- 17 Ağustos 2009
- 312
- 4
'Süt sağlığa zararlıdır ve hastalıklara sebep olabilir''
Hadi bakalım! Süt hakkındaki bütün düşünceleriniz tepetaklak mı oldu? Tam da kızınıza "süt iç yavrum!" diye mi seslenmiştiniz? Veya tam da elinizde bol sütlü bir neskafe mi vardı? O zaman yazıyı dikkatle okumanızı tavsiye ediyorum...
İddia şu: Yetişkinlerin vücudu sütü sindirmeye uygun değildir. Bu ne demek? Şu demek: Erişkin yaşta süt, sindirim sistemini bozar. Neden? Çünkü çocuklarda olan fermentler ve enzimler (laktoz, kazein, vs.) yetişkinlerde yeterli miktarlarda yoktur. Bu durumda ne olur? Vücutta gaz birikimi ve yumuşak gaitaya (büyük abdest), karın ağrılarına, şeker hastalığına, kalp ve damar hastalıklarına ve hatta yaşlı kadınlarda şimdiye kadar bilindiğinin aksine kemik erimelerine sebep olur. Süt içende vücutta zararlı fermantasyonlar ve oksidasyonlar (zararlı kimya sal reaksiyonlar) oluşur. Bu de ne demektir? Serbest radikaller demek. Peki serbest radikal ne demek? Çabuk yaşlanma demek! Yani süt bir yaşlanma nedeni. (Kaynak: Robert Cohen "MILK: The Deadly Poison. Argus Publishing)
Süt alerji nedenidir
Sürekli gazdan, yorgunluktan veya baş ağrısından mı şikayetçisiniz? Veya depresif misiniz? Belki de nedeni süt alerjisidir. İnsanlar farkında değil ama süt alerjisi en fazla görülen alerji tiplerinden. Belirtileri hafif bir mide-barsak şikayeti ya da gaz birikimi olabileceği gibi, astıma kadar varan solunum sistemi şikayetleri de olabilir. Egzama ve ciltte kızarıklıklar, uzun süren burun akıntıları ve sinüzit iltihapları, ağız ve burun içinde kapanmayan yaralar, migren ve migrene benzer baş ağrıları, eklem ağrıları ve hatta DEPRESYONLAR süte ve süt mamullerine karşı reaksiyonlar olarak sayılıyor. Süt içenlerin yorgunluk hissetmeleri laktatların bağışıklık sisteminin düzenini bozmalarından kaynaklanır. Peynir ve yoğurtta laktat fermente olduğundan (parçalandığından) süt gibi zararlı değildirler.
Kemik erimesi (osteoporoz) ve süt:
Süt tüketimi kemik erimesi için bir tedavi olarak doktorlar tarafından tavsiye ediliyor ama gerçeğin tümüyle farklı olduğu söyleniyor. En son görüşlere göre ağızdan kireç (kalsiyum) alımı ile kemik erimesi önlenemez. Kirecin vücuda girişi değil vücut tarafından alınımı önemli. Bunu da mümkün kılan ve hızlandıran Calcitonin ve Provitamin D denen hormonlar. Kilolarla kireç yesek belki zehirleniriz, böbreklerimizde taşlar oluşur, kalbimiz düzensiz atar ama kemiklerimizde fazla bir düzelme olmaz. Günlük gıdalarımızla sebze ve meyvelerden aldığımız kalsiyum yeterlidir. (Brokoli mesela) Esas olan kirecin vücuda girmesini sağlayan hormonlardır. Düzenli beslenmenin yanı sıra kemiklerdeki kan dolaşımını arttırıcı spor ve masajlar daha faydalıdır. Harvard Üniversitesinde 75.000 kadın hastada 12 sene süre ile yapılan bir araştırmada (Feskanich D, Willet C, Stampfer MJ, Golditz GA. " Milk, dietary calcium and bone fractures in women; a 12 year prospective study ". American Journal of Public Health) kemik kırıklarında ve kemik erimesinde bir azalma görülmemiş. Hatta fazla kalsiyum alanlarda daha fazla kemik kırıkları meydana geldiği gözlenmiş. Tıpta ki en son görüş şu: Sodyumlu gıdaları (sofra tuzu, gazozlu içecekler ve bazı maden suları, sucuk-sosis gibi konserve et ve diğer konserve gıdalar) ve et mamullerini azaltırsanız, bol sebze, yoğurt, peynir ve meyve yer iseniz, günlük kalsiyum ihtiyacınızı salata ve taze yeşil sebzelerden, meyve ve sebze sularından elde ederseniz kemikleriniz erimeyecek ve kırılmayacaktır.
