Türk kardeşler Türkiye’nin Kıbrıs politikasına acı bir darbe vurdu.

Mune

Nirvana
Yönetici
Super Moderator
12 Temmuz 2006
57.012
218.506
1.223
53

Yıllardır Kıbrıs Türk hükümetini tanımayan Türk devletleri 4 Nisan’da Semerkand’da yapılan AB-Orta Asya Zirvesinde Kıbrıs Rum Hükümetini tanıdı. Ankara sessiz kaldı.

İyi diplomasi sessizce yapılır derler. Ama bu kadarına da pes! Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan… Üçü birden, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımak yerine Güney Kıbrıs’a büyükelçi atadı. Üstelik bu adımı atmadan önce ne Ankara’yı aradılar, ne Türk Devletleri Teşkilatına danıştılar. Ve Türkiye ne yaptı? Tuhaf bir diplomatik duruş sergiledi: Sustu.
Dışişleri Bakanlığı, büyükelçilik açılışlarını görmezden geldi. Açıkça söyleyelim: Türkiye’nin dış politikadaki bu suskunluğu, artık stratejik derinlik değil, diplomatik boşluk yaratıyor. Ankara, iç siyasette “cunta” tartışmasına anında cevap verirken, Orta Asya’dan yükselen bu kardeşlik fiyaskosuna tek bir kelime etmedi. Belki de artık dış politika, iç siyaset için kullanılan bir dekor. Kulislerde yüksek sesle bağırılırken, uluslararası arenada kulağını tıkayan bir tavır egemen.

AB’den 12 milyar Euroluk yardım​

Oysa yaşananlar, öyle geçiştirilecek türden değil. Üç kardeş ülke, Türk Devletleri Teşkilatı’nın temel ilkelerini çiğneyerek Kıbrıs Türk halkını yok saydı. Avrupa Birliği’nin 12 milyar Euro’luk yatırım paketiyle gelen bu yeni diplomatik açılım, Türk dünyası idealiyle çarpıştı ve kazanan, ne yazık ki Brüksel oldu.
Semerkand’da düzenlenen AB-Orta Asya Zirvesinde, 541 ve 550 sayılı BM kararlarına açık destek vererek KKTC’nin “tanınmaması” çağrısını yineledi. Karşılığında ise ekonomik yardım paketlerini açtı. Türkiye’nin 40 yıldır yürüttüğü Kıbrıs diplomasisi böylece para karşılığı bypass edildi. Sadece diplomatik değil, stratejik bir ihanet yaşandı. Ve biz, Orta Asya’daki kardeşlerimizden değil, Avrupa’dan öğrendik ki, “kardeşlik” artık yatırım belgelerinin dipnotlarında geçiyor.
Zirvenin sonuç bildirgesindeki şu madde her şeyi özetliyordu:
“BM’nin ilgili kararlarına sadakatimizi teyit ederiz.”
Yani açıkça deniyor ki: “KKTC’yi tanımıyoruz ve tanımayacağız.” Bu imzayı atanlar kim? Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) üyesi Kazakistan ve Özbekistan ile KKTC gibi “gözlemci” statüde olan Türkmenistan. Daha dün Nevruz’da aynı ateşin etrafında halay çektiğimiz kardeşlerimiz!

Türk kardeşler Rumları tanırken…​

Türkiye bu gelişmelere nasıl tepki verdi?
Tekrarlayalım, cevap net: Vermedi.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan sessizliğe gömüldü. Cumhurbaşkanlığı’ndan açıklama yok. TDT Aksakallar Konseyi Başkanı Binali Yıldırım’dan çıt çıkmadı. Ama muhalefet lideri Özgür Özel’in “cunta düzeni” eleştirisine cevap anında geldi. “Haddini bil!” dendi.
Bu tablo bize bir şeyi gösterdi: Türkiye’nin dış politikası artık içerideki tartışmaların gölgesinde, diplomatik reflekslerden yoksun hale geldi.
Üstelik bu süreçte KKTC yalnız bırakıldı. 2022’de Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye yapılan KKTC, 2023’teki Astana Zirvesi’ne davet edilmedi. Şimdi de üç kardeş devlet, Güney Kıbrıs’ta büyükelçilik açtı. Bu, KKTC’nin sistemli biçimde yalnızlaştırılmasıdır. Dahası, Türkiye’nin Kıbrıs politikasının çöküşüdür.
Muhalefet bu tabloya “diplomatik fiyasko” diyerek tepki gösterdi. Ama iktidar medyası, yaşananları “önemsiz geçici gelişmeler” diye yorumladı. İktidarın refleksi ise, içeride slogan üretip dışarıda susmaktan ibaretti. Kamuoyundaki büyük soru hâlâ geçerliliğini koruyor: “Hükümet ne yapıyor?”

