Etiket: ağrı

  • Cinsel yaşam

    Cinsel yaşam

    Cinsellik insan doğasının bir parçası. Kadın, erkek hepimizin kendine özgü bir cinsel yaşamı var. Her ne kadar doğamızın bir parçası olsa da cinsellikle ilgili tabular günümüzde de var. Maalesef cinsel sorunlar konuşulmuyor. Konuşulmayan cinsel sorunlar birbiri üzerine ekleniyor. 4 günlük dizimizde cinsel sorunlar, genel olarak kadın ve erkeğin cinselliğe bakış açısı, cinsel hastalıklar, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve çocuklarda cinselliğin gelişimi gibi konulara yer vereceğiz.

    Çözümü eşinizle birlikte arayın
    Araştırmaların sonucuna göre evli olan çiftlerin yüzde 75′inden fazlası cinsel sorunlarını eşleriyle konuşmaktan kaçınıyor ve doktora başvurmak için yıllarca bekliyorlar

    Cinsellik hepimizin yaşamının önemli bir parçası. Her birimiz cinsellik sonucu dünyaya gelmiş olsak da cinsellikle ilgili pek çok konu hala tabu. Bu nedenle ilk bilgilerimizi kulaktan dolma ediniyoruz. Herhangi bir sorun yaşadığımızda da doktora gitmek en son aklımıza gelen şey.

    Yapılan araştırmalar bireylerin cinselikle ilgili sorunlarını eşleri ile paylaşmadıklarını ortaya koyuyor.
    Kadınlarda en sık görülen sorun vaginusmus iken, erkekler daha çok sertleşme problemi yaşıyor.
    Araştırmaların sonucuna göre evli olan çiftlerin yüzde 75′inden fazlası cinsel sorunları eşleriyle konuşmaktan kaçınıyor ve doktora başvurmak için yıllarca bekliyorlar. Cinsel sorunlar, evliliklerin ve birlikteliklerin sağlıklı bir biçimde sürdürülmesini engelleyen en önemli etkenlerden biri.

    Korklu rüya
    Hem özel yaşamı, hem de sosyal yaşamı olumsuz etkileyen sorunları yaşayan kişiler toplumsal tabular nedeniyle hekime başvurmakta zorlanıyorlar.
    Araştırma sonuçlarına göre, erkeklerde en sık görülen sorunlar sertleşme bozukluğu ve erken boşalma. Erkeklerin yüzde 48′inde sertleşme bozukluğu ve yüzde 40′ında da erken boşalma sorunu gözleniyır.
    Kadınlardaki cinsel sorunlarda ise ilk sırada yüzde 65 ile vajinusmus yer alıyor. Vaginusmusu yüzde 19 ile “cinsel istek azlığı” , yüzde 9 ile “orgazm bozuklukları” izliyor. Araştırma sonucuna göre, cinsel sorunu olanların yüzde 75′i evlilerden oluşuyor. Başvuran kişilerin ortalama evlilik süresi ise yedi yılı buluyor.

    Araştırmaların en çarpıcı sonuçlarından birisi uzmana başvuran kişilerin eğitim düzeyinin Türkiye ortalamasının üzerinde olması.
    Uzmana geç başvurmanın altında da cinsel sorunların kabul edilmemesi yatıyor. Çiftler yaşadıkları işlev bozukluğunu zorlu yaşam koşulları, iş stresi, yetişme koşulları ya da eşlerinin hataları ya da anlayışsızlığı gibi kendilerinin dışındaki etkenlere bağlamaya çalışıyorlar.

    Ortada bir cinsel sorun olduğu kabullenildikten sonra da uzun süre sorunun eşler arasında bile konuşulamadığı, tedavi ya da çözüm arayışına girilememiş olduğu gözleniyor.
    Uzun süre tedavisiz kalan ve yıllar boyu sürüp giden sorunların çiftin yaşamında yeni sorunlara yol açacağı bir gerçek. Bunların başında kişinin kendisinde ya da eşinde başka cinsel işlev bozukluklarının da tabloya eklenmesi geliyor. Bu da sorunun ağırlaşması anlamına geliyor. Çiftin ilişkisinin ve iletişiminin bozulması ve çeşitli evlilik sorunlarının ortaya çıkması, giderek kişide ya da eşinde depresyon gibi çeşitli psikiyatrik hastalıkların belirmesi de yine sık görülen ek sorunlar arasında yer alıyor.

    Vakit kaybetmeyin
    Uzmanlar cinsel işlev bozukluklarının çeşitli bedensel hastalıklar, ilaç, sigara ve alkol kullanımı ile depresyon gibi çeşitli psikiyatrik hastalıklardan kaynaklanabileceğini belirtiyor. Çoğu zaman cinsel sorunlarda, birçok zaman birden fazla bedensel ve psikolojik etkenin bir arada bulunduğunu belirten uzmanlar, “Cinsel sorun yaşayan kişi ya da çiftlerin zaman yitirmeksizin hekime ya da tıbbi merkezlere başvurmaları ve çok yönlü, multidisipliner bir muayene, tetkik ve değerlendirmeden geçmeleri gerekiyor” diyor.

    Sorun yaşla birlikte artar
    Erkekte cinsel ilişki için gerekli ve yeterli sertleşmeyi sağlayamama ve/veya sürdürememe sorunu görülebilir. Yaşla bu sorun artar ancak yaşlanmanın mutlak sonucu değildir. Sosyal, psikolojik ve bedensel yaşama ciddi olumsuz etkileri olabilir. Türkiye de 40 yaş üzeri erkeklerin yüzde 69′u bu sorunu kısmen ya da tamamen yaşıyor. Genel nüfusta bu oran yüzde 10-20 civarında. Risk faktörlerinin en önemli ve sık olanları:Yaşlanma, damar sertliği, şeker hastalığı kalp, böbrek, karaciğer hastalıkları, bazı ameliyatlar Omurilik yaralanmaları, uyuşturucu, alkol, sigara ve bazı tıbbi ilaçlar ayrıca aşırı stres, depresyon, kötü bir çocukluk dönemi, cinsel bilgisizlik, geçmişte yaşanmış cinsel taciz, genelev ya da benzeri deneyimdeki başarısızlık, eş ile yaşanan uyumsuzluk olarak sıralanabilir.

    Evlilik yaşamını tehdit ediyor
    Kadınlarda en çok rastlanan sorunların başında ise vaginusmus geliyor. Toplumumuzda aslında kadınlarda cinsel istek azlığı, orgazm güçlükleri ya da cinsel doyumsuzluk gibi yakınmalar vajinismusa oranla daha sık görülüyor. Ancak vajinismusun en sık başvuru nedeni olmasının kaynağında çiftin çocuk sahibi olma arzusu yatıyor. Kadınlarda vajina girişindeki kasların psikolojik nedenlerle kasılması sonucu cinsel birleşmenin gerçekleşememesi ile karakterize “vajinismus’ evlilik yaşamını ciddi biçimde tehdit ediyor ve bu nedenle de hekime başvuruyu çabuklaştırıyor.

    Psikolojik ya da fiziksel
    Cinsel istek genellikle cinsel yanıt döngüsünün ilk evresi olarak değerlendirilir. İstek sadece psikolojik bir durum gibi görünse de sıklıkla hormonal dengesizlik ya da tedavi gibi fiziksel durumlardan etkilenmektedir.
    Cinsel isteği azaltan fiziksel faktörler yaşlanma, bazı ilaçlar, ağrı, alkolizm, böbrek yetmezliği, kronik hastalıklar, nörolojik durumlar ve hormonal dengesizliklerdir.

    Psikolojik nedenler arasındaki stres, kişilerarası ilişkilerdeki sorunlar, beden imgesiyle ilgili kaygılar, anksiyete ve depresyon isteği azaltabilir. İlişki ile ilgili sorunlar (güç çekişmesi, çatışma, düşmanlık), cinsel travma (tecavüz), önemli yaşam olayları (ailede birinin ölümü, çocuk doğumu, taşınma gibi) ve cinsel ilişki ile bazı olumsuz anıların eşleşmesi gibi durumlar da önemlidir.
    Bazen cinsel istek azalması bir ilişkideki bozulmanın işareti olabilir. Öfkeli, korkulu ya da zihni dağınık kişiler genellikle cinsel yakınlık için istek duymazlar. Cinsellikten uzun süre uzak kalmak da cinsel dürtüyü bastırabilir. Cinsel isteğin az olması kadınlarda cinsellikle ilgili en yaygın şikayetlerdendir.

