Kategori: Cinsellik

  • İyileşmeyen Aşk Acısı, Kişileri Yatak Arkadaşlığına Zorluyor!

    İyileşmeyen Aşk Acısı, Kişileri Yatak Arkadaşlığına Zorluyor!

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “YATAK ARKADAŞLIĞI İNSANIN DOĞASINA AYKIRIDIR!”

    Yatak arkadaşlığı” tabiri yani, bir çiftin sadece seks amacıyla bir araya gelmesi durumu, ilk olarak Amerikan dizisi “Sex and City” ile insanların hayatına girdi. Nathalie Portman’ın başrolünü oynadığı 2011 yapımı “Yatak Arkadaşı” (Sex Friend) filmiyle de, tam anlamıyla gündeme oturdu. Film, her türlü duygusal bağlanmadan uzak, yani kişilerin hiç bir şekilde birbirine sevgi ve bağlılık hissetmeden, yalnızca seks yapmak için bir araya geldikleri bir ilişki tarzını konu almaktadır. Ülkemizde de, bu tarz ilişkilerde artış olmasına dikkat çeken Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri, toplumumuzun geleneksel örf ve adetlerine aykırı bu ilişki tarzını son derece zararlı bulduklarını açıkladı.

    YATAK ARKADAŞLIĞI İNSANIN DOĞASINA AYKIRIDIR !

    İnsanın doğasında var olan aşk ve sevginin kutsal olduğunun altını çizen CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe;“İçinde duygunun olmadığı bir cinsellik, insanı mutlu edemez. Tek başına seks, yalnızca mekanik bir eylemdir. Bu tarz bir ilişkide, hep bir şeyler eksik kalacaktır. Aslında, burada da bireyin aradığı temel unsur sevmek ve sevilmek; güven ve şefkattir.” dedi ve şöyle devam etti: “2000’li yıllardan itibaren yaygınlaşan kitle iletişim araçları, cinselliğe olan ilgiyi artırdı. Bu durum, bazı toplum bireylerinin farklı arayışlara yönlenmesine neden oldu. “Seks arkadaşlığı” tabiri özellikle Avrupa ve ABD’de tabu olmaktan çıktıktan sonra ülkemizde de yaygınlaşmaya başladı. Doyumsuzluk hissi yüksek olan ve haz beklentisi içine giren kişilerde, aşk arayışından çok seks arayışının ağır basmasıyla, aslında hep var olan, fakat çok fazla konuşulmadığı için bilinmeyen, ” seks arkadaşlığı” tabiri sonunda gündeme oturdu. Fakat, bu durum kişileri yalnızlığa ve mutsuzluğa itti. Seks arkadaşlığı ilişkisinde hiçbir kısıtlama olmadığı için geceyi beraber geçirme ya da ertesi gün telefon etme zorunluluğu da yoktur. Sahiplenme, kıskanma gibi duyguların tamamen yasak olduğu bu ilişki türünde, aşk ve seks birbirine karıştırılmamalıdır. Yorganın altında olanlar da sadece o iki kişiyi ilgilendirir. Ayrıca, bu iki kişi, kendi hayatından sorumlu olup, birbirinin hayatını bilmeleri gerekmemektedir. Ancak, her ne olursa olsun, duygunun dışlandığı yatak arkadaşlığı, insanın doğasına aykırıdır!

    AŞKSIZ SEKS OLUR MU?

    CİSED Genel Başkanı Psikiyatrist Doç. Dr. Cebrail KISA ; “Beklentilerin karşılıklı olması durumunda, sadece seks üzerine kurulu bir ilişkinin, uzun vadeli olması mümkün olabilir. Bu durum, özellikle orta yaş grubundaki, kariyerine önem veren bu nedenle de, düzenli bir ilişki için zaman ve enerji harcamak istemeyen, Amerikalı ve Avrupalı kadınlar arasında görülmekteydi” dedi. Dr. Kısa, Kanada’lı seksolog Sophie Brousseau’nın, bu konu üzerine yaptığı araştırmaları doğrulayarak, “Artık ülkemizde de, “Yatak Arkadaşı” tabiri; yalnız cinsel birleşme için bir araya gelen kişiler için kullanılmaya başlanmıştır. Bu tarz ilişki yaşamak isteyen bireyler özellikle, evli ve aşk beklentisi olmayan, sır tutabilen, kıskançlık, kısıtlama gibi duygusal dürtülerini kontrol edebilen, aile ve sosyal çevrelerinin dışında olan kişileri seçmektedir. İlk bakışta böyle bir ilişki şekli cazip gelse de, sonu genellikle hüsranla bitmektedir. Zamanla kullanan-kullanılan bir ilişkiye dönüşecek olan yatak arkadaşı ilişki biçimi, kullanılan kişinin kendini değersiz hissetmesine ve bunun sonucunda da ağır bir depresyona girmesine neden olabilecektir.” dedi. Dr. Kısa ayrıca, “Bazı bireylerde, yatak arkadaşlığı kontrolden çıkarak, kişiyi seks bağımlısı haline getirebilir. Bu, terapi gerektiren bir cinsel işlev bozukluğudur. Bunun dışında, sürekli değişik insanlarla birlikte olmak cinsel yoldan bulaşan hastalıklara da davetiye çıkartmaktadır.” dedi.

    İYİLEŞMEYEN AŞK ACISI KİŞİLERİ YATAK ARKADAŞLIĞINA ZORLUYOR

    CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap GÜNGÖR; “Yatak arkadaşlığını seçen kadın ya da erkek, geçmişinde genellikle iyileşmemiş bir aşk acısı yaşamış kişilerdir. Bu kişiler, tekrar acı çekmemek için yeni bir duygusal ilişkiye girmek istemez.” dedi ve Psk. Güngör şöyle devam etti, “Canının istediğiyle özgürce birlikte olmak, sorumluluktan uzak rahat bir cinsellik yaşamak, bu tip aşk yarası olan bireyler açısından bir onarım ilişkisi ve depresyonla baş etme şekli olarak görülmektedir. Fakat, bu tarz bir savunma mekanizması çözüm olmamakla birlikte, kişinin kendine olan özgüven ve saygısını kaybetmesine ve hatta daha ciddi ruhsal sorunlara da yol açabilmektedir.” Kişilerin aşk acısını genellikle tek başına aşmaya çalıştıklarını ancak, bazı kişilerin geçmişten gelen olumsuz çocukluk yaşantılarından dolayı bu süreci aşamayıp, yatak arkadaşı gibi yanlış yollara saptıklarının altını çizen Psk. Güngör; “Yoğun üzüntü, terk ve kayıp gibi duygular için gerektiğinde terapi yardımı almak yararlı olacaktır.” dedi.

    YA SONRA…

    Zamanla “Başlarda, haftada bir kez, yalnızca cinsel ilişki için buluşuyorduk. Zamanla ona âşık olduğumu hissettim ama o, benim yalnızca bedenimle ilgileniyordu. Kendimi kullanılmış bir paçavra gibi hissetmeye ve kendimden nefret etmeye başladım.” şeklinde cümlelerin kurulduğu yatak arkadaşlığının olumsuz sonuçlarına dikkati çekenCİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Kemal ÖZCAN; “İster istemez işin içine duygu karışma ihtimali nedeniyle, her iki tarafında, başlangıçta koyulan kurallara uyması pek de olanaklı olmayabilir. Bu durum, zamanla ilişkiyi içinden çıkılmaz bir sorun yumağına dönüştürebilir. Bu sorunlar, taraflardan birinin diğerine âşık olması ya da karşısındaki bireyden daha fazlasını istemesi gibi bir durumla sonuçlanacağı gibi ilişkinin tek taraflı sonlandırılması durumunda kişinin kendini kullanılmış ve terk edilmiş hissetmesi şeklinde de örneklendirilebilir. Bu nedenle, duygusal tatminsizlik yaşama, kendini kullanılmış hissetme, toplum tarafından hoş karşılanmama kaygısı ve zamanla yatak arkadaşına aşık olma riski üzerinde durulması gereken önemli sorunlardır.” dedi. Genellikle var olan bir arkadaşlığa sonradan cinsellik eklendiğinde, bu ilişkinin sonlandırılması halinde, eskiden kalma arkadaşlığında sonlandırılmış olacağının altını çizen Psk. Özcan; “Kişiler dostluk ve arkadaşlık ile cinsel dürtüler arasında bir seçim yapmalıdır.” dedi.

  • Kandınlarda Orgazma Ulaşma Teknikleri

    Kandınlarda Orgazma Ulaşma Teknikleri

    Ülkemizin en büyük sağlık sorunlarından biri de cinsel sağlıktır. Bir çok etken insanımızın cinselliğe bakışını ve bu konudaki bilincini sınırlamaktadır. Dolayısıyla cinsel açıdan problemli insanlar bunu bir hekime söyleme cesareti gösteremiyor ve bu problemlerle yaşıyor. Kadınların nasıl orgazm olabileceğini , orgazma ulaşmak için yapılması gereken basit egzersizleri sunacağız. Ne yazıkki bir çok bayan orgazm olması gerektiğinin bile farkında değil. işte orgazma ulaşmak için yapılması gerekenler.

    İlk olarak aşk kasları ya da pelvis kasları dediğimiz kasık bölgemizdeki kasları güçlendirerek olaya başlamalıyız. yapmamız gereken idrarımızı yaparken bazen kesip tekrar yapmak. Yani kesik kesik yapmak.

    Cinsel birleşme esnasında karanlık ortamları seçmeye çalışın. Dikkatinizi dağıtacak bütün şeyleri ( ses,görüntü,tv vs.) ortamdan uzaklaştırın.

    Ön sevişme süresini uzun tutun. partnerinizden vücudunuza dokunmasını isteyein. Çünkü yapılan araştırmalar bayanların okşanmaktan çok etkilendiğini ve daha çabuk orgazma ulaştığını gösteriyor.

    Birleşme esnasında acı hissediyorsanız kayganlaştırıcı jeller kullanın.

    Spor yapmayı ihmal etmeyin hele aerobik mükemmel olur.

  • Kız Çocuklarının Erken Seksüalizasyonu

    Kız Çocuklarının Erken Seksüalizasyonu

    Ergen kızlarda, kendini olduğundan daha büyük göstermeye yönelik davranışlarda, belirgin bir artış olduğunu ifade eden CISED Onursal Başkanı Dr. Cem KEÇE, “Bu durum, psikolojik olarak henüz olgunlaşmamış gençler için son derece tehlikeli ve yanlıştır.” dedi.

