- 12 Temmuz 2006
- 35.048
- 30.486
- 61
Tanrı ile Narada adlı bilge, yan yana yürürlerken gözleri engin boşluğa dalar. Bir süre sonra Narada, Tanrı’ya dönüp sorar: "Ey yüce Tanrım, bu dünyanın ve orada yaşayan bütün yaratılmışların hayatının görünümlerinin ardındaki sır nedir?"
Tanrı, gülümser ve susar.
Yola devam ederler. "Evladım," der. Bir süre sonra Tanrı ve ufka bakar, "Güneşin sıcağı beni susattı. Bu yoldan biraz daha gidersen bir ırmak bulacaksın. Irmağı takip et, bir kasabaya geleceksin. Oradaki evlerden birine git ve bana bir bardak soğuk su getir."
"Hemen," der Narada ve yola koyulur. Bomboş arazide dakikalarca yürüdükten sonra gerçekten bir ırmağa gelir. Irmağın öte yanında bir yerleşim alanı vardır. Narada derli toplu görünen bir çiftlik evine yaklaşır ve eski tahta kapıyı çalar. Kapı genç, güzel bir kız tarafından açılır. Gözleri ışıklar saçmakta ve Narada’nın gördüğü diğer kadınların gözlerine hiç benzememektedir. Kızın gözleri, ona Yüce Tanrı’sının gözlerini hatırlatır. Narada, bu gözlerin içine baktığı anda Tanrı’nın talimatını ve oraya geliş amacını unutur. Kız, onu içeri davet eder ve ikramda bulunmak ister. İçeride, kızın annesiyle babası bu bilge kişinin gelişini bekliyor gibidirler. Narada için en nadide yiyecekler hazırlanmıştır. Hiç kimse, oraya neden geldiğini ve ne istediğini sormaz. Uzun yıllar önce aralarından ayrılıp uzaklara gitmiş eski bir dost, sanki şimdi geri dönmüş gibidir. Narada bu dost canlısı ailenin evinde birkaç gün kalır. Kendisine gösterilen konukseverlikten çok memnundur ve genç kızın güzelliğine gizli bir hayranlık beslemektedir. Bir hafta böylece geçip gider, ardından iki hafta daha geçer. Narada çiftlikteki günlük işlere katılmaya başlar ve kısa bir zaman sonra aile, orada sürekli bir misafir olarak kalmasını ister. Narada bunu sevinçle kabul eder ve bir zaman daha geçer. Nihayet, rüya gibi geçen günlerin sonunda Narada evin kızı ile evlenme arzusunu dile getirir.
Baba çok memnundur. Dediğine göre herkes bunu ümit etmiştir. Narada ile genç kız mutluluk içinde evlenerek aynı eve yerleşirler. Çok geçmeden bir erkek çocukları dünyaya gelir, ardından bir erkek çocuk daha doğar ve sonunda bir de kızları olur.
Narada kasabada küçük bir dükkan açar ve kısa sürede işini büyütür. Eşinin annesi ve babası öldüğünde ailenin reisi artık o olmuştur. Zaman akar gider, kasaba halkı mali işlerde Narada’nın rehberliğine güven duymakta, hatta giderek kendisinden kişisel tavsiyeler de istemektedirler. Çok geçmeden belediye meclisinde yüksek bir göreve getirilir. Hayatı, kaçınılmaz olarak, bir kasabada yaşamanın verdiği doğal sevinçler ve üzüntülerle doludur. Böylece hayat anlamlı ve başarılı bir şekilde yıllarca sürüp gider. Derken muson yağmurları mevsiminde bir sabah gökyüzü kararır ve görülmemiş şiddette bir fırtına ile yağmur yağmaya başlar. Çok geçmeden ırmak taşar ve sular öyle yükselir ki, sel baskını tehlikesi doğar. Evler olduğu gibi sulara kapılıp gitmektedir.
