İntaniye - Bulaşıcı Hastalıklar Toplumu tehdit eden ''AİDS''

rabiayuksel

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
2 Kasım 2006
90
0
AIDS'e karşı deniz yosunu

Brezilyalı bilim adamları, kıyıda yaşayan 'dictyota pfaffi' adlı bir deniz yosunundan elde edilen bir maddeyle AIDS virüsüne karşı bir jel geliştirdi.

Araştırmayı yapan ekibin başkanı immünolog Luiz Castello Branco, AIDS virüsünün cinsel yolla geçmesini engellemeyi amaçlayan mikrop öldürücü jelin, fareler ve rahim ağzında yaşayan canlı hücreler üzerindeki ikinci aşama deneylerinin önümüzdeki ay başlayacağını belirtti.

Rio de Janeiro kentindeki Oswaldo Cruz Enstitüsü'nde yapılan araştırmanın koordinatörü Branco, son üç yıldır yürütülen projenin ilk aşamasında, jelin yüzde 95 oranında etkili olduğunu söyledi.

"Büyük olasılıkla sonunda ürünün yüzde 50'nin üzerinde bir etkisi olacak" diyen Brezilyalı araştırmacı, tamamen Brezilya yapımı olan jelin yedi yıl içinde ticari ürün olarak piyasaya sürülmesinin beklendiğini söyledi.

Branco, Afrika'da yapılan deneylerde ürünün şimdiden, kıtadaki AIDS vakalarının yüzde 40 azaltılmasını sağlayacak şekilde yüzde 30 oranında etkili olduğunu belirterek, "Kadın, kocası bilmeden bu jeli kullanabilir. Şimdi ürünün güvenliğini ve ideal doz miktarını test edeceğiz" dedi.

HIV taşıyanların sayısı 39.5 milyon

BM AIDS'le Mücadele Programı, 21 kasım 2006'da yayımladığı yıllık raporunda AIDS'in yayılmaya devam ettiğini, dünyada HIV taşıyanların sayısının 39.5 milyona çıktığını açıklamıştı.

1 Aralık Dünya AIDS günü dolayısıyla yayımlanan raporda ise her gün 11 bin kişiye HIV bulaştığı belirtilerek yılda 4.3 milyon kişinin AIDS hastalığına yakalandığı vurgulandı.

Raporda, AIDS'e yeni yakalananların yüzde 40'ının 15-24 yaşındaki gençler
olduğuna dikkat çekildi.

İlk kez 1981 yılında ortaya çıkan AIDS, 2006'da 2.9 milyon kişinin ölümüne neden oldu.

Raporda, hastalığın özellikle yüzde 70'lik oranla eski Sovyet Bloku ile yüzde 12'lik oranla Güney Asya ve Güneydoğu Asya'da yayıldığı belirtildi.

Hastalığın Kuzey Afrika ve Orta Doğu'da bulaşma oranının yüzde 12, Sahraaltı Afrikası'ndaysa yüzde 7 oranında arttığı, dünyanın diğer bölgelerinde bu oranın daha sabit kaldığı vurgulandı.

BM AIDS'le Mücadele Programı (UNAIDS), AIDS'in yayılmasına rağmen 2000-2001 yıllarından bu yana HIV taşıyan gençlerin sayısının başta Kenya, Fildişi Sahili, Malavi, Zimbabve ve Botsvana olmak üzere 11 ülkenin 8'inde azaldığını belirtti.

En fazla etkilenen bölge Afrika

HIV taşıyanların oranının yüzde 63, AIDS'ten ölümlerin yüzde 72 olduğu Afrika'nın AIDS'ten en fazla etkilenen bölge olmaya devam ettiğine de dikkat çekildi.

Raporda, AIDS'ten en fazla etkilenenlerin Afrikalı kadınlar olduğu belirtildi.

Sahraaltı Afrikası'nda HIV taşıyan yaklaşık 25 milyon kişiden yüzde 59'unun kadın olduğu vurgulandı.

Bu yıl 2.8 milyon Afrikalının AIDS'e yakalandığı ve 2.1 milyonunun bu hastalıktan yaşamını yitirdiği, bunun da tedavilerde kaydedilen başarılara rağmen dünyada AIDS nedeniyle ölümlerin yüzde 72'sine denk geldiği belirtildi.

Saharaaltı Afrikası'nda haziranda yaklaşık 1 milyon kişinin tedavi gördüğü, bunun da Aralık 2003'e göre 10 kat fazla olduğu kaydedildi.

47 milyon kişinin yaşadığı Güney Afrika'da, 240 bini 15 yaşın altındaki yaklaşık 5.5 milyon kişinin HIV taşıdığı, ancak birçoğunun bu virüsü taşıdığından haberdar olmadığı ve bu nedenle hastalığın bulaşma tehlikesinin arttığı vurgulandı.

2006'da HIV taşıyanların sayısı:

Dünya genelinde 37.2 milyonu 15-49 yaşındakiler, 2.3 milyonu yaşı 15'in altında olanlar olmak üzere 39.5 milyon. HIV taşıyan yetişkinlerin 17.7 milyonu kadın.

Sahraaltı Afrikası: 24.7 milyon
Kuzey Afrika ve Orta Doğu: 460 bin
Latin Amerika: 1.7 milyon
Karayipler: 250 bin
Kuzey Amerika: 1.4 milyon
Orta ve Batı Avrupa: 740 bin
Doğu Avrupa ve Orta Asya: 1.7 milyon
Doğu Asya: 750 bin
Güney Asya ve Güneydoğu Asya: 7.8 milyon
Okyanusya: 81 bin

2006'da AIDS'e yeni yakalananlar:

Dünya genelinde 4.3 milyon. Bunların 3.8 milyonu yetişkin, 530 bini çocuk.

Sahraaltı Afrikası: 2.8 milyon
Kuzey Afrika ve Orta Doğu: 68 bin
Latin Amerika: 140 bin
Karayipler: 27 bin
Kuzey Amerika: 43 bin
Batı ve Orta Avrupa: 22 bin
Doğu Avrupa ve Orta Asya: 270 bin
Doğu Asya: 100 bin
Güney Asya ve Güneydoğu Asya: 860 bin
Okyanusya: 7 bin 100

2006'da AIDS'ten ölenler

Dünya genelinde 2.9 milyon. 2.6 milyonu yetişkin, 380 bini çocuk.

