Sonuna kadar okuyun canlar...

deryagmur

Aktif Üye
Kayıtlı Üye
12 Temmuz 2006
126
19
38
Durum...



Harvard Üniversitesi Öðretim Üyesi Prof. Dr. Gökhan Hotamşılıgil, obezite

ve şeker hastalığına sebep olan geni

buldu.



Goethe Üniversitesi cerrahlarýndan Prof. Dr. Tayfun Aybek, kalp krizini

önceden haber veren "çip" geliştirdi.

....



Amerikan Nature Dergisi, Türk doktor Murat Digiçaylıoğlu'nun "beyin

kanamasından sonra hücrelerin ölmesini önleyen buluşu"nu duyurdu.



Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde araştırmalarını sürdüren Dr. Hande

Özdinler, bugüne kadar işlevi bilinmeyen Prion isimli proteinin beyin

hücrelerinin yenilenmesi açısından önemini ortaya koydu.



Houston Methodist Hastanesi Sindirim Hastalıkları Týbbi Direktörü Prof.

Dr. Atilla Ertan, "ABD'nin en seçkin 10 hekimi" arasına girdi.



....

Memphis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Semahat Demir, ABD'de

Bilim-Sağlık Ödülü'ne layık görüldü.



Cornell Üniversitesi Kısırlık Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kutluk

Oktay, kadınların menopozdan sonra da çocuk sahibi olabilmesini sağlayan

bir yöntem geliştirdi.



Columbia Üniversitesi Kardiyoloji Direktörü Prof. Dr. Mehmet Öz'ün yazdığı

"You: The Owners Manuel" isimli kitap, ABD'de piyasaya çıktığı gün Harry

Potter ve Da Vinci şifresi'ni geride bırakarak, 350 bin adet sattı.





Türkiye Cumhuriyeti'nin Sağlık Bakanı, "keneden korunmak için pantolon

paçalarını çoraba sokun" dedi. . .
 
Önce evlendiğimizde hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi.

Evlendikten sonra, bir çocuğumuz doğduktan, hatta ardından bir tane daha olduktan sonra hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi.Sonra çocuklar yeterince büyük olmadıkları için kızar, onlar büyüyünce daha mutlu olacağımıza inanırız.

Bundan sonra ergenlik dönemlerinde çocuklarla uğraşmamız gerektiği için öfkeleniriz.

Kendimize, çocuklarımız bu dönemden çıkınca daha mutlu olacağımızı, yeni bir araba alınca, güzel bir tatile çıkınca, emekli olunca, yaşantımızın dört dörtlük olacağını söyleriz.

Gerçek ise şu andan daha iyi bir zaman olmadığıdır. Eğer şimdi değil ise ne zaman?

Hayatınız her zaman mücadelelerle dolu olacaktır.

En iyisi bunu kabul edip, her ne olursa olsun mutlu olmaya karar vermektir.



En sevdiğim sözlerden biri Alfred D. Souza'ya aittir.

Der ki; "Uzun zamandan beridir hayatın -gerçek hayatın- başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken bir şey, bitmemiş bir iş, hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat başlayacaktı. Sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı."



Bu görüş açısı, mutluluğa giden bir yol olmadığını gösterdi. Mutluluk yoldur.

Öyleyse sahip olduğunuz her anın kıymetini bilin ve mutluluğu, Vaktinizi harcayacak kadar özel biriyle paylaştığınız için ona daha fazla değer verin.Unutmayın, zaman hiç kimse için beklemez. Öyleyse, Okulu bitirene kadar, 100 milyar kazanana kadar,Çocuklarınız olana kadar, Çocuklarınız evden ayrılana kadar, İşe başlayana kadar, Evlenene kadar,Cuma gecesine kadar, Pazar sabahına kadar, Yeni bir araba, yada ev alana kadar, Borçları ödeyene kadar, İlkbahara kadar, Yaza kadar, Sonbahara kadar, Kışa kadar, Maaş gününe kadar, şarkınız söylenene kadar, Emekli olana kadar, Ölene kadar....

