- 3 Aralık 2006
- 3.073
- 132
- 63
Utanacaksınız!...
Ertuğrul AKDENİZ
Beş yıl evvel, bir yaz tatili dönüşü sabahın erken saatlerinde Çanakkale - Eceabat arasında çalışan yolcu gemisinin üst güvertesinde yaşları 17 - 24 arası olan, 6 kişilik bir kız grubu ile tanışmıştım, önce resim çekme ile başladı konuşmalarımız, içlerinden biri Türkoloji eğitimi aldığı için güzel bir Türkçesi vardı.Grubun bir kısmı Yeni Zellanda'lı, bir kısmı Avustralya' lı idi.
Yalnız başlarına dünyanın bir ucundan kalkıp özel olarak oraya gelmişlerdi..Sorduğumda hepsi dedelerinin mezarlarını ziyaret etmek ve o yaşananları yerinde görmek için geldiklerini söylediler... Sonra akşama kadar beraber o yamaçları, kabirleri, abideleri gezdik...
Vapurda yaşanan curcuna, şamata bir süre sıkış, tepiş doluştuğumuz arabada da devam etti...Anzak koyunun girişinde indiğimizde, o şamatacı grup büyük bir hayranlık ve huşu içine girdiler..Grupta çıt çıkmaz oldu.....
Sırayla Kilitbahir, Seddülbahir, Savaştepe, Arıburnu, Conkbayırı, Kabatepe, Kireçtepe, Kemalyeri,Alçıtepe'yi dolaştık..
Anzak Koyu'nda bölgenin en dokunaklı şehitliklerinden bir tanesi bulunmaktadır. Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusunun birleşimi ile oluşan birliklere "ANZAK" adı verilmektedir. "Anzak Şehitliği ve bölgenin kalbini çalan Atatürk'ün sözlerinin yazıldığı Arıburnu Anıtı, hüzünlü ziyaretlere sahne olmakta ve her yıl 25 Nisan'da Türk'lerin ve Dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerin katılımıyla ANZAK GÜNÜ kutlanmaktadır.
........Uzak diyarlardan evlatlarını
harbe gönderen analar!
Göz yaşlarınızı dindiriniz.
Evlatlarınız bizim bağrımızdadır.
Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır.
Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra artık
Bizim evlatlarımız olmuşlardır.
Mustafa Kemal ATATÜRK 1934
ANZAK Şehitliğine geldiğimizde Atatürk'ün bu sözlerini okuyunca hepsi resmen koptu, iki gözü iki çeşme misali nasıl ağlamaya başladılar inanamazsınız...Dualar edildi, sonra o grup ne yaptı biliyormusunuz? Zaten tertemiz olan o şehitlikteki tüm kabirleri tek tek gezerek üzerlerindeki kuru otları, çalı parçalarını topladılar...
En son akşama doğru Çanakkale Abidesine geldik. Abide etkileyici, çevre çöp doluydu. Tarihimizin dönüm noktalarından birinin yaşandığı yer gerçekten güzel planlanmış ve inşa edilmişti. Ancak İngiliz ve Fransız Mezarlarının temizliğini görünce daha da kızdım insanımıza.
Oradan grubu tekrar Eceabat iskelesine bırakıp ayrıldım. Gelibolu'da ki akrabalarıma giderken yol boyu düşündüm....
Gencecik kızlar dünyanın öbür ucundan kalkıp yalnız başlarına geçmişlerini, tarihlerini araştırmaya, atalarına olan vefa borçlarını ödemeye buralara geliyor ve benim güzel ülkemin güzel insanları daha Çanakkale'nin nerede olduğunu bile bilmiyor...
Utanılacak bir durum değilmidir bu?...Nasıl Türküm diye öğünebiliyoruz ?
Oradaki resmi veya özel birçok müzedeki eşyaları gördünüz mü? O havada düğüm olan mermileri, çarık parçalarını, giysi diye kullanılan çaput parçalarını...ve bir de düşmanın kullandığı eşyaları, silahları....
Türkiye nasıl yaratıldı, neler çekildi o savaşta bir görün, o tepelerden akan kanlar daha hala orada toprağın üzerinde, 90 yıldır yağan yağmurlar, esen rüzgarlar o kan izlerini silememiş ve silemezde....