Sahraaltı Afrikası: 2.1 milyon
Kuzey Afrika ve Ortadoğu: 36 bin
Latin Amerika: 65 bin
Karayipler: 19 bin
Kuzey Amerika: 18 bin
Batı ve Orta Avrupa: 12 bin
Doğu Avrupa ve Orta Asya: 84 bin
Doğu Asya: 43 bin
Güney Asya ve Güneydoğu Asya: 590 bin
Okyanusya: 4 bin
www.24haber.com
 
Son düzenleyen: Moderatör:
AIDS insandan insana nasıl bulaşır ?
Yanıt: AIDS; diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklardan farklı olarak, cinsel yol dışında kan yoluyla ve anneden bebeğe de bulaşır. Hastalıklı kişinin kullandığı araçlar (havlu, bardak gibi) ile ya da hasta kişiye sarılma, öpme ve tokalaşma ile bulaşmaz. Virüsü taşıyan kişiyi ısıran sivrisinek ve benzeri böcekler ısırdıkları diğer kişilere bu virüsü bulaştırmaz. Diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar AIDS oluşumunu kolaylaştırır.

AIDS hastalığı, HIV adında bir virusun (mikrop) insandan insana korunmasız (prezervatif) cinsel ilişki, kan yoluyla ya da anneden bebeğe geçmesi ile oluşur. AIDS hastalığının kuluçka dönemi on yıl gibi uzun bir döneme yayılabilir. HIV virusunu alan daha aıds tanısı almamış kişi ya da hastalığı taşıyan kişi yıllarca virusu pek çok insana bulaştırabilir. Bir genel kadının HIV virusunu ortalama 1000 kişiye bulaştırabileceği tahmin edilmektedir. Korunmasız cinsel ilişki, kontrolsüz kan nakilleri nedeniyle hastalık halen dünyada hızla yayılmakta, virüsü taşıyan veya aktif olarak AIDS hastası olanların sayısı milyonlara ulaşmaktadır.

AIDS dışında cinsel yolla bulaşan hastalık var mıdır? Korunmak için ne gibi önlemler almak gerekir ?

Yanıt: Cinsel yolla bulaşan hastalıklar (CYBH), koruyucu bir önlem alınmaksızın gerçekleşen cinsel ilişki yoluyla bulaşan bir grup hastalıktır. Sayıları 20’den fazladır. En çok bilinenleri; frengi, bel soğukluğu ve AIDS ve son yıllarda giderek artan hepatit b’dir. Bu hastalıklar, cinsel yolla bulaşmalarına karşın, yaptıkları hastalıklar yalnızca cinsel organlar ve idrar yollarında belirti vermekle kalmaz, diğer organ ve sistemleri de etkiler. Örneğin; hepatit b karaciğeri, AIDS ise bağışıklık sistemini bozmaktadır. Cinsel yolla bulaşan hastalıkların bulaşmasını kolaylaştıran faktörler, sık eş değiştirmek, birden fazla sayıda cinsel eşe sahip olmak, kimlerle ilişkisi olduğu bilinmeyen kişilerle ilişkiye girmektir.

CYBH’dan korunmak için güvenli cinsel ilişkiler kurmak, tek eşli olmak, CYBH’lar açısından risk taşıyan kişilerle cinsel ilişkiye girmemek, ilişki sırasında kondom kullanmak gerekir.

alıntı
 
Merhaba arkadaşlar;
Aids etkeni HİV virusu olan şu an prevalansı kesin olarak bilinemeyen gelecekte toplumu ciddi olarak etkileme potansiyeline sahip önemli bir enfexion hastalığı.Bu konuda yeterince bilgi edinmek toplumsal bir görevdir.Çünkü pek çok insan bu enfexionu nasıl kaptığını kontaminasyondan sonra test olmadan anlayamıyor.Ve bir taşıyıcı olarak da gerek kan teması gerekse cinsel ilişki ile diğer insanlara bulaştırabiliyor.Bu yüzden bu önemli konuya değinmek istedim...

aids_virus56.jpg

(Aids e neden olan HİV virusundan bir görünüm.Kuluçka döneminden sonra hastalığa neden olmaya başlıyor.Genel etki mekanizması kişinin bağışıklık sistemi üzerine.Ve yıllar sonra bireyde ciddi ve ani bir kilo kaybı ile su yüzüne çıkıyor...)


link.ad.aids.jpg


ölmek üzere olan bir AİDS hastasından bir görünüm.Bireyim ciddi kilo kaybı çok net görülüyor.Yakınların ve hastanın çektiği acılar da öyle.AYNILARINI YAŞAMAMAK İÇİN LÜTFEN BU YAZIYI CİDDİ BİR ŞEKİLDE OKUYALIM... )


LÜTFEN BEN TÜRKÜM BANA BİR ŞEY OLMAZ DEMEYELİM
AIDS, HIV virüsünün bağışıklık sistemini zayıflatması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır ve 1981 yılında ilk olarak ABD'de tespit edilmiştir. AIDS, İngilizce Acquired Immunodeficiency Syndrome 'un (Edinilmiş Bağışıklık Yetersizliği Sendromu) kısaltmasıdır.

AIDS hastası insanlar, bağışıklık sistemi güçlü olan insanları etkilemeyen mikroplar nedeniyle kötü enfeksiyonlara yakalanırlar.

AIDS hastası olunmadan yıllar önce vücut HIV virüsü almış olabilir.


BELİRTİLERİ


HIV bulaştıktan sonra, AIDS hastalığı belirtileri kişinin yaşam koşullarına ve vücut direncine göre, 3 - 5 yıl, hatta bazen daha uzun süre sonra ortaya çıkar. HIV bulaştığı vücutta çeşitli hücrelere, özellikle CD4T kan hücrelerine yerleşerek çoğalır. Zarar gören CD4T hücreleri giderek azalır ve bunun sonucu olarak vücudun bağışıklık sistemi yıkıma uğrar. Vücut direnci zayıflayan hastada, normalde zararsız olan, hafif geçen ya da ender rastlanan bazı hastalıklar belirir. Ayrıca lenf bezlerinde büyümeler, ağız ve deride tekrarlayan uçuk, yara ve lekeler, nedeni bilinmeyen uzun süreli ateş, gece terlemeleri, kilo kaybı, ishal, öksürük görülür. Tüberküloz, pamukçuk, diğer bakteri, mantar ve protozoon hastalıkları fırsatçı enfeksiyonlar ortaya çıkar.Kişide bu belirtilerin ancak birkaç tanesinin bir arada bulunması durumunda AIDS düşünülebilir. Kaposi sarkomu ve bazı lenfomalarda HIV enfeksiyonunu düşündüren önemli belirtilerdendir. Kesin tanı için anti-HIV testi yapılır.


