Yeni doğan çocuğun başetmesi gereken en önemli problem yaşadığı dünyayı öğrenmesi anlamasıdır. Bu problem yetişkinlere kolay görünebilir. Yetişkin dünyanın kapsamı hakkında ayrıntılı bilgi edinmiştir. Çocuk dünyanın kapsamında olan sayısız şeyi öğrenmekle karşı karşıyadır.

Bireyin, çevresindeki dünyayı anlamasını ve öğrenmesini sağlayan aktif zihinsel faaliyetlerde gelişime BİLİŞSEL GELİŞİM adı verilmektedir. Bilişsel gelişim; bebeklikten yetişkinliğe kadar bireyin çevreyi, dünyayı anlama, düşünme yollarının daha kompleks ve etkili hale gelme sürecidir.
Piaget, Bruner ve Vygotsky çocuğun çevresindeki dünyayı değişik yaşlarda nasıl ve niçin böyle gördüğünü ve algıladığını belirlemeye çalışmışlardır.

PLAGET’YE GÖRE GELİŞİM DÖNEMLERİ

Plaget, bilişsel gelişimi dört temel evreye ayırmıştır. Bunlar sırasıyla; duyusal motor, işlem öncesi, somut işlemler, soyut işlemler dönemleridir. Plaget’ekibi göre çocuk bir dönemde kazanması gereken tüm şema ailesine sahip olup gerekli biliş yapılarını oluşturduğunda o dönemdeki gelişimini tamamlamaktadır.

Plaget tüm çocukların bu gelişim aşamalarının sırasıyla geçirmesi gerektiğine inanmaktadır. Bir gelişim dönemini atlayarak diğerine geçemez. Ancak çocukların gelişim dönemlerine girme ve tamamlama yaşları birbirinden faklılık gösterebilir.

Çocuklarda bilişsel gelişim, genetik ve çevresel faktörlerden etkilenmektedir. Çocuklarda bilişsel gelişim potansiyelinin genetik olduğu, fakat yeterli beslenme ve zengin uyarıcıların da bilişsel gelişim üzerinde olumlu etkilere sahip olduğu belirlenmiştir.

Yeterli ve dengeli beslenmenin toplum sağlığı üzerindeki olumlu etkileri kanıtlanmış bir ger- çektir. İnsan vücudu bir makine gibidir ve çalışmak için enerjiye ihtiyaç duyar, bu enerjinin sağlanması için, yeterli ve dengeli beslenmek gerekmektedir.

Beslenme, karın doyurmak değil, vücutta yeni dokuların yapılması, eskiyen hücrelerin onarılması, hastalıklara karşı vücut direncinin sağlanması, kısaca büyüme, gelişme ve sağlıklı olarak yaşamın devamı için, besinlerin vücuda alınması ve kullanılması olarak tanımlanmaktadır.

Dünyada her yıl, bir milyon dört yüz bin bebek sinir sisteminin gelişimiyle ilgili yaşam boyu olumsuz sonuçlar yaratacak olan ağır bir hastalıkla birlikte doğmaktadır. Bu hastalıkların nedenleri büyük ölçüde bilinmemektedir. Ancak doğum ağırlığının düşük olmasıyla zeka geriliği, görme fonksiyonlarında bozukluk, beyin felci, retinopati, körlük ve otizm arasında bağlantı bulunması önemli bir ip ucudur.

Ayrıca, bu hastalıkların sıklığı doğum ağırlığı 3.5-4.5 kilogram arasındaki bebeklerde % 0.6-0.8 iken, doğum ağırlığı 1.5 kilogramın altında olan bebeklerde bu oran % 20’ye çıkmaktadır. Görünürde birbirinden farklı olan bu hastalıkların ortak yönü beynin gelişme aşamasında ortaya çıkmalarıdır. Fetus ( anne karnındaki bebek ) beyninin gelişiminde, en önemli etmenlerden biri de annenin nasıl beslendiğidir.Çünkü, beyin hücrelerinin bölünmelerinin % 70 kadarı doğum öncesinde tamamlanmaktadır. Bu aşamada plasenta henüz gelişmediği için, embriyonun beslenmesi tamamen annenin sağlığı ve beslenmesine bağlıdır . Bilişsel gelişim üzerinde etkisi bilinen beslenme ile ilgili pek çok faktör olduğu pek çok bilimsel çalışma sonucunda günışığına çıkarılmıştır.

BESİN ÖĞELERİNİN BİLİŞSEL GELİŞİM ÜZERİNE ETKİLERİ VAR MIDIR?

Yağ asitlerine bakacak olursak öncelikle yağın, insan yaşamı için gerekli olan temel besin öğelerinden biri olduğunu görürüz. Yağlar, bazı besinlerin doğal bileşiminde bulunur ve insan vücudunda yapılamayan çoklu doymamış yağ asitlerinin vücuda alımını sağlar. Çoklu doymamış yağ asitleri n-3 ve n-6 yağ asitleri olmak üzere 2 grup altında toplanmaktadır. Vücutta yapılamayan ve özel işlevlerinden dolayı elzem olarak kabul edilen bu çoklu doymamış yağ asitlerinin (n-3 ve n-6) miktarları, özellikle anne sütünde inek sütüne göre daha fazladır. Ayrıca, anne sütünde beyin gelişiminde etkin role sahip olan n-3 yağ asitlerinden alfa-linolenik asit (ALA) ve bundan sentezlenen eikosapentoenoik asit (EPA) ve dekosahekzoenoik asit (DHA) bulunmasına karşın, inek sütünün bileşiminde bu yağ asitleri bulunmadığı yapılan pek çok bilimsel çalışmada gösterilmiştir.

Beyin gelişiminin hızlı olduğu gebeliğin son üç ayında, anne plasenta aracılığıyla fetusa n-6 yağ asitlerinden AA (Araşidonik Asit) ve n-3 yağ asitlerinden DHA’yı sağlamaktadır. Diyetle DHA’nın yetersiz alınmasının da öğrenmeyi olumsuz yönde etkilediği pek çok çalışmada görülmüştür.. Merkezi sinir sisteminin gelişimi doğumöncesi(prenatal) yaşamın son ve postnatal ( doğumsonrası )yaşamın ilk aylarında tüketilen yağların kalitesine ve miktarına bağlı olduğu unutulmamalıdır.. Doğumöncesi ve doğumsonrası dönemde bebeklere bu yağları, plasenta aracılığıyla doğum öncesi ve sonra da anne sütü sağlamaktadır . Anne sütü immatür ( olgunlaşmamış ) beyin gelişimi için gerekli olan tüm besin öğelerini içerdiği için nörolojik fonksiyonların mükemmel ve hızlı gelişimini sağlamaktadır. Anne sütünün yapısında bulunan çoklu doymamış yağ asitleri, özellikle de DHA ve AA nörolojik gelişimi olumlu yönde etkilemektedir.

Beynin %60’ı lipitlerden( yağlardan ) oluşmuştur. DHA ve AA beyin yapısını oluşturan en önemli lipit bileşenlerindendir.

Bir çalışmada anne sütüyle beslenen bebeklerin kan DHA konsantrasyonlarının formüla mamalar ile beslenenlere kıyasla daha yüksek olduğunu saptarken, yapılan bir başka çalışmada, anne sütü alma süresinin uzamasıyla beyin korteksi DHA içeriğinin önemli düzeyde arttığı bulunmuştur .

Buna ek olarak, eritrosit DHA düzeyi ile beyin korteksi DHA düzeyi arasında önemli korelasyonlar bulunmuştur. Farklı bir çalışmada da serum DHA konsantrasyonu ile Bayley mental ve psikomotor gelişim testleri sonuçları arasında pozitif yönde anlamlı ilişki saptamışlardır. Bazı çalışmalarda serum ve eritrosit DHA düzeylerinin formüla mama ile beslenen bebeklerde anne sütü ile beslenenlere kıyasla daha düşük olduğu, primatlar ve insanlar üzerinde yapılan çalışmalarda da anne sütüyle beslenen bebeklerin görüntü keskinliği testi puanlarının formüla ile beslenenlere kıyasla daha yüksek olduğu ve bu performansın eritrosit DHA konsantrasyonu ile ilişkili olduğu belirtilmiştir.

Sonuç olarak, anne sütünde bulunan besin öğelerinin prematüre ve normal zamanda doğan bebeklerin nörolojik gelişimleri üzerinde önemli etkilere sahip olduğu saptanmıştır

Elzem yağ asitlerinden n-3 ve n-6 yağ asitleri, organizmada bazı desatürasyon( doymuş bileşiği doymamış hale çevirilmesi ) enzimleri için yarışırlar. Bu nedenle diyette n-6/n-3 oranı metabolik açıdan önemlidir. Hayvanlarda da büyüme sırasında n-3 yağ asitlerinin diyetle yetersiz alımının beyin ve retina DHA düzeyini azalttığı, bu durumunda, görme fonksiyonlarını ve öğrenme performanslarını etkilediği bulunmuştur.

Gün geçmiyor ki konu ile ilgil bu sonuçları destekleyen bir çalışma olmasın, örneğin,yapılan bir diğer çalışmada gebe ve emzikli ratlar 5 gruba ayrılarak, n-6/n-3 oranı en düşük 0.32, en fazla 49 olan farklı diyetler verilmiştir. n-6/n-3 oranı düşük diyet alımının ilk günlerde rat yavrularının doğum ağırlıklarını etkilemediği, 15. günün sonunda ise ağırlıklarında %12 oranında azalma olduğu kaydedilmiştir.

Büyümede görülen bu olumsuzlukların, linoleik asidin AA’in yerine geçemediği sürelerde devam ettiği görülmüştür. Diyetin beyin yağ asidi örüntüsünü açıkça etkilediği, diyet DHA düzeyinin artmasıyla, beyin DHA düzeyinin de arttığı ancak AA düzeyinin azaldığı görülmüştür. Diyete AA ilavesi beyin AA düzeyini artırırken, DHA düzeyini azaltmıştır. Diyetin n-6/n-3 oranındaki deği- şiklikler ratların gizlenmiş yerleri öğrenmelerini etkilemezken, düşük n-6/n-3 oranına sahip diyetle beslenen ratların daha yavaş yüzdüğü görülmüştür.

Preterm ( zamanından önce doğan )bebeklere EPA ve DHA’dan zengin balık yağı içeren formül mamaların verildiği bir çalışmada, bebeklerin görme fonksiyonlarında gelişme saptanırken, ilk yıllardaki büyümelerinde azalma kaydedilmiştir. Azalan büyümelerinin psikomotor gelişim skorunun düşüklüğü ile ilişkili bulunmuştur .Diyetin n-6/n-3 oranının 5/1-15/1 arasında olması gerektiği önerilse de Amerikan Pediatri Akademisinin elzem yağ asitlerinin gereksinimi konusunda halihazırda fikir birliği net değildir.

Çoğu araştırmada bebeklerin özellikle görme ve nöral fonksiyonlarının gelişiminde, çoklu doymamış yağ asitlerinin olumlu etkileri olduğu belirlendiği görülmektedir.

Anne sütü bebeklere elzem yağ asitlerini sağlayan çok önemli bir kaynaktır. Son yıllardaki teknolojik gelişmeler, çoklu doymamış yağ asitlerinin klinik uygulama alanlarında da kullanımına olanak sağlamıştır.

1990’lardan önce pek çok bebek formülalarının ALA konsantrasyonu düşük bulunmuştur. Fakat şimdilerde gelişmiş ülkelerde tüm bebek formülalarına ALA ilavesi yapılmaktadır. Avrupa ve Japonya’da bazı üretici firmalar DHA, DHA ile birlikte AA veya 18:3 n-6 yağ asitlerini preterm (zamanından önce doğan) ve term (zamanında doğan) bebek formülalarına eklemektedirler.

Memelilerin beyninin gri maddesi ve retinadaki lipit içeriğini AA ve DHA oluşturmaktadır. Bu çoklu doymamış yağ asitleri linoleik asit ve ALA gibi diyetle alınan yağ asidi öncülerinden, bir seri desatürasyon ve elengasyonlarla türetilmektedir. AA ve DHA, erken postnatal dönemde beynin büyüme hızının maksimum düzeyde olduğu ve besin öğesi yetersizliklerine daha hassas olan 3. trimesterde beyinde hızla çoğalmaktadır.

Gelişme döneminde n-3 yağ asitlerinden yetersiz bir diyetin, beyin yağ asidi bileşiminde DHA düzeyinin azalması, n-6 yağ asidi düzeyinin artması gibi karakteristik değişiklikler oluş- turduğu belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarında n-3 yağ asidi yetersizliğinin görme fonksiyonları üzerine etkisini saptamada kullanılan elektroretinogramda DHA’nın uyarırlılık potansiyeli olan membranlarda eşsiz rol oynadığı belirlenmiştir

Görsel tanıma üzerinde hiçbir etkisi olmadığı halde, DHA eklenmiş diyetle beslenen preterm bebeklerde daha kısa bakma süresi olduğu bildirilmiştir. Bu etki rhesus maymunlarında görülmüş ve daha uzun bakma süresinin düşük DHA konsantrasyonu ile ilgili olduğu bulunmuştur. Bunun nedeninin ise, dikkatini görsel bir uyarıcı- dan değiştirme yeteneksizliği ile ilişkili olabileceği düşünülmüştür.

Son zamanlarda yapılan bir çalışmada AA ve DHA eklenen bir diyetle beslenen on aylık bebeklerin, n-3 yağ asidi içeriği çok düşük olan kontrol maması ile beslenen bebeklerle kıyaslandığında problem çözme becerilerinin geliştiği gözlenmiştir .

Başka bir çalışmada ise, bu sonucun tersine DHA eklenen mama ile beslenen ondört aylık bebeklerin dil puanlarının düşük olduğu belirlenmiştir. Ancak bu etkilerin geçici olduğu görülmüştür. Hayvanlarda diyette yer alan kronik LNA eksikliğinin yalnızca retinal ve görsel fonksiyonlarda değişikliğe yol açmadığı, çeşitli öğrenme ve bellek testlerindeki performansta da değişikliklere neden olduğu saptanmıştır. İnsan zekasının gelişiminde beslenmeyle ilgili faktörleri belirleme isteği bağlamında öğrenme üzerindeki vurgu anlaşılabilir olmasına rağmen, bu bakış açısı ile ilgili sorunlar yaratan değişik yöntemsel nedenler bulunmaktadır .

Diyetin yağ asidi bileşimi bilişsel fonksiyonlarla yakından ilişkilidir. Bu nedenle bebeklere ilk 6 ay tek başına anne sütü verilmeli, anne gerek kendisinin gerekse çocuğunun yeterli ve dengeli beslenmesine özen göstermelidir,Annelerin bebeklerini altı ay sadece anne sütü ile sonrasında ek besine geçiş dahil iki yıl emzırmeyi sürdürmeleri konusunda bilgilenmeleri gerçeği kabul edilmelidir.

 

Uzm. Dyt. Zühal AYNACI BAYEL