Teninin Yanıklarını Hissetmek

Cirkin Peri

Guru
Kayıtlı Üye
4 Ekim 2007
248
0
316
43



İşte gene bahar gelmişti tüm güzelliğiyle.Ağaçlar yavaş yavaş yeşil yapraklarını gösteriyordu yeryüzünde.Güneş artık daha fazla çıkıyordu ve daha fazla ısıtıyordu insancıkların yüreklerini..
Buna rağmen hala sonbaharı yaşıyordu Seherin kalbi.. Nedense sonbaharı yaşamaktan hiç vazgeçmemişti genç kız.. Yaz geliyordu, kış...… Ama o hep sonbahardı..Hep sonbahardaydı.. Her zaman sonbaharın hüznünü taşıyordu kalbi, hep buğuluydu gözleri..Sanki bir şey ufacık bir şeyde bile hazırdı ağlamaya.. Yüreği titrekti her zaman ,yavru bir ceylan gibi korkardı kırılmaktan. Bakışlarını kaçırırdı her zaman insanlardan.. Sanki kaçırmazsa gözlerinden içine işleyeceklerini ve kötülüklerini ona da sunacaklarını düşünürdü ve bu yüzden hiç kafası yerden kalkmazdı yürürken.… Aslında farkındaydı korkularının hastalık derecesinde olduğunun ama zamanında çok kırılmıştı yüreği ve geçer dedikleri halde geçmemişti içinde oluşan yaralar.Arkadaş grubu da var denemezdi Seherin çünkü o yaşıtlarının konuştuğu sevgili muhabbetlerinden oldukça sıkılır; genç olduğunu, yapması gereken şeylerin, düzeltmesi gereken bir düzenin olduğunu savunur sürekli kaçardı, sürekli sıkılırdı konuşulan konulardan.Kaçmasının sebebi gerçekten düzeni düzeltmek mi yoksa geçmişte yaşadığı kırgınlıklar mı o da bilmiyordu aslında.Sadece kaçıyordu hem de arkasına bakmadan süratle kaçıyordu her şeyden…Bazı geceler oturduğu yerde dalardı hayallere.. Hiç bilmediği, hiç tanımadığı birinin omzunda;bilmediği bir yerde, belki sahili izlerken belki bir evde pencere kenarında yağmur damlalarının birbirleriyle oynamalarını seyre dalmışken ağlamak isterdi sınırsızca.Bazı zamanlar diyar diyar gezdiğini görürdü gözü açık gördüğü düşlerinde.Sürekli düşler alemindeydi kısacası..Uyuması veya uyanık olması fark etmezdi onun için hayaller alemine gitmesine.Bazı geceler yüreğindeki o büyük sevgiyi birisiyle paylaştığını görürdü, şşte o anda anlardı aslında gene düşlerine kapıldığını..En çok sadece bir kişiye verdiğini gördüğünde sevgisini bilirdi ki o an hayallerine dalmış gene ve çıkması gerek, gerçek dünyaya dönmesi gerek genç kızın.Pek inanmazdı sevgiye Seher, insanların nedendir bilmediği açıklayamadığı bir sebepten, sürekli yalan üzerine kurulmuş bir dünyada yanlalar üzerine
yaşadığını hissederdi ve kendini bir türlü oturtamazdı o dünyanın içine.Sürekli bir arayış içindeydi,sürekli, durmadan bıkmadan arardı..Yolda yürürken, çalışırken, telefonda annesiyle konuşurken.. Kendisi gibi birilerini arardı sürekli..Farklı olmadığını hissetmek için sürekli arardı.Evet herkesten farklı hissediyordu kendini.. Kimseyle fazla konuşamazdı, bilirdi çünkü kimsenin onu anlamadığını.. Boş bakışlar görmektense susmayı yeğlerdi, bu yüzden hep susardı..Sadece kendisiyle baş başayken konuşurdu durmadan.. En çokta geceleri olurdu kendisiyle konuşmaları.. Ve bu konuşmaları kağıda dökerdi durmadan..Çevresindeki insanlardan bıkmıştı.. Gülen yüzleri görmek istemezdi hiçbir zaman.Sen çok iyisin, sen çok güzelsin sözlerinden nefret etmişti artık;bilirdi ki bu sözlerin ardından hep bir yıkım daha beklerdi inandığı anda onu.Yalancı gülüşler hiç hoşuna gitmezdi bu yüzden.. Bazı geceler söylenen sözler gelirdi aklına,

-İyi ve güzel olmayı ben seçmedim,daha çok kötü ve çirkin olmayı istiyorum.Derdi aynaya bakarken kendine.. Benliği karşısında dururdu ve

-Biliyorum..Derdi ona..Biliyorum ama yapacak bir şey yok.