KORUNMAK İÇİN


Kan nakli sırasında, AIDS testi yapılmamış kontrolsüz kan asla kullanılmamalıdır.
Kullanılmış ve dezenfekte edilmemiş şırınga, iğne, [[cerrahi aletler, jilet, makas, diş hekimliği aletleri, akupuntur iğneleri kesinlikle kullanılmamalıdır ve kullanılmasına izin verilmemelidir. Böyle işlemlerde bir kez kullanılıp atılan araç-gereç kullanılmalı ya da kullanılan aletler kesinlikle dezenfekte ya da sterilize edilmelidir.
Beden kişiye aittir. Uygulanacak işlemler sırasında akla takılan soruları sormaktan çekinmemek gereklidir.
HIV pozitif kişi, test sonucunu öğrendikten sonra kesinlikle kan vermemelidir.
HIV'li sperm sıvısı, genital sıvı ya da kanın bulaştığı alet ve eşyanın yaralı dokuya teması ile de HIV bulaşabilir.
Açık yaralar, vücuda mikrop/virüs/bakteri girişini engellemek için bantla kapatılmalıdır.
Cinsel İlişki

HIV her türlü cinsel ilişki ile bulaşır. Güvenli cinsel yaşam kurallarına uyulması HIV'in cinsel yolla bulaşmasını büyük oranda engeller.

Cinsel ilişkide "koruyucu kılıf" (prezervatif, kondom, kaput) kullanılması, güvenli cinsel yaşamın ilk şartıdır. Kurulan cinsel ilişkinin tehlikeli olmayacağı düşünülse bile prezervatif kullanımı ihmal edilmemelidir. Çoğu kişi HIV'in yalnızca fahişelerde, uyuşturucu kullananlarda, eşcinsellerde bulunduğuna dair yanlış bir kanaate sahiptir ve bu nedenle bu sayılan gruplar dışındaki ilişkilerinde kondom kullanımını ihmal eder.

Ancak, AIDS belirli bir sosyal grubun hastalığı değildir. Hastalığın mikrobu olan HIV, cins, ırk, renk, din, yaş farkı gözetmeksizin herkese bulaşabilir. HIV, kontrolsüz kan verilmesi, HIV ile kirlenmiş alet kullanılması gibi kişinin elinde olmayan nedenlerle ya da kişinin kendisinin ya da cinsel eşinin HIV pozitif kişilerle prezervatif kullanmadan ilişki kurması durumunda kişiye ve/veya eşine bulaşabilir. HIV pozitif olan kişi kendisini ve cinsel eşini korumak için her türlü cinsel ilişkisinde prezervatif kullanmalıdır.

Prezervatif doğru takılmalı ve vazelin gibi petrol türevi kayganlaştırıcı kullanılmamalıdır. Prezervatifi paketinden çıkarırken zedelenmemesine dikkat edilmelidir. Kesici aletler kullanmak ya da uzun tırnaklar prezervatife zarar verebilir. Prezervatif penis sertleştikten sonra takılmalıdır. Ucunun (meninin akması için ayrılan bölüm) sıkılarak havası boşaltıldıktan sonra prezervatif penisin başına yerleştirilmelidir. Prezervatif alt kısmından aşağıya doğru açılır. Son olarak, üzerine kayganlaştırıcı sürülür. Kayganlaştırıcı riski azaltır. Kayganlaştırıcı (lubricant) cinsel birleşmenin daha rahat gerçekleşmesini sağlayarak prezervatifin yırtılmasını engelleyen bir sıvıdır. Prezervatifi taktıktan sonra üzerine kayganlaştırıcı sürmek güvenli seks için gereklidir. İstenirse, parmak ile anüs deliğine de kayganlaştırıcı sürülebilir. Vazelin, el kremi, masaj yağı gibi maddeler kullanılmamalıdır. Bunlar, kimyasal özellikleri yüzünden prezervatifin zarar görmesine neden olurlar. Doğru kayganlaştırıcı, yağ içermemeli, su bazlı olmalıdır. Boşaldıktan sonra, prezervatif alt kısmından tutularak çıkartılır. Hiçbir zaman aynı prezervatif ikinci kez kullanılmamalıdır. Son olarak penis yıkanmalıdır. Bu işlem, penisin üzerinde meni kalmamasını sağlar.

Açılmamış prezervatif ısıdan, güneşten, floresan ışığından ve nemden korunmalıdır. Bunlar, prezervatifin ana maddesi olan lateksi zayıflatarak ilişki sırasında prezervatifin zedelenmesine, yırtılmasına neden olabilirler.


HIV VİRUSU


HIV, AIDS'e yol açan virüstür. HIV, İngilizce Human Immunodeficiency Virus (Bağışıklık Sisteminin Çökmesine Neden Olan Virüs) kelimelerinin kısaltmasıdır.

Kanında HIV virüsü bulunmayan kişilere "HIV negatif" denir. Bu kişiler aynı zamanda Anti-HIV testi (ELISA testi negatif) kişilerdir. Kanında HIV virüsü bulunan kişilere "HIV pozitif" veya "HIV enfeksiyonlu" denir. Bu kişiler aynı zamanda kanında antikor bulunan seropozitif (Anti-HIV testi=ELISA testi pozitif) kişilerdir.

HIV virüsü, bağışıklık sistemine zarar vererek hastalığa neden olur. Vücudu mikroplardan koruyan bağışıklık sistemi çalışmadığında, mikroplar daha kolay hastalığa neden olabilir.

Bir AIDS taşıyıcısı hastaymış gibi görünmeyebilir veya taşıyıcı kişi kendini hasta hissetmeyebilir, HIV virüsü taşıdığını bile bilmeyebilir. Çünkü, AIDS taşıyıcılarında semptomların ortaya çıkmasına ve ölüme yol açan şey AIDS virüsünün kendisi değil, vücudun bağışıklık sisteminin çökmesiyle tamamen savunmasız kaldığı diğer enfeksiyonlardır.