    Kadınların yaklaşık yüzde 33′ünün hayatlarının bir döneminde cinsel ilgi ya da istek azalmasıyla karşı karşıya kalacağı tahmin edilmektedir. Yaş gruplarına göre sıklık değişmektedir. 18-24 yaşları arasındaki kadınların yüzde 32′si cinsel istek azlığından etkilenirken bu oran 30-34 yaş grubunda yüzde 29.5 ve 35-39 yaş grubunda %37.6′dır.

  • Huzursuz bacak sendorumu hamilelik

    Huzursuz bacak sendorumu hamilelik

    Antalya’da düzenlenen 48. Ulusal Nöroloji Kongresi’ne katılan Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Aksu, uyku bozukluklarının daha çok kadınlarda görüldüğünü, gebelik döneminde ise uyku bozukluklarına daha sık rastlandığını söyledi.

    Gebeliğin uykuya dalmayı güçleştirici etkisine işaret eden Prof. Dr. Aksu, gebelerin idrara çıkma sayısı ile ağrılarının daha fazla olduğunu, ayrıca yatış pozisyonuna bağlı sorunlar yaşanabildiğini vurguladı.

    Gebelerin uykuyu başlatma, uykuya dalma ve sürdürmede sıkıntı yaşadıklarını anlatan Murat Aksu, şöyle konuştu:

    ANNE VE BEBEK İÇİN RİSK FAKTÖRÜ

    “Gece sık uyanırlar. İdrar için olmasa bile ağrı atakları olur. Ayrıca bütün gebelerde sık karşılaşılan bir diğer sorun ise huzursuz bacaklar sendromudur. Bizim yaptığımız çalışmaya göre gebelerde huzursuz bacaklar sendromunun görülme sıklığı yüzde 15 civarındadır. Yani her 10 gebeden birinde veya ikisinde huzursuz bacaklar sendromu görülür.

    Özellikle akşam olduğu zaman, gece yatağa gitme zamanı geldiğinde bacaklarda ağrı, uyuşma, karıncalanma, kasılma gibi şikayetler ortaya çıkar. Gebelik süresince de bu devam eder. Kadınların çok büyük bir kısmında huzursuz bacaklar sendromu gebelikle başlar, ancak yüzde 60’ında gebelik sonlandıktan sonra da devam eder.”

    Özellikle huzursuz bacaklar sendromuyla ortaya çıkan uyku bozukluklarında bebeğin oksijensiz kalabildiğini belirten Prof. Dr. Aksu, “Anne huzursuz bacaklar sendromu olursa bunun hem anne hem de bebek sağlığı için bir risk faktörü oluşturduğunu düşünüyoruz” diye konuştu.

    ‘ÖMÜR BOYU İLAÇ KULLANILABİLİR’

    Gebelik döneminde ilaç kullanımının ana karnındaki bebek üzerindeki olumsuz etkilerine işaret eden Aksu, sendromun görülmeye başlamasının ardından gebelere masaj, sıcak ya da soğuk duş önerdiklerini söyledi.

    Özellikle gebelik döneminde vücuttaki demir oranında azalmanın huzursuz bacaklar sendromu üzerinde etkisi olduğuna işaret eden Aksu, hamile kadınlara demir takviyesi yapılması gerektiğinin altını çizdi.

    Gebelik sonlandıktan sonra görülmeye devam eden huzursuz bacaklar sendromuna ilaç tedavisi uygulanabildiğini kaydeden Murat Aksu, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Hastaların büyük bölümü ilaçla tedavi edilebiliyor. Ancak bu tedavi uzun yıllar alabiliyor. Hatta hastanın tüm yaşamı boyunca ilaç kullanması gerekebiliyor. Tedavinin uzun yıllar ve belirli bir düzen içinde devam etmesi şart. Ama huzursuz bacaklar sendromu genetik veya gebelikte çıkan ve sonrasında devam eden türdeyse çoğunlukla tedavinin bir ömür boyu devam etmesi gerekiyor.”

  • Normal doğum mu sezeryan mı ?

    Normal doğum mu sezeryan mı ?

    Riskli gebeliklerin ve normal doğum sırasında ve sonrasında oluşan problemlerin olması nedeniyle zorunluluktan doğmuş olan Sezeryan doğum rutin olarak kullanılmadan önce doğum şekli olarak bir başlık açılmıyordu, ancak bazı tıbbi gereklilikler dışında sezeryan doğumun aşırı yaygınlaşması beraberinde komplikasyonları ve beklenmedik sıkıntıları da getirdi..

    Öncelikle pratik anlamda doğum şekilleri 2 ana başlığa ayrılır ;

    1- Vaginal Doğum ( Ağrısız normal doğum – Naturel normal doğum )2- Abdominal Doğum ( Sezeryan )Gelişmiş ülkelerde sezeryan oranının toplam doğumlara oranının yaklaşık olarak % 15 civarında olması, bizim ülkemizde ise bu oaranın %70 lere hatta bazı illerde % 90 lara kadar çıkmış olması beraberinde de her operasyonda olduğu gibi hem annede hem de bebekte bu kadar sıklıkta görmeyi beklemediğimiz sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır..BunlarHocamın da hep söylediği gibi ‘’içinde NORMAL sözü geçen yöntem iyidir, çünkü doğaldır‘’ yani her ne sebeple yaparsanız yapın Sezeryan ile doğal olmayan bir durum oluşturuyoruz.

    1- Normal doğum yapmış bir annenin Sezeryan olmuş bir anneye göre ‘’ANNE SÜTÜ‘’ daha erken ve bol miktarda gelmektedir.Bu durumun nedeni bebeğin doğum yolunda ilerlerken annede prolaktin ve oksitonin denilen hormonların salınımıyla ilgili olmasıdır.

    2- Sezeryanın cerrahi bir müdahele olması nedeniyle oluşabilecek ‘’KOMPLİKASYONLAR‘’ ; Kanama miktarında fazlalık , yara yeri ve karın içi enfeksiyonlar , karın içi yapışıklıklar (adezyonlar), süt için alması gereken gıdaların alımında gecikme vb. ‘’HASTANEDE KALIŞ SÜRESİ ‘’ de önemli farkalar gösterir, Normal doğum yapmış bir anne 8 saat sonra taburcu olabilirken ,Sezeryan olmuş bir anne en kısa 24 saat kadar hastane de gözetim altında tutulmalıdır.

    3- Anne doğum yaptıktan sonra yeni ‘’YÜKLENİLECEK SORUMLULUKLAR ‘’ a da hazır olmalıdır (emzirme,bebeğiyle ilgilenme, vb ) Normal doğumda herhangi bir ameliyat yeri olmadığı için kolaylıkla ve hemen anne emzirebilir,bebeğinin altını alabilir ..Sezeryan da ise operasyona bağlı ağrı,belli süre beslenememe ,gaz çıkarma problemi , kesi yeri sağlığı için hareketsizlik oluşması gibi durumlardan ötürü bebekle ilgilenme ve emzirme süreci negatif etkilenebilmektedir..

    4- Yapılan araştırmalara göre Normal doğum yapan anne bebeklerinde ‘’YENİDOĞAN SARILIĞI ‘’ nın da daha az görüldüğü tıbbi makalelerde yazılmaktadır.

    5- Normal doğum yapan anne bebeklerinde ‘’SOLUNUM SIKINTISI (Respiratuar Distress ) çok daha nadir görülmektedir.Bu durumun sebebinin doğum kanalı içinde bebek ilerlerken salgıladığı steroidler olduğu bilinmektedir.

    6- Normal Doğumun tam bir ‘’TÖREN OLMA NİTELİĞİ ‘’. İlk çağlardan beri doğum anne adayının ve o ailenin geçmişindeki en önemli törenlerden biri olmuştur, bu özelliği anne adayının ‘’BAŞARISI , CESARETİ ve FEDAKARLIĞI ‘’ temasının bir örneği olarak görülmektedir. Normal doğum yapmış anneler doğuma aktif katıldıkları için bu duyguları hiç yaşamadıkları kadar derinden yaşamaktadırlar

    7- ‘’ANNE BEBEK İLETİŞİMİ ‘’ yönünden de Normal Doğum yapmış anneler avantajlı durumdadırlar, Kişisel olarak Dr. ÖZGÜR ATLI olarak ben doğumunu yaptırdığım bebeği göbek kordonu kesilir kesilmez anne karnına yatırmak suretiyle ilk anne – bebek iletişimini başlatırım, bu durumu yaşamış annenin Plasentası ( bebeği besleyen organ ) daha erken ayrılır ve anne sütü çok daha erken gelir. Sezeryan doğumda böyle bir iletişim bu seviyede gerçekleşmez..

