- 12 Temmuz 2006
- 2.066
- 66
AŞK
:asigim::asigim::asigim:
“Aşk nedir?” sorusu, insanlık var oldu olalı sorulan; ama cevabında mutabakata varılamayan bir muammadır. Ancak son yıllarda yaşanan aşk cinayetleri ve aşk vakaları neredeyse “aşk bir hastalıktır” sonucunu doğurdu. Aşk kavramının yeni bilgilerle değerlendirilmesi gerektiğini düşünen iki uzman, kara sevdalıların tedavi edilmesi gerektiğini söylüyor.‘Bu akşam ölürüm, ya benimsin ya toprağın, ölümüne sevda, esirin oldum…’ şeklindeki cümlelerle şarkılarda sıkça geçen kara sevdalar yoksa birer hastalık mı? Mecnun bu devirde yaşasaydı yine Leyla için çöllere düşer miydi? Ya da çağın âşıklarına uyup sürekli Leyla’nın çevresinde dolaşır, radyolardan onun için şarkı ister ve duvarlara “Seni seviyorum Leylaaa” diye mi yazardı! Ferhat, Şirin için dağları deler miydi? Yoksa Şirin’in derdine Boğaz Köprüsü’ne çıkıp “Şirin gelmezse kendimi atarım” naraları mı atardı?
Peki, insan âşık olduğu kişinin onu istememesine hatta yanına yaklaşmaması için mahkeme kararı çıkartmasına rağmen sevmeye nasıl devam eder? Her türlü hakarete rağmen neden onun çevresinde dolaşır, telefonlar açar, yollarına güller döker… Hatta aşkı için ölür ya da sevdiğini öldürür… İşte uzmanlar bu duruma “takıntılı aşk” adını veriyor ve takıntılı aşkları hastalık olarak değerlendiriyor. Sadece takıntılı aşklar değil, literatüre geçen birçok aşk hastalığı var. Ve aşk hastalıkları o kadar çok yaygınlaştı ki artık liselerde bile aşk cinayetleri işleniyor. Aşk vakaları ve cinayetleri gazetelerin üçüncü sayfalarından manşetlere taşınıyor.
Bilim, sonu cinayetlere varan toplumsal zararlara sebebiyet verdiği için aşkı yeni bilgilerin ışığında yeniden ele alıyor. İşte bu amaçla uzman psikolog Zehra Erol ve uzman Dr. Funda Güdücü Sağır da, hastalarının öykülerinden yola çıkarak aşk hastalıklarını kaleme almışlar. Erol ve Sağır’ın yazdığı “Takıntılı Aşklar” kitabı Timaş Yayınları’ndan çıktı.
“Aşk nedir?” sorusuna Güdücü, bilimsel bir cevap veriyor: “Aşkın kaynağını, sebebini, biçimini, sürekliliğini sağlayan beyindir. Anlatılan bir duygu da olsa, aşk beynin fizyolojik, yapısal, işlevsel durumuna bağlı gelişen bir olgudur.” Güdücü, aşkın hastalıklı olması ya da olmamasının beynin işlevlerine bağlı olduğunu söylüyor. Beyinde aşkla ilgisi bulunduğu düşünülen hormonlar; “serotonin, dopamin, noradrenalin”dir. Güdücü, yapılan araştırmanlara göre romantik aşk ile serotonin hormonunun düşük seviyesi arasında bir bağlantı olduğunun anlaşıldığını anlatıyor. Bu hormonlar beyinde bir de ruhsal hastılıklarda düşük seviyede oluyor!
Zehra Erol ise takıntılı âşkların nedenini karşısındakinden ayrılmayı kabul etmeme olarak açıklıyor: “Kopamadığı, karşısındaki kişi değil, kendi zihninde idealize ettiği kişidir. Kopamama nedeni de sevgi ihtiyacı, yalnız kalma endişesidir.” Günümüzde diziler, şarkılar, filmler hep aşktan söz ediyor. Hatta liseliler arasında âşık olmayan ya da aşkı olmayanlar dışlanıyor. “Bunun sebebi aşka duyulan açlık mıdır?” diye soruyoruz. Erol, en önemli sebebinin aile olduğunu anlatıyor. “Ailede göremediği sevgiyi dışarıda arıyor çocuklar.” diyor.
