- 12 Temmuz 2006
- 643
- 9
- 48
Affettiğimizi sanırız bazen hani. Yıllar sonra ansızın çıkıverince karşımıza o arka plana attığımız , affedilesi olay, acısı büyük olur eskisinden. Pas tuttuğunu sanırsın, nasılsa affettim bitti diye, oysa unuttuğun olaydır, sana yapılması değil. Koltuk altına süpürülmüş tozlar misali, aylar sonra gün yüzüne çıktığında, temizlerken ruhunu, karşılaşmak belki de yeniden depreştirir o olayı. Şimdi yeniden mücadele başlar kendinle, nasıl olur, neden olur dersin, ne çare. Yeniden başa dönmenin, aynı defteri açmanın ne anlamı vardır oysa, kime söylesen anlamsız gelir. Avuntusu sana düşer. Avunursun… Yeni bir savaş başlar içten içe.
Affetmek iyi insanların intikamıdır derler. Öyle mi? İyi insanı anladık da intikam nerde? Affedilenden nasıl bir intikam alınmıştır ki? Yaptığıyla kalmamış mıdır? Pişman mıdır? Belki. Ya değilse? İşte bu sorular beyninde binlerce kez, çelme takarken affetmiş yanına, çıkmaza girer duyguların. Bir kere değil binlerce kere. Geçmiş midir artık? Maalesef. Affettin artık. Aylar sonra “sen bana böyle böyle yapmıştın” demek anlamsızdır, saçma gelir karşındakine, algılayamaz bile. Hani intikam nerde?
En iyisi içine çekip olanları büyütmeden tekrar derinlere gömmek. Elbet yine bir gün ayyuka çıkacak. Çıkana kadar unut gitsin. Mümkün mü? Bile bile. Karşındakinin gözlerine baka baka hem de. Asıl zor olan bu belki. Affedilen kendi seyrinde. Affedene olur olan. Büyüklük mü? Kalsın be. Bu kadar yük yükleyecekse sırtıma, neden affetmeliyim o halde?
Bu sözler sadece kaleme gelir, bilirim ki yine acı verecek her seferinde, yine de affederim. Büyüklükmüş. Umurumda değil. Görmek istediğim gibi görebilmek, inanmak istediğim gibi inanmak alışkanlığım olmuş. Enayilik var ruhumda. Elbet bir gün anlaşılır değeri, affetmenin. Ve affedilen belki vefaya dönerde istikametini, ödülüm sunulmuş olur elerime.
Şimdi söyleyin bakalım hangimiz affettikten sonra sorgulamadık ki, olanları? Hangimiz koşulsuzca affettik? Ve hangimiz affettikten sonra geri dönmedik hiç olaya? Hatta hatırlamadık hiç neyi affettiğimizi? Kaçımız? Üç mü? Beş mi?
Bilemedik neden affetmek gerektiğini? Ve hala neden affettiğimizi? Öyle istedik belki. Silemedik karşımızdakini.Affettik...
Sorulara takılı kaldı yine. Kısace neymiş? Zor zanaat affetmek.
Affetmek iyi insanların intikamıdır derler. Öyle mi? İyi insanı anladık da intikam nerde? Affedilenden nasıl bir intikam alınmıştır ki? Yaptığıyla kalmamış mıdır? Pişman mıdır? Belki. Ya değilse? İşte bu sorular beyninde binlerce kez, çelme takarken affetmiş yanına, çıkmaza girer duyguların. Bir kere değil binlerce kere. Geçmiş midir artık? Maalesef. Affettin artık. Aylar sonra “sen bana böyle böyle yapmıştın” demek anlamsızdır, saçma gelir karşındakine, algılayamaz bile. Hani intikam nerde?
En iyisi içine çekip olanları büyütmeden tekrar derinlere gömmek. Elbet yine bir gün ayyuka çıkacak. Çıkana kadar unut gitsin. Mümkün mü? Bile bile. Karşındakinin gözlerine baka baka hem de. Asıl zor olan bu belki. Affedilen kendi seyrinde. Affedene olur olan. Büyüklük mü? Kalsın be. Bu kadar yük yükleyecekse sırtıma, neden affetmeliyim o halde?
Bu sözler sadece kaleme gelir, bilirim ki yine acı verecek her seferinde, yine de affederim. Büyüklükmüş. Umurumda değil. Görmek istediğim gibi görebilmek, inanmak istediğim gibi inanmak alışkanlığım olmuş. Enayilik var ruhumda. Elbet bir gün anlaşılır değeri, affetmenin. Ve affedilen belki vefaya dönerde istikametini, ödülüm sunulmuş olur elerime.
Şimdi söyleyin bakalım hangimiz affettikten sonra sorgulamadık ki, olanları? Hangimiz koşulsuzca affettik? Ve hangimiz affettikten sonra geri dönmedik hiç olaya? Hatta hatırlamadık hiç neyi affettiğimizi? Kaçımız? Üç mü? Beş mi?
Bilemedik neden affetmek gerektiğini? Ve hala neden affettiğimizi? Öyle istedik belki. Silemedik karşımızdakini.Affettik...
Sorulara takılı kaldı yine. Kısace neymiş? Zor zanaat affetmek.