Yağmur Yağar Sel Alir Gurbete Gidenin Sevdiğini El Alir

nbatur55

baldan tatlı can kızım...
Kayıtlı Üye
23 Ekim 2007
511
4
43
YAĞMUR YAĞAR SEL ALIR GURBETE GİDENİN SEVDİĞİNİ EL ALIR

YAĞMUr yAĞAR SEL ALIR GUBETE
GİDENİN SEVDİĞİNİ EL ALIR"devamı"
ekrem güneşli

Gök gürledi..Şimşek çakmaya başladı. Osman

"yağmur indirmeden köye varabilseydik !"dedi..

Ahmet, "Az bir yolumuz kaldı karındaş..şu tepenin

ardında Hüseyin ağanın köyü !" dedi..

İlk damlalar toprağa düştü. Yağmur kokusuna

yazılarda biten ,kekik ,peryavşanı, daha birçok

yabani ot kokusu karıştı...Yağmur, giderek hızını

artırmıştı, aşağıda bir yere, yeri göğü inleten çok

kuvvetli bir patlama, ile birlikte, gözü kör eden bir

ışık süzüldü, açıkta oldukları için , her an yıldırım

düşebilirdi...Atlar, yağmurdan, sucuk gibi ıslanmıştı

Birden kesildi yağmur, güneş açtı.

Osman, " Biraz önce ortalık sel sele gidiyordu

şimdi güneş açtı, Allah'ın hikmeti !" diye söylendi.

"Yaz yağmuru !"dedi Ahmet. Çocukluğumda,

yağmur yağarken bir tekerleme söylerdik, dur

bakıyım, neydi, hah, hatırladım, yağ yağ yağmur

teknede hamur, ver Allah'ım ver selli sulu yağmur.

Osman güldü. "Yahu Ahmet ? Nereden

bulursun bu antika lafları "dedi...

Ahmet, atı dizginledikten sonra, güldü.

"Bende daha ne gün görmemiş laflar var..."

Yağmurdan otlar daha bir yeşil görünüyordu.

Tepenin üstünde, sarı, kırmızı, mavi, mor yeşil

renlerden oluşan " ebem kuşağı" doğmuştu.

"Bak karındaş, tepenin üstüne bak, bu ebem

kuşağı bize uğur getirecek !" dedi..

Hüseyin ağa, iyice öfkelenmişti."Nerde kaldı

bu adamlar ? Millet, güreş görmek istiyor...Bunlar

dan da güreşçi olacak !" diye ağzına geleni

söylüyordu ki, iki atlı uzaktan göründü. Atlılar

yaklaşınca, "Nuri Ahmet pehlivanın yanındaki

şu delikanlı kim ?"dedi..

"Osman pehlivan ! Yaman pehlivandır !"

Gelenler ,atlardan indi. Hüseyin ağa, demin ağ-

zına geleni söyleyen o değilmiş gibi şimdi sırıtarak

"hoş geldiniz pehlivanlar !" dedi..

Ahmet , "Hoş bulduk Hüseyin ağa...Bu

karındaşım Osman pehlivandır...!"dedi.

"Pehlivanlar, size masa hazırlansın da, uzak

yoldan geldiniz, yimek yiyin !" dedi..Sonra,

"Nuri, aşçı kadına söyle, misafir geldi, yimek çıkar

sın !" diye talimat verdi.

"Şöyle buyurun ağalar !" diye boş bir masayı

gösterdi. Ahmet, ile Osman, oturdu. Nuri, masaya

yemek getirdi, koydu.

"Başka bir emrin var mı ağalar ?" dedi.

"Yok...Sağol Nuri efendi "

Osman, bir yandan yemek yerken bir

yandan da, masada yemek yiyen bir adama gözü

takıldı. Bu, , göbekli, siyah gözlüklü, badem bıyıklı

çil yüzlü bir adamdı.

"Şu adamı görüyor musun ? Milletvekili, bu

adama bir işim düştü, yüzüme bile bakmadı, ama

seçim zamanı gelip Milleti kandırırlar...!"

"Kabahat bizde karındaş, onları tepemize

çıkaran biziz...Adam gibi bir adam seçsek

Zübükzadeler zor çıkar ....!"

"Haklısın..." dedi Osman

Adam, kasılıyordu. Karşısında oturan eşraftan

bir adamla birşeyler konuşuyor, arada bir kasıkla

rını tuta tuta gülüyordu.

Osman, sinirlendi, kalktı milletvekilinin masa

sına gitti. " Beni tanıdın mı ?" dedi.."Hani meclise

gelmiştim...Adım Osman ! Benim oyumla seçilirsin

millete hava atarsın !" Ahmet, araya girdi, tatsız

bir olayı önledi. "Kusura bakma, arkadaş çok

sarhoş ta !" dedi..Sonra, Osman'ın koluna girdi

"Ne yapıyorsun yahu ! O adamın dokunulmazlığı

var ! Suçlu sen olursun !" diye uzaklaştırdı.

" Kusura bakma, kendimi tutamadım karındaş

Nuri geldi, " ağa, yorgunlardır, yataklarını yaptı

rıyım da yatsın !" dedi..

" Eyi olur ..."dedi Ahmet
* * *
Hüseyin ağanın kızı, Dilruba,ile amcasının

kızı Mihrican, pencereden, dışarı bakıyordu,

konağa yaklaşan, Osman ile Ahmet 'i gördüler

Dilruba, " Amca kızı, babamın söylediği pehlian-

lar ,bunlar olmasın sakın ?"dedi."Çok yakışıklılar,

şu, uzun boylu, esmer ,geniş omuzlu, tam bir erkek

"Gız, o Osman Pehlivan ! Bir düğünde

gördüm ..."

Osman,başını kaldırınca, iki kızın pencereden

kendilerine baktığını gördü. Gülümsedi.

Ağanın kızı olduğunu bilmediği Dilrubaya

gönlü akmıştı. "Karındaş, çaktırmadan bak...karşı

konakta iki kız bize bakıyor...Sarı saçlı, mor

kadife işlemeli olanı benim, yanındaki de senin

Nuri, onları karşıladı. Koca konak, kale gibi

korunuyordu. Etrafı yüksek duvarla çevrili konağın

demir kapısından girdiler...Sanki bir cennete gel-

mişlerdi. Bahçede her çeşit meyve ağaçları, süs

bitkileri, ve çam ,ladin ağaçları ile ortada büyük

bir havuz vardı. Havuzun etrafı, damarlı yeşil mer-

merden yapılmıştı, Hüseyin ağanın sabahları dinlen

diği çardak, ve çardağı geçince, yeşil çimenlerle

kaplı bir alan çıktı önlerine.

Osman, "Hüseyin ağa, çok zengin galiba !"

dedi.

Nuri, gülümsedi" Zengindir, ama fakir fukara

babasıdır da...!" dedi..

Osman, "ağanı öğme, nasıl bir adam olduğu

H... yerinde biliniyor !" diye içinden geçirdi.
 
X