    Medya (Televizyon, müzik klipleri, şarkı sözleri, dergiler, filmler, video oyunları, internet), oyun çağındaki küçük kızları vaktinden önce yetişkin bir kadın gibi giyinmeye, makyaj yapmaya zorlamaktadır. Büyük şirketler ve medya (400 milyon dolarlık bir sektör) sırf kâr etmek için bu küçük kızları, “lolita” imajına büründürüp, diğer ergenlerde heves uyandırmaya çalışmaktadır. Bu durum, ergenin hem kendisine hem ailesine hem de topluma zararlı mesajlar verilmesine neden olmaktadır.

    Fransa’da, Senatör Chantal Juanno’nun hazırladığı,16 yaşından küçüklerin manken ve modellik yapmasını yasaklayan bir yasa tasarısı bulunmaktadır. Bu demek oluyor ki, ergenlerde dâhil olmak üzere, her insanın bir biyolojik saati vardır ve zamanı geldiğinde bazı fizyolojik ve psikolojik değişikler yaşanmaktadır. Normal gelişim evrelerine fazla müdahale edilmemesi gerekmektedir. Ergenin, zamanı gelmeden fiziksel görünüşünde yapmaya çalıştığı değişiklikler doğal süreci bozacağı için, hayat boyu sürecek kişilik bozukluklarının ve tamir edilmesi güç psikolojik sorunların ortaya çıkması kaçınılmaz bir son olacaktır.

    BIRAZ MAKYAJIN VE ALIMLI OLMANIN NE ZARARI VAR!

    CISED Genel Başkanı Dr. Cebrail KISA , konunun bu kadar hafife alınmaması gerektiğini söyleyerek konuyla ilgili yapılan araştırmalardan çıkan sonuçlara göre, “Özellikle büyüme evresinde olan, 10-13 yaşındaki ergen kızlardadış görünüm kaygısı gözlemlenmiştir . Bu kaygı ergen kız çocuklarının dış çevre tarafından beğenilme ya da beğenilmeme üstüne kurulmuş hassas bir durumdur. Bu yaştaki kız çocuklarının, yaşına uygun olmayan bir şekilde makyaj yapması ya da yaşından büyük giyinmesi, ileride özgüven sorunu yaşamalarına neden olacaktır” dedi ve cinselliği ön plana çıkaran bir giyim tarzı ve kadınsı makyaj ile çocuk istismarı arasında bir ilişki olduğu iddialarına dikkat çekti.

    36 beden, seksilik ve çekicilik üzerine kurulu bir güzellik anlayışının etkisinde olan ergenlerde, beslenme bozuklukları, özgüven eksikliği ve hatta depresyon belirtileri gözlemlenmiştir. Cinsel kimlik ile okul başarısı arasındaki ilişkiyi ölçen bir araştırmada, homojen iki denek grubundan birine, mayo diğerine ise kazak ve pantolon giydirilerek matematik testi yaptırılıyor. Mayo giyen grubun başarı oranı diğerinden belirgin bir şekilde düşük çıkıyor. Sonuç olarak, başkaları tarafından nasıl göründüğüyle aşırı ilgilenen bu grupta, dikkat eksikliği ve konsantrasyon bozukluğu tespit ediliyor.

    Dr. Kısa , “Genellikle kız çocukları, erkek çocuklarından daha önce buluğ çağına girdikleri için aynı yaş grubundaki erkek çocuklarının hâlâ oyun çağında kalmaları 10-13 yaşındaki ergen kızların ilgisini çekmediği bir gerçektir. Kız çocukları bu durumda kendinden yaşça büyük kişilerle iletişim içine girmek istedikleri için de oldukları yaştan daha büyük görünmek için makyaja ve kadınsı kıyafetlere başvurmaktadır. Böylece, iki cinsiyet arasında zaten var olan olgunlaşma düzeyindeki fark daha da artmaktadır. Bu durum, erkek çocuklarda kendine güvensizlik, eksiklik ve yetersizlik; kız çocuklarında ise rol yapan, dış görünüş ve çekicilikle her şeyi elde edebileceğine dair yanlış inanışlarla dolu sağlıksız bir kişilik görüntüsü oluşturabilir” dedi.

    AİLELERE DÜŞEN GÖREVLER

    CISED Genel Sekreteri Psikolog Serap GÜNGÖR , “Aileler, çocukların eğitimlerinden sorumlu ilk kişi olduklarından, çocuklarının cinsel bir meta olarak sömürülmemesi için özellikle ergen kız çocuklarını eğitmeleri gerekmektedir. Bunun için de ilk olarak çocuklara, dış görünüşten daha önemli başka değerler olduğu öğretilmelidir. Anne ve babaların özellikle dürüstlüğü, çalışkanlığı, sorumluluğu, yardımseverliği, kısacası her bireyin bilmesi gereken kalıcı değerleri, çocuklarına aşılaması gerekiyor” dedi.

    ERKEN CİNSEL IMAJIN BAŞKA TEHLİKELERİ NELERDİR

    Abartılı makyaj ve yaşına uygun olmayan, seksi denilebilecek kadar vücudu ortaya çıkaran giysileriyle çevredeki kişilerin ilgisini çekmekten zevk alan, böyle bir durum karşısında kendiyle gurur duyan ergen kızlar, bunu yalnızca dikkat çekmek ve beğenilmek için yaparken, bazı yetişkinlerde ise cinsel dürtü uyandırabileceğine dikkat çekenCİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Kemal ÖZCAN, “Bu durum karşısında, ergen kız çocuklarının cinsel istismar riskiyle karşı karşıya kalabilme ihtimalleri yüksektir. Aileler, çocuklarının bu tür davranışlarına izin verirken ya da özendirirken, bu tehlikeyi göz ardı etmemeleri gerekmektedir. Fiziksel olarak yaşından büyük gösteren ama ruhen henüz olgunlaşmamış ergen kızlar zihnen yeterli olgunluğa ulaşamadıkları için, beğenilmek arzusuyla başvurdukları kadınsı imaj nedeniyle karşısına çıkabilecek cinsel istismarcıların, kötü niyetli olabileceklerini anlayamaz. Bu nedenle, kötü niyetli bir yetişkin tarafından kolayca kandırılabilir. Ailelerin olası tehlikeleri çocuklarıyla, onları ürkütmeden konuşabilmeleri gerekiyor. Ailelerin, fiziksel ve ruhsal gelişimin zaten birlikte geliştiğini ve her türlü zorlayıcı dış etkenin bu süreci olumsuz etkilediğini bilmelerinde fayda var” dedi. Son olarakDr.Keçe, “Unutmayalım ki, her şeyin bir zamanı vardır. Bu yüzden, her şey doğal akışına bırakılmalıdır” dedi.

  • Sevişirken aklınız nerede?

    Sevişirken aklınız nerede?

    Son zamanlarda seks sizin için yapılması gereken bir işe dönüştüyse, sevişirken elinizi çenenize koyup, “Acaba yarın ne giysem?” diye düşünüyorsanız, yalnız değilsiniz!

    Kadınlar artık o kadar çok meşgul ki, bütün her şeyi planlamaları gerekiyor. Bazen seksi bile! O yüzden, sevişirken, bazen yeterince odaklanamayan ve o ana kendini kaptırıp gidecekken, çok alakasız bir şeyi düşünerek konsantrasyon güçlüğü yaşayan kadınlar var. Ayrıca akşama kadar çalışan bir kadının, eve geldiğinde tek düşündüğü şey çoğu zaman seks değil, kendini en yakın kanepeye atmak ve derin bir uyku çekmek oluyor.

    Çünkü yorgunluk ve stres onu başka bir şeyi düşünmekten alıkoyuyor. Tamam, abartmayalım; her kadın çok yorulmuyor olabilir. Ama yapılmasını gereken rutin işler ve stres, bir kadının kafasını yeterince meşgul edebilir. Hatta bazen, yarın ne giyeceğini bilmemek bile, bir kadın için büyük bir sorun olabilir!

    Aslında böyle basit göründüğüne bakmayın çünkü bu ilgisizliğin altında ciddi problemler yatabiliyor. Sevişme sırasında günlük hayatı, rutin işleri devamlı olarak düşünen ve cinsel beraberliğe ilgisiz davranan kadınlarda bazı nedenler etkili olabiliyor.

    Organik anlamda sorun yaşayan, örneğin hormonsal eksikliği olan kadınlarda zihinsel ve dolayısıyla vajinal uyarılmada bir azalma meydana geldiğini belirten Hattat Hastanesi Cinsel Wellness Kliniği Direktörü Dr. Ece Hattat, “Bu durumda kadın cinselliğe odaklanamaz ve baka düşünceler içinde olabilir. Günlük işlere daldığını düşünen kadın, hormonsal bir eksiklik yaşıyor olabileceğini fark etmez. İş, aile, çocuk, okul, ilişkisi gibi sebeplerle yoğun stres yaşayan kadınlarda da cinsel uyarılma azalabilir. Bu anlamda stres, hem cinsel isteği yöneten hormonları azaltarak, hem de psikolojik etkiyle cinselliğe odaklanmayı güçleştirerek, cinsel tatmini azaltır.”diyor.

    Kadınlar, kendilerini bazen olumsuz duygulara da kaptırabiliyor. Örneğin partneri erken boşalma yaşayan kadınlar, “Sadece kendini tatmin etmek istiyor!” diye ve partneri sertleşme sorunu yaşayan kadınlar, “Kilo aldım”, “Partnerimi tatmin edemiyorum”,”Eskiden olduğu gibi çekici değilim” gibi düşünceler içinde olabiliyor.

    Dr. Ece Hattat tüm bu saydıklarımızın dışında, kadınların cinsel mitler nedeniyle de cinsellik sırasında olumsuz mesajlara odaklanabileceğini söylüyor: “Bu şekilde seks yapmak doğru değil!”, “Kendimi rahat bırakırsam benim ahlaksız olduğumu düşünecek”, “Cinsel aktiviteyi ben yönetmeliyim” gibi düşünceler, kadınları tatminkar bir cinsellikten uzaklaştırıyor.