    ‘’EN SON ÖZET OLARAK‘’ : Sezeryan gerekli hallerde hem anne hem de bebeğin hayatını kurtarabilecek bir operasyondur, bir çok nedenle ( fetal distress , iri bebekler , bebek geliş anomalileri vb.) yapıldığında bir çok sıkıntıdan korur, ancak artık günümüzde her anne adayına bir bahaneyle veya korkutularak uygulanan rutin bir uygulama olmuştur.. Hastalarım bilir Ben bunu ‘’apandisit ameliyatına ‘’benzetiyorum, yani apandisit operasyonu da çok hayat kurtarmıştır ancak her karşımıza çıkan sağlıklı kişiyi de apandisit ameliyatı mı yapalım ?

    Şu bir gerçek ki her anne istediği yöntemle doğum yapmalıdır, ancak yöntemlerin artıları ve eksilerini anlatma görevini biz hekimlerin layıkıyla yerine getirmesi gerektiğini düşünmekteyim….

    AĞRISIZ NORMAL DOĞUM ( EPİDURAL DOĞUM )

    Hastalarımla doğum öncesi konuşmalarımızda Normal doğumdan korkulan ve Sezeryanı tercih ettiren en büyük unsurun Normal Doğum sırasında çekilen ağrı olduğunu saptadım, hastalarımız doğal olarak aile büyüklerinden ya da teşekküllü olmayan yerlerde yaptıkları doğumlardan dolayı çok ağrı çekmiş olan yakınlarından doğumu sormakta , öğrenmekte ve bu ağrıyı çekmemek için Normal Doğum istememektedirler. Ancak uzun zamandan beri aktif ve başarıyla uygulanan ‘’EPİDURAL ANESTEZİ ‘’ ile doğumun korkulan ağrısı % 95 oranında engellenebilmekte ve kolaylıkla dayanılabilir bir seviyeye inmektedir.

    Sorulan diğer bir soru bu anestezi şeklinde felç olma riski olduğudur, bu TAMAMİYLE bir şehir efsanesidir, ehil ellerde ( anestezi uzmanı doktor ) böyle bir risk yoktur , diğer bir soru ise kalıcı Baş ağrısı ve Bel ağrısı oluşturma ihtimalidir, Burada ki önemli nüans Sezeryan da yapılan belden anestezi ( SPİNAL ) ile Normal Doğumda belden anestezinin ( EPİDURAL ) farklarıdır.. Spinal anestezide alt vücüt bölümü tamamiyle hareketsiz olurken Epidural anestezide hasta yürüyebilir , rahatça tuvalete gidebilir sadece ağrı hissi duymaz ve baş ağrısı ile bel ağrısı riski Epidural anestezide çok düşük oranlardadır ( % 1 den az ).

  • Disparöni nedir ? Disparöni ve vajinismus arasındaki bağlantı nedir ?

    Disparöni nedir ? Disparöni ve vajinismus arasındaki bağlantı nedir ?

    Genel seks acısı olan disparöni, vajinanın istemsiz sıkılığından kaynaklanan seks acısı ve giriş sorunu olan vajinismusu tetikleyebilir.

    Disparöni
    Disparöni basitçe ‘acılı cinsel birleşme’ anlamına gelen tıbbi bir terimdir. Her türlü cinsel acıyı tanımlamak için kullanılan genel bir terimdir. Giriş sırasında, cinsel birleşme sırasında ve/veya cinsel birleşme sonrasında cinsel acı hissedilebilir. Klitoris, labia ya da vajina vb. gibi kadının cinsel organının herhangi bir yerinde acı hissedilebilir. Hissedilen acı, keskin, batan, yanan, vuran, kramplar şeklinde ya da başka şekillerde tanımlanabilir.

    Disparöni ve vajinismus arasındaki bağlantı
    Cinsel acının (disparöni) birçok nedeni vardır ve vajinismus da bunlardan biridir. Vajinismus özel olarak, vajinanın pubococcygeus (PC) kaslarından ötürü istemsiz sıkılığı olarak nitelendirilir. Cinsel birleşme çabalarında, vajinal sıkılık cinsel rahatsızlığa, yanma, sıkılık, acı ya da giriş yapamamak gibi rahatsızlıklara neden olabilir.

    Vajinismus disparöninin bütün diğer formlarıyla da yakından bağlantılıdır çünkü herhangi bir genel seks acısı vajinismusu tetikleyebilir. Bu durumlarda vajinismus özgün acı sorununa ek olarak komplikasyon yaratan bir rahatsızlık ve acı durumu haline gelir ve özgün sorun çözümlense ya da kontrol altına alınsa da tipik olarak devam eder. Hatta bir kadın, özgün sorunun hâlâ çözülmediğine inanarak vajinismusun devam eden sorununu özgün acı sorunuyla karıştırabilir.

    “Vajinismus devam eden ve hiçbir fiziksel nedeni yok gibi gözüken her türlü cinsel acının var olduğu durumda buna katkıda bulunması mümkün olan sorun ya da belki de bunun ana nedeni olarak düşünülmelidir.”

    Vajinismustan ötürü örtüşen komplikasyonlar olduğunda cinsel acıyı teşhis ve tedavi etmek epey zor olabilir. Bu durum hem doktorları, hem de hastaları sıkıntıya düşürebilir. Örneğin, geçici bir enfeksiyonun (bir disparöni biçimi) vajinismusu tetiklediği bir kadını düşünelim. Belki de kadın doktora gittiğinde enfeksiyon yok olmuştu ama vajinismus devam ediyordu. Hasta artık özgün enfeksiyondan değil, vajinismustan ötürü acı duymaya devam ettiğinden, doktor acının nedenini keşfetmeye çalıştığında, görünürde hiçbir fiziksel neden olmayabilir. Ayrıca aslında farklı zamanlarda iki tane acıya neden olan sorun olduğundan kadının acıyı tanımlaması kafa karıştırıcı gözükebilir.

    Aynı zamanda iki değişik cinsel acı var olduğunda ve ikincisi de vajinismus olduğunda, uzmanların çoğu özgün tıbbi sorunun çözülmesini ve ondan sonra da vajinismusu tedavi etmek için gerekli adımların atılmasını önerir.

    Dikkat: Aslında durum hiçbir invasif prosedür olmadan çözümlenecek basit bir vajinismus durumu olduğu halde, doktorlar ve hastaları ameliyatlar ve tıbbi prosedürlerin gerekli olduğunu düşünmüşlerdir. Özellikle de, invasif ameliyat bir tedavi seçeneği olarak sunulduğunda hastaların kadınların cinsel acı rahatsızlıklarını tedavi etmekte deneyimli doktorlardan ikinci bir görüş almaları gerekir. Vajinismus tedavisi normalde ameliyat içermez.

    Acı veren seksin olası nedenleri (disparöni)
    Seksin acı vermesinin birçok nedeni vardır:

    – Vulvodini/Vestubulodini (Vulvar Vestibulitis ya da Vestibulitis)
    – Pelvik Enflamasyon Hastalığı (PID)
    – Jenital ya da Pelvik Tümörler
    – Yumurtalık Kistleri
    – İdrar yolu iltihabı
    – İdrar Yolu Enfeksiyonu
    – İnterstisyel Sistit
    – Vajinal Atrofi (atrofik vaginit)
    – Vajinal Kuruluk
    – Yetersiz vajinal kayganlaştırıcı
    – Doğum Travması (doğumdan sonra)
    – Vulva Kanseri
    – Radyasyon Terapisi
    – Vajinal Enfeksiyonlar/Tahriş ediciler Maya ya da bakteriyel, bazı cinsel yolla bulaşan hastalıklar, vb.
    – Cilt Hastalıkları – Liken Skleroz, Liken Planus, Egzama, Psoriyaz
    – Bazı ilaçların yan etkisi
    – Pelvik/Jenital bölgede zedelenme
    – Menopoz ve/veya yaşlanmayla bağlantılı olan yaşla ilgili belirtiler
    – Giysiler, kondomlar, doğum kontrolü köpükleri ve/veya sperm öldüren ilaçlara alerjik tepkiler
    – Acı veren pelvik muayeneler
    – Cinsel saldırıdan ötürü yaşanan travma
    – Kadın Sünneti (FGM)
    – Bartholin Kisti
    – Endometriyoz
    – Vajinismusun yukarıdaki durumlarla birlikte var olabileceğine ve bunlar çözümlendikten ya da kontrol altına – alındıktan sonra da varlığını sürdürebileceğine dikkat etmek önemlidir.

