- 12 Temmuz 2006
- 35.026
- 30.401
- 60
Ak kağıt üstünde tanıyın beni
1
Toros dağlarının etekleri ta Akdenizden başlar. Kıyıları döven ak
köpüklerden sonra doruklara doğru yavaş yavaş yükselir. Akdenizin
üstünde daima, top top ak bulutlar salınır. Kıyılar dümdüz, cilalanmış gibi
düz killi topraklardır. Killi toprak et gibidir. Bu kıyılar saatlerce içe
kadar deniz kokar, tuz kokar. Tuz keskindir. Düz, killi, sürülmüş
topraklardan sonra Çukurovanın bükleri başlar. Örülmüşçesine sık çalılar,
kamışlar, böğürtlenler, yaban asmaları, sazlarla kaplı, koyu yeşil, ucu
bucağı belirsiz alanlardır bunlar. Karanlık bir ormandan daha yabani, daha
karanlık!
Biraz daha içeri, bir taraftan Anavarzaya, bir taraftan Osmaniyeyi
geçip İslahiyeye gidilecek olursa geniş bataklıklara varılır.
Bataklıklar yaz aylarında fıkır fıkır kaynar. Kirli, pistir. Kokudan yanına
yaklaşılmaz. Çürümüş saz, çürümüş ot, ağaç, kamış, çürümüş toprak kokar.
Kışınsa duru, pırıl pırıl, taşkın bir sudur. Yazın otlardan, sazlardan
suyun yüzü gözükmez. Kışınsa çarşaf gibi açılır. Bataklıklar geçildikten
sonra, tekrar sürülmüş tarlalara gelinir. Toprak yağlı, ışıl ışıldır.
Bire kırk, bire elli vermeye hazırlanmıştır. Sıcacık, yumuşaktır.
Üstleri ağır kokulu mersin ağaçlarıyla kaplı tepeler geçildikten
sonradır ki, kayalar birdenbire başlar. İnsan birden ürker.
Kayalarla birlikte çam ağaçları da başlar. Çamların birer billur
pırıltısındaki sakızları buralarda toprağa sızar. İlk çamlar geçildikten
sonra, gene düzlüklere varılır. Bu düzlükler boz topraktır. Verimsiz, kıraç...
Buralardan Torosun karlı dorukları yanındaymış, elini uzatsan tutacakmışsın
gibi gözükür.
Dikenlidüzü bu düzlüklerden biridir. Dikenlidüzüne beş kadar köy
yerleşmiştir. Bu beş köyün beşinin de insanları topraksızdır. Cümle toprak
Abdi Ağanındır. Dikenlidüzü, dünyanın dışında, kendine göre apayrı kanunları,
töresi olan bir dünyadır. Dikenlidüzünün insanları, köylerinden gayrı bir
yeri bilmezler hemen hemen. Düzlükten dışarı çıktıkları pek az olur.
Dikenlidüzünün köylerinden, insanlarından, insanlarının ne türlü
yaşadıklarından da kimsenin haberi yoktur. Tahsildar bile iki üç yılda bir
kere uğrar. O da köylülerle hiç görüşmez, ilgilenmez. Abdi Ağayı görür gider.
Değirmenoluk köyü Dikenlidüzündeki köylerin en büyüğüdür.
Abdi Ağa da bu köyde oturur. Köy, düzlüğün gün doğusuna düşer.
Kayalığın dibindedir. Kayalar mördur. Üstlerini sütbeyaz, yeşile
çalan, gümüşi, türlü renkte lekeler örtmüştür.
Üst başta yaşlı, yaşlılıktan dalları toprağa eğilmiş, dalları kıvrılmış
bir çınar ağacı bütün haşmetiyle yıllardır orada durup durur. Çınar
ağacına yüz metre yaklaşırsın, elli metre yaklaşırsın ortalıkta çıt yoktur.
Her bir yan derin bir sessizlik içindedir. Sessizlik korkutur insanı.
Yirmi beş metre yaklaşırsın gene öyle... On metrede aynı sessizlik.
Ağacın yanına gelip de kayadan yanına dönüncedir ki iş değişir, birdenbire
bir gürültü patlar. Şaşırıverir insan... İlkin kulakları sağır edecek
derecede çoktur. Sonra iner, yavaşlar.
Gürültünün geldiği yer, Değirmenoluk suyunun gözüdür. Göz değildir ya,
bura halkı oraya suyun gözüdür der. Öyle bilir. Bir kayanın dibinden köpükler
saçarak kaynar. İçine bir ağaç parçası atılırsa bir gün, iki gün, hatta bir
hafta suyun üstünde oynadığı görülür. Döndürür. Bazıları iddia ederler ki,
kaynayan su, üstünde taşı bile oynatır, batırmaz. Halbuki suyun gözü burası
değildir. Ta uzaklardan, çamlar arasından yarpuz, kekik kokularını
yüklenerek Akçadağdan gelir. Burada da bu kayanın altından girer, köpürerek,
kaynayarak, bir delice homurtuyla öbür ucundan çıkar.
Buradan Akçadağa kadar öyle kayalık, öyle sarptır ki Toros, bir ev yerinden
daha büyük toprak parçası görülemez. Ulu çamlar, gürgenler kayaların
arasından göğe doğru ağmıştır. Bu kayalıklarda hemen hemen hiçbir hayvan
yoktur. Yalnız, o da çok seyrek, akşam vakitleri keskin bir kayanın
sivrisinde boynuzlarını, büyük çangallı boynuzlarını sırtına yatırmış bir
geyik, bacaklarını gerip, sonsuzluğa bakarcasına durur.
