- 8 Haziran 2007
- 116
- 1
- 56
Anti depresanlar olmadan unutmak. Ağlama krizleriyle bölünen uykular olmadan unutmak. Yaralanmamak çünkü yaralan bile unutmak. Onu bir yerlerde görmekten korkmamak çünkü onu artık zaten hiç tanımıyor olmak.Önce resimlerini duvardan kaldırın. Çay içtiği bardağı rafa saklayın. Giydiği ne varsa bir bir katlayın. Ve onu hızla unutun, silin, yok edin... Yakın bütün fotoğrafları. Ona ait bütün eşyaları. Bu gece ümitlerinizi alın koynunuza. Gün doğmadan unutturacağız size insafsızı," dedi doktor kadına. Evet, evet,
aynen böyle… "Bu sayede çıkaracağız ona ait olan kalp haritanızı. Zihninizde ikinize dair her ne varsa; o yolların hepsinden geçerek temizleyeceğiz hatıralarımızı. Sabah her şey bitmiş olacak. Yepyeni bir kadın olarak uyanacaksınız güne. Hiç olmamış gibi davranabileceksiniz; olmuş olan onca şeye rağmen." Vaad edilen şey büyüktü: Tek bir operasyonla, hayatınızdan uzaklaştırmak istediğiniz o adamı sileceklerdi zihninizden; birkaç saatte hem de! Sabaha yepyeni biri gibi uyanmak... Hafızadan silmek; koca bir ilişkiyi, acı tatlı yaşanmışlıkları. Bir zamanlar yan yana uyuduğun kişinin artık yoldan geçen birinden farksız olması. Kısa ve acısız. Çok ütopik, sarsıcı, çılgınca, cesurane, zorlayıcı, rahatsız edici, ama aynı anda da huzur veren bir fikir bu, bir öneri. Tıpkı Matrix''te mavi hapı yutmak gibi... Anti depresanlar olmadan unutmak. Ağlama krizleriyle bölünen uykular olmadan unutmak. Yaralanmamak çünkü yaralan bile unutmak. Onu bir yerlerde görmekten korkmamak çünkü onu artık zaten hiç tanımıyor olmak.
Unutmak; hayatının bir evresini, bir dönemini... Kendini silmek, o ilişkideki ''sen''i silmek. Aradan zaman geçmesini beklemeden, aşk enkazına dönüşmeden unutmak. Silebilmek...
Kimi hiç tanımamış olmak isterdim? Kimleri ya da? Yoksa yaşadığımız hemen her şeyden mi pişmanım? Yok etmek istediğim bunca şey olamaz benim! Peki, ya varsa? Kısa ve acısız mı olsun unutuşum?''
Tuhaf gelmeyecek acılarınıza bile kıyamıyor oluşunuz?
Lekesiz bir zihin; acılarından arınmış, onların yerine kocam boşluklarla dolmuş bir beyin. Unutmak, o dramatik ve melankoli günleri atlayarak yeniden doğmak şahane bir fikre benziyor. Ama bir bedel ödetiyor size. Kurunun yanında yaş da yanıyor; adına ''hatıra'' dediğimiz, bizi ne kadar üzmüş olsa da gülümseyerek anımsadığımız ne varsa gidiyor! Bir erkek, bir aşk, tecrübeler, gülen fotoğraflar siliniyor. Ondan öğrendiğiniz ve ona öğrettiğiniz her şey uçup gidiyor. O zaman kendine şu soruyu sormadan edemiyor insan; "Kırılsam da, parçalansam da kıyabilecek miyim tüm bu yaşananlara? ’Beni ben yapan şey hatalarım değil mi biraz da?’ Ağzımda tuhaf, paslı bir tat bıraksa da yaşadıklarınız, daha korkunç değil mi bu histen mahrum kalışınız?" Ve… "Hani çok büyük acı çekmiştim ya. İyi günlerimiz de olmuş; her ne kadar aklımda hep kötüleri kalmış olsa da. Yine de vazgeçemem bu deneyimden. Öderim bedelini bir gün elbet ama ancak zamanla."
Yaşanmışlığın izlerini silmek... Yiyip yiyip kusmak gibi bir şey aslında. Ya da yaşanmış yılların izlerini botox''la silmek gibi. Yaşayıp yaşayıp, "Beğenmedim, at çöpe," demek.
Tuşlarına basılmaktan harfleri silinmiş telefonun gibi... Kullanılmaktan erimiş çantan gibi... Seninle ne ülkeler görmüş spor ayakkabıların gibi... Üzerinde sigara yanıkları olan ve sana arkadaşlarınla nasıl da eğlendiğini hatırlatan yıpranmış halın gibi... Sınavlara girdiğin uğurlu kalemin gibi...
O senin zihnin, onlar senin hatıraların. Senin yaşam izlerin! Kıyabilir misiniz? Anladım ki, acının da insana kattığı bir değer var. Hatıralar olmasa yaşamak neye yarar? Belki de yaşamın öğreteceği en önemli bilgilerden biri hakkında, insanı şimdiden uyarıyor bu film: Her ne yaşarsan yaşa, zamanla hepsi artı olarak yazılıyor sana. Anla artık, sende hata. Eksi diye bir şey yoktur hayatta. Yani Murathan Mungan’ın şahane biçimde özetlediği gibi, ''günler acıyı soldurur, her acı bir gün anı olur. O yüzden sen yok etme zihnini ya da seni yerden yere vuran o erkeği!
