E
EU1
Ziyaretçi
- Konu Sahibi EU1
- #1
Polonyalılar ve Türkler ilk ne zaman ve nerede karşılaştılar?
Soru basittir, ama doğru bir yanıt bulmak zordur. 1386'da Lituanya prensi Wladyslaw Jagiello (Vladıslav Yagyelo) Lehistan kraliçesi Jadwiga (Yadviga) ile evlendi. Eskiden önemsiz sayılan Lehistan ve Lituanya devletleri, bu birleşmeyle Avrupa'nın en büyük ve en güçlü devletlerinden biri oldu. Boğdan Prensi Petro'nun 1387'de Lehistan kralının himayesine girişi, Osmanlı İmparatorluğu ile Lehistan-Lituanya Krallığı'nı komşu haline getirdi. Bunu izleyen yıl, Kosova Muharebesi'ne Sırp saflarında Polonya şövalyelerinin de katılışı, Türklerle ilk kesin karşılaşmaydı. Kosova Muharebesi'nden sonra iki devlet arasındaki ilişkinin uzun yıllar için kesilmesinin başka önemli nedenleri de vardı: Bir tarafta Lehistan kralı II. Wladyslaw Jagiello, Meryem Ana Haçlı Şövalyeleri'ne karşı 1410'a kadar sürecek bir savaşa girişmişti. Öbür tarafta ise Timur'un Anadolu'ya girişi ve 1402'deki Ankara Muharebesi, Osmanlı İmparatorluğu'nun dikkatini içeride tutuyordu.
1414'te Macar Kralı Sigismund'un Leh kralına gönderdiği bir rica mektubu, Polonya-Lituanya Krallığı ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkilerin yeni bir dönemini başlattı. Söz konusu mektupta Sigismund, Osmanlılar karşısında Lehistan kralından yardım istiyordu. Jagiello askeri katkı yerine Sultan I. Mehmet Çelebi'ye Skarbek z Gory (Gura'lı Sıkarbek) ve Grzegorz Ormianin (Ermeni Gregor) adlarında iki sefir gönderdi. Bu ilk sefaret, Osmanlı İmparatorluğu ile Lehistan-Lituanya Krallığı arasındaki resmi ilişkilerin başlangıcı olarak düşünülebilir. O dönemde Macaristan'ı himaye altına almak, gerek Lehistan gerekse Osmanlı İmparatorluğu için önemli bir siyasi sorundu. 1439'da, bugün adı belli olmayan, ilk Osmanlı sefiri, o zamanki Lehistan Başkenti Krakov'a geldi. Gelişinin amacı, Macarlara karşı Lehistan ve Osmanlı İmparatorluğu'nun işbirliğini sağlamaktı. 1440'ta Leh Kralı III. Wladyslaw Warnenczyk'ın (Varnalı Vladislav) Macaristan kralı olarak seçilmesi, Leh-Osmanlı dostluk havasının değişmesine yol açmıştır. Genç kral, Polonya soyluların tavsiyeleriyle Osmanlı'ya karşı bir sefere hazırlandı ve 1444'te aslında Lehler arasında çok taraftar bulmayan ve resmi olarak da Lehistan tarafından desteklenmeyen bir Haçlı Seferi'ne başladı. Saflarında bazı Leh şövalyelerini de barındıran Macar ordusu, Varna Muharebesi'nde yenilgiye uğradı. 1455'te Boğdan Prensi Petru Aron, Osmanlıların hakimiyetini tanıyor, ama bir yandan da Lehistan hakimiyetinde kalıyordu. 1504'e kadar süren bu ilginç siyasi durum, Lehler ile Osmanlılar arasında yeni anlaşmazlıklara yol açmıştı. 1476'da Lehistan Kralı Kazimierz Jagiellonczyk (Kazimir Yagyelonçık) Boğdan Prensi Stefan Çel Mare'ye destek vermek amacıyla Fatih Sultan Mehmet'e Marcin Wrocimowski (Martin Vrotsimovski) adında bir elçi gönderdi. 