Biliyorum bir çoğunuz inanmıyorsunuz 90 yıldır kan izimi kalırmış diyorsunuz....Gidin ve görün...Geleceğimiz olan çocuklarınıza özellikle gösterin oraları....
Kazanacağınız şey ne olacak biliyormusunuz?
Sadece UTANACAKSINIZ......
Ben nasıl bir Türküm diye utanacaksınız.....
Geçenlerde bir gazete çıkan bir haberi aynen kullanıyorum ;
Japon eğitimciler: Gençlerinize Çanakkale’yi gezdirin!
Papatya Yayınları tarihimizdeki kahramanlıklarımızın anlatıldığı “Destanlaşan Çanakkale” kitabını yayınladı. Merhum Başbakan Turgut Özal’ın davet ettiği Japon eğitimcilerinin ülkemizde gençlerimize verdiğimiz eğitimi yerinde inceledikten sonra vardıkları sonuca ait konuşmalar da bu kitapta yer aldı.
Japonların kendi çocuklarına nasıl milli şuur kazandırdıklarının da anlatıldığı kitaptan ilgili kısmı, özetleyerek arz etmek istiyorum bugün sizlere...
Muhtemelen siz de misalleri merakla okuyacak, dikkatle düşüneceksiniz. “Eğitim alanında uzman Japon heyeti, zamanın Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler’in de içinde bulunduğu bir heyetle Başbakan Turgut Özal’ın huzuruna çıkar ve davet üzerine geldikleri ülkemizde inceledikleri eğitimimizin gençlerimiz üzerindeki verimsiz sonuçlarını şu soğuk cümleyle ifade ederler.
- Gençlerinizde milli şuur eksik!..
Şok etkisi yapan bu gözlemden sonra sorular arka arkaya gelir:
-Siz Japonlar gençlerinize milli şuur verme adına ne yapıyorsunuz? Nasıl bir eğitim programı uyguluyorsunuz?
Japonlar şu bilgiyi verirler:
- Biz, derler eğitime şok testler uygulayarak başlarız.
Çocukları uçak kadar hızlı giden trenlere bindirir ve çok katlı yollardan geçiririz. En üstün teknolojiyle ve robotlarla çalışan dev fabrikalarımızı gezdiririz. Bu baş döndürücü teknoloji karşısında sarsılan ve şoke olan çocuklarımıza deriz ki:
- Gördüğünüz bu hızlı trenleri ve üstün teknolojiyi sizin atalarınız yaptı. Eğer siz daha çok çalışırsanız daha hızlı giden ulaşım araçları yapar, daha üstün teknoloji meydana getirir, daha modern fabrikalar kurarsınız.
Bundan sonra çocukları Hiroşima ve Nagazaki’ye götürüp düşmanın harap ettiği bölgeleri gezdirir ve yine deriz ki:
- Eğer siz birlik ve beraberlik içinde çalışmazsanız, işte böyle düşmanlar sizin ülkenizi yakar, yıkar ve yaşanmaz bir ülke haline getirirler. Ama çalışırsanız güçlü olursunuz, düşmanlarınız size saldırmaya cesaret edemezler. Vatanınız, milletiniz yükselir. Dünyadaki devletler size saygı duymaya başlarlar... Artık çalışmak ve çalışmamak konusunda karanızı siz verin.
Bu iki şok örnekle çocuklarımız kendilerine gelerek iyi ve çalışan bir Japon genci olma yolunda ilk adımlarını atmış olurlar. Milli bir şuurla okurlar!..
Tam bu sırada orada bulunanlardan biri:
- Bizim Hiroşima ve Nagazaki’miz yoktur ki?..” demeye getirir.
Buna gecikmeden cevap gelir:
- Sizin Hiroşima ve Nagazaki gibi yerleriniz bizimkilerinden çok ve daha da etkilidir. Bir metrekareye altı bin merminin düştüğü Çanakkale Zaferi’nin kazanıldığı olaylarla dolu bir tarihi mekan sizde.
Çocuklarınız ve gençlerinizin şok olması için yeter de artar bile Çanakkale.