MUTLU OLMAK İÇİN İÇİNDE BULUNDUĞUNUZ "AN" DAN DAHA İYİ BİR ZAMAN OLDUĞUNA KARAR VERMEK İÇİN BEKLEMEKTEN VAZGEÇİN.

MUTLULUK BİR YARIŞ DEĞİL, BİR YOLCULUKTUR.

PEK ÇOKLARI MUTLULUĞU İNSANDAN DAHA YÜKSEKTE ARARLAR, BAZILARI DA DAHA ALÇAKTA.OYSA MUTLULUK İNSANIN BOYU HİZASINDADIR.

Unutmayın "YARIN KİMSEYE VAAD EDİLMEMİŞTİR."

-Murathan Mungan-
 
Onu bir çöplükte bulmuştum
Küçücüktü
Belli ki açtı
Bir isim vermiştim ona
Haberi olmadı
Sonra verdiğim ismi ben de unuttum

Oyun oynamazdı benimle
Benim olduğum yerde yemek yemezdi

Ya tırmalardı beni
Ya da sevdirirdi kendini

Tırmalardı beni
Ben insanları sevdiğimde

Sevdirirdi kendini
İnsanlar beni sevmediğinde

Ben de ona kedi derdim
İsimsiz insanlar gibi

Kediye o kadar çok kedi dedim ki
İsmini unuttu kedi


alıntı
 
Son konuşmamızda sana söylemek istediklerimi çok düşünmüştüm ama sen karşıma geçince hepsi uçup gitti. Oysa neler söyleyecektim ?. En iyisi yazayım ben konuşmaktan çok yazmayı daha iyi biliyorum konuşunca her şeyi maf ediyorum.

Sen benim hayatımda çok şey oldun çok şey yeniden şekillendi yeniden anlam buldu sen. nasıl söylesem bilmiyorum doğru kelimeleri bulamıyorum ama sen hayatımda daha önce görmediğim bir renk oldun 8. bir renk. Senden önce hayatımda beli başlı renkler vardı siyah beyaz gri bazen kırmızı bazen mavi bazen sarı bazen yeşil hepsi bir anlam taşıyordu ama senin kadar değildi. Mesela siyah karamsar olduğum anlardı gri isteksiz olduğum anlardı kırmızı kızdığım anlardı mavi umutlandığım anlardı sarı hüzünlendiğim anlardı yeşil huzurlu anlardı ama sen öyle bir renk oldun ki hayatımda hepsini ve daha fazlasını yaşadım senle. Anlatamadığım duygular oldun sanki hayatımdaki kötü renkler gitmiş artık senin rengin vardı ne karamsar oluyordum nede huzursuz beni kötü hissettiren renkler yoktu senin renginde. Diyorum ya sen daha önce görmediğim bir renk olmuştun 8. bir renk. Sana kızsam bile o anlık kıza biliyordum oysa benim kızgınlığım günler sürerdi işte sen böyle bir renk olmuştun benim için.Ama şimdi bakıyorum hayatıma tek bir renk kalmış onca renk gitmiş tek bir renk kalmış SİYAH evet siyah artık 8. bir rengim yok tek bir rengim var oysa renklerden en çok maviyi severdim ben umudu yani sonra sen geldin diğer renkler yok oldu çünkü tüm renkleri sende yaşıyordum sevinci hüznü umudu ve anlatamadığım onca duyguyu. Şimdi tek bir renk var hayatımda hiçbir şey ifade etmeyen SİYAH. Kimse bilmiyor hayatımın tek bir renk olduğunu bilmesinde zaten bilseler ne fark edecek ki.
Bazen düşünüyorum biz hiç Aşık olduk mu ? bir zamanlar yada ne bileyim son zamanlar yani aramızda aşk diye bir şey geçtimi hatırlıyor musun bana sorarsan çok iyi hatırlıyorum hem de çok iyi hatırlıyorum. Biz aşkı en güzel şekilde yaşadık belki hala yaşıyoruz. Ama sen bir kader dir tutturdun gidiyorsun...

