Stefan Zweig / Avusturya

seaBahAR

Nosce Te İpsum
Pro Üye
13 Nisan 2007
15.555
36.072

Stefan Zweig



Stefan Zweig, 1881, Viyana, Avusturya doğumlu Avusturyalı romancı, oyun yazarı, gazeteci ve biyografi yazarı.

Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı; İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve Yunanca öğrendi. Viyana ve Berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi gördü. İlk şiirlerini lisedeyken, Hugo von Hofmannsthal'ın ve Rainer Maria Rilke'nin eserlerinin etkisiyle yazdı. 1901'den sonra Fransızca yazan Paul Verlaine ve Baudelaire'in şiirlerini Almancaya çevirdi. İsrail'in kurucusu Theodor Herzl ile tanıştı ve dost oldu. Gazetelerde muhabirlik yaptı. 1907-1909 yılları arasında Seylan, Gwaliar, Kalküta, Benores, Rangun ve Kuzey Hindistan'ı gezdi, bunu, 1911'deki New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko'yu kapsayan Amerika yolculuğu izledi. 1914 yılında Belçika'ya Émile Verhaeren'in yanına gitti.

Birinci Dünya Savaşı'nda (1914-1917) gönüllü olarak Viyana'da savaş karargâhında "Savaş Arşivi"nde memur olarak çalıştı. Savaştan sonra Avusturya'ya dönerek Salzburg'a yerleşti. 1920 yılında, Frederike Von Winternit ile evlendi. Stefan Zweig Salzburg'da yaklaşık 20 yıl yaşadı. Kapuzinerberg'in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar, Zweig'ın en verimli yıllarıdır. Kapuziner yokuşu, 5 numaradaki villayı, Friderike ile evli olduğu yıllarda satın aldı. Salzburg'da geçirdiği yıllardır Zweig'ı edebiyatta doruğa tırmandırdı, en güzel eserlerini, kente ve Salzach'a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazdı. Kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurdu, onları sık sık Salzburg'da konuk etti. Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, Hugo von Hoffmannstahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Valery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini ve Richard Strauss, Zweig'in konuğu oldu.

Salzburg'da geçen yıllarında Zweig, Avrupa'nın düşünsel birliği için ağırlığını koydu; makaleleriyle ve konferanslarıyla aşırılıklara karşı uyarılarda bulundu; diplomatik çevrelere, akıl ve sabır çağrısı yaptı. 1927'de Almanya'nın Münih şehrinde "Duygu Karmaşası", "Yıldızın Parladığı Anlar" ve "Tarihsel Baş Minyatür" adlı kitapları yayımlandı, yine 1927'nin 20 Şubat tarihinde "Rilke'ye Veda" başlıklı konuşmasını yaptı. 1928'de Leo Tolstoy'un 100. Doğum Yıldönümü Kutlamaları'na katılmak üzere, Sovyetler Birliği'ne gitti.

1933'de, Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig'ın eserleri de yer alıyordu. 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere'ye, Londra'ya yerleşti. Ancak, kendini burada da rahat hissetmedi.

Zweig, 1937'de ilk karısı Frederike'den ayrıldı ve bir yıl sonra Portekiz'e yanında Lotte Altman adında bir kadınla gitti. O sıralarda Avusturya, Alman Reich'ına katılmıştı ve Zweig da İngiliz vatandaşlığına geçmek için müracaat etti. 1939'da "Kalbin Sabırsızlığı" adlı romanı yayımlandı ve Zweig da, Portekiz seyahatine birlikte çıktığı Lotte Altman ile evlendi. 1940'ta İngiliz tabiiyetine girdi, İkinci Dünya Savaşı sırasında New York'a, Arjantin'e, Paraguay'a ve Brezilya'ya gitti. Zweig konferanslar için gittiği Brezilya'ya yerleşmeye karar verdi. Orada ünlü "Bir Satranç Öyküsü"nü kaleme aldı. Stefan Zweig, 1941'de Montaigne üzerine çalışmaya başladı ve "Dünün Dünyası - Avrupa Anıları" adlı otobiyografisini kaleme aldı. "Dünün Dünyası" kitabı, 1900’lerin başında gençliğini yaşamış bir yazarın yaşadığı dünyanın asla eskisi gibi olmayacağını farkettiğinde eski günlere düzdüğü bir övgüdür.

Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Buna Hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden oldu..

Çalışmaları:
Üretken bir yazar olan Zweig, birçok konuda denemeler yaptı. Lirik şiirler yazdı, trajedi ve dram türünde sahne eserleri denedi, özellikle biyografi alanında önemli eserler ortaya koydu. Freud ve psikolojiye olan ilgisi onu bu alana yöneltti. Biyografi alanındaki çalışmaları, dönemin birçok ünlü kişisinin hayatlarını gözler önüne serdi. Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski; Kendi İçindeki Şeytanla Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche; Romain Rolland; Marie Antoinette; Magellan, Stendhal, Erasmus, Fouche eserleri bu biyografilerden birkaçıdır.

