Sosyal ağlar kişiliğimizin aynası

environmentaleng

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
12 Şubat 2015
2.022
1.077
41
Bir sosyal paylaşım sitesine üye iseniz, cep telefonu ya da interneti düzenli olarak kullanıyorsanız, davranışlarınız, hoşlandıklarınız, hoşlanmadıklarınız, gezi alışkanlıklarınız gibi özelliklerinizle ilgili izler bırakıyorsunuz demektir.


Veri devrimi, sosyal bilimlerde tarihte hiç olmadığı kadar hizli bir gelişmenin yolunu açıyor. İlk kez insanların gerçek zamanda neler yaptığını inceleme fırsatı doğuyor.
Bilim insanlarına göre iyi bir veri altın değerindedir. Somut veri yokluğunda kuramlar spekülasyon olmanın ötesine geçemezler. Daha da kötüsü, güçlü temellere dayanmayan veriler sizi çıkmaza sürükleyebilir. Kesin bilgiler sayesinde dönüşümden geçen ilk bilim dalı fizik oldu. Bunu dirimbilim (biyoloji) izledi. Şimdi de insan davranış bilimi aynı yolda ilerliyor. Toplumbilim araştırmacıları kuramlarının doğru olup olmadığını kanıtlamaya çalışırlarken uzun süre anket ve iş görüşmelerinden veri toplamak zorunda kaldılar. Ancak sayısal (dijital) çağ sayesinde insan davranışları ve toplumsal etkileşimler ile ilgili araştırmalar somut verilerle dolup taştı. Sonuçta, toplum bilimleri konusunda tümden farklı bir yaklaşım ortaya çıktı ve bu yaklaşıma dayalı araştırmalara giderek daha sık tanık olunmaya başlandı.
Sayısal izlerin gücü
Daha önceki kuşakların büyük ölçüde dokunulmaz olduğunu düşündükleri temel sorunların çözüme ulaştırılması artık olası. Boston Northwestern Üniversitesi’nden Albert Laszlo Barabasi, “Veri devrimi toplum bilimlerine hizmetvermek için burada. Araştırmacılar ilk kez insanların ne yaptıklarını gerçek zamanda ve nesnel olarak inceleme olanağını elde ettiler. Bu da konusu insan olan tüm bilim dallarında köklü bir değişime yol açacak” diyor. Barabasi ve benzer görüşteki araştırmacılar, çalışmaları sonucunda insan davranışlarını tanımlayan matematiksel yasalara ulaşmayı hedefliyorlar. Yahoo Araştırma’dan Duncan Watts da toplumbilimcilerin yıllardır insan etkileşimleri ve toplumsal ağlarla ilgili bu tür yasaların izini sürdüklerine dikkat çekiyor.
Watts aynı zamanda insanların arkalarında bıraktıkları sayısal izlerin gücünü de ilk fark edenlerden biri. Watts, 2006 yılında, şimdi Princeton Üniversitesi’nde görevli olan meslektaşı Matthew Salganik ile birlikte müziğin popülerlik kazanmasında toplumsal unsurların ne denli etkili olduğunu araştırmak üzere web tabanlı bir deney uyguladı. Bir müzik parçası piyasaya çıkar çıkmaz 1 numara olduğunda, bunun parçanın özündeki çekim gücünden mi, yoksa parçanın zaten popüler olduğunu düşünüp de satın alan insanların sergiledikleri sürü psikolojisinden mi kaynaklandığını söylemek güçtür.
Watts ile Salganik parçaları hangi unsurların daha popüler kıldığını anlamak amacıyla “Müzik Laboratuvarı” adlı bir proje oluşturdular. Projede bir web sitesinin 14,000 kadar üyesi adları pek duyulmamış gruplar tarafından yorumlanan 48 parçadan herhangi birini dinliyorlar, parçaları değerlendiriyorlar ve isterlerse indiriyorlardı. Söz konusu seçenekler bir nitelik (verilen ortalama puan) ve popülerlik (indirilme sayısı) ölçüsüydü.
Daha da önemlisi, dinleyicilerin başkalarının herhangi bir parçayı kaç kez indirdiklerini öğrenip öğrenmemeleri Watts ve Salganik’in denetimindeydi. Bu bilgiden yoksun bırakılanlar yalnızca kendi değerlendirmelerine guvenmek zorundaydılar. Araştırmacılar toplumsal etkileri devreye sokmak ya da sokmamak suretiyle sonuçlar arasında bir kıyaslama yapabiliyorlardı.
Sürü psikolojisi sanılandan güçlü
Watts ile Salganik sonuçların- farklı ezgilerin indirilme sayılarına göre popülerlik derecelerinin- teyp kayıtlarının geriye sarılıp yeniden gösterilmesi durumunda nasıl değişebileceğini anlamak amacıyla toplumdan etkilenen denekleri de sekiz bağımsız gruba ayırdılar.