Haritalar büyürken gönüller daraldı​

Türkiye uzun süredir dış politikayı “gönül coğrafyası” edebiyatıyla yürütüyor. Ama gönüller daraldı. Haritalar büyürken Türkiye’nin yalnızlığı derinleşti. Oruç Reis, Fatih, Abdülhamid Han gemileriyle Mavi Vatan edebiyatı yapılıyordu bir zamanlar. Şimdi bu gemiler Somali açıklarında. Çünkü Türkiye artık Doğu Akdeniz’de yok. Kıbrıs’ta yok. Masada da yok.
Suriye bile Güney Kıbrıs’la diplomatik ilişki kurdu. Şam’da Güney Kıbrıs bayrağı göndere çekildi. Ve Türkiye’nin “stratejik ortağı” olan Türk devletleri bu gelişmeleri sessizce izledi. Türkiye ise içeride muhalefete laf yetiştirmekle meşguldü.
Oysa Türkiye, Türk Devletleri Teşkilatı’na yıllarca öncülük etti. Ortak alfabe çalışmaları, tarih kitapları, Orhun Süreci, Nevruz kutlamaları… Hepsi büyük vizyonlardı. Ama vizyon, yatırım sözleşmelerinin karşısında dayanamadı. Brüksel kazandı, Ankara izledi.

KKTC’de hayal kırıklığı​

Kıbrıs Türk halkı, bir kez daha yalnız bırakıldığını gördü. Rum-Yunan ekseni değil, bu kez “kardeş devletler” sırtını döndü. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, daha geçen ay BM gözetimindeki Cenevre görüşmelerinde “İki devletli çözüm tek çıkış yoludur” diye tekrarlamış, görüşmelerin Temmuz ayında devamına karar verilmişti. Ama o çözüm modeli, AB’nin yatırım dosyasında silindi. Ve Tatar’ı destekleyen Ankara, bu gelişmeye göz yumdu. Meclis kararları alınmadı, diplomatik girişimler yapılmadı.


Kıbrıs Türk halkı da tepkilerini sokağa döküyor. Fotoğraf 8 Nisan’da laik eğitim için Lefkoşa’da yapılan öğretmenler yürüyüşünden.
KKTC’nin yalnızlığı sadece coğrafi değil, psikolojik bir yalnızlıktır artık. 1983’te ilan edilen bağımsızlık, 2025’te diplomatik yalnızlığa dönüştü. Sormak gerekir: “Eğer Türkiye bile bu yalnızlığı görmezden geliyorsa, kim KKTC’ye sahip çıkacak?”

Orta vadede ne beklenmeli?​

Bu diplomatik krizin etkileri sadece bugünü değil, yarını da etkileyecek. Türk Devletleri Teşkilatı’nın birlik ruhu sarsıldı. Üye devletler, Brüksel’in ekonomik tekliflerine teslim oldular. Bu kırılma, Türkiye’nin Orta Asya’daki gücünü zayıflatacak. AB, Türk dünyasına yalnızca yatırım değil, yön de veriyor. Türkiye ise pasif bir izleyici.
Türkiye bu süreci tersine çevirmek istiyorsa, artık açık konuşmalı. “Bu büyükelçilik adımları kardeşlik ruhuna aykırıdır” demeli. Azerbaycan gibi sadık müttefiklerle yeni diplomatik hatlar kurmalı. KKTC’nin tanınmasını gündeme getirmeli. Ama her şeyden önce, dış politikayı iç politikadan bağımsızlaştırmalı.
Dış politika iç siyasetin posteri değildir. Diplomatik refleks, muhalefete laf yetiştirmek değil, ulusal çıkarları korumakla mümkündür. Bu refleks kaybedildiğinde, Türkiye yalnızlaşır. KKTC yalnızlaşır. Kardeşlik sadece şarkılarda kalır.

Boğulan sadece kardeşlik değil​

Bu sadece diplomatik bir başarısızlık değildir. Bu bir vizyon çöküşüdür. Onlarca yıllık politikaya ihanettir. Türkiye’nin bölgesel liderlik iddiasının temelinde bir kırılma.
Ve en kötüsü de, kendi kendini yaralamış olmasıdır.
Kardeşlik Doğu Akdeniz’de boğuldu -düşmanlar harekete geçtiği için değil, dostlar yüz çevirdiği ve Türkiye hiçbir şey söylemediği için.
Ve bir gün tarih yazıldığında şöyle diyebilir: “Bir zamanlar Türk birliğinin mimarı olan Türkiye, hayallerinin sessizce dalgaların altında kayboluşunu izlerken kendini her cephede yalnız buldu.”






 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…