• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Uzay çocukları

seyran

Nirvana
Kayıtlı Üye
28 Şubat 2007
842
7
643
55
Hollanda
1960’lı yılların sonlarında evimize ecnebi bir misafir geldi.

Baş köşeye oturttuk bu sihirli perimizi… Dantellerle süsledik, çiçeklerle bezedik.

Televizyon denilen bu sihirli perimize gözümüzü kırpmadan bakar olduk.

Türkiye’de iletişim çağının ayak seslerini duyuyorduk.

Uzayın boşluğundan gelen resimler, evimizde canlanıp, kanlandıkça biz de değişmeye başladık.

Televizyonun sessiz devrimi kansız gerçekleşiyordu.

Buna değil karşı durmak, yandaşı olduk.

1968 – 1990’lı yıllar, TRT’nin Kaçak, Küçük Ev, Şeker Kız Candy, Müzedeki Hayalet, Uzay Yolu gibi dizileri, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konserleri, belgeseller, tartışma programları ile geçti.

Halkı eğitme işlevi üstlenen TRT’nin programları, denetim elemanlarınca –bu konuda bir anı kitabı eminim çok ilginç olurdu- Türk halkının gelenek ve görenekleri, ahlak anlayışı ve Devletin temel nitelikleri açısından filtre ediliyor, sakıncalı bulunan sahneler kesiliyordu. Filtrenin yoğunluğu, dönemin siyasal iktidarına göre değişiyordu.

Müzik zevkinden cinsel hayata kadar terbiye edilmesi gereken bir çocuk gibi görülen Türk milleti, 1980’li yılların sonlarında sihirli kutunun adeta tutsağı haline geliyordu. Uzayın boşluğundan adeta bir füze gibi inen sinyaller, ne denetim dinliyor, ne duvar ne dağ ne taş…Tıpkı bir gaz gibi tüm hücrelerimize sızıyordu.

Daha sonra ise özel kanallar damımıza düştü. Kapıdan kovuldu, bacadan girdi.

Türk halkı, paldur küldür evine dalan bu yabancıyla tutkulu bir ilişkiye girdi. O güne kadar mahalle baskısının altında suyu çıkan bilinçaltının tüm kirliliklerini akıtacağı bir yatak bulmuştu. Bu yatağı taşıracak sağnak gittikçe arttı. TRT’de yıllarca en masum öpüşme sahnesini bile göremeyen Türk halkı, erotik filmlerden, gözetlenen odalara, paparazzi programlarından ağalı, kumalı, metresli dizilere, en mahrem konuların ortaya döküldüğü tartışma programlarından, paranın bin bir şaklabanlıkla ele geçirildiği yarışma programlarına kadar renkli bir bataklığın içine çekiliyordu.

Dünyada en fazla televizyon seyreden ABD’lilerle sidik yarıştıran Türk halkı, komşun aç yatarken, tok yatan bizden değildir, komşu komşunun külüne muhtaçtır, gibi atasözlerini nostaljiye bırakıp yeni efendisine teslim oldu. Efendinin, Romalılar gibi arenaya fırlattığı kurban, büyük bir hazla parçalanıyor ya da alkışlanıyordu. Toplum vicdanının kılıcı medyanın elindeydi. Her tutsak gibi o da sahibinin dediğini yapıyordu.

TRT bir süre “7 Kocalı Hürmüz” gibi bin bir cilve yapan özel kanallar karşında adeta namus timsalini oynadı. Kitle iletişim araçlarının eğitim işlevini bırakmadı. Medya olmayı red ediyordu. Her ne kadar siyasal iktidarların gölgesinde olsa da, kendini varoşa çekmek isteyenlere direndi… Lakin halk yüzüne bakmaz olmuştu. Bir yılbaşı gecesi göbek dansıyla havlu attı. Halkın suyuna gitmeye başladı.Reyting canavarı onu da yuttu.

Şimdilerde, talk show, music show, dans show, real showlar…….devam ediyor…

Kitleler showdan showa koşuyor… Şöhret olmak, para kazanmak, acındırmak, kitleler içinde eriyen varlığını fark ettirmek için…

En acınası halimizi bile showa dönüştürüyor, göbek showu ile unutuyoruz yaralarımızı…Kitlelerin duyguları, düşünceleri showun renkliliği, spot ışıkları altında biçim değiştiriyor, algılar çarpıklaşıyor.

Bilgilendirme, kamuoyu oluşturma işlevi showla hadım edildi. Medyanın iktidarı saygınlığını kaybetti. Haberler showa dönüştü. Aksi halde reyting canavarının önüne atıveriyoruz.

Bu showda kimse kimseyi fark etmiyor, gürültüye gidiyor tüm acılar, feryatlar…

Kimse bizi duymuyor….

Hiçbir yerdeyiz…


alinti
 
Back