“Disleksi bir hastalık değildir” diyerek yola çıkan Türkiye Disleksi Vakfı, özel öğrenme ve algılama farklılığı olan çocuklara eğitim, yardım, psikolojik destek gibi konularda dislektik aile ve çocukların sorunlarına ortak çözümler bulmak amacıyla yola çıkmış bir vakıf.

Okuma güçlüğü olarak tanımlanan dislekside, sadece yanlış ya da hatalı okuma değil; okuma yavaşlığı, okuduğunu anlama ve anlatabilme becerisinde yetersizlik de söz konusudur. Okul çağı çocuklarının %10 ila 15’inde görülen, erkeklerde daha fazla rastlanan disleksinin yanı sıra, yazma güçlüğü olarak tanımlanan disgrafi ve matematik güçlüğü olarak tanımlanan diskalkuli de vakfın konuları arasında.

Erken tanının son derece önemli olduğu disleksi konusunda bilmeniz gerekenleri Türkiye Disleksi Vakfı’nın kurucusu ve başkanı Elif Yavuz’dan dinliyoruz.

1- Disleksi, disgrafi ve diskalkuliyi bir hastalık değil, bir öğrenme güçlüğü olarak sizden dinleyebilir miyiz?

Disleksi, disgrafi ve diskalkulinin Öğrenme Güçlüğü veya Özgül Öğrenme Güçlüğünün (ÖÖG) alt dalları olduğunu söyleyebiliriz. Öğrenme güçlüğünü kısacası öğrenmede zorlanan çocuk şeklinde ifade edebiliriz. Maalesef bu ifade çoğunluk tarafından zihinsel bir yetersizlikten kaynaklanan öğrenememe güçlüğü şeklinde algılanmaktadır. Halbuki Öğrenme Güçlüğü diye tanımladığımız şey; normal ya da normal üzerinde bir zekâya sahip yani zekâ geriliği olmayan, herhangi bir nörolojik ve fiziki bir rahatsızlık veya otizm gibi gelişimsel bir güçlük olmaksızın, okuma, yazma, aritmetik gibi akademik becerilerde, yetersizlik ile kendini gösteren bir güçlük olarak ifade edebiliriz. Başka bir ifade ile Öğrenme güçlüğü olan çocuğun yaşına uygun akademik bilgileri zekâsına oranla daha zor öğrenebilmesidir diyebiliriz. Literatürde bundan 15-20 yıl önce Özel Öğrenme Güçlüğü ifadesi kullanılıyordu, Daha sonra Öğrenme Güçlüğü kullanılmaya başlandı. Bu kişiler öğrenme ile ilgili güçlükler yaşarken genelde de zekâ geriliği ile karıştırıldığından “özgül öğrenme güçlüğü” yerine günümüzde çoğunlukla “Disleksi” kavramı daha yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Disleksi aslında temel olarak okuma zorluğudur.

Öğrenme Güçlükleri 3 ana gurupta incelenir. Bu alt-tipler, tek başına görülebileceği gibi ikisi veya üçü de birlikte görülebilir.

Sıklıkla birkaç alt tip birlikte görülür;

Disleksiyi okuma güçlüğü olarak tarif edebiliriz. Bu tür güçlüğe sahip çocuklarda; okumayı geçmeme veya okumaya geçmede zorlanma, okumayı sökse bile yavaş, yanlış bir şekilde okuma, okuduğunu anlayamama, okuduğunu yorumlamada zorluk çekme, hızlı okuyamama okurken harf-hece-sözcük atlama, anlamı bozma, harf-ses uyumunu kavrayamama, harflerin ya da hecelerin yerini değiştirme, sözcükleri seslendirmede güçlükler yaşama ve bundan dolayı sesli okuma yapmaktan kaçınma gibi sorunlar öne çıkar. Genellikle okula başladıkları dönemde fark edilirler.

Disgrafiyi Yazma güçlüğü olarak tarif edebiliriz. Bu tür güçlüğe sahip çocuklarda yazı yazmada ya da yazılı anlatımda güçlük veya zorlanma, duyduğu kelimeleri yazarken harfleri yanlış, eksik ya da ters yazma şeklinde yazım hataları, okunaksız ve düzensiz el yazısı, bazı rakamları, harfleri veya sözcükleri ters yazma, b-d, m-n, ı-i, d-t, g-ğ, g-y gibi harfleri karıştırma, kelimeler arasında boşluk bırakmadan ya da kelimeyi birkaç parçaya bölerek yazma gibi güçlüklere rastlanır.

Diskalkuli diye de bilinen aritmetik güçlükte ise, matematik terimlerini, kavramları anlayamama, sayı ve sembolleri tanıyamama, gerekli sembolleri kullanma, elde sayıları toplamayı unutma, çarpım tablosunu öğrenmede sınıf arkadaşlarına göre daha geri kalma, aritmetik problemlerin çözümünde izlenecek adımlara karar verememe şeklinde kendisini gösteren güçlüklere rastlanır.  Bu durumlarda çocukların akademik başarılarını olumsuz etkiler.

2- Dislekside doğru tanı nasıl ve ne zaman konur? Tespit konusunda en önemli roller kimlere düşer?

Öğrenme güçlüğünden şüphelenmek aslında kolay bir şey. Öğrenme güçlüğüne ait belirtiler okul öncesinde gözükmeye başlamış olmasına rağmen asıl sorunlar çocuğun eğitim öğretim hayatının başlaması ile birlikte gün yüzüne çıkmaktadır. Bu dönemde anne-babalar, öğretmeler çocuğun günlük hayatta karşılaştığı sorunları çözme becerileri ile birlikte çocuğun zihinsel kapasiteleri hakkında az çok fikir sahibi olabilmekteler. Çocuğun okula başlaması ile iş okumaya, yazmaya veya matematiğe geldiğinde ebeveynler ve öğretmenler çocuğun kapasitesi ile örtüşmeyen sorunlarla karşılaşmaktalar. Öğrenme güçlüğünün tanımında ifade ettiğimiz temelde üç ana güçlük olan okumaya dair güçlükler yazmaya dair güçlükler veya aritmetiğe ait güçlükler gün yüzüne çıkmaya başlar. Tam da bu dönemde doğru tanı ve tespit edilmesi adına en önemli rol öncelikle öğretmenlere ardından da anne babalara düşmektedir. Bunun için de öncelikle öğretmenlerin ardından, ailelerin öğrenme güçlükleri hakkında detaylı bilgi sahibi olmaları gerekir. Ama maalesef öğretmeler ve ebeveynlerin bu konuda yeterli bilgi ve donanıma sahip olmadıkları görülmektedir. Öğretmenlerin ve ebeveynlerin çocukta gördüğü sorunları vakit kaybetmeden özellikle öğrenme güçlükleri alanında uzman olan psikiyatristlere yönlendirmeleri gerekmektedir.

3- Disleksinin düzelmesi için ne yapmak ve hangi kurumlara danışmak gerek?

Disleksi ile ilgili sorunlarla karşılaşıldığında yaygın olarak “Zamanla düzelir” veya “Babası da böyleydi, sonradan açılır” gibi yaklaşımlarla ya görmezden geliniyor veya zamana bırakılarak sorun gittikçe büyümesine yol açılmış olunuyor. Bunun yerine çocukta Öğrenme Güçlüğüne ait belirtiler gözlenmeye başlandıktan sonra vakit kaybetmeden bu alanda uzman olan psikiyatristlere yönlendirmek gerekir. Bununla birlikte Öğrenme Güçlüğü var mı yok mu, bunun tespit edilmesi adına genel bir zekâ testinin yapılarak çocuğun zihinsel kapasitesinin belirlenmesi gerekmektedir. Bunun içinde zekâ testleri alanında uzman bir psikologdan destek alınması gerekmektedir.

Bundan sonrası için de çocuktaki öğrenme güçlüğünün derecesine göre göre hafif, orta yüksek, çok yüksek şeklinde psikiyatristin veya psikoloğun yapacağı yönlendirmeler doğrultusunda özel eğitim uzmanları tarafından hazırlanan özel eğitim programlarının uygulanması, bu programlara uyumlu bir şekilde okulda ve ailede çocuğun desteklenmesi gerekmektedir. Yapılacak bu eğitim programlarının süresi çocuğun düzeyine göre hazırlanmakta ve kişiden kişiye değişmektedir.

4- Dislektik çocuğu olan ebeveynlere genel anlamda ne gibi görevler düşer?

Dislektik çocuğu olan ailelere düşen görevleri şu şekilde sıralayabiliriz.

  • Başlangıçta çocuğunun böyle bir güçlüğünün olduğunu kabul edilmesi
  • Öğrenme güçlüğünün bir ruhsal rahatsızlık, bir hastalıkmış gibi algılamamaları
  • Bu güçlüğün üstesinden gelinmesi için yardım, psikolojik destek ve eğitim yöntemlerinden yararlanmasına olanak sağlanması
  • Çocuğun yaşadığı güçlüğe özgüvenlerinin kırılmamasına özen gösterilmesi
  • Çocuğun öğretmeni ile iyi diyaloglar kurarak, güçlüğü el birliği ile aşmaları
  • Çocuğa karşı anne, baba, öğretmeni, özel eğitim öğretmeni; herkesin aynı dili kullanmaları, ortak tavır sergilemeleri
  • Çocuğun başarması için baskı yapmadan destek olunması,
  • Diğer çocuklarla kıyaslanmamaları
  • Çocuğu kendini ifade edebileceği, özgüvenini destekleyeceği spor, müzik ya da sanat gibi alanlara yönlendirme
  • Çocuğun elde ettiği başarıdan ziyade harcadığı çabanın desteklenmesi
  • Dislektik olan çocuk okuduğunu anlamada sorun yaşadığı için bu çocuğu hızlı okutmaya çalışma, dakikada bilmem kaç kelime okumasını sağlamaya çalışma gibi çabaların içerisine girmek yerine, ritmik okutmaya çalışma, okurken vurgulara dikkat ettirmelerini önerebiliriz.

5- Ülkemizde disleksi ne sıklıkta görülüyor ve bu konuda ne gibi çalışmalar sağlanıyor?
Disleksi %6 ile %10 arasında görülmektedir. Ülkemizde dislektik çocuklar için devlet destekli özel eğitim kurumları mevcuttur. Özel eğitim öğretmenleri dislektik çocuklarımıza eğitimleri konusunda destek olmaktadır. İstanbul Ataşehir’de DEM Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi’ni açıyoruz. Kurumumuzda Özgül Öğrenme Güçlüğü, Dikkat Eksikliği, Hiperaktivite ve Dil Konuşma Güçlüğü yaşayan çocuklarımızın eğitim alacakları kurumumuz devlet destekli çalışacaktır.

6- Einstein’dan Mozart’a, Leonardo da Vinci’den Thomas Edison’a; ünlü dahi ve sanatçıların da dislektik oldukları bilinir. Ülkemizde de dislektik olan başarılı ünlüler var mıdır?
Türkiye’de bilinen dislektik ünlüler arasında Ebru Cündübeyoğlu, Refika Birgül, Alphan Manas ve Aslı Enver var.

7- Siz disleksi ile nasıl tanıştınız ve vakfı kurmaya nasıl karar verdiniz?

Kendi kızımın ilkokula başlamasıyla daha önce hiç duymadığım Disleksi (Özgül Öğrenme Güçlüğü) ile tanıştım. Vakıf kurma süreci ise araştırmalarım sonucunda bu konuda çok fazla çocuğun sıkıntı yaşadığını gördüm. Ancak eğitim alanında destek alabileceğimiz yerlerin yetersizliğini fark ettim ve bu konuyla ilgili daha detaylı çalışma yapabilmek için Türkiye Disleksi Vakfı’nı kurmaya karar verdim. Dislektik çocukların ebeveynleriyle bu yola çıktık.

8- Türkiye Disleksi Vakfı olarak yaptığınız çalışmalardan kısaca bahsedebilir misiniz?

  • Üç uluslararası Disleksi kongresi yaptık. Bu kongrelere Amerika, Rusya, İngiltere, Bulgaristan, Azerbaycan gibi ülkelerden alanında uzman akademisyenler katıldı.
  • Vakıf çocuklarımıza sosyal sorumluluk projesi olan Disleksiye Yelken Açıyorum ile denize açıldık.
  • Alan uzmanları ve öğretmenlerimize bilgi güncelleme eğitimleri ve seminerler gerçekleştirdik.
  • 15 Nisan 2016 tarihinde Uluslararası Disleksi Birliği Küresel Ortaklık Program Üyeliği’ne (The International Dyslexia Association Global Partners Program) kabul edildik.
  • Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde ailelere ve öğretmenlerimize çok sayıda eğitim seminerleri verdik ve vermeye devam ediyoruz.
  • Ailelerimize psikolojik destekler veriyoruz.
  • Merkezimizde çocuklarımızın tanılanmalarını yapıyoruz.
  • Türkiye ve yurtdışında üniversiteler ve kurumlar ile işbirlikleri ve ortaklıklar gerçekleştiriyoruz.

 

Kaynak: blog.gittigidiyor.com