Dünyanın en gelişmiş ve en güçlü ordularına karşı Türkler olmazları olduruyor ve bütün dünyayı hayretler içinde bırakan bir zafer kazanıyorlar. İmanın, azmin, birlik, beraberliğin neleri yendiğini ispatlıyorlar burada.
İşte sadece bu olay, bu bölge ve bu zafer dahi gençlerinizin milli şuur kazanmalarına yetecek örneklerle doludur. Bu sebeple gençlerinizi gruplar halinde Çanakkale’ye götürüp gezdirmelisiniz. Her Türk genci Çanakkale Savaşları’nın yapıldığı bölgeyi bilerek gezmeli, atalarının ne olmazları başardığını gururla görmeli, iftiharla öğrenmelidir.
Daha sonra onlara demelisiniz ki:
- Sizler birlik ve beraberlik içinde çalışmazsanız, güçlü ve kuvvetli olmazsanız düşmanlarınız yine Çanakkale’ye gelirler, ülkemizi işgal eder ve öz yurdumuzda hür yaşamayı size çok görürler. Ama çalışır, teknolojiyi yakalarsanız, ülkenizi kalkındırır, ilerleyen ülke haline getirirsiniz. Düşmanlarınızın sizi etkileri altına alma cesaretleri yok olur. Özgürlüğünüzü korursunuz. Atalarımızın işte böyle koruduğu bu vatanı koruma ve kalkındırma sırası şimdi sizlerde!..”
Japonların verdikleri bu örnekler bizler için ibretli olduğu kadar da düşündürücü olsa gerektir. Kendi değerlerimizi çocuklarımıza anlatma konusunda ihmallerimizin olduğu daha net anlaşılmaktadır bu misallerle.
(Destanlaşan Çanakkale. Mustafa Turan. )
Evet işte bize elimizdeki değerleri bilmediğimiz için verilen bir ders, hadi gelinde utanmayın bakalım....
Artık yavaş yavaş bahar geliyor, sonra o güzelim yaz ayları başlayacak, tabii tatil planlarıda....
Ne olur hiç değilse bir kez kabuğunuzu kırın...senelerdir yaşadığınız yerden çıkın...ve çocuklarınızı o Kutsal savaş alanına götürün....
Bence onlara bırakacağınız en güzel miras bu olacaktır.....
Ertuğrul AKDENİZ
Beş yıl evvel, bir yaz tatili dönüşü sabahın erken saatlerinde Çanakkale - Eceabat arasında çalışan yolcu gemisinin üst güvertesinde yaşları 17 - 24 arası olan, 6 kişilik bir kız grubu ile tanışmıştım, önce resim çekme ile başladı konuşmalarımız, içlerinden biri Türkoloji eğitimi aldığı için güzel bir Türkçesi vardı.Grubun bir kısmı Yeni Zellanda'lı, bir kısmı Avustralya' lı idi.
Yalnız başlarına dünyanın bir ucundan kalkıp özel olarak oraya gelmişlerdi..Sorduğumda hepsi dedelerinin mezarlarını ziyaret etmek ve o yaşananları yerinde görmek için geldiklerini söylediler... Sonra akşama kadar beraber o yamaçları, kabirleri, abideleri gezdik...
Vapurda yaşanan curcuna, şamata bir süre sıkış, tepiş doluştuğumuz arabada da devam etti...Anzak koyunun girişinde indiğimizde, o şamatacı grup büyük bir hayranlık ve huşu içine girdiler..Grupta çıt çıkmaz oldu.....
Sırayla Kilitbahir, Seddülbahir, Savaştepe, Arıburnu, Conkbayırı, Kabatepe, Kireçtepe, Kemalyeri,Alçıtepe'yi dolaştık..
Anzak Koyu'nda bölgenin en dokunaklı şehitliklerinden bir tanesi bulunmaktadır. Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusunun birleşimi ile oluşan birliklere "ANZAK" adı verilmektedir. "Anzak Şehitliği ve bölgenin kalbini çalan Atatürk'ün sözlerinin yazıldığı Arıburnu Anıtı, hüzünlü ziyaretlere sahne olmakta ve her yıl 25 Nisan'da Türk'lerin ve Dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerin katılımıyla ANZAK GÜNÜ kutlanmaktadır.
........Uzak diyarlardan evlatlarını
harbe gönderen analar!
Göz yaşlarınızı dindiriniz.
