Kendini kendinle topla
Herkes biliyor ki:
Herkes için her şey olamazsın
Her şeyi bir anda yapamazsın.
Her şeyi mükemmel yapamazsın.
Her şeyi herkesten iyi yapamazsın.
Sen de herkes gibi bir insansın.
Öyleyse,
En azından, birisi için önemli bir şey ol.
Bir anda sadece bir şey yap.
Bir şeyleri hep eksik bırakacağını hatırla.
Bir şeyi herkesten iyi yapmaya bak.
Böylece hiç kimsenin “senin gibi” olamadığını gör.
Herkesin herkes gibi olmaya çalıştığı yerde,
sen “sen” ol..
böylece herkesten daha iyi ol.!
Kendini kendinden çıkar
Çok uzaklara gitmeye gerek yok.
Yaşın kaç ise, bir o kadar rakamı yaşından çıkar ki
geriye sıfır kalsın.
Hayata başladığın güne git.
Doğduğun gün ağzından çıkan ilk çığlığı hatırla.
Şu anda yaşadığın şehirde bir günde
yüzlerce, binlerce bebek doğuyor.
Hepsi de bir çığlıkla karışıyorlar hayata.
Kendine bir sor;
onların doğması ne kadar umurunda?
Ne kadar önemsiyorsun uğramadığın bir yerde, tanımadığın bir kadının tanımadığın/tanımayacağın
bir bebeği doğurmasını?
Doğduğun gün işte sende böylesine umursanmaz biriydin. Şükürki yanı başında annen baban vardı da,
dünyaya ilk acemi bakışlarına
şefkatli bakışlarıyla karşılık verdiler.
Elinden tuttular, ninni söylediler,
büyüttüler, beslediler seni.
Seni önemli kılan onların sevgisiydi.
O sıralar seni ne Nike tanıyordu,
ne Coca-Cola önemsiyordu, ne de LCW düşünüyordu.
Seni önemseyenler,
üstünde hiçbir şey olmadığı halde önemsiyordu seni.
Seni sadece sen olduğun için seviyorlardı.
İstersen doğduğun günden biraz daha geriye gidelim. Birkaç ay daha geriye..
O zamanlar annenin karnında karanlıklar içindeydin. Sadece onun fark ettiği, onun hissettiği biriydin.
Oracıkta kala kalsaydın y da hiç çıkamasaydın,
kimse önemsemeyecekti seni.
Bildiğin bütün markalar seni hesaba katmadan
satmaya devam edecekti,
sevdiğin bütün reklamlar seni düşünmeden
oynayıp duracaktı.
Bir de şöyle düşün:
Sen “içerideyken” henüz gözlerin tamamlanmamıştı; gözlerinin olmadığını gören,
gözlerinin olması gerektiğini düşünen,
gözlerini olması gerektiği gibi olması gereken yere koyan
ne annendi, ne babandı, ne de kendindin.
Sana sorulmuş olsaydı,
henüz ışığı bile tanımadığın için
gözlerine ihtiyacın olmadığını söylerdin.
Sana sorulmuş olsaydı,
henüz yolları, bahçeleri, kaldırımları,
vitrinleri görmediğin için
ayaklarıma gerek yok derdin.
Belki ellerini bile istemeyecektin.
Belki yüzünü bile gereksiz görecektin.
Şimdi bir düşün seni önemli kılan,
gözlerinin önüne taktığın gözlük mü,
ayaklarına geçirdiğin ayakkabı mı,
ellerine taktığın eldiven mi,
boynuna doladığın atkı mı?
Birkaç ay daha geriye gidelim.
Henüz iki hücreden ibaretsin.
Annen bile farkında değil varlığının.
İki hücre hâlâ daha nasıl olduğunu anlayamadığımız
bir hızla, olağanüstü bir düzenle çoğalıp ayrışmasaydıda, anne rahminden düşüverseydin
kimse fark etmeyecekti seni,
kimsenin fark ettiği biri olmayacaktın.
Hatta, bir adın bile olmayacaktı.
Hiç doğmasaydın, şu an aramızdan eksik olacaktın.
Ama eksikliğini bile fark etmeyecektik.
“Caner şimdi burada olsaydı!”
bile diyemeyecekti annen baban ve sınıf arkadaşların. Çünkü olmayacaktın ve olmadığın için de
olmadığın fark edilmeyecekti.
Örneğin “Sümeyye seni ne kadar özledim!”
diyen bir arkadaşın olmayacaktı.
Çünkü hepten eksik olduğun için
arkadaşın eksikliğini çekmeyecekti.
Senin anlayacağın hiç var olmamak ölmekten beterdir. Öldüğünde hiç olmazsa, ardın sıra ağlayanların olur, eksikliğini çekenler olur, özleyenlerin olur.
Ama hiç yaşamadığında,
hesaba katılmazsın, sözün bile edilmez.
İşte şimdi hesabını yeniden yap;
kendini kendinden çıkar.
