DAVRANIŞLAR VE TUTUMLAR ÜZERİNE
SONUNA KADAR DESTEK
Arkadaşımız H. Stephen Glenn tanıdığımız en cesaret verici ve des*tekleyici insanlardan biridir. Hepimizi sürekli daha olumluya ulaşma yo*lunda yüreklendirir.
Stephen bir müddet önce torununun beyzbol maçına gitmiş. Küçük bir erkek çocuğu sopayla vurmak üzere hazırlanır. Topa olanca hızıyla vurur ve üçüncü departa doğru koşabileceği kadar hızlı koşmaya başlar. Antrenör küçük çocuğa yaklaşır ve "Topu uzağa attığına emin misin?" diye sorar.
Küçük çocuk, "Evet, vurdum" der.
"Sonra da hızla üçüncü departa koştun ve herkesi şaşkına çevirdin!" der.
"Öyle mi yaptım?" diye sorar çocuk.
"Evet, yaptın. Oyunun geri kalanım dinlenme kabininde seyretmeye başlamadan önce sana bir soru daha soracağım." der antrenör. "Bi*rinci depart yerine üçüncüye koşma kararı verdiğinde ne düşündün?"
Çocuk, "Çünkü birinciye koşanlar hep yanıyorlardı." diye yanıtlar.
Antrenör çocuğu dinlenme kabinine çeker ve "Son sefer birinci ye*rine üçüncü departa koşmayı tercih ettin. Herkesi şaşırttın ve başardın, ama skora gidemedin. Şimdi aynı şansa yine sahipsin. Üçüncüye koşup başarabilirsin, ama yine skora gidemeyebilirsin ya da birinciye koşma riskini alırsın. Yanabilirsin, ama başarırsan skora da ula*şabilirsin. Ama neye karar verirsen ver, senin arkanda olduğumuzu bilmeni istiyoruz."
Jack Canfield ve Mark Victor Hansen
BÜYÜK BEKLENTİLER
Ünlü beyzbol oyuncusu, Pete Rose, hiç tanışmamama rağmen bana hayatımı değiştirecek kadar değerli bir şey öğretti.
Ty Cobb'un rekorunu kırmak üzere olduğu yıl Pete'le bir röportaj yapılmıştı. Gazeteci, "Pete, rekora ulaşmak için sadece 78 vuruşun var." gibi bir cümleyle sorularına başladı. "Sence 78 vuruş yapabilmek için kaç vuruş yapman gerekecek?"
Pete gazetecinin yüzüne baktı ve hiç tereddüt bile etmeden, "78"diye yanıtladı. Gazeteci hayretler içinde, "Hadi, Pete. 78 atışta 78 vuruş kaydedeceğini bekliyor olamazsın." diye çığlık attı.
Pete Rose ortaya attığı iddiaya yanıt vermesi gerektiğini düşünen ga*zeteciyle sakin sakin felsefesini paylaştı. "Her atışta vurmayı umarım ve hedeflerim. Eğer vurmayı ummuyorsam, yani hedeflemiyorsam, o zaman burayı boşu boşuna işgal etmemem gerekir!"
"Eğer sadece vuracağımı umut ederek yükselirsem," diye devam etti, "o zaman belki de vurmak için duaya ihtiyacım olmayacak. Olumlu beklentim sayesinde bütün atışlarımı vurabileceğim."
Pete Rose'un felsefesini ve bu felsefenin günlük yaşama nasıl uy*gulanabileceğim düşündüğümde biraz utanmıştım. Bir işadamı olarak, satışlarımın kontenjanların üstüne çıkmasını umut ediyordum. Bir baba olarak iyi bir baba olmayı umut ediyordum. Evli bir erkek olarak da iyi bir koca olmayı umut ediyordum.
Uygun bir pazarlamacı, fena sayılmayan bir baba ve iyicebirkoca olduğum gerçeğinden hareket edebiliriz. Aniden iyi olmanın yeterli olmadığına karar verdim. Mükemmel bir pazarlamacı, mü*kemmel bir baba ve mükemmel bir koca olmayı istedim. Olumlu beklentilerden birine yaklaşımımı değiştirdim ve mükemmel sonuçlara ulaştım. Birkaç iş seyahati kazanacak kadar şansım arttı. Oğlumun beyzbol liginde yılın antrenörü seçildim ve ömrümün bundan sonrasını da evli kalmayı hedeflediğim karım Helen'la sevgi dolu bir ilişki yürütüyorum. Teşekkürler, Bay Rose!