Akşama doğru fırtınanın dinmeyeceği ve kasabayı kurtarmanın bir yolu olmadığı anlaşılmıştır. Narada, kasaba halkını uyardıktan sonra ailesini toplayarak gecenin karanlığında yollara düşer. Kendilerine daha yükseklerde güvenli bir yer bulmayı ümit etmektedir. Eşi ve iki oğlu kasırga şiddetiyle kükreyen rüzgara karşı direnirken ona sımsıkı sarılmışlardır. Küçük kızını da göğsüne bastırmıştır. Rüzgar korkunç bir şekilde esmekte ve sel suları git gide yükselmektedir. Narada karşılarına bir duvar gibi dikilen yağmurda ilerlemeye çalışırken birden ayağı takılır. Azgın tabiat kuvvetleri oğullarından birini babasının kollarından koparıp alır. Onu yakalayacağım derken diğer oğlunu da elinden kaçırır. Hemen ardından şiddetli bir rüzgar küçük kızını bağrından çekip alır ve sonunda sevgili karısı da sel sularına kapılarak uğuldayan karanlığa karışır. Narada çaresizlik içinde feryat eder ve ellerini göğe açıp, acıyla kıvranır. Ancak feryatları o korkunç gecenin derinliklerinden doğan dev gibi bir dalganın içinde duyulmaz olur. Dengesini kaybetmiş ve bayılmıştır. Bedeni azgın sularla oradan oraya çarparak ırmakla birlikte sürüklenir. Saatler geçer, hatta belki de günler. Narada acılar içinde yavaş yavaş kendine gelir, neredeyse çıplak ve yarı ölü bir vaziyette ırmağın çok daha aşağılarında bir kumsala sürüklenmiş olduğunu fark eder. Şimdi gün aydınlanmış, fırtına dinmiştir. Ancak ortalıkta ailesinden en ufak bir iz olmadığı gibi, başka bir canlı da görünmemektedir. Narada kumların üstüne yüz üstü düşüp dakikalarca kımıldamadan yatar. Her yanı ağrımaktadır, tek başına kalmıştır, üzüntü ve terk edilmişlik duygusundan deliye dönmüştür. Irmakta önünden enkaz yığınları sürüklenmekte, havada ölümün kokusu duyulmaktadır. Artık her şeyi elinden alınmış, hiçbir şeyi kalmamıştır. Sevdiği ve değer verdiği ne varsa suların girdaplarında yitip gitmiştir. Ağlamaktan başka yapacak bir şey yok gibidir. Derken, Narada aniden bir ses duyar: adeta damarlarındaki kanı donduran bu ses, "Evladım, senden istediğim bir bardak soğuk su nerede?"
Narada, döner ve hemen yanı başında duran Tanrı’yı görür. Irmak kaybolmuştur ve onlar yine sonsuz bir çölde yalnızdırlar. Tanrı, bir daha sorar: "Suyum nerede? Tam beş dakikadır bekliyorum burada."
Bilge, Tanrı’sının ayaklarına kapanır ve kendisini affetmesi için yalvarır. "Ah, unuttum!" diye durup durup feryat eder. "Yüce Tanrım, unuttum! Beni bağışla!" Tanrı, gülümser ve şöyle der: "Peki Narada, dünyanın ve üzerinde yaşayan bütün yaratılmışların görünümlerinin ardındaki sırrı şimdi anlıyor musun?"
gizliilimler.tr.gg
Tanrı, gülümser ve susar.
Yola devam ederler. "Evladım," der. Bir süre sonra Tanrı ve ufka bakar, "Güneşin sıcağı beni susattı. Bu yoldan biraz daha gidersen bir ırmak bulacaksın. Irmağı takip et, bir kasabaya geleceksin. Oradaki evlerden birine git ve bana bir bardak soğuk su getir."
"Hemen," der Narada ve yola koyulur. Bomboş arazide dakikalarca yürüdükten sonra gerçekten bir ırmağa gelir. Irmağın öte yanında bir yerleşim alanı vardır. Narada derli toplu görünen bir çiftlik evine yaklaşır ve eski tahta kapıyı çalar. Kapı genç, güzel bir kız tarafından açılır. Gözleri ışıklar saçmakta ve Narada’nın gördüğü diğer kadınların gözlerine hiç benzememektedir. Kızın gözleri, ona Yüce Tanrı’sının gözlerini hatırlatır. Narada, bu gözlerin içine baktığı anda Tanrı’nın talimatını ve oraya geliş amacını unutur. Kız, onu içeri davet eder ve ikramda bulunmak ister. İçeride, kızın annesiyle babası bu bilge kişinin gelişini bekliyor gibidirler. Narada için en nadide yiyecekler hazırlanmıştır. Hiç kimse, oraya neden geldiğini ve ne istediğini sormaz. Uzun yıllar önce aralarından ayrılıp uzaklara gitmiş eski bir dost, sanki şimdi geri dönmüş gibidir. Narada bu dost canlısı ailenin evinde birkaç gün kalır. Kendisine gösterilen konukseverlikten çok memnundur ve genç kızın güzelliğine gizli bir hayranlık beslemektedir. Bir hafta böylece geçip gider, ardından iki hafta daha geçer. Narada çiftlikteki günlük işlere katılmaya başlar ve kısa bir zaman sonra aile, orada sürekli bir misafir olarak kalmasını ister. Narada bunu sevinçle kabul eder ve bir zaman daha geçer. Nihayet, rüya gibi geçen günlerin sonunda Narada evin kızı ile evlenme arzusunu dile getirir.