Sence kader ne ? Kaderi yazan kim ? Allah mı ? yoksa aileler mi ? yoksa kendimiz mi ? Oysa insan aşkını ,sevdiğini ,inandığını buldu mu bu dünyada sonuna kadar gitmemelimi peşinden yani kaderini kendi çizmesi gerekmiyor mu ?.

Ama biz ne yapıyoruz bize söylenenlerle yaşayıp duruyoruz bu yalan dünyada kader denen o çizgiyi kendimiz değil de başkalarının çizmesine göz yumuyoruz sence bumu kader yani birileri öyle istiyor diye çoğu şeyden vazgeçmiyor muyuz ?. Kaderimizi kendimiz belirlediğimiz zaman ne oluyor veya belirlemek istediğimizde denilen cümle klasikleşmiş cümle değimlidir ( eğer gidersen bir daha geri dönemezsin ) öylemi acaba ?. Gittiğiniz zaman geri dönemeyeceğin bir ev zaten senin evin olmamıştır hiçbir zaman. Veda bile edemezsin ,oysa sarılıp koklaşıp çıkmak varken kaderin bu deyip önünüze konan yaşamı seçmemiş kendi çizdiğin kaderi seçmişindir bu suç mu ?.Kendine yeni bir hayat kurmak suç mu ? Sanki yeni doğmuş bir bebeğin hayata adapte olması gibi bocalayarak düşüp kalkarak kaderini belirlemek suç mu ?, Sevdiğin bir şeyin arkasından gitmek suç mu galiba bizim için suç oldu oysa bizim belirlediğimiz bir kaderdir seçsek ve bu her ne kadar bocalayacağımız düşüp kalkacağımız en önemlisi kader denilen o şeyi kendimiz belirlediğimiz için mutlu olmuş olmaz mıyız. Ama olmaz dimi sonrası vardır bunun.

Sonra ne mi olur ?

Bir an gelir geri dönmek istersin, yorulmuşunudur bocalamaktan düşüp kalkmaktan ama o an bakarsın ki yürümeye başlamışsın artık yolar seni götürdüğü yere götürmüyor sen gitmek istediğin yere gidiyorsun ve o zaman dersin bu işte benim kaderim. Bunu ben belirledim bir başkası değil kendim belirledim kendim yürümeyi öğrendim demez mi insan aynı okul gibi, okulda öğretmen vardır o sana bilgi verir o bilgiyi alıp almamak senin elinde değimlidir kaderde bence öyle insan kaderini kendi belirlerse kendi olur biz bu dünyada çoktan başkası olmuşuz.
Haksızmıyım..!
 
Sevgili ...

Yağmurlu geçen günlerde, penceremden sokağı izlerken kendimi zor tutardım ıslanmamak, sokakta, yağmur altında durmamak için. Dışarı çıkmayı iple çekerdim. Pencereyi açtığımda toprak kokusu dolardı odama ve o koku beni benden ederdi. Şimdi dışarıdayım ama yağmurlar dindi ve güneşi kucakladım. İşte o pencerenin önünde hissediyorum şimdi yine kendimi. Pencere kapalı ve toprak kokusunu alamıyorum. Oysa ne güzeldir onun kokusu. Onunla olamasan bile onun kokusunu duyabilmenin güzelliği ve o kokunun seninle olduğunu bilme hissi ve ne kadar acı ona ulaşamamak. Ben dışarıdayım şimdi ama kaçırdım onun güzelliğini. Dinmiş yağmurlar ve geç kalmışlığın, kaybetmiş olmanın hüznü içindeyim. Biryerlerde toprak kokusu var ama o koku benden çok uzaklarda...

Okuduğum kitabın ayıracına Ya sen gel... Yada gel de! yazısını yazdım... Bu sözü ne çok kullandım ve ne çok duydum, ama son duyuşum galiba beni en çok yaralayan oldu. Sana yalvarırım dost, bu cümleyi kimseye kullanma, acı veriyor. peki neden yazdın? mağdem acı veriyorsa yazmasaydın?diyeceksin ama acı bazen iyidir ya da ben yine kendimi kandırıyorum.

Şimdilik benden bu kadar. Hayat yazıyla anlatılamayacak ve sözcüklere dökülemeyecek kadar güzel. Yağmurların hep üzerimde ve kokun burnumda olsun... ıslat beni...ıslah et beni!

Sevgimle...
 
Heyecanın kalmamışsa eskisi gibi,yapacak bir şeyim yok.Sana gitme lütfen desem ne değişecek ki?Kalman bana ne getirecek?Sen zaten gitmişsinde uzatmaları oynuyorsun.Başka alemlere koşmak istiyorsun.Konuşmalarımı dinlemiyorsun,gözlerime de bakmıyorsun.Birileri sana beni sorunca,cevap vermek istemiyorsun.Araman dahi gerekse,elin gitmiyor telefona.Hal böyleyse durma git,ne diyebilirim?Kalbinden ben gittikten sonra,senin burada kalmanın ne anlamı var?Sende git…

Sıkıldın…Biliyorum,biraz fazla geldi aşkım sana.Belki ilgiden sıkıldın.Alışıksın bu kadar düşünülüp,ilgi gösterilmeye fakat bu kadar sevilmeye alışık değilsin sanırım.Hata ettim farkındayım.Aşkın anlamını bilmeyen birisine,böyle davranmamam lazımdı.Arada bir aramalıydım seni.Sesimi unutmaya başlarken açmalıydım telefonu.Bense her gün aradım.Sevdiğimi hiç söylememeliydim sana.Oysa her fırsatta seni seviyorum dedim.Değerini pek fazla belli etmemeliydim sana,ama prensesim diye hitap ettim.Geceleri uyumuyorum demeliydim,onun yerine rüyalarımda her gece benimlesin dedim.Yani kendimi tamamen sana teslim ettim.

Düşünemedim…Yapamazdım,düşünemezdim de aslında.Aşıktım çünkü.Aşk,stratejiler kurmaya müsait değil ki.Ne yaptığının farkına varman uzun sürer.Pişman olmazsın ama keşke ile başlayan bir cümlede geçmeden etmez içinden.Bende bu yüzden öyle davrandım.Senin aşkı anlayabileceğini düşündüğüm için tam bir aşık gibi davrandım.Bu,seni sıkmaktan öte bir de korkuttu.Aşkımdan mı korkuyordun,benden mi korkuyordun, onu ise hiç çözemedim.

Aslında ben korkuyorum.Alıştın çünkü bana.Senin için sadece bir alışkanlıktan ibaretim artık.Şimdi böyle diyorsun,her şey yolunda gidiyor çünkü.İşler tersine dönünce,mutsuz olduğunda,yanında kimse olmayıp tam anlamıyla tek başına kaldığında ne yapacaksın?Bende olmayacağım bu sefer.O zaman mı arayacaksın?Ne yapıyorsun,bir halini sormak istedim diye başlayıp,o geceni benle doldurmaya mı çalışacaksın?

Hayır…Yapamazsın.Eğer şimdi gidersen,tamamen gidersin.Aptal aşıklar gibi davrandığım anlar olmuştur tabi ki,fakat gerçek bir aptal gibi davranmam.

Ve sanırım böylesi gerçekten daha iyi olacak.Gitmen en doğrusu.Kaldığın sürece,kalbimdeki sende zarar göreceksin.Çünkü,şu andaki senle kalbimdeki sen çok farklısın.Şimdi git rica ediyorum.Beni senle,aşkımla yalnız bırak.Ben şimdi ki seni değil,kalbimdeki seni daha çok seviyorum


(alıntı)
 
Ben vardım diye sen böyle olmalı mıydın?
Güldüğüm anların sebebi senken,
Durdurduğun anların geleni nie olamadım?
Sebebi yine sen...
Yalanlı bir güzellik kispesinde küstüğün hayatın yardımcı kaynağı,
Dipleri beğenme telaşında kulaklarındaki çırpınış,
Ellerin değildi gözlerimi kapatan,
Ben sadakat kere aptaldım,
Sen kere aşka inandım,
Göğsünü gere gere sarıl ki, ben bu hallere inanılmaz alıştım,
Yara bere içindeyken bile derdinde üşümekten bıkmadığım kadar yanılgıydım,
Beklemenin farzlığında, vefasızlığına dem katarken efkarlı suskunluklarına,
Yok işte, kalmadı müddetim,
Hiddetim nedendir peki şu an?
İstediğinde o an o dediğin yerde ve yalnız senle...
Ama ki, benden çok ben birikiyordu sende,
Sen de kaçkın zemberekliğinde düğümledin nefesimi,
Ben vardım diye ya da var olan bendim diye,
Ne çağırdığın bendim ne de yanındaki,
Her defasından yanında olanın kıymetinde de değildin,
Haketmedin hiç bir şeyi,
Ben vardım diye sözler gerekli kılındı dudaklarında,
Var olan kaygılarımı kopardığım an ki,
Acıya duraksızlık düştü,
Bu hikaye sadece düştü,
Sevmenin manası içimde ölmüştü,
Ben vardım diye sen yoktun,
Sorun olan yalnız bendim,
Soru olan dillerindeki sendin,
Ben sendim,
Sen varken hiçlerin oldum.
Şimdi artık vaktidir, gözlerimi yumdum,
Son kederi çek gönül hakkını doldur...
 
Eyvah Mahvoldum!!!

Genç mühendis işe yeni başladığı şirketteki bir toplantı sırasında,
masa üzerindeki gazeteye göz atıp aniden yerinden fırladı ve;
"Eyvah mahvoldum" gibilerinden bir şeyler söyleyip koşar adımlarla
odasına girdikten sonra kilitledi.
Bir anda içerideki buz gibi bir hava kesti.Önce şirket sahibi toplantıyı bir bıçak gibi kesip dedi ki:
-Bu işte bir bit yeniği var.Kötü birşeyler olsu.Dikkat edin,canına kıyabilir.

Bazıları da,çeşitli şekillerde fikirlerini açıkladı.
-Biliyorsunuz ki bugün borsa tepetaklak geldi.Mutlaka çok sayıda hissesi vardı.
-Faiz veya repo da olabilir %200 sınır aşıldı.
-Dün dolar bozduracağınmı söylemişti.Bugün döviz aniden yükseldiği için milyarlarca lira zarar etmiş olmalı.
-Kesinlikle yanılıyorsunuz.Daha 30 gün önce avans çekti.Böyle birşeyler yapmaz.Olsa olsa karısıyla kavga etmiştir.
-Öyledir öyle.Hanımını geçen gördüm suratsız birisiydi.
Bütün ihtimaller tek tek sıralanırken müdürü dedi ki:
-Konuşmakla vakit kaybetmeyelim.Her an bir tabanca sesi gelebilir içeriden...
Müdürün sözleri ortalığı tekrar gerdi.Şirkette ne kadar çalışan varsa mühendisin kapısına yığıldı.
Müdür bey yumuşak bir sesle:
-Mühendis beyyy!..diye seslendi.Canım kardeşim!Sakın çılgınlık yapma!Biliyorsun ki dünya fanidir.Birgün zaten öleceğiz...
Mühendisin bulunduğu oda kapısı çelik levhadan yapıldığı için bütün çabalara rağmen kırılmıyordu.
Buna rağmen içeriden çıt çıkmıyordu.Bu arada itfaiyeye haber verildi.
Altıncı katta bulunan odanın penceleri altına brandalar gerildi ve televizyon kameramanları,
yüzlerce meraklı eşliğinde canlı yayına geçerek,adamın aşağı atlaması için duaya başladılar.
Mühendis bey 10 dakika sonra kapıyı açtı.Yüzü ışıl ışıl ve neler oup bittiğinden habersiz kapı
önündeki kalabalığın şaşkın bakışları arasında gülümsedi:

- Az kalsın ikindi namazını kaçırıyordum arkadaşlar!!....



Kızlar bunu buraya taşımamın nedeni, hayatta her şeyin geçici olduğunu bir kez daha görebilmek. Mal, mülk, para uğruna neler yapıyoruz, nelerden vazgeçip, ne kırgınlıklar yaşıyoruz??? Dünyanın fani olduğunu hatırlamalıyız...

Herkese sevgiler... :KK66:
 
X