Kategori: Cinsellik

  • Vajinismuslu kadın şanslıdır !

    Vajinismuslu kadın şanslıdır !

    Vajinismuslu kadınlar şanslıdır

    Vajinismusun her evli on çiftten birinde görüldüğüne dikkat çeken CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Düğün mevsimini geride bıraktığımız şu dönemde, ilk denemede ve sonrakilerde bir türlü cinsel ilişki kuramadıkları için bize başvuran, cinsel danışmanlık veya cinsel terapi programına aldığımız pek çok vajinismuslu çift sorunlarını geride bırakmanın mutluluğunu yaşamaktadır. Vajinismus şikâyeti ile bize başvuran bu çiftler, aslına bakacak olursanız, yeni evlenen çiftler içerisinde en şanslı grubu oluşturuyorlar. Çünkü bu çiftler, açık davranarak sadece sorunlarından kurtulmuş olmakla kalmıyorlar; cinsel terapi sürecinde tam bir cinsel eğitim almış da oluyorlar. Biz, cinsel ilişkiyi sadece penisin vajene girmesi olarak değil; kadın ve erkeğin karşılıklı bedensel, zihinsel ve ruhsal doyumunu sağlayan doğal bir mucize olarak görüyoruz. Çiftlere özel yürütülen cinsel terapi sürecinde kadın ve erkeğin hem kendilerini hem de eşlerini tanıması, bedenlerini keşfetmesi, cinsellikle ilgili yanlışlarını düzeltmesi, bilmediklerini öğrenmesi sağlanıyor. Cinsel terapi sürecinden geçmiş çiftler üzerinde yaptığımız araştırmalar bize gösteriyor ki böyle bir yeniden yapılanma sürecinden geçen çiftlerin evlilikleri, iletişim boyutları ve cinsel yaşamları geçmemişlere oranla daha olumlu seyretmektedir. Bu çiftler, gerçek cinsel mutluluğu daha çabuk yakalıyorlar ve biz olmayı daha iyi başarıyorlar. Şimdi siz karar verin; vajinismuslu kadınlar mı daha şanslı, yoksa her şeyin yolunda gittiği sanılan ama cinsel sorunlarının üstünü örten kadınlar ya da çiftler mi?” dedi.
    Vajinismus zamanla geçmez, uygun bir tedaviyle geçer
    Vajinismuslu hastaların genelde kaderlerine küstüğü ifade eden CİSED Medya ve Halkla İlişkiler Koordinatörü Psikolog Serap Yeşil; “Hatta bu kadınlarımızın bir kısmı cinsel ilişkiyi adeta bir tecavüzü yaşar gibi yaşamaktadır. Çoğu çift, bu sorunun vajenin cinsel ilişkiye alışık olmamasından kaynak landığını düşünüp zamanın geçmesini bekler. Ama düşünülenin aksine vajen zaten esnek bir organdır. Sağlıklı bir cinsel ilişkide kadın yeterince uyarılıp penis-vajen birlikteliğine hazır hale geldiğinde ilk seferde bile rahat bir ilişki olabilir. Vajinismuslu kadınlarda ise fiziksel bir engel olmamasına rağmen, vajinadaki kasların kendi kontrolü dışında yani istemsiz kasılması sonucu, cinsel ilişki mümkün olmamakta ya da zor ve ağrılı bir şekilde gerçekleşmektedir. Buna kadının zihin altı (bilinçdışı) dediğimiz süreçleri, yanlış ya da eksik bilgileri neden olabiliyor. Beden, bir tehlike olarak algıladığı cinsel ilişkiden kendini refleks olarak korumaya çalışıyor. Oysa mutluluk veren bir sevişme eşleri daha huzurlu, daha mutlu ve çevrelerine karşı daha sevecen yaparken, birbirlerine daha çok bağlar, yakınlaştırır ve onları bütünleştirir. Vajinismus sıkıntısını yaşayanlar bir şeylerin yolunda gitmediğini ve gitmeyeceğini bugün olmasa bile iki-üç yıl içerisinde fark etmekte ve çare aramaya başlamaktadırlar. 20 yıldır bu sorunla yaşayan kadınlarımız olduğunu gördük. Yaşam süreci içinde geliştireceğimiz ve renklendireceğimiz cinselliğimiz için şayet yolun başında eğitim alırsak bu bize en 4–5 yıl kazandırır. Yaşadığımız her an önemlidir, geçen zamanı bir daha geri getiremeyiz. Cinsel terapi için baş vuran hastalarla biz birlikte bir yolculuğa çıkarız. Bu yolculukta cinsel terapist önden giderek kişiye ışık tutar, o ışığı takip eden hasta aydınlığa ulaşır. Aydınlığa ulaşan hastaları daha renkli, daha mitlerden arınmış, daha çok hazza odaklı bir cinsel yaşam bekler. Vajinismus zamanla geçmez; uygun bir tedaviyle geçer.” dedi.
  • Cinsellik ve Kıskançlık

    Cinsellik ve Kıskançlık

    Kıskançlık cinsel sorunlara yol açabilir

    Evlilikte kıskananın da kıskanılanın da acı çekeceğini ifade eden CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Kıskanmak insanın doğasında var olan bir duygudur. Yansıtma savunma düzeneğinin bir sonucuolabilen kıskançlık, yitirilmek istenmeyen bir kişinin ya da bir ilişkinin yitirileceği ya da tehdit altında olduğu sanısıyla yaşanan bunaltı ve sıkıntı veren karmaşık bir ruhsal yaşantıdır. Bazen kişiye dayanılmaz bir acı verebilir. Genel olarak bakıldığında çocukluğunda ihanete uğramış, terk edilmiş, reddedilmiş, düş kırıklığına uğramış, küçük düşürülmüş ya da tecrit edilmiş kişilerin veya kendisini yetersiz ve değersiz gören ya da değerlilik duyguları dış etkilerden çok kolay etkilenen kişilerin daha kıskanç oldukları görülmektedir. Bazen kıskançlık aşırı boyutlarda olabilir. Bunun altındaparanoya dediğimiz rahatsızlık olabilir. Bu rahatsızlığın ciddi boyutları vardır ve tedavi edilmesi gerekmektedir. Bu derece yoğun yaşanmayan, hastalık sınıfına koymadığımız ama evliliğin ahengini bozan kıskançlıkların çoğu, kişinin sevdiği insanı kaybetme korkusunun ve kendine olan güvensizliğinin sonucudur. Kıskançlıkla birlikte çoğu zaman öfke, değersizlik, mutsuzluk, yalnızlık ve çaresizlik gibi duygular yaşanır. Günlük yaşamda kıskançlık yaşayan kişilerin pek çoğunun yaşadıkları bu duygu ile baş edemedikleri; kıskandıkları eş ya da partner ile ilişkilerinin bozulduğu ve ilişkilerinin eski güzelliğini yitirdiği görülmektedir. Kıskanılan kişinin kendisini kapana kısılmış hissetmesi ile beraber kıskanan kişi de yoğun acı çeker. Kıskanan kişi huzursuz, mutsuz, sürekli karşısındakini suçlar bir ruh halindedir, eşini devamlı kontrol eder, takip eder, onun yaşantısını sınırlar ve baskı oluşturarak onu kaybetmeyeceğini düşünebilir. Kıskanan kişi ilişkiyi korumak ve geliştirmek için olumlu çaba harcamak yerine gizli gizli öç alarak, küserek, ilişkiyi keserek ya da tehdit ederek, zor kullanarak ve kaba kuvvete başvurarak amacına ulaşmaya çalışabilir. Bu tutumlar kıskanılanı da kıskanandan uzaklaştırır. Kıskançlığın ölçüsü artıkça olumsuz etkisi artar ve sağlıksız davranışlara sebep olabilir. Kıskançlıklarla zedelenen evlilik ilişkisinde sevgi, saygı ve güven azalmaya başladığı için cinsel yaşam da sekteye uğrayabilir ve en sık kadınlarda cinsel isteksizlik ve orgazm sorunları, erkekte ise sertleşme sorunları ve erken boşalma görülür ve ilişki içinden çıkılmaz bir hal alabilir. Yani kıskançlık cinsel sorunlara yol açabilir.” dedi.
    Sadakat tehditle değil sevgiyle sağlanmalıdır
    Tadında bırakılan kıskançlık duygusunun olumlu etkileri olabileceğini ifade eden CİSED Psikoterapi Eğitimleri Koordinatörü Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Cebrail Kısa“Eşleri bir arada tutmaya yarayan, evlilik bağlarını güçlendiren, patolojik olmayan ve tadında bırakılan kıskançlık ilişki için yararlı olabilir. Çünkü tadında bir kıskançlık; ilişkiyi canlı tutabilir, kişileri birbirine bağlayabilir, ilişkinin korunmasını sağlayabilir, kişiye önemli ve değerli olduğunu hissettirebilir, çifte kaybetme duygusunu hatırlatabilir, çiftin birbirine emek vermesine yol açabilir, ilişkide var olan duyguları güçlendirebilir, aşkın ateşlenmesini sağlayabilir ve sevişmeleri daha ihtiraslı kılabilir. Ancak, kıskançlığın tadı kaçırılırsa, ilgiden, sevgiden yoksun kalma kaygısı çok ciddi düzeylere ulaşırsa, bu hem kıskanan kişiye hem kıskanılan kişiye hem de ilişkiye zarar verebilir. Kıskançlık çoğu zaman kıskanan kişinin iç dünyasından kaynaklanan nedenlerle abartılı ve çarpıtılmış algılardan ve yorumlamalardan kaynaklanmaktadır. Kadın ve erkeklerin yaşadıkları kıskançlık duyguları ile baş etme yöntemlerinde büyük farklılıklar bulunmaktadır. Kadınlar genel olarak kendi hak ve isteklerinden vazgeçen ve alttan alan bir yaklaşım göstermekteyken; erkekler genellikle tehdit ederek ya da kaba kuvvet kullanarak sonuç elde etmeye çalışmaktadırlar. Oysa kıskançlık duygusu ile mücadelede ilk adım geçmişin yaralarını onarmak ve onları bugünün ilişkisinde iyileştirmektir. İkinci adım güven duygusunun onarılmasıdır. Güven duygusunu zayıflatan en önemli etken açık iletişimin olmamasıdır. Bu nedenle imalı sözlerden, üstü kapalı eleştirilerden ve küskünlüklerden kaçınmak gerekmektedir. Ayrıca kişi kıskançlık duygularının altında yatan duygu ve düşüncelere ulaşmalı, kıskançlık hissettiği anlardaki düşüncelerini incelemeli ve kıskançlıktan önce gelen duyguları fark etmelidir. Bu duygu ve düşüncelerin farkına varmak, onları ayrı ayrı ele almaya ve mantıklı olup olmadıklarına daha tarafsız bakmaya olanak tanıyacaktır. Kıskançlık yaşayan kişilerin özellikle başarmak zorunda oldukları şey ilişkiyi korumak ve sürdürmektir. Sadakat tehditle değil sevgiyle sağlanmalıdır. Çift sevgisini birbirine ne kadar çok verirse, o kadar çoğu geri dönecektir, çift kullandığı ölçüyle ölçülecektir. Çoğu insan sevginin sadece bir «duygu» olduğunu sanır, oysa sevgi duygudan ziyade bir mevcudiyet biçimidir. Sevgiyi paylaşmak ve göstermek bir tercihtir. Olgun sevgi eşlerin birbirlerine dikkat, kabul, taktir, şefkat sunması ve kendileri olmakta özgürlük tanıması üzerinde inşa edilebilir ve içinde patolojik kıskançlığın barınmasına izin vermez.” dedi.
  • Muayenehanede veya ofiste gerdek olmaz, olamaz…