Evlatlarınız bizim bağrımızdadır.
Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır.
Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra artık
Bizim evlatlarımız olmuşlardır.
Mustafa Kemal ATATÜRK 1934
ANZAK Şehitliğine geldiğimizde Atatürk'ün bu sözlerini okuyunca hepsi resmen koptu, iki gözü iki çeşme misali nasıl ağlamaya başladılar inanamazsınız...Dualar edildi, sonra o grup ne yaptı biliyormusunuz? Zaten tertemiz olan o şehitlikteki tüm kabirleri tek tek gezerek üzerlerindeki kuru otları, çalı parçalarını topladılar...
En son akşama doğru Çanakkale Abidesine geldik. Abide etkileyici, çevre çöp doluydu. Tarihimizin dönüm noktalarından birinin yaşandığı yer gerçekten güzel planlanmış ve inşa edilmişti. Ancak İngiliz ve Fransız Mezarlarının temizliğini görünce daha da kızdım insanımıza.
Oradan grubu tekrar Eceabat iskelesine bırakıp ayrıldım. Gelibolu'da ki akrabalarıma giderken yol boyu düşündüm....
Gencecik kızlar dünyanın öbür ucundan kalkıp yalnız başlarına geçmişlerini, tarihlerini araştırmaya, atalarına olan vefa borçlarını ödemeye buralara geliyor ve benim güzel ülkemin güzel insanları daha Çanakkale'nin nerede olduğunu bile bilmiyor...
Utanılacak bir durum değilmidir bu?...Nasıl Türküm diye öğünebiliyoruz ?
Oradaki resmi veya özel birçok müzedeki eşyaları gördünüz mü? O havada düğüm olan mermileri, çarık parçalarını, giysi diye kullanılan çaput parçalarını...ve bir de düşmanın kullandığı eşyaları, silahları....
Türkiye nasıl yaratıldı, neler çekildi o savaşta bir görün, o tepelerden akan kanlar daha hala orada toprağın üzerinde, 90 yıldır yağan yağmurlar, esen rüzgarlar o kan izlerini silememiş ve silemezde....
Biliyorum bir çoğunuz inanmıyorsunuz 90 yıldır kan izimi kalırmış diyorsunuz....Gidin ve görün...Geleceğimiz olan çocuklarınıza özellikle gösterin oraları....
Kazanacağınız şey ne olacak biliyormusunuz?
Sadece UTANACAKSINIZ......
Ben nasıl bir Türküm diye utanacaksınız.....
Geçenlerde bir gazete çıkan bir haberi aynen kullanıyorum ;
Japon eğitimciler: Gençlerinize Çanakkale’yi gezdirin!
Papatya Yayınları tarihimizdeki kahramanlıklarımızın anlatıldığı “Destanlaşan Çanakkale” kitabını yayınladı. Merhum Başbakan Turgut Özal’ın davet ettiği Japon eğitimcilerinin ülkemizde gençlerimize verdiğimiz eğitimi yerinde inceledikten sonra vardıkları sonuca ait konuşmalar da bu kitapta yer aldı.
Japonların kendi çocuklarına nasıl milli şuur kazandırdıklarının da anlatıldığı kitaptan ilgili kısmı, özetleyerek arz etmek istiyorum bugün sizlere...
Muhtemelen siz de misalleri merakla okuyacak, dikkatle düşüneceksiniz. “Eğitim alanında uzman Japon heyeti, zamanın Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler’in de içinde bulunduğu bir heyetle Başbakan Turgut Özal’ın huzuruna çıkar ve davet üzerine geldikleri ülkemizde inceledikleri eğitimimizin gençlerimiz üzerindeki verimsiz sonuçlarını şu soğuk cümleyle ifade ederler.
- Gençlerinizde milli şuur eksik!..
Şok etkisi yapan bu gözlemden sonra sorular arka arkaya gelir:
-Siz Japonlar gençlerinize milli şuur verme adına ne yapıyorsunuz? Nasıl bir eğitim programı uyguluyorsunuz?
Japonlar şu bilgiyi verirler:
- Biz, derler eğitime şok testler uygulayarak başlarız.