1476'da Osmanlı ve Tatar sefirleri, Macaristan'a karşı padişahın yeni bir önerisini Leh kralına ilettiler. Ancak ne Lehistanlı ne de Osmanlı sefirleri amaçlarına ulaşamadılar. Kırım Tatarları'nın Osmanlı himayesine alınması ve Fatih Sultan Mehmet'in ölümü, Lehistan-Osmanlı ilişkilerini etkilemiştir. II. Beyazıt saltanatının ilk yıllarında Kili ve Akkirman'in zaptı Lehistan'da Osmanlılardan yana bir endişe doğurdu. Kralın gönderdiği ordu, bu kaleleri geri alamadı. 22
Mart 1489'da İstanbul'a gelen Mikolaj Firlej (Mikolay Firley) adlı elçiye, II. Beyazıt tarafından Lehistan-Lituanya Krallığı'na gönderilen ilk Osmanlı ahitnamesi verildi. 1492'de Lehistan tahtına çıkan Jan Olbracht (Yan Olbraht) ahitnamenin yenilenmesi ve ilk ticari antlaşmanın yapılması amacıyla, 1494'te İstanbul'a sefir olarak Mikolaj Strzezowski'yi (Mikolay Sıtjejovski) gönderdi (1) . Bütün bunlara karşın, barış dönemi uzun sürmedi. 1497'de Kral Olbracht, ordusuyla Boğdan topraklarına gelip Osmanlı ordusuna karşı, sonucu istediği başarıyı getirmeyecek bir savaşa girişti. 1501'e kadar süren savaşın sonunda taraflardan hiçbiri diğerine üstünlük sağlayamayınca, bir barış anlaşması imzalandı ve böylece hemen hemen yüz yıl sürecek bir barış dönemine girildi.
16. asır, hem Lehistan hem de Osmanlı İmparatorluğu için 'klasik' bir dönem sayılır. Lehistan Kralı "Yaşlı" Sigismund ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde iki ülke arasındaki ilişkiler o denli sıcak ve o denli güçlüydü ki, 1533'te ilk kez 'ebedi' ahitname imzalanmıştı. Meşhur Hürrem Sultan'ın Kral Sigismund'un ölümü üzerine tahta geçen oğlu Sigismund August'a yolladığı mektupta, bu dostluk havasını görmek mümkündür: (...) Padişah-ı alempenah hazretleri şol kader hazzetmiş ki kabili tabir değildir. Etmiş ki koca kral bizim ile iki kardeş gibi idi. İnşallahurrahman bu kral ile ata ile oğul gibi olalım demiş ve bu sürurdan hükmü şerif emr edüb kulum Hasan'ı haki payı şerifinize irsal eyledi ve kral hazretleri malumu şerif ola ki padişah yanında her ne husus için ki sizlerden fikr olunursa (ğ)un ol kadar sizleri hayrile zikretmeği cana minnet bilürüz. Bu dostluğa binaen mektubu muhabbet tehi dest olmamak için iki çift don ve gönlek uçkuru ile ve altı dane destimal ve bir dane el yüz makraması gönderildi. Bohçası ile mazur buyurasız. Zira sizlere layık esbab gönderilmedi. İnşallahurrahman şimdengeru kad ile işledelüm. Baki hemişe ömr-ü devlet müstedam bad Birabbilibad. El fakire el-Hakire Haseki Sultan (2)