Kalp-damar hastalıkları ve süt:
Süt kalp krizlerini ve damar sertliği riskini arttırdığı da iddia ediliyor. Neden? Çünkü süt ve süt mamulleri (tereyağı, peynir ve yoğurt) yüksek miktarda kolesterol ve yağ içerirler. Bu da damarların kireçlenmesine ve kalp hastalıklarına yol açar. Süt, çok fazla miktarlarda içilirse kanser riskini de arttırdığı söyleniyor. İçerdiği ettiği çok kuvvetli proteinler nedeni ile meme, bağırsak ve prostat kanseriyle ilişkili bulunuyor. Meme ve prostat kanseri hastalarının kanında yüksek dozda bir büyüme hormonu olan (IGF-1) çok fazla olarak mevcuttur. Bu hormon aynı zamanda sütte de çok fazla miktarlarda mevcuttur. (Daha çok süt versin diye ineğe verilen rBGH hormonu yüzünden. Avrupa'da yasak, Türkiye'deki durumu bilmiyorum) Bazı doktorlar bu büyüme hormonun kansere zemin hazırlayabileceğini öne sürüyor. Çok süt içenlerin de kanında bu hormona fazlaca rastlanmakta.
MS, kireçlenme,aizheimer
Multiple Skleroz (MS) nedenlerinden biri olarak alınan yüksek proteinler, dolayısıyla inek sütü düşünülmekte. Sütte bulunan aşırı D vitamini kirecin hücre dışı yerleşmesini hızlandırıp vücutta kireçlenmelere sebep olduğu da biliniyor. D vitamini ayrıca vücutta alüminyum birikmesine dolayısıyla Alzheimer hastalığına neden olmakta.
Peynir ve yoğurtta fermantasyon vücut dışında olduğu için fazla bir zarar söz konusu değil çünkü laktatiar artık parçalanmıştır ama yine de yüksek protein ve yağların fazla tüketimini sağlığa pek o kadar yararlı değil. Tavsiye edilen yağ miktarı % 30'u geçmeyen peynir ve % 3,5'i geçmeyen yoğurtları fazla olmamak kaydı ile tüketmek. Ayrıca piyasaya yeni çıkmaya başlayan laktozsuz sütler de bir yere kadar çare olabilir. "
KAYNAK vatan gazetesi- http://www.bodyforumtr.com/vbforum/s-t-n-zararlar-t2917.html?
PASTORİZE SÜT NEDİR?PASTORİZE SÜTÜN ZARARLARI NELERDİR?
Kutu süt üreten şirketler, sokak sütünün (diğer adıyla çiğ sütün) sokakta uzun süre gezdiğini, mikrop ürettiğini, sütçünün su kattığını, pis olduğunu söylediler. Kendi ürettikleri kutu sütler “hijyenik” koşullarda el değmeden hazırlanıyordu, söylediklerine göre.
Atılan onca çamura rağmen, bilim dünyası, sokak sütünün masum olduğunu kanıtladı. Kutu sütlerse, maruz kaldıkları “teknolojik” işlemlerin ardından neredeyse ölüyor. Hatta “öldürüyor”! Dr. Pottenger daha 1930’lu yıllarda ilginç bir deneyle bunu kanıtladı. Pottengers’ Cats – Pottenger’in Kedileri isimli eseri bu konuda yazılmış en önemli kitaplardan biri kabul ediliyor.
PASTÖRİZE SÜT NEDİR?
Pastörizasyon gıda maddesi içindeki zararlı organizmaları ve bozulma etmenlerini yok etmek amacıyla uygulanan bir ısıl işlemdir. Plakalı ısı değiştiricileri kullanarak sıvı gıdaların pastörize edilmesiyle ise enerji tasarrufu sağlayarak ürünü istenilen seviyeye kısa sürede getiren bir sistemdir.
Laboratuar ortamında yapılan deneyde, gıda endüstrisinde kullanılan büyük ölçekli bir pastörizatörün laboratuar koşulları için hazırlanmış bir prototipinde çiğ süt pastörize edilmiştir.
Pastörize süt mü, çiğ süt mü?
Bugün süt, içindeki doğal enzimleri yok eden ve nâzik proteinleri değiştiren pastörizasyonun her yerde uygulanması yüzünden, sindirilemez hâle gelmiştir.
Çiğ süt, sütün sindirimini sağlayan laktaz ve lipaz aktif enzimlerine sahiptir. Canlılığını yitirmiş laktazı ve diğer aktif enzimleri içeren pastörize süt, yetişkin mideler tarafından gerektiği gibi sindirilemez.
Biberonla beslenen bebeklerin yaşadığı karın ağrısı, pişik, solunum rahatsızlıkları, gaz ve diğer rahatsızlıkların da gösterdiği gibi çocuklar bile bu konuda sıkıntı çeker. Enzimlerin eksikliğinin ve hayâtî proteinlerin değişmesinin, sütteki kalsiyumu ve mineral elementleri erittiği de kuşku götürmez.
