http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/abdulkadirselvi/yarin-gec-olmadan-uyarayim-istedim-2011006
Yarın geç olmadan uyarayım istedim
Seçimlere 13 gün kaldı ama bazı ciddi sıkıntılar ve belirsizlikler var.
Bunlar;
1-Seçim startı verildiğinde kararsızların oy oranı yüzde 15'ti. Seçimde son düzlüğe girildiğinde bu oran yüzde 5'ler seviyesine gerilerdi. Ama bu kez yüzde 14'ler düzeyini koruyor. Asıl önemli olan kararsızların önemli bir kısmı AK Parti seçmeni. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sürprizlerle dolu bir seçim olacak” diye buna işaret etti.
2-HDP'nin barajı aşıp aşmayacağı konusu önemini koruyor. Son araştırmalar ve sahadaki gözlemler HDP'nin barajı aştığı yönünde.
3-AK Parti'nin alacağı oy oranı ve çıkaracağı milletvekili sayısı.
HDP'nin barajı aşması halinde oy oranından ziyade milletvekili sayısı önem kazanıyor.
Başbakan karınca gibi çalışıyor. Kılıçdaroğlu'nun iki, Bahçeli'nin üç katı miting yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan meydanlara indi. Peki AK Parti seçmenindeki bu kararsızlık nereden kaynaklanıyor? İkili görüntü bir kafa karışıklığına mı yol açtı?
Önceki seçimlerde AK Parti'ye oy veren ama şimdi partisiyle ilişkisini sorgulayan kitle yeniden kazanılmazsa, Türkiye 8 Haziran sabahı koalisyon hükümetine uyanma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir.
AK Parti, tüp geçitle denizin altından Boğaz'ın iki yakasını bir birine bağlamayı başardı. Ama görünen o ki seçmenlerinin bir bölümüyle gönül köprülerinde bir sorun var. AK Parti'nin bu seçimlerde en büyük rakibi yine AK Parti. Seçimi kazanmasının yolu ise AK Partilileri kazanmaktan geçiyor. Kasım ayında yapılan projeksiyonda AK Parti'nin oylarının yüzde 55'e çıkma potansiyeli olduğu tespit edilmişti. Ocak ayına girdiğimizde oy oranı yüzde 50 civarındaydı. Sonra ne oldu da düştü? Biliyorsunuz o günlerde kamuoyuna akseden tartışmaları. Sonra farkına varıldı. Frene basıldı. Mayıs ayına girdiğimizde bir canlanma başladı. İbre yukarı doğru yükselmeye başlamıştı ki, ne olduysa tersine döndü.
AK Parti son 2 haftada bu konuya bir çare bulmak zorunda.
Üçüncü köprüyü, üçüncü havaalanını yaparsınız, İstanbul'un altında üç katlı tüp geçit geçirir, denizin ortasına havaalanı kurarsınız ama bazı söylem ve tavırlarınız kendi tabanınızda rahatsızlık meydana getirmişse burada bir sorun var demektir.
AK Parti'ye oy veren dindarların ve batıda yaşayan Kürtlerin bir kısmının böyle bir sorgulama içinde olduğu anlaşılıyor.
Uludere, Kobani ve “Kürt sorunu yoktur” söylemiyle, batıdaki Kürtlerde duygusal bir kopuşun başladığı anlaşılıyor. Ayrıca partisiyle arasına mesafe koyan ama başka bir yere gitmeyen yüzde 14'lük bir kitle var. İlk kez bu seçimlerde böyle bir yapı ortaya çıktı. Bunları AK Partili kararsızlar olarak kavramlaştırıyoruz. Geçen seçimlerde AK Parti'ye oy veren ve bu seçimde başka bir partiye oy vermeye eli gitmeyen bir kesim. Burada milletvekili listelerinde yapılan yanlışlıkların payını da görmek gerekiyor.
AK Parti'nin bu durumu fark edip, kendisini ikna etmesini bekliyor.