  • Soğuk Algınlığından Nasıl Korunurum?

    Soğuk Algınlığından Nasıl Korunurum?

    Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Tamer Haliloğlu, “Soğuk algınlığı, üst solunum yollarında virüs türü mikropların neden olduğu bulaşıcı bir enfeksiyondur.” dedi.

    Soğuk algınlığından burun, boğaz, kulaklar, östaki tüpü, nefes borusu, ses telleri ve akciğerlerin etkilendiğine değinen Haliloğlu, “Soğuk algınlığı en çok okul çağı çocuklarında görülür ve sıklığı yaşla azalır” dedi.

    Soğuk algınlığının ilk belirtileri genellikle boğazda takılma hissi, burun akıntısı ve hapşırık.

    Çocuklarda ise boğaz ağrısı, öksürük, baş ağrısı, ateş, halsizlik, kas ağrıları ve iştahsızlık da görülebilir.

    Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Tamer Haliloğlu, henüz soğuk algınlığına kesin etkili bir aşı bulunamadığını anlattı:

    Soğuk algınlığına yakalanmamak için, hastalık belirtileri olan kişilerle hastalığın ilk ikinci ve dördüncü günleri arasında temas edilmemesi gerekir. Ancak, çoğu zaman bu mümkün değildir. Soğuk algınlığına yakalanan kişiler, henüz hasta olduklarını anlamadan bulaştırıcı döneme girmiş olurlar.

    Soğuk algınlığına yakalanan çocuklar, özellikle burun temizliğinden sonra olmak üzere sık sık ellerini yıkamalı, öksürürken ve hapşırırken ağız ve burunlarını kapamalıdırlar.

    Soğuk algınlığı genellikle 7 ile 14 gün arasında iyileşir. Bazen sinüzit, orta kulak iltihabı, larenjit veya bronşit gibi komplikasyonlar nedeniyle hastalığın seyri uzayabilir.

    Haliloğlu, soğuk algınlığının düzelmesinin zamana bağlı olduğunu açıkladı:

    Bu süre içinde, hastanın istirahat etmesi ve bol sıvı gıda alması (su, meyve suları gibi) gerekir. Genellikle ağrı kesici, dekonjestan ve allerji karşıtı maddeler içeren soğuk algınlığı ilaçları, hastalığı iyileştirmezler; sadece kas ağrısı, burun tıkanıklığı ve baş ağrısı gibi belirtilerin hafifletilmesine yardımcı olabilirler.

    Boğaz ağrısının şiddetlenmesi ve uzun sürmesi, öksürükle koyu balgam gelmesi veya öksürüğün 10 günden uzun sürmesi, 38 derece üzerinde ve birkaç günden uzun süren ateş olması, göğüs ağrısı, sık nefes alma, yutma güçlüğü, sıvı gıda alamama, kulak ağrısı, boyunda ağrılı şişlikler, dudak, deri veya tırnaklarında morarma belirtilerinden herhangi birinin görülmesi halinde doktora başvurulması gerekmektedir.

    Soğuk algınlığından korunmak için bunları yapın:

    Bağışıklık sisteminizi güçlendirin.

    Dengeli beslenin. Meyve sebze ağırlıklı beslenin, fazla et tüketmeyin.

    Hastalık riski yüksekse bol bol C vitamini alın. (Örneğin her gün 2 kivi, 1 greyfurt, 1 yeşil biber veya 2 kaşık lahana turşusu yemek gibi)

    Hareket edin ve soğuğa karşı vücudunuzun dayanıklı olmasını sağlayın. (Yüzmek,saunaya gitmek, soğuk duş almak, temiz havada yürüyüş yapmak, değişik spor faaliyetleri)

    Oda havasını iyileştirin. Hava nemlendiricileri kullanın veya saksı çiçeklerini temin edin. Odayı aşırı ısıtmayın, düzenli olarak havalandırın.

    Hava cereyanının oluşmamasına dikkat edin.

    Virüslerden korunun.

    Soğuk algınlığı dönemlerinden kalabalık ortamlarda, kapalı mekanlarda bulunmayın. Hasta insanlarla öpüşmeyin, 1.5 metreden fazla yaklaşmayın.

    Ellerinizi düzenli yıkayın.

    Çok kalın veya ince giysiler giymeyin. Havaya göre giyinin.

    Stres altındaki insanlar hastalanmaya daha elverişlidir. Her gün düzenli olarak dinlenin. Gevşeme egzersizleri yapın.

  • Vücudun ağrı haritası

    Vücudun ağrı haritası

    Akut ağrı pek çok hastalığın en erken belirtisi olduğu için ağrı çeken çok sayıda kişi zaman geçirmeden doktora başvuruyor. Bu sayede ağrının uyarıcı ve dikkate alınması gereken yönünden yararlanılmış oluyor. Dünya Ağrı Enstitüsü Vakfı CEO’su ve Türk Ağrı Derneği Başkanı Prof. Dr. Serdar Erdine, “Hangi tür ağrıların altında hangi hastalıklar yatıyor?” sorusuna yanıt verdi

    BAŞ ÇEVRESİ

    * Sinüzit: Sinüs adı verilen ve kafatasında bulunan boşlukların iltihabı, burun ve göz çevresinde şiddetli ağrıya yol açar.
    * Zona: Zona adı verilen sinir iltihaplarında yüzün tutulan sinirinde çok şiddetli ağrılar görülür. Buna en çok göz çevresinde rastlanır.
    * Nevralji: Yüze giden sinirlerin elektrik çarpması tarzındaki ağrılarıdır. Yüz yıkama, traş olma veya yemek yeme gibi durumlarda ortaya çıkar.
    * Kulak ağrısı: Dış, iç ve orta kulak yolu iltihapları şiddetli kulak ağrısına yol açar.
    * Başın üst bölümü: Beyin kanaması, hipertansiyona bağlı başağrıları, kafa içi basıncının değişmelerine bağlı ağrılar, menenjit ve ensefalit gibi merkezi sinir sistemi enfeksiyonları, beyin tümörleri başın üst bölümünde ağrı ortaya çıkaran nedenlerdir.
    * Boyunda kireçlenmeler: Boyundaki kas spazmlarına ve kireçlenmelere bağlı ağrılar başın arkasına yayılabilir.
    * Boynun arkasında uyuşukluk ve elektrik çarpması tarzında ağrı: Saçlı derinin arka bölümünün duyusunu sağlayan oksipital sinirin sıkışmalarında tek taraflı ağrı ortaya çıkabilir.

    BEL AĞRILARI

    * Bel bölgesinde akut ağrı: Bu ağrı türü en çok kas spazmlarıyla ilişkilidir. Omurga kaynaklı ağrılar da en fazla belde görülür.
    * Bel fıtığı: Bel fıtığı, kalçaya ve bacaklara yayılan şiddetli ağrıya neden olur. Belin ortasında ortaya çıkan bu ani ve çok şiddetli ağrı akla bel omurlarında çökme kırığını getirir. Özellikle kemik erimesi bulunan hastalarda bu durum sık görülür.
    * Kireçlenmeler: Kireçlenmeler, belde yer alan çeşitli eklemlerin iltihaplanması ve omurga kanalı darlıkları bel ağrısına neden olabilir.
    * Zona: Bu sorun halinde karnın aynı tarafıyla birlikte belde de ağrı oluşur.

    GÖĞÜS VE SIRT BÖLGESİ

    * Göğsün ön bölümü: Bu bölgede yer alan ağrıların en bilinen ve korkulanı kalp kaynaklı ağrılardır. Kalp damarlarının daralmasına bağlı göğüs ağrısı göğsün ön bölümünde hissedilir. Sol tarafa doğru yayılsa da genellikle yaygın olma eğilimindedir ve göğsün bütün ön duvarını kaplar.
    * Kalp kılıfı iltihabı-perikardit: Kalp damarlarında darlık dışında kalp kaynaklı başka bir ağrı da kalp zarının iltihaplanmasına bağlı olan ağrıdır.
    * Ana damarların yırtılması: Kalpten çıkan büyük damarların yırtılmalarına bağlı olan şiddetli ağrıdır.
    * Kalbe bağlı olmayan ağrılar: Kalbin dışında akciğerin akut hastalıklarında da bu bölgede ağrı görülür. Bunların en önemlileri plörezi, pnömotoraks, akciğer kanseri ve akciğer embolisidir. Göğsün ön bölümündeki diğer ağrı nedenleri, reflü hastalığına bağlı göğüs kemiği arkasında yanma, kas kaynaklı ağrılar, kaburga kemiklerinin çatlaması, kırılması ya da kireçlenmesine bağlı ağrılar ile zona ağrılarıdır.