1930′larda Dr. Francis M. Pottenger, pastörize ve çiğ sütle beslenmenin 900 kedi üzerindeki etkilerine ilişkin 10 yıllık bir çalışma yürüttü. Bir grup yalnızca çiğ süt alırken, diğer grup aynı kaynaktan alınan pastörize sütle beslendi.
Çiğ süt içen grup kuvvet bularak büyüdü, hayatı boyunca sağlıklı, aktif ve canlı kaldı ama pastörize sütle beslenen grup kısa süre sonra durgun, sersem ve normalde insanlarla ilişkilendirilen kalp krizi, böbrek yetmezliği, tiroit bozukluğu, solunum rahatsızlıkları, diş kaybı, kemik zayıflığı, karaciğer iltihabı gibi kronik yozlaştırıcı rahatsızlıklara karşı savunmasız hâle geldi.
Ama Dr. Pottenger’in en çok dikkatini çeken ikinci ve üçüncü nesillere olanlardı. Pastörize sütle beslenen grubun yavrularının hepsi pastörize sütten kalsiyum emiliminin olmadığını gösteren zayıf ve küçük dişler, kalsiyum eksikliğinin açık ifadesi olan güçsüz kemiklerle doğdular.
Çiğ sütle beslenen grubun yavruları ebeveynleri gibi sağlıklı kaldı. Pastörize sütle beslenen grubun üçüncü kuşak yavrularının birçoğu ölü doğarken, kurtulanlar ise kısırdılar ve üreyemiyorlardı. Çiğ sütle beslenen grup soyunu sürdürürken, pastörize sütle beslenen grupta dördüncü nesil olmadığı için deney bitmek durumunda kaldı.
Eğer bunlar pastörize sütün zararlı etkilerinin yeterli kanıtı değilse, ticârî süt endüstrisinin kabul etmekten kaçındığı, kendi annelerinden alınan pastörize sütle beslenen buzağıların genellikle 6 hafta içinde öldüğü gerçeğini dikkate alın.
Çiğ sütün lehinde, pastörize sütün aleyhinde bulunan bu gibi bilimsel kanıtlara ve yirminci yüzyılın başlarına kadar insan türünün çiğ sütle beslendiği gerçeğine rağmen bugün Amerika’da birkaç eyalet hariç çiğ süt satmak yasal değildir.
Doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış süt, insan ömrünü uzatmada hiçbir fayda göstermezken; sütü pastörize etmek raf ömrünü uzattığından süt endüstrisi için daha kârlıdır. Dahası, pastörizasyon hepsini olmasa da bazı tehlikeli mikropları öldürerek sıhhî olmayan mandıralardaki hasta ineklerden alınan sütü göreceli olarak “zararsız” hâle getirir ve bu da süt endüstrisinin mâliyetlerini azaltır.
Dr. Pottenger’in pastörize sütle beslenmiş kedilerinin kısırlaşması ve gücünü yitirmesi için yalnızca üç kuşak geçmesi yeterli olmuştur. Amerikalıların ve Avrupalıların neredeyse aynı sayıdaki kuşağı pastörize sütle beslenmiştir. Bugün, kısırlık Amerikan çiftleri için başta gelen sorunlardan biriyken; kalsiyum eksikliği de yayılmıştır.
Amerikalı çocukların yüzde doksanı kronik diş çürümesi sorunuyla karşı karşıyadır. İşin daha kötüsü, şimdilerde kaymağının ayrılmasını (yağın sütte toplanmasını) önlemek için süt “homojenize” ediliyor. Bu, yağ moleküllerinin sütün geri kalanından ayrılmayacağı noktaya kadar mayalanmasını ve öğütülmesini gerektiriyor. Ama aynı zamanda bu durum, süt yağının küçük parçacıklarının ince bağırsağın duvarından kolayca geçmesine izin vererek, doğal niteliğini kaybetmiş yağ ve kolesterolün vücut tarafından emilme miktarını büyük oranda arttırıyor.
Aslında homojenize sütten, saf kremadan aldığınızdan daha fazla süt yağı alırsınız! Kemik erimesi rahatsızlığı olan kadınların pastörize süt ürünleri ile ilgili gerçekleri dikkate almaları gerekir. Doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış bu süt, bu durumu önlemek için yeterince kalsiyum sağlamaz.
Yetişkinler harika bir besin olan çiğ sütü temin edemedikleri sürece, günlük diyetlerinde yer alan sütü yeniden gözden geçirmelidirler.
Çocuklara “güçlü ve sağlıklı” büyüsünler diye pastörize sütü tıka basa içirtmek düpedüz deliliktir, çünkü en basitinden, bu sütler içlerindeki besin öğelerini sindiremezler. Aslında, doğal niteliğini yitirmiş süt ürünleri, bağırsakları tabaka tabaka balçık gibi çamurla tıkayarak organik besinlerin emilimine engel olduğundan erkekler, kadınlar ve çocuklar diyetlerindeki tüm pastörize süt ürünlerini çıkarmalıdırlar.”