Barry Spifchuk
BİR RESİM NELERE DEĞER
Elinde genç bir çiftin resminin bulunduğu yırtılmış ikili resim çer*çevesiyle kısa boylu, yaşlı bir adam mağazaya girdi. Çerçeve hasar görmüş ve tam ortadan yırtılmıştı. Sanki biri yapıştırarak onarmaya çalışmış ama başarılı olamamıştı. Yaşlı adam daha fazla zarar gö*rebilir korkusuyla çerçeveyi onarılmak üzere mağazasına getirmişti. Bu konuda uzman çerçeve ustası başarılı olamadı. Ben yardımcı olamazdım, ama adamın ricasına kulak kabarttığımdan çerçeveye bir göz atıp atamayacağımı sordum. Ne yapmam gerektiğinden emin de*ğildim, ama adama çerçevenin o gece bizde kalmasının mümkün olup olmadığını sordum. Adam başını evet dercesine salladı. Başını eğip kapıdan çıkıp gitti.
Üzerine yapıştırılan bandı dikkatlice kaldırdım ve parçaları tekrar bir*leştirip yapıştırdım. Sonra da suni cilt uyguladım ve dış yüzeyi kozmetikle temizledim. Küçük bantlarla yapıştınp üzerine floş DMC geç*tim.
Bir sonraki gün yaşlı adam geldiğinde çerçeveyi eline tutuşturdum. Ayrıca, "ücretsiz" olduğunu söyledim. Aldığım malzemelerin parasını kendi cebimden ödemiştim. Ortaya çıkan ustalık onu büyülemişti, ağlamaya başladı. Çerçevenin içindeki resim ona ve eşine aitti. Resme işaret etti ve "Bu benim karım. Geçenlerde öldü. O bu çerçeveyi 1920'li yıllarda yapmıştı. Ben hasar gördü diye çok kaygılanmıştım." dedi. Benim de gözlerim dolmuştu. "istediğiniz zaman bizi görmeye ge*lebilirsiniz." dedim. Kapıdan çıkmak üzereyken "Seni hiç unutmayacağım, Christine." dedi.
Yaşlı adam, işimden pek emin olmadığım ve tam bırakmak is*tediğim anda hayatıma girmişti. Nerede olmak istediğimi ve hayatımın amacının ne olduğunu anlamama yardımcı olmuştu. Bu kalpten his*settiğiniz duygularla ilgili bir şey. O yaşlı adamın bana yaptıklarım ne
kadar istesem de ifade edemem. Aynı yıl daha sonra yüksek ücretli bir maaşla "El-İşçiliği Koordinatörü" olarak hemen terfi ettim. Bazen Tanrı bazı insanları belirli bir amaçla hayatımıza sokuyor. Onun adım bile bil*miyorum, ama o kısa boylu resim çerçevesi tamir ettiren adamı asla unutmayacağım.
ChristineJames
GÜLER YÜZLE HİZMET
Satışla ilgili ne öğrendiysem, Michigan New Era'da mobilya mağazası olan babam Walt'dan sadece bir haftada öğrendim.
O gün yaşlı bir bayan mağazaya girdiğinde ben yerleri süpürüyordum. Bayanla ilgilenmek için babamdan izin aldım. "Şüphesiz" diye yanıtladı.
"Size nasıl yardımcı olabilirim?"
"Genç adam, sizden bir kanepe almıştım, ama ayağı çıktı. Onu bana ne zaman tamir edebileceğinizi öğrenmek istiyorum."
"Kanepeyi ne zaman satın almıştınız efendim?" "Yaklaşık on sene önce."
Babama yaşlı bayanın kanepesini bedavaya tamir etmemizin müm*kün olmadığım zannettiğimi söyledim. Babam öğleden sonra bayanın evine gidebileceğimizi söylememi istedi.
Yeni bacağı taktıktan sonra oradan ayrıldık. Yolda babam "Seni ra*hatsız eden ne oğlum?" diye sordu. "Biliyorsun, ben üniversiteye git*mek istiyorum. Eğer eski kanepeleri bedava tamir etmeye devam edersek aç kalacağız!" dedim.
"Her şeyden önce sen bir şekilde tamir etmeyi öğrenmelisin. Bunun yanı sıra en önemli noktayı gözünden kaçırdın. Kanepenin altındaki etikete dikkat etmedin. Sears'tan alınmış bir kanepeydi" dedi.
"Sen bu işi bir hiç uğruna yaptığımızı, bayanın bizim müşterimiz bile olmadığım mı söylemek istiyorsun?"
Babam gözlerimin içine baktı ve "Artık müşterimiz oldu" dedi.
İki gün sonra aynı bayan mağazaya geldi ve benden birkaç bin do*larlık yeni mobilya satın aldı. Mobilyaları eve götürdüğümüzde, bozuk para dolu bir kavanozu (beşlikler, onluklar, yirmi beşlikler ve ellikler dolu) mutfak masasının üzerine koydu. "İstediğinizi alabilirsiniz" dedi ve odadan çıktı.
O günden bu yana tam otuz yıldır satış yapıyorum. Her müşteriye saygıyla yaklaştığımdan temsil ettiğim her işletmede en yüksek satış ortalamasına sahip oldum.
Michael T. Burton