- 13 Nisan 2007
- 15.555
- 36.072
TRUVA EFSANESİ - 1. BÖLÜM
Zamanımızdan takriben 3200 yıl önce Çanakkale Boğazı yakınlarında ‘’Troya'’ isimli bir kent varmış. B:u kentin , barışsever , fakat cesur insanları, kralları, Priamos’un idaresi altında uzun yıllar barış içinde çok mutlu bir hayat sürmüşler.
Birgün , kral Priamos’un karısı Hekabe çok kötü bir rüya gördü. Rüyasında, karnından ateşler çıkmakta ve ateşin dumanı, bütün Troya surlarını sarmaktaydı. Hekabe, bu rüyasını önce kocasına ; daha sonra da bir kahine anlattı. Kahinin yaptığı yorum, hiç de iç açıcı değildi. Ona göre, Hekabe, hamileydi ve doğacak olan çocuk , ilerde Troyalıların başına büyük dertler açacaktı. Onun için bebek doğar doğmaz öldürülmeliydi. Bu kehanete inanan Kral Priamos , çocuk doğduktan sonra bir adamını bebeği öldürmek için görevlendirdi. Savunmasız yeni doğmuş bebeği öldürmeyen Troya’lı onu o zaman ki adı ‘’İDA'’ olan ‘’Kazdağı'’na götürüp, bir ormana bıraktı. Nasıl olsa, yabani hayvanlar onu öldürür diye aklından geçirdi. Ama bebeği, yabani hayvanlardan önce bir çoban buldu. Bu çocuk, ilerde gerçekten Troya’lıların başına birçok dertler açacak olan Paris’ti.
O sırada, Tanrıların yaşadığı OLYMPOS dağında , ilginç bir kargaşa cereyan etmekteydi. Kral Peleus ile Deniz Perisi Thetis’in evlenme merasimine kavga ve nifak tanrıçası Eris, huzursuzluk çıkartır gerekçesiyle davet edilmemişti. Bu işe çok gücenen Eris, intikam almaya karar verdi. Üzerinde ‘’EN GÜZELE'’ yazılı , altından bir elmayı, şölenin yapıldığı salonun ortasına bırakıverdi. Doğal olarak bütün tanrıçalar, bu elmaya sahip olmak istediklerinden uzun tartışmalar oldu. Sonunda üç büyük tanrıça dışında diğerleri çekildiler. Ama kudret tanrıçası Hera, zeka tanrıçası Palas Athena ve Aşk tanrıçası Afrodit elmaya sahip olmakta ısrar ettiler. Her üçü de tanrı Zeus’a giderek onun, hakemlik yapmasını istediler. Baba tanrı Zeus, onların hiç birini gücendirmek istemediği için diplomatça davranıp, bu işlerden pek anlamadığını söyledi. Asıl amacı ise bu belayı Olympos’tan uzaklaştırmaktı. Onların Olympos’un tadını kaçıracaklarını anladığı için, hakemliği bir ölümlünün yapması gerektiğini söyledi.
'’Gidin'’ diye gürledi tanrıların babası ‘’ırmakları bol İda dağına, orada Paris adında Troya’lı bir prens yaşamaktadır. Bu işlerden en iyi anlayan odur.'’.
Böyle söyleyip uzaklaştırdı onları Olympos’tan. Onlar da haberci Tanrı Hermes’in rehberliğinde, kaynakları bol olan İda dağının doruklarına geldiler. O sırada Paris, hiçbir şeyden habersiz aşağıda koyunlarını otlatıyordu. Haberci Tanrı Hermes, meseleyi Paris’e anlatıp altın elmayı ona verdi. Hangisini en güzel bulursa elmayı ona verecekti. Ama bu iş, pek o kadar kolay olacağa benzemiyordu. Çünkü her üç Tanrıça da birbirinden güzeldi. Ne yapacağını şaşırmıştı. Onun hayranlığını ve şaşkınlığını gören Tanrıçalar, karar vermesini kolaylaştırmak için Paris’e rüşvetler teklif ettiler.
Hera kendisine kudret vaat etti. Altın elmayı kendisine verdiği takdirde Paris Avrupa ve Asya’nın en güçlü kralı olacaktı.
Athena kendisini dünyanın en zeki kralı yapacağını ve Yunanistan’la yapılacak bir savaşta kendisine zafer vaat etti.
Afrodit ise dünyanın en güzel kadınını Paris’e teklif etti.
Çoban Paris’in. Öyle büyük krallıklarda gözü yoktu. En güzel kadın benim olsun diye düşünüp, altın elmayı Afrodit’e verdi. İşte ne olduysa o zaman oldu. Bu işe çok bozulan Athena ile Hera, Troya’nın yıkımı için planlar kurmaya koyuldular.
Afrodit ise verdiği sözü yerine getirmek için bir plan yaparak Paris’in, Yunanistan’daki Isparta şehrine gitmesini sağladı. Çünkü o sırada Dünya’nın en güzel kadını Isparta Kralı Menelaos’un karısı ‘’Güzel Helen'’di. Menelaos ve Helen, Paris’i çok iyi karşıladılar.
Kral , kendisine dilediği kadar sarayında kalabileceğini söyledi. Ona güvenerek karısı ile Paris’i sarayda yalnız bırakıp, kendisi Girit’e gitti. Menelaos’un Girit’te olmasından yararlanan Paris, Helen’i Troya’ya kaçırdı.
Girit’ten dönen Menelaos, karısını evde bulamayınca yaptığı hatayı anladı ve karısını geri almak için Troya’ya savaş açtı. Bütün Yunan kırallarına da haberciler göndererek Helen’in kurtarılması için onları yardıma çağırdı. Çünkü kendisi evlenirken, diğer bütün krallar, Helen’in başına bir hal gelmesi halinde Menelaos’a yardım edeceklerine söz vermişlerdi. Verdikleri söz gereği, bütün krallar denizi aşıp güçlü Troya kentini yerle bir etmeye çok istekli idiler. Menelaos’un ağabeyi Agamemnon, yaşlı Nestor, Ajax, Patroklos hepsi hazırdılar. Ama Odysseus ile Akhilleus, pek ortalarda görünmüyordu.
Yunanistan’ın en akıllı, en kurnaz kralı olan Odysseus, kocasına sadakati olmayan bir kadın için, evini ve ailesini terk etmek istemedi. Bunun için kendisini ordu kampına çağırmaya gelen haberciye delirmiş gibi davrandı. Bir taraftan tarlayı sürüyor, sonra da toprağa tohum yerine tuz ekiyordu. Ama Başkumandan Agamemnon’un gönderdiği haberci de kurnaz birisiydi. Haberci, Odysseus’un küçük oğlunu yakalayıp sabanın önüne bırakıverdi. Bunu gören Odysseus, sabanı kenara atarak oğlunun hayatını kurtardı. Bu da onun eskisi kadar akıllı olduğunu gösterdi. İsteksiz de olsa, orduya katılmaya mecbur kaldı.
Akhilles ise Troya’ya gittiği takdirde, Troya’nın yağmalanmasını ve yanışını görmeden öleceğini biliyordu. Bunu kendisine bir deniz perisi olan annesi Thetis, söylemişti. Onun için, kadın elbiseleri giyerek, kral Lycomedes’in sarayında. saray kadınları arasında saklanıyordu.
Kumandanlar Akhilles’i bulma görevini kurnaz Odysseus’a verdiler. Odysseus, bir seyyar satıcı kılığına girerek saraya gitti. Sergisinin bir tarafında kadınların seveceği cinsten takılar, diğer tarafında ise şahane silahlar bulunuyordu. Sarayın bütün kızları mücevherlerin etrafında kümelenirken, sadece Akhilles kılıç ve kamalarla ilgileniyordu. Böylece Odysseus onu tanıdı. O da kaderini bile bile Odysseus’la birlikte ordu kampına katıldı.
Sonunda ordu tamamlanmış ve gemiler yola çıkmaya hazırdı. Ama bu kez, günlerden beri esen Kuzey rüzgarı, bir türlü dinmek bilmiyor ve gemilerin Troya’ya yelken açmalarına imkan vermiyordu. Ordu çaresizdi. Sonunda kahinlerden birisi Artemis’in Akhalara çok kızdığını, çünkü Agamemnon’un adamlarından birinin, onun en sevdiği tavşanlarından birini öldürdüğünü söyledi. Bu yüzden rüzgarı estirdiğini ve estirmeye devam edeceğini, ancak Agamemnon’nun kızı Iphiginia’yı kendisine kurban etmesi halinde öfkesinin dindirilebileceğini anlattı.
Bu Agamemnon için dayanılır gibi bir şey değildi. Buna rağmen zafer için buna razı oldu. Bir efsaneye göre, Iphiginia, Artemis’e kurban edildi. Bir başka efsaneye göre de Artemis, bir geyik gönderdi. Iphiginia yerine geyik kurban edildi. Bu olaydan sonra Kuzey rüzgarı durdu ve sayıları bini aşan gemi 100.000′i aşkın Akhalı savaşçıyı Troya önlerine taşıdı. Skamandar ve Simois Irmaklarının döküldüğü Çanakkale Boğazının kumsallarında kamp kurdular. Akhalar çok güçlü ve kalabalıktı. Defalarca kente saldırdılar. Ama Troya, güçlü surlarla çevriliydi. Ayrıca Priamos’un bu hücumları bertaraf edebilecek, kutsal Lion’u koruyabilecek kahraman oğulları vardı. Atları eğiten Hektor bunların en cesuru ve Troya Ordusunun baş kumandanıydı.
Öte yandan Akhaları müşterek düşman kabul eden diğer Anadolu halkları da Troyalıların yanında yer aldılar. Savaş on yıl sürdü. 9 yıl boyunca zafer durmadan yön değiştirdi. Bazen Troyalılar üstün geliyor, bazen de Akhalar Troyalıları surların içine kadar kovalıyorlardı. Uzun süre hiçbir taraf belirgin bir üstünlük elde edemedi. Akhalar civardaki yerleşmeleri talan ediyor, kızları evlerinden alıp çadırlarına kapatıyorlardı. Bu talanlarından birinde Agamemnon Khryse (Hrüse) kentinden Apollon’un rahibi Khryseis’i (Hrüseis) çadırına kapatmıştı.
Kızının “onur payı” olarak Agamemnon’un çadırına kapatılmasına razı olmayan rahip, değerli kurtulmalıklarla Agamemnon’a gelip kızını serbest bırakması için yalvardı. Tekmil Akhalar, rahibe saygı gösterilip kızın babasına verilmesini istediler. Ama bu hiç de Agamemnon’un gönlünce değildi. Kızı serbest bırakmayı reddettiği gibi, rahibe çok kötü davrandı.
Hakarete uğrayan rahip, eve dönüşünde Apollon’a yalvardı. Akhaların üstüne hastalık ve felaket göndermesi için dua etti. Apollon da onun duasını kabul edip, ateşli oklarını Akhaların üzerine gönderdi. Çok sayıda Akhalı asker hastalandı ve öldü. Sonunda Akhilles, bütün kumandanları bir toplantıya çağırarak onlara Apollon’un öfkesini dindirecek bir yol bulunması gerektiğini aksi takdirde eve geri dönmekten başka yapılacak bir şey olmadığını söyledi. Bunun üzerine ünlü kahin Kalkhas; Tanrının neden bu kadar çok öfkeli olduğunu bildiğini, ancak konuşmaktan korktuğunu, Akhilles onun hayatını korumayı garanti etmediği sürece de konuşmayacağını söyledi. Akhilles’in kahinin hayatını koruyacağını garanti etmesi üzerine usta yorumcu konuşmayı kabul etti.
“Tanrı Apollo kızgındır, çünkü saygısızlık etti Agamemnon duacıya, kurtulmalıkları istemedi, salmadı kızını, işte bu yüzden çektirdi bunca acıları okçu tanrı. Eğer Agamemnon hiçbir kurtulmalık almadan kızını babasına geri vermezse daha da çektireceği var.” (İlyada 90-96)
Böyle dedi Kalkhas, öfke doldurdu Agamemnon’un yüreğini. Ama fazla bir seçeneği yoktu erlerin kralının. Bilici Kalkhas’a ve onu koruyan Akhilles’e sövüp saydıktan sonra, kızı babasına vermeyi kabul etti.
“Phoibos Apollon istiyorsa Khryseis’i ille de şu gemimle, yoldaşlarımla göndereceğim onu, ama barakandan alacağım kendim gelip senin onur payını, güzel yanaklı Briseis’i. Senden ne güçlü olduğumu o zaman anla gör. Korksun boy ölçüşmekten, ibret alsın, kim benimle eşit görmek isterse kendini.” (İlyada l 183-187)
...devamı var