    Muayenehanede veya ofiste gerdek olmaz, olamaz…

    Tedavi olurken tecavüze uğrayan kadınlar var

    Vajinusmusun Türkiye’de pek çok çiftin hayatını kararttığını ve bu nedenle çok istismar edildiğini ifade eden CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Vajinismuslu çiftlerde uygulanabilecek doğru bir cinsel terapi; sadece penisin vajene girmesinin başarılması ile değil, çiftin sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşantıya kavuşması ile de ilgilenen bir terapi yaklaşımıdır. Böyle bir cinsel terapi, cinselliğin mekanik bir sürece dönüşmesini sağlıklı bulmaz. Oysa muayenehanede cinsel birlikteliği yaşatmak, çoğu zaman sorumluluğu üzerlerinden atmak düşüncesine sahip kişilerin uygun bulduğu bir yöntem olarak cinselliği mekanik bir eyleme dönüştürür. Uygulanan bu yöntem geçici başarıya odaklıdır. Zaten korku, güven sorunu olan ve cinselliğe yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri olan bir bireyi muayenehane gibi güvensiz bir ortamda cinsel ilişkiye yönlendirmek bu bireyin bilinçdışı süreçlerinde yıpranmalara, daha çok suçluluk ve utanma duygularının ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bu duygular içerisinde olan bireylere uygulanan bu yöntem bir çeşit tecavüz olarak dahi algılanabilir. Yani tedavi olurken tecavüze uğrayan kadınlar var. Bozulan ruhsal dengeyi sağlamak, cinsel eğitim vermek, düşünce ve duygu alışverişi kurmak, çiftlerin veya bireylerin kendilerini tanımalarını sağlamak, cinsel çatışmaları çözümlemek, bu çatışmalardan doğan kaygı ve gerginlikleri azaltmak, çiftler arasındaki ilişkileri iyileştirip olgunlaştırmak, gevşeme, güven duyma, konuşma, dokunma, aşk oyunları, kendine güvenme ve kendine yardım tekniği konusunda bilgilendirmek gibi birçok kavramı içinde barındıran cinsel terapi ile muayenehanede gerdek arasında uçurumlar vardır. Kadın ve erkek arasında sevginin ve zevkin bir paylaşımı olan cinsellik, birlikte yaşanacak bir hazzı esas almalı ve ideal bir ortam içerisinde yaşanmalıdır. İdeal ortam, muayenehane gibi hastalığı öne çıkaran ve çiftin sığındığı bir yer ol maktan çok; cinsel aktiviteleri destekleyen ve ego güçlerinin en iyi şekilde kullanımına fırsat tanıyan akılcı bir ortam olmalıdır. Bu ortam cinsel egzersizleri yapmayı sağlayacak tüm kaynakların en ideal şekilde hasta için düzenlenip kullanıldığı bir atmosferi tanımlamalıdır. Bu nedenle çiftler bu uygulamaları evlerinde, kendi rahat, güvenli ve ideal ortamlarında yapmalıdır. Telefonlar kapatılmalı, ışıklar rahatsız etmeyecek bir seviyeye getirilmeli, odanın ısısı dengelenmeli, kapılar kilitlenmeli, yani özel ve rahat bir mekân yaratılmalıdır. Kişiler ruhsal yönden rahat, huzurlu ve mahremiyet duygusu içerisinde olmalıdır. Muayenehaneler, ne kadar uygun yapılandırılmış olurlarsa olsunlar, bireyselliğe, mahremiyete, duygusal güvenliğe saygının ihlal edilebileceği ortamlardır. Bu nedenle CİSED olarak bu tür tek seanslık tedavileri uygun ve etik bulmuyoruz ve halkımıza da tavsiye etmiyoruz.Buradan halkımıza sesleniyoruz: “Muayenehanede veya ofiste gerdek olmaz!” Bunu yapanlara lütfen inanmayınız. Cinsel terapistler, hekimler, psikologlar hastanın mahremiyetine saygı duyulmalı ve hiçbir şekilde cinselliğe bizzat aracılık yapamamalıdır.” dedi.
    Tedavi yöntemleri toplumsal yapımızı dikkate almalıdır
    Uygulanan tedavi yöntemlerinin toplumsal yapımızı dikkate alarak belirlenmesi gerektiğini savunan CİSED Medya ve Halkla İlişkiler Koordinatörü Psikolog Serap Yeşil; “Tek seansta, kadına sakinleştirici, kas gevşetici ve ağrı giderici ilaçlar, kayganlaştırıcı ve lokal uyuşturucu kremler ve pomatlar verildikten sonra, hekim muayenesinde ve onun telkinleri ve gözetimi altında gerdeğe girilmesi Türk örf ve adetlerine ve tıbbi etiğe uygun bir tedavi yöntemi değildir. Bu tür uygulamaları daha önce de kınamıştık. Avrupa Birliği’nin bazı ülkelerinde ve ABD’de doktorun gözü önünde cinsel ilişkiye girme ve sorunları yerinde tespit ederek çözmeyi hedefleyen cinsel tedavi merkezleri olduğunu biliyoruz. Fakat burası Türkiye; Batı dünyası ile bir kültür ve anlayış farkımız var. Etik açıdan uygun araştırmalar sonucu elde edilmiş olsa bile bilimsel bilginin uygulanmasında bundan yararlanacak insanların sosyal ve kültürel değerlerinin göz önüne alınması gereklidir. Diğer ülkelerdeki uygulamalar, muayenehanede cinsel ilişkiyi haklı gösterecek birer bilimsel kanıt ya da teşvik unsuru olarak asla kullanılmamalıdır. Türk ruh sağlığı profesyonelleri olarak kendi toplumsal yapımıza, örf ve adetlerimize uygun tedavi yöntemlerini tercih etmeliyiz. Çünkü Cinsel Haklar Bildirgesi’ne göre; cinsellik her insanın kişiliğinin ayrılmaz bir parçası olan mahremiyet, duygusal ifade gibi temel insan ihtiyaçlarının doyumuna bağlıdır. Cinsel haklar özgürlüğe, onura ve her bir insanoğlunun eşitliğine dayalı evrensel insan haklarıdır. Cinsel haklar tanınmalı, teşvik edilmeli, saygı gösterilmeli ve toplumlar tarafından savunulmalıdır. Cinsel sağlık bilimi bu cinsel hakların tanındığı ve saygı duyulduğu ortamlarda uygulanmalıdır. Niyeti ne olursa olsun her çeşit cinsel zorlama ve istismar cinsel özgürlüğün dışındadır. Cinsel mahremiyet hakkı, başkalarının cinsel haklarına müdahale edilmediği sürece cinsel yakınlaşma konusunda bireysel karar verme ve davranma hakkını içerir. Bundan dolayı cinsel tedavilerin etik ilkelerinin oluşturulması ve istismarın önlenmesi, cinsel sağlık bilimi ile ilgilenenlerin mesleki uygulamaları için cinsel terapistin ve hastanın haklarını korumayı amaçlayıcı standartların getirilmesi gerekir. Ayrıca cinsel eğitim, danışmanlık, cinsel terapi ve cinsellik araştırmaları için etik kuralların olması ve bu etik kurallara her zaman uyulması gerekmektedir. Aksi durumlarda tedaviye muhtaç insanlarımız, bu tedavileri uygulayan profesyoneller ve cinsel sağlık bilimi zarar görebilir.” dedi.
  • Evlilik ve İlişkilerde Terapi Gerektirebilecek Durumlara Dikkat!

    Evlilik ve İlişkilerde Terapi Gerektirebilecek Durumlara Dikkat!

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “YOKTAN YERE ÇIKAN TARTIŞMALAR BÜYÜYÜP ÇİRKİNLEŞTİRMEYİN!”