    SIRT BÖLGESİ

    * Kas spazmı: Akciğer hastalıkları bu bölgede de ağrıya neden olabilir. Ancak sırt ağrılarının en sık görülme nedenleri akut kas spazmlarıdır.
    * Kireçlenmeler ve sırt fıtığı: Omurga hastalıkları (sırt omurlarında fıtıklaşma, skolyoz ve kifoz gibi omurga eğrilikleri veya omurganın sırt bölümünde kireçlenme) da önemli sırt ağrısı nedenidir.
    * Zona: Akut sırt ağrısına yol açabilir.
    * Safrakesesi hastalıkları: Ağrı sırtın sağına yayılabilir.

    KARIN BÖLGESİ

    * Apandisit: İncebağırsak hastalıkları ve apandisit (erken dönemde) bu bölgede ağrıya neden olur.
    * Boğulmuş göbek fıtığı: Bu sorunun varlığında göbek çevresinde ağrı hissedilir.
    * Üst orta bölge: Bu bölgenin ağrıları genellikle mide, onikiparmak bağırsağı, pankreasın iltihabi hastalıkları ve kanserleri ile ilgilidir. Safrakesesi taşı, tümörü ve iltihabında ağrı bu bölgeye yayılabilir. Diyafram fıtığında da karnın üst orta bölümünde ağrı meydana gelebilir.
    * Üst sol bölge: Bazen mide, dalak, pankreas ve kalınbağırsakla ilgili hastalıklarda ağrı görülebilir. Özellikle travma sonrasında karnın bu bölümünde meydana gelen ağrı dalak yırtılmasını akla getirir.
    * Üst sağ bölge: Safrakesesi taşları, iltihapları ve kanserleri, bu bölgedeki ağrının ilk akla gelen nedenleridir. Karaciğer hastalıkları, özellikle karaciğerin çok fazla büyümesine ve kapsülünün gerilmesine bağlı olarak ağrıya neden olabilir. Bazen pankreas veya onikiparmak bağırsağından kaynaklanan hastalıklar da karnın sağ üst bölgesinde ağrıya yol açar.
    * Alt orta bölge: Bu bölgede ağrı, kalınbağırsak iltihaplarına, kadınlarda idrar yolu enfeksiyonları ya da üreme organları ile ilgili hastalıklara bağlı olabilir. Bu bölgenin sık görülen ağrılı bir hastalığı da spastik kolondur.
    * Alt sol bölge: Son bağırsaktan kaynaklanan problemler sıklıkla bu bölgede ağrıya yol açar. Divertikülit adı verilen özel bir kalınbağırsak iltihabı ile Crohn hastalığı bu ağrılara yol açan örnekler arasındadır.
    * Alt sağ bölge: Kalınbağırsak hastalıklarında bu bölgede de ağrı görülür. Apandisit ağrısının, başlangıç döneminin ardından karnın sağ alt bölümüne yayıldığı unutulmamalıdır.
    *Tüm karın bölgelerinde ağrı: Karnın tümünde yaygın akut ağrı en çok; spastik kolonda, bağırsak tıkanmaları veya delinmelerinde, karın zarı iltihabında (peritonit), ailesel Akdeniz ateşi hastalığında ve karın içi kanamalarda görülür.

    HT

  • Çağımızın Hastalığı: Karpal Tünel sendromu

    Çağımızın Hastalığı: Karpal Tünel sendromu

    Karpal tünel sendromu medyan sinir üzerindeki bantın kalınlaşması ve tekrarlayıcı hareketlerin kombinasyonu neticesinde bilekte sinirin enflamasyonu sonucu ortaya çıkar. Özellikle 40-60 yaşlarındaki kadınlarda, piyanistler, kuaförler, bilgisayar operatörleri, bankacılar, dişçiler, heykeltıraşlar, ev hanımları gibi ellerini aşırı kulanan meslek gruplarında sıklıkla izlenir.

    Hamilelik, şeker hastalığı, tiroid hastalıkları, menapoz, bilekte kırılan yada yerinden kayan kemikler ve aşırı şişmanlık hastalığın görülme oranını arttırır. Eller ile cisimlerin sık ve şiddetli şekilde tutulması, bileğin bükülmesi ve artrit benzer şekilde görülme oranlarını arttırır.

    Bu şikayetlerin ilk ortaya çıkmasının ardından tedavi için zaman kaybetmeden başvurmak oldukça önemlidir. Başvurmak için ağrının aşırı artmasını, tahammül sınırlarını aşmasını beklemeyin.

    Cerrahi dışı konservatif tedavinin asıl amacı medyan sinir üzerinde tekrarlayan yaralanmaları bitirmek ya da azaltmaktır. Bu amaçla sinir üzerindeki baskıyı ortadan kaldırmak için bir bileklik ile bilek hareketleri kısıtlanabilir. Eğer bu işe yaramaz ise ödemi azaltmak için enflamasyon giderici ilaçlar yazılabilir veye bileğe kortizon enjeksiyonları yapılabilir. Ağrıları azaltmaya yönelik bir takım özel el ve bilek egzersizleri önerilebilir.

    Eğer hastalar istirahat, rehabilitasyon, veya diğer cerrahi dışı tedaviler ile ağrılarından kurtulamaz iseler median sinir üzerindeki baskıyı ortadan kaldırmak için farklı cerrahi teknikler uygulanabilir. En sık uygulanan teknik karpal tunel serbestleştirilmesi denilen ve açık ya da endoskobik yöntemler ile uygulanabilen yöntemdir. Açık cerrahide bilek bölgesine bir kesi yapılarak median sinir üzerine bası oluşturan bant kesilerek sinir serbestleştirilir. Endoskobik yöntemde ise daha ufak bir kesi yapılarak bir minyatür kamera ile tünel görüntülenir ve bant kesilir.

    Karpal tünel sendromuna yol açan nedenler?

    Aynı tür el hareketlerini sürekli olarak yapmak bu hastalığa yol açabilir. En çok el bileğini büküp sıkma tarzında iş yapanlarda görülmektedir. Bilgisayar kullananlar, marangozlar, et ve tavuk paketleyicileri, müzisyenler ve teknisyenler risk altındadır. Bahçe işleri, golf oynama, iğne ve oya işleri gibi hobiler de hastalığa yol açabilir. Karpal tünel sendromu, şeker hastalığı, romatizma, guatr gibi hastalıkların seyri sırasında da ortaya çıkabilir. Hastalık, gebeliğin son birkaç ayında yaygın olarak görülmektedir.

    Karpal tünel sendromundan korunmak, ellerimizin doğru kullanımı ile ilgili altın öğütler

    • El bileğinin uzun süreli ve güçlü şekilde aşağı-yukarı hareketlerinden, gergin şekilde parmaklarla bir şeyi tutmaktan (dikiş iğnesi gibi), bileği başparmak veya küçük parmağa doğru bükme hareketinden kaçın
    • Avuç içi yukarı bakacak şekilde yük taşımamaya özen göster
    • Bileği sıkı saran bantlardan (kol saati gibi) uzak dur
    • Aşırı soğuk veya korunmasız vibrasyondan kaçın
    • Telefon gibi sık kullanılan objeleri calışma sahanıza olabildiğince yaklaştır. Böylece aşırı uzanmaktan kaçın.
    • Araba sürerken, eşya taşırken direksiyonu çok sıkı tutma. Mümkün olduğunca eli dinlendir.
    • Daktilo ya da keyboard kullanırken elleri her 15 dk da bir dinlendir.
    • Boya fırçası, kalem, gazete, veya kitap türü cisimleri uzun süre tutmaktan kaçın
    • Eller kullanılırken vücüdun genel postürüde çok önemlidir. Çalışma alanının yüksekliği, otururken ya da ayakta iken bileklerin notral ya da hemen hemen düz pozisyonda kalmasına imkan tanıyacak şekilde düzenlenmelidir. Çalışma esnasında omuzların yeteri kadar serbest, dirseklerin konforlu bir şekilde yanlarda olmasına özen gösterilmelidir.
    • Oturma esnasında sırt ve bel iyi desteklenmiş şekilde ayaklar yere basmalıdır. Oturulan sandalye her bireyin kendisine göre ayarlanmalıdır.
    • Özellikle daktilo yazımı, keyboard kullanımı türü işlerde postür özellikle önemlidir. Doğru ayarlanabilir bir koltuk, yeterli ışık ve masa için uygun yükseklik yararlıdır.
    • Daktilo esnasında uzun süre, sık bir sekilde tuşlara basılır. Bu nedenle olabildiğince hafif şekilde tuşlara dokunmak önemlidir. Aşırı sert bir şekilde tuşlara basılması gereksiz yorulmaya neden olacaktır. Bu problemi aşmak için sıkca kısa aralıklar verilmesi yararlı olur. Aynı şekilde boyun, omuz ve kol adalelerinin rutin bir şekilde rahatlatılması da önemlidir.
    • El aletlerinin seçimi önemlidir. El aletinin tutulan kısmı elinizin büyüklüğü ile orantılı olmalıdır.
    • Elinizi yoğun şekilde kullanmanızı gerektiren yeni bir iş ögrendiğinizde, elinize bu yeni işe alışması için zaman tanıyın. Bu tıpkı bir atletin bir yarışa hazırlanmasına veya diğer atletik yarışmalara benzer. Ellerin istirahati için yeterli aralıklarla molalar verilmelidir.
    • Eğer eldiven giyiyorsanız ellere uygun ölçülerde olmalıdır. Çok büyük olursa objeyi tutmak için gerekli harcanacak güç daha fazla olacak, çok sıkı olursa elleri sıkıştıracaktır.

    Hamilelikte Karpal Tünele Sendromunun Oluşmaması İçin Önlemler

    Hamilelikte kaprpal tünel sendromu oluşmasını engellemek için bazı önlemler almak yarar sağlamaktadır:

    – Su tutulumunu azaltmak için tuz alımını kısıtlamak
    – El bileğinin uzun süre aynı pozisyonda tutulmaması
    – Düzenli aralıklarla el bileğini dinlendirmek
    – Uzun süre tekrarlayıcı karekterde hareketler yapmamak
    – Obesite karpal tünel sendromu için bir risk faktörü olduğundan kilo verilmesi
    – KTS’yi önlemeye yönelik egzersizler.

    İlgili Konular ;
    – Karpal tünel sendromu nasıl tedavi edilir?
    – Karpal tünel sendromu nasıl teşhis edilir?
    – Karpal tünel ameliyatından sonra nelere dikkat etmeliyiz?
    – Karpal tünel sendromundan nasıl korunabiliriz?

  • Kalp krizi riskinizi test edin

    Kalp krizi riskinizi test edin

    İşte kalp sağlığınıza 2 farklı açıdan yaklaşan ve bireysel durumunuzu değerlendirmenize imkan tanıyan detaylı bir test…

    Türkiye’de yılda 200 bin kişi, kalp krizi nedeniyle yaşamını yitiriyor. Yalnızca ileri yaş hastalığı olmaktan çıkan kalp sorunları, genç yaşlarda da hızla artıyor.

    Trafik kazalarını 30’a katlayan kalp krizinin en temel nedeni, sağlıksız beslenme ve hareketsiz yaşam. Kalp hastalıklarında genetik faktörlerin de etkisi büyük.
    Bunun için ailesinde ani ölüm hikayesi bulunanların daha dikkatli bir yaşam sürmesini öneriliyor. İşte kalp sağlığınıza 2 farklı başlıkla yaklaşan ve bireysel durumunuzu değerlendirmenize imkan tanıyan detaylı bir test…
    KALP KRİZİ RİSKİ TESTİ 
    Testin bu bölümü Memorial Şişli Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez tarafından hazırlanmıştır.
    1) Sigara içiyor musunuz?
    A- Evet
    B- Hayır
    C- Yeni bıraktım
    D- Çok önce bıraktım
    E- Ara sıra içiyorum
    Sigara içiyorsanız, ciddi bir kalp damar hastası adayısınız.

    2) Menopozda mısınız?
    A- Evet
    B- Hayır
    C- Genç yaşta girdim
    D- Hormon tedavisi kullanıyorum
    Yanıtınız evet ise ve erken yaşta menopoza girdiyseniz; kalp hastalıkları bakımından riskli bir dönemdesiniz.

    3) Doğum kontrol hapı kullanıyor musunuz?
    A- Evet
    B- Hayır
    Yanıtınız evet ise; kalp damarlarınızda pıhtılaşma meylinin artacağını unutmayın.

    4) Spor yapıyor musunuz?
    A- Evet
    B- Hayır
    C- Ayda bir
    D- Haftada bir
    E- Her gün
    Kandaki kötü kolesterolünüzün yakılması için 5 kilometreyi 45 dakikada tempolu şekilde yürüyün.

    5) Günde kaç saat çalışıyorsunuz?
    A- 15 saatten fazla
    B- 15 saat
    C- 12 saat
    D- 8 saat
    İş ve meslek konusunda hiçbir zaman beceri ve olanaklarınızı zorlamayın. Özellikle aile şirketlerinde yaşanan kalp krizi sorunları genç yaşta ölümlere neden olabileceğini unutmayın ve sınırlarınızı aşmayın.

    6) Kaç saat uyuyorsunuz?
    A-10
    B- 8
    C- 6
    D- 4
    Kalp ve damar sağlığınız için günde 6 – 8 saat uyuyun.

    7) Ailenizde kalp hastalığından erken yaşta ölüm var mı? (40 yaş altı)
    A- Evet
    B- Hayır
    Aile hikayenizde erken kalp hastalığı varsa, diyabet ve yüksek tansiyon hastası iseniz 30, değilseniz 40 yaşından sonra düzenli kontrole gidin.

    8) İyi huylu kolesterolünüz ne düzeyde? ( HDL)
    A- 40’ın altında
    B- 40-60 arası
    C- 60 üstü
    HDL yükseldikçe kalp hastalıklarına yakalanma ve kalp krizi riskiniz azalır.

    9) Kötü Huylu kolesterolünüz ne düzeyde? ( LDL)
    A- 100’ün altında
    B- 100-150 arası
    C- 150’nin üzerinde
    Eğer risk faktörleriniz varsa, LDL kolesterolünüzün 100 mg/dl’nin altında tutulması şarttır.

    11) Diyabetiniz var mı?
    A- Evet
    B- Hayır
    Kalp krizi nedeniyle ani ölüm şeker hastalarında 6 kat daha sık görülür.

    12) Tansiyon değerleriniz yüksek mi? (12/8)
    A- Evet
    B- Hayır
    Tansiyon değerleriniz 12/8’in üzerindeyse, kalbin çalışma yükü arttığı için kalp duvar kalınlıklarında meydana gelen artış kişiyi kalp yetmezliğine götürür.

    13) Kan yağlarınızı  ne sıklıkla ölçtürüyorsunuz?
    A- Yılda bir
    B- 5 Yılda bir
    C- Hiç ölçtürmüyorum
    Aile geçmişinizde kalp hastası  varsa, şişmansanız, diyabet veya yüksek tansiyon hastasıysanız, sigara kullanıyorsanız 30, değilseniz 40 yaşından sonra şu testleri yaptırın: Total kolesterol, HDL (iyi huylu kolesterol), LDL (kötü huylu kolesterol), tigliserid ve kan şekeri. Kan yağları dışında düzenli olarak yüksek tansiyonunuzu ölçtürün. Koroner kalp hastalığından korunmak için hekim tavsiyesiyle birinci guruptakiler 30, ikinci guruptakiler 40 yaşından sonra günde 100 mg aspirin almalıdır.
    BESLENME TESTİ 
    Testin bu bölümü Memorial Şişli Hastanesi Kilo Kontrolü Merkezi’nden Diyetisyen Yasemin Sancak tarafından hazırlanmıştır.
    1) Aşırı kilolu veya obez misiniz?
    A- EVET
    B- HAYIR
    Obezite kalp damar hastalıkları riskini iki kat artırmakta, diyabet hastalarında ölüm oranlarını % 80’e çıkarmaktadır.
    2) Bel çevreniz kadınsanız 80 ve erkekseniz 94 cm’nin üzerinde mi?
    A- EVET
    B- HAYIR
    Bel çevresinin bu değerleri geçmesi, obezitenin neden olduğu hastalıklara yakalanmak için yüksek risk oluşturur.
    3) Günde kaç çay kaşığı tuz tüketiyorsunuz?
    A- 0-1
    B- 0-2
    C- 2’nin üzeri
    Günlük tuz tüketiminiz 2 çay kaşığını aşıyorsa, kalp ve damar hastalıkları açısından risk grubundasınız demektir.
    4) Sıklıkla sakatat ve şarküteri ürünleri tüketiyor musunuz?
    A- Haftada birden fazla
    B- Haftada bir
    C- Ayda bir
    D- Daha az
    Sakatat ve şarküteri ürünleri; içerdikleri kolesterol miktarı bakımından damar tıkanıklıklarına neden olduğu için hiç tüketilmemelidir.
    5) Haftada kaç yumurta yiyorsunuz?
    A- 4’den fazla
    B- 2-3
    C- Bir ya da hiç
    Anne sütünden sonra ikinci örnek protein olan yumurta haftada 2-3 kez tüketilmelidir. Hiç tüketilmemesi, vücudun kolesterol dengesini olumsuz etkiler.
    6) Haftada ne kadar kırmızı et tüketiyorsunuz?
    A- 3’den fazla
    B- 1-3
    C- Hiç
    Kırmızı et, kolesterol hastaları için haftada 2, sağlıklı kişiler için haftada 2-3 kez tüketilmesi gereken bir besindir. Etteki yararlı kolesterol, kalp hastalıkları riskini azaltır.
    7) Şeker, pirinç ve beyaz ekmeği sıklıkla tüketiyor musunuz?
    A- EVET
    B- HAYIR
    Obezite artışına neden olan bu besinlerin tüketimi sınırlandırılmalı; tam tahıllı ekmek, kahvaltılık gevrek, esmer pirinç ve kepekli makarna tüketilmelidir.
    8) Haftada ne kadar alkol tüketiyorsunuz?
    A- 6-7 Kadehten fazla
    B- 4-5 Kadeh
    C- 2-3 Kadeh
    Haftada 7 kadehten fazla alkol tüketimi, kilo alımına neden olduğu için dolaylı olarak kalp ve damar hastalıkları üzerinde olumsuz etki yapar.
    9) Günlük meyve ve sebze tüketiminiz ne kadar?
    A- 5 Porsiyondan az
    B- 5 -7 Porsiyon
    C- 7 – 9 Porsiyon
    D- Daha fazlası
    Günde 5 porsiyonun altında sebze ve meyve tüketimi, kalp ve damar sağlığı açısından risklidir.
    10) Meyve sebzelerin kabuklarını soyarak mı yiyorsunuz?
    A- Evet
    B- Hayır
    Yanıtınız hayır ise; kalbe giden damarların sağlığı için yeterli posa alımının çok önemli olduğunu unutmamalısınız. Sebze ve mevyeleri mümkün olduğunca kabuklu tüketmelisiniz.
    11) Besinleri pişirirken kızartma ve kavurma yöntemlerini kullanıyor musunuz?
    A- Evet
    B- Hayır
    Yanıtınız evet ise; kalp hastalıkları açısından risk grubundasınız.
    12) Tereyağı ve margarin kullanıyor musunuz?
    A- Kahvaltıda
    B- Yemeklerde
    C- Hamur işlerinde
    D- Az miktarda kullanıyorum
    Hayvansal yağları az miktarda kullanmak sizi riskten kurtarmaz. Hayvansal yağ tüketiminiz haftada bir tatlı kaşığı tereyağını geçmemelidir.
    13) Günde kaç adım attığınızı biliyor musunuz?
    A- 10 bin ve fazlası
    B- 5 bin 10 bin arası
    C- 5 binden az
    D- Bilmiyorum
    Yanıtınız D ise; sağlıklı yaşam için günde 10 bin adım atılması gerektiğini önemsemelisiniz.
    14) Sürekli oturarak mı çalışıyorsunuz?
    A- 12 saaten fazla
    B- 8 saat
    C- Daha az
    Yanıtınız A ise; uzun ve hareketsiz oturmanın kan şekeri dengesi ve kalp damar sağlığı açısından risk oluşturduğunu bilmelisiniz.
    15) Kilo vermek için şok diyet yapıyor ya da mucize ilaç kullanıyor musunuz?
    A- EVET
    B- HAYIR
    Haftada 0.5-1.0 kilodan fazla ağırlık kaybetmeyi hedefleyen diyetler; kas, sıvı ve elektrolit kaybına neden olarak, bir kas olan kalbi ölümcül şekilde etkileyebilir.
    16) Ayda ne kadar kurubaklagil tüketiyorsunuz?
    A- 2’den az
    B- 2 – 4
    C- 4’den fazla
    Yanıtınız A ise kalp sağlığınız için çok önemli fitokimyasallardan uzak kalıyorsunuz demektir. Kurubaklagilleri haftada 1-2 kez tüketmeye çalışın.
    17) Günlük kuruyemiş tüketiminiz ne kadar?
    A- Bir kase
    B- Bir avuç
    C- 2 Ceviz veya fındık ya da 10 badem
    D- Hiç tüketmiyorum
    Hiç tüketmiyorsanız bunun yanlış olduğunu bilmeli ve yağlı tohumların günlük beslenmedeki önemini hatırlamalısınız.
    18) Ayda kaç kez fast food ve kızartma tüketiyorsunuz?
    A- 4’ten fazla
    B- 2-3
    C- 1 veya daha az
    Eğer yanıtınız A ise kalp hastalıkları açısından risk altındasınız demektir.
    19) Haftada ne kadar balık tüketiyorsunuz?
    A- Hiç tüketmiyorum
    B- 1-2 C. 2 ve üstü
    Eğer yanıtınız A ise; balık tüketiminin azlığının omega-3 yetersizliğine neden olduğunu bunun da kalp sağlığı için tehlike oluşturduğunu aklınızdan çıkarmayın.
    20) Hergün soğan sarımsak tüketiyor musunuz?
    A- Evet
    B- Hayır
    Yanıtınız hayır ise soğan ve sarımsak tüketiminin kalp sağlığı açısından önemini dikkate alarak, bu besinleri her gün tüketmeye özen gösterin.
    21) Günlük çay tüketiminiz ne kadar?
    A- Hiç
    B- 3 – 5
    C- 3’ten az
    D- 5’ ten fazla
    Günde 3-5 bardak açık çay içmek; içindeki kateşinler antioksidan özellik gösterdiği için kalp sağlığına olumlu etki yapar.  

    22) Bitter çikolata tüketiyor musunuz?
    A- Evet
    B- Hayır
  • 30 Saniyede Ağrılarınızdan Kurtulun!

    30 Saniyede Ağrılarınızdan Kurtulun!

    Birden ortaya çıkan vücut ağrınız varsa 30 saniyede bu ağrıdan nasıl kurtulabilirsiniz? Dr. Mehmet Öz açıklıyor…

     

    Birden ortaya çıkan, garip ağrılarınız varsa, yalnız değilsiniz. Kramp ve baş ağrısı gibi vücudunuzda meydana gelen garip, beklenmedik gelişmeler rastgele, herkesin başına gelebilir. Neyse ki, en sık rastlanan rahatsızlıkların bazıları için bazı çözümlerimiz var. Bir dahaki sefere vücudunuz size sürpriz yapmak istediğinde, buna hazırlıklı olacaksınız.

    Dondurma baş ağrısı

    Bu dayanılmaz baş ağrısı, soğuk bir şeyler yiyip içtiğinizde oluşur ve kan damarlarının hızlı bir şekilde büzüşmesini ve genişlemesini tetikler. Ağzınızdaki sinirler bu genişlemeyi ağrı olarak yorumlar ve beyne ağrı sinyalleri yollar.

    Çözüm

    Beyin donması da denilen bu baş ağrısının geleceğini hissettiğiniz an, dilinizi damağınıza koyun. Dilin ısısı sinirleri rahatlatıp ağrının daha kolay azalmasını sağlayacaktır.

    Kramp

    Kramplar, kas spazmından başka bir şey değildir; çabuk ve zararsız olmasına rağmen ağrılı da olabilir. Kas spazmı genellikle su ve elektrolit kaybı olduğunda veya kas aşırı çalıştığında meydana gelir. Örneğin kaslar birden kasıldığında vücudunuzdaki elektrolitlerin dengesi bozulur ve sinirlerin kontrolsüzce sinyal vermesine neden olur. Kramplar bu şekilde oluşur.

    Çözüm

    Hiç düşünmeden verilen tepki, kramp sırasındaki ağrının hafiflemesine yardımcı olmak üzere bacağa yapılan masajdır. Ancak, potasyum zengini besinler tüketmek ve elektrolitlerinize takviyede bulunmak elektrolit dengesizliğini önlemek için iyi bir yoldur.

    Vücudunuzun kalsiyum, sodyum ve potasyum ihtiyacını doğal ve lezzetli bir yoldan karşılamak adına bu elektrolit iksirini deneyin:

    Malzemeler:

    ½ bardak su

    ½ bardak domates suyu

    ¼ bardak portakal suyu

    1 çay kaşığı limon suyu

    1 tutam tuz

    Hazırlanışı:

    Bütün malzemeleri karıştırın. Afiyet olsun.

    Kulak tıkanıklığı

    Kulak tıkanmasını, kulağınızın içindeki basınçla dışarıdaki basınç arasında büyük bir fark olduğu zaman vücudunuzun, kulak zarının yırtılmasını önleme yöntemi olarak açıklayabiliriz.

    Çözüm

    Burnunuzu tutun, ağzınızı kapatın ve yavaşça hava verin. Yavaş ve dikkatli olduğunuz sürece vücudunuza bir zarar gelmez ve kulağınızdaki basıncın dengelenmesine yardımcı olur.

    Göz seğirmesi

    Birçok insan, göz seğirmesinin stres ve yorgunluk sonucu oluştuğunu düşünse de asıl nedeni göz kuruluğudur. Gözler fazla kuru olduğunda onları nemli tutabilmek adına istemsiz olarak kırparsınız. Bir süre sonra kırpma, sinirlerinizi harekete geçirir ve beyni daha çok kırpması için kandırmaya çalışır.

    Çözüm

    Göz seğirmesi kendi kendine geçer ama bu süreci hızlandırmak istiyorsanız gözün üzerine 30 saniye boyunca sıcak kompres yapın.

  • İltihaplı Romatizma Tedavisi

    İltihaplı Romatizma Tedavisi

    İltihaplı romatizma tedavisi hakkında merak ettikleriniz…

    Romatizmada tedavinin başarılı olması için erken teşhis çok önemlidir. Erken teşhis için uzun bir tetkik süreci ve hastanın takip edilmesi gerekir. Çünkü belirtiler, şikayetin azaldığı dönemde veya arttığı dönemde değişir. Tedavi şekli kişiden kişiye değişir ve her hastaya farklı tedavi uygulanmalıdır.

    Kronikleşmiş hastalıklar sonucu uzun süren tedavi uygulaması gerekebilir. Doktor kontrolünde yapılan ilaç tedavisi ve fizik tedavi sonucu hastalık tamamen yok edilemez ama ilerlemesi durdurulur ve ağrı kesilerek hastanın yaşamı daha kolay hale getirilir.

    İlaç tedavisinde hastanın ağrısını kesecek, hastalığın durdurulmasını sağlayacak ya da şiş ve ağrıyı kesecek ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlar romatizma sonucu oluşan iltihabı etkilerler.

    Ayrıca hastada görülen diğer bulguları ortadan kaldırmak için kas gevşetici, vitamin takviyesi, tansiyon düşürücü ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlar alınırken bol suyla birlikte alınmalıdır. Ayrıca yan etkisi olup olmadığına (bazı ilaçlar gebeliği önleyebilir) dikkat edilmelidir.

    Fizik tedavi, romatizma tedavisinde önemlidir. Bu sayede eklemlerin hareketleri düzeltilir, kaslar güçlendirilir ve ağrı azaltılır. Böylece günlük işleri yapmak daha kolay hale gelir. Bu sayede hasta romatizmayla yaşamayı ve baş etmeyi öğrenmiş olur.

    Ameliyat da tercih edilen bir diğer yöntemdir. Sakat kalmış ya da eklemlerinde bozukluk olan, hareket güçlüğü çeken kişilere uygulanarak eski yaşantısına dönmesi amaçlanır. Ağrı giderilir, gerekirse yerine yapay eklemler takılır.

    Vücudun her tarafında görülebilir. şişmanlık, hormon dengesizliği, karaciğer yetersizliği, beslenme dengesizliği, mide ve bağırsak bozuklukları, çürük dişler, sinüzit, bademcik iltihapları, ve yaşlılık romatizmayı tetikleyen sebeplerin başında gelir. Ayrıca, soğuk ve rutubetli ortam çok önemli faktördür.

    Romatizma belirtileri

    Romatizmalı yerlerde; ağrı, yanma veya üşüme ve şişlikler görülür. Ağrılar, bazen dayanılmaz dereceye varır. Hareket etmekte de güçlük çekilir.

    Tedavi edilemezse, kalp kapağı hastalığı veya bir başka hastalığa sebep olabilir.

    3 grup da toplanır romatizma hastalıkları şunlardır;

    Akut eklem romatizması

    Bu çeşit romatizma, eklemleri, sinir sistemini ve kalbi etkiler. üst solunum yollarına yerleşen mikroplardan kaynaklanır.

    Ramatoid artrit

    Bu çeşit romatizma, zamanla kaybolup, tekrar ortaya çıkabilen bir hastalıktır.

    Dejeneratif romatizma

    Bu çeşit romatizma ise, elli yaşlarından sonra ortaya çıkar ve eklemlerin yıpranmasından kaynaklanır.

    Romatizma Bitkisel Tedavi Yöntemleri

    Bitkisel tedavi yöntemleriyle romatizmanın önüne şu çözümlerle geçebilirsiniz.

    1) 1 çay bardağı sirke ile 1 çay bardağı zeytinyağı karıştırılır. üzerine 4 çorba kaşığı ufalanmış kafuru konur. Eriyinceye kadar beklenir. Sonra, yünlü bir bezin üzerine yeterince dökülüp, ağrıyan yere sarılır. Aynı işlem her sabah ve akşam tekrarlanır.

    2) 1 kahve fincanı kına ile 1 çorba kaşığı hardal karıştırılır. üzerine azar, azar su dökülerek, yoğurulur. Ağrıyan yerlere sürülür.

    3) 1 avuç kıyılmış tere otu ile 1 avuç yaban pazı karıştırılır. ıyice dövüldükten sonra ağrıyan yerlere sürülür. Yarım saat sonra ılık suyla sürülen yerler yıkanır ve kurulanır.

    4) Ağrıyan yerlere konulacak kadar lahana yaprağı bir şişe yardımıyla yufka gibi içilir. üzerlerine zeytinyağı sürülür. Ağrıyan yerlere sarılır. Aynı işlemi, 3 saatte bir tekrarlamalısınız. Bu bitkisel çözümü lahana yaprağı yerine defne yaprağı ile de uygulayabilirsiniz.

    5) 4 bardak suya; 1 tutam lavanta çiçeği, 1 tutam ayrık otu ve 4 ince dilim limon konur. 15 dakika kaynatıldıktan sonra temiz ve ince bir tülbentten süzülür. Sabah, akşam her gün birer kahve fincanı içilir.

    6) 4 bardak kaynak suya, 11 çorba kaşığı ufalanmış söğüt yaprağı konur. 20 dakika bekletildikten sonra süzülür. Saat 10 ve 15.00 de bire su bardağı içilir.

    7) 4 bardak kaynak suya; 1 çorba kaşığı ufalanmış menekşe konur. 20 dakika bekletildikten sonra süzülür. Saat 10 ve 15.00 de, birer su bardağı içilir.Yaz aylarında, her gün yarım saat kuru ve rutubetsiz deniz kumunda yatmak çok faydalıdır. Her gün yürüyüş ve egzersiz yapılır.Romatizmalı kişilerin yememesi ve içmemesi gereken besinler ; Yağlı et suları, hayvani yağlar, şekerli ve tatlılar, konserve balık, av etleri, kuzu eti, oğlak eti, ve hindi et, sakatat, pastırma, sucuk, salam, baharatlı yiyeceklerin hepsi, ekşi şeyler, tere otu, ıspanak, lahana, mantar, içki, çay ve kahve kesinlikle tüketilmemesi gereken maddelerdir. Mide ve bağırsaklarından rahatsız olanların aspirin (salisilik asit) de içmemeleri tavsiye edilir. Et, süt, yumurta, tuz ve hayvani yağları elinizden geldiği kadarıyla kullanmamaya çalışın.

    Bir sonraki güncel konumuz olan İltihaplı Romatizmanın Bitkisel Tedavisi, Doğal Çözümü göz atmanızı tavsiye ederiz.