    Kadınlarda cinselliğin duygusal yakınlık kısmı çok önemli.”Eşim duygusal yakınlık göstermiyor”,”Sadece seks istediğinde beni umursuyor”, “Kulağıma romantik bir şeyler söyleseydi” tarzı düşünceler oluşabiliyor. Cinsel isteksizlik, cinsel uyarılma sorunları, orgazm problemleri veya ağrı hastalıkları yaşayan kadınlar ise, “Hiçbir şey hissetmiyorum”,”Galiba orgazma hiç ulaşamayacağım”,”Ne zaman bitecek?”, “Canım yanıyor!” gibi düşünceler, var olan cinsel problemleri daha da arttırıyor.”

    “Kendini röntgenleyen kadınlar var”

    Sevişme sırasında, “kendini gözetleme” denilen bir tablo da ortaya çıkabiliyor. Bu sırada kadın veya erkek, sürekli kendini takip etme, cinselliği sanki dışarıdan biri gibi gözetleme eğiliminde oluyor. Zevk almadığını, orgazm olmadığını, sıradaki pozisyonu düşünerek kendini ve partnerini izleyen kadınlar, cinselliğe kendini tam olarak veremiyor. Haliyle konsantrasyonları bozuluyor, cinsel uyarılma ve orgazm ihtimali azalıyor. Doktor Ece Hattat’a göre, tüm bu sorunların üstesinden gelme yolları ise şöyle: Kadınların kendi cinsellikleriyle ilgili duygu ve düşüncelerini farkında olmaları, partnerlerinin istek ve arzularını anlayabilmeleri ve cinsellik konusunda iletişimden kaçınmamaları.

  • Aldatan Erkeklerin Cinsel Hayatı Nasıl?

    Aldatan Erkeklerin Cinsel Hayatı Nasıl?

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “STRES, ERKEN BOŞALMA VE GEÇİCİ İKTİDARSIZLIK YAPABİLİR!”

    Uzun süren evliliklerde yaşanan ilişkisel sorunlar ve zamanla monotonlaşan bir cinsel hayat, uzun ömürlü birlikteliklerin baş düşmanı. Böyle bir sürece giren erkekler, çok yanlış bir şekilde, toplumun da hoş görmesiyle eşlerini aldatabiliyorlar. İtalyan bilim insanlarının yaptığı son çalışmalarda eşlerini aldatan erkeklerin kalp krizi geçirme riskinin aldatmayanlara göre daha fazla olduğu ortaya çıkmış. Peki, aldatan erkeklerin cinsel hayatı nasıl?” İşte bu soruya yanıt Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistlerinden geldi…

    ALDATAN ERKEKLER CİNSEL SORUN YAŞIYOR!

    Eşlerini aldatan erkeklerin çoğunlukla erken boşalma ve geçici iktidarsızlık gibi cinsel sorunlar yaşama riskinin daha fazla olduğu belirten CİSED cinsel terapistleri; meslek hayatları boyunca evlilik ve çift terapilerinde kendilerine en çok sorulan “Aldatan erkeklerin cinsel hayatı nasıl?” sorunun yanıtını masaya yatırdılar. “Evlilik dışı ilişki ve erkeklerde sadakatsizlik” gibi konuları içeren daha önce yapılmış birçok araştırmayı inceleyen CİSED cinsel terapistleri, eşlerini aldatmanın erkeklerde heyecansuçluluk ve kabahatlilik hissine, strese ve performans anksiyetesi adı verilen başaramama korkusuna yol açabileceğini söylediler.
    STRES, ERKEN BOŞALMA VE GEÇİCİ İKTİDARSIZLIK YAPABİLİR…

    Evlilik dışı ilişki yaşayan erkeklerin çoğunlukla erken boşalarak başarısız cinsel ilişkiler yaşadığını ifade edenCİSED Onursal Başkanı Dr. A. Cem Keçe; “Evlilik dışı ilişkilerde bayan partner genellikle erkeğin eşinden daha gençtir ve cinsel ilişki genellikle aşırı alkol ya da yiyecek tüketildikten sonra yaşanır. Aldatan erkek yeni partnerine kendini ispatlama zorlantısı nedeniyle stresli ve gergin olur. Gizli ilişki vücutta artan bir adrenalin salgılanmasına neden olur. Adrenalin makat, yumurtalıklar ve kasıkları çevreleyen aşk kaslarında istemsiz kasılmalara yol açar. Aşk kaslarının istemsiz kasılmasına bağlı olarak da erken boşalma veya geçici iktidarsızlık gibi cinsel sorunlar yaşanabilir. Başaramama korkusu, suçluluk ve kabahatlilik hissinin yaratacağı psikolojik durum, hem cinsel sorunların ortaya çıkma riskini hem de kalp damar hastalıkları riskini artırır. Çünkü artan adrenalin salgısı tansiyonun yükselmesine ve kalp atışlarının hızlanmasına neden olur. CİSED olarak yaptığımız araştırmalarda, her 10 erkekten 7 sinin erken boşaldığını, her 10 çiftten 3 nün eşini aldattığını tespit ettik. Bu çok acı ve vahim bir tablodur. Çünkü tarihin hiçbir döneminde erken boşalma ve eşlerin birbirini aldatması, modern dünyadaki kadar yaygın olmamıştı. Aldatmanın bu kadar yaygın olması, elbette boşanma oranlarına da yansıyor.” dedi.

    ERKEN BOŞALIYORLAR VE ORGAZM OLAMIYORLAR…

    Erkeğin eşini aldatmasının Türk aile kurumu için önemli bir sorun olduğunu vurgulayan CİSED Genel Başkanı Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Cebrail Kısa; “Yasak aşkların verdiği heyecan ve suçluluk duygusu erkeğin boşalmasını kontrol etmesini güçleştirir. Çapkın erkekler veya aldatan erkekler bu nedenle genellikle erken boşalırlar. Cinsel yaşamdan payına düşeni alamayan ve erken boşalan erkekler, kişiliklerini başka yönlerde yüceltmeye çalışırlar. Örneğin, eşlerini daha çok aldatabilirler, daha çok çapkın olduklarını göstermeye çalışabilirler, işlerine çok düşkün olabilirler, geçimsiz veya karamsar olabilirler. Çünkü boşalma ile orgazm olma aynı şey değildir. Boşalma bedensel bir rahatlamadır, orgazm ise bedensel rahatlamaya ruhsal rahatlamanın da eklendiği daha yoğun bir duygudur. Bir başka deyişle; orgazm çeşitli cinsel uyaranlarla beynin uyarılması ile başlayan ve uyaranların etkisiyle kişide hem bedensel hem de ruhsal olarak algılanan, çok kısa bir süre ve geçici olarak bilinç bulanıklığı yapan, cinsel yanıtın son aşamasındaki çok hoş bir histir. Erken boşalan erkek orgazm olamaz. Orgazm olmayan ve erken boşalan erkek; cinsel doyumsuzluğa bağlı ruhsal alanda yıkım yaşar, gerginleşir, işyerlerinde, sosyal ilişkilerinde, aile çevrelerinde rahat olamaz ve iş verimleri düşebilir.” dedi.

    GERÇEK DIŞI HİKÂYELER ANLATIYORLAR…

    Aldatmanın bir evlilikte tamiri en zor sorunlardan birisi olduğuna dikkat çeken CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör; “Aslında erken boşalan, geçici iktidarsızlık yaşayan ve gururu zedelenen bir erkeğin aldatmak için çok önemli bir nedene de ihtiyacı yoktur. Maksat heyecan olsun, skor olsun! Çünkü çok sayıda kadınla ilişkiye girmek arkadaş çevresinde bir takdir göstergesi olarak algılanmaktadır. Artı puan toplamak uğruna çapkın görünmeye çalışan veya bu konuda gerçek dışı hikâyeler anlatan erkeklerin sayısı az da değildir. Ayrıca yaşadığı cinsel birlikteliklerde ezilen erkek, aldatarak eşinden ve hayattan intikam alıyor da olabilir. Hatta kendilerinden yaşça küçük genç kadınlarla birlikte olarak hala güçlü ve karizmatik bir erkek olduklarını kendilerine ve çevrelerine kanıtlamaya çalışabilirler.” dedi.

  • Bisiklete Binmek Cinsel Sorunlara Yol Açabiliyor!

    Bisiklete Binmek Cinsel Sorunlara Yol Açabiliyor!

    CİSED GENEL BAŞKANI DOÇ. DR. CEBRAİL KISA: “CİNSELLİKTE EN İDEAL SPORLAR YÜZME VE TEMPOLU YÜRÜYÜŞTÜR…”

    Havaların düzelmesiyle birlikte bisiklet tutkunları, onları bulundukları yerden çıkartıp, bakımını yaptıktan sonra, dağ bayır pedal çevirmeye başladı. Bu noktada hem sağlık açısından çok faydalı, hem kişinin sağlığını korumasına ve daha formda bir vücuda sahip olmasına yardımcı, hem de stresi yenmeye yardımcı olabilen bisiklet sporunun meraklılarını olası bazı riskler konusunda uyarmak ve bilgilendirmek gerekiyor. Çünkü Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistlerine göre; bisiklete binmek zevkli bir spor olmakla birlikte, aşırıya kaçıldığında cinsel sorunlara yol açabiliyor.

    BİSİKLETE ÇOK BİNMEK İKTİDARSIZLIK YAPABİLİYOR!

    Cinsel Sağlık Enstitüsü Onursal Başkanı Dr. A. Cem Keçe’ye göre; erektil disfonksiyon yani halk arasında bilinen adıyla iktidarsızlık, cinsel temas için yeterli sertliği elde edememe veya ilişkiyi sonuna kadar koruyamama durumu.Sertleşme sorunu olarak bilinen bu hastalığın, şeker hastalığından kalp hastalıklarına, nörolojik rahatsızlıklardan depresyon gibi psikiyatrik durumlara kadar birçok farklı hastalığa bağlı olarak ortaya çıkabileceğini ifade eden Dr. Keçe; “Ancak en yaygın görülen bedensel kaynaklı neden penisteki damarsal bozukluklar olarak karşımıza çıkıyor. Aşırı bir şekilde bisiklete binen erkelerde penisin damarsal yapısında bozulmalar meydana gelerek iktidarsızlık görülme olasılığını artıyor. Yapılan araştırma sonuçları, yoğun bir şekilde bisiklete binenlerin yüzde 60’ının cinsel sorun yaşadıklarını gösteriyor. Bisiklete binen erkeklerde iktidarsızlık oranı, binmeyenlerin iki misli. Bunda bisiklet selelerinin yapılış şekillerinin sorumluluğu bulunuyor. Erkeklerde penise giden damarların çoğu sele bölgesinde yer alıyor. Genelde dar ve sert oturaklı olan bisikletlerde sürüş sırasında veya sarsıntıdan dolayı perine bölgesine devamlı baskı oluyor ve bu da o bölgedeki damarlar için travma etkisi yapıyor. Anatomik olarak bir kanaldan geçip, penise giden damar ve sinir kılıfı bu travmadan çok etkileniyor ve bazen damarlarda tıkanmalara yol açabiliyor. Bu da iktidarsızlığa neden olabiliyor. Bu nedenle bisiklet kullanmayı seven ve uzun süre kullanacak olanların koruyucu ekipman kullanmaları ve sele seçimlerinde dikkatli olmaları gerekiyor.” diyor.