-Tek istediğim uzak dursunlar benden, gelmesinler yanıma, ben gerçek dostluklar arıyorum anlıyor musun, gerçek sevgiler..Onlarda yok artık dünyada, hepsi birer efsane sadece ve ben efsanelerin gerçek olamayacağını biliyorum;bu yüzden seçtim yalnızlığı bu yüzden kaçar oldum… Anlasınlar istiyorum bir an ve bıraksınlar beni.. Ama yalnızlıkta acıtıyor canımı.. Sadece seninle konuşmaktan da bıktım mesela..

Bu sözlerdeki çelişkiler yerdi genç kızın beynini ve sıkıntıyla dalardı uykuya.Sonra gördüğü düşlerdeki gerçek sevgilerle bir an gülerdi yüzü.Her gün aynı şeyleri yapardı durmadan, işe giderdi, işten dönerdi; bir Türk kahvesi sigara. Sonrada müzik eşliğinde düşüncelerinin esiri olmuş bir şekilde uyku.Hiçbir zaman değişiklik olmuyordu yaşantısında.Yalnızlık bu yüzden bazen acı veriyordu ona.Bu yüzden bazen çok istiyordu yanında gözlerinin içine baktığında mutlu olacağı birilerini.. Ama bu düşünceler hep bir anlık gelirdi aklına..Sonra,

-Yok böyle bir şey kandırma kendini.Derdi ve yazmaya başlardı artık yaşanmayan efsane aşkların, efsane dostlukların öykülerini önündeki deftere… …………
………....

Bir gün işten çıktığında farklı bir şey yapmak istedi canı ve bu sefer kahvesini evde değildi Beyoğlunda içmek istedi genç kız.Bir kafeye girdi, bilmediği bir yerdi hoş zaten hiçbir şey bilmiyordu, çünkü hiçbir yerde evinde bulduğu huzuru bulmuyordu.Girdiği kafe oldukça garip bir yere benziyordu ama nedensiz hoşuna gitmişti burası..Belki lüksten modadan uzak olmasıydı sebebi beklide yerde duran sedirlerden birinde oturması.. Garson geldiğinde hiç düşünmeden,

-Şekersiz bir kahve lütfen..

Dedi ve garsonun gitmesiyle bir türlü okumaktan vazgeçemediği kitabını aldı eline,bu kitabı üçüncü okuyuşuydu belki ama her seferinde daha fazla bir şeyler buluyordu kendinden...
…

-Hmm….Paulo Capriola..Çifte Krallık..Gerçekten güzel bir kitaptı, çok doğru bir seçim yapmışsınız bayan..

Bu sesle irkildi daldığı kitaptan.Ses ilgisini çekmişti çünkü fazla kimse bilmezdi bu kitabı..Daha çok kendisini arayanlar bilirdi onlardan da çok fazla olduğunu düşünmüyordu.. O insanların düşündüğünü bile düşünmüyordu aslında. Bu yüzden kitabın varlığından haberdar olan birinin sesini duyduğu için mutlu oldu bir an.Kaldırdı başını..

-Biliyorum..Dedi sadece ve gene döndü kitaba.

-Biraz ukalayız sanırım…

Bu söze karşılık hiçbir cevap vermedi Seher..Sustu her zaman yaptığı ama adam inatçıydı..Susmasına karşılık aslında onun gitmesini bekliyordu ama o beklenenin tam tersini yapmıştı..
 
-Oturabilirim değil mi?