Bu dostane havanın sayesinde yalnızca siyasi değil, ama aynı zamanda ticaret, kültür ve dil ilişkileri de kuruldu. 1551'de Joachim Strasz (Yoahim Sıtraş) İbrahim Bey adını alarak Kanuni Sultan Süleyman'ın Lehçe ve Almanca tercümanı olarak çalışmaya başladı. Leh-Osmanlı ilişkileri konusunda büyük etkisi olan İbrahim Bey, 1568-69'da sefir olarak gönderildi. Aynı zamanda Lehistan kralı, Osmanlıca öğrenmesi amacıyla Krzysztof Dzierzek'i (Kristof Cyerjek) İstanbul'a elçi olarak gönderdi. Elçi, İstanbul'da altı yıl kalarak Osmanlıca konuşma ve yazılı dilini mükemmel şekilde öğrendi. Lehistan'a döndükten sonra kralın baş tercümanı olarak çalışırken, bir yandan da kendi yeğenlerine Osmanlıca dersleri veriyordu. Böylece kendi soyundan kişiler, uzun yıllar aynı işe, yani tercümanlık uğraşına devam edebileceklerdi (3). Dil alanının en meşhur üstadı; Lehistan kralının tercümanı, aslen Fransız olan François Mesgnien-Meninski (Fransua Mesnyen-Meninski) oldu. Uzun yıllar Lehistan'da yaşayan Meninski Lehçe'yi çabuk öğrendi. 1649'da Leh Dili gramerini yazdıktan birkaç yıl sonra İstanbul'a gitti. Osmanlıca ile ilgileniyordu ve o dili öğrenene kadar İstanbul'da kalmaya karar vermişti. Meninski, İstanbul'da Lehistan sefiri olarak çalıştı. Birkaç yıl süren araştırmalarının meyvesi, ki günümüzde de Türkçe için çok önemli bir kaynak sayılan Thesaurus linguarum orientalium Turciacae, Arabicae, Persicae (Türkçe, Arapça ve Farsça - Şark Dillerin Sözlüğü) oldu. Bunun dışında Meninski, Türkçe gramerini de hazırladı. Bu iki yapıtı, 1681'de Viyana'da yayınlanmıştır. İstanbul'da başka meşhur bir araştırmacı daha vardı: O dönemde Ali Ufki olarak bilinen, Polonyalı bir içoğlanı Wojciech Bobowski (Voytyeh Bobovski). Saraya çocukken alınmış ve yıllar sonra bir müzik uzmanı olmuştu. Osmanlı müziğinin çeşitli parçalarını, Avrupa müzik sistemine geçirdi. Ayrıca Topkapı Sarayı'nı detaylı şekilde gösteren bir çalışma hazırladı. Bobowski, 1670-71 arasında İkinci Tercüman görevine atanmıştır
Soru basittir, ama doğru bir yanıt bulmak zordur. 1386'da Lituanya prensi Wladyslaw Jagiello (Vladıslav Yagyelo) Lehistan kraliçesi Jadwiga (Yadviga) ile evlendi. Eskiden önemsiz sayılan Lehistan ve Lituanya devletleri, bu birleşmeyle Avrupa'nın en büyük ve en güçlü devletlerinden biri oldu. Boğdan Prensi Petro'nun 1387'de Lehistan kralının himayesine girişi, Osmanlı İmparatorluğu ile Lehistan-Lituanya Krallığı'nı komşu haline getirdi. Bunu izleyen yıl, Kosova Muharebesi'ne Sırp saflarında Polonya şövalyelerinin de katılışı, Türklerle ilk kesin karşılaşmaydı. Kosova Muharebesi'nden sonra iki devlet arasındaki ilişkinin uzun yıllar için kesilmesinin başka önemli nedenleri de vardı: Bir tarafta Lehistan kralı II. Wladyslaw Jagiello, Meryem Ana Haçlı Şövalyeleri'ne karşı 1410'a kadar sürecek bir savaşa girişmişti. Öbür tarafta ise Timur'un Anadolu'ya girişi ve 1402'deki Ankara Muharebesi, Osmanlı İmparatorluğu'nun dikkatini içeride tutuyordu.
1414'te Macar Kralı Sigismund'un Leh kralına gönderdiği bir rica mektubu, Polonya-Lituanya Krallığı ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkilerin yeni bir dönemini başlattı. Söz konusu mektupta Sigismund, Osmanlılar karşısında Lehistan kralından yardım istiyordu. Jagiello askeri katkı yerine Sultan I. Mehmet Çelebi'ye Skarbek z Gory (Gura'lı Sıkarbek) ve Grzegorz Ormianin (Ermeni Gregor) adlarında iki sefir gönderdi. Bu ilk sefaret, Osmanlı İmparatorluğu ile Lehistan-Lituanya Krallığı arasındaki resmi ilişkilerin başlangıcı olarak düşünülebilir. O dönemde Macaristan'ı himaye altına almak, gerek Lehistan gerekse Osmanlı İmparatorluğu için önemli bir siyasi sorundu. 1439'da, bugün adı belli olmayan, ilk Osmanlı sefiri, o zamanki Lehistan Başkenti Krakov'a geldi. Gelişinin amacı, Macarlara karşı Lehistan ve Osmanlı İmparatorluğu'nun işbirliğini sağlamaktı. 1440'ta Leh Kralı III. Wladyslaw Warnenczyk'ın (Varnalı Vladislav) Macaristan kralı olarak seçilmesi, Leh-Osmanlı dostluk havasının değişmesine yol açmıştır. Genç kral, Polonya soyluların tavsiyeleriyle Osmanlı'ya karşı bir sefere hazırlandı ve 1444'te aslında Lehler arasında çok taraftar bulmayan ve resmi olarak da Lehistan tarafından desteklenmeyen bir Haçlı Seferi'ne başladı. Saflarında bazı Leh şövalyelerini de barındıran Macar ordusu, Varna Muharebesi'nde yenilgiye uğradı. 1455'te Boğdan Prensi Petru Aron, Osmanlıların hakimiyetini tanıyor, ama bir yandan da Lehistan hakimiyetinde kalıyordu. 1504'e kadar süren bu ilginç siyasi durum, Lehler ile Osmanlılar arasında yeni anlaşmazlıklara yol açmıştı. 1476'da Lehistan Kralı Kazimierz Jagiellonczyk (Kazimir Yagyelonçık) Boğdan Prensi Stefan Çel Mare'ye destek vermek amacıyla Fatih Sultan Mehmet'e Marcin Wrocimowski (Martin Vrotsimovski) adında bir elçi gönderdi. 1476'da Osmanlı ve Tatar sefirleri, Macaristan'a karşı padişahın yeni bir önerisini Leh kralına ilettiler. Ancak ne Lehistanlı ne de Osmanlı sefirleri amaçlarına ulaşamadılar. Kırım Tatarları'nın Osmanlı himayesine alınması ve Fatih Sultan Mehmet'in ölümü, Lehistan-Osmanlı ilişkilerini etkilemiştir. II. Beyazıt saltanatının ilk yıllarında Kili ve Akkirman'in zaptı Lehistan'da Osmanlılardan yana bir endişe doğurdu. Kralın gönderdiği ordu, bu kaleleri geri alamadı. 22
Mart 1489'da İstanbul'a gelen Mikolaj Firlej (Mikolay Firley) adlı elçiye, II. Beyazıt tarafından Lehistan-Lituanya Krallığı'na gönderilen ilk Osmanlı ahitnamesi verildi. 1492'de Lehistan tahtına çıkan Jan Olbracht (Yan Olbraht) ahitnamenin yenilenmesi ve ilk ticari antlaşmanın yapılması amacıyla, 1494'te İstanbul'a sefir olarak Mikolaj Strzezowski'yi (Mikolay Sıtjejovski) gönderdi (1) . Bütün bunlara karşın, barış dönemi uzun sürmedi. 1497'de Kral Olbracht, ordusuyla Boğdan topraklarına gelip Osmanlı ordusuna karşı, sonucu istediği başarıyı getirmeyecek bir savaşa girişti. 1501'e kadar süren savaşın sonunda taraflardan hiçbiri diğerine üstünlük sağlayamayınca, bir barış anlaşması imzalandı ve böylece hemen hemen yüz yıl sürecek bir barış dönemine girildi.
16. asır, hem Lehistan hem de Osmanlı İmparatorluğu için 'klasik' bir dönem sayılır. Lehistan Kralı "Yaşlı" Sigismund ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde iki ülke arasındaki ilişkiler o denli sıcak ve o denli güçlüydü ki, 1533'te ilk kez 'ebedi' ahitname imzalanmıştı. Meşhur Hürrem Sultan'ın Kral Sigismund'un ölümü üzerine tahta geçen oğlu Sigismund August'a yolladığı mektupta, bu dostluk havasını görmek mümkündür: (...) Padişah-ı alempenah hazretleri şol kader hazzetmiş ki kabili tabir değildir. Etmiş ki koca kral bizim ile iki kardeş gibi idi. İnşallahurrahman bu kral ile ata ile oğul gibi olalım demiş ve bu sürurdan hükmü şerif emr edüb kulum Hasan'ı haki payı şerifinize irsal eyledi ve kral hazretleri malumu şerif ola ki padişah yanında her ne husus için ki sizlerden fikr olunursa (ğ)un ol kadar sizleri hayrile zikretmeği cana minnet bilürüz. Bu dostluğa binaen mektubu muhabbet tehi dest olmamak için iki çift don ve gönlek uçkuru ile ve altı dane destimal ve bir dane el yüz makraması gönderildi. Bohçası ile mazur buyurasız. Zira sizlere layık esbab gönderilmedi. İnşallahurrahman şimdengeru kad ile işledelüm. Baki hemişe ömr-ü devlet müstedam bad Birabbilibad. El fakire el-Hakire Haseki Sultan (2)
Bu dostane havanın sayesinde yalnızca siyasi değil, ama aynı zamanda ticaret, kültür ve dil ilişkileri de kuruldu. 1551'de Joachim Strasz (Yoahim Sıtraş) İbrahim Bey adını alarak Kanuni Sultan Süleyman'ın Lehçe ve Almanca tercümanı olarak çalışmaya başladı. Leh-Osmanlı ilişkileri konusunda büyük etkisi olan İbrahim Bey, 1568-69'da sefir olarak gönderildi. Aynı zamanda Lehistan kralı, Osmanlıca öğrenmesi amacıyla Krzysztof Dzierzek'i (Kristof Cyerjek) İstanbul'a elçi olarak gönderdi. Elçi, İstanbul'da altı yıl kalarak Osmanlıca konuşma ve yazılı dilini mükemmel şekilde öğrendi. Lehistan'a döndükten sonra kralın baş tercümanı olarak çalışırken, bir yandan da kendi yeğenlerine Osmanlıca dersleri veriyordu. Böylece kendi soyundan kişiler, uzun yıllar aynı işe, yani tercümanlık uğraşına devam edebileceklerdi (3). Dil alanının en meşhur üstadı; Lehistan kralının tercümanı, aslen Fransız olan François Mesgnien-Meninski (Fransua Mesnyen-Meninski) oldu. Uzun yıllar Lehistan'da yaşayan Meninski Lehçe'yi çabuk öğrendi. 1649'da Leh Dili gramerini yazdıktan birkaç yıl sonra İstanbul'a gitti. Osmanlıca ile ilgileniyordu ve o dili öğrenene kadar İstanbul'da kalmaya karar vermişti. Meninski, İstanbul'da Lehistan sefiri olarak çalıştı. Birkaç yıl süren araştırmalarının meyvesi, ki günümüzde de Türkçe için çok önemli bir kaynak sayılan Thesaurus linguarum orientalium Turciacae, Arabicae, Persicae (Türkçe, Arapça ve Farsça - Şark Dillerin Sözlüğü) oldu. Bunun dışında Meninski, Türkçe gramerini de hazırladı. Bu iki yapıtı, 1681'de Viyana'da yayınlanmıştır. İstanbul'da başka meşhur bir araştırmacı daha vardı: O dönemde Ali Ufki olarak bilinen, Polonyalı bir içoğlanı Wojciech Bobowski (Voytyeh Bobovski). Saraya çocukken alınmış ve yıllar sonra bir müzik uzmanı olmuştu. Osmanlı müziğinin çeşitli parçalarını, Avrupa müzik sistemine geçirdi. Ayrıca Topkapı Sarayı'nı detaylı şekilde gösteren bir çalışma hazırladı. Bobowski, 1670-71 arasında İkinci Tercüman görevine atanmıştır