlamıyor diye yine karşımızdakini suçlarız. Küçümseme: Eleştirinin bir adım daha ileri gitmesidir, karşımızdaki kişiye ad takma, göz devirme, alay etme, iğneleme ve saldırganca espirirler yapmayı içerir. Bu dört atlı içinde en zararlı olanıdır. Çünkü tiksinmeyi içerir ve çözüm yerine daha çok çatışma getirir. Hatta yapılan bir araştırmada küçümsemeye maruz kalan eşlerin diğerlerine oranla daha çok nezle ve soğuk algınlığına yakalandığı görülmüştür. Savunmaya geçme: Küçümsemeye karşılık savunmaya geçmek doğal bir tepkidir, fakat yine de karşı tarafa “sorun bende değil, sende” mesajını verdiği için çözüm getiren bir yaklaşım değildir. Duvar Örme: İlk üç atlı devreye girdikten bir süre sonra eşlerden biri (genellikle erkekler) kendini geri çeker. Başka yöne bakar ama dinlediğine dair baş sallar, göz temasından kaçınır, gazateyi veya kumandayı eline alır. Kısaca sessiz kalır ve duyduklarını umursamıyormuş gibi davranır.

    C)- Üçüncü işaret Taşma’dır. Tıpkı sel baskını gibidir. Çünkü tartışma sırasında sürekli eleştirilen kişi kapana kısılmış gibi hissetmekten kendisini korumak için sıkça duvar örmeyi kullanmıştır, fakat artık örülen duvarlar biriken suları tutamaz ve taşma meydana gelir. Mutsuz evliliklerde bu üç prensip genellikle birarada görülürler.

    D)- Dördüncü işaret Beden Dili’dir. Taşma’nın yol açtığı fizyolojik değişimler bu gerilimin oldukça zor bir durum olduğunu göstermektedir. Kalp atışı dakikada 100-165 arasına çıkar, terleme olur, yoğun adrenalin salgılanır ve tansiyon yükselir. Taşma olunca bilgi işleme becerisi azalır, kısaca eşin ne dediğini anlamak güçleşir, savaş ya da kaç tepkisi oluşur. Problem çözme becerisi ortadan kalkar, kişinin tek yapabileceği ya savaşmak ya da kaçmak olacaktır.

    E)- Beşinci işaret başarısız onarma çabalarıdır. Gerilimi azaltmak ve taşmayı engellemek için eşlerden birisinin çabalamasıdır. Örneğin; “Bekle biraz sakinleşeyim” veya “Ara verelim” gibi sözler işe yarayabilir. Genellikle ilişkideki pozitif taraf ağır basıyorsa bu çabalar başarılı olabilir. Fakat eğer ilişkide olumsuz başlangıç, mahşerin dört atlısı ve taşma sıkça yaşanıyorsa genellikle bu çabalar fark edilmez ve başarısız olur.

    F)- Altıncı işaret kötü anıları fazla hatırlamak, yeniden kaleme almaktır. İyi anılar, ilişkinin başlangıcında yaşanan güzel ve yoğun duygular ise genellikle önemsizleştikleri için veya artık acı verdiği için unutulurlar.

    Mutlu Evliliğin Yedi Prensibi

    •Birinci prensip aşk haritalarınızı genişletmektir. Aşk haritası, eşinizle ilgili bildiğiniz bilgilerdir. Mutlu çiftlerin birbirleriyle ilgili bildikleri bilgiler geniştir. Çiftlerin birbirlerinin hayatındaki önemli olayları bilmeleri, birbirlerinin en büyük korkularını, hayallerini, umutlarını bilmeleri zor dönemlerde çiftlerin bağını güçlü kılarak bir arada kalmalarını kolaylaştırmaktadır.

    •İkincil prensip eşlerin birbirlerinden hoşlanmaları ve birbirlerine saygı duymalarıdır. Mutlu çiftler olumsuzluklara rağman birbirlerinin iyi ve güzel yönlerini görür ve hatırlarlar. Eğer iyi şeyler hatırlanmıyorsa evlilik tehlikededir. Taktir ve beğeninin olduğu ilişkilerde anlaşmazlıklar olsa da dört atlının olması güçleşir.

    •Eşlerin birbirleriyle bağlantıda kalmalarına yardımcı olan şey gün içindeki kısa sohbet anlarıdır. Soruya karşılık verme, espiriye gülme, yemek yerken bir iki cümle konuşma, zor bir gün geçirdiğini bildiğiniz eşinize kısa bir destekleyici mesaj atma vs. Bu küçük davranışlar adeta çiftlerin “duygusal banka hesabı”na para yatırmaya benzer. Zor zamanlarda bu banka hesabından para çekilir ve ilikiyi iflas etmekten kurtarır. Eğer banka hesabı boşsa, en küçük bir negatiflikte ilişki iflas etmeye mahkumdur. Duygusal banka hesabına yatırdığımız paralar bazen önemsiz görülebilir ve zaten olması gereken şeyler gibi görünebilir, fakat bu çabalar fark edilmelidir. Ne kadar çok dolu bir banka hesabınız varsa ilikiniz o kadar sağlam ve zorluklara dayanıklı olacaktır.