Elde edilen sonuçlar kimi parçaların ötekilerden daha popüler olmasında insanların son derece etkili olduklarını ortaya koyuyor. Toplumsal etkinin devrede olduğu gruplarda eşitsizliğin çok daha yüksek düzeyde olduğu, beğenilen ve beğenilmeyen parçalar arasındaki uçurumun toplumsal etkiden yoksun gruplara kıyasla çok daha büyük olduğu görülüyor. Bir başka deyişle, çoğumuzun sürü ruhuyla davrandığı görülüyor.
Salganik bu tür deneyler sayesinde bir zamanlar olanaksız olduğu düşünülen araştırmaların düzenli olarak yapılabildiğine dikkat çekiyor ve “Bilgisayarın giderek artan gücü ve internet araciligiyla ulaşılan neredeyse sonsuz katılımcı sayesinde artık binlerce, hatta milyonlarca kişiyi kapsayan laboratuvar türü deneylerin yapılması işten değil” diyor.
Düşünceler nasıl yayılıyor?
Nitekim, Oxford Üniversitesi’nden Jukka-Pekka Onnela ve Felix Reed-Tsochas insan grupları arasında düşünce ve davranışların nasıl yayıldığını araştırmak amacıyla Facebook ve bu sitenin 400 milyonu aşkın kullanıcısını canlı bir laboratuvar olarak kullanıyorlar.
Watts ile Salganik’in bulguları, müzik konusundaki tercihlerimiz söz konusu olduğunda, koyun gibi davrandığımızı ortaya koyuyor. Onnela ile Reed-Tsochas da insanların profillerini ağ üzerindeki dostlarıyla paylaştıkları Facebook’ta benzeşik değişimler yaşandığını fark ettiler. 2007 yılında kullanıcıların Facebook sayfalarını kişiselleştirmek amacıyla seçtikleri binlerce uygulamanın yaygınlaşma sürecini araştıran ikili “benimseme olayında” hem bağımsız düşüncenin, hem de öykünmenin rolü olduğu sonucuna vardı. Gelgelelim, araştırma olayda çok farklı iki sürecin etkili olduğunu da ortaya koydu. Yeni bir uygulama ortaya çıktığında, kullanıcılar o uygulamayı arkadaşlarından bağımsız olarak benimsiyorlardı. Ancak söz konusu uygulamanın yaygınlığı belli bir eşiği aştığında çok daha fazla kişinin ilgisini çekiyor ve benimsenme oranında bir patlama yaşanabiliyordu. Bu da Watts ile Salganik’in Müzik Laboratuvarı deneyinde tanık olunan durumun aynısıydı.
Biz insanlarla ilgili sayısal bilgiler yığını yalnızca görüşlerle sınırlı değil. Günümüzde tartışmalı olmakla birlikte, kimi ekipler çok daha fazla kişisel ayrıntılara ulaşıyorlar. Örneğin, Barabasi ve arkadaşları insanların devinimlerini-yürüme,araba kullanma ve her tür toplu taşıma aracında yolculuk gibi- araştırmak amacıyla cep telefonu verilerinden yararlandılar. Öyle ki, şimdilerde milyonlarca kişinin her devinimi kendiliğinden kayda geçiren gerçek bir izleme aygıtını gün boyu üzerinde taşıdığını söylemek yanlış olmasa gerek.
İnsan davranışlarını öngörebilmek olası
Yaklaşık 50,000 kişinin üç aylık devinimlerini kapsayan veri kümesinden yararlanan Barabasi ekibi, onca bireysel farklılıklarımıza ve çeşitli günlük alışkanlıklarımıza karşın, insanlara özgü devinimlerin genelde matematiksel bir düzen izlediğine- insanoğlunun sanıldığından çok daha öngörülebilir olduğuna tanık oldular. Dahası, devinimle ilgili geçmiş verilerin incelenmesi suretiyle bir kişinin günün daha değişken bölümlerinde bile nerede olacağı konusunda %90’ın üzerinde bir doğrulukla kestirimde bulunulabileceği de ortaya kondu. Cep telefonu verilerinden insanların devinim düzenlerini araştırdıkları çalışmadan yola çıkan Barabasi ekibi, bireylerin genelde kısa mesafeli çok sayıda yol kat ettiklerine, ancak arada sırada onları çok farklı alanlara götüren uzun mesafeli yolculuklar yaptıklarına tanık oldu. Bu tür devinimlerle ilgili istatistiklerin ince ayrıntıları Levy ucusu ya da Levy Süreci olarak bilinen matematiksel bir düzen izlemekteydi. Bu düzen geyikler, yaban arıları ve kuşların yiyecek bulmak amacıyla sergiledikleri davranış ile yakından bağlantılıydı. Matematiksel bir deyişle belirtecek olursak, insanların devinimleri öteki canlılardan hiç de farklı değildi. Bu da, en azından bu açıdan, insanların hiç de sanıldıkları denli özel olmadıkları anlamına geliyor.

alıntı..
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…