TARİHÇESİ


İlk defa Leopoldville, Belçika Kongo'sunda yaşamış bir kişiden 1959 alınan kanda tespit edildi. O tarihten beri dolapta saklanan kan, 1998'de geliştirlen HIV testi ile hastalığı taşıdığı onaylandı.
Dünyayı dolaşmış, 1961'de Batı Afrika'da uzun yolculuk yapmis Norveçli bir gemici bağışıklık yetersizligi ile 1966 öldü. Karısı ve kızı da ertesi yıl aynı sebeple öldü.
Danimarkalı bir cerrah olan Dr.Grethe Rath, Zaire'de bir seri enfeksiyon ve ender görülen Pneumocystis carinii pnömonisi ile öldü.
1979-1981 arası, normalde çok ender görülen, 12 Kaposi Sarkomu'dan vakası tespit edildi.
1981'de Kaliforniya Üniversitesi'nde Pneumocystis carinii tanısı tedavi edilen bir eşcinsel hastada CD4 T hücrelerinin (yardımcı T hücreleri) eksikliği tespit edildi.
1982'de CDC hastalığa AIDS ismini verdi.
1983'te daha sonra HIV ismi verilecek olan retrovirüsten kaynakladığı bulundu.
1984'te HIV için ELISA testi geliştirildi.
1986'da ilk etkin ilaç zidovudine (AZT) geliştirildi.Ayrıca şu anda Türkiye 'de tamı tamına 1000 kişide fazladır



HIV Virüsü Nasıl Bulaşır?


HIV virüsü bulaşmabilmesi için virüsün dış ortam koşullarıda bozulmayacağı kadar kisa bir süre içinde gerçekleşmelidir. yakın temas ve direk kan teması ile bulaşabilir.


Cinsel ilişki


HIV vücuda HIV virüsü taşıyan birisinin kanı, spermi veya vajinal akıntıları ve diğer vücut sıvıları taransferi yoluyla bulaşır. Bu durum; vajinal, anal veya oral seks sırasında gerçekleşebildiği gibi ateşli öpüşme sırasında tükrük transferi ile de bulaşıcılık olacağı anlamına gelir (parenteral yol).
Lateksten yapılmış bir prezervatif kullanarak HIV virüsünden korunulabilir. Doğum kontrol hapları ve lateks olmayan prezervatifler, HIV virüsünden koruma sağlayamaz. HIV virüsü hem bir erkekten hem de bir kadından bulaşabilir. Herhangi bir cinsel hastalık, HIV virüsünün bulaşma ihtimalini daha yükseltir. Hıv virüsünün iki tipi mevcuttur. Tip II de kadından erkeğe bulaşma ihtimali Tip I de ise erkekden kadına bulaşma ihtimali daha yüksektir. Afrikada 2 nci tip Avrupa ve Amerika da ise 1 nci tip daha sık görülür



Damar içi madde kullanımı

HIV virüsü taşıyan birisiyle kontamine bir iğne paylaşılırsa, virüs bulaşabilir. (Bu intravenöz (damardan) uyuşturucu bağımlıları arasında HIV'in en önemli bulaşma yoludur.) Dövme ve vücuda piercing yaptırma işlemlerinde kullanılan iğneler, kontamine ise HIV bulaşabilir...


Organ, Kan ve Kan Ürünleri Nakli


Gerekli araştırma testleri yapılamamış Organ, Kan ve kan ürünleri nakli yoluyla da HIV virüsü bulaşabilir. Bu durumun engellenmesi için hertürlü organ, doku, kan ve kan ürünleri nakli öncesi nakle engel hastalıklar yönünden alınan materyaller kabul eden merkezler tarafından dikkatle kontrol edilir.Araştırma testlerinin pencere döneminde bulunan hastalarda yalancı negatif sonuç vermesi halinde bulaşma gerçekleşebilir.


HIV virüsü cinsel ilişki, kan ve anneden bebeğine olmak üzere üç yolla bulaşır.


Anti-HIV Testi Nedir? Ne Zaman Yapılır? Nerelerde Yaptırılabilir? [değiştir]HIV vücuda girdiğinden itibaren, vücutta bununla savaşmak için özel antikorlar oluşur. Kandaki bu antikorların ELISA veya PCR testleri gibi tarama yöntemleriyle saptanmasına Anti-HIV testi denir. Anti-HIV antikorların ELISA yöntemiyle ölçülebilecek düzeye ulaşması için en az 3 aylık bir süreye (pencere dönemi) ihtiyaç vardır. Bu nedenle test, bulaşma olduktan 3 ay sonra yapılmalıdır. PCR yönteminde ise bu süre 3 haftaya kadar düşmüştür. Anti-HIV testinin pozitif olması kanda HIV virüsüne karsi antikorların olduğunu gösterir. Ancak anti-HIV testinin yalancı pozitif çıkma ihtimali de vardır. Bu nedenle, kişinin HIV pozitif (seropozitif) olduğunu söyleyebilmesi için, Westernblot testi denen doğrulama testinin de yapılıp sonucunun pozitif olması gerekmektedir. Anti-HIV testi, üniversite hastanelerinin mikrobiyoloji laboratuarlarında, sigorta ve devlet hastanelerinin laboratuarlarında ve özel laboratuarlarda yaptırabilir. Son zamanlarda HIV virüsünün kandaki varlığının direkt kantlanması PCR (polymerase chain reaction = polimeraz zincir reaksiyonu) yöntemi ile de yapılabilmektedir Olası belirsizlikleri gidermek için, pencere dönemi ile ilgili ek bir açıklama yapmakta fayda vardır. Zira "Üç Ay" ifadesi, hiv virüsüne maruz kalmış her bünyenin 'üçüncü ayda' antikor üreteceği gibi yaygın bir yanılgıya yol açmaktadır. Halbuki pencere döneminin kişiden kişiye değişiklik gösterdiğini vurgulamak gerekir. "Üç Aylık" süre, uluslararasi saglik kuruluslarinın tum bünyesel farkliliklari da kapsayacak sekilde belirlediği 'maksimum' süredir. Yani bu, hiv ile enfekte olmuş yüz kişiden varsayalım ki %45'inin, 35. gunde; %25'inin 50. gunde; %15'inin 65. gunde; %10'unun 75. gunde; %5'inin de 90. gunde yeterli antikor seviyesine ulaşacağı anlamına gelir (Oranlar tamamen kurgusaldır). O halde belirlenmiş olan "üç ay" sınırı, 'en gec antikor ureten bunyeyi' de hesaba katarak dusunulmus 'maksimum' sinirdir.