Bir gün fırtına dinince elinde kalan her ne olacaksa, yine sizin hanenize yazılacak. Ve böyle biriktire biriktire, bir gün yine de memnun kalacaksınız hayatın sana yaşattığı her şeyden. Hem de her şeyden
Alıntıdır.
aynen böyle… "Bu sayede çıkaracağız ona ait olan kalp haritanızı. Zihninizde ikinize dair her ne varsa; o yolların hepsinden geçerek temizleyeceğiz hatıralarımızı. Sabah her şey bitmiş olacak. Yepyeni bir kadın olarak uyanacaksınız güne. Hiç olmamış gibi davranabileceksiniz; olmuş olan onca şeye rağmen." Vaad edilen şey büyüktü: Tek bir operasyonla, hayatınızdan uzaklaştırmak istediğiniz o adamı sileceklerdi zihninizden; birkaç saatte hem de! Sabaha yepyeni biri gibi uyanmak... Hafızadan silmek; koca bir ilişkiyi, acı tatlı yaşanmışlıkları. Bir zamanlar yan yana uyuduğun kişinin artık yoldan geçen birinden farksız olması. Kısa ve acısız. Çok ütopik, sarsıcı, çılgınca, cesurane, zorlayıcı, rahatsız edici, ama aynı anda da huzur veren bir fikir bu, bir öneri. Tıpkı Matrix''te mavi hapı yutmak gibi... Anti depresanlar olmadan unutmak. Ağlama krizleriyle bölünen uykular olmadan unutmak. Yaralanmamak çünkü yaralan bile unutmak. Onu bir yerlerde görmekten korkmamak çünkü onu artık zaten hiç tanımıyor olmak.
Unutmak; hayatının bir evresini, bir dönemini... Kendini silmek, o ilişkideki ''sen''i silmek. Aradan zaman geçmesini beklemeden, aşk enkazına dönüşmeden unutmak. Silebilmek...
Kimi hiç tanımamış olmak isterdim? Kimleri ya da? Yoksa yaşadığımız hemen her şeyden mi pişmanım? Yok etmek istediğim bunca şey olamaz benim! Peki, ya varsa? Kısa ve acısız mı olsun unutuşum?''
Tuhaf gelmeyecek acılarınıza bile kıyamıyor oluşunuz?
Lekesiz bir zihin; acılarından arınmış, onların yerine kocam boşluklarla dolmuş bir beyin. Unutmak, o dramatik ve melankoli günleri atlayarak yeniden doğmak şahane bir fikre benziyor. Ama bir bedel ödetiyor size. Kurunun yanında yaş da yanıyor; adına ''hatıra'' dediğimiz, bizi ne kadar üzmüş olsa da gülümseyerek anımsadığımız ne varsa gidiyor! Bir erkek, bir aşk, tecrübeler, gülen fotoğraflar siliniyor. Ondan öğrendiğiniz ve ona öğrettiğiniz her şey uçup gidiyor. O zaman kendine şu soruyu sormadan edemiyor insan; "Kırılsam da, parçalansam da kıyabilecek miyim tüm bu yaşananlara? ’Beni ben yapan şey hatalarım değil mi biraz da?’ Ağzımda tuhaf, paslı bir tat bıraksa da yaşadıklarınız, daha korkunç değil mi bu histen mahrum kalışınız?" Ve… "Hani çok büyük acı çekmiştim ya. İyi günlerimiz de olmuş; her ne kadar aklımda hep kötüleri kalmış olsa da. Yine de vazgeçemem bu deneyimden. Öderim bedelini bir gün elbet ama ancak zamanla."
Yaşanmışlığın izlerini silmek... Yiyip yiyip kusmak gibi bir şey aslında. Ya da yaşanmış yılların izlerini botox''la silmek gibi. Yaşayıp yaşayıp, "Beğenmedim, at çöpe," demek.
Tuşlarına basılmaktan harfleri silinmiş telefonun gibi... Kullanılmaktan erimiş çantan gibi... Seninle ne ülkeler görmüş spor ayakkabıların gibi... Üzerinde sigara yanıkları olan ve sana arkadaşlarınla nasıl da eğlendiğini hatırlatan yıpranmış halın gibi... Sınavlara girdiğin uğurlu kalemin gibi...
O senin zihnin, onlar senin hatıraların. Senin yaşam izlerin! Kıyabilir misiniz? Anladım ki, acının da insana kattığı bir değer var. Hatıralar olmasa yaşamak neye yarar? Belki de yaşamın öğreteceği en önemli bilgilerden biri hakkında, insanı şimdiden uyarıyor bu film: Her ne yaşarsan yaşa, zamanla hepsi artı olarak yazılıyor sana. Anla artık, sende hata. Eksi diye bir şey yoktur hayatta. Yani Murathan Mungan’ın şahane biçimde özetlediği gibi, ''günler acıyı soldurur, her acı bir gün anı olur. O yüzden sen yok etme zihnini ya da seni yerden yere vuran o erkeği!
Bir gün fırtına dinince elinde kalan her ne olacaksa, yine sizin hanenize yazılacak. Ve böyle biriktire biriktire, bir gün yine de memnun kalacaksınız hayatın sana yaşattığı her şeyden. Hem de her şeyden
Alıntıdır.