Dr.Şefik Atilla Ünal’ın Gönderdiği Yazıdır.
Saygıdeğer okuyucular söz konusu araştırmalar olayın sadece bir boyutunu ele almıştır ve insanlar üzerinde ne gibi etkiler yaratacağı yönünde kayda değer bir veri ve çalışma söz konusu değildir, kaldı ki pastörize edilmeden tüketilen süt ile ilgili bu güne kadar milyonlarca vaka olduğu ve bunun kayda değer bir kısmında ölümcül olabilecek derecede önemli hastalıklar gelişebildiği de tartışma götürmez bir gerçektir ve bu konuda yazar tek bir cümle dahi kurma gereği duymamıştır maalesef…! Bizzat ben görev yaptığım Niğde ilinde brucella(peynir hastalığı-çiğ süt, et ve süt ürünleriyle bulaşan bir hastalık etkenidir) enfeksiyonu geçiren hamile kadınlarda sayısız düşük ve ölü doğumlara tanık oldum… Bu konu ile ilgili Enfeksiyon hastalıkları uzmanı Dr.Leyla Dilek Mamçu’ nun konu ile ilgili daha detaylı görüşlerini sizinle paylaşmak istedim… Saygılarımla…
Mikroorganizmalar (virüsler, bakteriler),toksinler, parazitler ve bazı kimyasal katkı maddeleri besin zehirlenmelerine yol açmaktadır. Pastörize olmayan süt ve et ürünlerinden dolayı zehirlenmeye neden olan bakterilerden bazıları şunlardır:
Salmonella: Sağlıksız koşullarda üretilen süt ve süt ürünlerinden bulaşan mikropların en önemlisidir. Gıda zehirlenmesinden tifoya kadar değişen hastalıklar yapabilir.Süt dışında, yumurta ,tavuk eti, mayonez gibi gıdalarda da bulunabilir.Mikrop alındıktan yaklaşık 6-12 saat sonra ilk belirtiler ortaya çıkar.İshalin yanı sıra , baş ağrısı, karın ağrısı ve kusma da görülür.
Escherichia coli: Kaynatılmamış süt , uygun işlenmemiş ve pişirilmemiş etler ile pastörize edilmemiş meyve suları bu mikrobun çoğaldığı besinlerdir. Mikrop vücuda girdikten iki veya üç gün sonra şiddetli ishal, karın ağrısı ve kusma başlar. Ateş görülebilir. Genellikle dışkıda kana da rastlanır.
Brucella (Peynir hastalığı): Pastörize edilmemiş veya çiğ sütler ve hasta hayvanların etleri ile bulaşır. Özellikle kaynatılmamış sütten yapılan ve salamura süresi beklenmeden tüketilen peynirler en önemli hastalık kaynağıdır.Mikrobu aldıktan 2 hafta- 2 ay içerisinde ; geceleri yükselen ateş, eklem ve vücut ağrıları, gece terlemeleri ile başlar. Tedavi edilmezse ciddi, bazen öldürücü olabilir.
Yersinia enterocolitica: Hijyenik olmayan çiğ et ve süt, dondurma ve kontamine sularla bulaşır.Yüksek ateş, kanlı ishal, karın ağrısı şeklinde belirtilerle başlar.
Bacillus cereus: Daha çok et ve süt ürünleri, krema, puding, kurutulmuş süt, paket çorbalar, pirinç ve tahıl ürünlerinde bulunur Şüpheli gıda alımını takiben, 3-12 saat içinde başlayan sulu ishal, kusma, bulantı, mide krampları ile seyreder.
Listeria monocytogenes: Yeterince hijyenik olmayan veya pastörize edilmemiş gıdalarla bulaşır. Yumuşak peynir, dondurma da dahil olmak üzere süt ürünleri, çiğ süt, çiğ ve az pişmiş et, tavuk, deniz ürünleri ve çiğ sebzelerde bulunur. 12-24 saat içinde başlayan , mide bulantısı, kusma, ishal ve ateşle seyreder. Özellikle hamileler, bebekler ve bağışıklık sistemi zayıflamış yetişkinler için çok risklidir. Hamile kadınlarda çocuk düşürme ve ölü doğuma neden olabilir.
Campylobacter jejuni: Yeterince hijyenik olmayan veya pastörize edilmemiş çiğ et , süt, dondurma ve klorlanmamış sularla bulaşır. Ateşle birlikle ishal, karın ağrısı, aşırı gaz, mide bulantısı görülür. 2-5 gün sonra hastalık başlayabilir ve 7-10 gün sürebilir. Çiğ süt kesinlikle içilmemelidir…
Dr.Şefik Atilla Ünal a verdiği Bilgilerden dolayı Teşekkür Ederiz..