    BİSİKLET SÜRÜCÜ HASTALIĞI OLMAYIN!

    Perine ve anal bölgeyi etkileyen bisiklet sürücü hastalığı (Le syndrome du cycliste – Neuropathie honteuse)’nın bisikleti sık kullananlarda görülebileceğine dikkate çeken Dr. Keçe; “Bisiklet sürücü hastalığı; uzun süreli bisiklet süren kişilerde görülen, genital bölgedeki sinirlere olan baskıdan dolayı ağrıyla başlayıp, basit bir irritasyondan,uyuşma, his kaybı, idrar kaçırma ve iktidarsızlığa kadar giden bir rahatsızlıktır. Araştırmacılar hastalık belirtilerini 4 grupta sınıflandırıyor. Bunlar; pelvis bölgesinde ağrılar, idrar problemleri, kalın bağırsak sorunları ve cinsel problemler. Cinsel sorun olarak kadınlarda; penisin vajinaya girdiği esnada ağrı, cinsel ilişki süresince sebebi bilinmeyen ağrı, cinsel ilişki sonrası genital ağrı, boşalmanın veya orgazmın azalması veya yokluğu, boşalma esnasında ya da sonrasında ağrı ve cinsel uyarıyı devam ettirememe görülürken, erkeklerde ise; sertleşme sorunları, cinsel ilişki sonrası genital ağrı, boşalmanın veya orgazmın azalması veya yokluğu, boşalma esnasında ya da sonrasında ağrı görülmektedir.” diyor.

    NE SIKLIKTA GÖRÜLÜYOR?

    Beden ağırlığının büyük bir kısmının sert ve küçük bir alanda uzun süreli ve tekrarlayan bir biçimde taşınmasınınbisiklet sürücü hastalığının sebebi olduğuna dikkat çeken CİSED Genel Başkanı Doç. Dr. Cebrail Kısa; bu hastalığın ciddiyetinin bisiklete binme süresi ve tekrarıyla doğru orantılı olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Bu hastalıkla ilgili araştırma sonuçları birinden diğerine değişiklik göstermektedir. Uzun süre bisiklet süren profesyonel yarışmacılar üzerinde yapılmış bir araştırmaya göre 200 erkekten 17 sinde (yüzde 8,5) ve 65 kadının 3 ünde (yüzde 4,7) genital bölgede bisiklet sporuna bağlı uyuşma, karıncalanma görülmüş. 540 km.lik bisiklet maratonuna katılan yarışmacıların yüzde 22 sinde genital ve anal bögede yukarıda bahsedilen belirtiler, yüzde 13 ünde ise daha ciddi sorunlar görülmüş. Bu da bisiklet sporunun genita-üriner sistem problemlerinde sık rastlanan bir neden olabileceğini gösteriyor.” diyor.

    CİNSELLİKTE EN İDEAL SPORLAR YÜZME VE TEMPOLU YÜRÜYÜŞTÜR…

    Bisiklete binmenin hem ruh sağlığı hem fiziksel sağlık açısından kişileri mutlu kıldığını ifade eden CİSED Genel Başkanı Doç. Dr. Cebrail Kısa; bisiklet kullanırken sele seçimine dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Bisiklet kullanımı gibi diğer sporların da aşırı yapılması cinsel yaşamda olumsuz etkiler yaratabiliyor. Örneğin günde 10 km koşuluyorsa vücut bunu algılıyor ve özellikle bacaklardaki ve ciğerlere giden damarlar genişliyor. Bu sefer hem erkek hem kadında genital bölgeye giden kan azalıyor. Bu da cinsel anlamda sorunların ortaya çıkma olasılığını artırıyor. Cinsellikte en ideal sporlar yüzme ve tempolu yürüyüştür. Hafif ağırlık kaldırma egzersizleri de fayda sağlıyor. Bununla birlikte aşırıya kaçmadan yapılan düzenli egzersizler ileri yaşlara kadar cinsel performansın devamını sağlayabiliyor.” diyor.
    ERKEKLERDE GEÇİCİ KADINLARDA İSE KALICI HASARLARA NEDEN OLABİLİYOR!

    Aşırı bisiklete binmenin sadece erkelerin cinsel yaşamında değil kadınların cinsel yaşamında da olumsuz etkileri olabileceğini söyleyen CİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Kemal Özcan’a göre bisiklete binen kadınların yaşadıkları cinsel sorunların boyutları erkeklerden daha fazla ve kalıcı etkileri de olabiliyor. Bisiklete binen erkeklerde iktidarsızlık sorunlarının geçici olduğunu, cinsel organ üzerinde sürekli baskı nedeniyle ortaya çıkan bu durumun zamanla düzeldiğini, kadınlarda ise söz konusu baskının daha kalıcı hasarlar verebileceğini ifade edenPsk. Özcan; “Bisiklete binenlerin, seleleri iyi seçmeleri ve bisiklet kullanırken oturma pozisyonlarını, cinsel organları üzerine baskıyı azaltacak şekilde düzenlemeleri gerekiyor.” diyor.

    TEDAVİDE NE YAPILIYOR?

    Bisiklet sürücü hastalığının yaşam kalitesini düşürdüğünü ve böyle bir problem karşısında kişilerin genellikle nasıl davranacaklarını bilemediklerini ifade eden CİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Kemal Özcan; basit değişikliklerle büyük bir fark yaratılabileceğini söylüyor ve aşağıdaki önerilerde bulunuyor:

    Bir ay bisiklet sporuna ara verin. Zarar gören sinirlerin kendini onarması zaman alır. Yapılan araştırmalar onarma sürecinin yaklaşık bir ay kadar sürdüğünü gösteriyor. İyileşme olduğunda tekrar başlarken bisiklet sürmeye hafiften başlayıp, kademeli olarak artırın, ani düşme ve şoklardan sakının.

    Bisiklet kullanma alışkanlıklarınızı değiştirin, bu tedavinin ilk aşamasıdır. İleriye doğru burnu olmayan geniş oturak kullanın. Sürerken daha sık pozisyon değiştirin. Pedal çevirmeden yapılan düz gidişlerde dik durun. Temastan oluşan cilt tahrişlerine karşı kaliteli giysiler kullanın. Gün boyu basınç oluşturan sert koltuklardan ve kabız olmaktan sakının.

    Fizik tedavi alınesnetme egzersizleri yapın ve masaj yaptırın. Fizik tedavinin amacı, kas ve sinirlere basınç oluşturan etmenleri ortadan kaldırmaktır. Bunun için uzmanların özel olarak geliştirdikleri masaj aletlerini kullanın. Evde kalça ve bacak kaslarını esnetme egzersizlerinin yanında, top ya da rulo şeklindeki özel masaj aletleriyle masaj yapın.

    Medikal tedavi alın. Bu tedavi diğer tedavilerin başarısız kaldığı durumlarda uygulanmalıdır. Amacı cerrahi yöntemlerle sıkışan sinirleri açmaya yöneliktir ve bu müdahaleye nadiren gerekli duyulur. Enflamasyon durumunda kortizon iğnesi yapılabilir ya da ağrı kesiciler kullanılabilir.

  • Ertesi Gün Haplarının Tehlikelerine Dikkat

    Ertesi Gün Haplarının Tehlikelerine Dikkat

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “ERTESİ GÜN HAPLARI BİR DOĞUM KONTROL YÖNTEMİ DEĞİLDİR!”

    Kürtaja sınırlama getiren yasal düzenleme üzerindeki tartışmalar hala devam ederken, Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri, gebelikten acil korunma yöntemleri arasında yer alan “Ertesi Gün Hapları” için başvuruların eskiye oranla arttığına dikkat çekti.

    “CİNSEL İLİŞKİ SONRASI HAPI” ADI DAHA UYGUN…

    CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe , Ertesi Gün Hapı kullanımında çiftlerin eğitilmesi gerektiğine dikkat çekti ve şöyle devam etti: “Ertesi Gün Hapı acil durumlar için kullanılması gereken, gebeliği önleme yöntemidir ve korunmasız cinsel ilişkiye girildikten sonra ilk 72 saat içinde kullanılmalıdır. İlişkiden sonra ne kadar erken alınırsa koruyuculuğu o kadar fazla olur. Ancak cinsel eğitimin olmadığı ülkemizde ertesi gün hapı sanki bir doğum kontrol yöntemiymiş gibi kullanılmaktadır. Oysaki sürekli kullanımda, yan etkileri oldukça fazladır ve sık kullanıldığında koruyucu etkisi azalır. Ertesi Gün Hapları, ilk 24 saat içerisinde kullanıldığında istenmeyen gebeliği %95 oranında önler. Çiftler prezervatif, doğum kontrol hapı ya da spiral gibi çağdaş doğum kontrol yöntemlerini kullanmalıdır. Sağlık Bakanlığı’nın Ertesi Gün Hapları’nı ücretsiz verme kararı üzerinde konuşulması gerekiyor. Gençler ve çiftler eğitilmeden ve kamuoyu yeterince bilgilendirilmeden, bu uygulama yanlış sonuçlara yol açabilir, bilgilendirilme sonrası ise bu uygulama yalnız acil durumlar için doğru olabilir. Ayrıca, Ertesi Gün Hapları’nın adı yanlış konulmuş, ‘Ertesi Gün Hapı’ yerine ‘Cinsel İlişki Sonrası Hapı’ terimini kullanmak daha doğru olur. Çünkü çiftlerin çoğu, gerçekten bu hapın ertesi gün alınması gerektiğini sanıyor. Oysa ne kadar erken alınırsa, bu hapların etkisi o kadar fazla oluyor.”