Geriye sıfır kaldığında,
yani sen adı bile olmayan bir hücre topluluğu olduğunda seni önemseyen kim olabilir?
Tanıdıkların içinde öyle biri var mı?
Sevdiklerin arasında seni hiç yokken seven biri var mı? Örneğin, yüzün ortada bile değilken
yüzünü özleyen biri var mı?
Nasıl olabilir ki?
Seni en çok sevenler bile seni sen varolduğun için sevdi. Şimdi sen,
seni sen yokken bile seven birini düşünmek istemez misin? Seni sen var olduğun içen sevenleri hatırladığın kadar,
seni sevdiği için var edeni hatırlamak istemez misin???
Kendini kendinle çarp
Bu sabah aynaya bir bak.
Bakalım kimi göreceksin.
Elbette yeryüzündeki bütün insanlara benzeyen
bir insan yüzü.
Kaşları, gözleri, yüzü, burnu, kulakları, saçları ile
sen de herkes gibi bir insansın.
Ama aynada herhangi bir insanı görüyor değilsin.
Kendini görüyorsun.
Tümüyle sana özel,
sadece senin için yaratılmış bir yüz görüyorsun.
Yani senin yüzün gibi başka bir yüz yok.
Onun için yüzüne bakanlar seni,
sadece seni görüyorlar.
Seni tanıyanlar yüzünden tanır, sevenler yüzünü sever. Herkese benzeyen birini değil.
Bütün zamanlarda, senin yüzün gibi bir yüz olmadı,
senin yüzün gibi bir yüz olmayacak.
Şimdi tekrar düşün.
Sen, en azından yüzüne bakarak anlayabileceğin gibi,
seni yaratan için bir tanesin, biriciksin, çok özelsin.
Aynaya bakıp yüzünü gördüğünde, hep bunu hatırla.
Sen hayran olduğun birilerine benzediğin için
önemli değilsin.
Sen şarkılarını severek dinlediğin şarkıcı gibi
konuştuğun için özel değilsin.
Sen giydiğin ayakkabı sayesinde,
tuttuğun takımın başarıları yüzünden,
tişörtünün üzerinde yazan marka için biricik değilsin.
Sen, sadece “Sen” olduğun için önemlisin.
Seni biricik, bi’tanecik ve özel olarak yaratan,
yaşatan bir Yaratıcı seni önemsediği için önemlisin.!!!
Kendini kendine böl
Etrafına bir bak.
Ne kadar çok insan ne kadar çok şey peşinde koşuyor.
Çok para, çok mal, çok yer, çok iş, çok yemek,
çok araba, çok tatil, çok çok…
Ne kadar telaşla yaşıyorlar.
Herkesin çok acelesi var, çok telaş içindeler,
çok koşturuyorlar, hep bir yerlere yetişmek istiyorlar. Durup kalsalar kaybedecekler sanki..
Koşturmasalar ellerindekileri düşürecekler gibi.
Şimdi bir de kendine bak.
En çok ne mutlu ediyor seni?
Kimler sana gerçek dostluk yüzü gösteriyor?
Kaç sahici arkadaşın var? Kaç sırdaşın var?
Çok az şey mutlu ediyor seni.
Dostların pek az.
Arkadaşlarının ve sırdaşlarının sayısı
bir elin parmağını geçmiyor.
Bazen sadece nefes almak seni mutlu etmeye yetiyor. Özlediğin bir dostunu görmek,
özlediğin bir sahilde yürümek,
sevdiğin bir yiyeceği yemek,
sevdiğinin iki gözünün içine içine bakmak mutlu ediyor seni.
Hepsi az şeyler.. Çok az şeyler…
Şimdi geri dön.
Dur ve yeniden bak.
Meydanlarda koşturan insanların aradıklarını bir düşün. Merdivenleri telaş içinde tırmanan,
otoyolları son hızla tüketen kalabalıkların
neyin peşinde olduğunu düşünmeye çalış.
Aslında onların çoğu senin çoktan bulduğun
çok az şeyin peşinde.
Ama çok koşturdukları için
bir türlü durup kendilerine soramıyorlar.
yazıkki aradıklarını sandıkları şeyi
bulduklarınd da tanımayacaklar.
Sen senin için önemlisin.
Biricik olduğun için önemlisin.
Kendini başkalarıyla kıyaslamayı bırak.
Kendini kendinle kıyasla.
Kendini başkalarının yaşadıkları ile tanımlamak yerine kendi yaşamınla tanımla.
İçinde başkasının plağı çalmasın.
Kendi sesinle konuş.
Kendi yüzünle bak hayata.
Kendini önemli bilerek yürü sokaklarda.
Nefes alıp verebildiğin için,
güneşe çıplak gözle bakabildiğin için,
rüzgârı hissedebildiğin için mühimsin.
Yaratıldığın için önemlisin.
Kendini kendine bölersen,
eline tam t***** bir 1 geçecek.
Ne yarımsın, ne eksiksin,
ne de kimselerin seni tamamlamasına ihtiyacın var...
Sen mühimsin.