KAYNAKhttp://www.hakkinda-bilgi-nedir.com/pastorize-sutun-zararlari-nedir+pastorize-sutun-zararlari-hakkinda-bilgi
Hadi bakalım! Süt hakkındaki bütün düşünceleriniz tepetaklak mı oldu? Tam da kızınıza "süt iç yavrum!" diye mi seslenmiştiniz? Veya tam da elinizde bol sütlü bir neskafe mi vardı? O zaman yazıyı dikkatle okumanızı tavsiye ediyorum...
İddia şu: Yetişkinlerin vücudu sütü sindirmeye uygun değildir. Bu ne demek? Şu demek: Erişkin yaşta süt, sindirim sistemini bozar. Neden? Çünkü çocuklarda olan fermentler ve enzimler (laktoz, kazein, vs.) yetişkinlerde yeterli miktarlarda yoktur. Bu durumda ne olur? Vücutta gaz birikimi ve yumuşak gaitaya (büyük abdest), karın ağrılarına, şeker hastalığına, kalp ve damar hastalıklarına ve hatta yaşlı kadınlarda şimdiye kadar bilindiğinin aksine kemik erimelerine sebep olur. Süt içende vücutta zararlı fermantasyonlar ve oksidasyonlar (zararlı kimya sal reaksiyonlar) oluşur. Bu de ne demektir? Serbest radikaller demek. Peki serbest radikal ne demek? Çabuk yaşlanma demek! Yani süt bir yaşlanma nedeni. (Kaynak: Robert Cohen "MILK: The Deadly Poison. Argus Publishing)
Süt alerji nedenidir
Sürekli gazdan, yorgunluktan veya baş ağrısından mı şikayetçisiniz? Veya depresif misiniz? Belki de nedeni süt alerjisidir. İnsanlar farkında değil ama süt alerjisi en fazla görülen alerji tiplerinden. Belirtileri hafif bir mide-barsak şikayeti ya da gaz birikimi olabileceği gibi, astıma kadar varan solunum sistemi şikayetleri de olabilir. Egzama ve ciltte kızarıklıklar, uzun süren burun akıntıları ve sinüzit iltihapları, ağız ve burun içinde kapanmayan yaralar, migren ve migrene benzer baş ağrıları, eklem ağrıları ve hatta DEPRESYONLAR süte ve süt mamullerine karşı reaksiyonlar olarak sayılıyor. Süt içenlerin yorgunluk hissetmeleri laktatların bağışıklık sisteminin düzenini bozmalarından kaynaklanır. Peynir ve yoğurtta laktat fermente olduğundan (parçalandığından) süt gibi zararlı değildirler.
Kemik erimesi (osteoporoz) ve süt:
Süt tüketimi kemik erimesi için bir tedavi olarak doktorlar tarafından tavsiye ediliyor ama gerçeğin tümüyle farklı olduğu söyleniyor. En son görüşlere göre ağızdan kireç (kalsiyum) alımı ile kemik erimesi önlenemez. Kirecin vücuda girişi değil vücut tarafından alınımı önemli. Bunu da mümkün kılan ve hızlandıran Calcitonin ve Provitamin D denen hormonlar. Kilolarla kireç yesek belki zehirleniriz, böbreklerimizde taşlar oluşur, kalbimiz düzensiz atar ama kemiklerimizde fazla bir düzelme olmaz. Günlük gıdalarımızla sebze ve meyvelerden aldığımız kalsiyum yeterlidir. (Brokoli mesela) Esas olan kirecin vücuda girmesini sağlayan hormonlardır. Düzenli beslenmenin yanı sıra kemiklerdeki kan dolaşımını arttırıcı spor ve masajlar daha faydalıdır. Harvard Üniversitesinde 75.000 kadın hastada 12 sene süre ile yapılan bir araştırmada (Feskanich D, Willet C, Stampfer MJ, Golditz GA. " Milk, dietary calcium and bone fractures in women; a 12 year prospective study ". American Journal of Public Health) kemik kırıklarında ve kemik erimesinde bir azalma görülmemiş. Hatta fazla kalsiyum alanlarda daha fazla kemik kırıkları meydana geldiği gözlenmiş. Tıpta ki en son görüş şu: Sodyumlu gıdaları (sofra tuzu, gazozlu içecekler ve bazı maden suları, sucuk-sosis gibi konserve et ve diğer konserve gıdalar) ve et mamullerini azaltırsanız, bol sebze, yoğurt, peynir ve meyve yer iseniz, günlük kalsiyum ihtiyacınızı salata ve taze yeşil sebzelerden, meyve ve sebze sularından elde ederseniz kemikleriniz erimeyecek ve kırılmayacaktır.