Türkçe'ye Çevrilmiş Eserleri:
Yürek Çöküntüsü (Varlık Yayınları, 1970)
Dünün Dünyası (Can Yayınları, 1985)
Bir Kadının Yirmi Dört Saati (Oda Yayınları, 1986)
Yarının Tarihi (Can Yayınları, 1991)
Kendileri ile Savaşanlar (1. Cilt) (İş Bankası Yayınları, 1991)
Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski (2. Cilt) (İş Bankası Yayınları, 1991)
Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casanova, Stendhal, Tolstoy (3. Cilt) (İş Bankası Yayınları, 1991)
Lyon'da Düğün (Can Yayınları, 1992)
Yıldızın Parladığı Anlar (Can Yayınları, 1995)
Karışık Duygular (Milliyet Yayınları, 1995)
Satranç (Can Yayınları, 1997)
Günlükler (Can Yayınları, 1997)
Değişim Rüzgârı (Can Yayınları, 1998)
Calvin'e Karşı Castellio ya da Köleliğe Karşı Özgür Düşünce (Çiviyazıları Yayınları, 1998)
Fouche, Bir Politikacının Portresi (Can Yayınları, 1999)
Tehlikeli Merhamet (Babil Yayınları, 2000)
Amok Koşucusu (Can Yayınları, 2000)
Balzac, Bir Yaşam Öyküsü (Kabalcı Yayınları, 2002)
Magellan (Kabalcı Yayınları, 2002)
Freud ve Öğretisi (Papirüs Yayınları, 2003)
Yakıcı Sır (Evrensel Basın Yayın, 2004)
Ruh Yoluyla Tedavi (İmge Kitabevi Yayınları, 2005)



-alıntı-
 
Bilgi mesajından sonra, kişisel görüşlerimi de eklemeden duramayacağım..

Benim küçük dünyamda ayrı bir yeri vardır Zweig'in..
Tesadüfen karşılaştığım bir anlatımıyla ilgimi çekmişti...

“ İnsanların çoğunda imgelem denen şey az çok körleşmiştir. beyinlerinin tam ortasına sivri bir şey gibi saplanıp da onlara doğrudan doğruya dokunmayan şeyler, onları hiç de heyecanlandırmaz. fakat, gözleri önünde ve duyarlılıklarının dar çerçevesi içinde, hatta büyük önemi olmayan bir şey dahi oluverse, onlarda hemen ölçüsüz bir tutku kabarıp kaynaşmaya başlar. O zaman, dış olaylara karşı gösterdikleri ilginin azlığını, yersiz ve abartılı bir öfke göstererek bir dereceye kadar gidermeye çalışırlar.”

Daha sonra, tam bir Zweig tutkunu olduğumda, yukarıdaki cümlelere "Bir Kadının 24 saati" romanında karşılaşmıştım.

Beni Zweig'e bağlayan en önemli şey intihar etmiş olması.. Bir eylem olarak intiharı değil elbette, ya da intiharı aşk veya ulaşılamayan herhangi bir nesne yüzünden değil.. Böyle olsa, ne yalan söyleyeyim zırnık vermem, ilgimi asla çekmez..

Onu, karısıyla birlikte intihara sürükleyen sebepti benim ilgilendiğim..

Paranın erken tanıştığı gücüne yaşamı boyunca karşı koymuş, gerçek bir barışseverdir Zweig. Huzursuzluğunun ilk temelleri Birinci Dünya Savaşın'da atılmış ve "güç" uğruna kan dökülmesini hazmedememiştir. İkinci Dünya Savaşı'nda ise, içinde asla yer alamayacağı düzenden kaçmıştır. Karısıyla birlikte Brezilyay'ya yerleşmiş ama özlemini duyduğu huzuru uzaklarda da yakalayamayacağını anlamıştır.

Artık kötülüğün kapsama alanında değildir ama bu kötülüğün yayılmasını engelleyemecektir..

Sonunda kararlarını verirler ve karısıyla birlikte el ele ölüme giderler..

İntihar mektubunda Zweig şunları der;

“Kendi isteğimle ve bilinçli olarak hayattan ayrılmadan önce, son bir görevi yerine getirmeye kendimi mecbur hissediyorum: Bana ve çalışmalarıma, böyle iyi ve konuksever şekilde kucak açan harikulade ülke Brezilya’ya içtenlikle teşekkür etmeliyim. Her geçen gün, bu ülkeyi daha çok sevmeyi öğrendim ve benim lisanımın konuşulduğu dünya, bana göre mahvolduktan ve manevi yurdum Avrupa’nın kendi kendisini yok etmesinden sonra, hayatımı yeni baştan kurmayı daha fazla isteyebileceğim başka bir yer yoktu. Ama 60 yaşından sonra, yeni baştan başlamak için özel güçlere ihtiyacım vardı. Benim gücüm ise, uzun yıllar süren yurtsuz göçüm sırasında tükendi. Böylece, ruhsal çalışması her zaman en büyük sevinci; bireysel özgürlüğü dünyanın en büyük nimeti olan bu hayatı, zamanında ve dimdik sona erdirmek bana daha doğru görünüyor. Bütün dostlarımı selamlarım! Umarım, uzun gecenin ardından gelecek sabahı görebilirler!
Ama ben aşırı sabırsızım, bekleyemeyeceğim o sabahı.”

 
Son düzenleme:
Çok enteresan ve karısıyla beraber karar verip uygulamaları ya da uygulayabilmiş olmaları hiç kolay bir şey değil.

Yani bile bile ölüme gitmek hem de karı-koca ne ozrdur gerçi onlar için sanırım kurtuluştur.

Bu adamın yaşamının filmi çekilmeli kesinlikle ve ben de izlemeliyim
 

Evet, bu intihar karar ve eyleminin Zweig çifti için bir kurtuluş ve/ya kaçış olduğuna inanıyorum ben de.. Ama her kaçış, kurtuluş mudur, onu bilemiyorum..

Ne güzel demişsin nevkuşum... Keşke biri akıl etse de Zweig'in hayatını filme çekse..

Bi'hesap yapalım: Ölüm yılı 1942. Şimdi 2008 senesindeyiz. 66 senedir düşünen olmadı.. Ama bu olmayacak değil elbette..


Hani..... tan yeri aydınlansın diye?
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…