14 Kasım Türk sinemasının doğum günü. Sinema meraklısı Fuat Uzkınay'ın, nasıl kullanılacağını Avusturyalı teknisyenlerden öğrendiği 'kamera' ile Ayastefanos'taki (Yeşilköy) Rus Abidesi'nin yıkılışını görüntülemesinin üzerinden tam 86 yıl geçti. Türk sinemasının, 14 Kasım 1914'ten, 1. Dünya Savaşı'nın kaoslu günlerinden, 2000 yılına uzanan serüvenini hatırlatmak istedik.
Yedinci sanat İstanbul'a geliyor
İstanbul, sinema sanatıyla Abdülhamit'in baskı rejiminin hem de en acımasız biçimiyle yaşandığı 1896 yılında tanıştı. Bu tarihten bir yıl önce, Paris'te ilk sinematograf gösterimini greçekleştiren Auguste ve Louis Lumiere kardeşlerin operatörlerinden Alexandre Promio, elinde kamerasıyla İstanbul'a çıkagelmesiydi, belki de Türkler, tıpkı Gutenberg'in icadı olan matbaa gibi, sinemayla da asırlar sonra karşılaşacaktı.
Promio, padişahtan alınan özel izinle İstanbul ve İzmir dolaylarında çok sayıda belgesel film çekti.
Yıldız Sarayı'ndaki büyülü perde
İstanbullular ilk sinema gösterisini yine bir yabancının, Bertrand adında bir Fransız 'ın sayesinde izledi. Yıldız Sarayı'nın salonuna bir perde geren Bertrand, başta Padişah olmlak üzere tüm saray erkanına ilk sinema gösterisini sundu.
Birahane'de ilk film gösterimi
İstanbul'un sıradan halkı ise bu büyülü icatla tanışmak için Sigmund Weinberg'i bekleyecekti.
Polonyalı Weinberg, Galatasaray Lisesi'nin karşısında bulunan Avrupa Pasajı'ndaki Sponek Birahanesi'nde halka açık ilk sinema gösterisini sundu.
Üstelik de elektrik olmadığı için petrol lambasının pek de hoş olmayan kokusu eşliğinde.
Neler yaşanmadı ki bu ilk gösteride. Karşılarındaki dev ekranda hareket eden, yemek yiyip, uyuyan insanları görenler 'bu şeytan icadının' Tanrı'ya karşı işlenmiş büyük bir günah olduğunu söylediler.
Ama tüm bu karşı çıkmalara rağmen sinemanın büyüsü insanları sarıp sarmalamakta gecikmedi.
Sponek Birahanesi'nin ardından Şehzadebaşı Feyziye Kıraathanesi, Tepebaşı Tiyatrosu ve Odeon Tiyatrosu başta olmak üzere İstanbul'un pek çok yerinde film gösterimleri yapıldı.
İlk sinema salonu açılıyor
İstanbul halkı ilk yerleşik sinema salonuna 1908 yılında yine Sigmund Weinberg'in sayesinde sahip oldu.
Weinberg, bugün çeşitli fuarların yapıldığı Tepebaşı Sergi Sarayı'nın bulunduğu yerde Darülbedayi'nin (Şehir Tiyatrosu) Komedi Bölümü'nde ilk yerleşik sinema salonunu hizmete açtı.
Pathe'ydi bu salonun adı. Daha sonra, o zamanlar da İstanbul'un kültür- sanat merkezi olan Pera'ta Cine Oriental, Cine Palance ve Cine palace gibi yerleşik salonlar birbiri ardına kapılarını açtı.
Sinemada ilk Türkler
Türklerin sinemaya el atması için ise 1.Dünya Savaşı yıllarına kadar beklemek gerekecekti. İki girişimci işadamı Cevat Boyer ve Murat Bey Şehzadebaşı'nda Milli Sinema'yı savaş yıllarında açtı.
Kısa bir süre sonra da Şakir ve Kemal Seden, Ali Efendi ve Fuat Uzkınay tarafından Sirkeci'de Ali Efendi Sineması açıldı.
14 Kasım 1914... Türk Sinemasının Doğuşu
Türk sinemasının doğum günü, ülkenin 1. Dünya Savaşı'nın karmaşasıyla boğuştuğu döneme rastlıyor. 11 Kasım'da ülke resmen savaşa girdikten 3 gün sonraya...
Çekilen ilk film, Osmanlı'nın 93 Harbi'nde Ruslara karşı yenilgisinin acı bir hatırası olan Ayastefanos'daki (Yeşilköy) Rus Abidesi'nin yıkılışını belgeleyen film oldu.
Yeşilköy'deki bu anıtın dinamitle havaya uçurulmasını görüntülemek için Avusturyalı Sacha Messter Gesschelschaft firmasının teknisyenleri İstanbul'a gelmişti. Yeşilköy'deki anıtın etrafında toplanan halk arzusunu hep bir ağızdan dile getirdi. "Bu anıtın yıkılışını yabancılar değil bir Türk filme çekmelidir."
Bunu da sinema tutkunu Fuat Uzkınay, hem de mucize sayılabilecek bir şekilde yaptı.
Uzkınay, o güne kadar bir kez bile film çekme aygıtını kullanmamıştı. O, sadece ustası Weinberg'den projeksiyon makinesinin nasıl kullanılacağınıı öğrenmişti.