CDC (Center of Disease Control -USA) gibi bazı büyük sağlık örgütleri, testin altıncı ayda tekrarlanması gerektiğini savunmaktadır. Serokonversiyon süreci (antikor oluşturma) üç ayı geçen çok nadir bazı vakalar rapor edilmişse de (bunlar o kadar nadirdir ki, tıp makalelerine konu olur), çoğu Avrupa kaynaklı olan birçok sağlık örgütü ve kuruluşu, eğer çok kesin bir risk (hiv+ olduğu kesin olarak saptanmış bir kişiyle girilen "korunmasız" ilişki) yoksa, 'altıncı ay' testini gereksiz bulmakta ve CDC'yi tutucu olmakla eleştirmektedir. Bazı kuruluşların 'pencere dönemi' ile ilgili olarak verdikleri süreler, "Üçüncü Ay"ın maksimum sınır olarak düşünülmesi gerekitiğini kanıtlamaktadır:


► New York Saglik Mudurlugu’nun hazirladigi brosurde soyle deniyor: "New York’ta kullanilan hiv antikor testlerinde, enfekte olmus insanlarin neredeyse tumu bir ayda pozitif cikmaktadir. Hatta bunlarin cogunlugu, daha bile kisa surede pozitif sonuc vermektedir." [Sadece PlatFormTR Üyeleri Linkleri Görebilir. Üye Olmak İçin TIKLAYINIZ...] (Sayfa 18)

► California AIDS Merkezi'nin 1998'de yayinladigi rehber %96'dan daha fazla sayida insanin, 2 ile 12 hafta arasinda pozitif sonucu eline alacagini soyluyor. Cok nadir bazi durumlarda, bunun alti aya uzayabilecegi belirtiliyor. AIDS Saglik Projesi (ABD) danismanlari, ortalama sureyi 25 gun olarak veriyorlar. AIDS Update 98 adli brosur, "Cogu ornekte, HIV antikorlari 6 ile 8. haftada gorunur hale gelirler" diyor. [Sadece PlatFormTR Üyeleri Linkleri Görebilir. Üye Olmak İçin TIKLAYINIZ...]

► Bu konuda son derece zengin bir arsivi olan HIVinsite web sitesi, sureyi 6-12 hafta olarak belirliyor. [Sadece PlatFormTR Üyeleri Linkleri Görebilir. Üye Olmak İçin TIKLAYINIZ...]

► Amerikan Seattle & King County Kamu Sagligi Sitesi, soyle diyor: “Cogu insan, saptanabilir antikor duzeyine 4-6 hafta icinde gelir. Bazi insanlarin daha uzun surebilir; ama neredeyse %99'u uc ay icinde antikor uretmis olur. Üc ayi gecen serokonversiyon olaylari cok cok nadirdir.” [Sadece PlatFormTR Üyeleri Linkleri Görebilir. Üye Olmak İçin TIKLAYINIZ...]

► AIDS servislerinde ve laboratuarlarinda calisan doktor ve virologlarin (Dr. Sindy Paul, Evan M Cadoff, Eugene Martin) yazdigi, "Rapid Diagnostic Testing for HIV – Clinical Implications" (Bussines Briefing: Clinical Virology & Infectious Disease, 2004) adli makalede, pencere donemi 30-60 gun olarak veriliyor. [Sadece PlatFormTR Üyeleri Linkleri Görebilir. Üye Olmak İçin TIKLAYINIZ...]

► San Francisco AIDS Dernegi, soyle diyor: "Uc aylik pencere donemi, insanlarin tumu icin normal suredir. Bu insanlarin cogu, uc ile dort hafta icinde saptanabilir duzeyde antikor uretir. Cok, cok nadir (cok cok az ornekte gorulmustur) durumlarda, bir insanin antikor uretmesi alti ayi bulabilir." [Sadece PlatFormTR Üyeleri Linkleri Görebilir. Üye Olmak İçin TIKLAYINIZ...]

► Kizilay, antikorlarin tespit edilme suresini 2-6 hafta olarak veriyor. [Sadece PlatFormTR Üyeleri Linkleri Görebilir. Üye Olmak İçin TIKLAYINIZ...]

► Kizilhac, antikorlarin tespit edilme suresini en gec 70 gun olarak veriyor. [Sadece PlatFormTR Üyeleri Linkleri Görebilir. Üye Olmak İçin TIKLAYINIZ...]

► Amerikan Kamu Sagligi Kurumu'nun Test Kilavuzunda, 1985-90 yillari arasinda kullanilan antikor testinin pencere doneminin ortalama 45 gun oldugu soyleniyor. Fakat gunumuzdeki testlerin, bunu 20 gun daha dusurerek, 25 gune indirdigi belirtiliyor. [Sadece PlatFormTR Üyeleri Linkleri Görebilir. Üye Olmak İçin TIKLAYINIZ...]

► BERNARD WEBER, EL HADJI MBARGANE FALL; ANNEMARIE BERGER ve HANS WILHELM DOERR'in birlikte yazdiklari "Reduction of Diagnostic Window by New Fourth-Generation Human Immunodeficiency Virus Screening Assays" (Journal of Clinical Microbiology, Aug 1998, s. 2235-2239) adli makalede, pencere donemi ortalama 10.2 gunden ile 27.4 gune kadar diye belirtiliyor.



HIV'in Tedavisi Var Mıdır?



HIV/AIDS'in tedavisinde olumlu gelişmeler vardır. Günümüze kadar bulunan ilaçlardan farklı etki mekanizmalarında olanların ikisinin ya da üçünün birlikte kullanımıyla HIV pozitif kişilerin kaliteli ve uzun bir yaşam sürebilmeleri sağlanmaktadır. Tedavi doktor kontrolünde ve kesintisiz olarak yaşam boyu sürdürülmelidir. Bu ilaçlar çok pahalıdır. Ancak, şu anda Türkiye'de saptanmış Aids hasta sayısının az olması da önemli faktör olmalı ki; Bağkur, SSK, Emekli sandığı, Yeşil Kart gibi Sigortalar aylık masrafın 1000-1500 USD olduğu ilaç maliyetlerini karşılamaktadır. Aids şüphesi olanlar derhal eliza testi yapmalıdırlar ki uzun süreli hayat sürme imkanını yakalayabilsinler, her hastalıkta olduğu gibi bu hastalıkta da erken tanının faydası çok büyüktür. Aids hastalığını kapmak herşeyin sonu değildir, isteyen hastalar Aids Savaş Derneğinden psikolojik destek de alabilirler.



HIV'in Dezenfeksiyonu Yapılabilir Mi?
[

Spermdeki ve vajina salgısındaki HIV, dış ortamda birkaç saatte, kuru ortamda ise yarım saatte ölür. HIV kurumuş kanda da kısa zamanda ölür. Hastanın, ya da seropozitif kan, sperm veya vajina salgısının bulaştığı eşyadaki HIV'in öldürülmesi: Eşyayı birkaç dakika kaynatarak ya da 60 C°'de 30 dakika ısıtarak virus öldürülür.Sulandırılmış çamaşır suyu temas ettiği HIV'i 10 dakika içinde öldürür. Sodyumhipoklorid, çamaşır suyunda bulunan etkili maddedir, içinde klor vardır. Çamaşır suyu şişesinin üzerindeki tarifeye göre (genellikle 10 kez) sulandırılarak kullanılır. Sulandırılan çamaşır suyunda klor kokusu bulunmalıdır. Çamaşır suyu kullanılacağı zaman sulandırılmalıdır, durmakla bozulur. Çamaşır suyu madensel eşyaya zarar verir. Ultraviyole ile ışınlama (mavi ışık) HIV'in yok edilmesi için önerilmeyen bir yöntemdir. Ultraviyole ışını doğrudan temas ettiği yüzeydeki mikropları öldürür. Cismin altında kalan mikropları öldürmez.