Kalp-damar hastalıkları ve süt:
Süt kalp krizlerini ve damar sertliği riskini arttırdığı da iddia ediliyor. Neden? Çünkü süt ve süt mamulleri (tereyağı, peynir ve yoğurt) yüksek miktarda kolesterol ve yağ içerirler. Bu da damarların kireçlenmesine ve kalp hastalıklarına yol açar. Süt, çok fazla miktarlarda içilirse kanser riskini de arttırdığı söyleniyor. İçerdiği ettiği çok kuvvetli proteinler nedeni ile meme, bağırsak ve prostat kanseriyle ilişkili bulunuyor. Meme ve prostat kanseri hastalarının kanında yüksek dozda bir büyüme hormonu olan (IGF-1) çok fazla olarak mevcuttur. Bu hormon aynı zamanda sütte de çok fazla miktarlarda mevcuttur. (Daha çok süt versin diye ineğe verilen rBGH hormonu yüzünden. Avrupa'da yasak, Türkiye'deki durumu bilmiyorum) Bazı doktorlar bu büyüme hormonun kansere zemin hazırlayabileceğini öne sürüyor. Çok süt içenlerin de kanında bu hormona fazlaca rastlanmakta.
MS, kireçlenme,aizheimer
Multiple Skleroz (MS) nedenlerinden biri olarak alınan yüksek proteinler, dolayısıyla inek sütü düşünülmekte. Sütte bulunan aşırı D vitamini kirecin hücre dışı yerleşmesini hızlandırıp vücutta kireçlenmelere sebep olduğu da biliniyor. D vitamini ayrıca vücutta alüminyum birikmesine dolayısıyla Alzheimer hastalığına neden olmakta.
Peynir ve yoğurtta fermantasyon vücut dışında olduğu için fazla bir zarar söz konusu değil çünkü laktatiar artık parçalanmıştır ama yine de yüksek protein ve yağların fazla tüketimini sağlığa pek o kadar yararlı değil. Tavsiye edilen yağ miktarı % 30'u geçmeyen peynir ve % 3,5'i geçmeyen yoğurtları fazla olmamak kaydı ile tüketmek. Ayrıca piyasaya yeni çıkmaya başlayan laktozsuz sütler de bir yere kadar çare olabilir. "
KAYNAK vatan gazetesi- http://www.bodyforumtr.com/vbforum/s-t-n-zararlar-t2917.html?
PASTORİZE SÜT NEDİR?PASTORİZE SÜTÜN ZARARLARI NELERDİR?
Kutu süt üreten şirketler, sokak sütünün (diğer adıyla çiğ sütün) sokakta uzun süre gezdiğini, mikrop ürettiğini, sütçünün su kattığını, pis olduğunu söylediler. Kendi ürettikleri kutu sütler “hijyenik” koşullarda el değmeden hazırlanıyordu, söylediklerine göre.
Atılan onca çamura rağmen, bilim dünyası, sokak sütünün masum olduğunu kanıtladı. Kutu sütlerse, maruz kaldıkları “teknolojik” işlemlerin ardından neredeyse ölüyor. Hatta “öldürüyor”! Dr. Pottenger daha 1930’lu yıllarda ilginç bir deneyle bunu kanıtladı. Pottengers’ Cats – Pottenger’in Kedileri isimli eseri bu konuda yazılmış en önemli kitaplardan biri kabul ediliyor.
PASTÖRİZE SÜT NEDİR?
Pastörizasyon gıda maddesi içindeki zararlı organizmaları ve bozulma etmenlerini yok etmek amacıyla uygulanan bir ısıl işlemdir. Plakalı ısı değiştiricileri kullanarak sıvı gıdaların pastörize edilmesiyle ise enerji tasarrufu sağlayarak ürünü istenilen seviyeye kısa sürede getiren bir sistemdir.
Laboratuar ortamında yapılan deneyde, gıda endüstrisinde kullanılan büyük ölçekli bir pastörizatörün laboratuar koşulları için hazırlanmış bir prototipinde çiğ süt pastörize edilmiştir.
Pastörize süt mü, çiğ süt mü?
Bugün süt, içindeki doğal enzimleri yok eden ve nâzik proteinleri değiştiren pastörizasyonun her yerde uygulanması yüzünden, sindirilemez hâle gelmiştir.
Çiğ süt, sütün sindirimini sağlayan laktaz ve lipaz aktif enzimlerine sahiptir. Canlılığını yitirmiş laktazı ve diğer aktif enzimleri içeren pastörize süt, yetişkin mideler tarafından gerektiği gibi sindirilemez.
Biberonla beslenen bebeklerin yaşadığı karın ağrısı, pişik, solunum rahatsızlıkları, gaz ve diğer rahatsızlıkların da gösterdiği gibi çocuklar bile bu konuda sıkıntı çeker. Enzimlerin eksikliğinin ve hayâtî proteinlerin değişmesinin, sütteki kalsiyumu ve mineral elementleri erittiği de kuşku götürmez.
1930′larda Dr. Francis M. Pottenger, pastörize ve çiğ sütle beslenmenin 900 kedi üzerindeki etkilerine ilişkin 10 yıllık bir çalışma yürüttü. Bir grup yalnızca çiğ süt alırken, diğer grup aynı kaynaktan alınan pastörize sütle beslendi.
