- Katılım
- 3 Aralık 2006
- Mesajlar
- 3.073
- Emoji Skoru
- 132
- Puanlar
- 688
- Yaş
- 63
VEYSEL’İ BAHARDA BAĞRINA BASAN TOPRAK..
Doğanın yeniden canlandığı gün yitirdik Veysel’i .. Çok çok altı kez görebildiği bahar mevsiminin ilk gününde, renklerine doyamadığı dünyadan usulca göçtü gitti koca Veysel. Renklerine doyamadığı dünyaya, renklerle örülü yığınla türkü bırakıp da gitti. Türkiye ağladı, Türkiye’nin göz yaşlarıyla sulanan kara toprağın bile yüreği sızladı. Oysa ki Veysel toprağa sevdalıydı, Veysel’i bağrına basan kara toprağın sevinci boğazına düğümlendi ..
Bahar, 21 martlarda gelmezdi Sivrialan’a .. “Aslen Sivaslı olup da Erzurum’da eğleşen” kara kış, kolay teslim olmazdı baharın cılız güneşine. Cemreler bir biri ardına düşerdi ama, ne toprak, ne hava ne de su ısınmazdı kolay kolay. Ama gözle görülür bir kıpırdanma sezilirdi kar giysili doğada. Gündüz yalancı güneşe kanıp eriyen karlar gece buza çeker, kuru ayazın bıçak gibi kestiği akşamlarda kardelenler, yeniden toprağın altına girmek isterlerdi ..
Kısa ömürlü kardelenler, yerini yavaş yavaş papatyalara bırakırken, toprak da bahar kokmaya başlardı. Kahverengiden yeşile, ala beyaza dönüşen doğanın adıydı Nevruz. Bir kış mevsimini daha selametle geride bırakmanın coşkusu, insanın doğaya ayak uydurmasıydı. Uyanıp silkinmekti, çiçek açmaktı ve mis kokmaktı ..
Veysel, kokusundan bilirdi baharı, doğanın ve insanın kıpırdanışından bilirdi. Sesleri kokuları yüklerdi yüreğine, baharın tüm renklerini hiç kimsenin anlatamayacağı güzellikte anlatırdı. Veysel’in türküsünü dinleyenler, gören gözlerinden utanırdı. Göremediği çiçekleri söyleştirir, çiçeğin hem rengini hem kokusunu sindirirdi türküsüne. Yaşamını topraktan kazananlar, toprağın kadrini Veysel’in türküsünü dinleyince bilirlerdi ..
Veysel’in ölümü, doğanın yaktığı dertli bir türküydü belki. Aşığı, baharın geldiği gün bağrına basan toprak, kadir bilmeyenlere ve, yaşamı doğru olarak algılayamayanlara sesleniyordu. Türkünün sözleri, ölüm ve yaşamın iç içe olduğuna ilişkindi. 1973 yılının 21 martıydı ve bahar gelmişti. Doğa yeniden canlanırken, Veysel sonsuzluğa göçüyordu.
H.KARABUDAK
Doğanın yeniden canlandığı gün yitirdik Veysel’i .. Çok çok altı kez görebildiği bahar mevsiminin ilk gününde, renklerine doyamadığı dünyadan usulca göçtü gitti koca Veysel. Renklerine doyamadığı dünyaya, renklerle örülü yığınla türkü bırakıp da gitti. Türkiye ağladı, Türkiye’nin göz yaşlarıyla sulanan kara toprağın bile yüreği sızladı. Oysa ki Veysel toprağa sevdalıydı, Veysel’i bağrına basan kara toprağın sevinci boğazına düğümlendi ..
Bahar, 21 martlarda gelmezdi Sivrialan’a .. “Aslen Sivaslı olup da Erzurum’da eğleşen” kara kış, kolay teslim olmazdı baharın cılız güneşine. Cemreler bir biri ardına düşerdi ama, ne toprak, ne hava ne de su ısınmazdı kolay kolay. Ama gözle görülür bir kıpırdanma sezilirdi kar giysili doğada. Gündüz yalancı güneşe kanıp eriyen karlar gece buza çeker, kuru ayazın bıçak gibi kestiği akşamlarda kardelenler, yeniden toprağın altına girmek isterlerdi ..
Kısa ömürlü kardelenler, yerini yavaş yavaş papatyalara bırakırken, toprak da bahar kokmaya başlardı. Kahverengiden yeşile, ala beyaza dönüşen doğanın adıydı Nevruz. Bir kış mevsimini daha selametle geride bırakmanın coşkusu, insanın doğaya ayak uydurmasıydı. Uyanıp silkinmekti, çiçek açmaktı ve mis kokmaktı ..
Veysel, kokusundan bilirdi baharı, doğanın ve insanın kıpırdanışından bilirdi. Sesleri kokuları yüklerdi yüreğine, baharın tüm renklerini hiç kimsenin anlatamayacağı güzellikte anlatırdı. Veysel’in türküsünü dinleyenler, gören gözlerinden utanırdı. Göremediği çiçekleri söyleştirir, çiçeğin hem rengini hem kokusunu sindirirdi türküsüne. Yaşamını topraktan kazananlar, toprağın kadrini Veysel’in türküsünü dinleyince bilirlerdi ..
Veysel’in ölümü, doğanın yaktığı dertli bir türküydü belki. Aşığı, baharın geldiği gün bağrına basan toprak, kadir bilmeyenlere ve, yaşamı doğru olarak algılayamayanlara sesleniyordu. Türkünün sözleri, ölüm ve yaşamın iç içe olduğuna ilişkindi. 1973 yılının 21 martıydı ve bahar gelmişti. Doğa yeniden canlanırken, Veysel sonsuzluğa göçüyordu.
H.KARABUDAK