Diyerek çöktü genç kızın karşısındaki sandalyeye.. Seher şaşırmıştı ama garip bir şekilde de hoşuna gitmişti adamın bu davranışı..Deli galiba diye geçirdi önce aklından sonra güldü kendi kendine, genelde herkes onun için kullanırdı bu lafı çünkü..Şimdi o bir delinin daha varlığından kuşkulanıyordu ve bu hoşuna gidiyordu.Bir süre sonra adamın ısrarına dayanamadı ve suskunluğunu bozarak konuşmaya başladı karşısında duran adamla.…

Bu arada kahvesi çoktan gelmişti de bitmişti bile ve o kalkması gerekiyordu biliyordu ama gene de kalkamıyordu.Karşısında duran kişinin kelimelerine takılıyor, ne demek istediğini düşünüyordu. Bulmaca çözer gibi sürekli analiz yapmaya çalışıyordu ve o en çok bulmaca çözmeyi severdi…

-Sen hep böyle suskun musundur?

Dedi sonra Aziz,…Seher anlamadığı belirtir bir edayla salladı başını..

-Hatta suskun demeyelim de bencil misindir her zaman..

-Bencillik mi..

-Evet kendini sadece kendine saklamakla bencillik yapmıyor musun sence..

-Yanılıyorsun..Ben sadece yalancı sözlerden bıktığım için kendime sığınıyorum..

Bu sefer adam soru işaretlerini çözmeye çalıştı.Karşısında duran kişiyi anlamaya çalışıyordu..Bunu neden yapıyordu o da bilmiyordu..Sadece içinden böyle yapmak geliyordu o kadar..

-Hayır sığınmıyorsun kaçıyorsun.Çünkü sen bir korkaksın..

Bu söz sohbetlerinin bitirmişti, garip kafenin içinde başlayan garipliklerle dolu bulmaca artık çözülemez duruma gelmişti ve önce genç kız yırtıp atmıştı bulmaca kağıdını..

-Bu kadar yeter ben gidiyorum ama şunu bilin, insanlar kendi kendilerine,
durup dururken kaçmazlar yaşamaktan..Size iyi günler diliyorum, sohbet için
teşekkür ederim.

Dedi ve kalkıp uzaklaştı masadan.Adam hiçbir şey söylemedi hatta umursamaz bir hali vardı.Seher buna da sinir olmuştu, kızmıştı hatta oldukça..Hem durup dururken oturuyor yanıma sonra da hakaret etmeye başlıyor.Kızmıştı ama en çok kendine..En çok Aziz yanına oturduğunda ses çıkarmadığı için benliğine.

Akşam olupda yıldızlar çıktığında meydana gene daldı düşüncelere genç kız ama ilginç bir şekilde bu sefer sadece Aziz'i düşünüyordu..Nedenini bilmiyordu..Belki de diğer insanlar gibi güzel sözlerden duymaktan çok hakaret duyması garip bir şekilde hoşuna gitmişti bilmiyordu ama sadece onu düşünüyordu.. Ertesi gün gene gitti o kafeye, Azizi görme ümidiyle.. Aziz'de ordaydı belki Seher gene gelir düşüncesiyle.. Bu sefer Seher gitti oturdu Aziz'in masasına.Gene anlayamadıkları bir anda dalaşırken buldular birbirlerini.Sanki garip bir şekilde Aziz Seher'i kızdırmaktan, Seher ise Aziz'e kızmaktan oldukça zevk alıyordu..Bu aslında çok garipti ama farklı bir dünyada yaşayan insanlar için sıradan bir şeydi.Artık her gün aynı kafede saatlerce dalaşıyorlardı birbirleriyle..Hatta bazen Seher değil Aziz kızıp çıkıyordu bu sefer onu masanın başında tek başına bırakarak.Tüm kızgınlıklara rağmen de vazgeçemiyorlardı birbirlerinden.. Hoşlanma mıydı, aşk mıydı bilmiyordu ikisi de.Sadece yabancı bir ülkede kendi vatandaşını bulmaya benziyordu onların ki..Bazen mecburiyetten sevdiklerini düşünürlerdi birbirlerini bazense aynı şeylerin şikayetçisi olmalarından..

Özellikle Seher oldukça memnundu bu durumdan, her ne kadar dışarıdan sürekli atışan, asla anlaşamayan birileri gibi gözükse de ikisi, o tam tersine ilk defa kendini anlayan birini bulduğunu düşünüyordu artık her zaman.