Çiğ süt içen grup kuvvet bularak büyüdü, hayatı boyunca sağlıklı, aktif ve canlı kaldı ama pastörize sütle beslenen grup kısa süre sonra durgun, sersem ve normalde insanlarla ilişkilendirilen kalp krizi, böbrek yetmezliği, tiroit bozukluğu, solunum rahatsızlıkları, diş kaybı, kemik zayıflığı, karaciğer iltihabı gibi kronik yozlaştırıcı rahatsızlıklara karşı savunmasız hâle geldi.
Ama Dr. Pottenger’in en çok dikkatini çeken ikinci ve üçüncü nesillere olanlardı. Pastörize sütle beslenen grubun yavrularının hepsi pastörize sütten kalsiyum emiliminin olmadığını gösteren zayıf ve küçük dişler, kalsiyum eksikliğinin açık ifadesi olan güçsüz kemiklerle doğdular.
Çiğ sütle beslenen grubun yavruları ebeveynleri gibi sağlıklı kaldı. Pastörize sütle beslenen grubun üçüncü kuşak yavrularının birçoğu ölü doğarken, kurtulanlar ise kısırdılar ve üreyemiyorlardı. Çiğ sütle beslenen grup soyunu sürdürürken, pastörize sütle beslenen grupta dördüncü nesil olmadığı için deney bitmek durumunda kaldı.
Eğer bunlar pastörize sütün zararlı etkilerinin yeterli kanıtı değilse, ticârî süt endüstrisinin kabul etmekten kaçındığı, kendi annelerinden alınan pastörize sütle beslenen buzağıların genellikle 6 hafta içinde öldüğü gerçeğini dikkate alın.
Çiğ sütün lehinde, pastörize sütün aleyhinde bulunan bu gibi bilimsel kanıtlara ve yirminci yüzyılın başlarına kadar insan türünün çiğ sütle beslendiği gerçeğine rağmen bugün Amerika’da birkaç eyalet hariç çiğ süt satmak yasal değildir.
Doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış süt, insan ömrünü uzatmada hiçbir fayda göstermezken; sütü pastörize etmek raf ömrünü uzattığından süt endüstrisi için daha kârlıdır. Dahası, pastörizasyon hepsini olmasa da bazı tehlikeli mikropları öldürerek sıhhî olmayan mandıralardaki hasta ineklerden alınan sütü göreceli olarak “zararsız” hâle getirir ve bu da süt endüstrisinin mâliyetlerini azaltır.
Dr. Pottenger’in pastörize sütle beslenmiş kedilerinin kısırlaşması ve gücünü yitirmesi için yalnızca üç kuşak geçmesi yeterli olmuştur. Amerikalıların ve Avrupalıların neredeyse aynı sayıdaki kuşağı pastörize sütle beslenmiştir. Bugün, kısırlık Amerikan çiftleri için başta gelen sorunlardan biriyken; kalsiyum eksikliği de yayılmıştır.
Amerikalı çocukların yüzde doksanı kronik diş çürümesi sorunuyla karşı karşıyadır. İşin daha kötüsü, şimdilerde kaymağının ayrılmasını (yağın sütte toplanmasını) önlemek için süt “homojenize” ediliyor. Bu, yağ moleküllerinin sütün geri kalanından ayrılmayacağı noktaya kadar mayalanmasını ve öğütülmesini gerektiriyor. Ama aynı zamanda bu durum, süt yağının küçük parçacıklarının ince bağırsağın duvarından kolayca geçmesine izin vererek, doğal niteliğini kaybetmiş yağ ve kolesterolün vücut tarafından emilme miktarını büyük oranda arttırıyor.
Aslında homojenize sütten, saf kremadan aldığınızdan daha fazla süt yağı alırsınız! Kemik erimesi rahatsızlığı olan kadınların pastörize süt ürünleri ile ilgili gerçekleri dikkate almaları gerekir. Doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış bu süt, bu durumu önlemek için yeterince kalsiyum sağlamaz.
Yetişkinler harika bir besin olan çiğ sütü temin edemedikleri sürece, günlük diyetlerinde yer alan sütü yeniden gözden geçirmelidirler.
Çocuklara “güçlü ve sağlıklı” büyüsünler diye pastörize sütü tıka basa içirtmek düpedüz deliliktir, çünkü en basitinden, bu sütler içlerindeki besin öğelerini sindiremezler. Aslında, doğal niteliğini yitirmiş süt ürünleri, bağırsakları tabaka tabaka balçık gibi çamurla tıkayarak organik besinlerin emilimine engel olduğundan erkekler, kadınlar ve çocuklar diyetlerindeki tüm pastörize süt ürünlerini çıkarmalıdırlar.”
Dr.Şefik Atilla Ünal’ın Gönderdiği Yazıdır.
