Etiket: a vitamini

  • Kuruyemişlerin Faydaları Nelerdir?

    Kuruyemişlerin Faydaları Nelerdir?

    Kuruyemişler, pek çoğumuzun severek tükettiği yiyecekler arasında yer almaktadır. Kuruyemişler hakkında çok fazla bilgimiz olmasa da, kuruyemiş tüketmeyi çok severiz. Bu nedenle, ne yediğinizi bilmeniz için, sizlere, bir takım kuruyemişler hakkında bilgi vermek istedik…

    Kuruyemişler içerisinde fıstığın, kendine has bir güzelliği vardır. Fıstık hakkında neler bilmemiz gerektiğine bakacak olursak:Fıstık, cinsel isteği arttıran kuruyemişlerden bir tanesidir. Bedenen ve zihnen yorgun olan kişilerin, bu yorgunlukları da fıstık sayesinde giderilebilmektedir. Fıstığın faydaları ile birlikte, fıstığın zararlarını da bilmeniz gerekmektedir. Fazla fıstık tüketimi, kişilerde hazımsızlık problemine neden olabilmektedir. Fıstık yiyecek olan kişlerin, fıstığı tek olarak tüketmeleri gerekmektedir. Fıstığın yanında yenilecek olan elma, portakal gibi meyveler; ve sebzeler, fıstığın etkilerinin azalmasına neden olmaktadır. Fıstığın zararlarından, damar hastalıkları olan; ve kolesterol problemi yaşayanlar da nasiplerini almaktadırlar. Bu kişilerin, fıstık tüketiminden uzak durmaları gerekmektedir. Fıstığın, bir takım bünyeler için alerjik etki gösterdiğinin de bilinmesi gerekmektedir.

    Ayçekirdeğinin faydaları arasında ise ilk olarak kolesterolü düşürücü etkisinden bahsetmek gerekmektedir. Ayçekirdeğinin faydalarından bir diğeri de, damar sertliğini gidermesidir. Kuruyemişler arasında yer alan ayçekirdeğinin yağı ve proteini, diğer kuruyemişlere göre daha kalitelidir. Ayçekirdeğini, zayıf kişiler ile, fikir işçiliği yapan kişilerin, günde 50 gram tüketmeleri önerilmektedir.Ayçekirdeğinin faydaları arasında, cinsel arzuyu arttırması da sayılmalıdır. Ayçekirdeği, kalp ve sinir hastalıklarına karşı da önleyici faktör niteliğindedir. Ayçekirdeği, idrar söktürücü özelliği ile de bilinmektedir. Ayçekirdeği aynı zamanda, solunum sisteminde görülen rahatsızlıklara karşı da iyi bir çözüm niteliğindedir.

    Kabak çekirdeğinin faydaları hakkında bilgi edinmek istersek, kabak çekirdeği, böbrek zayıflığını giderir. Kabak çekirdeği, mesane ve böbreklerdeki iltihaplanmayı da giderir. Kabak çekirdeği, idrar yollarında var olan yanmaların giderilmesine yardımcı olur. Kabak çekirdeği, idrarında kan bulunan kişilerin, bu sorunlarının giderilmesine de yardımcı olur. Kabak çekirdeği, bağırsak parazitlerinin giderilmesini sağlar. Kabak çekirdeği, prostat sorunlarına da iyi gelmesi nedeniyle, pek çok prostat tedavisi ilacında kullanılmaktadır.

    Görüldüğü gibi, kuruyemişler, zaman geçirmek amacı ile tüketilmelerine karşın, faydaları, hiç bir şey ile değişilmeyecek kadar çoktur. Bu nedenle, yediğiniz kuruyemişlerin nelere iyi geldiğini de bilerek, daha bilinçli tüketiciler haline gelebilirsiniz.

    Fındık , Ülkemizde bolca yetiştirilen, hatta ticari açıdan büyük önemi bulunan besin maddelerinden biridir Fındık. Içerisinde Vücudumuz için gerekli olan bir çok önemli vitamini barınmaktadır. Hatta reklamlarımızı safra süsleyen, bir ara herkesin diline dolanan, fındığı betimlemek için kullanılan kelimesi bile vardır. Bu kadar faydası bulunan fındığı günlük olarak belli ölçülerde tüketmemiz sağlığımız açısından oldukça faydalıdır.

    Ceviz ,  kan dolaşımını düzeltiyor “Ceviz ağaçlarının evlere çok yakın dikilmemesi ve etrafı kapalı ceviz bahçelerinde saatlerce şekerleme yapmanın sakıncalı olduğuna dikkat çekilse de, kökü, yaprakları, kabuğu ve meyveleriyle tam bir şifa kaynağı olduğu artık herkes tarafından bilinir.

    Bilimsel çalışmalar sonucunda cevizin damar koruyucu, ishal kesici, cildi temizleyici, siğil giderici, hipoglisemik ve tümör engelliyici özelliklerinin olduğu belirlenmiştir. Ceviz kan dolaşımını düzenler, karaciğer fonksiyonlarını düzenler, serum kolesterolünün azalmasını sağlar ve oluşumunu engeller.”

    Bademin Faydaları Yararları

    21. yüzyıl mucizesinin adı Badem. Çiğ, kavrulmamış, tuzlanmamış badem. Uzun yıllardır yağlı tohumlar dediğimiz bir gurup yiyecek olan ceviz, badem, fındık, çekirdek, fıstık gibi yiyeceklerin içerdikleri kaliteli yağ asitleri sayesinde kalp-damar hastalıklarına karşı koruyucu olduklarını biliyorduk. Ancak bu yiyecekler yağlı oldukları için kalori değerleri de yüksek olduğu için kilo aldırır endişesi ile hastalarımıza dikkatli tavsiye ediyorduk.

    HEM ZAYIFLATIYOR HEM GENÇLEŞTİRİYOR

    Bademde çinko, demir, kalsiyum, potasyum, E vitamini gibi mineraller ve vitaminler vardır. Ayrıca içerdiği Amigdalin maddesinin kansere karşı koruyucu olabileceği savulunuyor. Bununla birlikte Ko enzim Q 10 ve Omega 3 seviyesi çok yüksektir. Bu enzim ve yağ asidi kalp damar hastalıklarından kişiyi koruyor ve yaşlanmaya gidiş sürecini yavaşlatıyor. Bademi düzenli tüketmek kötü kolesterol olan LDL’yi %6 ila %15 oranında düşürüyor.

    Bu kadar iyi kalpli olduğunu bildiğimiz bademin aynı zamanda çok da iyi zayıflattığı kanıtlandı. Çok yakınlarda, Amerika’da yapılan bir araştırma ile de, zayıflamak isteyenlere günde 17 tane badem verildiğinde daha iyi kilo kaybettikleri gösterildi.

    Bademin kaliteli protein içermesi ve sağlıklı yağlardan zengin olması kişiyi daha uzun süre tok tutuyor. Badem sert bir yiyecek olduğu için çiğnemesi zor oluyor ve bu durum kişinin çiğneme duygusunu tatmin ediyor.

    Lif oranı yüksek olduğu için bağırsak hareketlerini artırıyor. Hazırlama zorluğu olmadığı için her yerde kolayca bulunabiliyor ve her yere kolayca taşınabiliyor.

    Zayıflamak için bademi nasıl yiyeceğiz diyenler için;

    Bademi satın alırken dikkat ; çiğ, kavrulmamış ve tuzsuz olarak satın alın.

    Mümkünse kabuklu ve kabuğu kolay kırılabilir olandan tercih edin.

    Bir defada 15’den fazla yemeyin. Küçük bir kaseye sayarak koyun. İş yerinizde çekmecenizde ve çantanızda 15’lik küçük paketler şeklinde de bulundurabilirsiniz.

    Ara öğünlerde özellikle tercih etmeye çalışın. Az yağlı süt ve ayranla birlikte mükemmel bir birliktelik oluşturuyor.

    Meyveleri tek başına yemektense bademle birlikte yediğinizde glisemik indeksi düşürmüş olursunuz bu da sizin daha tok kalmanızı sağlar.

    Yiyecek bir şey bulamadığınızda da 50 tane bademi bir öğün olarak da tüketebilirsiniz.

    Bademin Faydaları Nelerdir, Neye İyi Gelir? Tıklayın !

  • Soğuk havalarda cilt bakımı nasıl yapılır ?

    Soğuk havalarda cilt bakımı nasıl yapılır ?

    Soğuk havalarda cilt bakımı nasıl yapılır ? Cilt bakımı için, özellikle bahar ve yaz aylarında güneşin yoğun etkisinin hissedildiği dönemlerde daha titiz oluyoruz. Halbuki kışın soğuk havalarda cilt bakımını kesinlikle ihmal etmemeliyiz.
    article_soguk

    Soğuk havalarda cilt bakımı nasıl yapılır ?

    Her mevsim ve zamanda cilt bakımına özen göstermek şüphesiz ki çok önemli. Ancak kış aylarında cilt ekstra bir bakım istiyor. Soğuk ve rüzgârlı hava cildin kurumasına yol açarken, kapalı mekânlardaki kirli hava ise cildin gözeneklerini kapatarak, nefes almasını engelliyor.

    Kuru hava, klimalar ve kaloriferle ısınan kapalı ortamlar, kalın, yünlü, sentetik giysiler ve cilt temizliğinin yaz aylarından daha seyrek yapılması nedeniyle cildin dış etkenlerden daha fazla olumsuz etkilendiğini belirten Este World Estetik ve Güzellik Merkezleri Dermatoloğu Dr. Eylem Acar, kışın özellikle soğuk havalarda cildin güneş altında gibi kuruduğunu ve nem ihtiyacının arttığını söyledi:

    Her zaman olduğu gibi kış aylarında da cilt bakımında temel kural cildin iyi temizlenmesi ve nemlendirilmesidir. Mutlaka herkes cilt yapısına uygun nemlendirici kullanmaya özen göstermeli. Kışın özellikle cildimiz daha çok kuruduğu için nemlendirici ihtiyacı daha da önem kazanacaktır. Yüz ve vücut deri tipine uygun nemlendiriciler (gliserin, vazelin, üre, laktik asit, hyaluronik asit içerenler) her banyodan sonra uygulanmalı ve kuruluğa engel olunacak şekilde nemlendiriciler daha sık sürülmelidir. Güneşten korunmak her daim olduğu gibi kış mevsimde de önemli. Maalesef kışın da güneş ışınlarının olumsuz etkilerine maruz kalıyoruz. Özellikle kardan yansıyan ışıklar cildimizde hoş olmayan sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle kış mevsiminde dışarı çıkmadan yarım saat öncesinde güneş koruyucumuzu sürmek cildimiz için çok faydalı olacaktır. Düşük nem ve ısı kaynakları ekzemalarda şiddetlenme ve kaşıntıda artış yapabilir. Kış aylarında soğuk havanın etkisiyle seboreik dermatit, saçlarda kepeklenme gibi şikayetler artabilir. Böyle bir durumda yine cilt doktorunuzdan profesyonel destek almak gerekir. Kış mevsiminin, cildimiz için avantajlı yönleri de var tabii. Örneğin yazın yapamadığımız bir çok profesyonel bakımı kış mevsiminde cilt doktorunuz daha güvenli ve sorunsuz bir şekilde uygulayacaktır. Bunlardan en önemlileri kimyasal peeling uygulamaları. Çok gelişmiş peeling sistemleri ile leke, akne tedavisi, akne izleri, kırışıklıkların açılması-antiaging uygulamaları çok başarılı bir şekilde yapılmakta. Yine lazer ile cilt gençleştirme, leke tedavisi vb uygulamalar kış mevsimi için son derece uygun uygulamalar. Bu tür sorunların giderilmesi için de kış mevsimi cilt bakımında önem arz etmekte.

    Sağlıklı beslenmenin de cildimiz için önemli olduğuna dikkat çeken Dr. Eylem Acar, kış beslensinin balık, sebze ve su ağırlıklı olması gerektiğini vurgulayadı:

    Günde en az 1.5 litre su içilmeli. Bunun yanı sıra E ve C vitaminli meyve ve sebze suları bol bol içilebilir. A, C, E vitaminleri, çinko, bakır, demir, selenyum alımına dikkat edilmeli. Cildin dış etkenlere karşı savunma gücünü artıran balığı yemeye özen gösterin. Posalı yiyeceklerle (soya, fasulye, bezelye gibi) cildinizin yaşlanmasını durdurun. Soya, içeriğindeki doğal östrojen sayesinde cildin her dem genç kalmasını sağlıyor. Omega 6 içeren ceviz, fındık, badem ve ay çekirdeği cildi nemlendirip besliyor ve yaşlanmayı geciktiriyor.

    Kış Aylarında Cilt Bakımı Nasıl Olmalı? Tıklayın !

    Kış aylarında bebek cildini nasıl korumalı? Tıklayın !

    En İyi Nemlendiriciler Tıklayın !

  • Göz kuruluğunun nedenleri ve önleme yolları

    Göz kuruluğunun nedenleri ve önleme yolları

    Acıbadem Bakırköy Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İffet Emel Çolakoğlu, toplumda “göz kuruluğu”, tıptaki adıyla “kuru göz” hastalığının oluşmaması için tavsiyelerde bulundu.

    Acıbadem Hastanesi açıklamasına göre, kuru göz hastalığının oluşmaması için üç koşul gerektiğini belirterten Çolakoğlu, bunları gözyaşı miktarının ve kalitesinin iyi olması, kornea yüzeyinin düzgünlüğü ve gözkapaklarının fonksiyonlarını iyi yapabilmesi olarak sıraladı.

    Kuru göz sorununu oluşturan 4 nedenin altını çizen Dr. Çolakoğlu, göz kırpma refleksinin azalması, kapak ve kirpiklere ilişkin sorunlar ile gözyaşındaki azalma nedeniyle göz sağlığının bozulmasını bu sebepler arasında gösterdi.

    GÖZ KIRPMA 9’DA 1’E İNİYOR

    Normalde bir kişi dakikada 12-15 kez göz kırparken, gözyaşı film tabakasının homojenliğini bozmadan 15-45 saniye kornea yüzeyinde kalabildiğine dikkati çeken Çolakoğlu, “Çok dikkatli bir noktaya odaklanmak, kitap okumak, bilgisayar başında uzun süreler geçirmek göz kırpma sayısını azaltabiliyor. Normalde saatte 900 defa göz kırparken, bu sayı 100’e inebiliyor. Klima ve sigara dumanı gibi faktörler de gözyaşı kırılma zamanını azaltıyor. Ayrıca A vitamini eksikliklerinde de kuru göz ortaya çıkabiliyor” ifadelerini kullandı.

    HASTALIK BELİRTİLERİ

    Çolakoğlu, kuru göz hastalığının başlıca belirtileri arasında kızarıklık, acıma, yanma ve batma, bulanık görme, yapışma, takılma hissi, aşırı sulanma geldiğini belirterek, göz kuruluğunun körlüğe kadar gidebilecek bir sorun olduğuna dikkati çekti.

    Gözyaşının fonksiyonları ortadan kalkınca, gözlerin enfeksiyona yatkın hale geldiğini aktaran Çolakoğlu, “Oksijen sağlıklı bir şekilde taşınamıyor. Kornea damarsız bir yapı olduğundan oksijenle besleniyor, bu beslenme bozulunca korneada damarlanmalar, çatlaklar meydana geliyor. Bunlar enfeksiyon için bir odak oluşturuyor. Gerçekten kalıcı görme kaybına neden olacak yapısal değişiklikler oluşabiliyor. Bu nedenle gözyaşını mümkün olduğu kadar korumak ve gözü ıslak tutmak önem taşıyor” açıklamasını yaptı.

    Çolakoğlu, kuru göz hastalığının başlıca nedenlerini şöyle sıraladı:

    “Göz kırpma refleksinin azalması durumunda bazı hastalıkların varlığı nedeniyle kırpma mekanizmasını düzenleyen sinirlerde sorunlar olabiliyor ve keratit oluşuyor. Kapak sorunlarında ise yüz felcinin gelişmesiyle kapak fonksiyonunda zayıflık ortaya çıkabiliyor. Tiroid veya tümör gibi nedenlerle gözün dışa fırlak olması, yaşlılıkta ya da travma sonrasında kapağın dışa doğru dönmesi gözyaşı taşınmasını bozan faktörleri meydana getiriyor.

    MENOPOZDA DA GÖZYAŞI AZALABİLİR

    Kirpik sorunları varsa, yağ bezlerinin enfeksiyonu, trahom gibi göz hastalıkları, özel konjoktivit tipleri, bazı ilaç reaksiyonları ve cilt hastalıkları göz yapısındaki dengeleri bozabiliyor. Gözyaşında azalma durumunda gözyaşı bezlerinde sorun oluyor. Bu sorunlar gözyaşı bezinin yokluğu veya küçüklüğü olabildiği gibi enflamasyon, tümör, radyasyon, yanık ve travma gibi nedenlerle gözyaşı bezinin zarar görmesi ile de ortaya çıkabiliyor. Vücutta salgı yapan diğer bezlerde de eş zamanlı bozuklukların araştırılması gerekiyor. Menopoz ve hamilelikte hormonal etkilerle gözyaşı miktarı azabiliyor.”

    Kuru göz hastalığının tedavisinin mümkün olduğuna ve tedavide birçok yöntem kullanıldığına dikkati çeken Çolakoğlu, şunları kaydetti:

    “Çeşitli ilaçlar yardımıyla gözyaşı üretiminin artırılması hedefleniyor. Gözyaşının kaçmasını engellemeye çalışılıyor. Gözyaşı normalde gözyaşı bezinden üretiliyor, kapak fonksiyonlarıyla taşınıp gözyaşı kesesine geliyor. Gözyaşı kesesinde bir kanal sistemi var, bu kanallar burnun alt kısmına açılıyor. Gözyaşını göllendirilirse kuruluk azaltabiliyor. Kanallara geçişi sağlayan minik delikler var, bunlar tıkanıyor. Laser uygulaması veya silikon tıkaçlar konuluyor. Bu tıkaçlar altı aydan bir yıla kadar orada kalabiliyor.

    Düşük su içerikli lensler ve/veya gözlük uygulamaları ile gözyaşının buharlaşmasını azaltmaya çalışılıyor. Gözyaşını yerine konulabiliyor. Bunlar damla ve jel şeklinde olabileceği gibi, pomat şeklinde de olabiliyor. Eğerr kişinin vücudunda A ve B12 vitamini eksikliği varsa vitamin desteği yapılıyor. PH oranının belli seviyede tutulması gerekiyor. Kapak dışa dönmüşse ve kapak felci varsa kapak cerrahisi yapılabiliyor. Kişinin çevresel faktörleri dengeleyerek daha sağlıklı bir ortam yaratması gerekiyor. Sigarasız ortam, klima kullanmamak, bilgisayarda daha az zaman geçirmek ve evin nem dengesini ayarlamak önemli. PH oranının belli seviyede tutulması gerekiyor. Kapak dışa dönmüşse ve kapak felci varsa kapak cerrahisi yapılabiliyor. Kişinin çevresel faktörleri dengeleyerek daha sağlıklı bir ortam yaratması gerekiyor. Sigarasız ortam, klima kullanmamak, bilgisayarda daha az zaman geçirmek ve evin nem dengesini ayarlamak önemli.”

  • Hangi vitamin, hangi hastalığın nedeni?

    Hangi vitamin, hangi hastalığın nedeni?

    Dr. İbrahim Bağcivan, vücudumuzun ihtiyacı olan vitaminlerin fazla kullanımının, hangi hastalıklara neden olduğunu açıkladı.

    Vitaminler, hayatımızı sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için olmazsa olmaz besin öğelerinden biri. Günümüzde vitaminlerin öneminin anlaşılması, tedavilerin de bir parçası haline gelmesine neden oldu. Ancak yararı sayılamayacak kadar çok vitaminin gereğinden çok alınması bir çok tehlikeyi de beraberinde getiriyor.

    Dr. İbrahim Bağcivan, her ilacın aslında bir zehir olduğunu ve ilacı zehirden ayıran tek özelliğin dozu olduğunu belirterek, “İnsan için en önemli, en hayati olan su bile gereksiz ve fazla tüketildiğinde önemli sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Günümüz tıbbında vitaminlerin hangi şartlarda tedavi amacı ile hangi şartlarda tedbir amacı ile kullanılacağı bellidir” diyor.

    Vitamin eksikliğinin hastalıklara yol açabileceği ilk olarak 1896 yılında anlaşılıyor ve şu sonuç ortaya çıkıyor:

    C vitamini eksikliğinde cilt ve dişeti problemleri.
    A vitamini eksikliğinde görme problemleri.
    D vitamini eksikliğinde kemik problemleri.
    B vitamini eksikliğinde cilt ve sinir sistemi problemleri oluşuyor.
    Vejetaryen beslendiği bilinen kişilerde ise, hayvansal gıda tüketmediklerinden dolayı B12 vitamini eksikliği görülüyor. Bu nedenle vejetaryen beslenmeyi tercih eden kişilere tedbir amaçlı B12 vitaminini öneriliyor.

    Sadece yetersiz beslenme yüzünden olmuyor
    Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde beslenme problemlerinden kaynaklanan vitamin eksikliklerine pek sık rastlanmıyor. Bununla beraber vitamin eksikliği yalnızca yetersiz beslenmeye bağlı olarak ortaya çıkmıyor. Yaşamımızın değişik dönemlerinde artmış ihtiyacın (bebeklik, gebelik, ergenlik) karşılanamaması, diyabet, böbrek yetmezliği, barsaktan emilim bozukluğuyla seyreden hastalıklar, mide ameliyatları, yoğun alkol kullanımı gibi birçok durumda eksiklikler ortaya çıkabiliyor. Vitamin tedavisi denildiğinde bu risk gruplarına özel tedavi yapılması gerekiyor. Ancak günümüzde doğal besinlerle alınması gereken vitaminler ihtiyaç oluşmadan ilaç olarak rastgele alınıyor.

    Fazla alınan A, D, K vitaminlerine dikkat!
    Vitaminler kimyasal özelliklerine göre suda eriyen ve yağda eriyen vitaminler olmak üzere iki gruba ayrılıyor. B ve C vitaminleri suda eriyebildiği için vücudumuzda depo edilmesi söz konusu olmuyor. Bu nedenle eksiklikleri yağda eriyen vitaminlere göre daha sık görülüyor. Fazla tüketilmeleri vücutta birikim yapmadığı için çoğu zaman sorun oluşturmuyor. Yağda eriyen vitaminler (A, D, E, K vitaminleri) fazla alındığında vücutta birikiyor ve kontrolsüz kullanıldığı zaman “hipervitaminoz” denilen vitamin fazlalığına yol açabiliyor. Vitamin eksikliğinin sağlık sorunu olması gibi fazlalığı da sağlık sorunlarına neden olabiliyor.

    D vitamini fazla alındığında: Kalsiyum fazlalığının yanı sıra, D vitamini zehirlenmesine yol açıyor. Artmış D vitamini vücutta fazla kalsiyum emilmesine, dolayısıyla ciddi kalsiyum fazlalılığına neden oluyor. Bu da kalp ve böbrek sağlığı açısından ciddi ve önemli sonuçlar doğuruyor.

    A vitamini fazla alındığında: Ciltte koyulaşmaya, pullanmaya, kafa içi basıncının artmasına, şiddetli baş ağrısına, görme sorunlarına neden olabiliyor.

    K vitamini fazla alındığında: Kanın pıhtılaşmasına yönelik sorunları ortaya çıkarabiliyor.

    Fazla D vitamini almak kandaki kalsiyumu artırıyor
    Vitamin kullanımı ile karşılaşılan sorunlar bu ilaçların ilaç gibi değerlendirilmeyip masum ve zararsız sanılmaları gibi yanlış bir kanıdan kaynaklanıyor. Hal böyle olunca doktor önerisi olmadan, kontrolsüz ve bilinçsiz vitamin kullanımı değişik sağlık sorunlarına da yol açabiliyor. Özellikle ihtiyaçtan fazla alındığında vücutta depo edilebilen yağda eriyen vitaminlerin fazlalığına daha sık rastlanıyor. Fazla alınan vitaminler, bazı sağlık sorunlarına yol açabiliyor:

    D vitamini fazlalığı kan kalsiyum düzeyinde artmaya ve buna bağlı olarak kas krampları, kalp ritim problemleri, kabızlık gibi sorunların oluşumuna neden oluyor.

    A vitamini fazlalığı beyin basıncının artmasına, kas güçsüzlüğüne, baş ağrısına, görme problemlerine yol açıyor.

    C vitamininin vücutta depo edilmemesine rağmen idrarla atıldığından bazı böbrek taşlarının oluşmasını sağlıyor.

    Son dönemlerde yapılan bilimsel çalışmalar da yüksek dozda kullanılan E ve C vitaminlerinin akciğer kanserinin oluşumunu artırdığını gösteriyor.

    Yine yapılan çalışmalarda yüksek doz A, C ve E vitamini kullanmanın mide-barsak, prostat kanserinde kanser gelişimine neden olmasa bile beklenen yaşam süresini kısalttığı, tümörün büyümesine ve ilerlemesine katkı sağladığı gösteriyor.

    Doktora danışmadan almayın
    Günlük ihtiyaç kadar doğal gıdalardan alınan vitaminlerin herhangi bir soruna yol açmadığı biliniyor. Bu nedenlerden dolayı ihtiyaç gruplar dışında sağlıklı beslenmenin vitamin alımı için yeterli olduğu, ek vitamin ihtiyacının ise doktor tavsiyesine göre planlanmasının gerekliliği vurgulanıyor.