Son gün görüştüklerinde Azizle artık yolları ayrılıyordu iki garip arkadaşın.Aziz başka bir şehre gitmeye karar vermişti, sıkılmıştı sürekli aynı yerde yaşamaktan.. Seherin hep yapmayı planladığı ama bir türlü cesaret edemediği bir şeyi gerçekleştiriyordu ve bu nedenle bir kez daha hayranlığını kazanmıştı genç kızın…Son kez kahvelerini yudumlarken, garip kafenin içinde, her zamanki gibi atıştılar, kızdırdılar birbirlerini..Ama ayrılırken de telefonlarını , mektup adreslerini almayı unutmadılar…



Seher gene eski günlerine dönmüştü Azizin gidişiyle.Onunla mesajlaştığı yada mektubunu aldığı anlar hariç gene yapayalnız hissediyordu kendini.Hoş çoğu mesaja için için kızıyordu ama dedim ya ilginç bir şekilde hoşuna gidiyordu bu onun.

…

Bir akşam gene televizyonda işe yarar bir program arayıp bulamamın siniriyle
fırlattığında kumandyı, telefonun sesiyle irkildi birden. Aziz'di bu...
…

-Sana mektup yolladım gene korkak..

Aziz, Seher'e hep bu şekilde seslenirdi, aslında korkak olduğunda değil.Sadece biraz daha cesaretlensin, kızsında o inadı onu daha güçlü yapsın diye.Seher devamını okudu mesajın durmadan.

-Fotoğraflarımı yolluyorum sana.. Sende yolla mutlaka.Bir resmin yok bende.Yaşadığının ispatı olsun elimde..

Güldü bu son kelimeler Seher...Düşündü sonra fotoğraf.İyi de o hiç fotoğraf çektirmemişti ki hayatında.Nefret ederdi fotoğraf çektirmekten, bir şeyleri ölümsüzleştirme çabalarından. Fotoğrafların anki ruh halini yansıtacağını, birilerinin onun savunma mekanizmasını bu fotoğraflar sayesinde yok
edeceğinden korkardı da hiç çektirmezdi önemli evraklar için bile.. Ve hep aynı vesikalığı kullanırdı inatla…
 
-İyi de ben resim çektirmesini sevmem ki, yok yollayabileceğim bir fotoğrafım..

Yazıp yolladı Aziz'e...Hemen cevap geldi Aziz'den.Başladık gene diye düşündü Seher..

-Eh artık çektirmelisin benim için.

Yazıyordu sadece gelen mesajda.Mesajı yolluyordu hemen ardından yenisi geliyordu telefona.…Belli ikisi de sohbet etmesini özlemişti ve uzakta da olsalar bulmuşlardı konuşmanın yolunu.

-Ama sevmem dedim ya sana, sevmem fotoğrafları anla, daha doğrusu benimle ilgili olanları..

-O zaman masanı çek gönder,pencereleri, kalemleri, defterleri, sonra ben onlara bakıp sevineyim, duygulanayım değil mi? Koltuğu da çek lütfen, ona bakar bakar duygulanırım bunda Seher oturdu derim..Eşyalar çok önemli, hele de senin eşyaların…

-Neden?... Bizim ev gariptir benim gibi..

Hiç durmadan yazmaya devam ediyorlardı..Uzaklıkları mesajlarla yok etmeye çalışarak..Aslında başka biri okusa hiçbir şey anlamazdı yazanlardan ama onlar şifreli konuşmuyorlar sadece kendi dillerini kullanıyorlardı iletişim kurmak için...…

-Hah, işte onları çek, o garipliği.Odanı seni anlatan şeyleri..Seni taşıyan şeyleri..Lambanı,masanı,yatağını..

Seher, karşılık veremedi bu mesaja..Çok hoşuna gitmişti aslında ama nasıl cevap verilir bilmiyordu aslında....İlk kez biri onula ilgili şeyleri merak ediyordu, ilk defa biri güzel sözlere başvurmadan oldukça yalın bir şekilde onu tanımaya çalışıyordu.Bu yüzden suskun kalıyordu konuşmanın bu noktasında.Ama Aziz susmuyordu, sözleri bitmemişti daha belliydi..Mesajlar ardı ardına geliyordu durmadan çünkü...…

-Olmadı, kendini koy mektubun içine... Ruhunu,evini koy içine.Bana yolla.Odanı, kokularını, şampuanını, havlunu, çay bardağını, rujlarını..Hepsini ama hepsini koy oraya, yolla bana.