Saygıdeğer okuyucular söz konusu araştırmalar olayın sadece bir boyutunu ele almıştır ve insanlar üzerinde ne gibi etkiler yaratacağı yönünde kayda değer bir veri ve çalışma söz konusu değildir, kaldı ki pastörize edilmeden tüketilen süt ile ilgili bu güne kadar milyonlarca vaka olduğu ve bunun kayda değer bir kısmında ölümcül olabilecek derecede önemli hastalıklar gelişebildiği de tartışma götürmez bir gerçektir ve bu konuda yazar tek bir cümle dahi kurma gereği duymamıştır maalesef…! Bizzat ben görev yaptığım Niğde ilinde brucella(peynir hastalığı-çiğ süt, et ve süt ürünleriyle bulaşan bir hastalık etkenidir) enfeksiyonu geçiren hamile kadınlarda sayısız düşük ve ölü doğumlara tanık oldum… Bu konu ile ilgili Enfeksiyon hastalıkları uzmanı Dr.Leyla Dilek Mamçu’ nun konu ile ilgili daha detaylı görüşlerini sizinle paylaşmak istedim… Saygılarımla…
Mikroorganizmalar (virüsler, bakteriler),toksinler, parazitler ve bazı kimyasal katkı maddeleri besin zehirlenmelerine yol açmaktadır. Pastörize olmayan süt ve et ürünlerinden dolayı zehirlenmeye neden olan bakterilerden bazıları şunlardır:
Salmonella: Sağlıksız koşullarda üretilen süt ve süt ürünlerinden bulaşan mikropların en önemlisidir. Gıda zehirlenmesinden tifoya kadar değişen hastalıklar yapabilir.Süt dışında, yumurta ,tavuk eti, mayonez gibi gıdalarda da bulunabilir.Mikrop alındıktan yaklaşık 6-12 saat sonra ilk belirtiler ortaya çıkar.İshalin yanı sıra , baş ağrısı, karın ağrısı ve kusma da görülür.
Escherichia coli: Kaynatılmamış süt , uygun işlenmemiş ve pişirilmemiş etler ile pastörize edilmemiş meyve suları bu mikrobun çoğaldığı besinlerdir. Mikrop vücuda girdikten iki veya üç gün sonra şiddetli ishal, karın ağrısı ve kusma başlar. Ateş görülebilir. Genellikle dışkıda kana da rastlanır.
Brucella (Peynir hastalığı): Pastörize edilmemiş veya çiğ sütler ve hasta hayvanların etleri ile bulaşır. Özellikle kaynatılmamış sütten yapılan ve salamura süresi beklenmeden tüketilen peynirler en önemli hastalık kaynağıdır.Mikrobu aldıktan 2 hafta- 2 ay içerisinde ; geceleri yükselen ateş, eklem ve vücut ağrıları, gece terlemeleri ile başlar. Tedavi edilmezse ciddi, bazen öldürücü olabilir.
Yersinia enterocolitica: Hijyenik olmayan çiğ et ve süt, dondurma ve kontamine sularla bulaşır.Yüksek ateş, kanlı ishal, karın ağrısı şeklinde belirtilerle başlar.
Bacillus cereus: Daha çok et ve süt ürünleri, krema, puding, kurutulmuş süt, paket çorbalar, pirinç ve tahıl ürünlerinde bulunur Şüpheli gıda alımını takiben, 3-12 saat içinde başlayan sulu ishal, kusma, bulantı, mide krampları ile seyreder.
Listeria monocytogenes: Yeterince hijyenik olmayan veya pastörize edilmemiş gıdalarla bulaşır. Yumuşak peynir, dondurma da dahil olmak üzere süt ürünleri, çiğ süt, çiğ ve az pişmiş et, tavuk, deniz ürünleri ve çiğ sebzelerde bulunur. 12-24 saat içinde başlayan , mide bulantısı, kusma, ishal ve ateşle seyreder. Özellikle hamileler, bebekler ve bağışıklık sistemi zayıflamış yetişkinler için çok risklidir. Hamile kadınlarda çocuk düşürme ve ölü doğuma neden olabilir.
Campylobacter jejuni: Yeterince hijyenik olmayan veya pastörize edilmemiş çiğ et , süt, dondurma ve klorlanmamış sularla bulaşır. Ateşle birlikle ishal, karın ağrısı, aşırı gaz, mide bulantısı görülür. 2-5 gün sonra hastalık başlayabilir ve 7-10 gün sürebilir. Çiğ süt kesinlikle içilmemelidir…
Dr.Şefik Atilla Ünal a verdiği Bilgilerden dolayı Teşekkür Ederiz..
KAYNAKhttp://www.hakkinda-bilgi-nedir.com/pastorize-sutun-zararlari-nedir+pastorize-sutun-zararlari-hakkinda-bilgi
Son düzenleme: