Tayyip Erdoğan takıntısına neden olanları açıklıyorum

Insanlarin hata yapma ozgurlugu vardir, cunki herkes hata yapar, ben hic yapmadim diyen yalan soyluyordur. Ama herkesin suc isleme ozgurlugu yoktur. Once bu ikisini birbirinden ayirmayi bilmek lazim. Demokrasilerde kimse parasini, gucunu, arkasindaki destegini, torpilini kullanarak mahkemelerden kacamaz, Savciyi hakimi surdurerek yargiyi engelleyemez. Engellerse eger buna demokrasi denilemez, fasizm denir. Guclunun gucsuzu ezmesi denir. Adaletin islemedigi yerde halk onu vicdaninda yargilar. Iste bu tip konular ve haber basliklarinin da sebebi budur, nefretin de sebebi budur. Bilmem anlatabildim mi? Artik sivrisinek saz, davul zurna diyerek sozlerime burada nokta koyuyorum.
 
Neden niye ki,laiklikten önce kadınlar evde mi oturuyorlarmış? Eğer öyle ise, savaş meydanına katır sırtında cephane taşıyan nene hatunlar rahime hatunlar bu ülkenin kadını değilmiydi?! Evet belki İslamın 4 eşliliğini kötü amaçları için kullanan bazı gereksiz insanlar çıkacaktı ama şimdi bu laik sistemin getirdiği haklarını kullanarak her gün günü birlik tek gecelik cinsellik yaşamak eşlerini aldatma olmuyor mu? En azından Allah korkusu olan bir erkek helali olmayan kadına yan gözle bakmazdı ve harama nefis indirmezdi. Devlet eliyle kurban keserek genelev açarak kadınları erkeklere para karşılıgı tek gecelik cinsellik için satmak marifet mi peki?!
nedir bu milletin uzun adam sevdası yav

ne demiş bir atasözümüz devede boy var eşeğin arkasından gidiyor
İster seversiniz istemezseniz sevmezsiniz buna sizi bırakın beni sizi hiç kimse zorlamayaz ama şu bir gerçektir ki ''O'' bu ülkenin seçilmiş ilk ve tek Cumhur başkanıdır ve istemeseniz de ''SAYGI'' duymak zorundasınız.Bu ülkenin Cumhurbaşkanını deveye benzetmek sizin ''Karakterinizi'' ortaya koymuş

Peki yorgodan natasadan ne farkımız yaşantı olarak?! Ülke olarak özgürlük diyerek avrupadan farkımız kaldı mı? Birde şunu iyi bilin ki, kanunları isveçten yazısı latinceden kılık kıyafeti avrupadan. Soruyorum bizim özümüzden içimizden olan neyimiz var?!

Seçme ve seçilme hakkını da unutmayalım şimdi o beğenmedikleri laiklik sayesinde uzun adamlarına oy verebiliyorlar

laiklik olmasa kadınlar insan yerine konur muydu acaba?

nankörlük en kötü şey
Kız çocugunu diri diri topraga gömüldüğü bir zamanda gelip ''Cennet Anaların Ayakları altında'' diyerek kadına En büyük değeri veren bir dinim var. Kadını insan yerine konulup konulmadıgını tarih kitaplarını araştırarak, Hükümdarların mührünün yanında hanım sultanında mührü olmadıgı müttetce resmi bir işlem yapılmadıgını okuyarak ögrenebilirsiniz
 
ha bu ülkenin yönetim şeklini demokrasiyi beğenmeyenleri afganistana ,suudi arabistana alabiliriz.
nede olsa insanlar nerede mutluysa orada yaşamalılar, değilmi.
biz bize haklarımızı veren,insan olduğıumuzu,2ci sınıf bir birey olmadığımızı gösteren,ve yaşatan bu rejimden çok memnunuz. ve Atatürkede çok şey borçluyuz. vefanın ne olduğunu bilmeyenlerede öğretmeye bile gerek duymuyoruz. seçim önlerinde.
keyifleri bilir artık
 
Yönetim biçimine istinaden laiklik isteyen cenaha siz de Fransa'ya gidin dersek yerden göğe hakliyiz vallahi :)

Malum yönetim biçimi değiştirilebilir bir niteliğe sahip

Herkes birbirini memleketten kovmaya pek bir hevesli sanirsin koskoca TÜRKİYE onların tekelinde

Bunlarin sebebi yedikleri şefkat tokadinin azligiyla musemma demek ki dozaji artıracaksin
 
hayır biz ülkemizin yönetiminden memnunuz
yönetimin şeklini değiştiren kendini kapıda bulur. öyle kolay değil ,Türkiye Cumhuriyetini yıkmak.. başkaldıranlar, asiler, yönetimi yıkmak isteyenler gidecek.
hemde arkalarına bakmadan. nasıl yunanlıları denize döktük aynen öyle
 
Son düzenleme:
Burası eskiden patates tarlası idi tabi hersey yönetim biçimi laiklik olmadan önce Fransa'ya kovdugumuz müzmin güruhla birlikte başladi :)
 
Ülkenin kurucusu ile Tayyip Erdoğan'ı bir tutmak nasıl da büyük bir gaflettir.
Bu ülkenin ne halden ne hale geldiğini Mustafa armağan ya da Kadir Mısıroğlu gibi Çakma gazetecilikten ya da deli raporlu hukukçulardan bozma tarihçilerden değil Hıfzı topuz' dan, İlber ortaylı gibi tarih araştırmaları ile ünlü profesörlerden öğreniriz.
O çok övülen padişahlarımızın zevk-i sefaya düşüp yaptırdıkları eğlenceler, biricik eşlerine kıyamayıp aldıkları sayısız mücevherler sayesinde Osmanlı ilk kez borç almak zorunda kalmıştır. Ve bu borçlar katlana katlana Türkiye cumhuriyetine miras kalmıştır.
Hani şu eleştirme lüksünü kendinizde bulduğunuz Mustafa Kemal'in Kurduğu Türkiye cumhuriyeti'ne.
Miraslarımıza bunu da ekleyiniz lütfen.
 
Tayyip erdoğan a minnet duyacak insanlardanbiri de benim.başörtü meselesi imamhatiplerin önündeki engelleri kaldırma duble yol sağlık hizmetleri engellilere maaş rehabilitasyon merkezleri vs vs.peki herkese bu kadar adil davranıyor mu?milli eğitim ve diyanete bakın baştakiler kendi sendikasındandır.karşı sendikada isen hakkın yok.en basitinden bir devlet kurumundan çaycı olabilmek için akp li olmak zorundasın.ee hani isminiz adalet partisiydi.herşeyi geçtim büyük ortadoğu projesi ve genişletilmiş kuzey afrika projesinineşbaşkanıyım demeçlerine ne diyelim.zamanında satıp yağmaladılar tekbaş iktidar elden gidince hergün şehit haberleri gelmeye başlayınca şimdi toparlamaya çalışıyorlar
 
kadın hakları deyince aklıma gelen bir husus daha var:
Osmanlı döneminden bu yana Müslüman kadınların yaptığı tek meslek 'mürebbiyelik'tir. Onu da sadece Çarşaflı yapmalarına müsaade vardır.
1. Dünya savaşı'nda bir çok erkek ölüp de kadrolar boşalınca bu boşalan kadrolara kadınlar getirilmiş. Mecburiyetten yani.
Yoksa Osmanlı zamanında kadın haklarına değer veren kimse olmamış.olsaydı ne padişahlarda cariyelik sistemi olurdu ne de halk Arasında 4 eşlilik.
 
Seviyorum seni....
Kendini çok dindar zanneden çoğu tipten daha vicdanlı olduğun için.
6 yaş bebeleri gibi ''çatlayında patlayın''modunda gezenlerin seviyesine inmeyecek kadar akıllı ve donanımlı bir kadın olduğun için.
Şurayı okurken kendime kızıyorum bazen.
Bizim gibi hümanist olanların yeri yok sanırım bunların içinde.
 

Hayır , yönetim biçimi değiştirilebilir bir niteliğe sahip değil. İlkokul dersidir aslında ; dersi almayan , anlatmayan öğretmenleri olanlar , o gün okula gidemeyenler için buyrun okuyalım :

Anayasanın Değiştirilemez İlk 4 (Dört) Maddesi

1. Madde
Devletin Şekli
Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir


2. Madde
Cumhuriyetin Nitelikleri
Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.


3. Madde
Devletin Bütünlüğü, Resmi Dili, Bayrağı, Milli Marşı ve Başkenti Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Milli marşı "İstiklal Marşı" dır.

Başkenti Ankara'dır.

4. Madde
Değiştirilemeyecek Hükümler
Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.


Ha sizin kastınız , Türkiye Cumhuriyetini yıkmaksa o zaman kelimeler kifayetsiz kalır.
 
Öncelikle İsveç değil,İsviçre'den aldık medeni kanunu.Nerden alsaydık peki?Kadının hayvan kadar değer görmediği Suudi Arabistan'dan mı yoksa İran'dan mı?Hangisi uyar?Ya da Arap alfabesi çok mu özümüzden?Ki Osmanlı'nın son dönem politikaları ve yaşam tarzı tamamen Avrupalılaşma üzerineydi,buna da itirazın var mı?
Atatürk'ü sevmezsin,tamam.Yaptığı işleri hatalı bulursun,ona da tamam.Ama ordan burdan duyduğun yalan yanlış bilgilerinle gelip burda karalamaya çalışma bari.
 

Hihim yıkıp adını Anadolu Cumhuriyeti yapacağız (!) :)

Yönetim biçimine gelince değişmeyen tek şey değişimdir efendim fazla anayasaya guvenmemek gerek ne de olsa ayet hükmünde değil su götürmez maddeler dediğin bir bölünmeye bakar bir kaos ortamı ve iç savaş ardından yeni bir düzen insaasi ve tatatataaaam !
 
Türkiye Cumhuriyetiyle bir işleri yok onların.
Yeni Osmanlı İmparatorluğunu kuracaklar.
Padişah hazır,veziriazam hazır,saray hazır...
Şakşakçılarada sarayda ibrikçibaşılık verilecekmiş
 
Muhteşem yüzyıl gibi dizileri izleyerek beyniniz yıkanmış sizin Osmanli yi araştırın sonra yorum yapın klasik osmanlı yorumu harem cariyelik Bayatladi bunlar artik

Osmanlı toplumunda kadının statüsü incelenmek istendiğinde Osmanlı Devleti’nin coğrafi sahası, 600 yıllık tarihinin her aşaması ve her bir yüzyılı araştırma konusu olabilecek niteliktedir. Türk töresinin ve İslâmî unsurların bir sentezinin oluşturduğu Osmanlı medeniyetinin üç kıtaya yayılmasında, devletin bir dünya devleti olmasında Osmanlı kadınının da erkeği kadar katkısı olmuştur.

Devletin kuruluşundan itibaren Anadolu Bacıları (Bacıyân-ı Rum) ile başlayan, Osmanlı kadınlarının siyasî, askerî, hukukî ve sosyal, ekonomik ve kültürel faaliyetlerinin tam olarak anlaşılabilmesi için Osmanlı Devleti arşiv kaynaklarının; şeriyye sicillerinin, vakfiyyelerin, tapu tahrir defterlerinin, tereke defterlerinin, o dönemle ilgili yazılan klâsik eserlerin, seyahatnamelerin yeterince incelenmesi gerekmektedir. Osmanlı kadınının statüsünün incelenmesinde dönem sınırlamasına da dikkat edilmesi gerekmektedir. Osmanlı kadınının sadece Tanzimattan sonra faal olduğunu farzederek yapılan çoğu -popüler- araştırmalarda Osmanlı tarihinin daha önceki dönemlerinde Osmanlı kadını çoğunlukla yok farzedilmektedir. Tanzimat dönemi ile ortaya çıkan farklılıkları anlayabilmek için klâsik dönem üzerinde yapılan araştırmaları da incelemek gerekir.

Mekan, zaman ve sosyal tabaka açısından geniş bir yelpazeye sahip, Osmanlı kadını içinde haremdeki, köy, kasaba ve şehirdekinin yanında müslim, gayri-müslim, Arabı, Acemi, Rumu, Ermenisi ve Türkmenine kadar uzanan bir çeşitlilikte mevcuttur.

Osmanlı toplumunda kadın denildiğinde ilk akla gelen kesim haremdeki kadın olmuştur. Harem hakkında edinilen bilgiler Avrupalı gezginler, İstanbul’a gelen büyükelçiler, sarayda hizmet etmiş esirler tarafından yazılan; ancak gerçekte, söylentinin ve hayalin birbirine karıştığı eserlerden öğrenilenlerden oluşmaktadır.

Harem halkı, “sultan unvanını taşıyanlar (valide sultan, haseki sultan, şehzadeler ve sultan kızlar), haremde bulunan idareci - eğitici kadro ve en son olarak hizmetliler grubundan oluşuyordu.Padişahın özel hayatını sürdürdüğü Harem-i hümayun; aynı zamanda Enderun kısmı ile erkeklerin, harem kısmı ile kadınların eğitim gördüğü bir mekan idi. Her iki bölümde ilerleyebilmenin şartı, liyâkat ve zekâ idi, hareme alınan cariyelerin saray görgülerini öğrenmeleri, terbiye ve nezaket konusunda bilgi sahibi olmaları amacıyla eğitimlerine dikkat edilirdi. Harem de kadınlara okuma-yazma, Kur’an-ı Kerim ve Türkçe öğrenmelerinin yanında nakış işlemek, dikiş dikmek, dantel işlemek, örgü örmek gibi meziyetler de kazandırılıyordu.

Harem hiyerarşisi içinde ğitim süresi Enderunda olduğu gibi yedi sekiz yıllık bir eğitimden oluşuyordu, her kademede başarılı olanlar bir üst eğitime geçerlerdi. Bu sistem içinde yükselen kadınlar farklı bilgi ve becerilere sahip oluyorlardı. Padişah eşlerinin hemen hemen hepsinin odasında bir kitaplığı vardı. Günlerinin büyük çoğunluğunu okumakla ve okudukları kitaplar hakkında sohbet ederek geçirirlerdi. Özellikle tarih kitapları okuyanların yanında musikiye aşina olanlar da vardı. Bu açıdan valide sultanların çeşitli dönemlerde menfi-müsbet manada sarayda etkili olmalarında aldıkları eğitimin de etkisi büyüktür.

Padişah kızlarının -sultanların- eğitimi ile ise kendi anneleri, dadı ve kalfalar uğraşırlardı. Okuma çağına geldiklerinde padişahın emri ile ilk derslere başlanırdı. Kur’an-ı Kerim’i okuma, Arapça, Farsça derslerinin yanında matematik, tarih, coğrafya dersleri verilirdi. XIX. yüzyıldan sonra bu derslere Fransızca, musiki, piyano dersleri de eklenmiştir.


Osmanlı da sadece haremdeki kadın değil; Anadolu kadınının da hukukî, sosyal, ekonomik alanlarda haklarını kullandıklarına dair örnekler bulunmaktadır.

Aileye verilen öneme bağlı olarak bu müessesenin kurulması, devamı için devlet tarafından birtakım tedbirler alınmıştır. İslâm hukukunun uygulandığı Osmanlı Devletinde evlenmelerin kadı huzurunda yapılması ve yazılı hale getirilmesi ile kadınların güvence altına alındığı görülmektedir. Fetvâlarda, izinnâmelerde ve sicillere kaydedilmiş nikah akidlerinde evlenecek kızın bu evliliğe razı olması şartı getirilmiştir. Dönemin kayıtları incelendiğinde hakkında kayıt tutulmayan evlenme akidlerinin geçersiz sayıldığı ortaya çıkmaktadır. Osmanlı Devletinde evlenme, boşanma, miras konularında kadınlar mahkemelere başvurarak haklarını aramışlardır.

Mahkemelere kadınların başvurmalarının başlıca sebebleri; İslam hukukuna göre hakları olan miras, nafaka ve mehir konusunda alacakları ve anlaşmazlıkları halletmek idi. Kadınlar nikah akdi sırasında boşanma selâhiyeti isterlerse bu haklarını kullanabiliyorlardı. Şiddetli geçimsizlik kadının boşanma talebinde ilk sırayı alıyordu. Gaziantep’de Ümmühan adlı bir kadın mahkemeye başvurarak kocası Osman b. Ali’den mehrinden ve iddet parasından vazgeçerek ayrılmıştır. Ancak kadın daha sonra ödediği bedelin ağır olduğunu belirterek bu miktarı ödemesinin zor olduğunu ve haksızlığın giderilmesini talep etmiştir.

Erkeklerin eş ve çocuklarının geçimini temin ile mesul olmasının bir sonucu olarak ortaya çıkan nafaka hakkı erkeğin kadına karşı bir mesuliyeti idi. Bursa’da Abdullah oğlu Mehmet İzmir’e giderken ailesinin nafakasını karşılama konusunda bir akrabasını kefil tayin etmiş, ancak bu kişi vazifesini yerine getirmeyince Mehmet’in eşi Kerime Hatun mahkemeye başvurarak hakkını istemiştir.

Ölen şahsın kimliği, varisleri, aile fertleri, çocuk sayısı, anne ve baba, kardeşler ve mirasa dahil edilen diğer akrabalar hakkında bilgi sahibi olduğumuz tereke defterleri üzerinde Ankara, Kayseri, Konya, Sivas, Amasya, Adana, Diyarbakır, Edirne, Manisa ve Trabzon şehirlerinde yapılan bir araştırmada 1350 tereke defterinden 246 tanesi kadınlara aittir. Bunlar içinde 10 kadın köyde, diğerleri ise şehirde yaşamaktadır.

Şeriyye sicillerinde yapılan incelemelerin büyük çoğunluğunda çok eşliliğin yaygın olmadığı, birden fazla eşle evliliğin en önemli sebebinin ise; evlat sahibi olma, kız çocuğu olanlar arasında da erkek evlat sahibi olma arzusu vardı.

Sosyal yardımlaşma ve dayanışma anlayışının ilk örneğini bulduğumuz, “çıplak milleti giydirmek, aç milleti doyurmak” ifadesi Türk-İslâm devletlerine vakıflar yoluyla toplumun ihtiyaçlarının karşılanması şeklinde devam etmiştir. Toplumda karşılıklı sevgi ve saygı anlayışı ile hiçbir zorlama olmadan sahip olduğu imkanlardan diğer insanların da yararlanmasını isteyen kadınlar, vakıflar yolu ile kurdukları cami, mescid, han, hamam, medrese, kütüphane, hastahane, köprü, sebillerin Anadolu’nun hemen hemen her köşesine nakşedilmesinde de büyük rol oynamışlardır. Özellikle kadınların bu konuda en az erkekler kadar istekli olmaları da ayrı bir önem taşımaktadır.

Yoksul kızlara çeyiz verilmesi ve düğün yapılması, okul çocuklarına gıda, elbise, yakacak yardımı, yoksullara yemek verilmesi, borçluların borçlarının ödenmesi, mahallelerden köylere kadar su ihtiyacının sağlanması gibi farklı sahalarda faaliyette bulunan hizmet amaçlı vakıflar kurulmuştur. Böylece sadece aile kadınlarını değil yetim, yoksul, mahkumları da içine alan kadınlara imkanlar sağlanmakta idi.

Saray çeşitli yönleri ile halka önderlik etmiştir ki, bunların başında valide sultanların başını çektiği hayır müesseseleri olan vakıflar da gelir. Osmanlının ilk zamanlarında kadınlar tarafından yaptırılan önemli bir vakıf kuruluşu Manisa’da Hafsa Sultan tarafından yaptırılan külliyedir. Külliye içinde bulunan hastahanede ruh hastaları musıki ile tedavi ediliyordu. Bu aynı zamanda kadınların ekonomik haklarını dilediklerince kullanmalarına bir örnekti. Bugün Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde yer alan 30.000 vakfiyyenin içinde kadınların kurduğu vakıfların sayısı hiç az değildir

Ankara Şeriyye Sicilerine göre burada kurulan 151 vakıftan 43 tanesi, 1546 tarihli İstanbul Tahrir defterlerine göre ise 2517 vakfın 913’ü kadınlara aittir.

Kadınlar, ekonomik hakları bakımından tıpkı erkekler gibi eşit haklara sahipti. Kazandığı para kendisine aitti ve dilediği gibi kullanabilirdi. Kadınların gelirlerinin başında, evlenirken nikah akdi sırasında belirlenen mehir, miras payı ve diğer yollardan elde edilenler bulunuyordu. İslâm hukukuna göre mal ayrılığı prensibine bağlı olarak kadınlar bu gelirlerini istedikleri gibi çeşitli yatırımlarla değerlendirmişlerdir. XVII. asırda Kayseri’de mülk sahibi olan erkekler ile kadınların sayısının birbirine yakın olduğu tespit edilmiştir. Kadınlar ticarî haklarını da bizzat ya da vekilleri vasıtasiyla mahkemelere başvurarak aramışlardır.

Toplumda kadının iktisadî faaliyetinin bir yönü de; tarımın başlıca geçim kaynağı olmasından dolayı, ekim, dikim, hasat, satış konularında kadınlar erkeklerle aynı, kimi zaman daha önde olmuşlardır. Kırsal kesim kadını bu açıdan anaerkil yapıyı sürdürmektedir. Şehirlerde yaşayan kadınlar ise bu kez el emeklerini değerlendirerek isimlerini duyurmuşlardır. Manisa’da şehre getirilen pamuğu ip haline getiren ve tezgahlarda dokuyan kadınlar şehirde çıkrık sayısı artınca bundan mağdur duruma düşmüşler ve çıkrıkların sayısının sabit tutulması için mahkemeye başvurmuşlardır. Şehirlerde yaşayan kadınlar ise dokumacılık, ip eğirme, örgücülük gibi işlerde çalmışmışlardır. Bursa’da mum imaliyle uğraşan Fatıma Hatun loncaya kaydedilmek için mahkemeye başvurmuştur.

Osmanlı Devletinin klâsik dönemine bugünden bakarak kadınların siyasî, ekonomik, askerî, kültürel haklarının olmadığını belirtmek mümkün değildir. İncelenen Osmanlı kaynaklarına dayanarak Osmanlı kadınının işlevsiz bir yapıya sahip olmadığını söylemenin yanında mükemmel olduğunu da iddia etmemek gerekir. 600 yıllık Osmanlı Devletinin arşiv kaynaklarının henüz yeterince incelenmemesi, Osmanlı Devleti açısından da daha pek çok keşfedilecek mevzuun olduğunu göstermektedir. Buna bağlı olarak Osmanlı kadınının Türk- İslâm kültürünün temel taşlarının bugünlere taşınmasında önemli bir role sahip olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Biraz tarih öğrenin ayrıca sizin atalarinz kim osmanli yi karalama sevdasına tutulmussunuz
 

Uzun adam ne ki sevenleri ne olmasin.Kafadan gecen planlara bak .Sonra biz ulkeyi kaosa surukluyor,yikip yakan ortaligi biz oluyoruz,vatan haini oluyoruz.
 
Türkiye Cumhuriyetiyle bir işleri yok onların.
Yeni Osmanlı İmparatorluğunu kuracaklar.
Padişah hazır,veziriazam hazır,saray hazır...
Şakşakçılarada sarayda ibrikçibaşılık verilecekmiş
E
Uzun adam ne ki sevenleri ne olmasin.Kafadan gecen planlara bak .Sonra biz ulkeyi kaosa surukluyor,yikip yakan ortaligi biz oluyoruz,vatan haini oluyoruz.
malesef oylesiniz siz ki ataturk un askerleriyiz deyip ortalığı yikiyordunux hükümete karşı. Yine hükümete karşı öcalan posterleriyle ataturk un posterlerini bir araya getirip hdp yi desteklediniz ataturk e onun fikirlerine duruşuna ihanet ettiniz
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…