Link Silinmiştir.
1
Toros dağlarının etekleri ta Akdenizden başlar. Kıyıları döven ak
köpüklerden sonra doruklara doğru yavaş yavaş yükselir. Akdenizin
üstünde daima, top top ak bulutlar salınır. Kıyılar dümdüz, cilalanmış gibi
düz killi topraklardır. Killi toprak et gibidir. Bu kıyılar saatlerce içe
kadar deniz kokar, tuz kokar. Tuz keskindir. Düz, killi, sürülmüş
topraklardan sonra Çukurovanın bükleri başlar. Örülmüşçesine sık çalılar,
kamışlar, böğürtlenler, yaban asmaları, sazlarla kaplı, koyu yeşil, ucu
bucağı belirsiz alanlardır bunlar. Karanlık bir ormandan daha yabani, daha
karanlık!
Biraz daha içeri, bir taraftan Anavarzaya, bir taraftan Osmaniyeyi
geçip İslahiyeye gidilecek olursa geniş bataklıklara varılır.
Bataklıklar yaz aylarında fıkır fıkır kaynar. Kirli, pistir. Kokudan yanına
yaklaşılmaz. Çürümüş saz, çürümüş ot, ağaç, kamış, çürümüş toprak kokar.
Kışınsa duru, pırıl pırıl, taşkın bir sudur. Yazın otlardan, sazlardan
suyun yüzü gözükmez. Kışınsa çarşaf gibi açılır. Bataklıklar geçildikten
sonra, tekrar sürülmüş tarlalara gelinir. Toprak yağlı, ışıl ışıldır.
Bire kırk, bire elli vermeye hazırlanmıştır. Sıcacık, yumuşaktır.
Üstleri ağır kokulu mersin ağaçlarıyla kaplı tepeler geçildikten
sonradır ki, kayalar birdenbire başlar. İnsan birden ürker.
Kayalarla birlikte çam ağaçları da başlar. Çamların birer billur
pırıltısındaki sakızları buralarda toprağa sızar. İlk çamlar geçildikten
sonra, gene düzlüklere varılır. Bu düzlükler boz topraktır. Verimsiz, kıraç...
Buralardan Torosun karlı dorukları yanındaymış, elini uzatsan tutacakmışsın
gibi gözükür.
Dikenlidüzü bu düzlüklerden biridir. Dikenlidüzüne beş kadar köy
yerleşmiştir. Bu beş köyün beşinin de insanları topraksızdır. Cümle toprak
Abdi Ağanındır. Dikenlidüzü, dünyanın dışında, kendine göre apayrı kanunları,
töresi olan bir dünyadır. Dikenlidüzünün insanları, köylerinden gayrı bir
yeri bilmezler hemen hemen. Düzlükten dışarı çıktıkları pek az olur.
Dikenlidüzünün köylerinden, insanlarından, insanlarının ne türlü
yaşadıklarından da kimsenin haberi yoktur. Tahsildar bile iki üç yılda bir
kere uğrar. O da köylülerle hiç görüşmez, ilgilenmez. Abdi Ağayı görür gider.
Değirmenoluk köyü Dikenlidüzündeki köylerin en büyüğüdür.
Abdi Ağa da bu köyde oturur. Köy, düzlüğün gün doğusuna düşer.
Kayalığın dibindedir. Kayalar mördur. Üstlerini sütbeyaz, yeşile
çalan, gümüşi, türlü renkte lekeler örtmüştür.
Üst başta yaşlı, yaşlılıktan dalları toprağa eğilmiş, dalları kıvrılmış
bir çınar ağacı bütün haşmetiyle yıllardır orada durup durur. Çınar
ağacına yüz metre yaklaşırsın, elli metre yaklaşırsın ortalıkta çıt yoktur.
Her bir yan derin bir sessizlik içindedir. Sessizlik korkutur insanı.
Yirmi beş metre yaklaşırsın gene öyle... On metrede aynı sessizlik.
Ağacın yanına gelip de kayadan yanına dönüncedir ki iş değişir, birdenbire
bir gürültü patlar. Şaşırıverir insan... İlkin kulakları sağır edecek
derecede çoktur. Sonra iner, yavaşlar.
Gürültünün geldiği yer, Değirmenoluk suyunun gözüdür. Göz değildir ya,
bura halkı oraya suyun gözüdür der. Öyle bilir. Bir kayanın dibinden köpükler
saçarak kaynar. İçine bir ağaç parçası atılırsa bir gün, iki gün, hatta bir
hafta suyun üstünde oynadığı görülür. Döndürür. Bazıları iddia ederler ki,
kaynayan su, üstünde taşı bile oynatır, batırmaz. Halbuki suyun gözü burası
değildir. Ta uzaklardan, çamlar arasından yarpuz, kekik kokularını
yüklenerek Akçadağdan gelir. Burada da bu kayanın altından girer, köpürerek,
kaynayarak, bir delice homurtuyla öbür ucundan çıkar.
Buradan Akçadağa kadar öyle kayalık, öyle sarptır ki Toros, bir ev yerinden
daha büyük toprak parçası görülemez. Ulu çamlar, gürgenler kayaların
arasından göğe doğru ağmıştır. Bu kayalıklarda hemen hemen hiçbir hayvan
yoktur. Yalnız, o da çok seyrek, akşam vakitleri keskin bir kayanın
sivrisinde boynuzlarını, büyük çangallı boynuzlarını sırtına yatırmış bir
geyik, bacaklarını gerip, sonsuzluğa bakarcasına durur.
Link Silinmiştir.