Tayyip Erdoğan takıntısına neden olanları açıklıyorum

Muhteşem yüzyıl gibi dizileri izleyerek beyniniz yıkanmış sizin Osmanli yi araştırın sonra yorum yapın klasik osmanlı yorumu harem cariyelik Bayatladi bunlar artik

Osmanlı toplumunda kadının statüsü incelenmek istendiğinde Osmanlı Devleti’nin coğrafi sahası, 600 yıllık tarihinin her aşaması ve her bir yüzyılı araştırma konusu olabilecek niteliktedir. Türk töresinin ve İslâmî unsurların bir sentezinin oluşturduğu Osmanlı medeniyetinin üç kıtaya yayılmasında, devletin bir dünya devleti olmasında Osmanlı kadınının da erkeği kadar katkısı olmuştur.

Devletin kuruluşundan itibaren Anadolu Bacıları (Bacıyân-ı Rum) ile başlayan, Osmanlı kadınlarının siyasî, askerî, hukukî ve sosyal, ekonomik ve kültürel faaliyetlerinin tam olarak anlaşılabilmesi için Osmanlı Devleti arşiv kaynaklarının; şeriyye sicillerinin, vakfiyyelerin, tapu tahrir defterlerinin, tereke defterlerinin, o dönemle ilgili yazılan klâsik eserlerin, seyahatnamelerin yeterince incelenmesi gerekmektedir. Osmanlı kadınının statüsünün incelenmesinde dönem sınırlamasına da dikkat edilmesi gerekmektedir. Osmanlı kadınının sadece Tanzimattan sonra faal olduğunu farzederek yapılan çoğu -popüler- araştırmalarda Osmanlı tarihinin daha önceki dönemlerinde Osmanlı kadını çoğunlukla yok farzedilmektedir. Tanzimat dönemi ile ortaya çıkan farklılıkları anlayabilmek için klâsik dönem üzerinde yapılan araştırmaları da incelemek gerekir.

Mekan, zaman ve sosyal tabaka açısından geniş bir yelpazeye sahip, Osmanlı kadını içinde haremdeki, köy, kasaba ve şehirdekinin yanında müslim, gayri-müslim, Arabı, Acemi, Rumu, Ermenisi ve Türkmenine kadar uzanan bir çeşitlilikte mevcuttur.

Osmanlı toplumunda kadın denildiğinde ilk akla gelen kesim haremdeki kadın olmuştur. Harem hakkında edinilen bilgiler Avrupalı gezginler, İstanbul’a gelen büyükelçiler, sarayda hizmet etmiş esirler tarafından yazılan; ancak gerçekte, söylentinin ve hayalin birbirine karıştığı eserlerden öğrenilenlerden oluşmaktadır.

Harem halkı, “sultan unvanını taşıyanlar (valide sultan, haseki sultan, şehzadeler ve sultan kızlar), haremde bulunan idareci - eğitici kadro ve en son olarak hizmetliler grubundan oluşuyordu.Padişahın özel hayatını sürdürdüğü Harem-i hümayun; aynı zamanda Enderun kısmı ile erkeklerin, harem kısmı ile kadınların eğitim gördüğü bir mekan idi. Her iki bölümde ilerleyebilmenin şartı, liyâkat ve zekâ idi, hareme alınan cariyelerin saray görgülerini öğrenmeleri, terbiye ve nezaket konusunda bilgi sahibi olmaları amacıyla eğitimlerine dikkat edilirdi. Harem de kadınlara okuma-yazma, Kur’an-ı Kerim ve Türkçe öğrenmelerinin yanında nakış işlemek, dikiş dikmek, dantel işlemek, örgü örmek gibi meziyetler de kazandırılıyordu.

Harem hiyerarşisi içinde ğitim süresi Enderunda olduğu gibi yedi sekiz yıllık bir eğitimden oluşuyordu, her kademede başarılı olanlar bir üst eğitime geçerlerdi. Bu sistem içinde yükselen kadınlar farklı bilgi ve becerilere sahip oluyorlardı. Padişah eşlerinin hemen hemen hepsinin odasında bir kitaplığı vardı. Günlerinin büyük çoğunluğunu okumakla ve okudukları kitaplar hakkında sohbet ederek geçirirlerdi. Özellikle tarih kitapları okuyanların yanında musikiye aşina olanlar da vardı. Bu açıdan valide sultanların çeşitli dönemlerde menfi-müsbet manada sarayda etkili olmalarında aldıkları eğitimin de etkisi büyüktür.

Padişah kızlarının -sultanların- eğitimi ile ise kendi anneleri, dadı ve kalfalar uğraşırlardı. Okuma çağına geldiklerinde padişahın emri ile ilk derslere başlanırdı. Kur’an-ı Kerim’i okuma, Arapça, Farsça derslerinin yanında matematik, tarih, coğrafya dersleri verilirdi. XIX. yüzyıldan sonra bu derslere Fransızca, musiki, piyano dersleri de eklenmiştir.


Osmanlı da sadece haremdeki kadın değil; Anadolu kadınının da hukukî, sosyal, ekonomik alanlarda haklarını kullandıklarına dair örnekler bulunmaktadır.

Aileye verilen öneme bağlı olarak bu müessesenin kurulması, devamı için devlet tarafından birtakım tedbirler alınmıştır. İslâm hukukunun uygulandığı Osmanlı Devletinde evlenmelerin kadı huzurunda yapılması ve yazılı hale getirilmesi ile kadınların güvence altına alındığı görülmektedir. Fetvâlarda, izinnâmelerde ve sicillere kaydedilmiş nikah akidlerinde evlenecek kızın bu evliliğe razı olması şartı getirilmiştir. Dönemin kayıtları incelendiğinde hakkında kayıt tutulmayan evlenme akidlerinin geçersiz sayıldığı ortaya çıkmaktadır. Osmanlı Devletinde evlenme, boşanma, miras konularında kadınlar mahkemelere başvurarak haklarını aramışlardır.

Mahkemelere kadınların başvurmalarının başlıca sebebleri; İslam hukukuna göre hakları olan miras, nafaka ve mehir konusunda alacakları ve anlaşmazlıkları halletmek idi. Kadınlar nikah akdi sırasında boşanma selâhiyeti isterlerse bu haklarını kullanabiliyorlardı. Şiddetli geçimsizlik kadının boşanma talebinde ilk sırayı alıyordu. Gaziantep’de Ümmühan adlı bir kadın mahkemeye başvurarak kocası Osman b. Ali’den mehrinden ve iddet parasından vazgeçerek ayrılmıştır. Ancak kadın daha sonra ödediği bedelin ağır olduğunu belirterek bu miktarı ödemesinin zor olduğunu ve haksızlığın giderilmesini talep etmiştir.

Erkeklerin eş ve çocuklarının geçimini temin ile mesul olmasının bir sonucu olarak ortaya çıkan nafaka hakkı erkeğin kadına karşı bir mesuliyeti idi. Bursa’da Abdullah oğlu Mehmet İzmir’e giderken ailesinin nafakasını karşılama konusunda bir akrabasını kefil tayin etmiş, ancak bu kişi vazifesini yerine getirmeyince Mehmet’in eşi Kerime Hatun mahkemeye başvurarak hakkını istemiştir.

Ölen şahsın kimliği, varisleri, aile fertleri, çocuk sayısı, anne ve baba, kardeşler ve mirasa dahil edilen diğer akrabalar hakkında bilgi sahibi olduğumuz tereke defterleri üzerinde Ankara, Kayseri, Konya, Sivas, Amasya, Adana, Diyarbakır, Edirne, Manisa ve Trabzon şehirlerinde yapılan bir araştırmada 1350 tereke defterinden 246 tanesi kadınlara aittir. Bunlar içinde 10 kadın köyde, diğerleri ise şehirde yaşamaktadır.

Şeriyye sicillerinde yapılan incelemelerin büyük çoğunluğunda çok eşliliğin yaygın olmadığı, birden fazla eşle evliliğin en önemli sebebinin ise; evlat sahibi olma, kız çocuğu olanlar arasında da erkek evlat sahibi olma arzusu vardı.

Sosyal yardımlaşma ve dayanışma anlayışının ilk örneğini bulduğumuz, “çıplak milleti giydirmek, aç milleti doyurmak” ifadesi Türk-İslâm devletlerine vakıflar yoluyla toplumun ihtiyaçlarının karşılanması şeklinde devam etmiştir. Toplumda karşılıklı sevgi ve saygı anlayışı ile hiçbir zorlama olmadan sahip olduğu imkanlardan diğer insanların da yararlanmasını isteyen kadınlar, vakıflar yolu ile kurdukları cami, mescid, han, hamam, medrese, kütüphane, hastahane, köprü, sebillerin Anadolu’nun hemen hemen her köşesine nakşedilmesinde de büyük rol oynamışlardır. Özellikle kadınların bu konuda en az erkekler kadar istekli olmaları da ayrı bir önem taşımaktadır.

Yoksul kızlara çeyiz verilmesi ve düğün yapılması, okul çocuklarına gıda, elbise, yakacak yardımı, yoksullara yemek verilmesi, borçluların borçlarının ödenmesi, mahallelerden köylere kadar su ihtiyacının sağlanması gibi farklı sahalarda faaliyette bulunan hizmet amaçlı vakıflar kurulmuştur. Böylece sadece aile kadınlarını değil yetim, yoksul, mahkumları da içine alan kadınlara imkanlar sağlanmakta idi.

Saray çeşitli yönleri ile halka önderlik etmiştir ki, bunların başında valide sultanların başını çektiği hayır müesseseleri olan vakıflar da gelir. Osmanlının ilk zamanlarında kadınlar tarafından yaptırılan önemli bir vakıf kuruluşu Manisa’da Hafsa Sultan tarafından yaptırılan külliyedir. Külliye içinde bulunan hastahanede ruh hastaları musıki ile tedavi ediliyordu. Bu aynı zamanda kadınların ekonomik haklarını dilediklerince kullanmalarına bir örnekti. Bugün Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde yer alan 30.000 vakfiyyenin içinde kadınların kurduğu vakıfların sayısı hiç az değildir

Ankara Şeriyye Sicilerine göre burada kurulan 151 vakıftan 43 tanesi, 1546 tarihli İstanbul Tahrir defterlerine göre ise 2517 vakfın 913’ü kadınlara aittir.

Kadınlar, ekonomik hakları bakımından tıpkı erkekler gibi eşit haklara sahipti. Kazandığı para kendisine aitti ve dilediği gibi kullanabilirdi. Kadınların gelirlerinin başında, evlenirken nikah akdi sırasında belirlenen mehir, miras payı ve diğer yollardan elde edilenler bulunuyordu. İslâm hukukuna göre mal ayrılığı prensibine bağlı olarak kadınlar bu gelirlerini istedikleri gibi çeşitli yatırımlarla değerlendirmişlerdir. XVII. asırda Kayseri’de mülk sahibi olan erkekler ile kadınların sayısının birbirine yakın olduğu tespit edilmiştir. Kadınlar ticarî haklarını da bizzat ya da vekilleri vasıtasiyla mahkemelere başvurarak aramışlardır.

Toplumda kadının iktisadî faaliyetinin bir yönü de; tarımın başlıca geçim kaynağı olmasından dolayı, ekim, dikim, hasat, satış konularında kadınlar erkeklerle aynı, kimi zaman daha önde olmuşlardır. Kırsal kesim kadını bu açıdan anaerkil yapıyı sürdürmektedir. Şehirlerde yaşayan kadınlar ise bu kez el emeklerini değerlendirerek isimlerini duyurmuşlardır. Manisa’da şehre getirilen pamuğu ip haline getiren ve tezgahlarda dokuyan kadınlar şehirde çıkrık sayısı artınca bundan mağdur duruma düşmüşler ve çıkrıkların sayısının sabit tutulması için mahkemeye başvurmuşlardır. Şehirlerde yaşayan kadınlar ise dokumacılık, ip eğirme, örgücülük gibi işlerde çalmışmışlardır. Bursa’da mum imaliyle uğraşan Fatıma Hatun loncaya kaydedilmek için mahkemeye başvurmuştur.

Osmanlı Devletinin klâsik dönemine bugünden bakarak kadınların siyasî, ekonomik, askerî, kültürel haklarının olmadığını belirtmek mümkün değildir. İncelenen Osmanlı kaynaklarına dayanarak Osmanlı kadınının işlevsiz bir yapıya sahip olmadığını söylemenin yanında mükemmel olduğunu da iddia etmemek gerekir. 600 yıllık Osmanlı Devletinin arşiv kaynaklarının henüz yeterince incelenmemesi, Osmanlı Devleti açısından da daha pek çok keşfedilecek mevzuun olduğunu göstermektedir. Buna bağlı olarak Osmanlı kadınının Türk- İslâm kültürünün temel taşlarının bugünlere taşınmasında önemli bir role sahip olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Biraz tarih öğrenin ayrıca sizin atalarinz kim osmanli yi karalama sevdasına tutulmussunuz
:KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9::KK9:
 
Kadın haklarında cariyelik sistemi sıktı hakikaten.
Başka birşeyden konuşalım ya.
Her seferinde ayakkabı kutuları , gemicikler, laiklik elden gidiyor ya da cariyelik sistemini konuşmayalım.

1)mesela, Türkiye'nin çok sevgili osmanlı'dan kalma saray harcamaları ve eğlencelerinden Doğma borç yığınından bahsedelim.
2) Osmanlı'nın sanayi devrimine zerre ayak uyduramayıp, padişahlarının zevk ve sefaya düşerek bol bol eğlence kasırları yapmasını konuşalım.
3) mesela bir yanda Göksu eğlencelerini ve diğer yanda Bataklık içindeki Anadolu topraklarını konuşalım.
4) mesela padişahların kendi isteklerini yaptırmak adına dini kullanıp Şeyhülislama fetva üstüne fetva verdirmesini konuşalım.
5) mesela Osmanlı Döneminde özellikle son zamanlar uygulanan Baskı rejimini konuşalım. Yapılan Meşrutiyet gibi demokrasi taşlarının nasıl yerle bir edildiğini konuşalım.
6) mesela Osmanlı Döneminde yapılan tek yenilik ve güç gösterisinin cami yapımı olduğunu konuşalım.
5) mesela Osmanlı Döneminde halkın eğitim durumunu konuşalım.
5) mesela cumhuriyet ilahi ile birlikte insanların nasıl okuma yazmaya teşvik edildiğini konuşalım.
6) mesela cumhuriyet ile birlikte Kadınlara seçme Seçilme Hakkının tüm Avrupa'dan daha önce kadınlarımıza verilişini konuşalım.
7) mesela cumhuriyet ile birlikte Anadolu Toprakları'nda pek çok yerde Bataklık kurutma çalışması yapıldığını konuşalım.
8) mesela cumhuriyetin gene ilanı ile ülkenin pek çok şehrine Demiryolları yapıldığını konuşalım.
9) mesela cumhuriyetin ilanı ile bir çok fabrika kuruluşunu konuşalım.

Hadi bakalım... Konuşalım ki bir yenilik gelsin şu cumhuriyet vs Osmanlı konuşmalarına. :KK59:
 
Hanımefendi, siz nasıl kutsalınıza laf söylendiğinde sinirleniyorsanız ben de benim kendime göre kutsalım olan Atatürk'ün adı "kirli pis işler" veya "genelevlerde fuhuş" ile birlikte anıldığında sinirleniyorum. Lütfen birbirimizi iki tarafın da kazanmasının mümkün olmadığı bir tartışmayla kırmayalım.
Ben atatürkün adını kullandın mı? neden siz atatürke bağladınız işin ucunu?:KK70:Kimseyi kırma bir niyetim yok
 
ojeli mini etekllilermi kurtardı klişesine hep gülerim vatanı.
o dönem kadınların bir kısmı ojeliydi zaten ve mini giyerdi onlar savaşmadı tabii. mini etkili ojeli olduklarından. :)
ya o dönem oje keşfedildimi. yada 60 larda keşfedilen mini o dönemde modamıydı.:)
Ojeleri bozulmasın diye girmemişlerdir onlar Savaşa. :KK53:
 
Ne kadar boşuna tartışıyorsunuz kimse kalıcı değil hiç kimse kalmadı bu dünyada herkesin kendine göre haklı sebepleri var savunduklarıyla ve yahut savunmadıkları ilee.. evet nefret etmiyorum tayyipten,, ve deli gibide sevmiyorum bu ülkenin liderleri birleşip bu ülkeyi paşa paşa yönetmek zorundalarr.. bu türkiye kimsenin değil hepimizinn açığı ile kapalısı ile inançlı olanı ile inançsız olanı ile bizim bu türkiye RABBİM korusun şimdi bir savaş çıksa hepimiz yanyana bu ülkeyi kurtarmaya çalışırız. aşkla şevkle..
 
Tüm pis işlerinde çocukları ön saflara ataıp rant sağlamaya çalışanlar şimdi çıkıp yok efendim berkine üzülüyormuş. Peki soruyorum size evde daha oyuncaklarıyla oynama yaşında olan kendi kendine özgür iradesiyle karar veremeyecek sorumluluk alamayacak bir yaşta olan çocugun o eylemde işi nedir?!!... Şimdi birisi de çıkıp evden km uzaga ekmek almaya gitmiş diyormuş tabi ki bu yalanı yersen.Ben burada gül gül ölürüm :KK70::rolleyes::-)
İslamın kadına verdiği değerleri anlattım hala anlayamamış ve soruyorsanız demek ki algı sorununuz var tekrar tekrar anlatmaya gerek yok diye düşünüyorum:KK12:
Kurtuluş savaşının başlama sebeblerinden en önemlisi olan sütcü imam olayına ŞehidKamil olayına bakarsanız ne demek istediğimi anlar sanırım.
Kürtlerle kan emici pkk ayırt edemeyenlere söyleyecek bir sözüm yok!:KK43:
 
İsviçre:

İsveç. (sweden)
2DvcQoodID94Mg9YuORkbrsQXuWsFft5I2jkgwHX7xw-RQYRyslGyjHU2AZjUg1j5agU-PDfCGCK89NK5TpymZqArDpi8P-rpU7SBIxqn5T_ppGkViCD_fUG=w429-h343-nc
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Tüm pis işlerinde çocukları ön saflara ataıp rant sağlamaya çalışanlar şimdi çıkıp yok efendim berkine üzülüyormuş. Peki soruyorum size evde daha oyuncaklarıyla oynama yaşında olan kendi kendine özgür iradesiyle karar veremeyecek sorumluluk alamayacak bir yaşta olan çocugun o eylemde işi nedir?!!... Şimdi birisi de çıkıp evden km uzaga ekmek almaya gitmiş diyormuş tabi ki bu yalanı yersen.Ben burada gül gül ölürüm :KK70::rolleyes::-)
İslamın kadına verdiği değerleri anlattım hala anlayamamış ve soruyorsanız demek ki algı sorununuz var tekrar tekrar anlatmaya gerek yok diye düşünüyorum:KK12:
Kurtuluş savaşının başlama sebeblerinden en önemlisi olan sütcü imam olayına ŞehidKamil olayına bakarsanız ne demek istediğimi anlar sanırım.
Kürtlerle kan emici pkk ayırt edemeyenlere söyleyecek bir sözüm yok!:KK43:
ya bir de Mavi Marmara'ya kundakta bebeleri koyup İsrail gibi devlet terörünü uygulayan devletin önüne süren cenah demiyor mu şu çocukların orada ne işi vardı lafını...
sizin dediğiniz gibi olsun ve Berkin orada eylemde olsun, bu mu yani ölsün mü? O zaman İsrail çocuk öldürüyor diye niye bağırıyoruz, o çocuklar da Hamas'ın elinde kukla?

ben ne dediğinizi anladım da görüyorum ki sizin Arap Paganizmiyle ilgili tek bir bilginiz yok, olsun. önemli değil zaten. konumuz din değil.

Sütçü İmam, imam değildi, adamın adı İmam biliyorsunuz değil mi? İmam'ı herkes bilir de Çakmakçı Sait'i kimse bilmez.
bu arada çok merak ediyorsanız bir de mini etek, oje diye çaktığınız günün en "modern" kadınlarının bir kısmının yaşadığı İzmir'li Osman Nevres yani, Hasan Tahsin'e bakın. kendisi Kurtuluş Savaşı'nın ilk kurşununu sıkmış, şanlı bir şehittir.

Habur'da karşılananlar PKK'lıydı yalnız, benim ayırt edememe gibi bir sorunum yok..
 
İslamın kadına verdiği değerleri anlattım hala anlayamamış ve soruyorsanız demek ki algı sorununuz var tekrar tekrar anlatmaya gerek yok diye düşünüyorum:KK12:
Ne demiş Mevlana gayet açık ;
"İslamı yobazlardan koruyun, aksi takdirde dünyayı İslamdan koruyun .."
Sizin o anlattıklarınız ancak lafla ; uygulayan yok.
 
hımm biraz dalga geçmek olmuşş sen hiç klavye ile yazarken hata yapmasmısınızz..ben bile bazen karıştırıyorum isveç ve işviçreyi:KK12::KK12:
Kakao açıkcası o hata sebebi ile olsa amenna ama orada hakikaten İsveç denmek istenmiş.
Hatta İsviçre'nin kısaltmasının da İsveç olduğu vurgulanmış.
Neyse, biz insani vazifemizi yaptık Şükürler olsun.
Bilmemek ayıp değil ki, öğrenmemek ayıp.
 
X