    Evliliğiniz ya da beraberliğinizdeki sorunları birlikte çözemiyor musunuz? Devamlı kavga mı ediyorsunuz? Tartışmalarınız en ufak anlaşmazlıkta bile bağırış çağırışlara, kontrol edilemeyen saldırgan hareketlere mi dönüşüyor? “Aramızdaki saygıyı kaybettik, artık partnerime kin besliyorum!” diye mi düşünüyorsunuz? Eşinizi başkalarıyla kıyaslar duruma mı geldiniz? Artık partnerinizle konuşacak bir şeyinizin kalmadı mı? Kıskançlıklar kontrolden çıktı mı? Cinsellikten haz alamadığınızı mı düşünüyorsunuz? Ona artık güvenmiyor musunuz? Evliliğiniz ya da ilişkiniz çıkılmaz bir hal mi aldı? Sorunlarınızın üstesinden tek başınıza gelemiyor musunuz? O zaman bize kulak verin! İlişkinizin gidişatına yön verebilmek için ihtiyacınız olan tek şey profesyonel bir yardım.

    Cinsel Sağlık Enstitü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri, çiftlerin problemlerini çözmek adına gidecekleri bir evlilik terapistinin, yaşadıkları sorunların temeline inebileceğine ve altında yatan nedenleri irdeleyerek, çiftlere düşündüğünüzden daha çok yardımcı olabileceklerine değindi. Peki, bu problemlerin evlilik terapisti aracılığıyla çözülebilecek sorunlar olduğuna nasıl karar verilecek? Cinsel Sağlık Enstitü Derneği (CİSED) cinsel terapistleri,terapi gerektiren 7 durumu açıklıyor 

    YOKTAN YERE ÇIKAN TARTIŞMALARI BÜYÜYÜP ÇİRKİNLEŞTİRİYORSANIZ!

    CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe, “Elbette, “kavga” her ilişkinin tuzu biberidir. Fakat birbirinizi görmeye tahammül bile edemeyecek düzeyde, nefes alır gibi tartışıyor, kendinizi her daim gergin, mutsuz ve saldırgan hissediyor ve partnerinize bağırmak bile sizi rahatlatmaya yetmiyorsa, ilişkinizin evlilik terapistine ihtiyacı var demektir. Uzlaşmada bir hayli zorluk çektiğiniz baş başa yapığınız tartışmaları, bir evlilik terapistinin yardımıyla sonuca ulaştırabilirsiniz.” dedi.

    BİRBİRİNİZE OLAN SAYGINIZI YİTİRDİYSENİZ!

    CİSED Genel Başkanı Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Cebrail Kısa ; “Her hangi bir konuda, partnerinizden hiç beklemediğiniz bir tepki almış ve bu konuda onu bir türlü affedemiyor olabilirsiniz. Sürekli bunları size nasıl yaptığı konusunda içiniz içinizi yiyor olabilir. Bazı durumlarda affetmeyi bilmek, öğrenmek ve uygulayabilmek gerekir. Elbette, affedilemeyecek durumlarda vardır. Bu konuda en iyi kararı bir evlilik terapistiyle birlikte verebilirsiniz.” dedi.

    BİRBİRİNİZİ BAŞKALARIYLA KIYASLIYORSANIZ!

    CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör ; “Düzgün bir ilişkide olmaması gereken belki de en önemli şey çiftlerin birbirlerini eski sevgilileriyle ya da çevresindeki kişilerle kıyaslamasıdır. Böyle bir sonunuz varsa ve beraberliğinizin devamlılığı adına bir şeyler yapmak istiyorsanız , hiç vakit kaybetmeden bir evlilik terapistine gitmenizde fayda var.” dedi.

    BİRBİRİNİZE ARTIK GÜVENMİYORSANIZ!

    CİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Kemal Özcan ; “Güven bir ilişkinin temelini oluşturur. Eğer ilişkinizde güven yoksa kıskançlıklar, kısıtlamalar, karşılıklı şüpheler peşinizi bırakmaz ve her an “Acaba yanlış anlaşılacak mı?” düşüncesi ve kişinin kendisini devamlı savunmaya alması sizi ve sevginizi yer bitirir. Evlilik terapisti bu güvensizliğin altında yatan nedenleri fark edebilmenizi kolaylaştırarak, ilişkinizin sağlıklı ilerlemesine yardımcı olacaktır. ” dedi

    BİRBİRİNİZLE NEREDEYSE HİÇ KONUŞMUYORSANIZ!

    CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör ; “Bazı ilişkilerde, yoktan yere çıkan tartışmaların büyüyüp sesli olarak ifade edilmesinin yerini, sessizlik alabilir. Susmak eylemini iyi bir cevap olarak görüyor olabilirsiniz. Bazen susmak gerçekten işe yarayabiliyor fakat bu süreklilik kazanırsa, ilişkilerde kalıcı ve yıpratıcı etkiler bırakabilir. Sağlıklı bir ilişki kurabilmek, anlaşamadığınız noktalar üzerinde oturup konuşmak ve sonuca varabilmek için sağlıklı iletişim kurabilmek çok önemlidir. Bu sessizliği bozmak, duygularınızı ve düşüncelerinizi rahatlıkla ifade edebilmek için evlilik terapistini aracı kullanmak en mantıklı çözüm olabilir.” dedi.

    KISKANÇLIĞINIZI KONTROL EDEMİYORSANIZ!

    CİSED Genel Başkanı Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Cebrail Kısa ; “Kıskançlık eyleminin en büyük nedeni; çiftlerin birbirini tam anlamıyla tanıyamamasından kaynaklanan güvensizlik sorunudur. Çiftlerin birbirlerini tanıyamamasının nedeni ise iletişim eksikliğidir ki, bu da aslında en büyük sorundur. Eğer bir ilişkide, çiftler birbiriyle samimi bir şekilde konuşamıyorsa büyük bir problem var demektir. Sizi bu çıkmazdan çıkarabilecek tek kişi evlilik terapisti olabilir.” dedi.

    CİNSELLİKTEN HAZ ALMIYORSANIZ!

    CİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe ; “Partnerinizi ne kadar severseniz sevin iş cinselliğe geldiğinde isteksizleşiyor ya da orgazm olamıyorsanız, sorun sadece partnerinizde olmayabilir. Bunu öğrenebilmek için yorganın altında ne olup ne bittiğine bakmak lazım. Bu problemi partnerinizle birlikte çözemiyorsanız, sorunun siz, partneriniz ya da dış çevreden mi kaynaklandığını cinsel terapi tekniklerine hakim bir evlilik terapisti yardımıyla açıklığa kavuşturabilirsiniz.” diye açıkladı.

  • En az 3 yıl çocuk yapmayın…

    En az 3 yıl çocuk yapmayın…

    Uzun süredir evli olan ve çocuk sahibi olmalarına rağmen cinsel yaşamlarda hiç doyuma ulaşamayan kadınların son zamanlarda artması üzerine Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED), “Kadın olmadan anne olmak zorunda kalan kadınlar” konulu bir basın açıklaması yaptı. Toplumsal çalışmaları ve basın açıklamalarıyla ülkemizde gündem yaratabilen CİSED’in basın açıklamasından işte çok çarpıcı başlıklar:

    Kadın doğulmaz kadın olunur

    Kadınların çoğu için cinselliğin evlilikle birlikte başladığını ve bu nedenle de çoğu zaman sağlıklı olarak yaşanamadığını belirten CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Toplumumuzda, evlenecek kadının toplum içindeki değeri cinsel deneyimsizliğiyle belirlenmekte ve “bakirelik” kutsanmaktadır. Kız çocukları yetiştirilirken, cinselliğin erkeklere özgü olduğu, sadece erkeğin zevk aldığı, kadın için çoğu zaman mide bulandırıcı, acı veren, ama evliliğin devam etmesi ve anne olmak için yerine getirilmesi gereken bir kadınlık görevi olduğu öğretilmektedir. Aile ve toplum baskısı, cinsellikle ilgili yanlış inanışlar, cinsel eğitim yetersizliği, cinselliğin ayıp, günah veya yasak olarak kabul edilmesi nedeniyle, kadınlarımız cinsellik hakkında yeterince bilgi sahibi olamamakta, bilgi sahibi olmak bir yana cinselliği kelime hazinelerine dahi ekleyememektedirler. Evleninceye kadar cinselliği hiç bilmeyen veya çoğu zaman yaşamayan kızlarımız, evlilikle birlikte cinsel hayata başlamaktadırlar. Ancak hayatı boyunca cinsel fantezi kurmamış, birini arzuladığında kendinden utanmış, suç işlediğini ya da günaha girdiğini düşünmüş, kızlık zarını korunması gereken en önemli yapı olarak görmüş, hiç mastürbasyon yapmamış, kendi bedenine yabancılaşmış, cinselliği eşine karşı yerine getirilmesi gereken bir görev ya da onu sevdiğini gösterebilmesinin bir yolu olarak algılayan bir kadın için cinsellik; haz alınacak güzel bir yaşantı olmaktan çok istenmeyen bir durum haline dönüşebilmektedir. Çoğu zaman yatakta aktif olan erkektir, ilişkinin uzunluğunu, kısalığını, tarzını erkek belirler, o isterse sevişilir istemezse sevişilmez, kadın da erkeğin isteklerine uyum gösterebilmeyi mutlu bir cinsellik göstergesi olarak algılamaya başlayabilir. Bu da bir kadın olarak cinselliği bir hak olarak görme sürecini sekteye uğratır ve “kadın doğulmaz kadın olunur” sözünün içini boşaltır. Cinselliği hak ettiğine inanan ve rahat bir şekilde yaşayan bir kadın olmadan anne olmak yani erkenden çocuk sahibi olmak kadınlarımızın bir açmazıdırBir kadın gerçekten kendi bedenini ve eşinin bedenini tanıyıp, keşfedip, rahat ve gevşemiş bir halde, cinsel haz alıp haz verebilecek bir seviyeye gelmek için en az 3 yıla ihtiyaç duyar. Çünkü seks yapmak öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir davranıştır3 yıldan önce erken bir hamilelik yaşayan her kadın daha tam anlamıyla kadın olmadan anne olmak zorunda kalmaktadır, bu da mutsuz ve tatmin olamayan kadın sayısının hızla artmasına yol açmakta, mutsuz aileler kurulmasına neden olmaktadır. Ayrıca evliliklerde ilk 3 yıl çok önemlidir, bu süre çiftin cinsellik dışında diğer konularda da bir uyuma gelebilmesi için genellikle yeterli olmaktadır.Bu nedenle yeni evlenen çiftlere “tam olarak kadın olmadan anne olmamak için en az 3 yıl çocuk yapmayın” önerisinde bulunuyoruz.” dedi.

    Cinsel eğitim şart

    Cinselliğin erkeğin olduğu kadar kadının da hakkı olduğunu vurgulayan CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör; “Kadının biyolojik olarak cinsel haz alma, boşalma veya orgazm olma kapasitesi erkeğe göre fazladır. Ancak bu kapasitenin kullanabilmesi için kadının öncelikle onun farkında olması gereklidir. Kadınlara yaşamlarının ilk yıllarından itibaren cinsel sağlık bilgisinin verilmesi, cinselliği yaşamanın bir günah, konuşmanın ise ayıp olmadığının öğretilmesi gelecekte ortaya çıkabilecek sorunları en baştan ortadan kaldıracaktır. Yani cinsel eğitim şarttır. Çünkü cinselliğin tam olarak gelişimi temas, mahremiyet, duygusal ifade, zevk, şefkat gibi temel ihtiyaçların doyumuna bağlıdır. Cinsel isteğin nerede ne zaman kimle yaşayıp yaşanamayacağı, içinde doğulan aile, toplum, ahlaki değerler ve sosyal yapılar tarafından belirlenir. Cinsel arzularını bastırmayan, gerektiğinde erteleyebilen ve istediğinde doyuran bir kadın, cinselliği haz alınan bir etkinlik olarak algılayacaktır. Bir kadın cinselliği, aşkı yaşamanın veya sevgiyi paylaşmanın bir parçası olarak görürse cinsel doyum yaşama ve haz alma kapasitesini arttıracaktır. Bütün bunların sonucunda, cinsellikle ilgili yanlış inanışlardan uzak, cinsellikten korkmayan, cinsel arzularını, düşüncelerini eşiyle paylaşan daha sağlıklı ve daha mutlu kadınlar ortaya çıkacaktır.” dedi.

  • Bir Evliliğin Geleceği Ne Zaman Belli Olur?

    Bir Evliliğin Geleceği Ne Zaman Belli Olur?

    Evlilik tarihleri yaklaşan gençlerin başvuru sayısında gözlenen artış üzerine, Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED), “Yakında Evlenecek Çiftler” için yeni bir basın açıklaması yaptı. Toplumsal çalışmaları ve basın açıklamalarıyla ülkemizde gündem yaratabilen CİSED’in basın açıklamasından işte çok çarpıcı başlıklar:

    Bir evliliğin geleceği, ilk gecenin sabahından belli olur

    İlk cinsel ilişkinin hem kadın hem erkek için önemli bir başlangıç olduğunu ifade veren CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “İlk gece için hem kadının hem de erkeğin aklını kurcalayan bazı sıkıntılar vardır. Kadın için ilk ilişkideçok ağrı duymak, çok kanama olması ya da hiç kanama olmaması, bekâretin ispatlanması gibi endişeler mevcutken, erkekte en sık ereksiyon olamama, eşi tatmin edememe ve penis boyuyla ilgili endişeler ön plandadır. Oysaki bu korku ve beklentiler hurafe dediğimiz cinsel mitlerin ötesinde değildir. Yerleşmiş olan bu yanlış inanış ve tutumları değiştirmek ve çiftleri rahatlatmaksa oldukça zor olabilmektedir. Cinsel bilgi düzeylerinin yetersizliği ve cinsel mit dediğimiz hurafelerin yoğunluğu, ilk geceyi ve cinselliği hayatın en büyük sorunu haline getirebilmekte ve cinselliği aceleye getirerek bir an önce yaşanılıp bitmesi gereken büyük bir soruna dönüştürebilmektedir. Bilgisizlikle ve korku ile yaşanılan ilk cinsel deneyim, çiftlerin birbirlerine olan sevgi ve saygılarını yitirmelerine ve suçluluk duyguları ile birbirlerinden uzaklaşmalarına, evlilik ve cinsel sorunların oluşmasına neden olabilmektedir. Cinsel sorunların gitgide büyüyüp, evlilik ilişkisini ve çiftin psikolojini bozar hale gelmesi de kaçınılmazdır ve Balzac’ın söylediği “Bir evliliğin geleceği, ilk gecenin sabahından belli olur” sözü gerçeğe dönüşecektir. Düğün gecesi, cinsel ilişki özgürlüğünün resmen kazanıldığı ilk gecedir ve aynı zamanda da cinsel ilişki için en uygunsuz gecedir. Kadın ve erkek birbirinden farklıdır. Cinselliği ilk kez yaşayacak çiftin birbirini tanıması ve cinsel olarak birbirilerine kendilerini doğru bir şekilde ifade etmeleri gerekmektedir. Çiftlerin ilk geceden mükemmel bir evlilik ve mükemmel bir cinsellik beklemeleri yanlıştır. Çünkü her yeni başlanılan iş gibi evlilik ve cinsellikte uyumun sağlanabilmesi için zaman, emek ve çabanın olması gerekir. Yeni evlenecek ya da çiçeği burnunda olan çiftlerin ilk yapmaları gereken doğru ve güvenilir cinsel bilgi edinmeleri, kendi bedenlerini ve cinsel organlarını tanımalarıdır. Ayrıca çift cinsellikle ilgili konuşmalı, birlikte cinsellikle ilgili yayınları okumalı, cinsel olarak nelerden hoşlanıp hoşlanmadıklarını birbirlerine ifade etmelidir. Ayrıca acele etmeden birbirlerinin bedenlerini keşfe çıkmaları ve birbirlerinin duyarlı noktalarını hoşlandıkları ve hoşlanmadıkları şeyleri paylaşmaları, birbirlerinin ruhunu okşamaları, birbirlerini sevdiklerini ve beğendiklerini hissettirmeleri, yeterli ön sevişme yapmaları gereklidir. Çift birbirini yeterince tanır, ilk gece ile ilgili gerçekçi beklentilere sahip olur ve sadece o ana odaklanıp sevişmenin tadını çıkarırsa, keyifli ve sorunsuz bir ilk ilişki yaşayacaktır. Bu nedenle ilk gece ile ilgili abartılı beklentiler yerine daha gerçekçi beklentiler oluşturmak önemlidir.” dedi.

    Evlilik öncesi alınacak eğitim deniz fenerine benzer

    Evlilik; aşk ve mutluluk gemisine binen iki insanın o geminin kaptanlığını birlikte üstlenmesidir” diyen CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör; “Evlilik gemisini idare eden çiftlerin rotaları daima aşk, mutluluk ve huzur olmalıdır. Bunun için bir rehbere ihtiyaç vardır. Deniz feneri olmadan geminin limana yaklaşması çoğu zaman tehlikelidir. Fenersiz gemi limana ulaşmak için ne kadar çabalarlarsa çabalasın, bazen limandan uzaklaşabilir bazen de bir kayaya çarpabilir. Kıyıdan uzaklaştığının farkında olmayan geminin kaptanları, umutla, sevgiyle, aşkla başlayan yeni başlangıçlarında yollarını kaybedecek ya da bir kayaya çarparak batma tehlikesi yaşayacaktır. Çünkü evliliğin temelini oluşturan sevgi, saygı ve güven duyguları ile birlikte önemli bir unsur olan cinselliklerini yaşayamamak iki insanı zaman içerisinde birbirinden uzaklaştıracaktır. Yeni evlenecek çiftlerin her zaman yoğun bir programları vardır. Programlarında gelinlik, ev seçimi, düğün davetiyesi, çeyiz yerleşimi vs. İşler her zaman önceliklidir ve bu konularda çift her zaman kendine bir rehber bulabilir. Oysaki aile yaşantılarını huzurlu mutlu kılacak en önemli unsur olan “evlilikte ve cinsellikte uyum nasıl sağlanır?” konularında güvenilir rehber bulmak zordur. Rehberlik edecek kişilerin de çoğunlukla cinsellik konusunda çok fazla bilgileri yoktur ve onlar da cinsel eğitimin verilmediği, cinselliği konuşmanın suç sayıldığı bir toplumda büyümüşlerdir ve hazırlıksız bir şekilde bu süreçlerden geçmişlerdir. Güvenilir bir rehberin olması; cinsellikle ilgili kaygı ve endişelerinin giderilmesini, cinsel mitlerinin ortadan kalkmasını, bedenlerin ve haz noktalarının keşfedilmesini, evlilik sürecinde ihtiyaç olabilecek doğru bilgi ve materyallerin elde edilmesini ve öğrenilmesini sağladığı gibi evliliğin olmazsa olmazı saygı, güven ve sevgiyi pekiştirmeyi, kişilerin doğru iletişim kurmalarını ve olası sorunlarla birlikte mücadele edebilmelerini sağlayacaktır. Ayrıca rehber, evliliğe ve cinselliğe karşı sağlıklı bir geçiş yaşanmasını da sağlayacaktır. Yani yeni evlenecek çiftlerin ya da yeni evli çiftlerin deniz feneri, “Evlilik Öncesi Evlilik ve Cinsel Danışmanlık Hizmetleri’dir. Ülkemizde bu hizmetleri verebilecek çok sayıda psikolojik danışman, psikolog veya hekim vardır.” dedi.

  • Sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam için evlerde ebeveyn banyosu şart…

    Sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam için evlerde ebeveyn banyosu şart…

    Yaz aylarında yeni bina yapımının ve eski evlerde tadilatların arttığına dikkat çeken Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CiSED), şimdiye kadar pek gündeme gelmeyen ancak oldukça önemli bir konu olan ses yalıtımı, ebeveyn banyosu ve ev ergonomisinin cinsel yaşam üzerindeki etkileri hakkında çarpıcı bir basın açıklaması yaptı.

    Evlerde ses yalıtımı ve ebeveyn banyosu yapımını zorunlu olmalıdır

    Ülkemizdeki evlerin çoğunun çiftlerin sağlıklı bir cinsellik yaşamaları için uygun olmadığını söyleyen CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Yeni bina yapımının ve tadilatların arttığı şu günlerde hem evinde tadilat yaptıracaklara hem de Türkiye Müteahhitler Birliği’nin ve inşaat sektörü çalışanlarının dikkatini odaların ses yalıtımına, ebeveyn banyosunu ve ev ergonomisine çekmek istiyoruz. Özellikle evde diğer aile büyükleriyle birlikte yaşayan evli çiftler ve çocuklu çiftler odalardaki yalıtımın yetersiz olması sebebiyle cinsel yaşamlarında sıkıntı yaşayabiliyorlar. Sevişme sırasında çıkardıkları seslerin duyulacağı endişesiyle kendilerini kontrol etmek zorunda kalıyorlar ve cinsellikten keyif alamıyorlar. Hatta bu durum zamanla çift arasında tartışmalara ve cinsel sorunlara da yol açabiliyor. Bu nedenle Türkiye Müteahhitler Birliği’nin yeni evlerde ses yalıtımına ve ebeveyn banyosu yapımına özen göstermesi, ülkemizin cinsel sağlığı ve toplumsal huzuru için çok önemli bir meseledir. Ayrıca yasa koyucuların ve diğer yasal mercilerinde İskân Kanunlarında ses yalıtımını ve ebeveyn banyosu yapımını zorunlu kılması gerekir.’’ dedi.

    Ev ergonomisi nedir?

    Her yıl yaz aylarında çok sayıda ailenin evlerinde tadilat yaptığını ve inşaat sektörünün canlandığını belirten CİSED Genel Sekreteri ve CİSED Medya ve Halkla İlişkiler Koordinatörü Psikolog Serap Güngör; “Evlerde yapılan fiziki değişikliklerde cinsel yaşamın da dikkate alınması gerekiyor. Ergonomi dediğimiz kavram bizim ülkemizde çok fazla bilinmiyor. Ergonomiyi kısaca fiziksel çevrenin insanla uyumunun sağlanması olarak tanımlayabiliriz. Kişinin fiziksel ve ruhsal sağlığı ve mutluluğu için ergonominin önemi büyüktür. Evin tasarımı kişilerin ihtiyaçlarına uyun olduğunda hem hayatları daha kolaylaşır hem de aile ve iş hayatındaki verimlilikleri artar. Ev ergonomisi cinsel mutluluğa da katkı sağlar.” dedi.

    Küçük yaştaki çocuklar sevişme seslerini yanlış anlamlandırabilir

    Anne-babalarının sevişirken çıkardığı sesleri duymanın çocuklar üzerinde olumsuz etkilerinin olabileceğine dikkatçeken CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Cinsel ilişki sırasında kişiler özgür olmalı ve diledikleri gibi kendilerini ifade edebilmelidir, ancak odaların yalıtımı yetersiz olduğunda anne-babaların çıkardığı sesler çocuklar tarafından duyulabilir. Özellikle küçük yaştaki çocuklar sevişme seslerini yanlış anlamlandırabilir ve babalarının annelerine kötü bir şey yaptığını düşünerek, babaya karşı öfke duyabilirler. Yine küçük yaşta bu tür sesleri duymak çocukta cinselliğe ilişkin vaktinden önce bir merak ve ilgi gelişmesine neden olabilir.’’ dedi.

    Mahremiyet duygusu çocukları istismarlara karşı koruyan bir sigortadır

    Sağlıklı bir cinsel yaşam için mahremiyetin önemli olduğunu söyleyen CİSED Genel Sekreteri ve CİSED Medya ve Halkla İlişkiler Koordinatörü Psikolog Serap Güngör; “Mahremiyet insanın özelidir, bir ihtiyaçtır ve bir özgürlüktür. Ebeveynler mahremiyet anlayışını ve utanma duygusunu, küçük yaşlardan itibaren çocuklarına kazandırmalıdır. Çünkü mahremiyet duygusu geliştiren çocukların istismar riski azalırken, sağlıklı cinsel kimlik gelişimleri de hızlanır. Mahremiyet duygusu çocuğu istismarlara karşı koruyan bir sigortadır.” dedi.
    Sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam için evlerde ebeveyn banyosu şart

    Evlerde anne-babaya ait bir ebeveyn banyosunun bulunmasının da önemine dikkat çeken belirten CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Bizim toplumumuzda inançlarımız gereği cinsel ilişkiden sonra banyo yapılır, ancak ebeveyn banyosu olmadığında çiftler sıkıntı yaşayabiliyorlar ve eğer ev kalabalıksa banyo yapmamak için cinsel ilişkiye girmekten bile kaçınabiliyorlar. Özellikle anne-babalarıyla birlikte oturan yeni evli çiftlerde bu duruma sık rastlanıyor. Yeni gelin kayınvalide ve kayınpederden utandığı için eşiyle birlikte olmak istemiyor ve zamanla bu cinsel isteksizliğe dönüşebiliyor. Cinsel isteksizlikle bize başvuran genç çiftlerin çoğunda sorun bundan kaynaklanabiliyor.” diye ekledi.

  • Kadınları sevindirecek doğum kontrol yöntemi

    Kadınları sevindirecek doğum kontrol yöntemi

    Bilim insanları, fareler üzerinde yaptıkları deneylerde, erkekler için yan etkisi olmayan bir doğum kontrol hapının yakında üretilebileceğini gösteren sonuçlar elde edildiğini açıkladı.

    Baylor Tıp Fakültesi ve Dana-Farber Kanser Enstitüsü’nden uzmanların yaptığı araştırmada, JQ1 olarak isimlendirilen bir bileşiğin, sperm üretimini ve hareketini engellediği keşfedildi.

    Cell Dergisi’nde yayımlanan araştırmada yer alan Texas A&M Üniversitesi’den Qinglei Li, bulunan bileşik hakkında “Sperm üretimi de, sperm hareketi de üreme için gerekli, ancak JQ1 ikisini de engelliyor” dedi.

    HİÇBİR YAN ETKİ GÖZLEMLENMEDİ
    Li, bileşikle ilgili “JQ1 farelerdeki sperm üretimini önemli ölçüde düşürdü. Daha da önemlisi, henüz herhangi bir yan etkisinin olduğu görülmedi. Bileşiği vermeyi bıraktığımızda, fareler normal üreme hızına geri döndü. Çiftleşme davranışlarında ya da yavruların sağlığında hiçbir değişiklik olmadı” açıklamadında bulundu.

    Edinilen bilgiye göre araştırmacılar, bileşiği farelere enjekte etmiş olmalarına rağmen, çalışmaların sonunda bir hapın geliştirilebileceğini düşünüyorlar.

    Yapılan son araştırmalarda, erkeklerin yaklaşık olarak yüzde 70′inin, üretildiği takdirde, doğum kontrol hapı kullanmaya sıcak baktığı ortaya çıktı. Kadınlar için üretilen doğum kontrol hapları, özellikle östrojen gibi hormonların dengesini bozarken, JQ1 bileşiğinin erkeklerdeki testosteron seviyesini etkilemediği ve başka yan etkisinin olmadığı ifade edildi.

    BİLEŞİĞİN İŞLEVİ YANLIŞLIKLA KEŞFEDİLDİ

    JQ1 bileşiğinin erkeklerin üreme sistemi üstündeki etkilerinin rastlantı sonucu farkına varıldı. Başlangıçta kanser tedavisi bulmak için çalışan araştırmacılar, bileşiğin üreme üstündeki etkilerini fark etti.

    Qinglei Li, yapılan deneylerle ilgili “Erkeklerin kullanabileceği bir doğum kontrol hapı üretmek için büyük bir adım atıldı. Ancak insanlar üzerinde klinik araştırmaların yapılabilmesi için, bileşiğin daha spesifik bir hale getirilmesi gerekiyor. Alınan sonuçlar, erkekler için bir doğum kontrol hapı bulunduğu anlamına gelmese de, bu yönde yapılacak çalışmalar için çok önemli bir gelişme” açıklamasını yaptı.

  • Seksin Olmadığı Evlilikler

    Seksin Olmadığı Evlilikler

    CİSED: “CİNSELLİĞİN OLMADIǦI EVLİLİKLER BÜYÜK BİR SORUN!”

     

    CİSED ONURSAL BAŞKANI DR. CEM KEÇE: “YOLUNDA GİTMEYEN EVLİLİKLERE DARBE YAPMANIN TAM ZAMANI!”

     

    “Neredeyse iki aydır bir cinsel birlikteliğimiz yok. Bu, birbirimizi sevmediğimiz ve arzulamadığımız anlamına gelmiyor. Aslında düzgün bir evliliğimiz var ama iş hayatı ve çocuklar bizi öylesine yoruyor ki, yatak odasına gittiğimizde, aklıma gelen ilk şey uyuyup, dinlenmek oluyor…” veya “Eşimi de erken boşalma söz konusu. Beni tatmin edemediği için eşimin cinsel yönden beceriksiz olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, eşim hoyratça sevişiyor. Sanırım bu nedenle, cinsel birleşmemiz kısa sürüyor ve cinsellik artık benim için hiç bir şey ifade etmiyor. Ne kadar az olursa o kadar iyi olur diyorum…” gibi yakınmaları her geçen gün daha fazla duymaya başladık. Seks ve cinselliğin, tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar çok gündemde olduğu ve konuşulduğu günümüzde, nasıl oluyor da böyle sorunlar yaşanabiliyor? Cinsellik olmayan evlilik olur mu? Evlilikte seks zamanla ortadan kayboluyor mu? Sekssiz evlilikler yaygın mı? İşte bu sorulara yanıtlar Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) cinsel terapistlerinden geldi.

    Cinsellik günümüzde hâlâ bir tabu olarak görülüyor ve bu nedenle cinsel sorunlar çok fazla dile getirilmiyor. Ancak çok fazla sayıda çift cinsel sorun yaşıyor. Hatta ülkemizde cinsel hayatı aktif olan her on erkekten yedisi ve her on kadından sekizi hayatlarının bir döneminde cinsel işlev bozuklukları yaşıyor. Oysa sağlıklı ve mutlu bir evlilik için cinsellik vazgeçilmez bir unsurdur. CİSED cinsel terapistleri, dokunma ve fiziksel yakınlığı, insanın temel ihtiyaçlarından biri olarak görüyor ve bunların karşılanmadığı evliliklerde başka sorunların ortaya çıkabileceğini savunuyor.

    SEKS OLMADAN YAŞANABİLİR Mİ?

    Yapılan araştırmalarda, 30-40 yaş aralığındaki insanların %15-20’si yılda yalnızca 10 defa;%20’si ayda 2 ya da 3 defa%25’i ise ayda bir defa seks yaptığının gözlemlendiğini söyleyenCİSED Onursal Başkanı Dr. Cem Keçe; “Ankete katılan deneklerin %24’ü cinselliğin çok önemli olmadığını; %3 ise tümüyle gereksiz olduğunu ifade ediyor. Oysa Freud gibi bazı bilim adamlarına göre cinsellikten uzak bir yaşam mümkün değil. Freud’a göre, cinsel dürtüleri (libido) kontrol etmek ve bunun yarattığı gerilimi giderecek cinsel eylemleri gerçekleştirebilmek, insanın temel dürtüsü ve yaşam enerjisidir. Tatmin edilmeyen cinsel dürtüler ise kendini farklı yönlerden ifade eder. Bu durum, evlilik ve çift ilişkilerinde birçok sorunun ana sebebi olabilir. Bu nedenle bugün 12 eylül ve şu an yolunda gitmeyen evliliklere darbe yapmanın tam zamanıdır.” dedi.

    KADIN VE ERKEĞİ ÇİFT YAPAN ARADAKİ CİNSELLİKTİR!

    Arkadaşlık ilişkileri ile yakın kadın erkek ilişkilerini birbirinden ayıran en önemli eylemin cinsellik olduğunu ifade eden CİSED Genel Başkanı Doç. Dr. Cebrail Kısa; “Arkadaşlık ilişkilerinde duygusal, entelektüel ve düşüncesel yakınlık vardır, buna cinsellik eklendiğinde bu arkadaşlık ilişkisinden çok farklı bir yakınlığı ve mahremiyet paylaşımını beraberinde getirir. Bu nedenle kadın ve erkeği çift yapan aradaki cinselliktir. Yakın ilişkilerde aşk eninde sonunda biter ve yerini sevgi alır. Bu sevgi olgunlaştıkça seks anlamlı bir şekilde devam eder. Ama seksin yoğunluğu ve çeşitliliği zamanla farklılaşır .” dedi.

    CİNSEL ÇEKİM ZAMANLA NEDEN KAYBOLUYOR?

    Çiftlerde cinsel isteğin ve seks yapma arzusunun azalmasının fiziksel, psikolojik ve ilişki kaynaklı birçok nedeni olabileceğini ifade eden CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör; “Azalan cinsel isteğin tedavisi ortaya çıkaran nedenlere göre farklılık gösterebilir. İlişkinin başında hissedilen tutkunun zamanla azalması nedeniyle, ilişki sıklığı da azalmaya başlar. Çiftlerin cinsel hazları canlandırılamazsa birbirlerinden uzaklaşabilirler veya kopabilirler. Böyle bir durumla karşılaşmamak ya da karşılaşılan durumdan kurtulmak için eşlerin ilişkiyi ve arzuyu artırıcı davranışlarda bulunmalarında fayda vardır.” dedi ve cinsel istek ve seks yapma arzusunun azalmasına yol açan nedenleri şu şekilde sıraladı:

    -Fiziksel sebepler : Genellikle, erkeklerde, kolesterol yüksekliği, şeker hastalığı, testosteron hormonunda azalma, çeşitli cerrahi operasyonlar ve travmalar, peyroni hastalığı gibi hastalıkların sebep olduğu cinsel organ anomalileri, boşalma ve sertleşme bozuklukları; kadınlarda ise mantar hastalığı, genital organ siğilleri, genital organ cerrahi operasyonları, vajinal kuruluk, menopoz, vajinal şekil bozuklukları ve ağrılı cinsel ilişki şeklinde görülebilir. Bunların yanında her iki cins için de yaş faktörü, kronik hastalıklar, nörolojik durumlar ve hormonsal dengesizlikler önem teşkil etmektedir.

    -Psikolojik sebepler: Stres, bireysel ve kişiler arası sorunlar, beden algısı ile ilgili kaygılar, anksiyete ve depresyon çiftlerin cinsel isteğini olumsuz yönde etkileyebilir. Ayrıca, kişilerin birbiriyle yarış etmesi, olumsuz anılar, cinsel travmalar, ölümler ya da doğumlar, yer değiştirme vb. durumlarda isteksizliğe neden olabilmektedir. Bunların dışında, vajinismus ve erken boşalma, hem kadının hem de erkeğin cinsel isteğini olumsuz yönde etkileyen psikolojik faktörler arasında yer almaktadır.

    -İlişki memnuniyetsizliği: Eşlerin yaşadıkları cinsellikten memnun olmamaları ve hayal kırıklığı yaşamaları oldukça sık görülen bir durumdur. Bu durumun zamanla düzeleceğini ve böyle bir sebepten dolayı, yolunda giden bir ilişkiyi bitirmenin yersiz olduğunu düşünebilirler. Dolayısıyla, ilişkiye bağlılıkları uğruna cinsellikten vazgeçerek, aslında bir fedakârlık yaptıklarını düşünürler.

    -Kontrol edilemeyen öfke: Öfkeni yoğun olduğu bu nedenle de, fikirlerin doğrudan ifade edilemediği zamanlarda, eşlerden birinin diğerini, cinsel ilişkiden mahrum ederek cezalandırmak ya da intikam almak istemesi sık karşılaşılan bir durumdur. Bu gibi durumlarda açık olunmalı ve konuşulmalıdır. Böylece, ilişki daha az zarar görür.

    -Cinsel mitler: Aşırı ahlakçı, cinselliğin ayıp, günah ve pis olduğu seklinde inanışların baz alındığı bir aile ortamında yetişmiş genç, bilinçdışında aşırı günahkâr duygular barındırabilir. Dolayısıyla, bu hurafeler doğrultusunda kişi, partnerinin ve kendisinin cinselliğe karşı beslediği duygu ve düşüncelerde düşüş yaşayabilir. Özellikle kadınların cinselliği sadece erkeğe yönelik bir görev olarak görmeleri ve böyle düşünerek yatağa girmeleri cinsel isteklerinin azalmasına yol açabiliyor.

    -Eğitim eksikliği: Cinsel konularda bilgilerin eksik olması, partnerlerin birbirlerinin ve kendilerinin organlarını tanıyabilmelerini büyük ölçüde kısıtlar. Hatta birçok erkek, kadının orgazm olup olmadığını bile fark edemez. Bu nedenle, seks sırasında çiftlerin hazları yarım kalır, cinsel ilişkileri zamanla monotonlaştığı için çiftler birbiriyle seks yapmak istemez bir durama gelebilirler.

    -Bağlanma ve yakınlık korkusu: Çocuklukta ya da geçmişte yaşanan birlikteliklerde bağlanılan ve yakın ilişki kurulan kişiler tarafından terk edilen veya incitilen kişilerde yaşanan bu olumsuz duygular ve travmalar zamanla genelleştirilerek, her türlü duygusal ve fiziksel yakınlaşmada bir korkuya ve uzaklaşmaya neden olabilir.

    -Ten uyuşmazlığı: Sosyal alanlarda birbirine uyum sağlayabilen ve ortak paylaşımları olan bazı çiftler cinsel anlamda uyumlu olmayabilirler. Bu çiftlerin ihtiyaçları, istekleri, beklenti ve fantezileri birbirinden çok farklıdır. Ten uyuşmazlığı yaşayan bu çiftler, bir türlü doyumlu bir cinsellik yaşayamazlar, zamanla birbirlerinden uzaklaşırlar.

     

    NE YAPMAK LAZIM?

    Cinsel yaşam sekteye uğradı diye, evliliği bitirmenin veya aldatmanın doğru olmadığını savunan CİSED Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Kemal Özcan; “Önemli olan, cinsel ilginin neden azaldığını ortaya çıkarmak ve ortaya çıkan problemi çiftlerin birinden kaynaklanan bir sorun gibi değil de ‘bizim sorunumuz‘ şeklinde algılamaktır. Çünkü çiftlerin cinsel istek ve seks yapma arzuları azalmaya başladığında, aşağıdaki basit teknikleri ve önerileri uygulayarak, mevcut problemlerinden kurtulabilirler. Nepalli kadınların bir söylemi vardır: ‘Penis içeri girdi ve aşk geri geldi!‘ Peki, bu nasıl olacak?” dedi ve çiftlerin rahatlıkla uygulayabilecekleri önerileri şu şekilde sıraladı:

    -Sessiz kalmayın: Diğer evlilik ve çift sorunlarında olduğu gibi bu sorunda da çekinmeden konuşulabilecek bir güven ortamı yaratmak ve açık iletişim kurmak çok önemlidir. Susmakla sorunun çözülemeyeceği sadece üstünün kapatıldığı unutulmamalıdır ve bu ilişkiler için tehlike teşkil etmektedir. Hal olmayan sorun, daha sonra çıkabilecek bir probleme dâhil edilerek daha büyük bir tartışmaya neden olacaktır. Mutlu bir cinsel yaşamda, eşler arasında sadece onlara özgü bir dil olmalıdır. Çiftlerin her biri neyi sevip neyi sevmediğini rahatlıkla söyleyebilmeli ve anlayışla karşılanmalıdır.

    -Kıyaslama yapmayın: Cinsel hayatını ve eşini üçüncü şahıslarla; eski sevgili ya da eş, arkadaş, anne ve baba vb. olumsuz yönde kıyaslamak, evliliklerde ya da birlikteliklerde yapılacak en kötü şeylerden biridir. Kıyaslama yapmak ilişkiye zarar verir.

    -Eleştiri yapmayın: Cinsellik, insanların eleştiriye karşı en hassas oldukları alanlardan biridir. Özelliklede erkekler, penis boyu ve performansları ile ilgili aşırı kaygılıdırlar. Bu nedenle, bu konuda olumlu konuşulmalı ve övgü dolu sözler söylenmelidir.

    -Baştan çıkarıcı olun: İlişkinin altın kurallarından biri de, bakımlı, ilgili ve ilgi çekici olmaktır. Hiç bir birliktelikte, sonsuza dek sürecek garantisi yoktur. Her eş, birliktelik süresince ilişkiyi canlı tutacak söz ve davranışlarda bulunmalıdır. Partnerler birbirine, ilk başlardaki gibi küçük jestler yapmalı, önemli günleri hatırlamalı, arada sırada dışarıda birlikte vakit geçirmelidir. Zaman zaman, rutini bozan küçük erotik sürpriz ve fanteziler ise cinsel isteği artırarak tekrar yakınlaşmayı sağlar.

    -Bir şekilde bir çözüm yolu bulun: Yapılan her şeye rağmen, çiftin arasına giren soğukluk giderilemiyor, bazı sorunlar çözülemiyorsa, kişiler kendi fikrini diretmekten vazgeçip ortak noktayı bulmalıdır. Cinselliğin yaşanmadığı bir evliliği normal gibi görmek doğru bir çözüm değildir. Bu durum, eşlerden yalnızca birinin sorunu değil, çiftin ortak sorunudur. Sağlıklı bir iletişim kurabilmek için çaba harcanmalı, gerekiyorsa bir uzmandan yardım alınmalıdırMutlu bir cinsel yaşamı istemek ve yaşamak herkesin hakkıdır.

  • Hayalet orgazm nedir?

    Hayalet orgazm nedir?

     “Hayalet orgazm nedir?”

    -Orgazm olmakla boşalmak aynı şey değildir
    -2 tip hayalet orgazm var
    -Hayalet orgazm erken boşalma şeklinde yaşanır
    -Hayalet orgazm ile hayalet ağrı arasında bir bağ var
    -Hayalet orgazm derin duyu ile ilgilidir
    -Hayalet orgazm benzeri durumlar
    -Hayalet orgazm çok nadir görülür
    -Hayalet orgazm yaşayan kişilere tavsiyeler
    Toplumsal çalışmaları ve basın açıklamalarıyla ülkemizde gündem yaratabilen Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED), kamuoyunu meşgul eden “Hayalet Orgazm” konusunda bir basın açıklaması yaptı. İşte CİSED’in basın açıklamasından çok çarpıcı başlıklar:
    Orgazm olmakla boşalmak aynı şey değildir
    Orgazmın tıptaki son gelişmelere rağmen halen bilinmezliklerle dolu bir terim olduğunun altını çizen CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Örneğin orgazm olmakla boşalmak aynı şey değildir. Çok yanlış bir şekilde bu iki kavram aynı anlamda kullanılmaktadır. Bu da kafaları karıştırmakta ve bazen hayalet orgazmgibi, zincirleme orgazm gibi içinden çıkılmaz kavram karmaşalarına yol açabilmektedir. Boşalma bedensel bir rahatlamayken orgazm ise bu bedensel rahatlamaya ruhun eşlik ettiği çok yüksek haz veren hedonik bir durumdur. Bu nedenle genelde orgazm diye bahsedilen durumlar boşalma olarak algılanmalıdır. Hayalet orgazm terimi de hayalet boşalmafantom boşalma veya hayalet haz duyma olarak anlaşılmalıdır.Sarah Carmen adında bir hasta depresyon problemine yardımcı olması için kullandığı sakinleştirici ilaçların yan etkisiyle, cinsel olarak sürekli uyarılmasına yol açan PSAS sendromuna (Persistent Sexual Arousal Syndrome) (Sürekli Cinsel Uyarılma Sendromu) yakalanır. 24 yaşındaki Carmen, tren raylarının gıcırtısından, saç kurutma makinesinin esintisinden, fotokopi makinesinin çıkardığı gürültüden bile orgazm olmaya başlar. Günde ortalama 200 kez orgazm olduğunu söyleyen Carmen’in durumu, vücudunun cinsel organına fazla kan pompalanmasından kaynaklanmaktadır. Bu örnekte olduğu gibi orgazm hakkında insanoğlunun daha duyacağı çok şeyler olacağına inanıyorum. İşte bunlardan biri de hayalet orgazmlardır.” dedi.
    2 tip hayalet orgazm var
    Hayalet orgazmı anlamak için ilk önce hayalet ağrı (fantom ağrı) kavramını açıklamanın doğru bir yaklaşım olacağının altını çizen CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; Hayalet ağrı; kesilen veya olmayan bir organda hissedilen ağrı için kullanılan bir kavramdır. İngilizcesi phantom pain‘dır. Örneğin bacağı olmayan bir kişinin olmayan bacağında dayanılmaz bir ağrı hissetmesidir. Çünkü her şey beyinde başlar ve beyinde biter. Bu sinir sistemindeki rahatsızlıktan kaynaklanan psikolojik ve fizyolojik bir durumdur. Sonradan kaybedilen bir uzuvda hissedilen ağrı olabildiği gibi doğuştan olmayan bir uzuvda da hissedilebilir. Gerçek olmayan bir ağrıdır. Hayalet orgazm iki şekilde tanımlanabilir. Birinci hayalet orgazm tipi; cinsel deneyim sonrası genital bölgelerin dışında kesilen veya doğuştan olmayan bir bacak, ayak, kol veya vücudun başka herhangi bir noktasında hissedilen hazzın ardından kasılmalarla ortaya çıkan rahatlama ve gevşeme halidir. Cinsel birleşme sırasında yaşanabildiği gibi gece rüyada boşalma biçiminde de ortaya çıkabilir ve daha çok bacağı kesilenlerde ve omurilik yaralanması geçiren kişilerde görülür. İnsan vücudunda çok sayıda erojen bölge vardır, en çok bilinenleri genital bölgede yer alan penis, makat, vajen ve klitoristir. İkinci hayalet orgazm tipi ise; sünnet, doğum sırasında oluşabilecek yırtıkların önlenmesi için yapılan kesiler (epizyotomi) gibi genital bölge ameliyatları veya travmaları sonrası bu bölgelere cinsel bir uyarı olmadan veya erojen bölgelere ritmik temaslar sonrası fizyolojik olarak saniyeler içinde cinsel organlarda oluşan ritmik kasılmalar ve buna eşlik eden tatlı duyumlar olarak tanımlanabilir. Yani hayalet orgazmın belirtileri ameliyat geçirilen veya travmaya maruz kalan genital bölgelerde hissedilebilir veya kişi orgazm oluyormuş gibi bir hisse kapılabilir. Bu tip hayalet orgazm yeni iyileşmeye başlayan bir yaradaki tatlı tatlı kaşınma veya gıdıklanma gibi hissedilebilir.” dedi.
    Hayalet orgazm erken boşalma şeklinde yaşanır
    Hayalet orgazm hissinin ameliyat öncesi hissedilen orgazma tam olarak benzemeyeceğini ifade eden CİSED Genel Sekreteri Psk. Serap Güngör; “Hayalet orgazm ile cinsel temas sonrası yaşanan gerçek orgazm arasında farklar vardır. Gerçek orgazm; ruhsal ve bedensel bir rahatlama yaratır, seks esnasında, erkeğin penisindeki adaleler ile kadının cinsel organları uyarılır ve gerginleşir, bu gerilim cinsel ilişkinin en yüksek noktasına geldiğinde, eşlerin her ikisi de çok yoğun bir zevk hisseder, bu fiziksel ve ruhsal bir zevktir. Eşlerin yaşadığı bu duruma gerçek orgazm veya en heyecanlı noktaya ulaşmak denilir. İstemsiz ve zevk veren kasılmalarla aniden ortaya çıkan bir durumdur. Hayalet orgazm ise; sadece bedensel bir rahatlamaya yol açar, çoğu kez tatlı bir kaşıntı veya gıdıklanma hissi gibidir, kişide yarım bırakılmış gibi ekşi bir tat bırakabilir, en heyecanlı noktaya ulaşmak mümkün değildir ve boşalma sonrası gerginlik devam eder. Ayrıca hayalet orgazmlar genellikle hem kadında hem de erkekte erken boşalma şeklinde yaşanır.” dedi.
    Hayalet orgazm ile hayalet ağrı arasında bir bağ var
    Hayalet orgazm ile hayalet ağrı arasında da bir bağ olduğunu söyleyen CİSED Genel Sekreteri Psk. Serap Güngör; “Bu duruma hayalet (fantom) denmesinin nedeni, bacaklarını ya da kollarını kaybeden insanlarda, kesilmiş bacak ya da kolla ilgili ağrı duyumlarına hayalet ağrı denmesidir. Bacağı kesilen bir hasta cinsel ilişkiden sonra olağanüstü bir şekilde bacağında hoş duyulardan bahsedebilir. Ancak bu normal ilişkiyi olağanüstü kılan durum orgazmın yoğunluğu değil duyguların hissedildiği bölgedir. Çünkü hasta orgazmını kesilmiş bacağında hissedebilir. Bilindiği üzere beyin korteksi üzerinde cinsel organların ve bacakların uyarılma bölgeleri komşudur. Bu nedenle bacakları kesilen hastalar bazen yoğun cinsel dürtü sonrası orgazm yaşayabilirler. Çünkü sinirsel uyarılar komşu olan diğer bölgeye sıçrayabilir. Yani bacağı olmadığı halde, kişi bacağı varmış gibi ağrı hissedebilir. Çünkü bacağından beyne ağrı duyusunu iletecek sinirler olmadığı halde, beyinde bacakla ilgili ağrı duyusunu hissedecek sinir hücreleri hala sağlamdır. Bu sinirlerin daha çok psikolojik gereksinimlerle uyarılması ağrı duyusunu ortaya çıkarabilmektedir. Hatta bazı vakalarda omurilik kesisi olsa dahi cinsel organlardan başka yollarla beyne uyarı gitmesi söz konusu olabilir. Bunun için en olası durum yemek borusu, gırtlak, mide, bağırsaklar, akciğerler ve kalbi kontrol eden iç organ sinir yollarıdır. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre hayalet orgazm aslında beynin kendi kendine yarattığı, kurduğu bir şeydir. Yani kişinin hissettiği şeyler beyin tarafından farklı algılanabilir ve hayalet orgazm görüntüsü ortaya çıkabilir.” dedi.
    Hayalet orgazm derin duyu ile ilgilidir
    Penis veya vajina travmalarından sonra erken müdahalenin şart olduğunu söyleyen CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Yapılan çalışmalar penis veya vajina travmalarından sonra erken müdahale ile hayalet orgazm hissinin görülme oranındaki azalma, olayın derin duyu (proprioseptif duyu) ile ilgili olabileceğini düşündürmüştür. Son yıllarda, insanlarda ve hayvanlarda nöroelektirik kaynaklı görüntüleme (Neuroelectric Source Imaging) ile yapılan çalışmalarda, hayalet orgazm ile beyindeki birincil dokunma duygusunun yeniden organize olmasının (primer somatosensoriel kortikal reorganizasyon) direk ilişkisi ortaya konulmuştur. Hayalet orgazmda beyinin yeniden organizasyonunun (kortikal reorganizasyon) nasıl oluştuğu, hayalet orgazmın organizasyondaki fonksiyonel yönü ve aralarındaki ilişki konusu halen araştırmaya açıktır. Somatosensoriyel uyarılma potansiyelleri ve EEG üzerine etkileri hakkında çalışmalar her geçen gün artmaktadır. Diğer bir görüşe göre ise, genital bölgelerdeki travmalardan veya ameliyatlardan sonra serbest sinir uçlarındaki ağrı reseptörlerinden (çeşitli uyarıları alabilen ve duyu organlarının yapısında bulunan özelleşmiş hücre, hücre grupları veya sinir uçları) yani beyin dışındaki diğer tüm doku ve organlardan gelen artmış uyarılar (periferik inputlar) bağımsız bir şekilde hayalet orgazma ya da kortikal reorganizasyona neden olmaktadır. Hayalet orgazm ve kortikal reorganizasyon aslında aynı fenomenin (görüngü) değişik şekillerde yansımasıdır. Bu artmış periferik inputu oluşturan faktörün, olayın ezik sinir ucundaki aşırı büyüme bağlı oluşan sinir yumağı (nörinoma) olduğunu bildiren çalışmalar mevcuttur. Nörinomalar tıpkı küçük bir epileptik odak gibi davranmakta ve beyne devamlı orgazm sinyalleri göndermektedir. Nörinomlu bölgede palpasyonda,elektrik çarpar tarzda şiddetli orgazm hissi yaşanabilir. Bu nedenlerle sinirin nerede kesintiye uğradığını anlamak için sinirin uyarılıp nerede uyarının gitmediğini yani bozukluğun nerede ve ne miktarda olduğunu araştıran yeni metotların uygulanmasına ihtiyaç vardır.” dedi.
    Hayalet orgazm benzeri durumlar
    Cinsel alanda çalışan ruh sağlığı profesyonellerinin hayalet orgazm konusunda tatmin edici eğitim ve bilgi birikimine sahip olmadığının altını çizen CİSED Genel Sekreteri Psk. Serap Güngör; “Hayalet orgazm durumuyla karşılaşmak için ille de bir uzvun eksikliği gerekmez. Hayalet orgazm, özellikle genç insanlarda ve beklenmedik genital travmalar veya ameliyatlar sonrası oluşan ağır ruhsal sıkıntılardan sonra daha sık görülmesi nedeniyle psikolojik kökenli olarak değerlendirilmiştir. Kişinin yaşadığı ağır ruhsal travmalar, sünnet, doğum sırasında oluşabilecek yırtıkların önlenmesi için yapılan kesiler (epizyotomi) gibi genital bölge ameliyatları veya travmaları, çocukluktan başlayan ruhsal ve cinsel gelişim bozuklukları, cinsellikle ilgili abartılı değer yargıları, yanlış cinsel tutum ve davranışlar, cinsel eşe yönelik olumsuz duygular, cinsellikle ilgili geçmiş travmatik yaşantılar ve kişinin fizyolojik özellikleri hayalet orgazm benzeri durumlara yol açabilir. Ayrıca bazı insanlar gençlik yıllarından itibaren cinsellikten söz etmekten bile kaçınırlar. Cinselliği içeren konulardan rahatsızlık duyarlar, dolayısıyla mastürbasyon yapmak onlar için son derece itici, hatta kaygı vericidir. Kimileriyse cinsellikle ilgili duygularını bastırmayı tercih ederken kimileri cinselliğin zevk vermekten çok uzak bir şey olduğunu düşünür. Bir grup da cinsel performanslarının yeterince iyi olmadığını düşünür. Bütün bu durumlar psikolojik baskıya yol açarak orgazm problemlerine yol açabilir. Bu kişilerde hayalet orgazm benzeri durumlar veya aşırı bastırılmış dürtülerin sonucunda hayali orgazmlar yaşanabilir. Hatta sünnet sonrası ilk 3 ay penis başında aşırı duyarlılık oluşabilirse de bu zaman içerisinde kaybolur ve hayalet orgazma neden olabilen bu duruma penis başı aşırı duyarlılığı denir.” dedi.
    Hayalet orgazm çok nadir görülür
    Hayalet orgazm vakalarının çok nadir görüldüğünü ve yaşayanların da bu duruma anlam vermekte zorlandıklarını söyleyen CİSED Genel Başkanı Dr. Cem Keçe; “Hayalet orgazm; kişide genelde sorun yaratmaz, kabul edilebilir ve zamanla azalma eğilimine girer ya da kaybolur. Ancak bazen büyük problem oluşturabilir, sıkıcı bir karaktere bürünebilir. Bu durumda gün boyu ya da belirli  uyaranlarla (klitorise veya penise dokunma, bacak arasına bir cisim yerleştirme gibi) hissedilebilir ve genellikle kronikleşebilir. Hatta bazı yurtdışı olgularda depresyon, hatta intihar nedeni olabileceği bile bildirilmiştir.” dedi.
    Hayalet orgazm yaşayan kişilere tavsiyeler
    Akut yani aniden başlayan hayalet orgazmın bir belirti, kronik yani yerleşmiş ve sürekli hayalet orgazmın ise bir hastalık olabileceğinin altını çizen CİSED Genel Sekreteri Psk. Serap Güngör; “Çünkü kronik hayalet orgazm yaşayanların yaşam kalitesi zamanla düşebilir. Bir süre sonra bu kişilerde depresyon ortaya çıkabilir. Herkese haz veren bir durum bu kişiler için zor bir durum yaratabilir. Zamanla kişide iyileşmeye yönelik umutlar tükenir’ dedi ve hayalet orgazm yaşayan kişilere şu tavsiyelerde bulundu: ‘Orgazm insan cinsel yanıtının son aşaması olmakla beraber, ne cinselliğin tek keyfidir, ne de cinsel etkinliğin tek hedefidir, cinsel hazlarımız içinde önemli bir yeri vardır, ama tek haz değildir. Beynimizi kapatıp duyularımıza odaklandığımızda birçok haz yaşarız, bunların birçoğu orgazm anından daha uzun sürelidir. Sadece orgazmı hedefleyerek hissetmek alınabilecek hazları azaltır. Genital bölgede hissedeceğiniz duyumların mutlaka orgazmla sonlanması da gerekmez. Başka bir deyişle orgazm olup olmamak, tek başına cinsel doyumu belirlemez. Ayrıca çok sıkıntı yaratıyorsa psikoterapi almak için psikoterapiste, nörektomi veya semptomatik nörinom tedavisi almak için bir uzmana başvurabilirsiniz.” dedi.