Deri HIV'den Nasıl Arındırılır?


Su ve sabunla iyice yıkama ile (en az 15 saniye) bütün mikroplar gibi HIV de deriden uzaklaştırılabilir. Yıkandıktan sonra derinin alkol ile temizlenmesi uygun olabilir. Yaralanma durumunda yara yeri, önce sabun ve su ile iyice yıkanmalı, ardından tentürdiyot veya betadin gibi bir antiseptik ile temizlenmelidir.

DİPNOTLAR:


İSTANBUL - Pozitif Yaşam Derneği, bir proje kapsamında HIV virüsü taşıyan, ancak AIDS hastası olmayan kişileri basın mensuplarıyla bir araya getirdi. Projenin amacı HIV pozitif olan birinin neler hissedebileceğini anlamak, kamuoyunda HIV ve AIDS ile ilgili önyargılara dikkat çekmekti. NTVMSNBC, bu proje kapsamında HIV pozitif olan A.K.’yla tanıştı. A.K. virüsü taşıdığını öğrendiği 4 yıl öncesinden bugüne kadar yaşadıklarını anlattı.



“20 yaşımdayken bir kıza aşık oldum ve nişanlandım. Sonra askere gittim fakat nişanlımın başka biriyle evlendirildiğini duydum. Bu benim için tam bir yıkım oldu. Her şey bu olayla değişti. Bir anda başıboş, düzensiz ve kontrolsüzce yaşamaya başladım” diyen A.K, o günden sonra kadınlarla intikam için beraber olduğunu söyledi:

’SAYISIZ KADINLA BERABER OLDUM’
“İntikam duygusuyla karşıma çıkan her kadınla birlikte oldum. Dengesiz, kısa süreli ilişkiler kurdum. Burada arkadaş çevresi de önemli, çünkü bu yaşam tarzında arkadaşlarımın etkisi çok büyük oldu. Korunmasız ve kontrolsüz bir cinsel hayatım vardı, çok sayıda yerli ve yabancı kadınla birlikte oldum. O zaman bazı hastalıkların ve enfeksiyonların cinsel yolla bulaştığını aslında biliyordum ama bana rastlamaz diye düşünüyordum.”

’HER GÜN ALKOL VE KOKAİN KULLANIYORDUM’
Peşpeşe yaşadıklarının alkol ve uyuşturucuya başlamasında etkili olduğunu belirten A.K. bağımlılık tedavisi gördü ama sonuç alamadı. “Kişiliğime ters düşen hareketler yapmaya başladım, vurup kırıyor, çevreme zarar veriyordum. Her gün kokain ve alkol alıyordum. Ailemin zoruyla 4 ay tedavi gördüm ama bağımlılıklarımdan kurtulamadım. Çünkü onlar benim tek dostumdu, içinde bulunduğum duruma ve acılarıma ancak alkol ve uyuşturucu sayesinde katlanabileceğimi düşünüyordum.”

’DOKTOR MAALESEF AIDS’SİNİZ DEYİNCE...’
A.K’nin ‘kontrol dışı’ diye tanımladığı yaşamı 39 yaşında bir anda başlayan ve uzun süre geçmeyen halsizlik şikayetiyle doktora gittiği güne kadar devam etti. “Çeşitli tahliller yapıldı ama aklıma kötü bir şey gelmiyordu. Sonuçları almak için gittiğimde elime bir kağıt verdiler. Üzerine HIV pozitif yazıyordu bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum, doktoru aradım. Doktor telefonda, ‘Ne o yoksa AIDS mi oldum’ diye sordum ama o ana kadar bu testi ciddiye almamıştım. Doktor, ‘Maalesef’ deyince, olduğum yere yığıldım.”

’HASTALIĞIMI DUYANLAR BENDEN UZAKLAŞTI’
“AIDS’i tedavisi olmayan, insanı kısa sürede bir deri bir kemik bırakıp sonra da öldüren bir hastalık olarak biliyordum. Gerçeği kimselerle paylaşamadım. Ailemden sadece ağabeyim biliyordu. O kadar umutsuzdum ki tedaviyi reddedip eve kapandım. Her geçen gün biraz daha yalnızlaşarak 4 yılımı evde geçirdim. Hastalığımı duyanlar oldu ve benden uzaklaşmaya başladılar. Dostlarım aramaz oldu, işimden çıktım. Maddi ihtiyaçlarımı ağabeyim karşılıyordu, çünkü ailem yurt dışında yaşadığımı sanıyordu.”

Evdeki tecrit hayatının alkol ve sigaraya olan bağımlılığım daha çok arttırdığını söyleyen A.K. bir kaç kez intihar girişiminde bulunmuş. “Çünkü çok yakında öleceğime inanıyordum. Birkaç kez silahımı ağzıma dayadım, oradan çekip şakağıma yaklaştırdım ama bir türlü tetiğe basamadım. Baktım yapamayacağım yavaş yavaş intihar etmeye karar verdim. Yemek yemediğim için 93 kilodan 64 kiloya düştüm. Bütün gün yaptığım tek şey içki ve sigara içerek televizyon izlemekti. Dışarı çıkmaya utanıyor, mimlenmekten korkuyordum. O günlerde bir de kaşınma sorunum oldu, vücudumun her yeri sürekli kaşınıyordu. Bir gün televizyonda eşini AIDS’ten kaybeden kadının konuşmasını izledim. Kadın eşinin son günlerinde sürekli kaşındığını ve kaşına kaşına öldüğünü söyledi. Bendeki panik ve korkuyu düşünün artık...”


Her HIV pozitif, AIDS demek değil


“O sırada programa Pozitif Yaşam Derneği’nden bir yetkili katıldı. Dernek yetkilisi HIV ve AIDS hakkındaki yanlış inanışlara ve bilgisizliğe dikkat çekti ve derneğin telefonunun verdi. İlk işim derneğe gitmek oldu. Derneğin Doktoru Dilek Mamcu tahlillerime baktı ve ‘Sen henüz AIDS değilsin, HIV pozitifsin. İyi bakılır ve ilaçlarını düzenli kullanırsan, uzun süre ve normal bir insan gibi yaşayabilirsin. Yani HIV Pozitif olmak mutlaka AIDS olmak anlamına gelmiyor, yeter ki ilaçlarını düzenli kullan’ dedi.”

’ŞİMDİ BEŞİNCİ HAYATIMI YAŞIYORUM’
Daha önce çeşitli kazalar nedeniyle dört kez ölümle burun buruna gelen A.K., Pozitif Yaşam Derneği’nden aldığı bu haberi, ‘Beşinci Hayatım’ diye nitelendiriyor. “HIV ilaçları çok pahalı. Allah’tan ki SSK ödüyor. İlaçlarımı kullanmaya, alkolü yavaş yavaş azaltmaya başladım ve iki üç ay içinde kendime geldim. Kilo aldım, daha dik durmaya başladım ve yaşama sarılmaya karar verdim. Virüs ve hastalık arasındaki farkı öğrenmeseydim belki de şu anda her şey bitmişti. Bu dernek bana beşinci hayatımı verdi.”

’BİR SEVGİLİM VAR, HIV POZİTİF DEĞİL’
Her şeye yeniden başlayan A.K’nin bugünlerde ayrı bir heyecanı daha var. “Yeni bir iş kurdum, bir çay bahçesi açtım. En önemlisi de yeniden aşık oldum. O, HIV pozitif değil, tanıştığımız ilk gün ona HIV pozitif olduğumu söyledim, kabul etti ve onunla yeni bir başlangıç yaptım. Tabi önceden cinsel ilişkide korunmaya tamamen karşı olmama rağmen artık korunuyorum. Korunmasız cinsel ilişkinin hem kendim hem de karşımdaki insan için nasıl sonuçlar doğuracağının bilincine ulaştım. Doktorum, önümüzdeki yıllarda çocuk bile yapabileceğimizi söyledi. O kötü günlerden sonra duyduğumu bu haber mucize gibi geldi.”

’ZEVK ALAMIYORUM DİYORSANIZ BEDELİNİ ÖDERSİNİZ’
HIV ve AIDS konusundaki bilinç düzeyinin düşük olduğunu söyleyen A.K.’nin son mesajı ise şöyle oluyor: “Toplum HIV’nin nasıl bulaştığı bilmiyor, insanları dışlıyor. Bu konuda çok kesin bir önyargı var, HIV’nin sadece belli yaşam tarzı olan kişilerde görüldüğünü sanıyorlar. Öncelikle bu virüs ve hastalık hakkında toplumun bilgilenmesi ve bilinç düzeyinin artması lazım. Ayrıca herkes altı ayda bir HIV testinden geçmeli. Çünkü HIV pozitif olup da tedavi görmeyen insanlar var. Cinsellikte ise korunma şart. Eğer korunduğum zaman zevk almıyorum diyorsanız, benim gibi bedelini ödersiniz.”
 
A I D S
BELİRTİLER:
- Uzun süreli açıklanmayan yorgunluk,
- Lenf nodüllerinin açıklanmayan şişliği,
- On günden daha uzun süren ateş,
- Gece terlemesi,
- Açıklanmayan kilo kaybı,
- Derideki renk bozulumu ve iyileştirilemeyen mukoz membran iltihapları,
- İlerleyen, açıklanamayan öksürük ve boğaz ağrısı,
- Nefes darlığı,
- İlerleyen üşüme,
- Devamlı ishal,
- Ağızda mantar enfeksiyonu,
- Kolay yaralanma ve açıklanamayan kanama,
- Zihinde karışıklık ve sonunda koma.

AIDS, insan vücudunun immün sistemini yok eden ve bir dizi belirtilerle karakterize olan bir immün (bağışıklık) yetersizlik sendromudur. AIDS'li kişilerde HIV-I denilen virüs tipi T Hücrelerine girerek çoğalmaya başlar ve daha sonra bu hücreleri öldürür. Bu imha immun sistemi zayıf bir hale getirir ve bu durumda ayrıca değişik enfeksiyonların ve tümörlerin ortaya çıkışı da kolaylaşır. HIV-I virüsüne aynı zamanda HTLV-III, LAV ve ARV virüsleri de denilir. Virüs; değişik yollarla örneğin, damardan kirli iğnelerle yapılan iğneler, cinsel ilişkiler veya anneden çocuğa olmak üzere girerler. Birkaç ay içinde vücut bu virüse karşı antikor üretir. Kan testleri bu yüzden pozitif bir sonuç verir. Semptomlar 1-2 haftada gelişir. Bunlar virüs vücuda girdikten bir kaç ay sonra başlar. Bu sırada kanda antikor oluştuğu için Eliza ve Western Blot gibi tahlillerle teşhis konulabilir.

AIDS'li hastalar ikiye ayrılır. Homoseksüel ve biseksüel olanlar ve iğne ile uyuşturucu kullananlar. Riskli olan diğerleri ise AIDS'liyle cinsel ilişkide bulunanlar. Prezervatif kullanarak virüs geçişini azaltmak mümkün olabiliyorsa da tam korunma sağlanamaz.

AIDS, yüksek oranda bir bulaşıcı hastalık değildir. Virüs, AIDS'e yakalanmış kişilerin kanında ve menisinde bulunur.

HIV virüsünü öldürmek kolaydır ve bu virüs vücut dışında uzun süre yaşayamaz. Kapı tokmağı tutarak, tuvalet vasıtasıyla veya oturma yerleriyle temas içinde olarak bu virüse yakalanmak imkansızdır. Sivrisinekler bu virüsü yaymazlar.

Teşhis koydurabilecek belirtiler, genellikle hastalığın bulaşmasından 5-10 yıl sonra ortaya çıkar. AIDS'te sık görülen fırsatçı bir enfeksiyon Pneumocystis carinii etkeninin yolaçtığı zatürreedir. Yaşlılarda ve bağışıklık sistemi bozulmuş hastalarda nadir bir habis tümör olan kaposi sarkomu oluşabilir.

En sık kullanılan, kan örneklerinde yapılan ELISA (Enzim-linked immunosorbent assay) testidir. Bu test çok duyarlıdır ve virüsün vucuda girdiği ilk ay dışında hemen hemen herkeste virüsü belirlemektedir. Bununla birlikte, nadir olarak romatoid artrit ya da diğer bazı faktörlerin varlığında yanlış pozitif sonuçlar verebilmektedir. Genel olarak, ELISA testinin pozitif sonucu Western biot testi ile doğrulanmadan AIDS teşhisi konmaz. Pozitif sonuçların Sağlık Bakanlığı'na bildirilmesi zorunludur.