    •Eşinizin sizi etkilemesine izin vermek önemlidir. Bu eşinizin fikirlerine ve duygularına önem verdiğiniz ve alacağınız kararlarda söz sahibi olmasına izin verdiğiniz anlamına gelir. Bu sayede güç paylaşımı olur ve uzlaşma yetisi artar.

    •İlişkilerde çözülebilir problemlerle çözülemeyecek problemleri ayırt etmek de önemli bir beceridir. Çözülebilecek türden problemlerinizi konuşurken bir kaç şeye dikkat edilmesi tavsiye edilir: Yumuşak başlangıçlar yapın. Onarmayı ve onarılmaya izin vermeyi öğrenin. Kendinizi ve birbirinizi sakinleştirin. Uzlaşma becerilerinizi artırın. Birbirinizin hatalarına karşı toleranslı olun.

    •Kilitlenmelerin üstesinden gelin. Bazı sorunlar vardır hiç çözülemeyecekmiş gibi gelir. Örneğin, siz çocuk istiyorsunuzdur, eşiniz istemiyordur, siz çocuklarınıza ibadet etmeyi öğretmek istiyorsunuzdur, eşiniz ise ateisttir, siz evde oturmayı çok seviyorsunuzdur, eşiniz ise her gece dışarı çıkmak istiyordur, vs. gibi. Umutsuz gibi görünen bu gibi çatışmalarda yapmanız gereken bu sorunu çözmeye çalışmak değil, eşinizle bu konuda konuşabilir hale gelmektir. Bu problemle ilgili konuşurken birbirinizi kırmadan konuşmayı ve bu problemle yaşamayı öğrenebilirsiniz. Konu çocuğunuza hangi dini görüşleri öğreteceğiniz de olsa, peçeteleri nasıl katlayacağınız gibi küçük bir mesele de olsa, eğer eşiniz sizin hayallerinize saygı göstermiyorsa ve onları dikkate almıyorsa kilitlenme yaşamanız muhtemeldir. Çünkü hayellerimiz hayatımıza anlam ve amaç katar, kimliğimizin bir parçası haline gelirler.

    •Eğer ilişkiniz bu altı prensibe uygunsa zaten mutlu olma ihtimaliniz oldukça yüksektir. Yine de daha neye ihtiyaç var derseniz, ortak anlam ve değerler yaratmak diyebiliriz. Bu aslında her ailenin kendi kültürünü yaratmasıyla ilgili bir şeydir. Her ailenin çeşitli ritüelleri, gelenekleri vs. vardır. Mesela doğumgünlerini kutlamak, bebeğin doğumundan sonra mevlüt okutmak, pazar akşamları dışarda yemek yemek vs. Kültür yaratmak için çiftlerin aynı fikirde olmasına gerek yoktur, birbirlerinin hayallerine saygı duymayı öğrenen çiftler bunu ortak kültür yaratmanın bir yolunu bulurlar. Bu kültür iki tarafın da hayallerini barındırır ve zamanla şartlara göre değişebilecek kadar da esnektir. Böylece hayalleriniz farklı olsa da evliliğiniz yürüyebilir ve kilitlenme yaşama olsılığınız çok azalır.

    Hayat hakkındaki temel konulardaki düşünceleriniz ne kadar birbirine yakın olursa hayat o kadar daha zengin ve kolay olacaktır. Bunun olması için her ne kadar kendinizi zorlayamasanız da, herkesin kendi duygu ve düşüncelerini dürüstçe ve rahatça paylaşabileceği bir ortam yaratarak bu anlamların birbirine kaynaştığı bir evlilik yaratma ihtimalinizi artırabilirsiniz. Bu da arkadaşlığınızı güçlendirir ve çatışmalarla daha kolay başa çıkmanıza yardımcı olur. Gotman çalışmalarına katılan çiftlerle ilerki zamanlarda tekrar bağlantı kurduğunda iyileşme göstermeye devam eden çiftlerin haftada beş ekstra saat ile bu farkı yarattıklarını görmüş.

    Siz de bu sırdan yararlanmak istiyorsanız haftada beş saatinizi şunlara ayırın:
    •Sabah ayrılma (Eşinizin o gün ne yapacağını bilin.) Günde 2×5=10 dk.
    •Akşam gününüzün nasıl geçtiği ile ilgili sohbet edin.. Günde 20×5 =1 saat 40 dk.
    •Beğeni ve taktir cümlelerini kullanın. (5×7 =35 dk.)
    •Yakınlık kurun. (Mesela uykuya dalmadan önce eşinizi öpün.) (5×7 =35 dk.)
    •Haftalık buluşma gerçekleştirin, birlikte bir faaliyet yapın. (Aşk haritanızı genişletin.) Haftada bir kez 2 saat.

    Uzm. Psk. Bilge ÇAPOĞLU

  • Aldatmanın 7 Belirtisi

    Aldatmanın 7 Belirtisi

    Aldatma günümüz modern çiftleri arasında maalesef yaygın bir sorun.
    İnternet, telefon, mailde aldatma olayını daha kolay ve gizli hale getirebiliyor.
    Bir erkeğin aldattığını anlamak çok zor değil aslında. Sadece bazı ipuçlarını değerlendirmek, erkeğin tavırlarını gözlemlemek yeterli!
    Aldatmanın 7 belirtisi ilişkinizde mevcutsa, tehlike çanları çalıyor demektir!