Yazılanları büyük bir hayranlıkla okuyordu Seher, karşısındaki insan eşyalarını kullanmasına kadar görmek istiyordu ve böyle tanımaya çalışıyordu onu…Bu hoşuna gitmişti, ilginç ama güzeldi onun için..Durmadı yazdı , oda katıldı bir ara Aziz'in tek başına kaldığı sohbete..

-Hmm, ilginçsin gerçekten çok ilginç ama nedense bu güzel geliyor bana.

-Omuzlarını,üzüntülerini,boynunu,dudaklarını,saçlarını,ayaklarını,gözlerini.. Hepsini, hatta kötü şeyleri bile doldur. Tatile yolla kendini bana mektupla..

En çok bu son mesaj gitmişti genç kızın, Kötü şeylerini de istiyordu çünkü Aziz onun..Bir insan sevdi mi kötü yanlarıyla da sevmez miydi yüreğindekini.Sadece iyi değil kötü yanlarını da kabul etmez miydi sevdiğinin...

Duraksadı Seher okuduklarından sonra..Ne yazması gerektiğini düşündü, nedensiz..

-Tatil...Çok güzel bir fikir...Hem de mektupla…

-Şahane evet...Dizkapaklarını, göbeğini..Hepsini,ruhundaki gölgeleri,coşkuları.. Hepsini yolla..

Cevabı geldi hemen;

-Ruhum mu?

Dedi Seher kendi kendine..Sanki bu laf korkutmuştu onun titrek yüreğini...Kaçmak istedi bir anda;
…

-Ruhum gelmez Aziz...Çünkü tek özgürlüğüm o kaldı bana..Beni bırakmaz, ben gidelim desem de gelmez.Ben denerim ama gelmez.

Bu mesajın ardından uzun bir suskunluk oldu aralarında Seher'le Aziz'in.Aslında tam da bunu istiyordu Seher..Konuyu kapatmaktı asıl amacı ama bu seferde bu suskunluk bozdu sinirini.Dayanamadı o yazdı cevap beklemeden bu sefer.

-Hmm..Susuş anı, sanırım şifreli konuşuyorum gibi geliyor yada sende anlamıyorsun diğerleri gibi demek istediğimi?

Kısa bir mesaj geldi Aziz'den,

-Evet..

Tam düşündüğü gibiydi, işte Aziz'de anlamamıştı onu.Tam anlaşıldığını düşünürken gene hüsrandı karşılaştığı.Dayanamadı, bu sefer içine atmadı yazdı.. İlk defa karşısındakine döktü içindekileri... Aslında bir şey yazmadı ama bu onun için oldukça fazlaydı.

-Anlamıyorsun ama merak etme şaşırmadım bu duruma..

Aziz'den artık cevap gelmeyeceğini düşünerek aldı gene o meşhur kitabını eline dördüncü kez okumak için. Tam araladı sayfayı,

-Neyi anlamıyorum?Ne?

Mesajıyla karşılaştı telefonunda..

-Evet dedin Aziz, kabul ettin söylediklerimi anlamadığını…

-Anlıyorum..

Diye bir cevap geldi.Kısaydı ama içtendi farkındaydı Seher..

-Ama..Bazen öyle bir susuyorsun ki, sanki bu deli ne demeye çalışıyor der
gibisin.

Dedi hemen ardından...Anlaşılmak istiyordu artık genç kız ve ilk anlayanında Aziz olmasını istiyordu şüphesiz.
 
-Sen deli değilsin.Sen süt gibisin,süt.Elini tuttum say, seni sımsıcak tuttuğumu,nefesimi nefesinde say, yüzümü yüzünde, ruhum ruhunda ırmak gibi aksın..Köpürsün…

Gene sessiz bir bekleyişe geçti genç kız..Nasıl geliştiğini anlamadığı bir yola giriyordu ve aslında bu yoldan hep kaçmıştı.. Şimdi ise yürümeli mi yoksa durmalı mı bilmiyordu ve sadece susuyordu. Ama o sustuğu anlarda Aziz iyice geliyordu üstüne...Mesajları ardı ardına akıyordu yine durmadan..