1989 yerel seçimlerinde halk, ANAP'ı uyarmak istemişti. Ama bu Türkiye'ye pahalıya mal oldu. Türkiye'de değişimciler ile statükocuların mücadelesinde kaybeden taraf değişimciler oldu. Özal, Çankaya'ya çıkarak bunu bir nebze dengelemeye çalıştı ama başarılı olamadı. Özal'ın ölümüyle birlikte statükocular zaferlerini ilan etti. Türkiye 90'lı yıllara böyle sürüklendi. Başörtüsü yasağının ağırlaştığı, OHAL'in kader olduğu, faili meçhullerin yaygınlaştığı, koalisyon hükümetleri ile yönetildiğimiz 28 Şubat'lı günlere böyle sürüklendik. Çok ağır bir ekonomik kriz yaşadık. Ağır bedeller ödedik.
Biz vaaz kürsüsünde, konferans salonlarında ya da miting meydanlarında sahabeden örnekler vermeyi severiz.
Hazret-i Ömer, “Seni kılıçlarımızla doğrulturuz” diyen cemaatin karşısında Allah'a şükrettiğini anlatırken gözlerimiz yaşarır.
Sahabe, atalarının dini yerine Hazreti Peygamber'in dinini seçtikleri için zulme uğruyor, hicret etmek zorunda kalıyorlardı. O yüzden, ”Anam babam sana feda olsun ya Resulallah” diyorlardı.
Buna rağmen, ulema arasında bunun şirke neden olmayacağı tartışılmış Peygamberimiz'e karşı sadece sahabeye has bir hitap şekli olduğu sonucuna varılmıştı.
Bugün ise edep ve erkân düsturlarını bir kenara bırakarak, ”Erdoğan için diyorum ki ona; anam, babam, eşim çocuklarım feda olsun” denilebiliyor.
Yetinilmiyor.
“Solculuk dönemimde Mevlânâ ile Şems'in arasındaki aşka anlam veremiyordum. Tanıdıktan sonra gördüm ki, böyle bir ilâhî aşk iki erkek arasında olabiliyor” türü konuşmalar yapılıyor.
An itibariyle ne Mevlânâ var ne Şems. Ne de kimse sahabi konumunda…
Bunlar Erdoğan'a ve AK Parti'ye bir fayda sağlamıyor. Gönül köprülerini zedeliyor, davamız zarar görüyor.
Biz tevazumuzla, sadeliğimizle ve fakir sofralarındaki yerimizle bilinirdik.
Recep Tayyip Erdoğan bu ülkeye ve İslam alemine lazım.
Çok büyük hizmetleri oldu.
Ülkeyi en az 5 kat büyüttü. Askeri vesayeti geriletti. Başörtülüler birinci sınıf vatandaş oldu.
Meclis'e sokulmayan başörtülüler, milletvekili oldu.
İmam-Hatiplerin orta kısımları açıldı, okullara Kur'ân-ı Kerim ve Siyer dersleri konuldu. Çözüm süreci başlatıldı.
Hizmetleri saymakla bitmez.
Tek kelime ile Allah ondan razı olsun. Her sabah dualarımın arasında ismen saydığım iki kişiden birincisidir.
Ancak, “İki tabancam var. Bolca da mermim var. Ben ölmeden, beni vurmadan, ben asılmadan bu ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanına kimse elini süremez” şeklindeki yaklaşımlar fayda sağlamıyor. Tam aksine Erdoğan'a zarar veriyor.
Evet iki tabanca var. Ama namluları Erdoğan'a çevrilmiş durumda.
Ayağı tökezlediğinde Erdoğan'ı ilk terk edecek olanlar da bunlardır. Özal'da, Çiller'de görmedik mi? Yeni efendiler bulunca sırtından hançerlediler. Menderes, Yassıada'da soyadını verdiği Ethem Menderes'in günlüklerinden yargılandı.
Erdoğan da, AK Parti de, Davutoğlu da bu ülke için gerekli.
Lütfen küçük menfaatleriniz uğruna Erdoğan'a kıymayın efendiler!
Yarın geç olmadan uyarayım istedim.
Yarın geç olmadan uyarayım istedim
Seçimlere 13 gün kaldı ama bazı ciddi sıkıntılar ve belirsizlikler var.
Bunlar;
1-Seçim startı verildiğinde kararsızların oy oranı yüzde 15'ti. Seçimde son düzlüğe girildiğinde bu oran yüzde 5'ler seviyesine gerilerdi. Ama bu kez yüzde 14'ler düzeyini koruyor. Asıl önemli olan kararsızların önemli bir kısmı AK Parti seçmeni. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sürprizlerle dolu bir seçim olacak” diye buna işaret etti.
2-HDP'nin barajı aşıp aşmayacağı konusu önemini koruyor. Son araştırmalar ve sahadaki gözlemler HDP'nin barajı aştığı yönünde.
3-AK Parti'nin alacağı oy oranı ve çıkaracağı milletvekili sayısı.
HDP'nin barajı aşması halinde oy oranından ziyade milletvekili sayısı önem kazanıyor.
Başbakan karınca gibi çalışıyor. Kılıçdaroğlu'nun iki, Bahçeli'nin üç katı miting yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan meydanlara indi. Peki AK Parti seçmenindeki bu kararsızlık nereden kaynaklanıyor? İkili görüntü bir kafa karışıklığına mı yol açtı?
Önceki seçimlerde AK Parti'ye oy veren ama şimdi partisiyle ilişkisini sorgulayan kitle yeniden kazanılmazsa, Türkiye 8 Haziran sabahı koalisyon hükümetine uyanma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir.
AK Parti, tüp geçitle denizin altından Boğaz'ın iki yakasını bir birine bağlamayı başardı. Ama görünen o ki seçmenlerinin bir bölümüyle gönül köprülerinde bir sorun var. AK Parti'nin bu seçimlerde en büyük rakibi yine AK Parti. Seçimi kazanmasının yolu ise AK Partilileri kazanmaktan geçiyor. Kasım ayında yapılan projeksiyonda AK Parti'nin oylarının yüzde 55'e çıkma potansiyeli olduğu tespit edilmişti. Ocak ayına girdiğimizde oy oranı yüzde 50 civarındaydı. Sonra ne oldu da düştü? Biliyorsunuz o günlerde kamuoyuna akseden tartışmaları. Sonra farkına varıldı. Frene basıldı. Mayıs ayına girdiğimizde bir canlanma başladı. İbre yukarı doğru yükselmeye başlamıştı ki, ne olduysa tersine döndü.
AK Parti son 2 haftada bu konuya bir çare bulmak zorunda.
Üçüncü köprüyü, üçüncü havaalanını yaparsınız, İstanbul'un altında üç katlı tüp geçit geçirir, denizin ortasına havaalanı kurarsınız ama bazı söylem ve tavırlarınız kendi tabanınızda rahatsızlık meydana getirmişse burada bir sorun var demektir.
AK Parti'ye oy veren dindarların ve batıda yaşayan Kürtlerin bir kısmının böyle bir sorgulama içinde olduğu anlaşılıyor.
Uludere, Kobani ve “Kürt sorunu yoktur” söylemiyle, batıdaki Kürtlerde duygusal bir kopuşun başladığı anlaşılıyor. Ayrıca partisiyle arasına mesafe koyan ama başka bir yere gitmeyen yüzde 14'lük bir kitle var. İlk kez bu seçimlerde böyle bir yapı ortaya çıktı. Bunları AK Partili kararsızlar olarak kavramlaştırıyoruz. Geçen seçimlerde AK Parti'ye oy veren ve bu seçimde başka bir partiye oy vermeye eli gitmeyen bir kesim. Burada milletvekili listelerinde yapılan yanlışlıkların payını da görmek gerekiyor.
AK Parti'nin bu durumu fark edip, kendisini ikna etmesini bekliyor.
1989 yerel seçimlerinde halk, ANAP'ı uyarmak istemişti. Ama bu Türkiye'ye pahalıya mal oldu. Türkiye'de değişimciler ile statükocuların mücadelesinde kaybeden taraf değişimciler oldu. Özal, Çankaya'ya çıkarak bunu bir nebze dengelemeye çalıştı ama başarılı olamadı. Özal'ın ölümüyle birlikte statükocular zaferlerini ilan etti. Türkiye 90'lı yıllara böyle sürüklendi. Başörtüsü yasağının ağırlaştığı, OHAL'in kader olduğu, faili meçhullerin yaygınlaştığı, koalisyon hükümetleri ile yönetildiğimiz 28 Şubat'lı günlere böyle sürüklendik. Çok ağır bir ekonomik kriz yaşadık. Ağır bedeller ödedik.
Biz vaaz kürsüsünde, konferans salonlarında ya da miting meydanlarında sahabeden örnekler vermeyi severiz.
Hazret-i Ömer, “Seni kılıçlarımızla doğrulturuz” diyen cemaatin karşısında Allah'a şükrettiğini anlatırken gözlerimiz yaşarır.
Sahabe, atalarının dini yerine Hazreti Peygamber'in dinini seçtikleri için zulme uğruyor, hicret etmek zorunda kalıyorlardı. O yüzden, ”Anam babam sana feda olsun ya Resulallah” diyorlardı.
Buna rağmen, ulema arasında bunun şirke neden olmayacağı tartışılmış Peygamberimiz'e karşı sadece sahabeye has bir hitap şekli olduğu sonucuna varılmıştı.
Bugün ise edep ve erkân düsturlarını bir kenara bırakarak, ”Erdoğan için diyorum ki ona; anam, babam, eşim çocuklarım feda olsun” denilebiliyor.
Yetinilmiyor.
“Solculuk dönemimde Mevlânâ ile Şems'in arasındaki aşka anlam veremiyordum. Tanıdıktan sonra gördüm ki, böyle bir ilâhî aşk iki erkek arasında olabiliyor” türü konuşmalar yapılıyor.
An itibariyle ne Mevlânâ var ne Şems. Ne de kimse sahabi konumunda…
Bunlar Erdoğan'a ve AK Parti'ye bir fayda sağlamıyor. Gönül köprülerini zedeliyor, davamız zarar görüyor.
Biz tevazumuzla, sadeliğimizle ve fakir sofralarındaki yerimizle bilinirdik.
Recep Tayyip Erdoğan bu ülkeye ve İslam alemine lazım.
Çok büyük hizmetleri oldu.
Ülkeyi en az 5 kat büyüttü. Askeri vesayeti geriletti. Başörtülüler birinci sınıf vatandaş oldu.
Meclis'e sokulmayan başörtülüler, milletvekili oldu.
İmam-Hatiplerin orta kısımları açıldı, okullara Kur'ân-ı Kerim ve Siyer dersleri konuldu. Çözüm süreci başlatıldı.
Hizmetleri saymakla bitmez.
Tek kelime ile Allah ondan razı olsun. Her sabah dualarımın arasında ismen saydığım iki kişiden birincisidir.
Ancak, “İki tabancam var. Bolca da mermim var. Ben ölmeden, beni vurmadan, ben asılmadan bu ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanına kimse elini süremez” şeklindeki yaklaşımlar fayda sağlamıyor. Tam aksine Erdoğan'a zarar veriyor.
Evet iki tabanca var. Ama namluları Erdoğan'a çevrilmiş durumda.
Ayağı tökezlediğinde Erdoğan'ı ilk terk edecek olanlar da bunlardır. Özal'da, Çiller'de görmedik mi? Yeni efendiler bulunca sırtından hançerlediler. Menderes, Yassıada'da soyadını verdiği Ethem Menderes'in günlüklerinden yargılandı.
Erdoğan da, AK Parti de, Davutoğlu da bu ülke için gerekli.
Lütfen küçük menfaatleriniz uğruna Erdoğan'a kıymayın efendiler!
Yarın geç olmadan uyarayım istedim.