Aşk hastalıkları
Erotomanik aşklar: “Erotomanik tip, sanrısal bozukluk” denilen rahatsızlıkta kişi, çevresindeki herkesin, özellikle de âmirinin, patronunun ya da bir ünlünün kendisine hayran olduğunu düşünür, hatta aşkı olduğuna inanır.
Paranoid aşklar: Aşırı şüpheci kişilerin sevdiklerine güvenmemesidir. Sürekli kıskançlık krizlerine girer. Size değil çevreye güvenemediği için böyle davrandığını söyler. Aslında onun kendine güveninde problem vardır. Böyle âşıklara karşı daima dürüst davranmak gerekiyor. Yoksa sevdiğine de kendisine de zarar verebilir.
Antisosyal aşklar: Topluma ve insanlara zarar verirler. Ama bundan vicdan azabı duymazlar. Hırsızlar, kapkaççılar ve hatta ailelerine, kendilerine eziyet eden, alkol ve madde müptelası olan bu kişiler hiç kural tanımazlar. Dürtüsel davranışları ilk zamanlarda onun tutkulu bir âşık olduğunu düşündürebilir. Fakat antisosyal kişiler kolay kolay vicdan azabı duymadıkları için sevdiklerine zarar verir. Antisosyal erkekler genellikle bağımlı kadınlarla evlenirler. Çünkü tüm yaptıklarına ancak bağımlı kişilik yapısında birisi tahammül edebilir.
Depresif aşklar: Depresif kişileri mutlu bir ifadeyle göremezsiniz. Belki de onların mutluluğu, mutsuzluktur. Zaten onlar aşkı adeta acı çekmek için yaşarlar. Depresif âşık sevdiğine hiç kavuşamayacağını ya da kavuşsa bile hiç mutlu olamayacağını düşünür. Depresif bir kişiyi sevenler, ona karşı sakin ve anlayışlı olmalıdır.
:asigim::asigim::asigim:
“Aşk nedir?” sorusu, insanlık var oldu olalı sorulan; ama cevabında mutabakata varılamayan bir muammadır. Ancak son yıllarda yaşanan aşk cinayetleri ve aşk vakaları neredeyse “aşk bir hastalıktır” sonucunu doğurdu. Aşk kavramının yeni bilgilerle değerlendirilmesi gerektiğini düşünen iki uzman, kara sevdalıların tedavi edilmesi gerektiğini söylüyor.‘Bu akşam ölürüm, ya benimsin ya toprağın, ölümüne sevda, esirin oldum…’ şeklindeki cümlelerle şarkılarda sıkça geçen kara sevdalar yoksa birer hastalık mı? Mecnun bu devirde yaşasaydı yine Leyla için çöllere düşer miydi? Ya da çağın âşıklarına uyup sürekli Leyla’nın çevresinde dolaşır, radyolardan onun için şarkı ister ve duvarlara “Seni seviyorum Leylaaa” diye mi yazardı! Ferhat, Şirin için dağları deler miydi? Yoksa Şirin’in derdine Boğaz Köprüsü’ne çıkıp “Şirin gelmezse kendimi atarım” naraları mı atardı?
Peki, insan âşık olduğu kişinin onu istememesine hatta yanına yaklaşmaması için mahkeme kararı çıkartmasına rağmen sevmeye nasıl devam eder? Her türlü hakarete rağmen neden onun çevresinde dolaşır, telefonlar açar, yollarına güller döker… Hatta aşkı için ölür ya da sevdiğini öldürür… İşte uzmanlar bu duruma “takıntılı aşk” adını veriyor ve takıntılı aşkları hastalık olarak değerlendiriyor. Sadece takıntılı aşklar değil, literatüre geçen birçok aşk hastalığı var. Ve aşk hastalıkları o kadar çok yaygınlaştı ki artık liselerde bile aşk cinayetleri işleniyor. Aşk vakaları ve cinayetleri gazetelerin üçüncü sayfalarından manşetlere taşınıyor.