-Sen şunu duymak istiyorsun:Kalbim çarpıyor..Evet.. Tık tık tık, kulağını yaklaştır ve dinle. Haybeye çarpmıyor, sana sarılmak istiyorum, senin kokunu duymak... Teninin yanıklarını hissetmek...

…

İşte bu söz vurmuştu Seheri...Teninin yanıklarını hissetmek..Herkes onun güler yüzlülüğünü, insanı umutlandıran tüm sıkkınlığını alan sözlerini isterken..Şimdi karşısında duran kişi iyiliklerinin, güzelliklerinin yanında; kötülüklerini ve yanıklarını da istiyordu.. Yalancı yüzünü değil sadece onu.Garip bir karşılaşmanın ardından, garip bir şekilde bir bulmacayı çözmeye çalışırken kendini bulmacanın bir parçası olarak buldu o anda.Ama bu son mesajla birden bire gömüldü suskunluğuna. Hiçbir cevap yazamadı sanki Aziz'de anlamıştı da onu başka bir şey yazmamıştı devamında...O gecelik bitmişti sohbetleri ama diğer geceler devam edecekti,etmişti de…



Seher her şeyi ev arkadaşına anlatıyordu, biliyordu anlamadığını ama sadece anlatmak istiyordu.Belki anlar ve bana eşlik eder bulmacayı tamamlamamda diye düşünüyordu.Ama Canan tam tersine her geçen gün daha fazla endişeleniyordu Seher için.Git gide durumu daha da ciddiye gidiyordu çünkü ve gitgide deliliğin sınırına dayandığını düşünüyordu Seher'in.Dayanamadı durumunu ailesine haber verdi.İlk iş ablası geldi yanlarına.. O da farkındaydı durumun ve sessiz kalamıyordu kardeşinin yok oluşuna.Aslında Seher yok olmuyor tam tersi kendini buluyordu kaptırdıkça olanlar ama bu sıradan insanlar için kaybolmaktan başka bir şey değildi..…


Bir sabah uyanır uyanmaz mesajlarını anlattı Canan'la ablasına Seher..Sonra da gelen mektupları okudu bir bir..İlk defa Azizin mektuplarını gösteriyordu onlara..Ablası yazılanlara baktıktan sonra,

-Sende yazıyor musun?

Diye sordu. Seher şaşırmıştı.

-Tabii ki yazıyorum, adresini vermişti bana ama posta kutusuna yolluyorum ben , oradan alması çok daha kolay oluyormuş.

Dedi oldukça saf bir şekilde.. Sonra da ablasına yolladığı adresi verdi ısrar etmesi üzerine...Bu konuşmaların ardından birkaç gün geçmişti ki, Seher kendini ablasıyla beraber, ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde, bir psikiyatrisin karşısında buldu birden. Gitmek istememişti ama ablası zorlamıştı onu...O günün sabahı gözlerini açtığında ablası vardı karşısında,

-Seher,kalk hadi doktora gidiyoruz..

-Neden?Hasta mısın yoksa..

-Ben değil sensin hasta olan.Bakırköye gidiyoruz seninle, ruh ve sinir hastalıklarına..

-Ben deli değilim.Bu da nerden çıktı şimdi..

Ablası elinde ki mektup zarflarını gösterdi kendisine..

-Bunlar ne biliyor musun?…Bunlar senin seviyorum dediğin kişiye yolladığın mektuplar.Hiç açılmamış, posta kutusundan hiç alınmamış...

Seher yatağından kalkarken ablası zarfları fırlattı yatağın üzerine.Ağlıyordu kardeşinin durumuna..

-Ama abla bana cevap yazdı..

-Ne cevabı Seher, hepsi senin el yazından çıkmış, sen yazmışın...Nasıl inandırdın kendi kendine bunu..Neden bu kadar kötüleşti durumun..