Çocukları uçak kadar hızlı giden trenlere bindirir ve çok katlı yollardan geçiririz. En üstün teknolojiyle ve robotlarla çalışan dev fabrikalarımızı gezdiririz. Bu baş döndürücü teknoloji karşısında sarsılan ve şoke olan çocuklarımıza deriz ki:
- Gördüğünüz bu hızlı trenleri ve üstün teknolojiyi sizin atalarınız yaptı. Eğer siz daha çok çalışırsanız daha hızlı giden ulaşım araçları yapar, daha üstün teknoloji meydana getirir, daha modern fabrikalar kurarsınız.
Bundan sonra çocukları Hiroşima ve Nagazaki’ye götürüp düşmanın harap ettiği bölgeleri gezdirir ve yine deriz ki:
- Eğer siz birlik ve beraberlik içinde çalışmazsanız, işte böyle düşmanlar sizin ülkenizi yakar, yıkar ve yaşanmaz bir ülke haline getirirler. Ama çalışırsanız güçlü olursunuz, düşmanlarınız size saldırmaya cesaret edemezler. Vatanınız, milletiniz yükselir. Dünyadaki devletler size saygı duymaya başlarlar... Artık çalışmak ve çalışmamak konusunda karanızı siz verin.
Bu iki şok örnekle çocuklarımız kendilerine gelerek iyi ve çalışan bir Japon genci olma yolunda ilk adımlarını atmış olurlar. Milli bir şuurla okurlar!..
Tam bu sırada orada bulunanlardan biri:
- Bizim Hiroşima ve Nagazaki’miz yoktur ki?..” demeye getirir.
Buna gecikmeden cevap gelir:
- Sizin Hiroşima ve Nagazaki gibi yerleriniz bizimkilerinden çok ve daha da etkilidir. Bir metrekareye altı bin merminin düştüğü Çanakkale Zaferi’nin kazanıldığı olaylarla dolu bir tarihi mekan sizde.
Çocuklarınız ve gençlerinizin şok olması için yeter de artar bile Çanakkale.
Dünyanın en gelişmiş ve en güçlü ordularına karşı Türkler olmazları olduruyor ve bütün dünyayı hayretler içinde bırakan bir zafer kazanıyorlar. İmanın, azmin, birlik, beraberliğin neleri yendiğini ispatlıyorlar burada.
İşte sadece bu olay, bu bölge ve bu zafer dahi gençlerinizin milli şuur kazanmalarına yetecek örneklerle doludur. Bu sebeple gençlerinizi gruplar halinde Çanakkale’ye götürüp gezdirmelisiniz. Her Türk genci Çanakkale Savaşları’nın yapıldığı bölgeyi bilerek gezmeli, atalarının ne olmazları başardığını gururla görmeli, iftiharla öğrenmelidir.
Daha sonra onlara demelisiniz ki:
- Sizler birlik ve beraberlik içinde çalışmazsanız, güçlü ve kuvvetli olmazsanız düşmanlarınız yine Çanakkale’ye gelirler, ülkemizi işgal eder ve öz yurdumuzda hür yaşamayı size çok görürler. Ama çalışır, teknolojiyi yakalarsanız, ülkenizi kalkındırır, ilerleyen ülke haline getirirsiniz. Düşmanlarınızın sizi etkileri altına alma cesaretleri yok olur. Özgürlüğünüzü korursunuz. Atalarımızın işte böyle koruduğu bu vatanı koruma ve kalkındırma sırası şimdi sizlerde!..”
Japonların verdikleri bu örnekler bizler için ibretli olduğu kadar da düşündürücü olsa gerektir. Kendi değerlerimizi çocuklarımıza anlatma konusunda ihmallerimizin olduğu daha net anlaşılmaktadır bu misallerle.
(Destanlaşan Çanakkale. Mustafa Turan. )
Evet işte bize elimizdeki değerleri bilmediğimiz için verilen bir ders, hadi gelinde utanmayın bakalım....
Artık yavaş yavaş bahar geliyor, sonra o güzelim yaz ayları başlayacak, tabii tatil planlarıda....
Ne olur hiç değilse bir kez kabuğunuzu kırın...senelerdir yaşadığınız yerden çıkın...ve çocuklarınızı o Kutsal savaş alanına götürün....
Bence onlara bırakacağınız en güzel miras bu olacaktır.....