    Aldatmanın 7 Belirtisi

    Aldatmanın 7 Belirtisi
    Aldatmanın 7 Belirtisi

    Kilo vermeye, yeni giysiler almaya başladıysa
    Eşiniz durup dururken metroseksüel olmaya başladıysa, kilo vermeye, gençleşip güzelleşmeye çalışıyorsa aklınıza soru işareti gelmesi doğaldır sevgili kadınlar!
    Psikologlar, bir erkek dolabını yenilemeye başladıysa, saçını başını önemsemeye,
    giyinip süslenmeye başladıysa, kuvvetli muhtemel bunu bir kadın için yaptıklarını bildiriyor.
    Yeni takım elbise, ayakkabılar, güzel koku bunlar aldatıldığınıza veya eşinizin sizi aldatmaya niyetli olduğunu gösterebilir.

    Az Seks
    Evliliğin %70’i hatta daha fazlası seks demektir, cinsellik bittiyse o ilişkiden hayır beklemeyin.
    İlişki uzmanları, eşinizi sizinle eskisi gibi beraber olmuyorsa, sizi arzulamıyorsa ihtiyaçlarını muhtemelen başkasından karşıladığını bildiriyor.
    Veya eşiniz yatak odanızda hiç yapmadığınız yeni fantaziler üretiyorsa, bu da başka kadına hazırlandığının göstergesi olabilir.

    Uzun Süre Ortada gözükmüyorsa
    İşten erken çıkıp, eve geç geliyorsa, bu çok sık olmaya başladıysa, kaygı duymaya başlayabilirsiniz!
    Evle artık ilgilenmemesi, dışarıda sürekli işlerini olduğunu bahane etmesi,
    ve en önemli şüphe veren belirti, o dışarıdayken telefonuna ulaşamamanız, bunlar
    maalesef hep kötüye işarettir.

    Açıklayamadığı kredi kartı borçları ve giderleri varsa
    Kredi kartı ekstrelerindeki beklenmedik harcamalar aldatıldığınızın bir belirtisi olabilir.
    Eşinizin ekstresinde satın alınmış hediyeler, otel harcamaları yoksa bile kredi çekip
    diğer kadına harcama yapma ihtimalini hiç bir zaman gözden kaçırmamalı.
    Eşinizde bu gibi anormal belirtiler varsa işin üzerine gidin, maalesef şüphelerinizde haklı olma ihtimaliniz yüksek.

    aldatma belirtileri
    aldatma belirtileri

    Telefonunuza veya Bilgisayarınıza dokunmanıza izin vermiyorsa
    Nete giriş şifrelerini değiştiriyor, bilgisayarın geçmiş ekranını siliyorsa, veya telefonunu
    ortada tutmuyorsa, ve bu değişiklikler aniden olduysa, eşinizin bir haltlar karıştırıyor olabilir dikkat!
    Özellikle internet aldatmalar için bulunmaz ortam, bu nedenle, size önerimiz, eşinizin nette başka kadınlarla oyun oynamasına bile tepkinizi gösterin sevgili kadınlar, bu masum gözüken yakınlaşmalar çoğu zaman aile faciasıyla sonuçlanabiliyor.

    aldatma belirtileri
    aldatma belirtileri

    Size karşı davranışları değiştiyse
    Bir zamanların romantik, sevgi dolu partneri gidip yerine sürekli sizin görünüşünüzü,
    yemeklerinizi elbiselerinizi eleştiren biri geldiyse, ilişki bitiş sinyalleri veriyordur!
    Ve o evde başka kadının gölgesi dolaşabiliyor olabilir!
    Bunlar sizle artık olmak istemediğinin belirtileridir.
    Tam tersi, eve çiçeklerle geliyor, size olmadık iltifatlar yapıyorsa da ortada şüpheli bir durum var demektir, muhtemelen bunları duyduğu vicdan azabından yapıyodur!

     

    Kadınsı İçgüdü
    Tüm bu olası ihtimallerden veya ortada hiç bir neden olmamasından daha güçlü
    bir belirti sizin içinizden gelen ses, yani kadınsı içgüdülerinizdir!
    Eşinizi herkesten iyi siz tanırsınız, aldatma gibi aşağılık bir işe kalkıştıysa bunu da en iyi sizin anlamanız gerek.
    Çoğu kadın aldatma belirtileri gördüğünde önce kocasına bunu konduramaz,
    hayatın gerçekleriyle yüzleşmeli, ve eşinizden bir karar vermesini talep etmelisiniz!

    YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan yorum yazıları veya haberlerin tüm hakları Kadınlar Kulübü’ne aittir. Kaynak gösterilse dahi hiçbiri özel izin alınmadan kullanılamaz. Bu haber veya yazılar sadece Kadınlar Kulübü tarafından sağlanan RSS verileri kullanılarak alıntılanabilir.