    KAMUOYUNA YANLIŞ MESAJLAR VERİLMEMELİ!

    Ertesi Gün Hapları’nın kamuoyuna “Korunmayın, nasıl olsa gebeliği engelleyen haplar var!” şeklinde sunulmasının veya bu tür yanlış mesajların verilmesinin sakıncalarına dikkat çeken CİSED Genel Başkanı Doç. Dr. Cebrail Kısa; “Prezervatif yırtılması, alkollü korunmasız ilişkiler, dışarı boşalma gibi doğum kontrol yöntemlerinin uygulanmasındaki sıkıntılar veya tecavüz gibi istenmeyen ilişkilere maruz kalındığında ya da bir başka doğum kontrol yöntemi kullanılmakta iken aksilik olduğunda, ek yöntem olarak Ertesi Gün Hapları kullanılmalıdır.” dedi.

    KUSMA OLUNCA TEKRAR ALMAK GEREKİYOR!

    CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör , Ertesi Gün Hapları’nın bir ay içerisinde alınan normal doğum kontrol haplarının içinde bulunan östrojen ve progesteron kadar yüksek hormon yüklemesine neden olacağını ve bu nedenlevücudun hormon dengesini bozacağına dikkat çekti ve şöyle devam etti: “Ayrıca, Ertesi Gün Hapı’nı kullanan bazı kadınlarda baş ağrısı, baş dönmesi, göğüste gerilme, mide bulantısı ve nadir olarak görünen kusma gibi yan etkilergörülebilir. Bu sebeple dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü haplar içildikten sonra iki saat içinde bir kusma gerçekleşmişse, hapların tamamı ya da bir kısmı dışarı atılır yani etkisi azalır. Bu durumda Ertesi Gün Hapı’nın tekrar içilmesi gerekir. Görüldüğü üzere, normal doğum kontrol yöntemlerinden farklı olarak Ertesi Gün Hapları biraz ağırdır ve ayda en fazla bir kere kullanılmalıdır.” dedi.

  • Vajinismus hakkında en çok merak edilenler

    Vajinismus hakkında en çok merak edilenler

    —Vajinismus neden olur?
    —Vajinismus olan her kadın mutlaka bir taciz ya da tecavüze uğramış mıdır?
    —Vajinismusun tedavisi mümkün müdür?
    —Kızlık zarını aldırmak vajinismusu çözer mi?
    —Vajinismus bir kez tedavi edildiğinde yeniden tekrarlar mı?
    —Vajinismus hastaları genellikle kaç yaşındadırlar?
    —Eğitimli kadınlar da vajinismus olur mu?
    —Bir başvuru kitabı: Vajinismus’un Üstesinden Gelmek

    Basın açıklamalarıyla gündem yaratan, ülkemizin en saygın sivil toplum kuruluşlarından biri olan Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği-CİSED; cinsel ilişkiye girme korkusu olarak tanımlanan ve ülkemizde her 10 kadından birinde görülen vajinismusla ilgili en çok merak edilen konulara açıklık getirdi. İşte çarpıcı basın açıklamasından başlıklar:

    Vajinismus neden olur?
    Vajinismus olan her kadın mutlaka bir taciz ya da tecavüze uğramış mıdır?
    Vajinismusun bilişsel, davranışsal, psikodinamik ve varoluşsal çok sayıda nedeni olabileceğini belirten CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Vajinismusun en sık görülen nedeni ilk ilişkide aşırı derecede acı ve ağrı duyulacağı ve kanama olacağı korkusudur. Toplumumuzda kız çocukları cinselliği ayıp, günah, yasak olarak algılayarak, kendi bedenleri ve cinsel organları konusunda neredeyse hiç bilgi edinemeden büyümektedirler. Buna kızlık zarı ile ilgili abartılı ve yanlış inanışlar da eklenince ilk gece sorun çıkması kaçınılmaz olmaktadır.” dedi. Kadının vajinismusu yaşaması için mutlaka bir taciz ya da tecavüz öyküsünün olması gerekmediğini ifade eden Dr. Keçe; “Yine de birçok vakanın küçüklükte özellikle yakın aile çevresindeki ağabey ya da amca olarak bilinen kişilerden fiziksel ya da sözel cinsel ima içeren davranışlara ya da görüntülere maruz kalmış olduğunu terapi sürecinde öğrenmekteyiz.” dedi.

    Vajinismusun tedavisi mümkün müdür?
    Kızlık zarını aldırmak vajinismusu çözer mi?
    Vajinismus bir kez tedavi edildiğinde yeniden tekrarlar mı?
    Vajinismusun tedavisinin holistik yönelimli cinsel terapi ile %100 mümkün ve başarılı olduğunu belirten CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Terapi sürecinde özellikle vajinismusun sadece kadının sorunu olarak değil çiftin ortak sorunu olarak algılanması ve çiftin cinsellikle ilgili bakış açılarının ve yanlış inanışların giderilip yerine doğru bilgilerin verilmesi üzerinde duruyoruz. Bilişsel yeniden yapılandırma adını verdiğimiz bu sürece, bir takım evde uygulanan ödevleri de dahil ettiğimizde sorun kısa sürede çözülüyor.” dedi. Kızlık zarını aldırmanın vajinismusu tedavi etmeyeceğini ve bunun ne yazık ki bazı doktorlar tarafından da hastaya önerilen yanlış bir uygulama olduğunu söyleyen Psk. Bacanak; “Normal şartlarda kızlık zarı cinsel ilişkiye bir engel teşkil etmez, kadının korkusu giderilmeden sadece kızlık zarının alınması faydalı olmayacaktır.” dedi. Vajinismusun tedavi edildikten sonra tekrarlamayacağını da ifade eden Psk. Bacanak; “Eğer kadın korkularıyla tam olarak yüzleşmiş, cinselliği korkulacak ve kaçınılacak bir şey olarak değil zevkin ve sevginin paylaşımı olarak algılamaya başlamışsa vajinismusun tekrarlaması gibi bir durum söz konusu olmaz.” dedi.

    Vajinismus hastaları genellikle kaç yaşındadırlar?
    Eğitimli kadınlar da vajinismus olur mu?
    Cinsel Sağlık Enstitüsü’ne danışma amaçlı başvuran vajinismus hastalarının yaş ortalamasının genellikle 26-35 yaş arasında olduğunu belirtenCİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Vajnismuslu kadınlar tedaviye başvurma konusunda oldukça dirençliler ve çoğu zaman yıllar geçtikten ve çocuk sahibi olmaları konusunda çevreden gelen baskıya artık dayanamaz duruma gelince tedaviye geliyorlar, bize başvuran bayanların %19’unu 35-50 yaş grubu oluşturuyor.” dedi. Vajinismusun her eğitim ve kültür seviyesinden kadında ortak olarak yaşanan içsel bir korku olduğunu ifade eden Psk. Gezek; “Özellikle üniversite mezunu hatta doktora düzeyinde eğitim almış kadınlarda vajinismus daha çok görülmekte ve tahmin edilenin aksine bu kadınlar tedaviye de daha çok direnç göstermektedirler.” dedi.

    Bir başvuru kitabı: Vajinismus’un Üstesinden Gelmek
    Vajinismus’un Üstesinden Gelmek adlı kitabın alanında ilk ve mutlaka okunması gereken bir başyapıt olduğunu söyleyen CİSED Genel Başkan Yardımcısı Psikolog Gülüm Bacanak; “Vajinismus’un Üstesinden Gelmek; başta vajinismus sorununu yaşayan çiftler, vajinismus olmaktan endişe duyan genç kızlar, çocuklarının vajinismus olmaması için neler yapılması gerektiğini öğrenmek isteyen ebeveynler olmak üzere; cinsel terapistlere, cinsel danışmanlara, medya mensuplarına ve konuyla ilgilenen herkese sesleniyor. Vajinismus’un Üstesinden Gelmek; hastalar için oku ve iyileş; cinsel terapistler, hekimler, psikologlar ve psikolojik danışmanlar için oku ve iyi et; anne ve babalar için oku ve çocuğunu vajinismustan koru; genç kızlarımız için oku ve vajinismus olma; medya mensupları içinse oku ve vajinismus hakkında doğru bilgilendir mantığı hazırlanmış bir başvuru kaynağıdır. Cinsel Terapide Dr. Keçe Modeli’ne göre tedavi yaklaşımlarını anlatan Vajinismus’un Üstesinden Gelmek; vajinismus sorunu yaşayan kadınların eşleriyle birlikte sorunun üstesinden nasıl gelebileceklerine odaklanmış bir rehber kitaptır, büyük bir bilgelikle ve empatiyle yazılmış bir başucu eseridir, herkesin anlayabileceği bir üslupta yazılmış bir cinsel tedavi kitabıdır. Özellikle normal yapıdaki kızlık zarı ideal şartlar altında ilk cinsel ilişki deneyiminde ve sonrasında; kanamaz, yırtılmaz, delinmez, patlamaz, ağrı ve acı yapmaz iddiasının işe yararlılığını kanıtlayan tavsiyeler ve vaka örnekleriyle doludur.” dedi.

  • Cinsel ilişkiye girememe hastalığı (CİG) nedir?

    Cinsel ilişkiye girememe hastalığı (CİG) nedir?