Bilim, sonu cinayetlere varan toplumsal zararlara sebebiyet verdiği için aşkı yeni bilgilerin ışığında yeniden ele alıyor. İşte bu amaçla uzman psikolog Zehra Erol ve uzman Dr. Funda Güdücü Sağır da, hastalarının öykülerinden yola çıkarak aşk hastalıklarını kaleme almışlar. Erol ve Sağır’ın yazdığı “Takıntılı Aşklar” kitabı Timaş Yayınları’ndan çıktı.
“Aşk nedir?” sorusuna Güdücü, bilimsel bir cevap veriyor: “Aşkın kaynağını, sebebini, biçimini, sürekliliğini sağlayan beyindir. Anlatılan bir duygu da olsa, aşk beynin fizyolojik, yapısal, işlevsel durumuna bağlı gelişen bir olgudur.” Güdücü, aşkın hastalıklı olması ya da olmamasının beynin işlevlerine bağlı olduğunu söylüyor. Beyinde aşkla ilgisi bulunduğu düşünülen hormonlar; “serotonin, dopamin, noradrenalin”dir. Güdücü, yapılan araştırmanlara göre romantik aşk ile serotonin hormonunun düşük seviyesi arasında bir bağlantı olduğunun anlaşıldığını anlatıyor. Bu hormonlar beyinde bir de ruhsal hastılıklarda düşük seviyede oluyor!
Zehra Erol ise takıntılı âşkların nedenini karşısındakinden ayrılmayı kabul etmeme olarak açıklıyor: “Kopamadığı, karşısındaki kişi değil, kendi zihninde idealize ettiği kişidir. Kopamama nedeni de sevgi ihtiyacı, yalnız kalma endişesidir.” Günümüzde diziler, şarkılar, filmler hep aşktan söz ediyor. Hatta liseliler arasında âşık olmayan ya da aşkı olmayanlar dışlanıyor. “Bunun sebebi aşka duyulan açlık mıdır?” diye soruyoruz. Erol, en önemli sebebinin aile olduğunu anlatıyor. “Ailede göremediği sevgiyi dışarıda arıyor çocuklar.” diyor.
Aşk hastalıkları
Erotomanik aşklar: “Erotomanik tip, sanrısal bozukluk” denilen rahatsızlıkta kişi, çevresindeki herkesin, özellikle de âmirinin, patronunun ya da bir ünlünün kendisine hayran olduğunu düşünür, hatta aşkı olduğuna inanır.
Paranoid aşklar: Aşırı şüpheci kişilerin sevdiklerine güvenmemesidir. Sürekli kıskançlık krizlerine girer. Size değil çevreye güvenemediği için böyle davrandığını söyler. Aslında onun kendine güveninde problem vardır. Böyle âşıklara karşı daima dürüst davranmak gerekiyor. Yoksa sevdiğine de kendisine de zarar verebilir.
Antisosyal aşklar: Topluma ve insanlara zarar verirler. Ama bundan vicdan azabı duymazlar. Hırsızlar, kapkaççılar ve hatta ailelerine, kendilerine eziyet eden, alkol ve madde müptelası olan bu kişiler hiç kural tanımazlar. Dürtüsel davranışları ilk zamanlarda onun tutkulu bir âşık olduğunu düşündürebilir. Fakat antisosyal kişiler kolay kolay vicdan azabı duymadıkları için sevdiklerine zarar verir. Antisosyal erkekler genellikle bağımlı kadınlarla evlenirler. Çünkü tüm yaptıklarına ancak bağımlı kişilik yapısında birisi tahammül edebilir.
Depresif aşklar: Depresif kişileri mutlu bir ifadeyle göremezsiniz. Belki de onların mutluluğu, mutsuzluktur. Zaten onlar aşkı adeta acı çekmek için yaşarlar. Depresif âşık sevdiğine hiç kavuşamayacağını ya da kavuşsa bile hiç mutlu olamayacağını düşünür. Depresif bir kişiyi sevenler, ona karşı sakin ve anlayışlı olmalıdır.