- 20 Haziran 2007
- 4.250
- 27
- 358
- 45
* Bu hikayedeki olaylar, kişiler ve isimleri tarafımdan uydurulmuştur...
------------------------------------------------------------------------------
Merhaba adım Turgay.
Ben İzmir'de 7 katlı bir apartmanda oturuyorum.
Apartmanımızın adı 'Tekamül'.
Zemin katında oturuyorum. Her katta iki daire olan sevimli bir binadır.
Karşı dairemde de annem oturuyor. Valla annem diye söylemiyorum çok tatlı bir kadındır. Şahane yemekler yapar. Arada bir benim de kapımı çalıp,
- Bak sana semizotu pişirdim, börek yaptım.. diyerek mis gibi yemekler getirerek bana hoş sürprizler yapar.
Ben de arada bir Türk kahvesi pişirip dedikodu yapmaya onun kapısını çalar, ona uğrarım.
Allah bozmasın son derece iyi bir iletişimimiz var. Huzurlu, keyifli ve en önemlisi... güvenli.
Geçen bayram ilk defa üst kattaki komşularla da tanışmak istedim.
Hemen üst katımdaki Mahmut Bey ve eşi Zeliha Hanımları ziyarete gittim ilkin.
Aman yarabbim, Zeliha Hanım öyle bir baklava açmıştı ki anlatamam. Ben hayatımda bu kadar lezzetli bir baklava yemedim. Harikuladeydi.
Ağzımın tadı, Mahmut Bey'in ilk dakikalardan başladığı küfürlü konuşmalarını giderek arttırması ile bozuldu.
Sözde samimi görünmek için yapıyordu ama doz iyice arttı ve samimi olmaktan ziyade rahatsız edici olmaya başladı.
Bir sonraki ziyaret kapım üçüncü kattaki Ali Rıza Bey ve eşi Fazilet Hanımdı.
Ali Rıza Bey'in sohbetten sonra paylaştığı kitap kolleksiyonunu görünce gerçekten şok oldum.
Ömrümde bu kadar kitabı ancak kütüphanelerde görmüştüm. Her kitap ve konu hakkındaki ilgisi ve bilgisi bende hayranlık uyandırdı.
Her dakika giderek saygım artıyor ve bu tonton ihtiyarın elini öpmek geliyordu içimden.
Ancak, bu büyülü dakikalar eşi Fazilet Hanımın ikram ettiği -koyduğu zehir zemberek baharatlardan ne olduğunu bile anlayamadığım- yöresel yemekten israrlar sonucu tatmamla sona erdi. Hem çok ağır, hem de çok ama çok acıydı, ekşiydi, tuzluydu..... herşeydi.. Iyy, aklıma geldikçe kötü hissediyorum.
Ertesi gün bayram ziyaretlerime dördüncü kattaki Muhittin Bey ve eşi Zeynep Hanım' larla devam ettim.
Zeynep Hanım'ın baktığı kahve falını hala unutamam. Ben bu kadar kapsamlı ve doğru bir fal baktırmamıştım şimdiye kadar.
Zeynep Hanım anlattıkça benim şaşkınlıktan giderek ağzım biraz daha açık kalıyordu. Nerdeyse yaklaşık bir saat süren fal süresince ağzımı hiç kapatamadım.
Hatta açık olduğunun bile farkında değildim. Onlar gülüşünce anladım ve çok utandım.
Sohbet uzadıkça uzadı, herşey çok güzeldi...ta ki Muhittin Bey'in likörlerden sonra içtiği bir kadeh rakıya kadar.
Aman yarabbim o tatlı amca gitmiş yerine sanki bir canavar gelmişti. Alakalı, alakasız neler anlattı. Yere düştü, kaldırmaya çalışan eşine bağırdı, çağırdı, onu tartakladı. Yer yarılsa ve kaybolsam diye diledim bir an.
Bu adam nasıl bir daha bakabilecek karısının yüzüne ve -şahit olduklarımdan sonra da- benim yüzüme diye içimden geçirdim. Ama öyle olmadı.
Sonraki günler sanki hiçbir şey olmamış gibi selam veriyordu. Sanki o günkü canavar başkasıydı. Çok şaşırmıştım. Hem de çok.,
Komşu ziyaretlerim sürdü. Ve her ziyaretin sonunda sevinçleri ve hüzünleri, şaşkınlıkları ve idrakleri birlikte yaşıyordum.
Sonra düşündüm. Apartmanın merdivenlerini çıktıkça yeni yüzler, yeni olaylar yaşıyordum. İyisiyle, kötüsüyle.
Her seferinde daha yoğun olumlu ve daha yoğun olumsuzlukların da, şimdiye kadar tatmadığım duyguların da bana sanki bir film gibi gösterildiğini farkettim. Sanki dersler almam gereken bir film gibi.Artık apartmanın ilk beş katını biraz da olsa tanıyordum. Tamamen değil belki ama kısmen.
Bu bile bana nasıl davranmam gerektiğini, nelere dikkat etmem gerektiğini, insanların nasıl değişik renklerde olabildiğini bir ölçüde gösteriyordu.
Bazen sıkıntılı oluyordu, bazen neşeli, bazen sancılı oluyordu bazen keyifli.
Açıkçası annemim o harika semizotundan daha başka tatlar olduğunu da öğrendim. Hem de bazen daha lezzetli. Ama bazen de acı, hem de çok acı.
Apartmanın merdivenlerinden çıkarken her katta -bir önceki katların tecrübeleri ile birlikte- hem daha çok iyiye ve hem de daha çok kötüye rastlamaya başladığımı anladım. Ve bunun bana sanki daha bir güç verdiğini.
İlk gün yavaş yavaş çekinerek çıktığım merdiven basamaklarından sonraki günler üçer beşer atlayarak çıkabildiğimi farkettim.
Sessiz olma endişem ve kaygım yoktu artık. Ya ben çıkarken birisi kapıyı açıverirse kaygım yoktu. Çünkü artık 'tanıdıktılar'.
Daha önce canımı acıtan sahneleri yaşadığım evler beni davet ederse teşekkür edip kibarca rededebilirdim.
Sadece merhabalaşabilirdim mesela en fazla. Niye tekrar aynı deneyimi yaşayayım ki.
Derler ya; 'ilk yaşandığında canını acıtan, hata değil tecrübedir' diye. İsrarla aynısını yapmaya devam edersek hata olurmuş.
Evet tecrübeliyim artık.
Artık bile bile Muhittin Bey'le içki ortamında bulunmayacağım. Mahmut beyle sohbeti kısa tutacağım. Fazilet Hanım'ın ikramlarına hayır diyeceğim.
Ama Zeliha Hanım'ın baklavasının üstüne Zeynep Hanım'ın kahvesini de içip, Ali Rıza Bey'le sohbet edebilmekte var.
Ne harika...
Düşünüyorum da...
Annemin komşuluğunda, tanıdık olduğu için de güvenli bir ortam. Zemin katın keyfi. Semizotu, börek.. oohhh. Biliyorum hiç bir seferinde ağzım yanmaz, midem bozulmaz.
Kavga olmaz, küfür olmaz.. ne mutlu.
Ya da;
Üst katlardaki her ilave deneyimle türlü, türlü yaşadıklarım. Sancısıyla, keyfiyle kazandıklarım.Üstelik alt katlarla ilişkimi bitirmeden, üzerine ilave ederek.
Hangisi?
Siz hangisini seçerdiniz ?
Apartman yöneticisi dün kapıya bir duyuru asmış.
Diyor ki,
Apartmanımızın ilk kuruluşundan itibaren kuralları ve kat mülkiyeti kanunu gereği:
1. Zemin katta oturanlar ve bundan memnuniyet duyanlar! Keyifle oturmaya devam edin. Yönetimimizin sizden illa üst katlara ziyaret etmek gibi bir talebi ve yaptırımı yoktur.
Olduğunuz yerin, bulunduğunuz ortamın keyfini çıkarın. Ancak üst katlarda neler oluyor acaba diyerek de meraklanmayın ve lütfen sızlanmayın.
Zemin kattan memnunsanız niye habire üst katların apartman boşluğunda koşturuyor, komşularınızın zillerini çalıp, çalıp kaçıyorsunuz?
Ya zillerini çalın ve buyur ederlerse içeri girin ya da bulunduğunuz katı içinize sindirerek yaşayın. Ama yanlızım, hastayım vs. vs.şikayetleriniz varsa sızlanmayın.
Doğrulun, kalkın ve diğer katlara korkmadan ziyarete gidin.
2. Bu apartmana bu adı veren sizlersiniz ancak unutmayın ki hiçbiriniz bu apartmanın sahibi değilsiniz.
Apartman yönetimi katlar arasında hiçbir aidat farkı uygulaması yapmamaktadır.
Ancak merdivenlerden çıkmak isteyen her kat malikinin diğer daireleri kabul etmek ve saygı göstermek sorumluluğu vardır.
Bu duyurunun devamını okuyacakken birisi kalan kısmının üzerine bir yazı yapıştırmış ve duyurunun son satırı hariç kapatmış kalan yazıyı.
Her kimse yazan ve ne alakası varsa şöyle yazmış.
- 87 yıllık ömrümün şu son günlerinde hayatımı düşünüyorum da; hayatıma dair pişmanlıklarım, yaptıklarım değil isteyip de yapmadıklarımdır.
Duyurunun okuyabildiğim son satırında da şöyle yazıyordu.
Apartmanımızın son katı yoktur. Her zaman bir üst kat daha karşınıza çıkacaktır. Son kat apartmanın mimarına aittir.
alıntıdıra.s.
------------------------------------------------------------------------------
Merhaba adım Turgay.
Ben İzmir'de 7 katlı bir apartmanda oturuyorum.
Apartmanımızın adı 'Tekamül'.
Zemin katında oturuyorum. Her katta iki daire olan sevimli bir binadır.
Karşı dairemde de annem oturuyor. Valla annem diye söylemiyorum çok tatlı bir kadındır. Şahane yemekler yapar. Arada bir benim de kapımı çalıp,
- Bak sana semizotu pişirdim, börek yaptım.. diyerek mis gibi yemekler getirerek bana hoş sürprizler yapar.
Ben de arada bir Türk kahvesi pişirip dedikodu yapmaya onun kapısını çalar, ona uğrarım.
Allah bozmasın son derece iyi bir iletişimimiz var. Huzurlu, keyifli ve en önemlisi... güvenli.
Geçen bayram ilk defa üst kattaki komşularla da tanışmak istedim.
Hemen üst katımdaki Mahmut Bey ve eşi Zeliha Hanımları ziyarete gittim ilkin.
Aman yarabbim, Zeliha Hanım öyle bir baklava açmıştı ki anlatamam. Ben hayatımda bu kadar lezzetli bir baklava yemedim. Harikuladeydi.
Ağzımın tadı, Mahmut Bey'in ilk dakikalardan başladığı küfürlü konuşmalarını giderek arttırması ile bozuldu.
Sözde samimi görünmek için yapıyordu ama doz iyice arttı ve samimi olmaktan ziyade rahatsız edici olmaya başladı.
Bir sonraki ziyaret kapım üçüncü kattaki Ali Rıza Bey ve eşi Fazilet Hanımdı.
Ali Rıza Bey'in sohbetten sonra paylaştığı kitap kolleksiyonunu görünce gerçekten şok oldum.
Ömrümde bu kadar kitabı ancak kütüphanelerde görmüştüm. Her kitap ve konu hakkındaki ilgisi ve bilgisi bende hayranlık uyandırdı.
Her dakika giderek saygım artıyor ve bu tonton ihtiyarın elini öpmek geliyordu içimden.
Ancak, bu büyülü dakikalar eşi Fazilet Hanımın ikram ettiği -koyduğu zehir zemberek baharatlardan ne olduğunu bile anlayamadığım- yöresel yemekten israrlar sonucu tatmamla sona erdi. Hem çok ağır, hem de çok ama çok acıydı, ekşiydi, tuzluydu..... herşeydi.. Iyy, aklıma geldikçe kötü hissediyorum.
Ertesi gün bayram ziyaretlerime dördüncü kattaki Muhittin Bey ve eşi Zeynep Hanım' larla devam ettim.
Zeynep Hanım'ın baktığı kahve falını hala unutamam. Ben bu kadar kapsamlı ve doğru bir fal baktırmamıştım şimdiye kadar.
Zeynep Hanım anlattıkça benim şaşkınlıktan giderek ağzım biraz daha açık kalıyordu. Nerdeyse yaklaşık bir saat süren fal süresince ağzımı hiç kapatamadım.
Hatta açık olduğunun bile farkında değildim. Onlar gülüşünce anladım ve çok utandım.
Sohbet uzadıkça uzadı, herşey çok güzeldi...ta ki Muhittin Bey'in likörlerden sonra içtiği bir kadeh rakıya kadar.
Aman yarabbim o tatlı amca gitmiş yerine sanki bir canavar gelmişti. Alakalı, alakasız neler anlattı. Yere düştü, kaldırmaya çalışan eşine bağırdı, çağırdı, onu tartakladı. Yer yarılsa ve kaybolsam diye diledim bir an.
Bu adam nasıl bir daha bakabilecek karısının yüzüne ve -şahit olduklarımdan sonra da- benim yüzüme diye içimden geçirdim. Ama öyle olmadı.
Sonraki günler sanki hiçbir şey olmamış gibi selam veriyordu. Sanki o günkü canavar başkasıydı. Çok şaşırmıştım. Hem de çok.,
Komşu ziyaretlerim sürdü. Ve her ziyaretin sonunda sevinçleri ve hüzünleri, şaşkınlıkları ve idrakleri birlikte yaşıyordum.
Sonra düşündüm. Apartmanın merdivenlerini çıktıkça yeni yüzler, yeni olaylar yaşıyordum. İyisiyle, kötüsüyle.
Her seferinde daha yoğun olumlu ve daha yoğun olumsuzlukların da, şimdiye kadar tatmadığım duyguların da bana sanki bir film gibi gösterildiğini farkettim. Sanki dersler almam gereken bir film gibi.Artık apartmanın ilk beş katını biraz da olsa tanıyordum. Tamamen değil belki ama kısmen.
Bu bile bana nasıl davranmam gerektiğini, nelere dikkat etmem gerektiğini, insanların nasıl değişik renklerde olabildiğini bir ölçüde gösteriyordu.
Bazen sıkıntılı oluyordu, bazen neşeli, bazen sancılı oluyordu bazen keyifli.
Açıkçası annemim o harika semizotundan daha başka tatlar olduğunu da öğrendim. Hem de bazen daha lezzetli. Ama bazen de acı, hem de çok acı.
Apartmanın merdivenlerinden çıkarken her katta -bir önceki katların tecrübeleri ile birlikte- hem daha çok iyiye ve hem de daha çok kötüye rastlamaya başladığımı anladım. Ve bunun bana sanki daha bir güç verdiğini.
İlk gün yavaş yavaş çekinerek çıktığım merdiven basamaklarından sonraki günler üçer beşer atlayarak çıkabildiğimi farkettim.
Sessiz olma endişem ve kaygım yoktu artık. Ya ben çıkarken birisi kapıyı açıverirse kaygım yoktu. Çünkü artık 'tanıdıktılar'.
Daha önce canımı acıtan sahneleri yaşadığım evler beni davet ederse teşekkür edip kibarca rededebilirdim.
Sadece merhabalaşabilirdim mesela en fazla. Niye tekrar aynı deneyimi yaşayayım ki.
Derler ya; 'ilk yaşandığında canını acıtan, hata değil tecrübedir' diye. İsrarla aynısını yapmaya devam edersek hata olurmuş.
Evet tecrübeliyim artık.
Artık bile bile Muhittin Bey'le içki ortamında bulunmayacağım. Mahmut beyle sohbeti kısa tutacağım. Fazilet Hanım'ın ikramlarına hayır diyeceğim.
Ama Zeliha Hanım'ın baklavasının üstüne Zeynep Hanım'ın kahvesini de içip, Ali Rıza Bey'le sohbet edebilmekte var.
Ne harika...
Düşünüyorum da...
Annemin komşuluğunda, tanıdık olduğu için de güvenli bir ortam. Zemin katın keyfi. Semizotu, börek.. oohhh. Biliyorum hiç bir seferinde ağzım yanmaz, midem bozulmaz.
Kavga olmaz, küfür olmaz.. ne mutlu.
Ya da;
Üst katlardaki her ilave deneyimle türlü, türlü yaşadıklarım. Sancısıyla, keyfiyle kazandıklarım.Üstelik alt katlarla ilişkimi bitirmeden, üzerine ilave ederek.
Hangisi?
Siz hangisini seçerdiniz ?
Apartman yöneticisi dün kapıya bir duyuru asmış.
Diyor ki,
Apartmanımızın ilk kuruluşundan itibaren kuralları ve kat mülkiyeti kanunu gereği:
1. Zemin katta oturanlar ve bundan memnuniyet duyanlar! Keyifle oturmaya devam edin. Yönetimimizin sizden illa üst katlara ziyaret etmek gibi bir talebi ve yaptırımı yoktur.
Olduğunuz yerin, bulunduğunuz ortamın keyfini çıkarın. Ancak üst katlarda neler oluyor acaba diyerek de meraklanmayın ve lütfen sızlanmayın.
Zemin kattan memnunsanız niye habire üst katların apartman boşluğunda koşturuyor, komşularınızın zillerini çalıp, çalıp kaçıyorsunuz?
Ya zillerini çalın ve buyur ederlerse içeri girin ya da bulunduğunuz katı içinize sindirerek yaşayın. Ama yanlızım, hastayım vs. vs.şikayetleriniz varsa sızlanmayın.
Doğrulun, kalkın ve diğer katlara korkmadan ziyarete gidin.
2. Bu apartmana bu adı veren sizlersiniz ancak unutmayın ki hiçbiriniz bu apartmanın sahibi değilsiniz.
Apartman yönetimi katlar arasında hiçbir aidat farkı uygulaması yapmamaktadır.
Ancak merdivenlerden çıkmak isteyen her kat malikinin diğer daireleri kabul etmek ve saygı göstermek sorumluluğu vardır.
Bu duyurunun devamını okuyacakken birisi kalan kısmının üzerine bir yazı yapıştırmış ve duyurunun son satırı hariç kapatmış kalan yazıyı.
Her kimse yazan ve ne alakası varsa şöyle yazmış.
- 87 yıllık ömrümün şu son günlerinde hayatımı düşünüyorum da; hayatıma dair pişmanlıklarım, yaptıklarım değil isteyip de yapmadıklarımdır.
Duyurunun okuyabildiğim son satırında da şöyle yazıyordu.
Apartmanımızın son katı yoktur. Her zaman bir üst kat daha karşınıza çıkacaktır. Son kat apartmanın mimarına aittir.
alıntıdıra.s.
Son düzenleme: