P
pessimist.kız
Ziyaretçi
- Konu Sahibi pessimist.kız
-
- #1
Şunu bil uzak diyarların Çoban Yıldızı, Her gece avuçlarıma düşüyor yüreğin!
Bir adam koyalım ortaya, sıradan, hepimizin arasında dolaşan bir tip olsun. hepimiz gibi kaygıları, hepimiz gibi sıkıntıları ve aşkları olsun, acılar yaşamış olsun mesela! Ki herkesin acısı kendisine büyüktür ya... dertleri gibi, bu adamınki de öyle olsun...
Bir hikaye yazalım bugün sizinle, başını ben getireyim, sonunu isterseniz siz söyleyin , aşk üstüne olsun ve ne olur içinizden geçen bir sonu yakıştırın kendinizce, ...
Bir adam koyalım ortaya, sıradan, hepimizin arasında dolaşan bir kişilik olsun, hepimiz kadar sıradan ve hepimiz kadar farklı, hepimiz gibi kaygıları, hepimiz gibi sıkıntıları ve aşkları olsun, acılar yaşamış olsun mesela! Ki herkesin acısı kendisine büyüktür ya... dertleri gibi, bizim adamınki de öyle olsun isterseniz... yani en büyük acılar onun olsun, sizin gibi bir adam işte, herhangi birimiz gibi, adam gibi adam olmasa da sadece adam olmaya çalışan bir adam! Hepiniz adam gibi adam mısınız? Peki o zaman adam kısmı benim gibi olsun. Yüreği yangınlardan geçmiş olsun bu adamın ve deniz diplerinde soluksuz kaldığı bir zamanda başlasın bu hikaye... tam boğulmak üzereyken....
Ve bir kadın, tam beklenen saatte, soluksuz kalmış bir adamın tam aradığı şey ellerinde, çat kapı girsin hikayemize bir rüyada! Ellerinde “Bir Ümit” dudaklarında eski bir türkü gelip talip olsun adamın o her yanı yaralı yüreğine! Biraz bizim adama benzesin ama... benzesin ki anlayabilsin adamı! Neye ihtiyacı olduğunu, belki konuşmaya bile gerek duymadan anlayabilsin! biraz hırçın olsun, biraz asi ve az biraz nazlı olsun! onunda yaraları olsun, Ama en önemlisi yüreği olsun! Sevdiği zaman ateşler yansın gözünde, kızıl saçları alevlensin, dört yanı kavursun aşkının sıcaklığı ve yaksın adamı!
Şimdi hikayeyi biraz hüzünlendirelim, hep öyle değil midir, her aşk biraz arabesktir bizim memleketimizde! Bizim hikayemizin arabesk tarafına gelince; iki insan atmak isterken tek yürekte! Ayrı şehirlerde nefes alıyor olsunlar dilerseniz! Aralarında uzun mesafeler olsun, tepeleri sisli dağlar ve kenarında insanların piknikler yaptığı soğuk sulu ırmaklar olsun! Akmak isterlerken birbirlerine delice ve ihtiyaç duyarlarken birbirine! Sadece sesi elektriğe dönüştürüp tüm duygularını kaybettikten sonra karşı tarafa tekrar ses olarak ileten icatlarla özlemlerini gidersinler! Bakışsız, ki adamın en değer verdiği şey olsun bakışlar! ona göre bakışlar ele vermiştir hep insanı. Her birinde bir anlam saklı değilmidir....
Adam geceler boyu yıldızları seyreder, o uzak kentte de aynı yıldız görünüyordur aslında ve çok dikkatlice baktığında kadının yüzünün yıldızların birinde suret bulacağını düşünür, mucize gibi mi geldi size? Peki aşkta biraz mucize değil midir? Bilmişlikten değil bağışlayın! bende sonunu merak ediyorum işte... neyse... adam içinde geçmişten kalma yaraları ve bir gece rüya gibi hatırladığı bir vakitte ellerine kadının bıraktığı o bir ümitle uykulara isyan bayrağı açmıştır...
Ve kilometrelerce ötelerde kadın! Yıldızları seyredip dilekler tutmaktadır belki! Adamın gözleriyle bir kez olsun karşı karşıya gelmek, ufak utangaç dokunuşlarla tanımaya çalışmak yüreğini... ki kadının en çok dikkat ettiği şeydir dokunuşlar... Ona göre herşeyi anlatır bir dokunuş... acaba adam nasıl dokunuyordur, her gece rüyasında tenine değen şiirler vardır teknolojik olarak ulaştırılmış, ve adamın, rüzgarların ardına bağladığı, dağları ve dereleri aşarak kendi kentine gönderdiği türküler çınlamaktadır kulaklarında...
Aşk en zayıf noktasıdır belki! Belki en ihtiyaç duyduğu zamanda tanımıştır adamı! Yaralarını sarmalıdır şiirlerle adam ve her dokunuşta bir yara silinmelidir geçmişten... ve kendiside sarmalıdır adamın yaralarını çünkü o rüyayı beraber görmüşlerdir, ve aşk paylaşmaktır herşeyi acılar bile paylaşıldıkça kapanmaz mı... ama o mesafeler yok mu... Adam geleceğini söylemiştir teknolojik bir haberleşme vaktinde, ve kadın bir emanet bırakmamışmıdır yağmurlu bir gecede bir yağmur damlasının içinde adamın ellerine, adamsa zaten emanetini getirecektir en azından, ya değilse ya emanet ettiği o birkaç küçük ümitte yok olursa diye kaygıları da vardır...
Yani dostlar sözün özü şudur aslında!
İki insan var ortada Geçmişi yaralı, aşkları yaralı ve yürek tarumarken tanırlar birbirlerini Siz heves diyebilirsiniz Muhtaçlık diyebilirsiniz, Başkaları aşk diyebilir, Ben hikayeciyim bir şey diyemem, onlar aşk zannediyorlardır belki de! Bildiğimiz tek gerçek var! Sebebi ne olursa olsun, sonuç olarak o rüyayı gördüler, ianandılar ki birbirlerine birer emanet verdiler! Ee zaten sebepler hep yokmudur, bir şey sebep olur ki aşk var olur... sonu bilinmez bir sapağın başındadır ikiside, sonunda kırılmakta vardır tabii, ki eskiden kırılmıştır zaten ikisi de, ve emin olun bunun ikiside bilincinde... ya da mutluluk! Herşeye değer gördükleri o huzur! Hadi şimdi hikayenin gerisini siz getirin ve şu soruya cevap verelim beraber!
" Bir Ümit "di herşey ilk başta
Peki ama " Bir Ümit " aşkı doğurmaya yeter mi?
Bir adam koyalım ortaya, sıradan, hepimizin arasında dolaşan bir tip olsun. hepimiz gibi kaygıları, hepimiz gibi sıkıntıları ve aşkları olsun, acılar yaşamış olsun mesela! Ki herkesin acısı kendisine büyüktür ya... dertleri gibi, bu adamınki de öyle olsun...
Bir hikaye yazalım bugün sizinle, başını ben getireyim, sonunu isterseniz siz söyleyin , aşk üstüne olsun ve ne olur içinizden geçen bir sonu yakıştırın kendinizce, ...
Bir adam koyalım ortaya, sıradan, hepimizin arasında dolaşan bir kişilik olsun, hepimiz kadar sıradan ve hepimiz kadar farklı, hepimiz gibi kaygıları, hepimiz gibi sıkıntıları ve aşkları olsun, acılar yaşamış olsun mesela! Ki herkesin acısı kendisine büyüktür ya... dertleri gibi, bizim adamınki de öyle olsun isterseniz... yani en büyük acılar onun olsun, sizin gibi bir adam işte, herhangi birimiz gibi, adam gibi adam olmasa da sadece adam olmaya çalışan bir adam! Hepiniz adam gibi adam mısınız? Peki o zaman adam kısmı benim gibi olsun. Yüreği yangınlardan geçmiş olsun bu adamın ve deniz diplerinde soluksuz kaldığı bir zamanda başlasın bu hikaye... tam boğulmak üzereyken....
Ve bir kadın, tam beklenen saatte, soluksuz kalmış bir adamın tam aradığı şey ellerinde, çat kapı girsin hikayemize bir rüyada! Ellerinde “Bir Ümit” dudaklarında eski bir türkü gelip talip olsun adamın o her yanı yaralı yüreğine! Biraz bizim adama benzesin ama... benzesin ki anlayabilsin adamı! Neye ihtiyacı olduğunu, belki konuşmaya bile gerek duymadan anlayabilsin! biraz hırçın olsun, biraz asi ve az biraz nazlı olsun! onunda yaraları olsun, Ama en önemlisi yüreği olsun! Sevdiği zaman ateşler yansın gözünde, kızıl saçları alevlensin, dört yanı kavursun aşkının sıcaklığı ve yaksın adamı!
Şimdi hikayeyi biraz hüzünlendirelim, hep öyle değil midir, her aşk biraz arabesktir bizim memleketimizde! Bizim hikayemizin arabesk tarafına gelince; iki insan atmak isterken tek yürekte! Ayrı şehirlerde nefes alıyor olsunlar dilerseniz! Aralarında uzun mesafeler olsun, tepeleri sisli dağlar ve kenarında insanların piknikler yaptığı soğuk sulu ırmaklar olsun! Akmak isterlerken birbirlerine delice ve ihtiyaç duyarlarken birbirine! Sadece sesi elektriğe dönüştürüp tüm duygularını kaybettikten sonra karşı tarafa tekrar ses olarak ileten icatlarla özlemlerini gidersinler! Bakışsız, ki adamın en değer verdiği şey olsun bakışlar! ona göre bakışlar ele vermiştir hep insanı. Her birinde bir anlam saklı değilmidir....
Adam geceler boyu yıldızları seyreder, o uzak kentte de aynı yıldız görünüyordur aslında ve çok dikkatlice baktığında kadının yüzünün yıldızların birinde suret bulacağını düşünür, mucize gibi mi geldi size? Peki aşkta biraz mucize değil midir? Bilmişlikten değil bağışlayın! bende sonunu merak ediyorum işte... neyse... adam içinde geçmişten kalma yaraları ve bir gece rüya gibi hatırladığı bir vakitte ellerine kadının bıraktığı o bir ümitle uykulara isyan bayrağı açmıştır...
Ve kilometrelerce ötelerde kadın! Yıldızları seyredip dilekler tutmaktadır belki! Adamın gözleriyle bir kez olsun karşı karşıya gelmek, ufak utangaç dokunuşlarla tanımaya çalışmak yüreğini... ki kadının en çok dikkat ettiği şeydir dokunuşlar... Ona göre herşeyi anlatır bir dokunuş... acaba adam nasıl dokunuyordur, her gece rüyasında tenine değen şiirler vardır teknolojik olarak ulaştırılmış, ve adamın, rüzgarların ardına bağladığı, dağları ve dereleri aşarak kendi kentine gönderdiği türküler çınlamaktadır kulaklarında...
Aşk en zayıf noktasıdır belki! Belki en ihtiyaç duyduğu zamanda tanımıştır adamı! Yaralarını sarmalıdır şiirlerle adam ve her dokunuşta bir yara silinmelidir geçmişten... ve kendiside sarmalıdır adamın yaralarını çünkü o rüyayı beraber görmüşlerdir, ve aşk paylaşmaktır herşeyi acılar bile paylaşıldıkça kapanmaz mı... ama o mesafeler yok mu... Adam geleceğini söylemiştir teknolojik bir haberleşme vaktinde, ve kadın bir emanet bırakmamışmıdır yağmurlu bir gecede bir yağmur damlasının içinde adamın ellerine, adamsa zaten emanetini getirecektir en azından, ya değilse ya emanet ettiği o birkaç küçük ümitte yok olursa diye kaygıları da vardır...
Yani dostlar sözün özü şudur aslında!
İki insan var ortada Geçmişi yaralı, aşkları yaralı ve yürek tarumarken tanırlar birbirlerini Siz heves diyebilirsiniz Muhtaçlık diyebilirsiniz, Başkaları aşk diyebilir, Ben hikayeciyim bir şey diyemem, onlar aşk zannediyorlardır belki de! Bildiğimiz tek gerçek var! Sebebi ne olursa olsun, sonuç olarak o rüyayı gördüler, ianandılar ki birbirlerine birer emanet verdiler! Ee zaten sebepler hep yokmudur, bir şey sebep olur ki aşk var olur... sonu bilinmez bir sapağın başındadır ikiside, sonunda kırılmakta vardır tabii, ki eskiden kırılmıştır zaten ikisi de, ve emin olun bunun ikiside bilincinde... ya da mutluluk! Herşeye değer gördükleri o huzur! Hadi şimdi hikayenin gerisini siz getirin ve şu soruya cevap verelim beraber!
" Bir Ümit "di herşey ilk başta
Peki ama " Bir Ümit " aşkı doğurmaya yeter mi?