    Hangi dönemde hangi vitamin?
    İnternational Hospital İç Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Bağcivan, hangi dönemde hangi vitaminlerin alınması gerektiğini şöyle sıralıyor:

    Süt çocukluğu dönemi: D Vitamini
    Gebelik: Folik asit
    Böbrek yetmezliği olanlar ve diyaliz hastaları: Folik asit, D vitamini
    Mide ve bağırsak ameliyatı geçirenler: B12 vitamini
    Barsaktan emilim problemi ile seyreden hastalıklar: D vitamini, B12
    Yoğun alkol kullanımı: B1, B12
    Şeker hastaları: B1, B6
    Vejetaryen: B12

  • Cilt kırışıklıkları ve damarsal cilt sorunları

    Cilt kırışıklıkları ve damarsal cilt sorunları

    Cilt kırışıklıkları ve damarsal cilt sorunları yaz aylarında daha çok fark ediliyor. Ancak bu problemlerin hiçbiri yaz aylarında tedavi edilemez. Bu sorunların tedavisinin kış aylarında yapılması çok daha sağlıklı sonuçlar veriyor. Liv HOSPITAL Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Gonca Gökdemir daha sağlıklı, parlak ve pürüzsüz bir cilde sahip olmak için kış aylarında yapılması gereken tedavileri anlattı.

    Cilt lekelerine elveda!

    Cilt lekeleri farklı nedenlere bağlı oluşabilir. Gebelik dönemi, bazı ilaçların kullanımı, aşırı güneşe maruz kalma, solaryum, bazı hormonal hastalıklar ve genetik faktörlere bağlı cilt lekelenmeleri görülür. Leke tedavisinde önemli olan renk değişikliğine neden olan hücrelerin ciltteki derinliğidir. Cildin üst kısımlarında oluşan lekeler daha koyu renktedir, tedavileri daha kolaydır. Derin lekeler daha açık renktedir ve tedavileri daha zordur. Leke tedavilerinde kimyasal soyma işlemleri ve fraksiyonel lazer tedavileri uygulanır. Bu tedaviler cildi güneşe karşı daha hassas duruma getirir. Ayrıca güneş, lekelenmenin en önemli nedenleri arasındadır. Bu yüzden bu tedaviler mutlaka kış aylarında yapılmalıdır.

    Her yaşın sorunu; akne

    Akne, derideki yağ bezlerindeki yağ üretiminin artması ve iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. En sık ergenlik döneminde görülmekle birlikte her yaşta akne sorunu yaşanabilir. Erişkin yaşlarda ciltle uyumlu olmayan kozmetik maddelerin kullanılması, bazı ilaçlar ve hormonal hastalıklar akne oluşumuna neden olabilir. Akne tedavisinde haricen kullanılan kremler içinde bulunan retinoik asit, benzoil peroksit, tetrasiklin gibi maddeler yaz aylarında kullanılamaz. Eğer kullanılırsa ciltte lekelenmelere neden olabilir. Akne tedavisinde etkili olan ve ağızdan alınan bazı antibiyotikler ve A vitamini ilaçları güneşe karşı hassasiyeti artırır. Ayrıca bu ilaçlar cildin kurumasına neden olur. Bu durumu önlemek için önerilen kremlerin yaz aylarında kullanılması hastalar için konforlu değildir. Çünkü yaz aylarında terleme ile bu kremlerin etkisi kısa zamanda geçer.

    PRP’yle akne izlerine veda edin!

    Akne zamanında tedavi edilmediğinde bazı cilt tiplerinde iz oluşumuna neden olur. Bu izler kişilerin görünümlerini önemli ölçüde etkilemekte ve sosyal ortamdan izolasyonuna yol açar. Akne izlerinin tedavisinde en önemli nokta doğru dermatolojik muayenedir. Dikkatli bir muayene ile akne izlerinin değerlendirilmesi yapılmalı ve tedavi stratejisi buna göre belirlenmelidir. Akne izleri tedavisinde en sık kullanılan yöntemler kimyasal soyma, fraksiyonel lazer uygulamaları, PRP (trombositten zengin plazma), dermaroller uygulaması , dolgu injeksiyonlarıdır. Bu tedavilerin çoğu cildi güneşe karşı hassaslaştırdığı ve güneşle lekelenmeye yol açabileceği için yaz aylarında uygulanmamalıdır.

    Mezoterapiyle gençleşin

    Ciltte yaşla birlikte oluşan kırışıklıklar, lekelenmeler, cilt renginde matlaşma gibi problemlerin tedavisinde pek çok yöntem kullanılır. Cilt gençleştirme için uygulanan botoks ve dolgu injeksiyonları her mevsimde yapılabilir. Cildin mat rengini gidermek için uygulanan vitamin uygulamaları mezoterapi şeklinde yapılır. Mezoterapi cilde parlaklık ve canlı bir görünüm verir. Mezoterapi uygulamaları da her mevsimde yapılabilir. Cilt gençleştirmek için yapılan kimyasal soyma, fraksiyonel lazer ve dermaroller tedavileri kış aylarında yapılmalıdır. PRP tedavisi, cilt gençleştirmek için son yıllarda geliştirilen bir yöntemdir. Cildin yaş ile birlikte hasara uğramış yapıların onarılmasını sağlar ve cildin daha gergin ve parlak görünümüne neden olmaktadır. PRP tedavisi her mevsimde uygulanabilir.

    Pürüzsüz bacaklar için lazer tedavisi

    Bacaklarda deri yüzeyinde görülen ince damarlanmaların tedavisi lazer uygulamaları ile kolayca giderilir. Bu damarlanmalar genetik faktörlere veya cildin derin kısımlarında bulunan varislere bağlı oluşur. Lazer uygulama öncesi derin damarların durumunun araştırılması için ultrason ile inceleme yapılmalıdır. Lazer uygulaması sonrasında, uygulama bölgelerinde kahverengi renk değişikliği ve sonraki dönemlerde kabuklanma oluşur. Bu dönemde güneşten korunma çok önemlidir, çünkü güneşe bağlı lekelenmeler olabilir.

    Lekeler, Çiller ve Cilt Rengi Sorunları için tıklayın !

  • Cilde Folik Asit Desteği

    Cilde Folik Asit Desteği

    Hamilelik döneminde anne adaylarına önemle tavsiye edilen folik asidin faydası şimdilerde cilt güzelliği ve hücre yenilenmesi konusunda da keşfedildi…

    Bir tür B vitamini olan folik asit, biz kadınların hayatında çok önemli. Avrupa ve Amerika’da keklerin, kurabiyelerin bile içinde mutlaka bulundurulan folik asit kullanımına, Türkiye’de ancak hamilelik döneminde önem veriliyor. Eksikliği kansızlığa sebep olan folik asidin cilt için de çok önemli olduğu Hamburg’da Beiersdorf tarafından düzenlenen bir toplantıda açıklandı. Konu hakkında bilgisine başvurduğum dermatalog Dr. Betül Şengör, folik asidin hücrelerimizin en önemli yapıtaşı ve adeta bilgi merkezi görevi yapan DNA molekülünün sentezinde çok önemli rol oynadığını anlattı.

