• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Umut beyaz... Boya siyah...

13 Nisan 2007
15.555
36.072
1.123
Umut beyaz... Boya siyah...​


Bir cenaze töreninin ardından...​

Sabahın erken saatleriydi. Yağmur yağmıyordu. Güneş de yoktu. İşte öylesine tanımsız bir havaydı. Ya da tanımlanarak sınırlandırılamayacak, zamanı belirlenemeyecek bir gündü. Parantez içine alınamayacak bir gün; karanlık gibi, utanç gibi... Ne yağmur yağmaya cesaret etti, ne de güneş parlamaya...

İnsanlar adım adım geliyorlardı. Bir adımları ilerideyken, diğeri geride kalarak. Oysa her ikisi de ileriye gitmeliydi adımların. Bunu düşündüler ama düşeriz diye yapamadılar. Bir adım ileride, bir adımsa hep geride. Hepsi sessizdi. Ne bir gülüş vardı dudaklarında ne de gözlerinde yaş. Elleri boş, cepleri boş ama yürekleri doluydu. Dolu yüreklerle geliyorlardı. Bir de beyinleri vardı, tüm kendinden geçişlere karşın dimdik ayakta kalmış beyinler!...

Kontrol vardı. Sıraya dizildiler. Aranacak insan çok ve silahsız, arayacak insan az ve silahlıydı. Arandılar. Koltuk altları arandı, memeleri, kalçaları, bacakları ve apış araları arandı. Otomatiğe alınmış ellerce taranırken, onlar da bir o kadar duygusuzdular. Bulunacak hiçbir şey yoktu zaten bu yöntemle. Vücutlarında değil, beyinlerinde taşıyorlardı tarihlerini. Silahlarını pantolon bellerine değil, gözlerine saklamışlardı. Ama ne beyinleri aranabildi ne de gözlerine bakılabildi. Umut beyazdı ve küçücük kalmıştı. Hepsi umutlarını ceplerine yerleştirmişlerdi. O kadar küçüktü ki o da bulunamadı. Düşünen beyinlerin silahlı gözlerinde, umut, ceplerde ve beyazdı.

Çocukları düşündüler; gülmeyen çocukları... Çocuklar gıdıklamayla gülüyordu artık. İşaret bekliyorlardı ya da bir oyuncak. Onlara güzel dünyanın modern ve madeni mutluluğu verilmiş karşılığında ise umutları satın alınmıştı. “gelecek” çoktan bitmiş olan çocukların elinde artık gelmeyecekti.

Kumaşlara; hani şu metresi bir lira olan kumaşlara sarılarak uyuyanları düşündüler. Onlardan mutlulukları ve geçmişleri alınmış yerine neyse ki metrelerce kumaş verilmişti. Sorun; kumaşın deliklerinin biraz irice olmasıydı. Bir dolu tanesinin geçeceği kadar büyük, bir gözyaşının sele dönüşebileceği kadar küçüktü delikler...

Sözleri düşündüler, tutulmamak için verilen sözleri. Sırf ekmek yiyebilmek için, sözlere inananları düşündüler. Ya da sırf inanır görünmek için inananları düşündüler.

Ahmet Haşim’in merdivenlerini aslında ne de hızlı çıktıklarını düşündüler.
“Ben” e ait başarının, “biz” e ait başarı etmediğini düşündüler. ”biz” olmayı unuttuklarını, “ben” olmak uğruna yaşanan boşlukları düşündüler. “ben” olmaktan vazgeçmeden “biz” olunamayacağını...

Köylülerin, şehir insanı olma çabası içinde koştururken, önce mutsuzlaşmayı öğrendiklerini; sevgililerin, sevgisizlik içinde hunharca terk edişlerini; öğretenlerin, öğrenmeye yetecek kadar paralarının olmadığını; ekmek uğruna, ekmeğin beyazı uğruna günlerin nasıl karardığını; insan etinin kilosunun koyun etinden çok daha ucuza ve üstelik vitrinsiz, tezgah arkasında satıldığını düşündüler.

Dikkatlice ağzı bağlanan siyah poşetteki çöplerin aslında bir yere kaldırılmadığını, sadece çöplerin bile artık kokmaya cesaret edemediğini düşündüler.

Sonra kan oldu her yer. Her düşünce kanla örtüldü. Sis renginde kan, ya da kan renginde bir sis. Papini’ nin dediği gibi “Yok edemediği şeyleri örten sis”. Kan bile kırmızı değildi artık. Aka aka kırmızılığı bitmişti. Artık ne renk akacağını bile bilmeyen bir kan...

Hedef tahtasının ortasında kimsenin görmediği kocaman bir delik vardı. Oklar atılıyor, hedef vuruluyordu. Oysa her hedefe giden ok aslında o delikten boşluğa düşüyordu. Hedefi vurduğunu zanneden aslında bir okunu daha kaybediyordu. Boşlukta kayıp oklar...

Gece oldu...
İnsanlar adım adım gittiler. Evlerine vardıklarında hepsinin cebinde bir boya tüpü, bir de toplu iğne vardı. Onların, oraya ne zaman konulduğunu hepsi biliyordu. Aramalar sırasında aranamayan yerler için bırakılmışlardı. Aranan bulunamadı ya, hiç değilse boyansın!... Ve gün boyu sarılmalarda iğne tüpü delmiş, boya ceplere akmıştı. Boya, siyahtı. Umutlar siyaha dönmüştü. Korkmadılar!
Biliyorlardı ki sabah olduğunda siyah uçacaktı. Siyah boya kaçacak ve umut yeniden bir kere daha beyazı öpecekti.
Çocuklar elbet yeniden gülmeyi öğreneceklerdi tahta oyuncaklarıyla oynarken, insanlar kazanmak yerine önce paylaşmayı öğreneceklerdi. Çöpler kapı önlerine konacak ve kaldırılana kadar çığlık çığlığa kokacaklardı.
Elbet bir gün her şey düzelecekti. Elbet bir gün daha çok şiir okunacak, daha çok türkü dinlenecekti.
Bir gün arama bitecekti, kontrol bitecekti. Kazananlar olmadığı için neyin- ne zaman ve nasıl kazanıldığının önemi olmadığı gibi kaybedenlerin de hangi yolda hangi taşa takılarak düştüklerinin hiçbir önemi olmayacaktı.
Elbet bir gün silahların kabzası eritilecek ve içine önce su doldurulacak sonra da birer kırmızı gül saplanacaktı.
Ha bir de hani şu burun kıvırdığımız kolalı beyaz danteller, milenyum grisini dövecek ve baş köşelerine yeniden kıvrılacaklardı hem de naftalinin tüm ağır kokusuna rağmen... Modern dediğimiz o soğuk metaller ahşabın gücünde eriyecek, utançtan toprağa karışacaklardı ve işte onların üzerinde de bir gün mutlaka koca koca papatyalar bitecekti.
Ve işte o gün geldiğinde ben de sizleri deniz kenarına davet edeceğim. Kumsalda bir ateş yakacağız kocaman. Ortanıza alacaksınız beni. Size şiir okuyacağım... Hatta isterseniz bir de türkü... Söz veriyorum!...

Umut beyaz... Boya siyah...
Siyah korkak... Beyaz cesur...



Bahar Özdemir



Not: Yazıda bahsi geçen "cenaze töreni" Ahmet Taner Kışlalı'nın cenaze törenidir.. Aslında bu yazımı, Kışlanı'nın ölüm yıldönümü olan 21.10.2007 tarihinde yayımlayacaktım. Ancak o gün; şehitlerimizden gelen haberle hepimizin yüreği kana bulandı..
Kısmet bugüneymiş..
Terör nedeniyle hayatını kaybeden bütün insanların ruhu şad olsun..
 
Elbet bir gün her şey düzelecekti..

ki düzeldi.. unutuluyor üzerine yeni yeni neler geçiyor.. onu unutturacak daha büyük acılar.. kimler geldi kimler geçti umutlar karardı sonra yine hayat döndü.. geçer dimi herşey geçer.. saolasın içinde çok anlam gizli yazının umut beyaz .. beyaz cesur.. boya siyah.. siyah korkak..

yüreğine sağlık..
 
Back