Hastalığın henüz kesin bir tedavisi yoktur. AZT olarak kısaltılan azidotimidinin, hastalığı yavaşlatıcı etki gösterdiği tespit edilmiştir.

Her yıl 1 Aralık günü Dünya AIDS Günü olarak çeşitli etkinliklerle gündeme gelmektedir.
 
arkadaslar bugün dünya aids günü

yine bugün bu konuyu aktiflestirip birbirimizi bu konu hakkinda uyaralim
1 Aralık Dünya AIDS Günü

Tespit edildiği 1981 yılından bu yana 40 milyon kişinin yakalandı. 29.6 milyon kişinin ölümüne neden oldu. AIDS, özellikle kadınları ve gençleri tehdit ediyor.

BM: AIDS terör kadar tehlikeli
BM, çağın vebası sayılan AİDS'in, dünya güvenliği açısından terörizm kadar tehlikeli olduğunu bildirdi. BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın isteği üzerine hazırlanan raporda, genel olarak enfeksiyon hastalıklarının insanlık için yarattığı tehlikeye dikkat çekildi, bu hastalıklardan yakın zamanda milyonlarca insanın ölebileceğine dikkat edildi.

Raporda, küreselleşmenin yayıldığı, dünyanın küçülerek adeta köy haline geldiği günümüzde, sanayileşmiş ülkelerin, gelişmemiş ülkelerden gelebilecek salgın riskinden korunmuş olmadıkları kaydedildi.

AİDS'in en fazla güney Afrika ve Asya ülkelerinde yayıldığı hatırlatılan raporda, en zengin ülkelerin sağlık güvenliğinin, en yoksulların salgın hastalıkları önleme becerisine bağlı olduğu vurgulandı.

İspanyol gribinden 1919'da yüz milyon kişinin öldüğü anımsatılan BM raporunda, benzer bir virüsün de ''kısa sürede on milyonlarca kişinin ölümüne yol açabileceği'' uyarısında bulunuldu. Raporda, AİDS'in uzun vadeli etkilerini bertaraf etmeye yönelik bir strateji belirlenmemiş olmasının kaygı verici olduğu da kaydedildi ve Güvenlik Konseyi'nin, ''barış ve uluslararası güvenlik açısından savaşlar, nükleer yayılma ve terörizm kadar tehlikeli olan'' AİDS konusunda özel oturum yapması önerildi.

AİDS'le mücadeleye ayrılan uluslararası fonların artmasına rağmen hastalığın yayılmaya devam ettiğini belirten BM uzmanları, hastalığın önlenebilmesi için yılda 10 milyar dolar harcamak gerektiğine işaret
ettiler.

Kaynak: sabah.com.tr
 
1985'ten Beri Toplam 2 bin 920 HIV/AIDS Vakası

Türkiye'de HIV/AIDS'le yaşayanların resmi sayısı geçen yıl 376 oldu. Görülen vakaların 892'si kadın, 118'i 18 yaşın altında. PYD "Gençlerin çoğunluğunu oluşturduğu Türkiye'de biran evvel önlemler alınmalı" diyor

1 Aralık 2008, Pazartesi

Emine ÖZCAN

Türkiye'de son yedi yılda HIV/AIDS vakaları iki katına ulaştı. Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre 2000'de toplam 158 HIV pozitif vakası görülürken bu rakam 2007'de 376'yı buldu. 1985'ten günümüze toplam vaka sayısı ise 2 bin 920.

Pozitif Yaşam Derneği (PYD) izleme ve değerlendirme mekanizmalarındaki eksiklik nedeniyle, gerçek rakamların mevcudun 10 katı kadar olabileceğini söyledi.
Türkiye'deki kayıtlı vakaların 300'ünün yaşı bilinmiyor. 18 yaşın altındaysa 118 vaka var. Vakaların 470'i ise 30-34 yaş aralığında. HIV/AIDS'li 2 bin 920 kişiden 892'si kadın.

Türkiye'de HIV/AIDS tedavi masrafları hükümet tarafından ödeniyor. Küresel Fon’dan gelen destek sayesinde Türkiye’de “HIV/AIDS Önleme ve Destek Projesi” başlatıldı.

Türkiye UNGASS Deklarasyonunu imzalayarak Türkiye’de HIV/AIDS’e mücalede insan haklarının geliştirilmesi, HIV ile yaşayan kişilerin yaşadığı ayrımcılık ve damgalanmanın azaltılması, tıbbi tedaviye sürekli ulaşımın sağlanması üzerine çalışma yürütmeye söz verdi.

PYD'nin sıraladığı sorunlarsa şöyle:

* Hükümetin Politik Kararları: HIV/AIDS’in korunması yönünde hükümetin ve Sağlık Bakanlığı’nın ayrılmış bir bütçesi ve de kurumsal yapısı yok. Türkiye’de bulunan Ulusal AIDS Komisyonunun yasal bir bağlayıcılığı yok.
* Ayrımcılık: Ayrımcılık nedeniyle HIV ile yaşayan kişiler işlerini ve böylece sosyal güvencelerini kaybediyor, sağlık hizmetlerinden yararlanma haklarından mahrum kalıyorlar.
* HIV Tedavisi: Enfeksiyonun kabulü için gerekli olan psikolojik destek genel olarak sağlanıyor ancak HIV pozitif kişilerin tedavi aldıkları taktirde sağlıklı bir yaşam sürdürebilecekleri gerçeği bu desteğin dışında bırakılıyor.
* Genel Yasa Sistemi: Türkiye’de HIV ile ilgili olarak bir yasa bulunmamakta ancak genel yasalar HIV pozitif kişilerin haklarını genel hasta ve vatandaş hakları bağlamında sağlıyor.
* Gönüllü Test Merkezleri: Türkiye’de DSÖ ve UNAIDS gibi uluslararası organizasyonlar tarafından test öncesi ve test sonrası danışmanlık gerekli görülmesine rağmen her zaman bu servisler sağlanamıyor.
* Genel Sağlık Sigortası: Türkiye’de tedaviye ulaşım genel sağlık sistemi tarafından sağlanıyor. Ancak sağlık sigortası olmayan HIV pozitif kişilerin sigortalanması ve tedaviye ulaşması için başvuru sonrasında nerdeyse 1-3 ay geçiyor.
* Medyanın Rolü: Türkiye’de özellikle televizyon en etkili bilgilendirme kaynağı olmasına ve büyük etkilere olmasına rağmen HIV/AIDS ve cinsel sağlık konuları yeterli derecede ele alınmıyor. (EZÖ)

Alıntı
 
X