Yolsuzlukla mücadele böyle yapılmaz

AngryPenguin

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
Katılım
8 Haziran 2012
Mesajlar
5.378
Emoji Skoru
1.437
Puanlar
248
İtalya'da mafyayla mücadelenin efsanevi savcısı, şimdinin Senato Başkanı Grasso "Türkiye'de yolsuzluk görünür hale geldi, sürpriz olmadı" diyor.

Pietro Grasso, İtalyan Senato Başkanı; protokol sırasına göre
İtalya devletinin Cumhurbaşkanından sonra iki numarası.
Ancak dünya onu siyasi etiketiyle değil, daha bir yıl önce, Mart 2013 seçimleriyle politikaya atılmadan önce mafyayı anavatanı İtalya’da dize getiren süper savcı olarak tanıyor.
Hatırlayacaksınız, Sicilya mafyasının 53 yıldır ‘aranan’ ama bulunamayan lideri, gerçek ‘Baba’ Bernardo Provenzano, 2006 yılında hem de ünlü Carleone kasabasındaki çiftliğinde yakalanmasını Grasso sağlamıştı. Daha önce Sicilya, Palermo başsavcısı olarak 380 ömür boyu hapisle sonuçlanan müthiş bir yargı operasyonunun arkasındaki isim. Daha genç yıllarında 1983-89’da katıldığı ilk büyük çaplı mafya operasyonunda yargılanan 475 mafia üyesinin 19’u da ömür boyu hapis almıştı.
Ama gerçek ‘Baba’yı yakalattığı 2006 operasyonundan bir yıl önce ‘Mafyayla Mücadele Başsavcısı’ olarak atanması Silvio Berlusconi
hükümeti döneminde tartışmaya neden olmuştu. Grasso ancak İtalyan Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir kararla mafya mücadelesini yürütebilmişti; o karar olmasa, belki Baba Provenzano hala ‘aranıyor’ ama çiftliğinde oturduğu halde bir türlü bulunamıyor olacaktı.
Belki de bu yüzden Grasso 2013 seçimleriyle siyasete atılıp, ardından Senato Başkanı seçilince yaptığı ilk işlerden birisi, mafyanın yolsuzluklar üzerinden politikayı etkilemesine karşı yeni bir yolsuzlukla mücadele yasası için girişimde bulunanların başında yer almak oldu.
* * *
İşte 43 yıllık kanun adamlığı geçmişi ardından İtalya Senato Başkanı seçilen Grasso, 9-11 Nisan’da Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da ‘Yolsuzlukla Mücadele’ başlığı altında yapılan 2014 Dünya Yönetişim Forumu’ndaki konuşmacılardan biri oldu.Adeta nefeslerin tutularak izlendiği, ders niteliğinde bir konuşma yaptı.

Sonrasında Grasso’ya sordum: Türkiye’deki yolsuzluk iddialarıyla ilgili gelişmeleri izliyor muydu? İzliyorsa ne
düşünüyordu.
“Bildiğiniz gibi” diye başladı söze; “Son bir yıldır artık savcı değilim, Senato Başkanıyım, dolayısıyla yolsuzlukla mücadeleyle bizzat ilgili değilim.”
Tam dinleyiciler eski savcının yeni siyasetçi olarak cevap vermekten kaçındığını düşünüyordu ki, Grasso muzip bir tebessümle “Ama” diye kısa bir nefes verdi. Süleyman Demirel’in ‘O ama yok mu, o ama?’ sözü geldi aklıma. Grasso devam etti:
“Ama basından izlediklerimle sınırlı olmakla birlikte şunu biliyorum ki, Türkiye’deki yolsuzluk dosyalarının ortaya çıkması sürpriz olmadı.” Devam etmeden kısa bir ‘es’ daha verdi; “Diyebilirim ki, yolsuzluk görünür hale geldi; sadece o değil, yolsuzluğun değil, yolsuzluk olduğunu söyleyenlerin üzerine gidildiği de görünür hale geldi.”
* * *
Belli ki Grasso Türkiye’yi yakından izliyordu; yolsuzluk soruştumalarında görev alan çoğu savcı, hakim ve polisingörevinden alındığını, bunların Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından kendisine karşı komplo girişimi olmakla suçlandığının farkındaydı. Herhangi bir isim vermeden şöyle devam etti:
“Yolsuzlukla mücadelenin yolu yolsuzluklarla mücadele edenlerden kurtulmak olamaz; yolsuzluklardan kurtulmanın yolu bu değildir.”
Yalnızca o değil, Grasso, bütün yolsuzluk iddialarına karşın Erdoğanın 30 Mart seçimlerinden önde çıktığının da farkındaydı ve o konuda da iki çift lafı vardı, hem de ilginç bir örnekle birlikte: “Halk bu izlenen yönteme katılıyor ve onaylıyor görünse de, halkın her zaman doğru karar vermediğini unutmamak lazım. Unutmamak lazım ki, mesela Hazreti İsa ve Barabbas arasından halk o zaman Barabbas’ı seçmişti.”
İtalyan Senato Başkanı, dönemin Roma valisinin Fısıh bayramında bir mahkumu serbest bırakma yetkisini halka sormasını ve onların da tercihi Barabbas’tan yana kullanıp Hazreti İsa’ya çarmıha gerilme yolunu açmış olmasıörneğini hatırlatıyordu. Seçim her zaman adalet getirmiyor demek istiyordu.
Ama Grasso “Bu söylediğim sadece Türkiye için geçerli değil” diye de ekledi; “Bütün ülkeler için geçerli.”
Peki Türkiye’de yolsuzluk dosyalarının açılması neden sürpriz olmamıştı onun için? Özel bir bilgisi mi vardı? “Hayır”dedi Grasso; “Özel bir bilgim yoktu, ama olayların genel akışı oraya işaret ediyordu. Ümid ederim Türkiye yolsuzluklarla mücadelenin bir yolunu bulacaktır. Ümid ederim Türkiye Avrupa Birliği ile daha yakın ilişkiler içinde olabilecektir.”
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/murat_yetkin/yolsuzlukla_mucadele_boyle_yapilmaz-1186468
 