Seher ağlamaya başladı ardından..Hem ablasının gözyaşlarına dayanamadı, hem de karşısına geçip aslında Aziz'in tamamen bir hayal ürünü olduğunu söylemesine…

-Hayır, hayal değildi o, siz kıskanıyorsunuz mutluluğumu.. Hayal olamaz ilk defa mutlu yüreğim, ilk defa huzur dolu kalbim ve siz anlamıyorsunuz…...

Ama Seher gerçekten bir hayal aleminde yaşıyordu.. Ablasının dediği gibiydi her şey.. Yolladığı mektuplar hiç alınmamıştı ve o Azizin yolladığı mektupları da aslında kendisi yazmıştı.Kahve içtiği o gün gerçekten biri gelip,

-Hmm….Paulo Capriola..Çifte Krallık..Gerçekten güzel bir kitaptı, çok doğru bir seçim yapmışsınız bayan..

Demişti ama Seher suskun kalınca da çekip gitmişti başka bir şey söylemeyip. Ve Seher o gidişi unutmuş kendini bir anda gene düşlerine kaptırmıştı da o düşler onu şimdiki zamana getirmişti...Gene de inkar ediyordu,

-Abla ilk defa bu kadar mutluyum, ne olur inan...

…

Ağlıyordu durmadan.Suskunluğuna sığındı bu sözlerin ardından.Odasından sadece hıçkırıkları duyuluyordu..Hayal olmasına katlanamıyordu her şeyin.Tam da evet artık anlaşılıyorum dediği bir anda aslında onu anlayan kişinin hiç varolmadığını duymak acıtıyordu canını.Ablası dayanamadı Seher'in hıçkırıklarına, sıkıca sarıldı kardeşine..

-Ağlama canım, ağlama tatlım.Biz varız yanında ve bak gerçeğiz..Sen yalnız değilsin ve çevren hep seni sevenlerle dolu..Sadece farkında değilsin..Bu yüzden gideceğiz doktora, sen bizlerin sevgisini anla ve kabul et diye..

Sonra sildi Seherin gözyaşlarını,

-Gözünden akan bir damla yaşa kıyamaz ablan.Ağlama dayanmaz yüreği..

Canan odanın dışında sadece ağlama seslerini duyuyor, girsem mi girmesem mi diye düşünüyordu kendi kendine.Tam girmeye karar verdiği anda Seherle ablası çıktı kapıdan. Sonunda ikna olmuştu doktora gitmek için Seher ve fikrinden vazgeçmeden çıkmışlardı onlarda…


Doktora daha önceden her şeyi anlatmıştı ablası.Doktorda Seher'i görmek istediğin belirtmişti. Yani randevu olayı aslında önceden halledilmişti.Seher hala Aziz'le mesajlaştığını söylediği zamanlarda.Yol boyunca suskunluğunu bozmadı Seher.. Çok korkuyordu ve bu korku aslında Aziz'in tamamen yok olmasını istemediğindendi biliyordu. Hastaneye gelip sıralarının gelmesini beklediler.Seher ablasının elini tutuyordu sıkıca.Onu yalnız bırakmasını istemiyordu ama dehşet derecede yalnız hissediyordu kendini.. Derken doktor çıktı kapıdan.Önce biraz ablasıyla konuştu Seher'in.Sonra birlikte döndüler Seher'in oturduğu yere.Doktor elini uzattı..

-Merhaba Seher..

Seher'in kafası yerdeydi ama sesi duyunca istemsizce kaldırdı başını.Nerde olursa tanırdı onun sesini..Kafasını kaldırmasıyla gözleri buğulandı hemen.. Ama fark ettirmedi ablasına..

-Ben Aziz.Sizinle konuşalım mı biraz, ne dersiniz?

Evet işte buydu..Korkuları kayboldu genç kızın çünkü aslında yaşadığı hiçbir şey hayal değildi.. Gene de ablasına belli etmemek adına sakladı gözlerindeki ışığı,

-Peki.

Diyerek doğruldu oturduğu yerden ve ablası dışarıda beklerken onu, o Aziz'le birlikte o çok sevdiği sohbetini yapmak üzere girdi odaya…

Meral Bilgiç...
 
Bir solukta okuduğum harika bir hikaye devamını merakla bekliyorum....Sürükleyici ve bir sonraki satırda ne olacak deyip merak uyandıran,harika bir anlatım yüreğine saglık....
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…