Baba çok memnundur. Dediğine göre herkes bunu ümit etmiştir. Narada ile genç kız mutluluk içinde evlenerek aynı eve yerleşirler. Çok geçmeden bir erkek çocukları dünyaya gelir, ardından bir erkek çocuk daha doğar ve sonunda bir de kızları olur.
Narada kasabada küçük bir dükkan açar ve kısa sürede işini büyütür. Eşinin annesi ve babası öldüğünde ailenin reisi artık o olmuştur. Zaman akar gider, kasaba halkı mali işlerde Narada’nın rehberliğine güven duymakta, hatta giderek kendisinden kişisel tavsiyeler de istemektedirler. Çok geçmeden belediye meclisinde yüksek bir göreve getirilir. Hayatı, kaçınılmaz olarak, bir kasabada yaşamanın verdiği doğal sevinçler ve üzüntülerle doludur. Böylece hayat anlamlı ve başarılı bir şekilde yıllarca sürüp gider. Derken muson yağmurları mevsiminde bir sabah gökyüzü kararır ve görülmemiş şiddette bir fırtına ile yağmur yağmaya başlar. Çok geçmeden ırmak taşar ve sular öyle yükselir ki, sel baskını tehlikesi doğar. Evler olduğu gibi sulara kapılıp gitmektedir.
Akşama doğru fırtınanın dinmeyeceği ve kasabayı kurtarmanın bir yolu olmadığı anlaşılmıştır. Narada, kasaba halkını uyardıktan sonra ailesini toplayarak gecenin karanlığında yollara düşer. Kendilerine daha yükseklerde güvenli bir yer bulmayı ümit etmektedir. Eşi ve iki oğlu kasırga şiddetiyle kükreyen rüzgara karşı direnirken ona sımsıkı sarılmışlardır. Küçük kızını da göğsüne bastırmıştır. Rüzgar korkunç bir şekilde esmekte ve sel suları git gide yükselmektedir. Narada karşılarına bir duvar gibi dikilen yağmurda ilerlemeye çalışırken birden ayağı takılır. Azgın tabiat kuvvetleri oğullarından birini babasının kollarından koparıp alır. Onu yakalayacağım derken diğer oğlunu da elinden kaçırır. Hemen ardından şiddetli bir rüzgar küçük kızını bağrından çekip alır ve sonunda sevgili karısı da sel sularına kapılarak uğuldayan karanlığa karışır. Narada çaresizlik içinde feryat eder ve ellerini göğe açıp, acıyla kıvranır. Ancak feryatları o korkunç gecenin derinliklerinden doğan dev gibi bir dalganın içinde duyulmaz olur. Dengesini kaybetmiş ve bayılmıştır. Bedeni azgın sularla oradan oraya çarparak ırmakla birlikte sürüklenir. Saatler geçer, hatta belki de günler. Narada acılar içinde yavaş yavaş kendine gelir, neredeyse çıplak ve yarı ölü bir vaziyette ırmağın çok daha aşağılarında bir kumsala sürüklenmiş olduğunu fark eder. Şimdi gün aydınlanmış, fırtına dinmiştir. Ancak ortalıkta ailesinden en ufak bir iz olmadığı gibi, başka bir canlı da görünmemektedir. Narada kumların üstüne yüz üstü düşüp dakikalarca kımıldamadan yatar. Her yanı ağrımaktadır, tek başına kalmıştır, üzüntü ve terk edilmişlik duygusundan deliye dönmüştür. Irmakta önünden enkaz yığınları sürüklenmekte, havada ölümün kokusu duyulmaktadır. Artık her şeyi elinden alınmış, hiçbir şeyi kalmamıştır. Sevdiği ve değer verdiği ne varsa suların girdaplarında yitip gitmiştir. Ağlamaktan başka yapacak bir şey yok gibidir. Derken, Narada aniden bir ses duyar: adeta damarlarındaki kanı donduran bu ses, "Evladım, senden istediğim bir bardak soğuk su nerede?"
Narada, döner ve hemen yanı başında duran Tanrı’yı görür. Irmak kaybolmuştur ve onlar yine sonsuz bir çölde yalnızdırlar. Tanrı, bir daha sorar: "Suyum nerede? Tam beş dakikadır bekliyorum burada."
Bilge, Tanrı’sının ayaklarına kapanır ve kendisini affetmesi için yalvarır. "Ah, unuttum!" diye durup durup feryat eder. "Yüce Tanrım, unuttum! Beni bağışla!" Tanrı, gülümser ve şöyle der: "Peki Narada, dünyanın ve üzerinde yaşayan bütün yaratılmışların görünümlerinin ardındaki sırrı şimdi anlıyor musun?"
gizliilimler.tr.gg