    Cinsel ilişkiye girememe hastalığı (CİG) nedir?
    -Evlilikleri bitiren kasılma: Vajinismus
    -Sağdıçlık kurumunun içini boşalttık
    -İlk gece halka yanlış anlatılıyor
    -Sağdıçlık kurumunun yerine yeni ve modern kurumlar tahsis etmek zorundayız
    -Vajinismus tedavi kitabı: Vajinismus’un Üstesinden Gelmek

    Evliliklerin arttığı yaz aylarında, cinsel ilişkiye girememe hastalığı (CİG) hakkında Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği-CİSED bir basın açıklaması yaptı. Bilgi ve iletişim çağını yaşadığımız bu zamanda hala böyle bir hastalık var mı, demeyin. İlk gece başlayan ve çiftlerin hayatını bir kabusa çeviren CİG hastalığı oldukça yaygın görülen bir hastalık. İlk gece yaşayacaklarıyla ilgili abartılı korkuları ve beklentileri olan çiftler ile sağdıçlık kurumu arasındaki bağı anlatan basın açıklamasından çarpıcı başlıklar:

    Cinsel ilişkiye girememe hastalığı (CİG) nedir?
    Cinsel ilişkiye girmede zorlanan çiftlerin her geçen gün arttığına dikkat çeken CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; ‘Cinsel ilişkiye girememe hastalığı yani CİG yeni evli çiftlerde sık rastlanan sorunlardan biridir. Evliliğin ilk günlerinde cinsel birleşmeyi başaramama olarak tanımlanan CİG hastalığının temelinde genellikle abartılı ve yanlış beklentiler, başaramama korkusu (performans anksiyetesi), cinsel bilgisizlik, cinsel mitler, tecrübesizlik, yanlış örf ve adetler yatmaktadır. CİG erkeklerde görülürse adına bağlanma (penisin sertliğini sağlayamama ve ilişkiye girmeyi imkansız kılan ileri derecede erken boşalma), kadınlarda görülürse adına vajinismus (cinsel ilişkiye girmekten korkma), çiftin bilgisizliğine ve tecrübesizliğine bağlı ise ilk gece sendromu denir. Kapıda kanlı çarşaf bekleyen aile büyüklerinin yarattığı baskı çifti sınavdaki gibi başaramama kaygısına sokmaktadır.” dedi.

    Evlilikleri bitiren kasılma: Vajinismus
    Vajinismusun genellikle kadınların bilinçdışına yerleştirdikleri ilk gece korkusunun bir mahsulü olduğuna dikkat çeken CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; ‘Yeni evli çiftlerde en sık rastlanan sorunlardan biri, evliliğin ilk günlerinde cinsel birleşmeyi başaramamadır. Kadınlarda cinsel ilişkiye müsaade etmeyecek kadar yineleyici ve sürekli olarak vajina kaslarında ve tüm vücutta istem dışı kasılma ve cinsel ilişkiyi ret etmeyle giden vajinismus hastalığı; sadece kadın cinselliğini etkilemekle kalmayıp, evliliği de temelden sarsmaktadır. Yani ülkemizde her 10 kadından birinde görülen vajinismus; zamanla hayatın günlük koşuşturmaları arasında git gide daha az konuşulur, daha az paylaşılır bir hale geldiği için, hem kadını ve evlilik ilişkisini yıpratarak evlilikleri bitirir, hem de çiftin toplumdaki görevlerini aksatmalarına yol açarak toplum sağlığını da olumsuz etkiler.’ dedi.

    Sağdıçlık kurumunun içini boşalttık
    Ülkemizde sağdıçlık kurumunun yavaş yavaş ortadan katlığını söyleyen CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; ‘Sağdıçlık kurumunun içini boşalttığımızdan beri; CİG hastalığından şikayetçi olan çiftlerin sayısında hızlı bir artış söz konusudur. Bu çiftler ön sevişmeyi çok iyi başarsalar bile, tam bir cinsel birleşme gerçekleştiremezler.’ dedi.

    İlk gece halka yanlış anlatılıyor
    Kızlık zarının ve ilk gecenin, halka yanlış anlatılan ve insanları yanlış beklentilere itilen bir konu haline getirildiğini vurgulayan CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “CİSED olarak yaptığımız çalışmalarda kızlık zarının, yırtılmayacağına, delinmeyeceğine, patlamayacağına, kanamayacağına, açılırken ağrı yapmayacağına veya acımayacağına dair bir beklenti oluşturduğumuzda bunun gerçekleştiğine tanık olduk. Toplum olarak bizler kızlık zarının kanayacağına inandığımız ve kendimizi kan görmeye şartlandırıldığımız için bu gerçekleşiyor. Gerçekte ilk gece normal bir kızlık zarı, normal şartlar altında delinmez, patlamaz, yırtılmaz, ilişkide ağrı ve acı yapmaz. Sadece hafif bir açılma olur, buda çift tarafından hissedilmez.” diye konuştu. Dr. Keçe, özellikle genç kızların kabusu haline gelen ilk gecede çiftlerin ve ailelerinin kızlık zarının kanamasını beklemesinin gelin ve damat üzerinde korkunç bir baskı meydana getirdiğinin altını çizdi. Bu gerginliğe birde düğün öncesi ve sonrası gerilimlerinde eklenmesiyle çiftin gerdek odasına oldukça gergin bir halde girdiğini anlatan Dr. Keçe, bu psikolojik baskı ortamı içerisinde ideal cinsel ilişki şartlarının oluşmadığını ve bunun sonucunda da geline büyük acılar yaşatan kanamaların ortaya çıkabileceğine dikkat çekti. CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; şöyle devam etti: “Evlenmeden önce gelin ve damadın gerginlikleri yavaş yavaş artmaya başlar. Senin annem şunu istedi, benim babam şöyle dedi, takılar, hangi evde oturulacağı gibi tartışmalar gelin ve damadı gerginleştirir. Bu gerginlik düğün gününe sirayet eder. Düğün günü herkes normal giyinmişken gelin ve damat farklı kıyafetler içindedir. Herkesin gözü gelin ve damadın üzerindedir. Normal hayatta bile her zaman yaptığımız işi yaparken bütün insanlar bize baksa tedirgin oluruz. Düğünlerde, kavga gibi olay çıkarmak bizim millet olarak en kötü alışkanlıklarımızdandır. Bu gerginlikler arasında gelin ve damat gerdeğe girer. Bu kez yatak odasına girdikleri andan itibaren farklı bir gerilim başlar. Kapıda kan görme beklentisiyle nöbet tutanlar vardır. Kız tarafı kızının sağlam olup olmadığını kontrol etmek için bekler, çünkü bu namus meselesi olarak algılanır. Erkek tarafı da oğlunun bu işi yapıp yapmadığını görmek için kapıda bekler, yanlış bir şekilde kan damadın erkekliğin ispatıdır. Dışarıdaki bu gerginlik içeriye yansır. İçeride ise cinsel bilgi almamış, sağdıçlık kurumun ortadan kaldırıldığı bir ülkede ne yapacağını bilemeyen çift iyice gerilmiştir. Erkek hep şunu düşünür, ‘ya sertleşmezse’, ‘ya ben vajina içine girmeden inerse’ diye. Bu erkeklerin en büyük ve dayanılmaz korkularından biridir. Erkeğin bütün düşünceleri penisindedir. O an karısının duygularını veya endişelerini anlayacak durumda değildir. Çünkü dışarıda bekleyenlere karşı kendini ispat etmek zorunda hisseder. Bu nedenle erkek, karısı tam olarak hazırlanmadan, onun duygularını okşamadan, uzun bir ön sevişme yapmadan direkt ilişkiye girer. Bu arada erkeğin kafasında, ‘biraz sonra sevdiğim kadının canı yanacak, kan gelecek’ düşüncesi de vardır. Hiç bir erkek sevdiği kadına bunu yaparken rahat olamaz. Kadın ise biraz sonra bir şeyler yaşayacak ve bunun sonucunda bir tarafı yırtılacak, delinecek, kanayacak, canı yanacak diye korkar. Çok ilginçtir gelin bir taraftan da ‘ya kanamazsa’ diye endişelenir. Çünkü kan olmadığı zaman da en iyi ihtimalle doktora götürülecek, aşağılanacak, dövülecek, belki töre gereği öldürülecektir. Kadının durumuna bakar mısınız? Kanasa bir dert, kanamasa ayrı bir dert. Bu şartlarda kadının, kendini rahat bırakmasını, haz almasını, yeterince ıslanmasını bekleyebilir miyiz? Tabi ki hayır. Kadın kendini ne kadar kasarsa, ne kadar çok kuruluğu olursa, erkek ne kadar çok acele ederse, kanama, ağrı ve acı o kadar artar. Ve sanki bu kadermiş gibi algılandığında da toplumsal bir beklenti haline gelir. Bu yanlış beklentilerden çifti koruyacak bilgiler sağdıçlar tarafından eskiden verilirdi, şimdi bilgisizce ilk gece yaşanmaktadır, bu da cinsel sorunlara yol açmaktadır.’ dedi.

    Sağdıçlık kurumunun yerine yeni ve modern kurumlar tahsis etmek zorundayız
    İlk gece rahat ve huzurlu olan, yeterli ön sevişme yapan, kasılma ve gerginlik yaşamadan birlikte olan çiftlerin de nadir olarak var olduğunun altını çizen CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Bazı çiftler ilk gece rahat oluyorlar, kanama ve ağrı gibi sorunlar yaşamıyorlar. Ancak bu kez de, erkeğin kafasında ‘acaba bu kız daha önce başka biriyle ilişkiye mi girdi?’ diye bir korku meydana geliyor ve eşini doktora götürüyor. Çünkü normalde olması gereken bu duruma alışık olmayan veya beklemeyen çiftin kafası karışabiliyor. İşte bütün bu meseleler sağdıçlık kurumunun önemini bizlere göstermektedir. Sağdıçlık kurumunun yerine yeni ve modern kurumları tahsis etmek zorundayız. Bu amaçla Ergenlik Öncesi Cinsel Danışmanlık ve Rehberlik Eğitimi, Evlilik Öncesi Cinsel Danışmanlık ve Rehberlik Eğitimi ve Anne Baba ve Eş Eğitimi verecek kurumlara acilen ülke olarak ihtiyaç duymaktayız.” ifadesini kullandı.

    Vajinismus tedavi kitabı: “Vajinismus’un Üstesinden Gelmek”
    Vajinismus’un Üstesinden Gelmek adlı kitabının alanında ilk ve mutlaka okunması gereken bir başyapıt olduğunu söyleyen CİSED Genel Başkan Yrd. Psk. Gülüm Bacanak; ‘Vajinismus’un Üstesinden Gelmek; başta vajinismus sorununu yaşayan çiftler, vajinismus olmaktan endişe duyan genç kızlar, çocuklarının vajinismus olmaması için neler yapılması gerektiğini öğrenmek isteyen ebeveynler olmak üzere; cinsel terapistlere, cinsel danışmanlara, medya mensuplarına ve konuyla ilgilenen herkese sesleniyor. Vajinismus’un Üstesinden Gelmek; hastalar için oku ve iyileş; cinsel terapistler, hekimler, psikologlar ve psikolojik danışmanlar için oku ve iyi et; anne ve babalar için oku ve çocuğunu vajinismustan koru; genç kızlarımız için oku ve vajinismus olma; medya mensupları içinse oku ve vajinismus hakkında doğru bilgilendir mantığı hazırlanmış bir başvuru kaynağıdır. Cinsel Terapide Dr. Keçe Modeli’ne göre tedavi yaklaşımlarını anlatan Vajinismus’un Üstesinden Gelmek; vajinismus sorunu yaşayan kadınların eşleriyle birlikte sorunun üstesinden nasıl gelebileceklerine odaklanmış bir rehber kitaptır, büyük bir bilgelikle ve empatiyle yazılmış bir başucu eseridir, herkesin anlayabileceği bir üslupta yazılmış bir cinsel tedavi kitabıdır. Özellikle normal yapıdaki kızlık zarı ideal şartlar altında ilk cinsel ilişki deneyiminde ve sonrasında; kanamaz, yırtılmaz, delinmez, patlamaz, ağrı ve acı yapmaz iddiasının işe yararlılığını kanıtlayan tavsiyeler ve vaka örnekleriyle doludur.’ dedi.

  • Kızlık zarı ile ilgili binlerce yıllık tabuyu yıkan iddialar

    Kızlık zarı ile ilgili binlerce yıllık tabuyu yıkan iddialar

    ‘Kızlık zarı ile ilgili binlerce yıllık tabuyu yıkan iddialar
    ‘Halka yanlış anlatılıyor
    ‘Kızlık zarı doğuştan esnek ve deliktir
    ‘İlk gece için tavsiyeler
    ‘Bir başvuru kitabı: ‘Vajinismus’un Üstesinden Gelmek’
    ‘Her 10 kadından biri vajinismus
    ‘Vajinismus Araf’ta kalmaktır
    ‘Kendini doğrulayan kehanet olarak vajinismus
    ‘Vajinismusun tedavisi: Cinsel terapi

    Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED), kızlık zarıyla ilgili binlerce yıllık tabuyu yıkacak bir iddiada bulunarak, normal yapıdaki kızlık zarının ideal şartlar altında ilk cinsel ilişki deneyiminde ve sonrasında kanamayacağını, yırtılmayacağını, delinmeyeceğini, patlamayacağını, ağrı ve acı yapmayacağını açıkladı. CİSED Başkanı Dr. Cem Keçe yeni çıkan ve cinsellik konusunda en çok satanlarda ilk sırada bulunan “Vajinismus’un Üstesinden Gelmek” adlı kitabında kızlık zarı ile ilgili binlerce yıllık cinsel tabuları yıkacak, inanç ve fikirleri değiştirecek iddialarda bulundu.

    Kızlık zarı ile ilgili binlerce yıllık tabuyu yıkan iddialar
    Kızlık zarının vajina deliğinin ağzında, yaklaşık 1.5-2 cm içeride incecik bir mukoza tabasından oluştuğunu belirten ve bu zarın sadece insanlarda ve ilk çağlardan beri en yakın dostlarımız olan atlarda bulunduğunun altını çizen CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Atlarda vajinismus sorunu yok. Çünkü insanlar gibi kendilerini kasmazlar, insanlar gibi korkuları ve tabuları yoktur. İlk gece ve kızlık zarı ile ilgili tabuların yıkılması kadınlarda başta vajinismus ve orgazm olamama, erkelerde ise iktidarsızlık ve erken boşalma gibi sorunların ortaya çıkmasını zorlaştıracaktır. Çünkü hiç bir insan sevginin paylaşılmasının en güzel yollarından biri olan cinselliği yaşarken bir sınava tabi tutulmamalıdır. Bu günahtır, yazıktır. Avrupa’da kızlık zarı kanaması ve ilk gece ile ilgili tabular veya kaygılar yoktur. İlk gece yanlış ve defolu başlayan bir evlilik genellikle bütün bir ömür boyu aynı şekilde devam edecektir. Türkiye’de cinsellik bir ‘sınav’, erkeklik ve bekaretin bir ispatı gibi görülmektedir. Bu ülkede erkeklerin yaklaşık %70′inde, kadınların ise %80′inde cinsel sorunlar varsa, bunun nedeni yanlış cinsel mitlerdir ve bunun artık yıkılma vakti gelmiştir” şeklinde konuştu.

    Halka yanlış anlatılıyor
    Kızlık zarının ve ilk gecenin, halka yanlış anlatılan ve insanları yanlış beklentilere itilen bir konu haline getirildiğini vurgulayan CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Anormal bir kızlık zarı olabilir, bunlar çok nadir görülür. Genellikle kızlık zarları aynıdır. Ben 13 yıllık meslek hayatımda binlerce hasta gördüm. Bu hastalarımla yaptığım çalışmalarda kızlık zarının, yırtılmayacağına, kanamayacağına veya acımayacağına dair bir beklenti oluşturduğumuzda bunun gerçekleştiğine tanık olduk. Toplum olarak bizler kızlık zarının kanayacağına inandığımız ve kendimizi kan görmeye şartlandırıldığımız için bu gerçekleşiyor” diye konuştu. Dr. Keçe, özellikle genç kızların kabusu haline gelen ‘ilk gecede’ çiftlerin ve ailelerinin kızlık zarının kanamasını beklemesinin gelin ve damat üzerinde korkunç bir baskı meydana getirdiğinin altını çizdi. Bu gerginliğe birde düğün öncesi ve sonrası gerilimlerinde eklenmesiyle çiftin gerdek odasına oldukça gergin bir halde girdiğini anlatan Dr. Keçe, bu psikolojik baskı ortamı içerisinde ideal cinsel ilişki şartlarının oluşmadığını ve bunun sonucunda da geline büyük acılar yaşatan kanamaların ortaya çıkabileceğine dikkat çekti. CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; şöyle devam etti: “Evlenmeden önce gelin ve damadın gerginlikleri yavaş yavaş artmaya başlar. ‘Senin annem şunu istedi, benim babam şöyle dedi’, takılar, hangi evde oturulacağı gibi tartışmalar gelin ve damadı gerginleştirir. Bu gerginlik düğün gününe sirayet eder. Düğün günü herkes normal giyinmişken gelin ve damat farklı kıyafetler içindedir. Herkesin gözü gelin ve damadın üzerindedir. Normal hayatta bile her zaman yaptığımız işi yaparken bütün insanlar bize baksa tedirgin oluruz. Düğünlerde, kavga gibi olay çıkarmak bizim millet olarak en kötü alışkanlıklarımızdandır. Bu gerginlikler arasında gelin ve damat gerdeğe girer. Bu kez yatak odasına girdikleri andan itibaren farklı bir gerilim başlar. Kapıda kan görme beklentisiyle nöbet tutanlar vardır. Kız tarafı kızının sağlam olup olmadığını kontrol etmek için bekler, çünkü bu namus meselesi olarak algılanır. Erkek tarafı da oğlunun bu işi yapıp yapmadığını görmek için kapıda bekler, kan damadın erkekliğin ispatıdır. Dışarıdaki bu gerginlik içeriye yansır. İçeride ise cinsel bilgi almamış, sağdıçlık kurumun ortadan kaldırıldığı bir ülkede ne yapacağını bilemeyen çift iyice gerilmiştir. Erkek hep şunu düşünür, ‘ya sertleşmezse’, ‘ya ben içeriye girmeden inerse’ diye. Bu erkeklerin en büyük ve dayanılmaz korkularından biridir. Erkeğin bütün düşünceleri penisindedir. O an karısının duygularını veya endişelerini anlayacak durumda değildir. Çünkü dışarıda bekleyenlere karşı kendini ispat etmek zorunda hisseder. Bu nedenle erkek, karısı tam olarak hazırlanmadan, onun duygularını okşamadan, uzun bir ön sevişme yapmadan direkt ilişkiye girer. Bu arada erkeğin kafasında, ‘biraz sonra sevdiğim kadının canı yanacak, kan gelecek’ düşüncesi de vardır. Hiç bir erkek sevdiği kadına bunu yaparken rahat olamaz. Kadın ise biraz sonra bir şeyler yaşayacak ve bunun sonucunda bir tarafı yırtılacak, delinecek, kanayacak, canı yanacak diye korkar. Çok ilginçtir gelin bir taraftan da ‘ya kanamazsa’ diye endişelenir. Çünkü kan olmadığı zaman da en iyi ihtimalle doktora götürülecek, aşağılanacak, dövülecek, belki töre gereği öldürülecektir. Kadının durumuna bakar mısınız? Kanasa bir dert, kanamasa ayrı bir dert. Bu şartlarda kadının, kendini rahat bırakmasını, haz almasını, yeterince ıslanmasını bekleyebilir miyiz? Tabi ki hayır. Kadın kendini ne kadar kasarsa, ne kadar çok kuruluğu olursa, erkek ne kadar çok acele ederse, kanama, ağrı ve acı o kadar artar. Ve sanki bu kadermiş gibi, sanki Tanrı’nın bir emriymiş gibi algılandığında da toplumsal bir beklenti haline gelir’ dedi. İlk gece rahat ve huzurlu olan, yeterli ön sevişme yapan, kasılma ve gerginlik yaşamadan birlikte olan çiftlerin de nadir olarak var olduğunun altını çizen CİSED Başkanı Dr. Cem Keçe; “Bazı çiftler ilk gece rahat oluyorlar, kanama ve ağrı gibi sorunlar yaşamıyorlar. Ancak bu kez de, erkeğin kafasında ‘acaba bu kız daha önce başka biriyle ilişkiye mi girdi?’ diye bir korku meydana geliyor ve eşini doktora götürüyor. Çünkü normalde olması gereken bu duruma alışık olmayan veya beklemeyen çiftin kafası karışabiliyor” ifadesini kullandı.

    Kızlık zarı doğuştan esnek ve deliktir
    Kızlık zarının genellikle doğuştan esnek ve delik olduğunu söyleyen ve bunun kanıtı olarak da kadının adet görmesini gösteren CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “İdeal şartlar altında ilk gece normal bir kızlık zarı kanamaz, ağrı ve acı yapmaz. Ancak kadın kendini ne kadar kasarsa, ne kadar çok kuruluğu olursa, erkek ne kadar çok acele ederse kanama, ağrı ve acı o kadar artar. Penis ve vajinanın görevi neslin devamını sağlamak için birleşmektir. Yemek yerken kuru kuruya bir lokmayı çiğnemeden yutmaya çalışırsak boğazımızı tahriş etmez mi? Kızlık zarının acıması ve kanamasının en büyük nedenlerinden biri yanlış beklentilerle yapılan yanlış işlemlerdir. Bu nedenle ideal şartlar altında cinsel ilişki öneriyoruz. İdeal şart nedir? Erkek acele etmeyecek, karısının duygularını ve bedenini uzun uzun okşayacak, kadın kendini kasmayacak ve ıslanması tam olduğunda cinsel ilişkiye girilecek. Normal bir kızlık zarı ideal cinsel birleşmede yırtılmaz, delinmez ve kanamaz. Hafif bir açılma olur, bu da dışarıdan anlaşılmaz ve gelip geçer. Kasılmış bir vajinaya penis girdiğinde acı yapar. Kadın rahat, huzurlu, gevşemiş, ıslanması tamamlanmış, penis acele etmeden girmiş ise bunda hiç bir sorun çıkmaz. Yüzlerce, binlerce vaka ile bunu kanıtladık. ‘Vajinismus’un Üstesinden Gelmek’ adlı kitabımızda bunları detayları ile anlattık” dedi.

    İlk gece için tavsiyeler
    İlk gecenin kanamasız ve acımasız atlatılmasın mümkün olduğunu altını çizen CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; çiftlere şu önerilerde bulundu: ‘Her iki cinste de ilk gece korkusu veya sorunları yaşanabilir, bu normal ve doğal bir durumdur. Ancak yukarıdaki bilgilerin ışığında öncelikle rahat olmaya, gevşemeye çalışın. Düğün öncesi ve sırasında yaşanan gerginlikleri bir tarafa bırakın. Cinsel ayıp, yasak veya günah olmadığı gibi, mahrem ve özel bir konudur, bu nedenle mahremiyetinize önem verin. Kendinizi rahat hissetmiyorsanız güzel bir duş alarak veya masaj yaparak daha fazla rahatlamayı deneyin. Bütün bunlara rağmen gerginliğiniz devam ediyorsa o gece yapmak zorunda değilsiniz. Ayrıca düğün ve evlilik telaşı ile cinsel ilişki isteğinizde de azalma olabilir, bu nedenle korkularınız daha fazla ön plana çıkabilir. Erkek acele etmemelidir, karısının duygularını ve bedenini uzun uzun okşamalıdır, ona güzel sözlerle iltifatlarda bulunmalıdır. Kadın ise kendini kasmamalı ve ıslanması tam olduğunda cinsel ilişkiye girmelidir. Normal bir kızlık zarı yukarıda bahsettiğimiz ideal şartlar altında ilk cinsel birleşmede yırtılmaz, delinmez, patlamaz, kanamaz, ağrı ve acı yapmaz. Hafif bir açılma olur, bu da dışarıdan anlaşılmaz ve gelip geçer. Belirli bir süre içinde cinsel ilişki olmaz ise, hiç çekinmeden bir doktora başvurabilirsiniz.’

    Bir başvuru kitabı: Vajinismus’un Üstesinden Gelmek
    CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe’nin yazdığı, “Vajinismus’un Üstesinden Gelmek” isimli kitapta çok konuşulacağa benziyor. Keçe, kitabında çiftlere, savunma mekanizmalarını ve diğer engelleri ortadan kaldırarak, sevgi ve paylaşmaya dayanan cinsel ilişkiyi ve aşkı ifade etmeyi öğretiyor. Çünkü Dr. Keçe, cinsel terapilerin genel amacının, kadın veya erkek olarak kişinin kendi cinsel kimliğini kabul etmesine, cinsel kimliğine uygun ve etkin davranışlar göstermesine, çiftlerin cinsel iletişimlerinin kalitesini arttırmalarına ve ilişki içinde kendilerini rahat hissetmelerine yardım etmek olduğunu düşünüyor. Kitabında kadınlarda vajinismus hastalığının, yani cinsel ilişkiye girme korkusunun psikolojik ve organik nedenlerinin yanı sıra tedavi seçeneklerini de sıralayan Dr. Keçe, kızlık zarıyla ilgili de binlerce yıllık tabuları yıkacak yeni ve ilginç iddialara yer veriyor. Vajinismus’un Üstesinden Gelmek adlı kitabının alanında ilk ve mutlaka okunması gereken bir başyapıt olduğunu söyleyen CİSED Başkanı Dr. Cem Keçe; ‘Vajinismus’un Üstesinden Gelmek; başta vajinismus sorununu yaşayan çiftler, vajinismus olmaktan endişe duyan genç kızlar, çocuklarının vajinismus olmaması için neler yapılması gerektiğini öğrenmek isteyen ebeveynler olmak üzere; cinsel terapistlere, cinsel danışmanlara, medya mensuplarına ve konuyla ilgilenen herkese sesleniyor. Vajinismus’un Üstesinden Gelmek; hastalar için oku ve iyileş; cinsel terapistler, hekimler, psikologlar ve psikolojik danışmanlar için oku ve iyi et; anne ve babalar için oku ve çocuğunu vajinismustan koru; genç kızlarımız için oku ve vajinismus olma; medya mensupları içinse oku ve vajinismus hakkında doğru bilgilendir mantığı hazırlanmış bir başvuru kaynağıdır. Cinsel Terapide Dr. Keçe Modeli’ne göre tedavi yaklaşımlarını anlatan Vajinismus’un Üstesinden Gelmek; vajinismus sorunu yaşayan kadınların eşleriyle birlikte sorunun üstesinden nasıl gelebileceklerine odaklanmış bir rehber kitaptır, büyük bir bilgelikle ve empatiyle yazılmış bir başucu eseridir, herkesin anlayabileceği bir üslupta yazılmış bir cinsel tedavi kitabıdır. Özellikle normal yapıdaki kızlık zarı ideal şartlar altında ilk cinsel ilişki deneyiminde ve sonrasında; kanamaz, yırtılmaz, delinmez, patlamaz, ağrı ve acı yapmaz iddiasının işe yararlılığını kanıtlayan tavsiyeler ve vaka örnekleriyle doludur’ dedi.

    Her 10 kadından biri vajinismus
    Vajinismusun bir erteleme ve kaçınma hastalığı olduğunu söyleyen CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; ‘Vajinismus; cinsel ilişkiye girme denemelerinde hafif bir kasılmadan tüm vücutta bir kasılmaya, endişe, korku, tiksinme ve panik haline, bacakların açılmalarını engelleyecek boyutlarda sıkıca kapatılmasına veya elle eşi itmeye kadar değişik şekillerde ortaya çıkabilir ve çaresizlikle yaşanır. Ülkemizde her 10 kadından birinde görülen vajinismus; kişinin kendisinin umutsuz olduğuna yürekten inandığı psikolojik kökenli bir hastalıktır’ dedi.

    Vajinismus Araf’ta kalmaktır
    Araf inancının bazı din ve mezheplerin ahiret kavramlarında yer aldığını, kötülerin ve iyilerin nihai ahiret mekânları arasında olduğuna inanılan bir yer olduğunu söyleyen CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; ‘Vajinismus Araf’ta kalmaktır. Çünkü vajinismus hastaları evlendikten sonra artık kız değildirler, ancak tam bir kadın da olamamışlardır. Kızlık ve kadınlık arasında kalmışlardır. Onların Araf’ı da budur. Tamamlanmamış bir evlilik; yaşanan her anı sıkıntı veren ama aynı zamanda da ‘bir gün belki’ umudunu taşıyan bir süreçtir. Zamana bağımlı olmayan bir noktada duran hasta için arada kalmak; değişen, dalgalanan ve farklılaşan eşe ve kendi içindeki fırtınalara karşı her geçen gün azalan bir dirençtir. Adeta Araf’ta tek başına ve pusulasız konuşan hasta, ilk gece neyse, son gece de o olma iddiasında ve konumundadır. Yani vajinismus bir cehennem kadar vardır ve bir cennet kadar yoktur’ dedi.

    Kendini doğrulayan kehanet olarak vajinismus
    Uygun olmasa da herhangi bir beklenti oluştuğunda, kişilerin beklentileri ile uyumlu hareket etmeye çalıştıklarına dikkat çeken CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; ‘Yazgı çağırma, sakınan göze çöp batarmış, kırk gün deli dersen deli olur, ben sana demiştim türünden ifadelerin işaret ettiği kendini doğrulayan kehanet kavramına göre; doğru ya da yanlış herhangi bir inanç veya beklenti, bu tanımlamayı doğrulayacak yeni bir davranış ortaya çıkarmakta ve bu olayın sonucunu veya kişinin davranışını etkilemektedir. Sonuçta, beklentiler gerçek olur. Sonuçta, sanki sihirli bir güç sayesinde beklenti doğrulanır. Örneğin, bir kişiyi suçlu diye nitelemek ve ona bu şekilde davranmak, suçlu olduğu beklentisine karşılık kişinin içindeki suçlu davranışları ortaya çıkarmasına neden olabilmektedir. Bir başka örnekte; eşiyle cinsel ilişkiye girdiğinde eşinin ona zarar vereceğini, ağrı ve acı duyacağını düşünen ve buna inanan bir kadın cinsel ilişkiyi ret eden bir davranış sergileyecektir. Buradaki süreç, gerçek olduğuna inanılan şeylerin gerçekleşmesi olarak açıklanabilir. Bu süreçte hasta eşinin nasıl davranacağına ilişkin bir beklentiye girmekte, eşine karşı bu beklentiye uygun bir tutum sergilemekte ve eşi de onun tutumuna uygun davranışlar geliştirmektedir. Böylece bilimsel olarak başlangıçta gerçekliği olmayan bir şey gerçekleşmiş olmakta, cinsel ilişkiye girilememekte veya ilk gece ağrı, acı ve kanama olabilmektedir’ dedi.

    Vajinismusun tedavisi: Cinsel terapi
    Vajinismusun her zaman %100 tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu ve kader olmadığını söyleyen CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; ‘Vajinismus cinsel terapist tarafından cinsel terapi ile tedavi edilebilir. Hipnoz destekli, içgörü yönelimli ve eğitime dayalı yoğunlaştırılmış holistik psikoterapi ve evlilik terapisi tekniklerinin de yer aldığı cinsel terapinin süresi hastalığın şiddetine göre birkaç seanstan 10-12 seansa kadar değişebilir’ dedi.