    Folik asit, hücrelerin çoğalmaları, yenilenmeleri ve tamir edilmeleri sırasında kilit role sahiptir. Özellikle sinir sisteminin ve omurliğin gelişiminde bebekler için önemi tartışılmaz. Eksikliğinde vitamin B 12 emilimi de etkilenebileceğinden kansızlığa yol açabilmektedir. Ayrıca huzursuzluk, yorgunluk, dilde hassasiyet, ciltte solukluk, saç dökülmesi ve birçok değişik belirtileri vardır’ diye devam etti Şengör. Ayrıca folik asidin özellikle saç ve tırnaktaki etkilerinin çok iyi bilindiğini, ancak yüz bakımında böyle bir çalışmayı ilk kez duyduğunu söyledi. Jinekolog Dr. Tayfun Osmanağaoğlu ise folik asidin, vücutta yeni kan hücresi yapımında ve aminoasit yapımında önemli görevi olduğunu söylüyor ve folik asidi doğal yoldan almanın da mümkün olduğunu ekliyor.

    Bebek yapmadan önce FOLİK ASİT

    Jinekolog Dr. Tayfun Osmanağaoğlu folik asidin hamilelik dönemindeki önemini şöyle anlattı:

    Bir yetişkin için folik asidin önemi nedir? Yeterli miktarı nedir?

    Özellikle folik asit eksikliğinde kansızlık görülür. Yapısal olarak normalden daha iri ancak işlevleri iyi olmayan alyuvarlar meydana gelir.
    Doğal yoldan almak mümkün müdür? Hangi besinlerde bulunur?
    Doğal yoldan almak mümkündür. Doğal folik asit kaynakları tahıllar, portakal ,baklagiller, fasulye, koyu yeşil yapraklı sebzelerdir.
    Bebek sahibi olmak isteyenler niye/ ne zaman/ ne kadar folik asit almalı?
    Bebek sahibi olmak isteyenler gebelik kararı aldıklarında, 2-3 ay öncesinde folik asite başlamalılar. Günde 400 mikrogram folik asit alınmalı. Bu miktarda folik asidi ilaç olarak öneriyoruz. Özellikle folik asit eksikliğinde nöral tüp defekti (omurgada açıklık, beyin dokusunun gelişmemesi) dediğimiz anomaliler oluşabilir.
    Hamilelik dışında kullanımı nasıl olmalı?
    Folik asit eksikliğine bağlı kansızlık bulgusu yoksa gıdalardan alınan yeterlidir. Ekstra kullanılması gerekmez.
    Folik asit eksikliği nelere yol açar?
    Folik asit eksikliği kansızlığa ve gebeliklerde santral sinir sisteminde bazı anormalliklere yol açar.
    Folik asitte doz aşımı gibi bir risk var mı acaba? Yani aşırı kullanım gibi bir durum olur mu yoksa vücuttan C vitamini gibi kolayca atılır mı?
    Folik asit mide barsak sisteminden emilir, karaciğerde biyotransformasyona uğrar ve idrar yolu ile atılır. Yani ihtiyaç fazlası idrar ile atılır. Zehirlenme bulguları olmaz.
  • Soğuk Algınlığından Nasıl Korunurum?

    Soğuk Algınlığından Nasıl Korunurum?

    Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Tamer Haliloğlu, “Soğuk algınlığı, üst solunum yollarında virüs türü mikropların neden olduğu bulaşıcı bir enfeksiyondur.” dedi.

    Soğuk algınlığından burun, boğaz, kulaklar, östaki tüpü, nefes borusu, ses telleri ve akciğerlerin etkilendiğine değinen Haliloğlu, “Soğuk algınlığı en çok okul çağı çocuklarında görülür ve sıklığı yaşla azalır” dedi.

    Soğuk algınlığının ilk belirtileri genellikle boğazda takılma hissi, burun akıntısı ve hapşırık.

    Çocuklarda ise boğaz ağrısı, öksürük, baş ağrısı, ateş, halsizlik, kas ağrıları ve iştahsızlık da görülebilir.

    Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Tamer Haliloğlu, henüz soğuk algınlığına kesin etkili bir aşı bulunamadığını anlattı:

    Soğuk algınlığına yakalanmamak için, hastalık belirtileri olan kişilerle hastalığın ilk ikinci ve dördüncü günleri arasında temas edilmemesi gerekir. Ancak, çoğu zaman bu mümkün değildir. Soğuk algınlığına yakalanan kişiler, henüz hasta olduklarını anlamadan bulaştırıcı döneme girmiş olurlar.

    Soğuk algınlığına yakalanan çocuklar, özellikle burun temizliğinden sonra olmak üzere sık sık ellerini yıkamalı, öksürürken ve hapşırırken ağız ve burunlarını kapamalıdırlar.

    Soğuk algınlığı genellikle 7 ile 14 gün arasında iyileşir. Bazen sinüzit, orta kulak iltihabı, larenjit veya bronşit gibi komplikasyonlar nedeniyle hastalığın seyri uzayabilir.

    Haliloğlu, soğuk algınlığının düzelmesinin zamana bağlı olduğunu açıkladı:

    Bu süre içinde, hastanın istirahat etmesi ve bol sıvı gıda alması (su, meyve suları gibi) gerekir. Genellikle ağrı kesici, dekonjestan ve allerji karşıtı maddeler içeren soğuk algınlığı ilaçları, hastalığı iyileştirmezler; sadece kas ağrısı, burun tıkanıklığı ve baş ağrısı gibi belirtilerin hafifletilmesine yardımcı olabilirler.

    Boğaz ağrısının şiddetlenmesi ve uzun sürmesi, öksürükle koyu balgam gelmesi veya öksürüğün 10 günden uzun sürmesi, 38 derece üzerinde ve birkaç günden uzun süren ateş olması, göğüs ağrısı, sık nefes alma, yutma güçlüğü, sıvı gıda alamama, kulak ağrısı, boyunda ağrılı şişlikler, dudak, deri veya tırnaklarında morarma belirtilerinden herhangi birinin görülmesi halinde doktora başvurulması gerekmektedir.

    Soğuk algınlığından korunmak için bunları yapın:

    Bağışıklık sisteminizi güçlendirin.

    Dengeli beslenin. Meyve sebze ağırlıklı beslenin, fazla et tüketmeyin.

    Hastalık riski yüksekse bol bol C vitamini alın. (Örneğin her gün 2 kivi, 1 greyfurt, 1 yeşil biber veya 2 kaşık lahana turşusu yemek gibi)

    Hareket edin ve soğuğa karşı vücudunuzun dayanıklı olmasını sağlayın. (Yüzmek,saunaya gitmek, soğuk duş almak, temiz havada yürüyüş yapmak, değişik spor faaliyetleri)

    Oda havasını iyileştirin. Hava nemlendiricileri kullanın veya saksı çiçeklerini temin edin. Odayı aşırı ısıtmayın, düzenli olarak havalandırın.

    Hava cereyanının oluşmamasına dikkat edin.

    Virüslerden korunun.

    Soğuk algınlığı dönemlerinden kalabalık ortamlarda, kapalı mekanlarda bulunmayın. Hasta insanlarla öpüşmeyin, 1.5 metreden fazla yaklaşmayın.

    Ellerinizi düzenli yıkayın.

    Çok kalın veya ince giysiler giymeyin. Havaya göre giyinin.

    Stres altındaki insanlar hastalanmaya daha elverişlidir. Her gün düzenli olarak dinlenin. Gevşeme egzersizleri yapın.

  • Gençleşmek için 12 formül

    Gençleşmek için 12 formül

    Prof. Dr. Mehmet Öz, garanti ömür sürenizi uzatma kılavuzu hazırladı. Tüm dünyada tanınan Öz, ‘Siz: Genç Kalın’ adlı kitabında daha uzun yaşamak isteyenlere, uzun ömrün formülünü veriyor. Öz ayrıca size, 14 günlük ‘Siz: Uzatılmış Garanti Planı’yla; hayatınıza yeni baştan yön vermenin yollarını açıklıyor. Mehmet Öz, Amerika’da en popülerler listesine giren kitabını sizler için anlattı.

    Prof. Dr. Mehmet Öz’e göre sürekli genç olmanın 12 formülü…

    1. Vitaminlerinizi alın
    Düzenli olarak B6, C, D, E vitamini, kalsiyum ve folat alın.
    2. Sigarayı bırakın
    Sigara sizi 8 yaş, yaşlı gösterir.
    3. Tansiyonunuzu öğrenin
    Düşük kan basıncına sahip bir kişi, yüksek kan basıncına sahip bir kişiden 25 yaş kadar daha sağlıklıdır.
    4. Stresi azaltın
    Sağlam sosyal ilişkiler kurarak ve stres azaltma stratejilerinden yararlanarak, stresten mümkün olduğunca uzaklaşın.
    5. Diş ipi kullanın
    Diş ipi kullanmak ve dişlerinizi düzenli olarak fırçalamak son derece önemlidir. Unutmayın ki; sağlık ağızdan başlar.
    6. Egzersiz yapın
    Biraz egzersiz mesela günde 2 kez 20 dakikalık yürüyüş, sağlığınızı olumlu etkiler.
    7. Emniyet kemeri kullanın
    Emniyet kemeri kullanma alışkanlığı edinin ve her zaman hız sınırının 10 km/saat altında araç kullanın.
    8. Lifli gıda tüketin
    Erkeklerin günde 25 gramdan daha fazla lif tüketmeleri gerekir.

    9. Sağlığınızı takip edin
    Sağlığı ile ilgili gelişmeleri titizlikle izleyen, tedavi ve bakım konusunda standartlarını her zaman yüksek tutan kişiler; daha genç kalabilirler.
    10. Sağlıklı gençleşme planı yapın
    Tüm yaşamınızı göz önüne aldığınızda, yaşamınızın bundan sonraki her gününü daha genç ve en uzun sürede yaşamanız için yüksek enerjili olun.
    11. Bol bol gülün
    Kahkaha stresi azaltır ve bağışıklık sistemini destekler.
    12. Hep öğrenci kalın
    Yaşamınız boyunca entelektüel faaliyetlerden uzak kalmayın.

    Daha geç yaşlanmak için neler yapılmasını önerirsiniz?

    Özellikle gençler, aşırı seviyede alkol ve sigara tüketmekten kaçınmalıdır. Çünkü yaşlanma süreci tam olarak 20 yaşında başlar. Ağırlık kaldırma gibi etkinliklerle kemiklerinizi güçlü tutabilir, uzun bir ömür elde edebilirsiniz. Fakat bu; sağlıklı kemiklere sahip olmak için tek yol değildir. Sağlıklı kemiklere sahip olmak istiyorsanız; mümkün olduğu kadar D vitamini almalısınız.

    Winfrey’nin önerdiği iksir

    Prof. Mehmet Öz’ün hazırladığı ‘yeşil içecek’, Amerika’da çok popüler. Mehmet Öz formülü kendisine ait olan ve ‘gençlik iksiri’ adını verdiği bu içeceği ilk kez ünlü talkshow sunucusu Oprah Winfrey’nin televizyon programında tanıtmıştı. Bu içecek, Winfrey beğenip önerdikten sonra bir anda Amerika’nın en popüler içecekleri arasına girdi. Öz, evde de kolayca hazırlanabilen bu içecekten günde 3-4 bardak içilmesini öneriyor.

    Yeşil içecek; doping etkisi yapıyor, kilo aldırmıyor ve uzun bir yaşam sürmeyi sağlayan bir anti-aging ilacı olarak görülüyor. Birçok farklı sebzeyle hazırlanan karışım; bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor. İçindeki antioksidanlar uzun bir hayat sürmeyi sağlıyor. Karışım; diyet yapanlara da yardım ediyor, beslenme ihtiyaçlarını gideriyor.

    İşte mucize tarif

    Bütün bir ıspanak demetini blendera atın. Buna maydanoz, zencefil, salatalık, kereviz ve biraz limon ekleyin. Bu karışımın içine biraz tatlandırmak için bir elma ekleyin. Hepsini karıştırın ve için.

  • Beta Karoten Nedir ?

    Beta Karoten Nedir ?

    Beta Karoten Nedir?

    Beta karoten A vitamininin öncül maddesidir. (Provitamin) Karaciğerde depolanır ve ihtiyaç duyulduğu zaman A vitaminine dönüşür. 600 e yakın karotenoid vardır. Bunların hepsi A vitaminine dönüşmez. Dönüşme oranının en fazla olduğu karoten beta karotendir.

    Karotenoidler, meyve ve sebzelere rengini veren maddelerdir.

    Beta Karoten Hangi Besinlerde Bulunur?

    Beta karoten meyve ve sebzelerde bulunur. Ispanak, marul, lahana, brokoli, kavun, şeftali, havuç, kayısı beta karoten açısından zengin besinlerdir. Genel olarak sarı, turuncu ve koyu yeşil sebzeler ile sarı turuncu meyveler beta karoten içeren yiyeceklerdir.

    Beta Karotenin Faydaları:

    – Beta karoten serbest radikallerin nötralize edilmesine yardımcı olan güçlü bir antioksidandır.

    – Bağışıklık sistemini destekleyerek vücudun enfeksiyonlara karşı mücadele etmesini sağlar.

    – Kansere karşı koruyucu etkisi vardır. Ağız, göğüs, mide, kalın bağırsak, serviks, yemek borusu gibi kanser türlerinin görülme sıklığının yetersiz beta karoten alımıyla ilişkisinin olduğunu tespit eden araştırmalar vardır.

    – Kalp damar hastalıklarını önleyici etkisi vardır. Damar sertliğini ve kalp krizi riskini azaltır.

    – Katarakt oluşumunu engelleyebileceği yine yapılan bazı araştırmalarda görülmüştür.

    Beta Karoten Günlük Kullanım Dozu:

    A vitamini için RDA (Önerilen Günlük Kullanım) değeri günlük 4,000-5,000 IU dür. Beta karoten için resmi bir RDA yoktur ancak 10,000 ve 15,000 IU arası RDA değerinin eşdeğeridir. Beta karotenin 3 mg’ı A vitamininin 5000 IU değerinin karşılığıdır. Genel olarak tavsiye edilen günlük doz 6-12 mg (10.000 IU-20.000 IU) beta karotendir.
    Beta karoten E ve C vitaminleriyle birlikte kullanıldığında etkisi daha da artar.

    Beta Karoten Zararları:

    – Sigara içenlerin beta karoten takviyeleri almamaları gerektiğine dair yapılan uyarılar vardır. Sigara içimi ile birlikte beta karoten takviyesi alımının akciğer kanseri olasılığını artıracağı belirtilmektedir.

    – A vitamini yüksek dozlarda alındığında toksik ( zehirleyici) etki yapar. Oysa Beta karotenin yüksek dozlarda alımında bile toksik etkisi olmadığı düşünülmektedir. 50 mg’a kadar yüksek doz alınmasıyla yapılan araştırmalarda toksik etki görülmemiştir.

    – Beta karoten açısından zengin yiyeceklerin veya beta karoten takviyelerinin aşırı miktarda alınması cilt renginde koyulaşmaya sebep olabilir.

    – Yüksek dozajlı takviye kullanılması uzun vadede sağlık riskleri oluşturabilir ve sadece belirli eksiklik durumlarında düşünülmelidir.

  • Cildiniz Yaza Hazır mı ?

    Cildiniz Yaza Hazır mı ?

    Cildinizi yaza hazırlama vakti geldi…

    Öncelikle bağışıklık sisteminizin anlık değişimden etkilenmesini önlemeliyiz.

    – Sabahları aç karnına bir bardak ılık su ile birlikte bir yemek kaşığı bal içilmeli. Neden? Bal doğal bağışıklık güçlendiricidir ve şeker içermediği için kan şekerinin yükselmesine sebep olmaz.

    – Kahvaltıda mutlaka yeşilbiber ve maydanoz tüketin. Yeşilbiber yüksek C vitamini içerir. Maydanoz tokluk hissi verir ve vücudu toksinlerden korur.

    Cildimize iyi bakmalıyız. Kış aylarında soğuk ve ayaz cildi kurutur. Kurumuş cilt çabuk yıpranır ve kırışır.

    Bol su için. Eğer su içmekten ya da tadından hoşlanmıyorsanız; sürahinin içine koyduğunuz suya elma, salatalık, limon ya da aromasından hoşlandığınız bir meyve ekleyin. Vücudun suya ihtiyacı var. Kahve ya da çay su yerine geçmez.

    Peeling yapın. Cildinizi ölü ve kurumuş hücrelerden arındırıp nefes almasını sağlayın, yani bahar temizliği…Evinizde kolayca peeling yapabilirsiniz.

    Mesela;

    – 1 yemek kaşığı Türk kahvesi
    – 1 tatlı kaşığı Sızma Zeytinyağı…Hafta da bir gün banyo öncesi ya da banyo esnasında yumuşak hareketlerle masaj yaparak göz çevresi hariç tüm yüze peeling yapın.

    Yüzünüzde sivilce ve akne olan bölümlere asla peeling uygulaması yapmayın, köklerini aktive eder bu da sivilcelerin yayılmasına/ büyümesi,ne sebep olur.

    Çok kuru ya da dermatit problemi olan ciltler peeling uygulamalarını 15 günde bir yapmalıdırlar. Mutlaka peeling sonrası yoğun nemlendirme özelliği olan ürünler kullanmalıdırlar.

    Cilt Maskeleri

    Kış sonunda cildi beslemek ve yaza hazırlamak gerekir. Cildinize bir iyilik yapmak istiyorsanız size bir kaç önerim olacak.

    Kuru Ciltler için Fındık Maskesi

    Malzemeler:

    • 1 tatlı kaşığı fındık yağı
    • 1 çay kaşığı arı sütü
    • 1 tatlı kaşığı gliserin
    • 1 çay kaşığı bal

    Malzemeler iyice karıştırılıp gözler ve dudaklar hariç tüm cilde uygulanır.
    15 dakika bekletildikten sonra ılık su ile temizlenir.
    Bu maske 15 günde bir 3 ay boyunca uygulandığı takdirde cilt yağı dengesini bulur ve kırışıklıklardan korunur.

    NOT: Fındık yağı kirpiklere uygulandığında gürleştirir.

    Nar’lı Hassas Cilt Maskesi

    Malzemeler

    • 1/4 nar
    • 1 yumurta sarısı
    • 1 yemek kaşığı bal

    Nar iyice ezilir. Ezilmiş Nar’ın içine yumurta sarısı ve bal ilave edilip iyice karıştırılır. Bu karışım gözler hariç tüm cilde uygulanır. Maske ciltte 15 dakika bekletilir. Ilık su ile yıkanarak çıkartılır. Haftada bir gün uygulanabilir.

    NOT: Uygulama sonrası gül suyu ile kompres yapılırsa gözenekler sıkılaşır.

    Karma Ciltler için Kil Maskesi

    Malzemeler

    • 1 yemek kaşığı beyaz kil
    • 3 çay kaşığı biberiye yağı
    • 1 yumurta sarısı

    Yumurta sarısı iyice çırpılır. Yumurtanın içine biberiye yağı ilave edilir. Ardından kil ilave edilir. Bu malzemeler iyice karıştırılır. Elde edilen maske gözler ve dudaklar hariç tüm cilde uygulanır. Ciltte 20 dakika bekletilir. Sürenin sonunda maske ılık su ile temizlenir.

    NOT: Uygulama sonrası madensuyu ile kompres yapılırsa gözenekler sıkılaşır.

    Yağlı Cilt için Domates Maskesi

    Malzemeler

    • ½ Domates
    • 2 yemek kaşığı Kil

    Kabukları soyulmuş ve rendelenmiş domatesin içine kil ilave edilir. Malzemeler macun kıvamına gelene kadar karıştırılır ve göz çevresi hariç tüm cilde uygulanır. 20 dakika bekletildikten sonra soğuğa yakın su ile yıkanır.