Ama, hemen oracıkta, Avusturyalı teknisyenlerden bu aleti kullanmayı öğrendi. Ve Türk sinema tarihinin ilk belgeselini çekti: Ayastefanos'taki Rus Abidesi'nin Yıkılışı.
Bu 150 metrelik dev anıtın yıkılıp tarihe gömülmesi Türk sinemasının doğuşu oldu.
Yedinci sanat İstanbul'a geliyor
İstanbul, sinema sanatıyla Abdülhamit'in baskı rejiminin hem de en acımasız biçimiyle yaşandığı 1896 yılında tanıştı. Bu tarihten bir yıl önce, Paris'te ilk sinematograf gösterimini greçekleştiren Auguste ve Louis Lumiere kardeşlerin operatörlerinden Alexandre Promio, elinde kamerasıyla İstanbul'a çıkagelmesiydi, belki de Türkler, tıpkı Gutenberg'in icadı olan matbaa gibi, sinemayla da asırlar sonra karşılaşacaktı.
Promio, padişahtan alınan özel izinle İstanbul ve İzmir dolaylarında çok sayıda belgesel film çekti.
Yıldız Sarayı'ndaki büyülü perde
İstanbullular ilk sinema gösterisini yine bir yabancının, Bertrand adında bir Fransız 'ın sayesinde izledi. Yıldız Sarayı'nın salonuna bir perde geren Bertrand, başta Padişah olmlak üzere tüm saray erkanına ilk sinema gösterisini sundu.
Birahane'de ilk film gösterimi
İstanbul'un sıradan halkı ise bu büyülü icatla tanışmak için Sigmund Weinberg'i bekleyecekti.
Polonyalı Weinberg, Galatasaray Lisesi'nin karşısında bulunan Avrupa Pasajı'ndaki Sponek Birahanesi'nde halka açık ilk sinema gösterisini sundu.
Üstelik de elektrik olmadığı için petrol lambasının pek de hoş olmayan kokusu eşliğinde.
Neler yaşanmadı ki bu ilk gösteride. Karşılarındaki dev ekranda hareket eden, yemek yiyip, uyuyan insanları görenler 'bu şeytan icadının' Tanrı'ya karşı işlenmiş büyük bir günah olduğunu söylediler.
Ama tüm bu karşı çıkmalara rağmen sinemanın büyüsü insanları sarıp sarmalamakta gecikmedi.
Sponek Birahanesi'nin ardından Şehzadebaşı Feyziye Kıraathanesi, Tepebaşı Tiyatrosu ve Odeon Tiyatrosu başta olmak üzere İstanbul'un pek çok yerinde film gösterimleri yapıldı.
İlk sinema salonu açılıyor
İstanbul halkı ilk yerleşik sinema salonuna 1908 yılında yine Sigmund Weinberg'in sayesinde sahip oldu.
Weinberg, bugün çeşitli fuarların yapıldığı Tepebaşı Sergi Sarayı'nın bulunduğu yerde Darülbedayi'nin (Şehir Tiyatrosu) Komedi Bölümü'nde ilk yerleşik sinema salonunu hizmete açtı.
Pathe'ydi bu salonun adı. Daha sonra, o zamanlar da İstanbul'un kültür- sanat merkezi olan Pera'ta Cine Oriental, Cine Palance ve Cine palace gibi yerleşik salonlar birbiri ardına kapılarını açtı.
Sinemada ilk Türkler
Türklerin sinemaya el atması için ise 1.Dünya Savaşı yıllarına kadar beklemek gerekecekti. İki girişimci işadamı Cevat Boyer ve Murat Bey Şehzadebaşı'nda Milli Sinema'yı savaş yıllarında açtı.
Kısa bir süre sonra da Şakir ve Kemal Seden, Ali Efendi ve Fuat Uzkınay tarafından Sirkeci'de Ali Efendi Sineması açıldı.
14 Kasım 1914... Türk Sinemasının Doğuşu
Türk sinemasının doğum günü, ülkenin 1. Dünya Savaşı'nın karmaşasıyla boğuştuğu döneme rastlıyor. 11 Kasım'da ülke resmen savaşa girdikten 3 gün sonraya...
Çekilen ilk film, Osmanlı'nın 93 Harbi'nde Ruslara karşı yenilgisinin acı bir hatırası olan Ayastefanos'daki (Yeşilköy) Rus Abidesi'nin yıkılışını belgeleyen film oldu.
Yeşilköy'deki bu anıtın dinamitle havaya uçurulmasını görüntülemek için Avusturyalı Sacha Messter Gesschelschaft firmasının teknisyenleri İstanbul'a gelmişti. Yeşilköy'deki anıtın etrafında toplanan halk arzusunu hep bir ağızdan dile getirdi. "Bu anıtın yıkılışını yabancılar değil bir Türk filme çekmelidir."
Bunu da sinema tutkunu Fuat Uzkınay, hem de mucize sayılabilecek bir şekilde yaptı.
Uzkınay, o güne kadar bir kez bile film çekme aygıtını kullanmamıştı. O, sadece ustası Weinberg'den projeksiyon makinesinin nasıl kullanılacağınıı öğrenmişti.
Ama, hemen oracıkta, Avusturyalı teknisyenlerden bu aleti kullanmayı öğrendi. Ve Türk sinema tarihinin ilk belgeselini çekti: Ayastefanos'taki Rus Abidesi'nin Yıkılışı.
Bu 150 metrelik dev anıtın yıkılıp tarihe gömülmesi Türk sinemasının doğuşu oldu.