Dışarıdan bir insan bile neyin ne olduğunu anlıyor da yolsuzluklardan direkt etkilenen, cebinden para çıkanlar, vergileri, emeği sömürülenler anlamıyor ama tabii onlar düşman diyecekler tabii öyle konuşacak diyecekler de daha ne kadar görünür olacak bu yolsuzluk acaba evden çıkan paralara da, konuşulanlara da inanmayacaksak çok güzel demiş yolsuzlukta vardı ama görünmüyordu, görünür oldu; bunu görenlere de, hesap soranlara da savaş başladı ne güzel özetlemiş ama. Ülkemizin diğer ülkeler bazında puanı bu işte. Sırf bu sözler edilmesin diye o montaj olduğu iddia edilen ses kayıtlarının gerçekten montaj olduğu kurumlara basitçe anında analiz ettirilip belgelenmeli tüm kamuoyuna sunulmalı, aklanmalıydı ama yapamadı.
 
Hükümet hâlâ Türkiye'deki sorunun gerçek değil, 'imaja' dair olduğuna AB'yi inandıracağını düşünüyorsa yanılıyor

Yeni Avrupa Birliği Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, dün Diplomasi Muhabirleri Derneği üyeleriyle buluştu.
Seçim süreci nedeniyle daha önce fırsat bulamamışlardı. Çavuşoğlu, diplomasi gazetecilerine Türkiye’nin AB hedefine bağlı
olduğunu ve yakında yeni bir reform paketi açıklayacakları müjdesini verdi.
Bir şey daha söyledi: Hükümet, Türkiye’nin AB’deki imajını düzeltmek için elinden geleni yapacaktı.
Çavuşoğlu’nun işi kolay değil. Yalnızca eski AB Bakanı Egemen Bağış’ın, adının 17 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturmasında geçmesinden sonra Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından kabine dışı bırakılmasıyla beraber AB bünyesinde başlatılan Türkiye fonlarının nasıl kullanıldığı soruşturması nedeniyle değil.
Aynı zamanda bizzat hükümetin bu yaklaşımında Avrupai olmayan bir şeyler olduğu için. Ne mi?
* * *
Mesleğe başladığım 12 Eylül askeri darbesi koşullarından bu yana ne zaman bir yetkili imaj düzeltmekten bahsetse ister istemez irkilirim.
O zaman diz boyu işkence, ölüm ve hak gaspına karşın tek sorun Türkiye’nin Avrupa’daki imajını düzeltmekti; Kenan Evren ve arkadaşlarının söylemi buydu. Şimdiki yaklaşım da şöyle: Aslında Türkiye’de yolsuzluk diye bir şey yoktu, ama cemaat 'paralel yapılanma'yla hükümetin altını oyup son darbeyi böyle vurmak istediği için çıktı. Bu da Türkiye’nin görüntüsünü, yani imajını olumsuz etkiledi.
Buna belki, geleceklerini Erdoğan’ın geleceğine bağlamış kitleleri inandırabilirsiniz. Zaten seçim sonuçları bunu gösteriyor. Ama onların dışında inandırmak zordur.
Ne diyordu dün Radikal’de okuduğunuz İtalyan Senato Başkanı, eski yolsuzluk ve mafyayla mücadele savcısı Pietro Grasso?
Türkiye’de yolsuzlukların ortaya çıkması sürpriz olmadı. Yolsuzluklardan kurtulmanın yolu, yolsuzlukları bildirenlerden kurtulmak değil, iddiaları soruşturmaktır. Halkın çoğunluğu bu yönteme onay verebilir ama halk her zaman doğru olanı seçmeyebilir.
* * *
Geçenlerde Türkiye’nin yarım küsur asırlık AB macerası bakımından kilit bir mevkide bulunan bir diplomatla sohbet ediyorduk.
İsminin yazılmaması kaydıyla aslında ta Gezi’den başlayan süreçte yolsuzluk iddiaları, hükümetin gelişmeler karşısındaki tutumu ve 30 Mart seçim sonuçlarına dair Brüksel’de, AB Komisyonu’ndaki hâkim havayı, benim için
duyması üzücü olan şu cümleyle özetledi:
Türk demokrasisi temel değerleri savunmak konusunda henüz yeterince olgunlaşmış değil.
Ben de diğer gazeteci meslektaşım da neredeyse aynı anda sorduk: Neden böyle düşünülüyordu?
"İki nedenden dolayı" diye, üzerinde tartışılıp düşünüldüğü belli olan gerekçeleri sıralayıverdi:
Hükümet ve yargı suç ihbarının üzerine gerektiği gibi gitmedi. Bunun yerine örtbas etme izlenimi veren şekilde
polislerin, savcı ve yargıçların yerini değiştirdi. Bu aynı zamanda güçler ayrılığı ilkesinin ihlali izlenimini doğurdu.
Bunlar Avrupa demokrasilerinin temel değerleridir.
Sivil toplum da bu değerlere sahip çıkmadı. Muhalefet partileri ve birkaç kuruluş dışında toplum, iddialar karşısında genel olarak pasif ve duyarsız kaldı, hükümeti gerekeni yapmaya zorlayıcı bir hareket gelmedi. Bu, bir Avrupa demokrasisinde düşünülemez bile. Yani Avrupalı yetkili, yalnız hükümetin güçler ayrılığı içinde demokratik değerleri savunmadığından değil, toplumun da bu değerlere duyarsız kalıp savunmadığı gözlemini aktarıyordu. “Siz demokrasinin temel değerlerine sahip çıkmadıkça, bizim sizin adınıza sahip çıkmamızı bekleyemezsiniz” diyordu.

Yani, Çavuşoğlu’nun işi gerçekten zor. Çünkü, o zaten biliyordur ama bu yazıyı okuyunca Brüksel’e imaj düzeltmeye
gittiğinde muhatapların (evet, konuştuğu kişiler arasında olacak bize konuşan yetkili) Türkiye hakkında ne
düşündüklerini bilmekle kalmayıp, bunu paylaşmaya başladıklarını da biliyor olacak.
Biraz karışık mı oldu? E durum da biraz karışık zaten.

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/...sisi_ab_icin_yeterince_olgun_degil_mi-1186674
 
Yahu adam yolsuzlukla mücadele ediyor yıllardır. O kadar yol yapıldı.:27::27::27:
 
Dışarıdan bir insan bile neyin ne olduğunu anlıyor da yolsuzluklardan direkt etkilenen, cebinden para çıkanlar, vergileri, emeği sömürülenler anlamıyor ama tabii onlar düşman diyecekler tabii öyle konuşacak diyecekler de daha ne kadar görünür olacak bu yolsuzluk acaba evden çıkan paralara da, konuşulanlara da inanmayacaksak çok güzel demiş yolsuzlukta vardı ama görünmüyordu, görünür oldu; bunu görenlere de, hesap soranlara da savaş başladı ne güzel özetlemiş ama. Ülkemizin diğer ülkeler bazında puanı bu işte. Sırf bu sözler edilmesin diye o montaj olduğu iddia edilen ses kayıtlarının gerçekten montaj olduğu kurumlara basitçe anında analiz ettirilip belgelenmeli tüm kamuoyuna sunulmalı, aklanmalıydı ama yapamadı. [ /hakettigimiz gibi yönetiliyoruz
 
Back